Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2020 Perşembe

HAÇLI SEFERLERİ

HAÇLI SEFERLERİ


Haçlı Seferleri, Kudüs, Hristiyanlık, Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Filistin,


 İslâm düşmanı Papaların Kudüsü Müslümanları hakimiyetinden kurtarmak ve Müslümanları Anadolu ve Avrupadan atmak gayesiyle başlattıkları seferlere verilen âda Haçlı Seferleri denir. 
İstanbul’un zenginliğine hayran kalan Latin Katolikler şehrin sanat eserlerini zengin olmak hırsıyla yağmaladılar. Ortodoks ahaliye saldırıp mal, can ve ırzlarına çok zarar verdiler. 

İstanbullular şehri terk etmek zorunda kaldı. Haçlı zulmü o kadar arttı ki, asırlardır İstanbul’da bulunan Bizans İmparatorluk tahtı şehirden çıkarılıp, önceden Anadolu Selçuklu Devleti başkenti olan İznik’e taşındı. 

Bizanslılar 1261 yılında tekrar İstanbul’u Latin Haçlılardan geri aldılar. İslâmiyet’in Hristiyanlığın aksine büyük bir süratle yayılması, Müslümanların Suriye, Filistin ve Anadoluya hakim olarak İznik’in başkent olduğu yeni bir devleti kurmaları, Hristiyan aleminin dini lideri papayı ve Hristiyanlığın hâmîsi olarak kabul edilen Bizans İmparatorunu ciddi bir şekilde endişelendiriyordu.
 Bu yüzden hem İslâmiyet’in yayılışını durdurmak hem de sosyal ve ekonomik sıkıntı içinde olan Avrupa’yı bu durumdan kurtarmak için Bati Avrupada Vatikan kilisesinin önderliğinde yoğun bir faaliyet başlatıldı. 
Papa II. Urban us Hz. İsa’nın doğum yeri olan Kudüsün ve kutsal saydıkları makamların Müslümanlar tarafından kirletildiğini, Kudüse giden Hristiyan hacı adaylarına zulüm ve işkence yapıldığını öne sürerek böyle mukaddes bir beldenin Müslümanların baskısından kurtarılması için bütün Hristiyanların canla basla seferber olmaları gerektiğini söyleyerek halkı sefere katılmaları için tahrik ediyordu. 

Halbuki uzun süredir bu kutsal topraklar Hristiyan hacı adayları tarafından ziyaret ediliyor, bu konuda onlara engel olunmak söyle dursun yardim bile ediliyordu.

   Filistinde kendilerine ayrılmış hastaneleri, kilise ve manastırları hatta kütüphaneleri bile vardı. Öte yandan Bati Avrupada halkın içine düşmüş olduğu ekonomik kriz ve sıkıntıdan da ancak doğunun baharat yollarının ele geçirilmesiyle kurtulabileceği söylenerek halk bu sefere katılmaya teşvik ediliyordu. 

Bütün bu gayelerin gerçekleşmesi de ancak Hristiyan aleminin tek vücut halinde hareket etmesiyle mümkün olabilirdi. Papalığın teşvikiyle Hristiyan Avrupalıların Müslümanlara karsı tertip ettikleri seferlerin umumi adi.

   En önemlisi dîni olmak üzere, siyasî, sosyal ve iktisadî sebeplere dayanan Haçlı Seferlerini Papa ikinci Urban us, 1095 yılında toplanan Clermont Kon sili’nde yaptığı konuşmayla başlatmıştır. 

Asırlarca devam edip, milyonlarca insanin can kaybına, devletlerin yıkılıp ülkelerin tahrip olunmasına sebep olmuştur. Osmanlı Devletine ve diğer Müslüman Devletlere karşı, 1364 Sırp sındığı, 1389 Birinci Kosova, 1396 Niğbolu, 1444 Varna, 1448 İkinci Kosova, 1453 İstanbul, 1538 Preveze Deniz, 1571 Kıbrıs, 1683 Viyana kuşatması ve 1919-1922 İstiklal mücadelemizde Haçlılar ittifak içine girip, Müslümanlara karşı cephe almışlardır. 
Halen soğuk harp, kültür harbi seklinde devam etmektedir. Asırlarca devam eden Haçlı Seferleri sonucu, milyonlarca insan can verip, kan döküldü.

 Ülkeler harap oldu. Dîni, siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî birçok hadiselere sebep olan Haçlı Seferlerinin getirip götürdüğü birçok neticeler oldu. 

Müslümanlara karşı savaşa katılmaya teşvik için Avrupada birçok Hristiyan tarikatlar kuruldu. Sefere katılanlara çeşitli vaadiler de bulunuldu. 

Seferlere iştirak için Avrupalıların dindarına, maceraperestine, işsiz güçsüzüne ayrı ayrı vaatlerle propaganda yapılıp, Müslümanların karsısında bütün bunların bos çıkması, neticesinde Papalığın ve kilisenin otoritesi sarsıldı.
 Bu seferler sonunda Hristiyanlar, Müslümanları yakından tanıdılar. Savaş meydanlarında aslanlar gibi cesurâ ne dövüşen Müslümanların aslında çok merhametli, iyilik sever, misafirperver olduklarına bizzat şahit oldular. 
Hristiyan tarikatçılarının bahsettikleri gibi olmaması, daha önceki düşüncelerini değiştirdi. İslâm Medeniyetini tanıyan Avrupada ilim ve teknikte gelişmeler olup, merkezi otoritenin kuvvetlenmesi yanında, Müslümanlara karşı asırlarca devam edecek olan askeri, siyasi iktisat ve kültürel politikanın da tespit edilip, safha safha tatbikine sebep olmuştur. 


Batılıların İslâm ülkelerine karsı tatbik ettikleri yayılmacılık, sömürgecilik, İslâm dinine saldırmaları ve Müslümanları Dinlerinden uzaklaştırmak için yaptıkları bütün dejenerasyon faaliyetleri hep Haçlı Seferleri’nin bir sonucudur. 
Papalık, Haçlı Seferlerinin masraflarını karşılamak gerekçesiyle, Hristiyanların ruhani isleri için vergi almak adetini çıkardı. Bulunduğu çevrenin kilisesine vergisini vermeyenler, Hristiyanlıktan tecrit edildi.

 Misyonerler faaliyetlerini artırıp, Asya ve Afrikada Hristiyanlığı yaymaya çalıştılar. Haçlı seferlerine katılan şövalyelerin Müslümanlar karşısında güçsüzlüğü anlaşılınca, derebeylik idaresi zaafa uğradı. Merkezi otoritenin hakimiyeti artıp, Avrupada krallık rejimi kuvvetlendi.

 Sarf durumundaki köylü, toprak sahibi efendilerinden arazi alarak, mal mülk sahibi oldular. Avrupada aralarında büyük eşitsizlik ve adaletsiz uçurumu bulunan sınıflar arası fark kısmen azaldı. Doğu sanat ve medeniyetini tanıyıp, Islâma eserlere hayran olan Haçlılar, Müslümanlardan sanat ve teknik alanda birçok yenilikleri ve kesifleri öğrendiler. 

Bu ise Avrupada ilim ve tekniğin gelişmesine sebep oldu. Müslümanlardan kâğıt ve pusula’yı da öğrenen Haçlılar da gemicilik çok gelişti.Venedik, Cenova Marsilya, Pisa gibi Akdeniz limanlarının önemi artıp, ticari faaliyetler hız kazandı. Bu şehirler serbest bölgeler mahiyetini alıp, Bati ile Doğu’nun ticareti gelişti. Haçlı Seferleri neticesinde Müslümanlar, Bizanslılar ve Yahudiler çok zarar gördü. 
İslâm ülkeleri ve devletleri harap olup, yüz binlerce Müslüman Anadolu, Mısır, Orta Doğu ve özellikle Kudüste kılıçtan geçirilip, yerleşim alanları yağmalanıp, yakılıp, yıkıldı. Kadınlar ve çocuklar bile hunharca öldürüldü. Haçlıların kılıcından sadece Müslümanlar değil Yahudiler ve özellikle Ortodoks Bizans da çok zarar gördü. 

HAÇLI SEFERLERİNİN NEDENLERİ VE SONUÇLARI 

Avrupalıların 11. yüzyılın sonları ile 13. yüzyılın sonları arasında Müslümanların elinde bulunan ve Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve dolaylarını geri almak için düzenledikleri seferlere Haçlı Seferleri denilmiştir.
Haçlı Seferlerinin dini, siyasi ve ekonomik nedenleri vardır:
 Dini Nedenler : Hıristiyanların, kutsal yerleri, özellikle Kudüsü Müslümanlardan geri almak istemesi.
 Katolik Kilisesinin Ortodoks dünyasını egemenliği altına almak istemesi.
 10. yüzyılda Fransada ortaya çıkan Kluni Tarikatının Hıristiyanları Müslümanlara karşı kışkırtması.
 Din adamlarının etkisi ile Hıristiyanlarda oluşan koyu fanatizm. 
Papa ve din adamlarının nüfuzlarını arttırmak istemeleri.

 Siyasi Nedenler

 Avrupalıların Türkleri, Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdenizden uzaklaştırmak istemeleri. 

 Türkler karşısında zor durumda kalan Bizansın Avrupadan yardım istemesi.
 Senyör ve şövalyelerin macera arayışları. 
Ekonomik Nedenler  İslam Dünyasının zenginliği, Avrupanın fakirliği.  
Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına hakim olmak istemeleri. 
 Avrupada toprak sahibi olmayan soyluların toprak elde etmek istemeleri. 
Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleri. 

I. Haçlı Seferi (1096-1099) 

Papa II. Urban ve Piyer Lermitin çabalarıyla Avrupada kalabalık bir ordu hazırlanmıştı. 
Anadoluya ilk gelen düzensiz gruplar, I. Kılıç Arslan tarafından yok edilmişlerdir. 
Ancak bu grubun ardından şövalye, kont ve düklerden oluşan bir ordu, Anadoluya girdi. Türkiye Selçuklularının merkezi İznik kuşatıldı. Kılıç Arslan, İzniki boşaltmak zorunda kaldı. Haçlılara karşı başarı ile mücadele eden Kılıç Arslan, Haçlıları çok kalabalık olmalarından dolayı durduramamıştır. 
Antakyayı işgal eden Haçlılar, 1099da Kudüsü Fatımilerden aldılar. 
Sonuçta: Kudüs, Haçlıların eline geçti.  İznik ve Batı Anadolu, Bizansın eline geçti.  Anadolu Selçukluları, İzniki kaybedince Konyayı başkent yaptılar.  Haçlılar, ellerine geçirdikleri Antakya, Urfa, Trablusşam, Sur, Yafa, Nablus gibi şehirlerde feodalite rejimine dayanan dükalık ve kontluklar kurdular. 

II. Haçlı Seferi (1147-1149) 

Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, Urfayı 1144te Haçlılardan aldı. Ardından Halep ve Şam alınınca Kudüs Krallığı Papadan yardım istedi.

 Papanın çağrısı ile Alman İmparatoru III. Konrad ile Fransa Kralı VII. Lui, ayrı yollardan Anadolu üzerine sefere çıktılar. İki ordu da Anadolu Selçukluları tarafından bozguna uğratıldı. Ordularının büyük kısmını kaybeden iki kral, Şama saldırdılar, fakat başarılı olamadılar.

III. Haçlı Seferi (1189-1192)

 Mısırda devlet kurmuş olan Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla amansız bir savaşa tutuştu.

 Amacı, Suriyedeki Haçlı üstünlüğüne son vermekti. Selahaddin Eyyubi, bu mücadelede başarılı olarak 1187de Hıttin denilen yerde Haçlıları yendi.
 Kudüs dahil olmak üzere Suriyenin büyük bir bölümünü Haçlı istilasından kurtardı. Kazanılan bu zaferler, Avrupada duyulunca, her yerde dini propagandalar yapıldı. 

Alman İmparatoru Frederik Barbaros, Fransa Kralı Filip Ogüst ve İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar komutası altındaki yeni Haçlı orduları harekete geçtiler. 
Kara ve deniz yollarıyla gelen Haçlı orduları, Kudüsü almayı başaramayarak geri döndüler. 

IV .Haçlı Seferi (1204)

 Eyyubiler, Haçlılarla mücadeleye devam ediyorlardı. Filistindeki Yafa ve sahil şeridindeki bazı kaleler, Eyyubilerin eline geçince Papa, bütün Hıristiyanları sefere çağırdı. Haçlılar, bu defa deniz yolunu kullanmak istediler ve Venedik ile anlaştılar. 
Bu sırada Bizansta taht kavgaları sürüyordu. İmparator olmak isteyen Aleksi Angelos, Haçlılardan çeşitli vaadlerle yardım istedi. 
Papanın muhalefetine rağmen İstanbula gelen Haçlılar, tahttan indirilen İzak ve oğlu Aleksiyi imparator ilan ettiler ve İstanbulu yağmaladılar. 

İstanbul halkının ayaklanarak imparatoru ve oğlunu öldürmesi üzerine Haçlılar, İstanbulu işgal ederek Latin İmparatorluğunu kurdular (1204). 
İstanbuldan kaçan Bizans soyluları, İznik Rum İmparatorluğunu (1204 -1261) ve Trabzon Rum İmparatorluğunu (1204 -1461) kurdular. 
İznik Rum İmparatorluğu, 1261 yılında Latin İmparatorluğunu yıkarak Bizansı tekrar canlandırmıştır.

V . Haçlı Seferi (1228)

 Papanın çağrısı üzerine Alman imparatoru II. Frederik, deniz yolu ile Akkaya geldi (1228). 

Bu sırada Eyyubiler, iç mücadeleler ile uğraşıyorlardı. Haçlılar, bundan yararlanarak Sayda ve Kudüsü kuşattılar. Haçlılarla başa çıkamayacağını anlayan Eyyubi Hükümdarı Melik Adil, Haçlıların Kudüste serbestçe oturma şartını kabul ederek 10 yıllık bir anlaşma yaptı (1229). 
Böylece Haçlılar amaçlarına ulaştılar. Ancak Filistine kadar inen Harzem Türklerinin Haçlıları yenmesiyle Eyyubiler Kudüsü yeniden ele geçirdiler (1244). 

VI . Haçlı Seferi (1248) 

Kudüs, tekrar Türklerin eline geçince, Papa yeniden Hıristiyanları sefere çağırdı. 
Ancak Avrupalılar seferlerden bıkmışlardı. Sadece Fransa Kralı Sen Lui sefere çıktı. Sen Lui de Eyyubi Hükümdarı Turanşaha esir düştü.
 Önemli miktarda kurtuluş parası vererek Fransaya dönebildi.

VII. Haçlı Seferi (1270) 

Fransa Kralı Sen Lui, kardeşinin kışkırtmalarıyla son Haçlı Seferine çıktı. 
O sırada Tunus tan kalkan Arap korsanları, doğuya giden Hıristiyan gemilerine zarar veriyordu. Bu yüzden Tunus a sefer düzenleyen Sen Lui ve ordusunun yarısı, veba salgını nedeniyle öldü. 

Haçlı Seferlerinin Sonuçları

Dini Sonuçlar : 

Avrupada kiliseye ve din adamlarına duyulan güven sarsıldı. 

 Skolastik düşünce zayıfladı. 

Kilise ve Papanın otoritesi sarsıldı. 

Siyasi Sonuçlar : 

Seferler sırasında binlerce senyör ve şövalyenin öldü. 
Sağ kalanların bir kısmı da topraklarını kaybetti. Böylece feodalite rejimi zayıfladı. 
 Merkezi krallıklar, güç kazanmaya başladılar. 
 Feodalitenin zayıflamasıyla köylüler, çeşitli haklar elde ettiler. 
 Türklerin batıya doğru ilerleyişleri bir süre için durdu.  Bizans, Batı Anadoludaki toprakların bir kısmını ele geçirdi. 
 Haçlılar ile yapılan mücadeleler, İslam Dünyasını, Moğol saldırıları karşısında güçsüz bıraktı. 

Ekonomik Sonuçlar :

 Doğu-batı ticareti gelişti. Marsilya, Cenova, Venedik gibi Akdeniz limanları önem kazandı.  Avrupalılar, dokuma, cam ve deri işleme sanatını öğrendiler.  Papaların ve kralların seferlere mali destek sağlamak için İtalyan bankerlerine başvurdular.


***

1 Ekim 2019 Salı

İNGİLTERENİN ORTADOĞU POLİTİKASI., BÖLÜM 2

İNGİLTERENİN ORTADOĞU POLİTİKASI.,  BÖLÜM 2 




2003 Irak Savaşı ve İngiltere’nin Suriye Politikası 

Irak’ın 2003 yılında işgal edilmesi İngiliz politikasın- da bir fiyasko olarak görülmektedir.44 İngiltere’de Suriye’ye yapılacak saldırı konusu görüşülürken, İngiliz basını Avam Kamarası oturumuyla ilgili milletvekillerinin Suriye’yi değil, 10 yıl önceki Irak’ı tartıştığını yazdı. Başbakan David Cameron’ın Suriye’den bahsettiği kadar Irak’tan da bahsettiğini yazdı. David Cameron Suriye için yapılan tezkere görüşmelerinde Irak’a gönderme yaparak “Suriye savaşında bir taraf tutulması, ülkenin işgali, rejimin değişmesi veya muhalefetle daha yakından çalışma anlamına gelmiyor.” dedi. Ağustos ayının sonunda Suriye’ye müdahale konusunda İngiltere parlamen- tosunda yapılan oylamada 272 evet oyuna karşılık verilen 285 hayır oyuyla müdahale kararı reddedildi. 

Avrupa ve İngiltere’nin Irak Savaşı’nın akabinde askerî politikaları bölgeyi hüsrana uğrattı. Guantanamo hapishanesi hâlâ açık ve insan hakları ihlalleri 
devam ediyor. Irak Savaşı öncesinde 2 milyon kişi Londra sokaklarına dökülerek savaşı protesto etmişti. 2003 yılında halka yalan söylendiğini düşünen protestocular tekrar benzer bir durumla karşı karşıya kalmak istemiyor. İngiltere; Irak, Afganistan ve Libya olmak üzere üç askerî müdahaleye tanıklık etti ve buralarda elde edilen sonuç bir zafer getirmedi, insan haklarının da korunmasına fayda sağlamadı.45 

İngiltere Türkiye İlişkileri 

Türkiye İngiltere ilişkileri Osmanlı döneminden bu yana devam etmektedir. İngiltere, kolonisi altındaki ülkelere açılan kapı olarak Osmanlı’yı Yakın 
Doğu olarak adlandırmış ve Rusya’nın tehdidine karşı da kendi çıkarları için Osmanlı’yı desteklemişti. Her ne kadar İngiltere’nin İstanbul’u işgali sırasında ve Cumhuriyet’in yeni kurulduğu dönemde Türkiye ile ilişkilerinde uzaklaşma olduysa da Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Batı’ya yaklaşan Türkiye ile ilişkilerini normal seviyede tuttu. 

Birleşik Krallık, Türkiye’nin dış ticaretinde oldukça önem verdiği gelişmiş ülkelerden biridir. En son İngiltere Kraliçesi Elisabeth’in 2008 yılında Türkiye’yi ziyaret etmesiyle ilişkiler ivme kazandı ve ardından Başbakan David Cameron Temmuz 2010’da Türkiye’yi ziyaret etti. Cameron’ın Temmuz 2010’da Türkiye’yi ziyareti sırasında imzalanan “2010 Strate- jik Ortaklık Belgesi” iki ülke arasında stratejik or- taklığın güçlendirilmesinde önemli bir gelişmedir. İngiltere kraliçesinin Abdullah Gül’e “ 2010 Chatham House Ödülü” vermesi de ilişkilerde önemli bir adım olarak görülmektedir. 

İngiltere, dünyada yükseliş gösteren ve kimin yanında yer almak gerektiği konusunda önemli bir tecrübeye sahip bir ülkedir. 

Ülke, tarihsel çatışmalara rağmen önemli ölçüde Türkiye’nin gücüne empati kurarak yaklaşmaktadır. 

Türk-Amerikan ilişkileri güvenlik eksenli gelişirken Türk-İngiliz ilişkileri ticari, ekonomik ve teknolojik birçok alana yayılmış durumda.46 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mart 2011 ve Temmuz 2012’de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 20-24 Kasım 2011 tarihlerinde İngiltere’ye 
gerçekleştirdiği ziyaret ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik en üst düzeyde adımlar atılmış oldu. İngiltere ile bakanlar düzeyinde de yoğun ziyaretler gerçekleştirilmektedir. Ayrıca Birleşik Krallık’ın Türkiye’nin AB üyeliğine en güçlü desteği veren ülkelerden biri olduğu biliniyor. 

Ayrıca Türkiye ve Birleşik Krallık arasında diyaloğu güçlendirmek ve kurumsallaştırmak amacıyla her iki taraftan siyasetçi, akademisyen, medya 
temsilcileri ve sanatçılardan oluşan “Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu” kuruldu. Forumun ilk toplantısı Ekim 2011’de İngil- tere’de, ikincisi 12-14 Ekim 
2012 tarihlerinde İstan- bul’da, üçüncüsü 1-3 Kasım 2013 tarihlerinde 
Cumhurbaşkanı Gül’ün katılımıyla İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da  gerçekleşti.47 

Toplantıların her yıl dönüşümlü olarak Türkiye ve İngiltere’de sürdürülmesine karar verildi. Türkiye-Birleşik Krallık ikili ticaretinde, 2011 yılında ticaret hacmi 13,9 milyar dolar, Türkiyenin ticaret fazlası 2,4 milyar dolardır. Türkiye’de faaliyet gösteren Birleşik Krallık sermayeli şirketlerin sayısı Mayıs 2012 itibarıyla 2.362’dir. 2011 yılında Birleşik Krallık’ta yaklaşık 250 bin Türk vatandaşı yaşamaktadır. 

Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye 917 milyon dolar doğrudan yatırımın gerçekleştiği, 2011 yılında 2.582.054 turistin Türkiye’yi ziyaret ettiği Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanmıştır. Öte yandan, 37.460 Birleşik Krallık 
vatandaşının Türkiye’de 26.730 adet gayrimenkulü bulunmakta.48 

Sonuç 

İngiltere dünyanın en büyük gaz ve petrol rezervlerinin ve sömürgelere ulaşım yollarının merkezi Ortadoğu’dan askerî olarak çıksa da yaptığı ticari anlaşmalarla bölgede varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bu varlığın bir sebebi de İngiliz gücünün temelinin ticarete dayanmasıdır. Ticaret yollarının ve stratejik noktaların ele geçirilerek güvence altına alınması İngiltere için hayati önem taşımaktadır. 

2. Dünya Savaşı’ndan sonra dekolonizasyon sürecinde coğrafi yakınlık arz etmesi bakımından Ortadoğu’ya odaklanmıştır. ABD’nin dünya siyasetinde ön plana geçmesinden sonra ise İngiltere’nin çıkarları ABD çıkarları ile iç içe girmiştir. 

2003 yılında kimyasal silah bulundurduğu gerekçesiyle Irak’a saldırı yapılmasını kabul eden ve bölgeye asker gönderen İngiltere bu siyasetinden dolayı İngiliz halkından tepki aldı ve Irak konusu muhalefet nezdinde de eleştirildi. Arap baharı olarak isimlendirilen Arap ayaklanmaları sırasında ise İngiltere Ortadoğu daki ülkelerin kendi kaderini tayin etmeleri hususunda görüş bildirerek belli bir süre sessiz kaldı ve olayların durulmasını izlemeyi tercih etti. 

Bu sırada bölge ülkeleriyle petrol, gaz ve silah ticareti anlaşmalarına devam etti. Son olarak Suriye rejiminin ülkede kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Suriye’ye askerî müdahale konusu gündeme geldi. Ağustos ayının sonunda Suriye’ye müdahale konusunda İngiltere parlamentosunda yapılan oylamada 272 evet oyuna karşılık verilen 285 hayır oyuyla müdahale kararı reddedildi. 

Türkiye İngiltere ilişkileri ise Osmanlı döneminden bu yana devam etmektedir. İngiltere, kolonisi altındaki ülkelere açılan kapı olarak Osmanlı’yı Yakın Doğu olarak adlandırmış ve Rusya’nın tehdidine karşı da kendi çıkarları için desteklemişti. Her ne kadar İngiltere’nin İstanbul’u işgali sırasında ve Cumhuriyet’in yeni kurulduğu dönemde Türkiye ile ilişkilerinde uzaklaşma olduysa da Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Batı’ya yaklaşan Türkiye ile ilişkilerini normal seviyede tuttu. Bu ilişkisini müttefik ve stratejik ortaklık üzerinden yürütmeye devam etmektedir. 

Son Notlar., 

1 Mark Sedgwick, Britain and the Middle East: In Pursuit of Eternal Interests, 
http://www.ashgate.com/pdf/SamplePages/Strategic_Interests_in_the_Middle_East_Ch1.pdf, s. 5. 
2 Ortadoğu kavramı birçok siyasi kavram gibi ilk olarak 20. yüzyılın başlarında İngilizler tarafından kullanılmaya başlanır. 
Yakın Doğu (Near East) kavramının (o dönem için Osmanlı Devleti’nin kapladığı coğrafya) yetersiz kaldığını düşünen İngilizler, Osmanlı Devleti’yle 
Hindistan arasında kalan bölgeyi kapsayacak Ortadoğu (Middle East) kavramını ortaya atarlar. Kavramın kullanılmaya 
başlanmasının temelinde yatan sömürgeci kaygılar bu bölgenin geleceğinin şekillenmesinde etkin rol oynar. 
3 Davut Dursun, Ortadoğu’nun Ekonomik, Sosyal ve Siyasi yapısı Üzerine Genel Tespitler, s. 1233. 
4 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2013, s. 353. 
5 Edward Said, Oryantalizm Sömürgeciliğin Keşif Yolu, İstanbul: Pınar Yayınları, 2. Basım, 1989, s. 58-59. 
6 Mark Sedgwick, Britain and the Middle East: In Pursuit of Eternal Interests, s. 5-14. 
http://www.ashgate.com/pdf/SamplePages/ Strategic_Interests_in_the_Middle_ East_Ch1.pdf. 
7 Yavuz Yener, İngiliz Dış Politikasının Ortadoğu İkilemi 
http:// www.usak.org.tr/analiz_det.php?id=17&cat=365366648#. UoOQgnDwmCg. 
8 Peter Masnfield, Ortadoğu Tarihi, Say, İstanbul, 2012, s. 139. 
9 İslam Ansiklopedisi, İSAM, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, Cilt 33, Ankara, 2003, s. 405. 
10 Davut Dursun, Ortadoğu’nun Ekonomik, Sosyal ve Siyasi yapısı Üzerine Genel Tespitler, s. 1236. 
11 Azmi Özcan, Pan-İslamizm, Osmanlı Devleti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1924), İstanbul: İSAM, 1997, s. 23. 
12 İslam Ansiklopedisi, s. 405. 
13 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008, s. 118. 
14 Kemal H. Karpat, Ortadoğu’da Millet, Milliyet, Milliyetçilik, İstanbul: Timaş Yayınları, 2011, s. 192. 
15 Seyfi Kılıç, Mavi Nil Nehri Suları Üzerinde Uyuşmazlık, Ortadoğu Analiz, Ağustos 2013, Cilt 5, Sayı 56, s. 31. 
http:// www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/ Dosyalar/201395_ seyfi_kilic.pdf. 
16 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt 1-2:1914 1995, İstanbul: Alkım Yayınları, 15. Baskı, 2005, s. 85. 
17 Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu toprakları, İngiliz hükümeti adına Mark Sykes ile Fransız hükümeti adına Georges Picot tarafından imzalanan 
16 Mayıs 1916 tarihli gizli antlaşma ile paylaşılmıştır. Buna göre Fransa, Suriye, Lübnan, Kilikya ve Musul bölgelerini, İngiltere ise Ürdün, Irak ve Kuzey 
Filistin’i almaktaydı. Filistin’in geriye kalan toprakları üzerinde uluslararası bir rejim ve sınırları belli olmayan bir de Arap devleti kurulacaktı. 

Gerçekte, Sykes- Picot Antlaşması, İngiltere’nin daha önce Araplarla yaptığı Ortadoğu düzenlemelerine aykırı düşmekte, İngiltere’nin ikiyüzlü dış politikasını 
göstermekte ve bölgede bugüne kadar sürecek anlaşmazlık tohumlarını atmaktaydı. Çünkü İngiltere Osmanlı devletine karşı savaşmalarını sağlamak ve böylece yükünü hafifletmek için Arapları kendi yanına almayı tasarlamış ve bunun için de Mekke şerifi Hüseyin ile Mısır’daki İngiliz Yüksek Komiseri Mc Mahon arasında, şimdi İngiltere ile Fransa arasında paylaşılmış bulunan topraklar üzerinde bir Arap krallığının kurulması yönünde bir antlaşma imzalanmıştı. 
Öteki gizli antlaşmalarla birlikte Sykes-Picot antlaşmasının da Bolşevikler tarafından 1918 ilkbaharında açıklanması, özellikle Ortadoğu’da büyük 
karışıklıklar çıkaracak ve bir yanda Araplarla öte yanda Batılı devletlerin arası açılacaktır. Oral Sander, Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e, İstanbul: İmge Kitabevi, 
2008, 17. Baskı, s. 382-383. 
18 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt 1-2:1914 1995, İstanbul: Alkım Yayınları, 15. Baskı, 2005, s. 125-126. 
19 Peter Masnfield, Ortadoğu Tarihi, İstanbul: Say Yayınları, 2012, s. 248. 
20 Armaoğlu, s. 202-203. 
21 Armaoğlu, s. 209-210. 
22 Armaoğlu, s. 489-491. 
23 Marienne Stern, “Ve Susuyor Herkes Artık Unutuldu Körfezdeki Savaş”, Dünya Sorunları 1988/1, Orta Doğu 
    Dosyası, İstanbul: Alan Yayıncılık, 1988, s. 189. 
24 http://www.euractiv.com.tr/6/analyze/beril-dedeoglu-ingiltere-kuresel-siyasete-geri-donus-mu-022807. 
25 Eftal Irkıçatal, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Ortadoğu Politikaları için Kıbrıs’ın Stratejik Önemi ve 
    Kıbrıs Meselesi’nin Ortaya Çıkışı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2012/1, Sayı:15, s. 35. 
26 Kemal H. Karpat, Kısa Türkiye Tarihi 1800-2012, İstanbul: Timaş Yayınları, 2012, s. 97. 
27 Yavuz Yener, “İngiliz Dış Politikasının Ortadoğu İkilemi”, 
     www.usak.org.tr/analiz_det.php?id=17&cat=365366648#.UngRvXDTqFt (Erişim tarihi: 05.11.2013). 
28 Dünyanın en önemli deniz geçitlerinden biridir. Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştiren yapay su yolu 193,3 km uzunluğunda, 205-225 m genişliğinde ve 24 m derinliğindedir. Kanal, Hint Okyanusu’nu Akdeniz’e bağlayan en kısa deniz yoludur. 
29 Laurie Milner, The Suez Crises, 03.03.2011, http://www.bbc. co.uk/history/british/modern/suez_01.shtml. 
30 Mısır nüfusunun %95’i Nil’e 19 km mesafe içinde yaşamaktadır. Mısırlılar için nehrin yıllık taşkınlarını denetlemek, kuraklık zamanları için su saklamak daimi bir sorumluluk olmuştur. Nâsır’a göre, Asvan Yüksek Barajı projesinin ekonomik yararları (sulanan alanın büyümesi ve ülkenin tamamına hidroelektrik enerji sağlanması) ile politik avantajları (Mısır halkının gözünde yeni rejimin itibarının artırılması) örtüşmekteydi. Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’nin söz verdiği kredinin 1955 yılında aniden geri çekilmesiyle devreye giren Sovyetler Birliği, projeye %2 faizle 1.120.000.000 dolarlık fonun yanı sıra teknisyen ve ağır iş makineleri sağlayınca, baraj Soğuk Savaş döneminde iki güç arasındaki rekabetin sembolü hâline geldi. 3.830 metre uzunluğunda ve 11 metre yüksekliğindeki dolgu baraj, 1960-1970 yılları arasında inşa edildi. Asvan Barajı 1956 yılında kamusallaştırılan Süveyş Kanalı’yla birlikte Mısır’ın tarihî bir gurur kaynağı olmayı sürdürmektedir. 
http:// www.saltonline.org/img/938.pdf. 
31 Seyfi Kılıç, “Çin-Afrika İlişkilerinin Gelişmesinde Baraj İnşaatlarının Rolü”, Ortadoğu Analiz, Nisan 2013, Cilt 5, Sayı 52, s. 89-90. 
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/ Dosyalar/2013411_9seyfikilic.pdf. 
32 Cengiz Çandar, Arap Uyanışı ve Bölgesel Düzen, İstanbul Küresel Forumu, 13 Ekim 2012. 
33 İngiltere Başbakanı’ndan Arap Baharı Vurgusu, 22 Eylül 2011, 
http://www.haberler.com/ingiltere-basbakani-ndan-arap-bahari-vurgusu-3010709-haberi/. 
34 “İngiltere Arap Baharını Silahla Besledi”, 
http://www.hurriyet. com.tr/planet/18605433.asp. 
35 “Körfez ülkelerinin silah alımı arttı”, 31 Temmuz 2012, 
http:// www.ntvmsnbc.com/id/25370709/. 
36 “Oil, British foreign energy policy and Middle East repression”, 24 Şubat 2011, (Erişim tarihi 10.11.2013) 
http:// platformlondon.org/2011/02/24/oil-british-foreign-energy-policy-and-middle-east-repression/#sthash.SwRD3CT3. dpuf. 
37 Sezgin Mercan, Avrupa Birliği’ni Düşündüren ‘Bahar’, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, s. 2. 
38 House of Common Foreign Affairs Committee, British foreign policy and the ‘Arab Spring’, Second Report of Session 2012- 13, 19 Temmuz 2013, s. 59. 
39 Announcement, The Arab Spring and the UK’s role, Foreign & Commonwealth Office, 17 November 2011, 
https://www. gov.uk/government/news/the-arab-springand-the-uks-role. 
40 Egypt crisis: David Cameron condemns violence, 14 Ağustos 2013, 
http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-23701536 
41 http://www.theguardian.com/world/video/2013/aug/15/egypt-clashes-david-cameron-violence-video. 
42 British energy giant acquires stakes in Morocco offshore blocks, Middle East Online, 16.10.2013, 
http://www. middle-east-online.com/english/?id=62002. 
43 Ayrıntı için bkz. 
http://www.instituteforgovernment.org. uk/sites/default/files/publications/The%20new%20persuaders_0.pdf, http://www.parliament.uk/documents/ 
lords-committees/soft-power-uk-influence/CofEFinal.pdf. 
44 http://www.economist.com/blogs/blighty/2013/08/ intervention-syria. 
45 İngiltere basını: Suriye oylamasına Irak damga vurdu, 30 Ağustos 2013, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/basinozeti/2013/08/130830_suriye_tezkere_basin.shtml. 
46 İngiltere’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü 
(Royal Institute of International Affairs) üyelerinin oylaması sonucunda, o yıl içerisinde uluslararası ilişkilerin 
gelişmesine en önemli katkıyı sağlayan devlet adamına veriliyor. Ödül her yıl farklı bir kişiye veriliyor. 
İhsan Bal, Kraliyet Ödülü Neden Ankara’da?, 13-11-2010, 
http://www.usak.org.tr/print.php?id=231&z=6. 
47 http://www.tcc b.gov.tr/haberler/170/87561/cumhurbaskani-gul-turkingiliz-tatlidil-forumuna-katilmak-uzere-iskocyaya-gitti.html. 
48 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Birleşik Krallık Siyasi İlişkileri, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ingiltere-siyasi-iliskileri.tr.mfa. 

Kaynakça 

Announcement, The Arab Spring and the UK’s role, Foreign & Commonwealth Office, 17 November 2011. 
https://www.gov. uk/government/news/the-arab-spring-and-the-uks-role. 

Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt 1-2:1914 1995, İstanbul: Alkım, 15. Baskı, 2005. 

Bal, İhsan. Kraliyet Ödülü Neden Ankara’da?, 13 Kasım 2010. 
http://www.usak.org.tr/print.php?id=231&z=6. 

British energy giant acquires stakes in Morocco offshore blocks, Middle East Online, 16.10.2013. 
http://www.middle-east-online.com/english/?id=62002. 

Çandar, Cengiz. Arap Uyanışı ve Bölgesel Düzen, İstanbul Küresel Forumu, 13 Ekim 2012. 

Cleveland, William L. Modern Ortadoğu Tarihi, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008. 

Cumhurbaşkanı Gül, Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu’na Katılmak Üzere İskoçya’ya Gitti 
http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/87561/cumhurbaskani-gul-turkingiliz-tatlidil-forumuna-katilmak-uzere-iskocyaya-gitti.html. 

Dursun, Davut. Ortadoğu’nun Ekonomik, Sosyal ve Siyasi yapısı Üzerine Genel Tespitler. 

---------. Ortadoğu’nun Ekonomik, Sosyal ve Siyasi yapısı Üzerine Genel Tespitler. 

Egypt crisis: David Cameron condemns violence, 14 Ağustos 2013. 
http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-23701536. 

Hourani, Albert. Arap Halkları Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2013. 

House of Common Foreign Affairs Committee, British foreign policy and the ‘Arab Spring’, Second Report of Session 2012–13, 19 July 2013. 

http://www.economist.com/blogs/blighty/2013/08/ intervention-syria. 

http://www.euractiv.com.tr/6/analyze/beril-dedeoglu- ingiltere-kuresel-siyasete-geri-donus-mu-022807. 

http://www.instituteforgovernment.org.uk/sites/default/files/publications/The%20new%20persuaders_0.pdf. 

http://www.parliament.uk/documents/lords-committees/soft-power-uk-influence/CofEFinal.pdf. 

http://www.saltonline.org/img/938.pdf. 

http://www.theguardian.com/world/video/2013/aug/15/egypt-clashes-david-cameron-violence-video. 

İngiltere Arap Baharını Silahla Besledi. http://www.hurriyet.com.tr/planet/18605433.asp. 

İngiltere Başbakanı’ndan Arap Baharı Vurgusu, 22 Eylül 2011. 
http://www.haberler.com/ingiltere-basbakanindan-arap-bahari-vurgusu-3010709-haberi/. 

İngiltere basını: Suriye oylamasına İrak damga vurdu, 30 
Ağustos 2013. http://www.bbc.co.uk/turkce/basinozeti/2013/08/130830_suriye_tezkere_basin.shtml. 

Irkıçatal, Eftal. İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Ortadoğu Politikaları için Kıbrıs’ın Stratejik 
Önemi ve Kıbrıs Meselesi’nin Ortaya Çıkışı, 

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:15, Yıl: 2012/1. 

İslam Ansiklopedisi, İSAM, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, Cilt 33, Ankara, 2003 

Karpat, Kemal H. Kısa Türkiye Tarihi 1800-2012, İstanbul: Timaş Yayınları, 2012. 

--------. Ortadoğu’da Millet, Milliyet, Milliyetçilik, İstanbul: Timaş Yayınları, 2011. 

Kılıç, Seyfi. Çin-Afrika İlişkilerinin Gelişmesinde Baraj İnşaatlarının Rolü, Ortadoğu Analiz, Cilt 5, Sayı 52, Nisan 2013. 
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/ Dosyalar/2013411_9seyfikilic.pdf. 

---------. Mavi Nil Nehri Suları Üzerinde Uyuşmazlık, Ortadoğu Analiz, Ağustos 2013, Cilt 5, Sayı 56. 
http://www.orsam.org. tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201395_seyfi_kilic.pdf. 

Körfez ülkelerinin silah alımı arttı, 31 Temmuz 2012. 
http://www.ntvmsnbc.com/id/25370709/. 

Masnfield, Peter. Ortadoğu Tarihi, İstanbul: Say Yayınları, 2012. 
Mercan, Sezgin. Avrupa Birliği’ni Düşündüren ‘Bahar’, 

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. Milner, Laurie. The Suez Crises, 03.03.2011, 
http://www. bbc.co.uk/history/british/modern/suez_01.shtml. 

Nil sularının paylaşımı, 
http://www.sondakika.com/haber/haber-nil-sularinin-paylasimi-4679159/. 

Oil, British foreign energy policy and Middle East repression, 24 Şubat 2011. (Erişim tarihi 10.11.2013) 
http://platformlondon.org/2011/02/24/oil-british-foreign-energy-policy-and-middle-east-repression/#sthash. SwRD3CT3.dpuf. 

Özcan, Azmi. Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1924), İstanbul: İSAM, 1997. 

Said, Edward. Oryantalizm Sömürgeciliğin Keşif Yolu, İstanbul: Pınar Yayınları, 2. Basım, 1989. 

Sander, Oral. Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e, İstanbul: İmge Kitabevi, 17. Baskı, 2008. 

Sedgwick, Mark. Britain and the Middle East: İn Pursuit of Eternal İnterests, 
http://www.ashgate.com/pdf/SamplePages/ Strategic_İnterests_in_the_Middle_East_Ch1.pdf. 

Stern, Marienne. Ve Susuyor Herkes Artık Unutuldu Körfezdeki Savaş, Dünya Sorunları 1988/1, Orta 
Doğu Dosyası, İstanbul: Alan Yayıncılık, 1988. 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Birleşik 
Krallık Siyasi İlişkileri, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ingiltere-siyasi-iliskileri.tr.mfa. 

Yener, Yavuz. İngiliz Dış Politikasının Ortadoğu İkilemi 
http://www.usak.org.tr/analiz_det.phpid=17&cat=365366648#.UoOQgnDwmC. 

-------, İngiliz Dış Politikasının Ortadoğu İkilemi, 
www.usak.org.tr/analiz_det.php?id=17&cat=365366648#. UngRvXDTqFt     (Erişim tarihi: 05.11.2013). 


***

İNGİLTERENİN ORTADOĞU POLİTİKASI., BÖLÜM 1

İNGİLTERENİN ORTADOĞU POLİTİKASI.,  BÖLÜM 1 




Zeliha Sağlam 

Giriş 

İngiltere, uluslararası ilişkilerde kendi çıkarlarını koruma veya taleplerini karşı tarafa kabul ettirme konusunda sahip olduğu maddi ve manevi potansiyeli 
iyi kullanan bir aktördür. Dış siyasetinde ticaretini korumaya ve genişletmeye, ekonomik gelişmeyi teşvike, küresel çıkarlarının güvence altına alınmasına, 
yakın çevresinin korunmasına ve stratejik ortaklıklar kurmaya çalışmaktadır. 
Bu hedeflere ulaşmak için de yumuşak gücü ve gerektiğinde sert gücü kullanmaktadır. 

Bir sömürge ülkesi olan İngiltere, Fransa ile Ortadoğu’yu bölüşmüş ve bölge içinde kendince sınırlar çizmişti. 1900’lü yılların ortalarında Ortadoğu ülkeleri tek tek bağımsızlıklarına kavuştu. Fakat dünya 1945’ten sonra yeni bir sürece girdi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle İngiltere ve Fransa’nın dünya siyasetinden çekilmesinden sonra, dünya kesin çizgileriyle (1945-1947) ABD ve Sovyetler Birliği’nin çevresinde iki kutuplu bir yapıya dönüştü. Bu dönemden sonra İngiltere’nin çıkarları ABD çıkarları ile iç içe girdi. Bu kutuplaşma, güçler dengesini doğurdu, büyük ve orta büyüklükteki devletlerin hemen hepsi bu iki blok içinde toplandı. Dünya siyasetinde merkezî rol oynayan Ortadoğu, Soğuk Savaş döneminde gücü elinde tutmak isteyen tarafların çıkar çatışmalarına sahne oldu. Temel enerji kaynağı olan petrol ve gazın bölgede bol miktarda bulunması Ortadoğu üzerinde etki kurma mücadelesini körükledi. Petrol, Ortadoğu’daki mücadelenin temel sebeplerinden biri oldu. 

Bu çalışma İngiltere’nin Ortadoğu’da yer almaya başladığı dönemden bugüne, çıkarları doğrultusunda bölgeyi şekillendirmek istemesine, bölgede bir aktör olarak etkisine ve Arap ayaklanmalarıyla bölgede aldığı pozisyona değinmekte dir. 

İngiltere’nin Dış Siyaset Hedefleri ve Ortadoğu ile İlişkisi 

İngiltere koloni döneminden 2. Dünya Savaşı’na kadar kendi istikrarı için küresel dengeleri gözetmeye çalışmıştır. İngiltere’nin dış siyasetindeki hedefler; 
ticaretin korunması ve genişletilmesiyle ekonomik gelişmeyi teşvik, küresel çıkarların güvence altına alınması, yakın çevrenin korunması ve stratejik 
ortaklıklar kurulmaya çalışılması, son olarak da birbirlerine gittikçe entegre olan dünyanın kontrol altına alınmaya çalışılması olarak sıralanabilir.1 

İngiltere her zaman Ortadoğu’da başat aktörlerden biri oldu. Öyle ki Ortadoğu2 kavramını ilk olarak Amerikan deniz tarihçisi Alfred Thayer Mahan tarafından 1902’de kullanıldıktan sonra, İngiliz gazetesi The Times’ın dış politika editörü Valentine Chirol, Basra Körfezi’nin stratejik önemini, Almanya’nın bölgede inşa etmeye çalıştığı Bağdat demiryolunun Basra’ya kadar uzatılmasının İngiltere’nin bölgede ve Asya’daki çıkarlarına vereceği zararları anlattığı birkaç yazısına “Ortadoğu’nun Problemleri” başlığını koyarak kavramın kamuoyunda benimsenmesine katkıda bulundu.3 

18. yüzyılda başlayan Asya çalışmalarıyla bölge mercek altına alınmış kültürü, dili ve dini antropoloji bilimiyle incelenmiştir. Arap ve İslami olanın örgütlü bir biçimde incelenmesi, öğretilmesi ve varılan sonuçları bir kuşaktan diğerine iletebilecek kurumların oluşturulması daha sonra başladı. Bengal’in Britanya’ya ait yeni bölgesinde, Sir William Jones (1746-94) Hindistan’daki Hindu kültürünün yanı sıra Müslüman kültürünü araştırmak için pek çok örneğin ilkini oluşturan bir Asya derneği kurdu.4 Ayrıca Batılı güçler kendi kazanımlarını bir üstünlüğe dönüştürerek Doğu’ya karşı kullanmaya başlamışlardı. 1910’da Avam Kamarasında Arthur James Balfour’un konuşmasındaki şu sözleri Batı’nın Doğu algısını göstermektedir: “Doğulu ulusların tarihine bir bakın, kendi kendini yönetim konusunda hiçbir ize rastlamazsınız. Bizim işimiz yönetmekse, minnettarlık görsek de görmesek de, onlara sağladığımız nimetler hakkında bir fikirleri olsa da olmasa da yönetmek görevimiz.”5 

1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere imparatorluk için karasal olarak genişlemeye önem verdi. Churchill İngiltere’nin güvenliği için Ortadoğu’yu 
stratejik ve ekonomik amaçlarına ulaşacağı hayati öneme sahip bir yer olarak görmüştü. İngiltere Hindistan’a bağımsızlık tanıdığı 1947’de dekolonizasyon 
sürecine girmiş fakat Ortadoğu’ya imparatorluğunun son kalıntıları olarak çok daha fazla önem vermeye başlamıştı. İngiltere’nin güvenlik planı bölgede Körfez ülkeleri; Umman, Kuveyt, Bahreyn ve Mısır’ı kontrol altına almaktı ve bu sebeple Ortadoğu’ya odaklandı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin çıkarları ABD çıkarları ile iç içe girdi.6 Dünyanın en büyük gaz ve petrol rezervleri Ortadoğu’da bulunuyor. 

Bu sebeple özellikle Batılı ülkeler başta olmak üzere dünyada artan enerji ihtiyacını karşılamak isteyen güç odakları bölgeye nüfuz etme yarışına girdi. 
Ortadoğu’nun İngiltere Çıkmazı İngilizlerin tarih boyunca güç mücadelesinin önemli merkezlerinden biri olan Ortadoğu’ya tam anlamıyla girişi 1. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olmasıyla gerçekleşti. İngiliz gücünün temeli ticarete dayandığından ticaret yollarının ve stratejik noktaların ele geçirilerek güvence altına alınması İngiltere için hayati öneme sahipti. Bu bakımdan Akdeniz’de Kıbrıs, Mısır’da ise Süveyş Kanalı İngilizlerin stratejik önceliğini oluşturdu. 
Savaş boyunca Osmanlı ve İngiliz orduları arasında çok çetin mücadelelere şahit olan bölge savaş sona erdiğinde çoğunlukla İngilizlerin kontrolüne geçti.7 

Ortadoğu bölgesi, Hindistan yolunu açtığından İngiltere için önemliydi.8 İngiltere’nin 19. yüzyıldaki stratejik çıkarları Hindistan’ı, dolayısıyla 
Hindistan’a ve diğer sömürgelere giden ulaşım hatlarını korumak ve ticari üstünlüğünü devam ettirmekten geçiyordu. İngiltere bu amaçlara ulaşmak için Osmanlı Devleti ve İran’ın Rusya karşısında bağımsızlığını ve bütünlüğünü savunmak, tampon devletler olarak kalmalarını temin etmek için çalıştı.9 

1.Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere hükümeti Sömürgeler Bakanlığı bünyesinde Middle Eastern Department adıyla bir idari teşkilat kurdu. 2. Dünya Savaşı sırasında Kahire merkezli Ortadoğu Hava Komutanlığı (Middle East Air Command) adıyla bir birim oluşturuldu ve İngiltere’nin bölgedeki mandaları olan Filistin, Mavera-i Ürdün ve Irak’ın yanı sıra Aden ve Malta da buranın kontrolüne verildi. İran ve Eritre de bu komutanlığın kontrol alanına dâhil edildi.10 

Mısır’da ortaya çıkan Mehmet Ali Paşa sorununda Osmanlı’nın yanında yer alan İngiltere, Rusya’nın yayılmasını önlemek için o dönemde Osmanlı’ya desteğini esirgemedi. 1853’te Kırım Savaşı Rusya’nın İngiltere’ye yaptığı Osmanlı topraklarının paylaşılması teklifinin reddedilmesinden sonra Rusya’nın bu işe tek başına kalkışmasından dolayı patlak verdi. Buna razı olmayan İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne destek olması karşısında direnemeyen Rusya, durdurulmuş ve 1856’da imzalanan Paris Antlaşması ile savaş sona ermişti. Rusya’nın İngilizlerin teklifi kabul etmemesinin sebebi, Ortadoğu’ya yerleşecek Rusya’nın kendi çıkarlarını tehdit edeceği endişesiydi. Palnerstone’nın dediği üzere “Hindistan yolunun emniyetini korumak.”11 en önemli hedefti. İngiltere Malta, Aden ve Kıbrıs’ı ele geçirdi, 1875’te Süveyş Kanalı hisselerini satın aldı.12 

1882 yılında Mısır’ı işgal etti. Bu işgal modern çağın en önemli sömürgecilik olaylarından biri olarak kabul edilmektedir. Mısır’ın on yıllar boyunca  ekonomisine çeki düzen verilmesine imkân sağlayan, ülkenin siyasal liderliğinin oluşmasında büyük etkisi olan ve 20. yüzyılın ilk yarısında Mısır (ve İngiliz) politikalarını etkileyen anti emperyalist milliyetçi hareketin odak noktasıdır. İngiltere Mısır’ı Süveyş Kanalı’nı güvence altına almak, Mısır’ın siyasi ve mali istikrarını sağlamak, çağın imparatorluk yarışması bağlamında da ülkeyi Fransızlara kaptırmamak için işgal etmişti.13 
İngiltere’nin işgaline uğrayan Mısır yeni Arap edebiyatının da merkezi hâline geldi ve Arap edebiyatı Osmanlı dünyasının Arapça konuşan diğer bölgelerine Kahire’den yayıldı. 

Böylece Arap edebiyatının seçkinleri arasında dile dayalı bir millî uyanış yaşandı.14  İngiltere dokuma sanayisi için buradaki pamuk üretimine özel bir 
önem vermeye başladı. Pamuk üretimi sulama olmadan gerçekleşmeyeceği için Nil Nehri’nin Mısır’a ulaşmadan önce yukarı kıyıdaşlar tarafından kullanılmasının önüne geçecek uluslararası düzenlemeler yaptı.15 İngiltere 1885 Berlin Konferansı’ndan sonra Nil Nehri’nin bütünlüğünü korumak için Mısır’dan güneye inip Sudan’ı da ele geçirmek istedi. Burada Müslümanların direnişiyle karşılaşan İngiltere bir süre Sudan’a dokunmasa da 1896’da ülkeyi işgal etti. Böylece Afrika’nın kuzeyinde İskenderiye’den güneyinde Cape Town’a kadar geniş bir şerit hâlinde uzayan büyük bir sömürge imparatorluğu kurdu.16 

Öte yandan İngiltere ve Fransa’nın 1916 yılında imzaladıkları gizli anlaşma Sykes-Picot 17 ile Osmanlı’ya ait topraklar masa başında bölüşüldü; 

Lübnan ve Suriye Fransa’nın, Ürdün ve Irak İngiltere’nin kontrolüne bırakılırken, Kudüs uluslararası yönetimin kontrolüne verildi. 
Bu anlaşma ile 400-500 yıl boyunca siyasi, iktisadi, idari ve kültürel bütünlük arzeden bölge dış müdahaleyle parçalandı. 

İngiltere Osmanlı’nın parçalanmak üzere olmasını kullanarak Arap âlemini de Osmanlı’ya karşı ayaklandırma çabasına girişti. Mekke şerifi Hüseyin ile temasa geçti ve bir anlaşma yaptı. Hüseyin Arap Yarımadası, Irak ve Suriye’yi içine alacak bağımsız bir Arap devleti kurmak isteğini bildirdi. Lübnan hariç bütün istekler İngiltere tarafından kabul edildi. Fakat söz verilen bu yerler Fransa’yla paylaşılmış ve İngiltere Şerif Hüseyin’e karşı iki yüzlü bir oyun oynamıştı. Aynı zamanda İbni Suud’la da anlaşma imzalayan İngiltere, Basra Körfezi’nin güney kıyılarında İbni Suud’un bağımsızlığını tanıdı. İbni Suud Basra Körfezi’nde İngiltere’yi rahat bıraktığı için Irak’taki muharebeler kolaylaşmıştı. Şerif Hüseyin kendisini Arabistan kralı ilan etti ve İngiltere tarafından tanındı.18 

Ortadoğu’da Yeni Oluşan Ülkeler 

İngilizler ve Fransızlar Akdeniz’den İran’a ve Körfez’e kadar 19. yüzyılda uygulamaya başladıkları ulusdevlet modelini Ortadoğu’da yeni oluşturulmak istenen yapılar üzerinde devreye sokmuşlardı. Fakat bölgenin kültürü, yapısı, geleneği, dini Batı’nın bu dayatmasına uygun değildi. 
Bu dayatmacı politikalar sonucunda Arap dünyasında parçalanma hızlandı, Araplar kendi aralarında da bölündü. Çizilen suni sınırlarla irili ufaklı 16 Devlet Kuruldu. 

1918 yılında Osmanlı’nın toptan çökmesi, Britanya ve Fransa’ya istedikleri gibi hareket edebileceklerini hissettikleri kısa bir dönem sundu. Bu dönem 
iki istilacı Hristiyan devlet için hayal edilmesi zor bir şeydi. Fransa Kilikya ve Adana’yı işgal etmiş, Britanya güçleri Çanakkale Boğazı’nın yönetimini 
ele geçirmiş ve Batı müttefik güçlerinden İtalya da Antalya’ya çıkmıştı.19 

İngiltere Irak’ı işgal ettiğinde Irak milliyetçiliğiyle karşılaştı ve ilişkilerini anlaşmalar üzerinden götürdü. Böylece Irak iç ve dış işlerinde geniş 
yetkilere sahip olmuştu. Milliyetçilik hafiflememişti, yeni anlaşmalar yapıldı ve nihayetinde 1930’da Irak bağımsızlığını kazandı. Bundan sonra İngiltere ile Irak dış politikada daima birbirlerine yardım etti. 1932’de Irak Milletler Cemiyeti’ne üye oldu. Lakin İngiltere bölgede Kürt meselesi ve mezhepler sorununu canlı tuttu. Türkiye’nin üzerinde hak iddia ettiği Musul anlaşmazlığı sırasında Doğu Anadolu’da Kürt ayaklanmasını kışkırttı.20 

İran üzerinde ise Rusya ile yarışa girdi ve 1901’de İran’la bir imtiyaz anlaşması yaptı. 1932 yılında İran’daki Abadon petrolleri üzerinde hak iddia eden ve öncesinde yapılan imtiyaz anlaşmasını fesheden Rıza Pehlevi’yle aralarında gerginlik başlayınca Basra Körfezi’ne donanma gönderdi. 

Milletler Cemiyeti ile sorun çözüldü ve 1933’te İngiltere İran ile Anglo-Persian Şirketi (Anglo Persian Oil Company/ APOC) arasında yapılan anlaşma ile alacağı hissel-eri artırdı.21 Fakat İran 

2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin ödediği parayı az bularak anlaşmanın değiştirilmesini istedi. 1949’da İran petrolünün millileştirilmesi fikri ortaya atıldı ve bu plan 1951’de gerçekleşti. Amerika’nın arabuluculuğuyla APOC ile Amerikan petrol şirketlerinin oluşturduğu bir komisyon ile İran arasında 1954’te bir anlaşma imzalandı ve İngiltere %40 hisse aldı.22 Şah’ın Körfez kuşağında üstlendiği askerî sorumluluğun temeli Ekim 1971’de İran, ABD ve İngiltere arasında bağıtlanan gizli bir anlaşmaya dayanıyordu: 
Buna göre İran silahlandırılacak ve “Körfezin jandarması” olarak Hint Okyanusu’na kadar uzanan bölge için kullanılabilir bir duruma getirilecekti. 

Böylelikle Sovyetler Birliği’nin Hint Okyanusu’ndaki varlığı karşılanmak isteniyordu.23 

Ortadoğu toprakları üzerinde kaynak kapma yarışının önemli aktörlerinden bir diğeri Rusya’dır. Tarih İngiliz dış politikasının Rusya’yı çevreleme üzerine inşa edildiğini gösterir; bu çerçevede İran iki gücün mücadele alanlarından 
biridir. Dolayısıyla İngiltere’nin sıkıntısı İran’la değil daha çok Rusya iledir, sebebi muhtemelen bu ülkenin AB’nin bütünüyle değil içlerinden bazılarıyla mesela Almanya’yla “daha yakın” ilişki içine girmiş olmasıdır.24 

Bir İngiliz Mirası: İsrail 

İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth Nations)’nun savunması açısından Filistin’in önemine dair Başbakanlık tarafından Genel Kurmay Başkanlığına sorulan soruya, Hava Kuvvetleri Komutanı Lord Tedder, gelecekte İngiliz Milletler Topluluğu’nun savunmasının üç ana ihtiyaca bağlı olduğunu, ilkinin İngiltere’nin de içinde bulunduğu Birleşik Krallık ana adasının savunulması ve buranın bir saldırı üssü olarak geliştirilmesi, ikincisi denizlerdeki ulaşım ve iletişim ağının devamlılığının sağlanması ve son olarak da Sovyetler Birliği’ne karşı bir savunma ve saldırı üssü olarak Ortadoğu’da İngiliz nüfuzunun ve pozisyonunun devam etmesiydi.25 

İngilizler, Suriye ve Filistin cephesini çökertmek için Şerif Hüseyin’e Suriye, Irak, ve Hicaz’ı içine alan bağımsız bir Arap ülkesi vadetti. 
Öte yandan 2 Kasım 1917’de Bal-four Deklarasyonu olarak tanınan bir mektupla da Siyonistlere Filistin’de bir “millî vatan” sözü verdi. Böylece İsrail’in kuruluşu için gerekli zemin hazırlanarak günümüzde “Filistin Davası” olarak bilinen olayların temeli de atıldı.26 İngilizlerin destekleriyle Avrupa’dan Filistin’e bir Yahudi akını yaşandı. İsrail’in 1948 yılında kurulmasıyla sorunlar katlanarak büyümeye başladı, bölgeye yapılan dış müdahaleler ise her zaman problemleri ağırlaştırdı. 

2. Dünya Savaşı sırasında artık Arap milliyetçiliği, İngiliz düşmanlığı etrafında birleşti ve İngilizler aşama aşama bölgeden çekilmeleri gerektiğini 
istemeyerek de olsa kabul etti. Süveyş Kanalı ve Ortadoğu petrolü, İngiltere için hayati öneme sahip unsurlardı ancak İngiltere bunları kontrol edebilecek güçten yoksundu. Dolayısıyla artan Amerikan etkisi karşısında çaresiz kaldı. İngiliz dış politikası ne Filistin’de ne İran’da ne de Mısır’da iyi bir sınav veremedi.27 

1956 Süveyş Kanalı Sorunu Süveyş Kanalı 28 İngiltere’ye petrol bölgelerine ulaşabileceği kısa deniz yolunu sağlıyordu. 

Bu nedenle İngiltere her zaman kanalın kontrolünü elinde tutmaya çalıştı. Fakat Süveyş Kanalı her iki dünya savaşında da saldırıya maruz kaldı. 

1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere kanalı korumak için İngiltere ve Hindistan güçlerini himayeci olarak belirledi. 
Londra’da yapılan bir Anglo-Mısır Antlaşmasıyla 1936’da Mısır’a bağımsızlık verildi fakat İngiltere’nin finansal ve stratejik çıkarlarını korumak için askerî birliğini Süveyş Kanalı’nda tutacağını Mısır’a kabul ettirdi.29 Mısır’da bulunan İngiliz kuvvetleri Arap milliyetçiliğini de körükledi. Mısır 1951’de İngiltere ile yaptığı anlaşmayı feshetti. Sudan da anlaşmazlık konusu olmuştu. 1953’te İngiltere ile yapılan anlaşmayla Sudan’a üç yıl içinde bağımsızlık verilmesine karar verildi. 

1956’da İngilizler Mısır’dan çekilmeye karar verdi. Mısır’da Cemal Abdünnasır Sovyetler’e yakın bir politika izlemiş, buna da Batı’nın kendisine silah 
satmamasını sebep olarak göstermişti. Ayrıca bu dönemde Büyük Asvan 30 Barajı inşaatı için Batı’dan yeterli desteği bulamayan Mısır, Süveyş 
Kanalı’nı millîleştirdi ve kanalı işleten İngiltere ile Fransa ortak şirketine el koydu. İngiltere ve Fransa kanalın kontrolünün Sovyetler’e geçmesinden 
korktukları için bir komplo hazırlamış ve İsrail’in Mısır’a saldırmasına sebep olmuşlardı.31 

Basra’dan satın alınan petrol için kanal oldukça önemliydi. 
İsrail Mısır’a saldırmıştı, kanalı işgal etmek isteyen İngiltere ve Fransa Nasır’a asker göndererek savaşı durdurabileceklerini söyledi. 
Nasır bunu kabul etmeyince İngiltere ve Fransa da savaşa dâhil oldu. 
ABD’nin bu gelişmelere tepki vermesiyle İngiltere ve Fransa bölgeden çekildi. Süveyş Kanalı için yapılan savaşın en önemli sonucu İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’ı askerî yenilgiye uğratması ve Nasır’ın çöküşünü getirmesiydi. 

Arap Ayaklanması ve İngiltere’nin Bölge Üzerindeki Siyaseti 

Tunus’ta başlayan ve 2011 Ocak ayında zirveye ulaşan halk hareketleri Sykes-Picot düzeninin yeniden sorgulanması olarak da yorumlanmaktadır. 
Arap dünyasının kendi iç dinamikleriyle başlayan bu hareketler Arap dünyası denen jeopolitik alanın sunduğu düzen ve o düzenin ürettiği düzenler, 
Sykes-Picot Antlaşması sonrası oluştu.32 Arap ayaklanması, Ortadoğu’daki ülkelerin iç siyaset dengelerini alt üst ederken bölgesel dengelerin; 
sömürge döneminde inşa edilen ve sonrasında statükonun bölge ülkel- erdeki hâkimiyetlerinin de sorgulanmasını sağladı. Bu anlamda bugün Ortadoğu’nun son yüzyılda en karışık dönemden geçtiği söylenebilir. 

İngiltere Başbakanı David Cameron, Birleşmiş Milletler 66. Genel Kurulu toplantısında Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da Arap Baharı olarak ortaya çıkan sürecin bir fırsat olduğunu ve bu sürecin gelişmesine bütün dünyanın yardımcı olması gerektiğini söyledi. Cameron, İngiltere’nin bu sürece sosyal ve ekonomik olarak her türlü desteği vermeyi hazır olduğunu ve Filistin sorununun iki devletli modelle çözülebileceğini belirtti.33 

The Times gazetesi Arap ayaklanmaları başladıktan sonra, 2011 Şubat-Haziran döneminde İngiltere’nin Libya, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi ülkelere silah ihracatının 22,2 milyon sterlinden 30,5 milyon sterline çıktığını kaydetti. Bu silahların, suikast silahı olarak da bilinen keskin nişancıları, tüfekleri, hafif makineli tüfekleri kapsadığı bildirildi.34 

Suudi Arabistan, 2012 Mayıs ayında 72 Eurofighter Typhoon savaş uçağı satın almak için İngiltere ile 3 milyar dolarlık anlaşma imzaladı. 35 

İngiltere petrol çıkarlarını korumak için Ortadoğu’daki ve Afrika’daki hükümetlerle sıkı ilişkilere her zaman önem verdi. Petrol şirketi Shell, rakiplerini geride bıraktı ve 2004’te Tony Blair’in Afrika’nın en büyük petrol rezervlerine sahip Libya’ya ilk ziyaretinde gaz için 1 milyar dolara anlaşma imzaladı.36 İngiltere’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerinde pragmatik bir dış politika izleyen Başbakan David Cameron döneminde “ticari diplomasi” kavramı önem kazandı. Cameron hükümetine göre ulusal güvenlik çıkarları siyasi aktörlerle kurulacak ticari iş birlikleri yoluyla sağlanabilmekte dir. Fransa ve İngiltere, Libya’daki performansları karşılığında Shell, BP, Eni ve Total’in sözleşmelerinin devamı için ayrıcalık kazandı. Bu gibi durumlar Arap Baharı sürecinde Fransa ve İngiltere’nin stratejik yakınlaşması sonucunu doğurdu. Libya’da Fransa ve İngiltere öncülüğünde bir askerî operasyon gerçekleşeceği fakat operasyonun liderliğini kimin üstleneceği en başta gelen uzlaşmazlık konusu oldu. İlk saldırıyı 
gerçekleştiren Fransa olurken, İngiltere ABD ile birlikte hareket ederek operasyona katıldı. 
AB içindeki bu ayrışmalar üye ülkelerin ağırlıklı olarak NATO’yu ve askerî gücüne ve mücadele kabiliyetine güvendikleri ABD’yi operasyonda görmek istemelerin den de kaynaklandı.37 

İngiltere, Ortadoğu’da ilk varlık gösterdiği Mısırbaşta olmak üzere Irak, Ürdün ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde kendisine fayda sağlayacak düzlemde devam etmekte. Arap ayaklanmaları karşısında sadece gözleme dayalı bir siyaset benimseyen İngiltere, halk hareketlerinin yoğunlukta olduğu ülkelere karşı temkinli bir dil kullanmaya da dikkat etmektedir. Mısır İngiltere için önemli bir ticari ortaktır. İngiltere 20 milyar dolar yatırım ile Mısır’ın en büyük dolaysız yabancı yatırımlarına sahiptir. Mısır ise İngiltere’nin Afrika’daki üçüncü en büyük ticari ortağıdır. Turizm bağı güçlüdür, 1,5 milyon İngiliz vatandaşı her yıl Mısır’a turist olarak gitmektedir. Mısır İngiltere’nin dış politika hedeflerinin merkezinde yer almaktadır. 

Bunun için de Ortadoğu Barış Süreci (Middle East Peace Process) kapsamında Sudan, İran ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi de yer almaktadır. İngiltere Hüsnü Mübarek devrilmeden önce terör ve köktencilikle mücadele konusunda iş birliğinde bulundu.38 Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu bakan Alistair Burt Tunus, Mısır ve Libya’daki değişimlere, Suriye’de süren şiddete, İran nükleer programı ile ilgili devam eden Ortadoğu Barış Süreci’ne dikkat çekerek İngiltere’nin bölge ülkeleriyle birlikte dört yıllığına çalışmak için 110 milyon sterlin taahhüt ettiğini bildirdi. Arap Ortaklık Programı çerçevesinde dokuz ülkede onaylanmış 6,5 milyon sterlin maliyetli 48 proje yer aldığını ve geri 
dönüşlerin olumlu olduğunu belirtti.39 İngiltere Başbakanı David Cameron 2013 Ağustos ayında Mısır’da Mursi’nin devrilmesiyle başlayan şiddet ile ilgili açıklamasında ise olağanüstü hali vurgulamış; şiddeti desteklemediklerini, tamamıyla kınadıklarını ve bunun problemleri çözmeyeceğini belirtmiş, 40 Mursi taraftarları ve askerin barış için anlaşmaya varması gerektiğini de eklemişti.41 Bunun yanında İngiliz enerji devi BP Fas’ta bulunan açık denizde petrol arama ve üretim faaliyetlerini yürüten grubu kontrol etme hakkını elde etti.42 

İngiltere’nin koloni sürecinden sonra kurduğu uluslararası ortak yapı, İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth Nations), koloni zamanında sömürdüğü ülkelerle sonrasında bağını koparmamış ve buralarda düşünce üreten (think tank) kuruluşlar açmış, dil kursları yoluyla İngiliz kültür ve siyasetini ihraç etmeyi sürdürmüştür. Ortadoğu’da açtığı British Council ve sivil toplum çalışmalarıyla yumuşak güce yatırım yapmaya devam etmektedir. Saha faaliyetleriyle de bu ülkelerde etkinlik alanını korumaktadır. Ortadoğu’yu tanımak için başlatılan çalışmalar meyvelerini vermiş ve Ortadoğu halklarının kültür, dil, davranış modelleri üzerine 200 yıldan fazla zamandır yaptıkları çalışmalarla bu ülkelere uygun siyaset geliştirmektedir.43 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

9 Ekim 2018 Salı

Lawrence, Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğu’na Karşı Ayaklanmaları İçin Nasıl Aldattı (İngiliz Gizli Belgelerine Göre) BÖLÜM 3


Lawrence, Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğu’na Karşı Ayaklanmaları İçin Nasıl Aldattı (İngiliz Gizli Belgelerine Göre)  BÖLÜM 3



Hicaz Kralı Hüseyin de, bağlaşıkların Araplara yaptıkları işleme ilişkin olarak kendi görüşünü göstermek amacıyla, Paris’teki temsilcilerinin Sevres Antlaşmasını imzalamalarını yasaklıyor ve Uluslar Derneği (Cemiyet-i Akvam-League of Nations)’ne katılmıyordu.

Lawrence, 1920 yılı Temmuzunda The Times gazetesine gönderdiği yazıda, o hafta Avam Kamarasında Ortadoğu’ya ilişkin olarak yapılan görüşmeler sırasında, kıdemli milletvekillerinden birinin Mezopotamya (Irak)’daki Arapların, “iyi niyetli İngiliz güdümüne” karşın ayaklanarak silaha sarılmalarına şaştığını belirttiğine değiniyor, şu yorumda bulunuyordu:

“‘Araplar, Türk yönetimi oldukça kötü olduğu için değil, bağımsızlık istedikleri için Türklere karşı savaş sırasında ayaklandılar. Efendilerini değiştirmek, İngiliz uyruğu veya Fransız vatandaşı olmak için değil, kendi haklarını kazanmak için yaşamlarını Savaşta tehlikeye koydular… İki yıldan sonra sabırlarının tükenmiş olmasına şaşmamak gerek… Kurduğumuz yönetim, İngiliz yönetimidir ve İngiliz dilinde yürütülmektedir. Bu yönetimi çalıştıran 450 İngiliz yönetici vardır. Onlar arasında Mezopotamya (Irak)’u tek bir sorumlu yoktur. Türklerin günlerinde, hükümet hizmetinde bulunanların yüzde 70’i yerel kişilerden oluşuyordu. Oradaki 80.000 kişilik ordumuz, hudutları korumakla değil, polis görevi yapmakla uğraşıyor. Halkı, baskı altında tutuyorlar. Türklerin günlerinde, Mezopotamya’daki iki ordunun yüzde 60’ını Arap subayları ve yüzde 95’ini öteki rütbelerdeki Araplar oluşturuyordu… “35

22 Ağustos 1920 tarihli The Sunday Times gazetesinde, Lawrence, İngilizlerin “söyledikleriyle yaptıkları arasında kınanacak bir çelişme bulunduğunu” açıklıyordu. Ona göre, İngilizler, Türkiye’yi yenilgiye uğratmak, “Arapları, Türk yönetiminin zorbalığından kurtarmak” ve o ülkenin buğday ve petrol kaynaklarını dünyaya sağlamak amaçlarıyla Mezopotamya’ya gittiklerini söylemişlerdi. Bu amaçlar uğruna yaklaşık bir milyon insan ve yüz milyon Sterlin tutarında para harcamışlardı. Lawrence, yazısını şöyle sürdürüyordu:




“Bizim yönetimimiz, eski Türk sisteminden de kötüdür. Türkler, barışı korumak amacıyla, askerliklerini yapan yerellerden 14.000 kişilik bir güç bulundurmuşlar ve yılda ortalama 200 Arap öldürmüşlerdir. Biz ise orada 90.000 kişilik bir güç, uçaklar, zırhlı arabalar, ganbotlar ve zırhlı trenler bulunduruyoruz. Bu yaz vuku bulan ayaklanmada yaklaşık 10.000 Arap öldürdük… Bağdat’taki hükümet, ayaklanma olarak nitelendirdiği siyasi suçlardan ötürü o kentte Arapları asıyor. Araplar bize karşı asi değillerdir. İsmen hala Türk uyruğudurlar ve ismen bizimle savaş durumundadırlar… Bu yaz, 10.000 köylü ve kentlinin öldürülmesi, buğday, pamuk ve petrol istihsalini ne dereceye kadar köstekler? Kendi yöneticilerinden başka kimseye yarar getirmeyen bir çeşit sömürge idaresi adına milyonlarca Sterlinin, binlerce İmparatorluk askerinin ve onbinlerce Arabın feda edilmelerine daha ne kadar izin vereceğiz?”36

Bu arada, İngiltere Başbakanı Lloyd George, Ortadoğu sorunlarını Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un elinden alarak, sömürgeler Bakanı Winston Churchill’e devrediyordu. Durumu daha önce Lloyd George’la görüşen Lawrence, Churchill tarafından siyasi danışman olarak atanıyor, ama, Araplara verilen sözlerin, Suriye’nin Fransız yetkisinde kalmasını önlemeyecek biçimde yerine getirilmesi koşulunu öne sürüyordu. Churchill, 1921 yılı Martında Lawrence’la birlikte Kahire Konferansına katılıyordu. Ortadoğu’da İngiliz yönetimi ve askeri kuruluşlarının tüm sorumluları da bu konferansa iştirak ediyorlardı. Faysal, Mezopotamya (Irak) tahtına aday olarak gösteriliyor ve Haziran ayında Iraklılar tarafından büyük bir oy çoğunluğuyla kral seçiliyordu37.

Faysal’ın aday olarak gösterilmesinde Lawrence’ın büyük rolü olmuştur. Felt-Mareşal Vizkont (Lord) Allenby’ın 15 Nisan 1921 ‘de Lord Curzon’a Kahire’den gönderdiği 
kapalı bir telyazısından öğrendiğimize göre, Lawrence, Irak’taki İngiliz güdümüne ilişkin olarak Faysal’la uzun süren gizli bir görüşme yapıyordu. Faysal, ana hatları açıklanan genel politikadan övgüyle söz ediyor ve kendisinin bundaki rolünü yerine getirmeye söz veriyordu. Hicazın bir Vahabi saldırganlığına uğramaması koşuluyla, İngilizlerin güdüm koşulunu ve Bin Suud’la dostluk ilişkileri kurmayı kabulleniyor; aynı zamanda, kendi kişisel personeli arasında bir İngiliz danışman bulunmasını diliyordu. Bu konuda Lawrence daha sonra açıklamada bulunuyordu:

“O (Faysal), Irak halkının sorumlu bir hükümet kurmaya henüz layık olmadığını ve her iş yerel halkın insafına terkedilirse, bunun bir felakete yol açacağını kabulleniyor. Bazan kendi halkına karşı İngiliz yardımına gereksinme duyacaktır ve daimi bir garnizon bulundurmak konusundaki görüşünün, sonunda kabul edileceğini ümit etmektedir… Seçilmesi gerçekleşince, kendisi ile Bin Suud arasında bir dostluk anlaşması hazırlamasını Sir Percy Cox’tan dileyecek ve üçüncü yan olarak babası (Hüseyin)’nı da bu anlaşmaya katmak için elinden geleni yapacaktır. Abdullah, Hüseyin’in, bu denli bir anlaşmaya yanaşması için sıkıştırıldığı her vakit isteri geçirerek istifa ettiğini öne sürüyor; bunun güç bir iş olacağı konusunda beni uyarıyor“38.

Lawrence 1918 yılı sonlarında ve 1919 yılı başlarında, Fransa ile Suriye konusunda bir anlaşmaya varması için Faysal üzerinde etkisini kullanmak amacıyla, İngiltere Dışişleri Bakanlığınca kullanıldığı gibi, şimdi de, mali yardım konusunda Kral Hüseyin’le yapılan görüşmelerde aynı amaçla Churchill tarafından kullanılıyordu39.

Lawrence, Sömürgeler Bakanlığında görevli iken, Kudüs’teki İngiliz Piskoposu Dr. McInnes, Horace M. Kallon tarafından yayımlanan Zionism and World Poltics 
(Siyonizm ve Dünya Politikası) adlı yapıtta geçen bir pasajdan çok rahatsız oluyordu. Kallon, sözü geçen yapıtında, Filistin’deki askeri idareden yakınıyor; idarecilerin, Musevilerin Filistin’e yerleştirilmelerini kabullenen Balfour Deklarasyonu’nu sabote ettiklerini ve bir olup-bitti biçiminde kendi programlarını uyguladıklarını öne sürüyor, şöyle diyordu:

“Bu konuda, yüksek rütbeli yetkililer arasındaki Musevi düşmanlığının ve onların altındaki küçük rütbeli memurların bilgisizlik, ahmaklık ve yeteneksizliklerinin rolü büyük olmuştur. Balfour Deklarasyonu’nun varlığının onlara resmen bildirilmemiş olması buna yardımcı olmuştur, Albay Lawrence’ın Dr. Weizmann’a açıkladığı gibi, misyoner çıkarları bulunan Piskoposluk ilçesinin Musevilere karşı propaganda örgütlenmesi de buna yardımcı olmuştur“.

İngiliz piskoposu, 15 Aralık 1921’de Lawrence’a gönderdiği yazıda, ona (Lawrence’a) atfedilen demeci yalanlamaya çağırıyor ve aralarında yapılacak yazışmaları basında yayınlamak gereğini duyabileceğini bildiriyordu. Anlaşılan, Lawrence, piskoposa 2 Şubat 1922’de karşılık veriyor ve Filistin’deki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Herbert Samuel’e başvurmasını salık veriyordu. 10 Mayıs 1922’de bir açıklama yayınlayan Winston Churchill, “söz konusu yapıtın, Albay Lawrence Sömürgeler Bakanlığının bir üyesi olarak atanmadan önce yayınlanmış bulunduğunu ve dolayısıyla, yazarın ona atfetmiş olduğu görüşlerin bu Bakanlığı ilgilendirmediğini” bildiriyordu.

Piskopos, görüşünde direniyor ve 23 Haziranda Lawrence’a gönderdiği yeni bir mektupta, kendisine karşılık vermesini talep ediyor; yakında Londra’ya ulaşacağını açıklıyordu. Lawrence, piskoposa karşılık olarak iki yazı müsveddesi hazırlıyordu, ama bunlardan aşağıdaki mektup gönderilmiyordu:

“Benim Dr. Weizmann’a verdiğimi üçüncü bir kişinin iddia ettiği demeci yalanlamamı istiyorsunuz. Bunu asla yapmayacağım. Yayınlanmış bulunan ve bana atfedilen herhangi bir demeci hayatımda asla yalanlamadım; şimdi sizin bu üç köşeli sorununuzda bunu yapmaya başlamak için baştan çıkarılamam. Zaten, kuşkulandığım gibi, sayın Piskopos, yalanlamalarını hem kedinizi temin etmek ve hem de, çizmelerini sizin ve ne de benim, siyaha boyamaya yetenekli olduğumuz Dr. Weizmann gibi büyük bir adam üzerinde zafer kazanmak için istiyorsunuz…”40

Lawrence’ın Siyonistlerden yana ve Musevilerin Filistin’e göç ederek orada yerleşmelerini desteklediğini gösterecek pek az kanıt vardır, oysa ki, 
Süleyman Musa adlı Arap yazar, 1962 yılında Arapça yayınladığı T.E. Lawrence: Bir Arap Görüşü adlı yapıtında, Lawrence’ın Arap ayaklanmasındaki rolünü 
aşağılamakta ve onu, açıktan açığa bir Siyonist olarak nitelendirmektedir.

Lawrence, 1922 yılı yazında Sömürgeler Bakanlığından ayrılıyor ve savaş günlerindeki dostu, Hava Mareşali Sir Hugh Tranchard’ın gizli yardımıyla, 27 Ağustos 1922’de, her şeyden kaçıp uzaklaşmak amacıyla, John Hume Ross sahte adı altında İngiliz Kraliyet Hava Gücü (Royal Air Force)’ne kaydoluyordu. 18 Kasım 1924’de ise, Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının Oxford metninin kısaltılmış nüshasına bir önsöz kaleme alıyor; bu önsözde, İngiltere’nin Arap sorunundan elleri temiz olarak çıktığını iddia ediyor; şöyle diyordu:

“Kimi Arap avukatları (en çığırtkanları bırakışmadan sonra aramıza katıldılar) bu noktaya ilişkin hükmümü reddettiler. Can sıkan bir emekli gibi onlara yaralarımı 
gösterdim (her yara izi, Arapların hizmetinde çektiğim bir sızıyı gösteren 60’dan çok yaram olmuştur); bunları, içtenlikle kendilerinden yana çalıştığımı kanıtlamak için gösterdim. Beni demode buldular ve ben hiçbir zaman hoş olmayan siyasi sahneden çekilmek mutluluğuna kavuştum’“41.

Lawrence’ın özgeçmişini yazanlardan biri olan David Garnett, onunla ilgili olarak şöyle der:

“Kendi kanaatimce, Lawrence’ın karakterinin en anormal özelliği, onun eza çekme iştiyakı, eza çekmeye hazır olmasıdır… Lawrence, birçok açılardan normal değildir ve onun için birşey yapmak oldukça güçtür! Basın mensupları, amatör gazeteciler ve fotoğrafçılar tarafından takibata uğruyordu… 
Lawrence’ın unutulmayı istemeyeceği hiç kuşkusuz bir gerçektir. Bunca İrlandalının sahip olduğu kendini beğenmişliğe sahipti. Ama Lawrence’ın kendini beğenmişliği ile zulme uğrama kompleksi arasındaki sınırı çizmek olanaksızdır çünkü bu büyük ölçüde değişiyordu… “42

Lawrence’ın daha sonra kaleme aldığı mektuplar oldukça aydınlatıcı ve ilginçtirler; örneğin, 1928 yılı Şubatında D.G. Pearman’a Karaçi’den şu yazıyı gönderiyordu:

” … Doğu’nun önemli ahengi daha da çabuklaştırılmazsa, herhangi iki Arap devletinin gönüllü olarak birleşmesi ancak birçok kuşaklar geçtikten sonra mümkün olacaktır. 
Onların gelecekteki tek ümitlerinin birleşmekle gerçekleşeceğini kabullenirim, ama bu birbirine yanaşma, olağan biçimde olmalıdır. Zoraki birleşmeler zarar getirir ve bu durumlarda politika; coğrafya ve iktisadiyattan önce gelmelidir. İller birleşmeden önce ulaştırma ve ticaret geliştirilmelidir. Şimdiki durumda bir 
Arap İmparatorluğuna en çok yanaşan, İbn-i Suud’un ülkesidir. Onun bu icadı, kum üzerine kurulmuştur. Çölde istikrarlı hiçbir şey doğmayacaktır; esasen çöl, 
onun istibdadı gibi belki daha az liberal ama kanla yoğrulmuş yüzlercesini görmüştür; ama çökecektir“43.

1 Mayıs 1928’de İngiliz Kraliyet Hava Gücü Mareşali Sir Hugh Trenchard’a Karaçi’den gönderdiği mektupta, Vahabi akımı hakkında şu görüşleri yansıtıyordu:

“Fanatikler tarafından yanlış yola götürülen cesur, cahil ve hayvan Bedevilere üzülürüm. Din nazariyeleri şiddetle öne sürüldüklerinde ve davranışlara dikte etmeye başladıklarında şeytan oluyorlar… İbn-i Suud, iyi bir bölük komutanı idi, ama bir tabura komuta etmeyi biraz güç buluyor. Çöl ve kentten oluşan iki dünyanın üzerinde oturmak istiyor. Bu, uzun devrelerden geçen olaylar dışında, şimdiye dek yapılmamıştır. Faysal, 1918’de bunu denemeye kalkışmıştı ve ben onu bu görüşten vazgeçirmiştim. Arapça konuşan iki ilçeyi bile henüz birleştirebileceğinize veya federal bir biçime getirebileceğinize, dahası, tek bir istibdat haline getirebileceğinize inanmıyorum; buna karşın, İbn-i Suud, kendi krallığında bizim için tek kıvançtır … Çölde ve Londra’da kararlı adamların sayısı pek azdır“44.

22 Ekim 1929’da Profesör Yale’e Londra’dan gönderdiği mektupta, şöyle diyordu:

“Benim de katıldığım ve sözde İngiliz nüfuz bölgelerine ilişkin 1921-2 Winston Churchill uzlaşmasının, Araplara verilmiş olan sözleri onurla yerine getirmiş olduğuna kesinlikle inanıyorum… Bunu 50 yıl kadar bırakınız. Irak üç kuşak boyunca terbiyeli bir gösteride bulunmayı sürdürürse, Arap ihtilâli, değerini kanıtlamış olacaktır. Hayatımızın süresi içinde ne itibar ne de yüzkarası biçebiliriz: ben öldükten sonra da kemiklerim umursamayacak…”45

15 Mayıs 1930’da Frederic Manning’e Plymouth’dan şöyle hitap ediyordu:

” … Sonuçta Arap akımına inanmadım; ama o günkü zaman ve mekân açılarından onun gerekli olduğunu düşündüm. Bu akım, savaştan bu yana da haklılığını büyük ölçüde kanıtlamış bulunuyordu… “46

28 Kasım 1934’de B. H. Liddell Hart’a York’tan gönderdiği yazıda şöyle diyordu:

” … Mustafa Kemal büyük bir vatanseverdi; 1931’den sonra ise yabancı aleyhtarı oldu. Onun ulusalcılığı, Enver’in Alman yanlısı meyline karşı mücadele etmek için kurulmuştu“47.

Öldüğü ay içinde (6 Mayıs 1935’de), Lawrence, Eric Kennington’a, Moreton, Dorset’ten şu yazıyı gönderiyordu:

” … Ne yaptığımı merak ediyorsunuz. Gerçekte ben de merak ediyorum. Görünürde günler doğuyor, güneşler parlıyor, akşamlar geliyor, sonra uykuya yatıyorum. Ne yaptığım, ne yapmakta olduğum, ne yapacağım beni merak ettiriyor, şaşırtıyor. Sonbaharda kendi ağacınızdan düşen bir yaprak oldunuz mu ve bu sizi şaşırttı mı? 

Beni işte bu duygular sarıyor“48.

1929 yılı Haziranında, adı bilinmeyen bir gazeteciye dertlerini şöyle yansıtmıştı:
” … Politikadan, Doğu’dan ve entelektüellikten usandım. Yarabbi, o kadar yorgunum! Ölmek en iyisidir, çünkü borazanın sesi duyulmaz. Kendi günahlarımı ve dünyanın yorgunluğunu unutmak isterim“49.
Lawrence’ın bu ölüm dileği, 19 Mayıs 1935’de gerçekleşiyordu. O gün, bir telyazısı göndermek amacıyla, Brough tipindeki motosikletiyle Bovington Camp’a gidiyor; kendi evi olan Clouds Hill’e dönerken, yolda bir kaza geçiriyor, motosikletinden fırlayarak beyninden ağır surette yaralanıyordu. Hastahaneye kaldırılan Lawrence, altı gün komada kalıyor ve 19 Mayıs Pazar sabahı, saat 8’de kalbi duruyordu. Dorset ilinin Moreton köyündeki bucak kilisesine bitişik mezarlıkta gömülüdür. 
Oldukça basit bir cenaze töreni yapılmış; buna en yakın dostları katılmıştı50. Onlar arasında, tabutu taşıyanların başında Sir Ronald Storrs bulunuyordu. Storrs, kaleme aldığı Orientations (Hedefler) adlı yapıtında51, 1919-20 kışında Lawrence’ı efsaneleştirmeye çalışan Amerikalı gazeteci Lowell Thomas gibi52 
ebedileştirmeye çalışmıştır.

Lawrence, kişiliği, karakteri ve maceraları bakımlarından çok eleştirilmiştir. Arabistan’daki Haşimi ayaklanmasını küçümsememekle birlikte, Lawrence’ın yayınladığı Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtında, bu ayaklanmanın önemini, ayaklanmadaki kendi rol ve katkısını büyük ölçüde abartmış olduğu öne sürülmüştür. Richard Aldington, 1955’de Londra’da yayınlanan Lawrence of Arabia (Arabistan’ın Lawrence’ı) adlı yapıtında, Lawrence’ın dürüstlüğünü kuşkuyla karşılar ve onun anlatmış olduğu hikayelerin “sahte ve övüngen – kendi kendine önem vermiş bir egoistin megalomanisi” olduğunu öne sürer53.

Bu görüşü destekleyen çok kanıt vardır. Örneğin, Lawrence, İngiliz Kralı V. George’la görüşürken, “genellikle modern Türkiye’nin kurucusu sayılan meşhur 
Mustafa Kemal’e, bir zamanlar ateş ettiğini, ama kurşunun, onun yanında duran bir kurmay subayına isabet ettiğini54 söylüyordu. Öte yandan, 1926 yılı 
Nisanında İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden W. G. Childs’a yaptığı bildirilen açıklamada, “1918 yılı Eylülünde, acayip bir raslantı sonunda, 
Mustafa Kemal Paşa ile birkaç görüşme yapmış olduğunu ve Türk savaş amaçlarının, konuşulan konular arasında bulunduğunu” iddia ediyordu55. Bu iki hikaye, ne ilgililerce ve ne de resmen doğrulanmıştır.

Lawrence’la İngiliz yönetiminin Necd’de yükselmekte olan “daha sabit ve daha makul” önder olarak Abdül Aziz Bin Suud yerine, Arabistan’da Şerif Hüseyin İbn-i Ali’yi desteklemekle “yanlış ata bahis koydukları” da öne sürülmüştür56. Arap ayaklanması sırasında Mezopotamya (Irak)’da İngiliz siyasi memuru bulunan Sir Arnold Wilson, Hindistan Bakanlığına bağlı ötekilerle birlikte, Lawrence’ın ve Arap Bürosu’nun çalışmalarını çok eleştiriyordu. Wilson gibi siyasi memur olarak Mezopotamya’ da görev yapan St. John Philby da, onun bu görüşlerine katılıyor ve Lawrence’la Arap Bürosu’nun Hüseyin’i değil, Ibn-i Suud’u desteklemeleri gerektiğine inanıyordu. Philby’ın görüşünce, Lawrence’ın eserini gösteren tek abide, tahrip edilen Hicaz demiryolunun kalıntıları idi57.

Robert Lacey, 1981 yılında Londra’da yayınlanan The Kingdom (Krallık) başlıklı yapıtında, Lawrence’ın Arapları aldattığını iddia edecek kadar ileri gitmektedir. 

Kanıt olarak, Lawrence’in Seven Pillars of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının önsözünde yapmış olduğu şu açıklamayı öne sürer:

” … (İngiliz) Kabinesi, daha sonra Araplara özerklik verileceği kesin sözleriyle onları bizim için çarpışmaya ayaklandırdı. Araplar, kuruluşlara değil, kişilere inanırlar. 

Beni, İngiliz yönetiminin özgür bir ajanı olarak gördüler ve benden, o yönetimin yazılı vaadlerini onaylamamı talep ettiler. 
Böylece, bu komploya katılmak zorunda kaldım ve sözümün değeri ne ise, onlara, ödüllerini alacakları yolunda güvence verdim. Savaşı kazanırsak, bu sözlerin yerine getirilmeyeceği (kağıt üzerinde kalacağı) ta başlangıçtan belli idi ve ben, Arapların dürüst bir danışmanı olsaydım, onlara, bu gibi şeyler için çarpışarak hayatlarını tehlikeye sokmamaları; evlerine dönemleri öğütünü verirdim . Doğu’da ucuz ve süratli bir zafer kazanmamız için Arap yardımının gerekli olduğuna ve kaybedeceğimize sözümüzde durmayarak kazanmamızın daha iyi olacağına inanarak, bu hilenin tehlikesini göze aldım”.

Lawrence, Arap halkını bu biçimde aldattığı için, aşağıdaki demecinde de yansıttığı gibi, daha sonra pişmanlık duymuştur:

“(Araplarla) ateş altında iki yıllık ortaklığımız sırasında bana inanmaya ve hükümetimin de, benim gibi, içten olduğunu sanmaya alıştılar. Bu ümitle kimi iyi işler başardılar, ama, pek tabii olarak birlikte başarmış olduğumuz işlerden gurur duyacağıma, sürekli ve acı biçimde utanç duyuyordum“58.


Belgeler

BelgeNo. 1 Lawrence Arap giysisi içinde
BelgeNo. 2 Lawrence’ın fotoğrafı
BelgeNo. 3 Arap ayaklanmasını saptayan İngiliz haritası
BelgeNo. 4 Lawrence’ın gerilla savaşlarını gösteren ve bizzat kendisi tarafından çizilen harita
BelgeNo. 5 3 Eylül 1919 tarihli özel ve gizli mektubun fotokopisi
BelgeNo. 6 ve 6A Lawrence’ın 1919 yılı Eylülünde İngiltere Dışişleri Bakanlığına gönderdiği ve Mustafa Kemal’den de söz eden yazısının fotokopisi

Dipnotlar

1 Robert Lacey, TheKingdom (Krallık), Londra 1981, s. 119.
2 Ronald Storrs, Orientations (Hedefler), Londra 1945, ss. 152-6.
3 Lacey, op. cit., s. 182.
4 Impact International: “Can’t buy peace througy supplication. (Yalvarmalarla barış satın alınamaz), 15:19, Londra, 11-24 Ekim 1985, s. 9.
5 David Holden ve Richard Jones, The House of Saud (Suud Hanedanı), Londra  1981, s.53.
6 Bkz. Richard Aldington, Lawrence of Arabia: Biographical Enqui (Arabistan’ın Lawrence’ı: Bir Biyografik Araştırma), yeni baskı, Londra 1969.
7 Bkz. H. Montgomery Hyde, Solitary in the Ranks: Lawrence of Arabia as airman and private soldier (Rütbelerde Tek Başına: Arabistan’ın Lawrence’ı havacı 
   ve alelade asker), Londra 1977, s. 37.
8 The Guardian, Londra, 20.5.1985.
9 David Garnet (ed.), The letters of T. E. Lawrence of Arabia (Arabistan’ın T. E. Lawrence’ının mektupları), Londra 1964, s. 40.
10 Ibid., s. 152.
11 Ibid. ,ss.163ve 181.
12 Belki, Osmanlı İmparatorluğunu bölmek amacı güden savaş sırası gizli anlaşmalarını önceden sezmişti.
13 Garnett, op. cit . , ss. 185-6.
14 Ibid., ss. 181-2.
15 Ibid., s. ’94•
16 Ibid., s. 197.
17 Ibid., ss. 201-2.
18 Holden ve Jones, op. cit., ss. 33 ve 52.
19 Lacey, Op. cit., ss. 119-20.
20 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/3384/183770, P. I. D. “Kral Hüscyin’le ilgili İngiliz üstlenmeleri hakkında andırı”, gizli, tahminen 5.11.1918: 
     ayr. bkz. FO 371/22108/146/18; 153045/15, telyayazısı no. 623; 174974/17; ve George Antonius: The Arab Awakening: the story of the Arab national movement, 
     (Arap Uyanması:Arap ulusal akımının hikayesi), Londra 1938.
21 Garnett, op. cit., s. 210.
22 Ibid., s. 265.
23 Ibid., s. 183 ; ayr. bkz.: Lawrence’ın Sewen Pillarss of Wisdom (Hikmetin Yedi Sütunu) adlı yapıtının önsözü.
24 Garnett, op. cit., s. 238.
25 Ibid . s. 244.
26 Ibid., s. 246.
l7 Ibid., s. 254.
28 Ibid., s. 256.
29 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri : FO 371/3384¨171983: Reginald Wingate’ten Arthur James Balfour’a gizli yazı no. 219, Ramleh, 21.9.1918, ilişikte, 
     Hicaz Kralının Mekke’den gönderdiği 28.8.1918 tarihli mektubun İngilizce çevirisi.
30 Garnett, op. cit., s. :258.
31 Hyde, op. cit., s. 19.
32 Garnett, op. cit., ss. 261-3.
33 Ibid., s. :284.
34 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 37/4236/E 129405.
35 Garnett, op. cit., ss. 294 ve 307-8.
36 Ibid., ss. 316-7.
37 Ibid., ss. 323, 328-9.
38 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/6350/E 4509-
39 Garnett, op. cit., s. 332.
40 Ibid., ss. 342-3 .
41 Ibid., s. 346.
42 Ibid., ss. 351-3.
43 lbid., s. 577.
44 Ibid., s. 599.
45 Ibid., s. 671-2.
46 Ibid., s. 693.
47 Ibid., s. 831.
48 Ibid., s. 871.
49 Ibid., s. 351.
50 Ibid., ss. 8723.
51 Storrs, op. cit., ss. 453•4.
52 Hyde, op. cit., s. 24.
53 Lawrence of Arabia (Arabistan’ın Lawrerıce’ı), Londra 1955, s. 820.
54 Hyde, op. cit., s. 19.
55 İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgeleri: FO 371/215/L 2540: W. G. Childs’ın kaleme aldığı andırı, Londra, 20.4.1926.
56 Lacey, op. cit., s. 123.
57 Ibid., s. 144.
58 Ibid., s. 135. Orijinal Pasajlar italik değildir. 

http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/lawrence-hasimi-araplarini-osmanli-imparatorluguna-karsi-ayaklanmalari-icin-nasil-aldatti-ingiliz-gizli-belgelerine-gore/


***