1 Nisan 2017 Cumartesi

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE ORTA DOĞU’YA YAHUDİ GÖÇÜ, BÖLÜM 4


 İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE ORTA DOĞU’YA YAHUDİ GÖÇÜ, BÖLÜM 4


Yahudi Göçmenlere Yardım Faaliyetleri 

Kamplardaki Yahudi göçmenlere en büyük destek İngiltere ve Amerika’daki Yahudi kuruluşlarından gelir.148 Bu kuruluşlar arasında ilk sırayı ise Müşterek Yardım/Dağıtım Komitesi ve Yahudi Ajansı almaktadır. Bu kuruluşlar Yahudilerin giyim ihtiyaçlarını öncelikle İngiliz askerî depolarından sağlamaya çalışırlar.149 Başta çocuklar olmak üzere kamplardaki herkesin eğitimi yanında göçmenler için ana dilde bir gazete çıkarılması da öncelikler arasına alınır. Ayrıca dinî vecibelerini yerine getirmek isteyenlere yönelik dinî kitaplar ve yayınlarla özellikle kadınlar için şal temini planlanır. Çocuk pedagojisi ve terapisi ile spor alanında yardımcı olmak üzere iki eğitimli personel, 2 İbranice öğretmen ve bir haham da tahsis edilir ve kampa gönderilir. Ayrıca banyo, mutfak tuvalet, yemekhane, yatakhane gibi kolaylık tesisleri için de girişimlerde bulunulur.150 Bunun hemen ardından 10 Eylül 1946 tarihinde yardım malzemeleri Fuadiye isimli gemiyle Mağusa’ya gelir.151 İlk parti acil ihtiyaç listesinde tıbbi malzeme ve ilaçlar, kitap, anasınıfı ve kreş malzemesi, dinî eşyalar, giysiler de vardır.152 

Kamplarda Filistin’de faaliyette bulunan İşçi Partisi olarak bilinen Mapai, Hashomer Hatzair, dinî ağırlıklı partiler Agudas Israel, Mizrachi, hem 
İşçi Partisi hem de dinî parti gibi görünen Hapoel Hamizrachi, genel Siyonist eğilimleriyle Noar Zioni veya Betar başta olmak üzere 17 partinin bir temsilcisi ve bunların oluşturduğu bir sekreterya bulunmaktadır. Bu siyasi partiler o kadar organize ve etkili çalışmaların içindedir ki herhangi bir siyasi partinin üyesi olmayanlar aç kalmaktadır; çünkü bütün yemek ve yiyecekleri bu partiler dağıtmakta ve sadece kendi üyelerini koruyup kollamaktadırlar.153 
Kamplardaki siyasi çekişmeler ve rekabet öyle bir boyuta gelir ki bu durum hemen herkesi rahatsız etmeye başlar ve şiddete varan çatışmalar da yaşanır.154 

Ayrıca gelecekte kurulacak bir İsrail devletinin askerî çekirdeğini oluşturmak için liderlik vasıflarına sahip kimseler arasında Haganah tarafından gizli bir kurs da açılır. Siyasi partilerin gönderdikleri öğretmen ve eğitimciler ise eğitimsiz, tecrübesiz ve pedagojik formasyondan yoksundurlar. Bu bağlamda çocuklar yaşlarına uygun olarak değil siyasi partilerin düşüncelerine göre sınıflara alınmaya başlanır. Bu derslerde çocukları özellikle hırsızlık, cinayet, soygun gibi kanun dışı faaliyetlerden uzak tutmak maksadıyla özel ihtiyaçlarına yönelik bazı dersler, Filistin ile ilgili dersler ve matematik konusunda haftada toplam 22 saatlik bir program çıkarılır. 

İngiliz idaresi ise kampların işleyişi konusunda 18 Ağustos 1946 gününe kadar bilgi vermekten kaçınmayı tercih eder.155 Kamplara ilk giren ise Cyprus Mail olur. Söz konusu gazetenin muhabirleri kamplara alınacak; ancak Yahudi göçmenlerle konuşmayacaklardır.156 Gazetecilerin kampa geldiğini gören; ancak onlarla konuşmaları yasaklanan Yahudi göçmenler ise durumu protesto ederler, bayraklar ve marşlar eşliğinde ‘Filistin, Filistin’ diye bağırarak yürüyüşe geçerler.157 Kampın ana kapısına kadar gelen göstericilerin üzerine İngiliz askerlerinin ateş açması sonucunda yaralananlar olur ve tansiyon iyice yükselir. Ortamı sakinleştirmek için Filistin gazetesi yazarı A. Fisherman İbranice bir konuşma yapmak zorunda kalır.158 Yahudilerin kamplarla ilgili ilk şikayetleri verilen yemeklerin ve yiyeceklerin yetersiz olduğu, çocuklara ise süt verilmediği konusundadır.159 Yahudi kamplarına BBC ve Reuter muhabirlerinin yanında Kıbrıs’ta yayımlanmakta olan Hürsöz, Vakit, Haber ve Son Dakika gazeteleri adına Türk gazetelerinin ilk girişleri ise 9 Eylül 1946 tarihinde gerçekleşir. Bu tarihte kampta 2139 Yahudi göçmen bulunmaktadır.160 Yahudi heyetinden İtzhak Posnar arkadaşları adına gazetecilere kısa bir konuşma yapar:161 

“Atlantik Beyannamesindeki prensiplere riayet edilmesini istiyoruz. Bu vaziyet karşısında sükût-u hayale uğradık. Temerküz kamplarından sonra kendimizi burada bulmakla çok hayret ettik. Buranın bir temerküz kampından bir farkı yoktur. Böyle bir şeyi düşünmek benim için çok güçtür. Bize ne olacağını bilmek isteriz. Hiçbir memleketin hiçbir kanunu bu vaziyetimize müsaade etmez. Herkes kendine ne olacağını bilmeyi arzuluyor. Bizi tel örgüler arkasına attılar. Bu hareket karşısında nazik davranacak değiliz. Hürriyet istiyoruz. Hürriyetten gayrisi boştur. Ve bunun da bir yolunu bulacağız. Bu sözlerimle her enterne edilmiş olanın hislerine tercüman oluyorum.” 

Bu konuşmalara karışan diğer Yahudi temsilcileri de meselenin giyecek, yiyecek veya barınma meselesi değil, hürriyet meselesi olduğunu vurgularlar:162 

“Hiçbir zaman kamp inşasına yardım etmeyeceğiz. Yemeklerimizi biz pişiriyoruz fakat kamp inşa edemeyiz. Bize kamplar yapması için Alman esirleri getirilmiştir. Almanların yaptıkları kamplarda kalmayacağız. Daha evvel Almanlar bizim için temerküz kampları yapıyorlardı. Şimdi de aynı şeyi yapmaya sevk ediliyorlar. Bizi bir tek şey tatmin edebilir. Filistin’i istiyoruz. Filistin’den başka hiçbir yere gitmeyeceğiz.” 

Evli Yahudiler için müstakil çadır verilmemesi, 4 evli aileye sadece bir çadırın verilmesi, hamile kadınlara ekstra yiyecek verilmemesi ve bakımsızlıkları da şikayet konusu olur.163 Kamptaki görüntü içler acısıdır ve insanlar perişan vaziyettedir, giyecek bir şeyleri yoktur:164 

“…Üzerlerinde giyecek namına pek az bir şey var. Kızlar ve kadınlar kısa bir don ve göğüslük kullanıyorlar. Kimisi mayo ile. Erkeklerin hemen hemen hepsinin üst kısmı çıplak, bacaklarında ya renkli bir don veya kısa, kirli bir pantolon var…” 

Gezi sonrasında gazetecilerin vardıkları ortak nokta ise “bu bahtsız ve vatansız” Yahudilerin durumunun iddia ettikleri kadar kötü olmadığı, “berbat bir mazinin ve aylardır çektikleri sıkıntı ve bilhassa hürriyetsizliğin”165 acısıdır. İngiliz askerlerinin Yahudi göçmenlere nasıl davranacaklarını bilmemesi, tecrübesiz likleri, koordinasyonsuzluk ve altyapı eksikliği sonucunda kamplarda pek çok istenmeyen olay olur. Bu arada Yahudi göçmenlerle kampı dolaştığını ve American News Agency için görev yaptığını söyleyen Amerikalı gazeteci Claire Neikind 11 Eylül 1946 tarihine kadar tutuklanır.166 Lefkoşa Belediye Başkanı I. Clerides ise Yahudi göçmenlerin adada geçirecekleri süre veya sayıları konusunda şahsen hiçbir itirazının olmayacağını belirtir.167 Bu arada İtalya’dan, Polonya’dan kaçan Kaf-Gimel Yordei Hasira gemisi 785 yolcusuyla 18 Ağustos 1946 günü Mağusa’ya gelir. Knesset Yisrael gemisiyle gelen 3845 Yahudi ise Mağusa limanından Karaolos kampına götürülürken üzerinde “Kıbrıslı kardeşler! 
Auschwitz, Bucheuwad, Maidauek’deki Alman temerküz kamplarında fena muamele gören bizler için memleketinizin de bir temerküz kampı hâline 
getirilmesine müsaade etmeyiniz. Kıbrıslı kardeşler! Kıbrıs’ta bulunan Yahudilerin memleketleri olan Filistin’e gönderilmeleri için siz de gösteriler yapabilir siniz.”168 yazan bildiriler dağıtırlar. 

Gazetelerin Kamplara Tepkileri ve İzlenimleri 

Karaolos dışında diğer kamplar da gazeteciler tarafından ziyaret edilir.169 5 Aralık 1946’da kampı ziyaret eden ekipte bu kampın mimarı İngiliz 
binbaşı G. J. Wilson da bulunmaktadır.170 Kampta önce erkekler ve kadınlar için yapılmış 96 hasta kapasiteli klinik ziyaret edilir. Kampta daha ciddi 
hastalar ise Lefkoşa’ya sevk edilmektedir. Kampta 125 kişi kapasiteli aşhane ve yemekhane, 400 kişilik toplantı salonu dışında 15’er kişilik yatakhaneler 
bulunmaktadır.171 Barakalara sadece birkaç sandalye ve birer de soba konulmuştur. Bu kamplarda Yahudi göçmenler tarafından en çok söylenen 
şarkılardan birisi ise “Cyprus is also a Palestine / Kıbrıs da bir Filistin’dir” şarkısıdır. Küçük odalı barakalar evli Yahudilere verilirken göçmen sayısının 
artmasıyla bu uygulamaya son verilir ve aileler aynı barakayı paylaşmak zorunda kalır. Kampta ayrıca 24 duşlu iki banyo barakası da mevcuttur. Su 
ihtiyacını karşılamak üzere kampta büyük bir depo inşa edilir; fakat susuzluk kampların en büyük sorunu olmaya devam eder. Gazete, kampta toplam 

3500 Kıbrıslının amele olarak çalıştığını, esir tutulan 800 Alman askerinin de aynı şekilde çalışmak zorunda olduklarını belirtir. Kampın komutanlığını ise 
C. J. Wilson isimli bir İngiliz binbaşı yapmaktadır. Bu arada göçmen kampıyla Dikelya bölgesi arasında doğrudan bir demir yolu hattı da 
mevcuttur. Xylotymbou’daki Yahudi kampının ortasından yol geçtiğinden İngilizler buraya ahşap kaplama bir üst geçit de yaptırırlar.172 Kamplarda 
çadırlar veya barakalar arasındaki sokaklarda ise isim mevcut değildir. Kampta kendilerine kimlik verilmeyen ve Hitler’in temerküz kamplarından 
kurtulmayı başaran Yahudiler, o kamplarda bile kendilerine birer kimlik verildiğini belirterek isimsiz bir yerde isimsiz kişilikler olarak yaşadıklarından 
yakınırlar. Karaolos bölgesindeki yaz kamplarında zaman zaman göçmenlerin denize girmesine de müsaade edilir ve burada bir voleybol 
sahası da inşa edilir.173 

Kamplarda Gıda, Giyim ve Barınma İmkânları 

İngilizler özellikle Karaolos bölgesinde göçmenlere mal satmak isteyenlere ve dükkân veya kantin çalıştırmak isteyenlere müsaade etmez.174 
Acil ihtiyaçlar bile Lefkoşa’da Malzeme, Nakliyat ve Pazarlama Kontrolörlüğü tarafından karşılanmaktadır.175 Esasında bu kamplara gelirken yanlarında 
hiçbir şey getirmemiş olan Yahudi göçmenlerin alışveriş için paraları da yoktur. Daha sonraki dönemde İngilizlerin de müsaadesiyle limonatacı, 
saraç, terzihaneler ve marangoz atölyeleri açılır. Ayrıca Yahudi sanatçılar da taş ve tahtadan el işi eserler yapmaya başlarlar. Kamplarda yemeklerin 
hazırlanması ve pişirilmesinde sadece Yahudiler görevlidir ve yemekler büyük kazanlarda pişirilmektedir. Yahudi göçmenlere haftalık olarak peynir 
ve marmelat, günlük olarak da genellikle pirinç bulamacı ve etli patates yemeği verilmektedir. İngilizler yemeklerin gayet doyurucu olduğunu, 
Kıbrıslıların bile bu yemekleri yiyemediklerini söyleseler de Yahudiler yemeklerin kalitesinden ve azlığından şikayetçidirler. Kamplarda daha sonra 
Yahudi Merkez Komitesi tarafından meyve, dikiş malzemesi, gaz lambası ve bazı ufak ihtiyaç maddelerinin satıldığı kantinler açılır. Kıbrıslı Rumların bu 
“zavallı yaratıklara”176 sevgi göstermekle beraber Yahudi göçmenlerin adaya getirilmeleri konusunda tepki gösterdikleri bir husus ise hayat pahalılığının 
artacağı, Kıbrıslıların ikinci planda kalacağı korkusudur. Ayrıca Yahudi göçmenlerin kamptan dışarıya çıkmalarına izin verilip verilmeyeceği de belli değildir. 

Farklı ülkelerden ve farklı kültürlerden gelmiş olan insanların tek bir çatı altında barınmaları dinî alışkanlıkları farklı insanlar bağlamında yemek 
konusunda sıkıntıların çıkmasına neden olur. Örneğin Macarlar et yemeyi reddederler ve kendi kasaplarının kestiği etleri talep ederler.177 Kültür 
farklılıkları da problemler yaratır. Yahudi Müşterek Yardım Komitesi tarafından Amerika’dan getirtilen ve “Lee” fabrikası tarafından üretilen 
pantolonlar beklenmedik bir tepki yaratır. Pantolonları “Biz diplomat mıyız? 

Neden bu resmî giysileri bize gönderiyorlar?” diyerek giymeyen göçmenler yardımları da kabul etmez.178 Tam olarak 52.384 Yahudi göçmenin barındığı 
kamplarda iki yılda 2000 çocuk doğar179 ve erkek çocukların Yahudi geleneğine göre sünnet törenleri de burada yapılır. Kamplar deniz kıyısında 
olmasına rağmen çocukların denize girmelerine müsaade edilmez. Israrlı girişimler sonunda sadece Kamp 64’te çocukların silahlı nöbetçilerin 
arasında denize girmelerine müsaade edilir.180 Ortaya çıkan bu komik duruma daha fazla dayanamayan kamp komutanı Albay Dent de istifa eder 
ve adadan ayrılır.181 

Kampın ilk yılında 500 bebek doğarken, yaklaşık 800 çift de evlenir. Kampta 1 yaşının altında 250’den fazla bebekle karşılaşan gazeteci Gruber 
bu durum karşısında hayrete düşer.182 Genellikle göçmenler arasında gerçekleşen evliliklerin dışında görevlilerle göçmenler veya kamp görevlileri 
arasında da evlilikler söz konusudur. İsveç’ten kaçıp gelen ve 800 genç kadını taşıyan Chaim Arlosoroff isimli geminin 28 Şubat 1947 tarihinde 
Kıbrıs’a gelmesinin ardından evliliklerin sayısında büyük bir artış ortaya çıkar. Yahudi göçmenler, siyasi parti temsilcileri ve yardım kuruluşlarının 
personeli bu bayanlarla evlenmek için yarışırlar.183 

Kamplarda çoğunluğu yaşlılar olmak üzere yaklaşık 400 kişi çeşitli sebeplerden hayatını kaybeder. Kamplarda hayatını kaybeden ilk İngiliz 
askerini ise 9 Eylül 1946’da Karaolos’ta nöbette elektrik çarpmıştır.184 Kamplarda hayatlarını kaybedenler Margoa adı verilen mezarlıkta 
gömülürler185 ve bu, “unutulan adanın unutulan Yahudileri”186 olarak ifade edilir. 

Sağlık Konusunda Alınmaya Çalışılan Tedbirler 

Yahudi Yardım Komitesi göçmenlere doktor ve hemşire bulmak için de girişimlerde bulunur; çocuk gelişimi konusunda uzman doktorlar, kadın 
doğum uzmanları dâhil doktorlar kamplarda istihdam edilirler.187 Bu arada burada bebek kliniği dâhil farklı klinikler de açılır.188 Kamplarda en yaygın 
hastalıklar cilt hastalıkları, salgınlar ve psikolojik rahatsızlıklardır. Acil durumlar dışında Yahudi göçmenler İngiliz doktorlar tarafından tedavi 
edilmeyi reddederler. Ağır hastalar ise Lefkoşa’daki İngiliz askerî hastanesine kaldırılırlar. Bu hastanede göçmenler için 400 kişilik bir 
kontenjan ayrılmıştır. Hastanede ebe ve hemşireler, diş hekimleri, psikolog ve psikiyatrlar da görev yapmaktadır. 29 Ağustos 1946 gününden itibaren 
kamplarda bir göz ve optik servisi de açılır.189 Gözlükler ihtiyaç sahiplerine aciliyet durumuna göre ve parasız verilecektir.190 

Yahudi göçmenlere günlük 2100 kalori civarında ve genellikle ekmek, patates, sebze, süt, yumurta, margarin, çay ve etten oluşan gıdalar da verilir. 
Hamile kadınlara ise hamileliklerinin yirminci haftasından itibaren 550 kalorilik ekstra yiyecek yardımı yapılır.191 Mağusa’da mültecilere yardım 
edenler arasında Cafer Ertuğrul isimli Kıbrıslı Türk de bulunmaktadır:192 

“Çocukluğum zamanında bana annemin verdiği portakalları tellerin arasından Yahudilere veriyordum. Bir gün bir İngiliz askeri beni yakaladı ve 
tokatladı. Bunun üzerine annem derhâl Yahudi kampına giderek nöbetçi askeri etkisiz hâle getirdi ve silahını elinden aldı. Daha sonra da nöbetçi 
askerin silahıyla beraber kamp komutanının makam odasına girdi. İçeri girmesiyle beraber komutana öyle bir çıkıştı ki komutan ne yapacağını, ne 
söyleyeceğini bilemedi. Komutan derhâl annemden özür diledi ve beni tokatlayan askeri çağırarak hem azarladı, hem de onun annemden özür 
dilemesini emretti. Ertesi gün komutan bana bir kutu dolusu çikolata gönderdi. Komşuların anneme ‘Hanife bunu nasıl yaptın? Askerler seni 
vurabilirdi.’ sözlerine ise hiçbir zaman cevap vermedi.” 

Kamplardan Kaçma Teşebbüsleri 

Kamplardaki hayatın hapishane veya esir kampı şartlarında olduğunu iddia eden Yahudiler Mossad, Yahudi Yardım Komitesi ve kamplarda görev 
yapan Yahudilerin yardımlarıyla kamplardan kaçmaya da çalışırlar. Kaçma teşebbüslerinin neredeyse tamamı deniz kıyısındaki Karaolos bölgesindeki 
kamplarda gerçekleşir.193 Kamptan kaçan olduğunda İngilizler bu görevlilerin evlerini de aramaya başlar. İngiliz kamp görevlileri yaptıkları açıklamalarda 
kamp bölgesine denizden yaklaşacak olan herhangi bir deniz aracına hiç tereddütsüz nöbetçi askerler tarafından ateş açılacağı ve bu deniz 
araçlarının kampa yaklaşmalarına müsaade edilmeyeceği yönünde ortalıkta dolaşan söylentilerin doğru olmadığı şeklinde bir açıklamada bulunur.194 Bu 
arada kamplarda meydana gelen arbede ve kargaşalarda havaya ateş açan askerlerin görüntüleri Amerika’da ortaya çıkar.195 Adanın çok küçük olması 
ve saklanacak fazla bir yer olmaması yüzünden kaçanlar kısa sürede yakalanırlar.196 Kaçanların telleri keserek kaçması ise neredeyse 
imkânsızdır.197 Tünel kazarak kaçanlar yanında ayrıca Lefkoşa’daki hastaneye sevk edilen Yahudiler de bir fırsatını bulup kaçmaya teşebbüs 
ederler.198 Bu şekilde hastaneden ilk kaçma teşebbüsü 10 Eylül 1946 günü olur ve kaçan 2 Yahudi Limasol’da yakalanıp tekrar Karaolos kampına 
getirilirler. Dikenli tel örgülere rağmen bazen sahte bir kimlik kartı kullanmak suretiyle bazen gece karanlığında nöbetçilere fark ettirmeden kaçma 
teşebbüsleri söz konusu olur. Kaçmayı başaranlar için ikinci bir macera ise kendilerini Filistin’e götürecek bir gemiye gizlice binmeye çalışırken yaşanır. 
Kaçan Yahudilerle ilgili olarak gazetelere yaklaşık 1500 Yahudi göçmen yansımış olsa da aslında tünel kazarak kaçanlar 300 civarındadır.199 

Kamplarda İsyan Girişimleri 

Kamplarda bütün Yahudilerin bildikleri kural, “Kampa ilk giren ilk gidecektir.” İlkesidir ve bunun dışında Kıbrıs’tan çıkmalarına müsaade 
edilenler Filistin’de acil ihtiyaç duyulan doktorlardır. Özellikle beyin cerrahi, genel cerrahi, iç hastalıkları gibi dallara ait doktorlar kura ve sıraya girmeden 
Filistin’e gönderilirler. İngilizler kendi kotalarına bağlı olarak ilk etapta “hapishane adası”200 Kıbrıs’tan Filistin’e gönderilecek grupların 750 kişi 
olacağını açıklar fakat bu sınırlamaya genellikle uyulmaz.201 Bu bağlamda kamplardan ayrılarak Filistin’e gitmesine müsaade edilen ilk grup kampa 
Yagar isimli gemiyle 14 Ağustos 1946’da Polonya’dan gelen 754 Yahudi arasından seçilecektir. İngilizler aynı şekilde 536 yolcusuyla 14 Ağustos 
1946 günü Mağusa’ya gelen Henrietta Szold gemisinin yolcularının da seçmelere katılacaklarını bildirir ve sonuçta toplam 300 kişi Filistin’e gitmeye 
hak kazanır. Bu 300 kişi içinde ailesiyle olan 1-4 yaş arasındaki çocuklar ve kimsesiz çocuklar önceliğe sahiptir.202 Ayrıca hamileliğinin son günlerini 
yaşayan kadınlar ve son olarak doktorların müsaadesiyle hastalar da ilk gruptadır.203 Böylece ilk gruba toplam 270 kişi seçilir. Geriye kalan 30 kişi de 
Yagar gemisiyle adaya gelenler arasından kurayla tespit edilir. İlk 300 kişinin dışında kalanlar da Yagar ve Henrietta Szold gemisinin yolcuları arasından 
seçilecektir. Susannah gemisiyle Filistin’de toplama kampına götürülen 375 Yahudi göçmen yüzünden Kıbrıs’tan Filistin’e gönderilecek Yahudi sayısı da 
750’den 375’e indirilir. 150’den fazla Yahudi’nin Filistin topraklarına “yedirilmesinin”204 imkânsız olduğunu dile getiren Filistin’deki İngiliz yönetimi 
kotanın kesinlikle 150 kişi ile sınırlandırılması taraftarıdır. Bu şekilde kamplardan ayrılan ve 750 kişilik kotadan çok düşük bir sayıyla Hayfa’ya 
doğru yola çıkan S.S. Efthalia isimli ve Panama bandıralı gemide de toplam 150 Yahudi göçmen bulunmaktadır. 

Kamplarda zorla ve silahların gölgesi altında tutulan Yahudi göçmenler tutuklu veya esir olduklarını düşünmeye başladıklarından kamplarda tansiyon giderek artmaya ve sinirler de giderek gerilmeye başlar. Kamplardaki ilk ciddi isyan hareketi de 18 Nisan 1947’de 55 numaralı kampta gerçekleşir. Önce İngilizlere karşı tepki ve isyan hareketi olarak başlayan gösteri; kalabalığın artmasıyla kampın ana girişinde büyük bir gövde gösterisine dönüşür, ana kapılar ateşe verilir.205 Bu arada kampa bir binbaşı komutasında takviye bir askerî birlik çağrılır. Kampı çevreleyen tellere gelerek gösterilerini sürdüren göçmenlerin üzerine ateş açılır ve Shlomoh Chaimson isimli Yahudi göçmen aldığı kurşun yaralarıyla derhâl ölür. İsteklerinin yerine getirilmediğini ileri süren Yahudi göçmenler 5 günlük açlık grevine de başlarlar. Hamile kadınlarla bebekli anneler dışında kamplardaki herkes bu açlık grevine katılır.

Greve katılmayanlar ise 20 Nisan 1947 öncesinde kampa getirilen Yahudi göçmenlerdir.206 Daha sonraki dönemde ise bu açlık grevinin sadece bir göz boyama olduğu, greve katılanların yiyeceklerinin gizlice kamplara taşındığı ve az da olsa herkesin düzenli yemek yemeye devam ettiği öğrenilir.207 Ölen Yahudi göçmenin cenaze törenine katılan, cenazeyi omuzlarında taşıyan insanlar arasında Binbaşı Newman da bulunmaktadır.208 22 Nisan 1947 günü Yahudilerin şartları kabul edilir ve derhâl uygulanmaya başlanır.209 Bunun hemen ardından daha önce kamplarda kalan Yahudiler tarafından reddedilen oranlardaki yiyecek maddeleri kamplara getirilmeye başlanır ve İngilizler çocuklardan başlayarak insanlara gıda takviyesinde bulunur.210 Bir başka isyan girişiminde ise Yahudi Yardım Komitesine ait Dikelya’daki büro yağmalanır. Bu duruma sert tepki gösteren Yahudi Yardım Komitesi ise doktorlar ve öğretmenler dâhil kamplardaki bütün çalışanlarını geri çeker ve kamp dışına gönderir. Bu olaydan 4 gün sonra yapılan hareketin yanlışlığı belirtilerek Yahudi göçmenler tarafından özür dilenir ve çalışanlar tekrar görevlerine dönerler. Kampların kapatılmaması ve kamplarda nüfusun devamlı artması İngilizlere karşı öfkeyi de artırır. Örneğin 1947’de Mağusa’da demirli olan ve Hayfa ile Kıbrıs arasında Yahudileri taşıyan Ocean Vigour isimli gemi tahrip edilir.211 

Kamplarda Eğitim ve Kültür Faaliyetleri 

Vakit geçirecek ve kendilerini meşgul edecek herhangi bir faaliyetin içinde olmayan insanların sosyal düzene karşı isyan ve tepki içine gireceklerinin farkında olan İngiliz idaresi bu durumla ilgili acil tedbir alma yoluna gider. Bu arada Yahudi Yardım Komitesi de kamplarda 1947’de sayıları 1000 civarında olan çocuklar için ana sınıfı, kreş, ilkokul açar. Çocukların büyük bir kısmı İngilizler tarafından Kamp 65 olarak adlandırılan yaz kampında bulunmakta ve sabah saat 06.00’dan öğleyin saat 12.00’ye kadar eğitim almaktadırlar.212 

Büyükler için gün boyu verilen eğitimlerde ise Yahudi tarihi, gelenekler, protokol, görgü kuralları ve Filistin’deki sosyal hayat, Yahudi sanatçılar, şairler, dinî liderler, edebiyat ve kültür insanlarıyla ilgili dersler bulunur. Bu bağlamda Filistin’den akademisyenler, siyasi parti temsilcileri ve kendi konularında ön plana çıkmış insanlar bu kamplara birkaç günlüğüne gelerek insanları eğitir. Kamplardaki eğitim faaliyetleri konusunda en fazla ön plana çıkan ise merkez yönetimi Hayfa’da bulunan ve yetişkin eğitimini öncelikli hedef olarak tespit eden Rutenberg Vakfı ve Henrietta Szold tarafından kurulmuş olan ve genellikle öksüz ve yetim Yahudi çocuklar konusunda faaliyette bulunan The Youth Aliya örgütüdür. Ayrıca göçmenlere marangozluk, su tesisatçılığı ve elektrikçilik gibi konularda kurslar da verilir.213 Kamplarda Yahudi göçmenler tarafından tiyatro ve dans grupları da oluşturulur.214 

Bu faaliyetlere ilaveten kamplarda Yahudi göçmenler tarafından 25 Eylül, 26 Eylül ve 27 Eylül günlerinde Yahudi yeni yıl kutlamalarına müsaade edilir.215 
Bu arada Filistin’de görev yapmakta olan Kraliyet Silahlı Kuvvetleri Din işleri Departmanından Yüzbaşı B. Ebstein de Kamp 60 ve Kamp 61’de görev yapmak üzere Kıbrıs’a gelir.216 Kamplarda ayrıca futbol takımları kurulur ve bu futbol takımları ilerleyen günlerde İngiliz askerleriyle ve hatta adada esir tutulan 
Alman askerleriyle de futbol maçları yaparlar. 

Exodus Gemisi ve 4554 Yahudi Mülteci 

Konulan kota ve sınırlamalarla askerî tedbirlerin işlememesi üzerine İngiltere hükûmeti yeni bir strateji geliştirerek mülteci gemilerini Kıbrıs’a değil 
geldikleri ülkelere göndereceğini açıklar. 

Bu açıklamanın ardından “İngiliz yetkililerin taş kalpliliği ve ahlaki çürümüş lüklerine karşı göçmenlerin kahramanca mücadelesinin”217 bir sembolü hâline gelen ve 4554 Yahudi mülteci taşıyan Exodus gemisi ortaya çıkar.218 Gemi daha sonraki dönemlerde o kadar popüler hâle gelir ki bu konuda bir film bile çekilir.219 
Haganah tarafından 1947’de satın alınan gemi Filistin’e gitmeyi uman binlerce Yahudi mültecinin bulunduğu Fransa’nın Séte limanına gelir.220 
Séte’de gemiye Honduras bayrağı çekilir. Exodus gemisi 11 Temmuz 1947’de Akdeniz’e açıldığında İngiliz donanmasının en güçlü gemilerinden 
The Mermaid, HMS Ajax, Cardigan Bay, The Mermaid, Childers, Chequers, Charity, Chieftain Cheviot destroyerleri arasında yoluna devam eder221,
ve 18 Temmuz 1947’de Hayfa limanında durdurulur.  222, 

İngiliz savaş gemilerinin çarpması sonrasında 2 mülteci ve 1 mürettebat hayatını kaybeder. Yahudi göçmenler ise kendilerini patates, boş kutu ve konserveler atarak savunurlar. 223 Gemidekiler daha sonra üç farklı gemiye nakledilerek Port-de- Bouc’a geri gönderilirler. Bu üç İngiliz gemisi Fransız basını tarafından 
“Yüzen Auschwitz” olarak adlandırılırlar.224 Gazetecilerin bu olayı öğrenmesi ve dramatik tablolar çizerek dünya kamuoyuna yansıtması üzerine bütün dünyanın tepkisini üzerinde toplayan İngiltere ise geri adım atar ve mültecilerin geldikleri yerlere iade edilmeyeceklerini açıklamak zorunda kalır. 
Hemen arkasından Exodus yolcuları tekrar Kıbrıs’a getirilirler.225 Böylece gemi, “Yahudilerin ne kadar çaresiz ve zayıf, İngilizlerin de ne kadar zalim  oldukları nı” 226 göstermek için mükemmel bir fırsat olur. 

Öte yandan Birleşmiş Milletlerde Filistin’in taksimi konusunda Türkiye’nin aleyhte bir tutum sergilemesi Arap ülkeleri tarafından “ebediyen minnettarlıkla karşılanacağı” ifadesiyle karşılanır.227 15 Mayıs 1948 tarihinde İsrail devletinin kurulmasından sonra da Türkiye’nin Yahudi göçmenlere yardımları devam eder.228 Şubat 1949 tarihinde ise kamplar kapatılır ve İsrail’den gelen gemiler vasıtasıyla 10.000 civarında Yahudi göçmen de kamplardan ayrılır. 

Kamplara Getirilen Yahudi Göçmenler ve Gemiler 29 Temmuz 1946-14 Nisan 1948 döneminde kamplara gelen ve ayrıldığı tarih, çıkış yaptığı ülke ve yolcuları 
tespit edilebilen gemiler ve yolcuları aşağıda dır. (TABLO 1 VE 2 ) 229 








5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder