PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2019 Perşembe

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE BÖLÜM 9

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ,  TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE  BÖLÜM 9



6. TERÖRLE MÜCADELE 

Terör tek nedene dayanan basit bir şiddet hareketi değildir. Terörizmi yaratan siyasal, sosyal, kültürel, tarihsel, psikolojik ve ekonomik nedenlerin varlığından söz etmek mümkündür 210. Terörle mücadele de, terörizmin doğasına uygun olarak tek yönlü değil, çok yönlü bir uygulamalar bütünü içermelidir. Başa çıkmaya çalıştığımız bir olgu ile mücadele etmenin ve buna dönük stratejiler geliştirmenin olmazsa olmaz unsuru, onu tanıyabilmekten geçmektedir. Bir terörist hareketi ayakta tutan unsurların, terörist ideoloji, örgütlenme, eylem ve bu doğrultuda geliştirdikleri stratejiler olduğu düşünülürse; bütün bu unsurlara yönelik, kapsamlı bir mücadele konsepti geliştirilmesi ve polisiye tedbirlerin ötesinde başka politikalarla desteklenmesinin önemi ve gereği açıktır 211. 

Aynı şekilde sadece ekonomik, sosyal veya siyasal çözümlerle de terörizmle mücadelede başarı sağlanamamaktadır 212. 

Terörle mücadelede güvenlik konseptini belirleyenlerin, terörizmin amaçlarını, araçlarını, yöntemlerini ve ideolojisini doğru saptamadan başarılı olabilmeleri mümkün değildir 213. Terörün önemli bir kısmı psikolojiktir. Bu sebeple terörle mücadele önlemeleri de bu psikolojik emelleri alt etmek üzerine kurulmalıdır. 
Silahlı propaganda taktikleri ile toplumun üzerinde korku hali oluşturmak ve bu psikolojiden yararlanarak hedeflerine ulaşmak isteyen teröristlerin bu sebeple 
stratejilerinin çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Terörizmin asıl hedefi gerçekleştirdikleri eylemler değildir. Asıl hedef bu eylemeler sayesinde kazanılacak psikolojik üstünlük ve eylemlerine karşı toplumda oluşan tepkileri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaktır. Bu sebeple terörizmle yapılacak mücadelenin temel unsurları bu stratejiyi hedef almalıdır. Yani terörle mücadele tüm işlevleri ile ele alınmalı, siyasal şiddetin bir ürünü olan terörizm sadece şiddet boyutuyla ele alınmamalıdır. Şiddetin içerdiği siyasal özellik de çok iyi bir şekilde tahlil edilmelidir 214. 

Devletler açısından terörle mücadelede en önemli konu; teröristlerin eylemleri nin terörizm propagandasının yakıtı olmasını engellemek ve inisiyatifi 
teröristlerin elinden almak olmalıdır 215. Bu özelliklerine bakıldığında; ‘Terörizm bir tiyatrodur’ ve amacı izleyicinin üzerinde yaratacağı duygusallıktır. Yapılırken 
durduramadığınız bir eylemi tepki aşamasında durdurmak ve arzu edilen tepkinin yaratılamayacağı mesajını vermek, tiyatronun boş koltuklara oynanması anlamına gelecektir. Bugün terörle mücadele adına gerçekleştirilen uygulamalar ise çoğunlukla oyunu gerçekleştirenleri cezalandırmak ve onları yok etmeye çalışmak şeklindedir. 

Bu tiyatronun daha yüksek bir seyir zevki ile izlenmesini ötesinde bir sonuç yaratmamakta, eylemler sonucunda alınan tepki ise teröristin bile hayal edemeyeceği boyuta gelmektedir. Bu sebeple mücadelenin boyutu yalnızca terör eylemlerini cezalandırmakla sınırlı kalmamalı ve kurumsal işbirliği, ortaya çıkan etkileri hafifletmek ve bu şekilde terör eylemlerini işlevsiz kılmak çerçevesinde şekillenmelidir 216. Bunun içinde devletin öncelikle terörle mücadele bağlamında halkın gönlüne hitap etmesi gerekmektedir. 

Terörizm ile mücadele, aslen mücadele alanına konu olan insan topluluklarının akıl ve kalplerini kazanmaya yönelik faaliyetler toplamıdır. 

Bu bağlamdaki öncelikli strateji ise; insanların terörist olmasının engellenmesi, insanları teröre iten sebeplerin ortadan kaldırılması, teröristlere karşı yöneltilen 
operasyonların ve diğer mücadelelerin ikna edici bir şekilde halka sunulmasıdır 217. Çünkü terör aslında bir alan kazanma savaşı şeklinde gerçekleşir. 
Hem terör örgütlerinin hem de onunla mücadele eden birimlerin asıl hedefi halk üzerinde etki kurmaktır. 
Terör örgütleri faaliyetleri ile halk üzerinde korku ve ümitsizlik yaratarak halkın devletten uzaklaşmasını, toplumsal birliği yıkmayı ve halkın yapılan baskılar karşısında belirsizlik ve kafa karışıklığı içerisine girerek kendilerinin hazırladığı reçeteyi kabul etmelerini ve hangi şartlar altında olursa olsun şiddetin sona ermesini istemelerini sağlamaya çalışmaktadır. Otorite ise en iyi şekilde görevi olan insanları huzurlu bir şekilde yaşatmak eylemini gerçekleştirebilmek için imkanları ölçüsünde çalıştığının ve bunun için uyguladığı politikaların halk tarafından da onaylanmasını beklemektedir. Çünkü ancak halkın otoriteye olan inancı ile teröristlerin uyguladığı propaganda faaliyetleri anlamsız kalacaktır. 
Bu uğurda da devlet terörle mücadele ederken halkı daima bilgilendirmeli, ve kendisinin meşru olarak adlandırılmasını sağlayan adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel hak ve hürriyetlerden ödün vermemelidir. 

Bu sebeple terörle mücadele stratejisi oluşturanların, bu mücadeleyi iki temel unsur üzerine kurmaları zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi 
teröristle mücadele, diğeri ise terörizmle mücadeledir 218. Fakat bu iki çatının çalışma stratejisini ayrı ayrı değerlendirmemek gerekmektedir. 

Çünkü iki stratejinin amacı da aslında terörizmin fikirsel kısmını hedef almaktadır. Bu sebeple terörizm ile mücadele edenlerin bu iki ayrımı sadece stratejide gözlemlemeleri gerekmektedir. 

Teröristle mücadele etkin olarak örgütlerin eylemsel özelliklerini yok etmek ve bu uğurda savaşan elemanlarını yakalayarak etkisiz hale getirmek üzerine 
kuruludur. Genel olarak güvenlik güçlerine verilen bu görev ise terörle mücadelenin en hassas noktalarından birini oluşturmaktadır. Konum itibari ile toplumsal birliği ve güvenliği korumakla görevli olan güvenlik güçleri aynı zamanda devlet otoritesinin toplumda görülen kısmını oluşturmaktadır. 
Bu da doğal olarak terörist ve güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmektedir. 
Bu durumu çok iyi tahlil eden teröristler propaganda faaliyetlerinde kullanmak üzere; yaptıkları eylemlere ve kendilerine karşı güvenlik güçlerinin aşırı tepkisel davranmalarını sağlamayı hedeflemektedirler. Çünkü teröristler genel olarak kendi kabiliyetlerinden değil, mücadele ettikleri otoritenin hatalarından güçlenerek çıkmaktadırlar 219. 
Bu sebeple terörist saldırıları karşısında, toplumda en fazla dayanıklı olması gerekenler, güvenlik güçleridir. 
Terörizmle mücadelede aşırı tepki vermek tepkisizlik kadar tehlikelidir. Dolayısıyla, mücadele stratejisi, teknik ve taktikleri arasında uygun dengeyi kurabilmek gerekmektedir. Asla teröristlere toplumların artan hayal kırıklıklarını ve süre giden sosyal sorunları ve siyasi istikrarsızlıkları sömürme fırsatı verilmemelidir 220. 

Her ne kadar terör eylemlerine karşı yapılan tepkisel önlemler kısa vadede insanların üzerine su serpse de uzun vadede teröristlerin eline propaganda malzemesi vermesi dolayısıyla, genel mücadelede büyük sorunlar teşkil etmektedir. Bu yüzden terörle mücadele birimlerine profesyonel katkılar yapılarak, özellikle mücadele ettiği terörizm fikrinin ne olduğu, amacı, stratejisi ve genel özellileri ile ilgili bilgiler aktarıldıktan sonra kendi alanı içerisine giren terörist örgütle mücadelede sıkı bir eğitime tabi tutulması gerekmektedir. 
Bu birimlere çalışan personelin hepsinin terörle mücadele stratejilerinde sadece teröristle savaşmak ve askeri bir savaşım stratejisine girmemek gerektiğini bilerek bunu özümsemiş olması gerekmektedir. Temel strateji; hedeflerde seçici olunması, halkın desteğini alma konusunda hassas olunması, düşmanı her şeye rağmen yok etmek değil titiz istihbarat çalışmaları ile belirlenmiş birbirinden bağımsız hücrelerin, diğer masumlara zarar vermeden yakalanması ve yargı önüne çıkarılması olmalıdır. Bu ise ancak profesyonel ve eğitimli polis birimlerince hayata geçirilebilmektedir 221. 
Bu birimlerce; terör örgütünün politik kanatta yer alan üyeleri sempatizanları da dikkate alınmalı ve bu kişilere doğrudan terörist muamelesinde bulunulması yerine, topyekun terör sempatizanlarının uzun bir süreç içerisinde ve demokrasi şemsiyesi altında ıslah edilmesinin gerekliliğine inanılması gerekmektedir 222. 

Terörizm ile mücadelenin temeli, terörist örgütlerin stratejilerinin çok iyi bilinmesinden geçmektedir. Ancak bu sayede eylemlerinin teröristlerin istediği 
etkiyi yapmasının önüne geçilebilir. Terörist eylemler doğaları gereği yeri, zamanı ve şiddeti bilinmeyecek bir şekilde meydana gelirler. Bu sebeple çoğu zaman istihbari faaliyetler terör eylemlerini önlemede yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple kolluk kuvvetlerince yapılan müdahaleler daha çok yapılan eylemlerden sonra teröristleri yakalamaya yönelik bir özellik gösterirler. Bu sebeple asıl önemli olan terörist eylemelerin etki alanını kısıtlamaktır. 

Teröristlerin eylemeleri ve varoluşları için güvendikleri bazı destek dayanakları vardır. Bunlardan en önemlilerinden biri de finans kaynaklarıdır. 
Gerçekten de terör örgütleri belli bir finansal varlık göstermeden uluslararası eylemler yapmaları neredeyse imkansızdır 223. Bunun yanında örgütler 
finansmanlarını eylem planlamadan silah satın almaya, eleman kazanmadan örgütün temel ihtiyaçlarını karşılamaya kadar çok geniş bir yelpazede kullanmaktadırlar. Bu sebeple güvenlik güçleri terör örgütlerinin finans sistemlerini de hedef alan operasyonlar yapmalıdırlar. 

Topyekun mücadelenin ikinci ayağı ise terörizm ile yani insanların hedeflerine ulaşmada tek yolun şiddetten geçtiği yönündeki fikirleri ile mücadele 
etmektir. Terör örgütleri ile mücadelede, silahlı mücadelenin yanında örgütün eleman ve taban kazanma süreci ile de etkin mücadele zorunludur. Çalışmalar terör hareketlerinin temelinde pek çok sosyal, psikolojik, siyasal ve ekonomik faktörün var olduğunu göstermektedir. Bu etmenler ilk olarak fertlerin toplumdan soyutlanmalarında, daha sonra ise uygun bir motivasyonla terör gruplarına katılmalarında etkili olmaktadır 224. Bu yüzden siyasi iktidarların uygulaması gereken stratejilerden biri de terörün bu kök sebepleri ile mücadele etmektir. İşsizlik, yoksulluk, eğitim seviyesi, eşitsizlik gibi etmenler her ne kadar terörün asıl sebebi olmasalar da, teröristlerin propagandalarında ve dolayısıyla halkı yanına çekerek taban oluşturmalarında önemli bir işlev görmektedir. 

Teröristlerde bulunan eylem önceliği yani, terörizmin doğasından kaynaklanan özellikleri nedeni ile yapılan eylemlerin yerinin, zamanın belirsizliği ve bu sebeple terörist eylemler meydana gelmeden önce önlenmesinin neredeyse imkansız oluşu sebebiyle, terörizm ile mücadelenin önemi daha fazla meydana 
çıkmaktadır. Çünkü teröristle mücadeleden ziyade terörizmle mücadele eylem sonrası teröristlerin beklenen tepkiyi alamamalarını da sağlamak için bazı 
düzenlemeler yapmak zorundadır. Bu sebeple halkı bilinçlendirmenin yanında; terörist propagandanın söylemelerini ve görsel olarak eylemlerinin büyük kitlelere ulaşmasını sağlayan medya ile ilgili düzenlemeler yapmak otoritenin bu mücadelede dikkat etmesi gereken hususlardandır. Medya herkesin rahatça bilgiye ulaşabilmesi ve ifade özgürlüğü açısından vazgeçilmez bir unsur olmasının yanında, teröristlerinde propagandalarını etkin bir şekilde yaptıkları, kar amacı güden ticari kuruluşlardır. Bu sebeple meşru otorite, özellikle medya mensuplarınca terör olayları haber yapılırken gerekli imtina gösterilmediği hallerde devreye girerek denetim mekanizmalarını harekete geçirmelidir 225. 

İnsanları terörist yapan yola etki eden birçok sosyo – ekonomik, sosyo – kültürel, psikolojik etmenler olsa da, insanların terörist olmalarının asıl nedeni 
terörizmin kendi hedeflerine ulaşmadaki tek yol olduğuna inançlarıdır. Bu düşünce ile mücadele etmek için ise devlet tarafından tüm insanlara eşit yaklaşılarak onlara mağdur olmuşluk hissi verilmemesi gerekmektedir. Bu şekilde halkın her türlü talebinin devlete kurumlarına rahatça iletebilmesi, her isteğinin her ortamda rahatça dillendirebilmesi gerekmektedir. Ancak bu tip demokratik faaliyetler insanların şiddete olan inancını kırabilecek ve haklarının aramalarının tek yolunun demokratik zemin olduğunu insanlara gösterebilecek tir. Bu bağlamda terörizmle mücadele etmenin ilk önceliği teröristle fiziki olarak, şiddet kullanarak mücadele etmek değildir. Terörizmi gidermeye çalışırken ilk öncelik toplumsal ihtiyaçlar olmalıdır. 

Halkın düşüncesi, medyanın doğru kullanımı, ekonomik ve sosyal araçların terörü kesmek için kullanılması, eğitim ve kültürün birer araç olarak devreye sokulması gerekmektedir 226. 

6.1. Terörle Mücadelede Demokratik İlkelerin Rolü 

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetlere saygı olarak açabileceğimiz demokratik ilkeler özellikle toplumu bir arada tutmak ve herkesin hakça ve insanca yaşadığı bir sistemin olmazsa olmaz parçalarıdır. Değişen uluslararası sistem, devletleri ve yönetimleri etkilemiş ve özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, demokratik sistemler gittikçe yaygınlaşarak, temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü esas alan demokratikleşme ikliminin bütün dünyada yerleşmeye başladığı görülmüştür 227. 

İnsanların genel olarak refahını amaçlayan demokratik ilkelerin karşısındaki en büyük engellerden birisi de terörizmdir. Terörizm insan haklarını ciddi bir şekilde tehlikeye atarak ve demokrasiyi tehdit ederek; özellikle meşru bir şekilde kurulmuş hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı 
amaçlamaktadır 228. Çünkü demokratik ilkeler toplumu bir arada tutan moral değerlerin en önemlilerindendir. İnsanlara özgür bir şekilde yaşama olanağı 
sunmaktadır. Doğal hukuk temelinde gelişen bu ilkeler aynı zamanda günümüz politik sisteminde devletlerin meşruiyet kriterlerini oluşturmaktadırlar 229. Terörizm ise bu değerlerin toplum içerisinde yok olmasını amaçlamaktadır. Çünkü ancak bu şekilde propagandasını yaparak toplumu birbirine bağlayan bağlara zarar verebilecektir. Bu sebeple meşru otorite demokratik ilkeleri hem korumalı, hem de terörizme vereceği cevapta bir silah olarak yumuşak güç (soft power) de denilen bu ilkeleri kullanmalıdır. 

Terörizmle mücadelede bu ilkelerin kullanılması, devletin meşruiyet zeminini arttırdığı gibi terör eylemleri sırasında meydana gelen kargaşa ortamının 
doğmasını ve üstünlüğün terör taraftarlarının eline geçmesini engellemektedir. Bu ilkeler terörle mücadelenin temel taşı olan halkın desteğinin sağlanmasında da oldukça etkin bir rol üstlenmektedir 230. Sağlam temeller üzerine oturan bir demokrasinin terörizme karşı kendi iç dinamikleri ve güçleri vardır. Bu tip 
devletlerde halk kendi güvenliğini ve devletin güvenliğini bu ilkelere ve hukuk düzenine emanet etmiştir ve siyasi otoriteyi halk kendisi belirlemektedir. Dolayısıyla mantıksal olarak, siyasi iradeyi şiddet kullanmak yoluyla etkilemek isteyen terör örgütleri karşısında halkı bulacaktır 231. 

Fakat devletler genellikle terör tehdidinin ciddiyetinden dolayı, bu tehditle mücadele için baskıcı yöntemleri kullanabilmektedirler. Düzeni sağlamak ve devam ettirmek için demokratik hak ve ilkelere ters bir mücadele tarzı benimsemek; teröristlere has bir anlayış olan “amaçlar araçları meşru kılar” anlayışının devletlerce kullanılması anlamanı gelecektir. Bu ise devletlerin çok acı tecrübeler yaşayarak geliştirdiği demokratik düzenin delinmesine sebep olacaktır. Bu aslen teröristlerin istediği bir değişikliktir. Bu sebeple devletlerin, terörizm tehlikesine karşı strateji geliştirirken, kurduğu sistemi temel ilkelerini ayakta tutması gerekmektedir. Aksi halde terörizmin reddini ve bir suç olarak kabul edilmesini gerektiren temel değerler çürümeye başlayacaktır 232. 

Demokratik bir hukuk düzeninde devletler, terörle mücadeleyi, teröristlerin kullandığı yöntemlerle yapmaları kabul edilemez bir özellik göstermektedir. Hukuk, 
demokrasi, birey ve insan hakları merkezli değerler sistemine sahip olan toplumlarda, terörle mücadele ancak bu değerler ölçüsünde yapılmalıdır 233. Aksi halde bu değerlerle yönetilen toplum kendi devletine yabancılaşacak, güven duygusu ise azalacak ve toplumsal tahribat meydana gelecektir. Halk desteği azalan bir devlet ise haklılığını ve meşruluğunu yitirecektir. Devletlerin hukuki olarak korumak zorunda olduğu bu temel ilkeleri, devletin kendi eliyle ihlal edilmesi ise halk üzerinde çok büyük bir güven sorunu oluşmasına neden olacaktır 234. Böylece terörizmle mücadelede demokratik ilkelerin ihlal edilmesi daha geniş siyasal tahribata neden olacak, çok daha ciddi, uzun dönemli olumsuz etkilerin oluşmasına ortam sağlayacaktır 235. Oysa ki devletlerin terörle mücadele konusunda elindeki en önemli güç, haklı ve meşru olmasıdır. Kendisini meşru kılan ilkelere ters hareket edilmesi ise merkezi otoritenin halktan soyutlanmasına neden olacak ve terör örgütlerin asıl amaca ulaşmasında istemeden de olsa katkı sağlayacaktır. Terörle mücadelede bahsedilen bu temel değerlere uymak devlerce zorunludur ve devletlerin lehlerine sonuçlar doğurmaktadır. Buna mukabil baskıcı bir şekilde mücadele politikası izleyerek bu değerleri askıya alan terörle mücadele politikaları ise devletlerin hukuki temelleriyle birlikte sosyal yapısının da yara almasına sebep olacak ve kendisini korumaya çalışan devlet, kendi bindiği dalı kesmiş olacaktır 236. 

Terörizmle mücadelede güçlü olmanın birinci kuralı haklı olmak, meşru olmak, ve bütün mücadele boyunca haklı kalmayı başarmaktır. Adalet, eşitlik, hukuk, 
demokrasi, insan hakları, birey özgürlükleri ideallerinde öncülük eden devletler, bu ilkeler sayesinde terörle mücadeleyi daha verimli hale getireceklerdir237. 

Öte yandan teröristlere karşı devlet terörü yöntemleri ile cevap vermek devleti, hukuk devleti anlayışının reddine götürerek, devleti düşmanı ile aynı mantık içerisine yerleştirecektir. Bu ise, devletin meşruiyet söylemini güçsüz kılarak onu teröristlerin seviyesine indirgeyecektir. Her türlü aracı ve düşmanlarının bütün yöntemlerini kabullenmemek, demokrasinin vazgeçilmez değerlerinden biridir. Hukukun üstünlüğünü ve bireysel hakların tanınmasını korumak, demokrasilerde güvenlik anlayışının önemli bir unsurunu oluşturur. 
Neticede bu kavramlar, demokrasinin ruhunu oluşturur ve bu tip zorluklarla başa çıkmasını sağlarlar 238. 

Devletin terörle mücadele stratejisinin, teröristlerin uyguladığı yöntemlere benzerlik göstermesi halinde bir kaos durumu oluşacak ve vatandaşların kime 
inanacağını bilmediği toplumsal bir çözülme başlayacaktır. Hatta bu durum terör örgütlerinin siyasi meşruiyet kazanmasına kadar tırmanarak hem topluma hem de devlete zara verecektir. Bu şekilde oluşan terörü terörle yenme politikasının devlete ve topluma zarar verdiğini tecrübe göstermektedir 239. 

Terörle mücadelede demokratikleşmenin en önemli rolü, terör örgütünün ideolojik altyapısını çökertmesi, adeta altını oymasıdır. Fikri meşruiyetini kaybeden, propaganda için kullandığı (istismar ettiği) demokrasi sorunlarının birer birer çözüldüğünü gören terör örgütü adeta oksijensiz kalmaya başlayacaktır. Kitleler ile terör örgütü arasındaki köprüler bu şekilde yıkılacak, diğer taraftan devlet ile terör mağduru vatandaşları arasında yeni bağlar oluşmaya başlayacak ve mevcut bağlar güçlenecektir 240. Daha çok demokrasi eğer diğer iyileştirmeler ile (ekonomik, sosyal, yasal vs.) birleştirilebilir ise orta ve uzun vadede terörde azalmaya neden olacak, daha da önemlisi yeni terör örgütlerinin oluşması riskini oldukça azaltacaktır 241. 

6.2. Terörle Mücadele Stratejileri 

Terörizm ile mücadele stratejileri sınıflandırılmasına yönelik olarak çeşitli akademisyenler ve otoriteler tarafından farklı seçenekler ve yaklaşımlar söz konusu olsa da genel olarak bu stratejiler bastırıcı ve uzlaşmacı olarak iki sınıfa ayrılabilir. Uzlaşmacı strateji genel olarak teröristle mücadele etmek yerine, onlarla doğrudan görüşme yoluyla spesifik taleplerine karşı bir takım ödünler vermek ve teröristler tarafından ileri sürülen şikayetlere karşı bir takım iyileştirmeler ve reformlar yapmak şeklinde kendini göstermektedir 242. Devletlerle teröristler arasında anlaşma ve uzlaşma türünde bir yöntemin kullanılmasının iyi bir yöntem olmadığını savunurlar. 
Bunu temelinde ise devletlerin hiçbir mücadele içerisine girmeden teröristlerle uzlaşmasının örnek teşkil ederek terörizme başvuracak grupların artmasından 
kaynaklanan korkudur 243. 

Bastırıcı metod ise kendi içerisinde “Ceza Adalet Modeli” olarak da isimlendirilen “Yasal Bastırma” ve “Savaş Modeli” olarak da isimlendirilen “Askeri 
Bastırma” şeklinde ikiye ayrılır. Ceza ve adalet modelinde terörizm diğer suç tipleri gibi bir suç olarak görülür ve teröristlerde suçlu olarak görülürler. 
Bu anlayışta terörizmle mücadele hukukun üstünlüğü çerçevesinde ‘suçlama’, ‘yargılama’ ve ‘cezalandırma’ prosedürleri çerçevesine oturtulmuştur. 
Bu modelde askeri kaynakların kullanılabilme imkanlarına rağmen temel olarak terörizmle mücadelenin ağırlıklı yük ve sorumluluğu, koruyucu ve soruşturmacı hizmetleri ile polise verilmektedir. Savaş modelinde ise terörle mücadele, savaş kurallarına uygun olarak yürütülmekte ve terörizm düşük yoğunluklu çatışma olarak algılanmaktadır. 
Bu yöntemde ise yetki ve sorumluluk ağırlıklı olarak ordunun üzerindedir 244. Fakat savaş modeli benimsendiği takdirde, özellikle uluslararası kamuoyu açısından, teröristlerin siyasi rollerini üstü kapalı da olsa kabul etmiş olma ve dolayısıyla eylemlerini meşrulaştırma risk ve ihtimali taşımaktadırlar. 
Ayrıca ordunun çağdaş toplumlardaki yeri göz önüne alındığında terörle mücadeledeki rolünün yanlış tanımlanması dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerde ciddi etkiler yaratabilmektedirler. 
Bu sebeple bu sistemde özellikle demokratik sistemler tarafından benimsenmemektedir 245. 
Ayrıca normalde düşmana karşı savaşmak üzere motive edilen ordunun, devletin suç işlemiş vatandaşlarına karşı kullanılması, demokratik yönetimlerce kabul edilemez bulunmaktadır. 

Ronald Crelisten tarafından geliştirilen mücadele stratejiside aslen baskıcı yöntemin ikiye ayrılması şeklindedir. Ronald Crelisten terörle mücadelede takip 
edilmesi gereken iki önemli model bulunduğunu söylemektedir: kolluk modeli vesavaş modeli. Genel itibari ile polisiye tedbirleri içeren kolluk modelinde, polis 
teşkilatları güç kullanım yetkisine sahiptirler ve mücadelede kullanılacak gücün minimal derecede olması kabul edilmiştir. Bunun aksine savaş modelinde ise zaten adından da anlaşılabileceği gibi daha çok savaş taktikleri kullanılır ve genel itibari ile silahlı kuvvetler (ordu) güç kullanımında tam yetkilidir. Çoğu zaman da maksimum güç kullanımı benimsenmiştir. Fakat bahsi geçen yazara göre savaş modeli, hukuk düzeninden ve demokrasiden uzak bir hal seyretmektedir ve kolluk modelinin deforme olmuş halidir 246. 

Terörizm ile mücadelede demokratik ilkeler üzerine kurulu devletlerin stratejileri aslen ceza adalet modeli üzerine kurulmuştur. Bu modelde devletlerin çok 
iyi bir adalet mekanizmasına sahip olması gerekmektedir. Tüm adalet mekanizması hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını çok iyi şekilde içselleştirmiş olmalıdır. Çünkü terörist her şeyden önce suç işlemiş bir insandır. Adalet mekanizmasının temel unsuru ise suça karışmış olan insanın yargı çerçevesinde cezalandırılması ve bunun sonucun ıslah edilmesi amaçlanmaktadır. 

Terörizme hukuk kuralları çerçevesinde verilecek cevap özellikle sınırlı ve iyi tanımlanmış olmalıdır. Terörle mücadele faaliyetleri durumun gerektirdiği 
mecburiyetleri aşmamalı ve sadece teröristlerin kendilerine dönük olmalıdır. Diğer bir deyişle kanunlar; teröristlerin ailelerine, temsil ettikleri ideolojiye veya bu düşüncenin teröre bulaşmamış sempatizanlarını suç altında bırakabilecek şekilde yorumlanmamalıdır 247. Böyle bir durum sadece otoriter toplumlara mahsustur ve bu şekilde hareket etmek demokrasinin temel değerlerine zarar getirmesi bağlamında etkisizdir. Terörist şiddete karşı verilmesi gereken cevap pasif bir yaklaşımla her türlü şiddetten kaçınmak değil, terör eylemlerine karşı gösterilecek şiddetin hukuk dairesi içerisinde kullanmak olmalıdır 248. 

Bu sistemde terörizme verilen karşılık aynı zamanda inanılır ve güvenilir olmalıdır. Toplumu genelinde devletin terörle mücadele için atmış olduğu adımların hem gerekli hem de etkili olduğu yönünde ikna olması gerekmektedir 249. Adalet mekanizmasının etkinliği, özellikle terör suçlarına karşı, ağır ve olağanüstü düzenlemeler getirmesi ile değil, hızlı ve etkin bir kovuşturma sistemi, şeffaf bir yargılama süreci ve insan temel hak ve özgürlüklerine azami saygı gösterilmesi suretiyle, verilen kararlara halkın her kesiminin saygı göstermesi ve kabul etmesi ile doğru orantılıdır 250. 

Kanun koyucular bu sistemde çok dikkatli olmak zorundadırlar. Bu tehdidin büyüklüğünden ve mücadelenin çok zor olmasından kaynaklanan sebeplerle temel ilkelerden kaymadan işlevsel olarak görevini yerine getirmek zorundadır. Çünkü terörist eylemler ile meydana gelen ağır durum bir anlamda yasaların kötüye kullanılmasına yol açabilecektir. Hukukun üzerine düşen terörist eylemlerin sorumlularının bir daha topluma tehdit olmamalarını sağlayacak bir rol oynamalıdır. Adalet sisteminin sürekli ve ciddi terörizm tehlikesi ile mücadelede yetersiz kalacağını düşünerek temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bazı tedbirler almak mahiyetinde yapılacak yasal düzenlemeler, hukukun üstünlüğü ilkesinin kazanımlarını bir anda yok edebilecektir 251. Çıkarılan kanunların, evrensel niteleme içerisinde yer alan, doğal hukuk kurallarına yaklaştırılma süreci ve olmazsa olmaz değerler içerisinde yer alan temel hak ve özgürlüklere saygılı olması ve bu doğrultuda çıkartılan kanunlar özenle dikkate alınmalı ve gerekli bütün devlet kurumlarınca istinasız bir şekilde yerine getirilmelidir 252. Mücadele politikaları belirlenirken asıl olan kanuni meşruiyet değil hukuki meşruiyeti olmalıdır. 

Ceza adalet sistemini takip eden liberal demokratik devletler, bu sistemi hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinden bir an olsun ayrılmadan takip etmek 
zorundadırlar. Aksi halde yapılacak baskıcı unsurların denge – fren sisteminden koparak aşırı hale gelebilmektedir. Bu şekilde aşırı baskı demokrasileri Polis 
Devletine kadar götürebilmektedir. Devletin genel bir baskı ortamına doğru yönelmesi, kaçınılmaz olarak kendisini yabancılaştıracak, ılımlı kişilerin aşırı grup ve örgütlere katılmasına sebep olacak ve devletin var olan kriz şartlarını kendi siyasal gücünü arttırmak yönünde istismar ettiğine dair şüpheler oluşacaktır. 253 Bu ise terörle mücadele açısından kabul edilemez bir durumdur. Çünkü liberal demokrasilerde ve hukuk devletlerinde terörizme verilecek cevabın etkinliği, halk tarafından güvenilirliğine ve kabul edilebilirliğine bağlıdır 254. 

Ceza adalet sisteminde genel sorumluluk polisiye birimlerin üzerinde olsa da istisnai bazı durumlarda askeri unsurlarda kullanıla bilinmektedir. Terörle 
mücadele ederken silahlı kuvvetlerin kullanılması dört faklı şekilde olabilmektedir. 
Birinci olarak; askeri seçenek polis seçeneğinin bir uzantısı olarak ciddi toplumsal kargaşa ve acil durumlarda destek sağlaması için son çare olarak başvurulmaktadır. 
İkinci olarak; terör örgütleri diğer örgütler tarafından destekleniyorsa, bu ülkede bulunan kamplara yapılacak saldırılarda silahlı kuvvetler kullanılmaktadır. Üçüncü olarak; terörle mücadele faaliyetlerinde, özellikle kırsal alanda komando birlikleri bir strateji olarak kullanılabilmektedir. 
Dördüncü ve son olarak da silahlı kuvvetlerden kitle imha silahları gibi askeri teknolojinin kullanıldığı terör saldırılarında yararlanılabilmektedir 255. 

Fakat silahlı kuvvetlerin kullanımı bu şartlar altında dahil sıkı bir şekilde sivil otoritenin kontrolüne bağlıdır 256. 

10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1 Ekim 2019 Salı

SURİYE’NİN KUZEYİNDEKİ PYD YAPILANMASI VE TÜRKİYE

SURİYE’NİN KUZEYİNDEKİ PYD YAPILANMASI VE TÜRKİYE


ORTA DOĞUDA DEĞİŞİM VE TÜRKİYE


İSTANBUL 2014
Editörler:
Atilla SANDIKLI & Erdem KAYA
Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)
No:10 Celil Ağa İş Merkezi Kat: 9 Daire: 36-38
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye
Tel: +90 212 217 65 91
Faks: +90 212 217 65 93
www.bilgesam.org
bilgesam@bilgesam.org
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No: 4/6
A. Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye
Tel : +90 312 425 32 90
Faks: +90 312 425 32 90
Copyright © TEMMUZ 2014
Bu yayının tüm hakları saklıdır.
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin
izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz.
ISBN: 978-605-9963-00-8
Editörler: Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, Erdem KAYA
Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ
Baskı: Gülmat Matbaacılık
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 1NE 4 Zeytinburnu / İstanbul
0212 577 79 77

İÇİNDEKİLER

Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu Politikası
İlter TÜRKMEN ………………..............................….…...................................1

İran Nükleer Krizinin Türkiye’ye Olası Etkileri
Atilla SANDIKLI & Bilgehan EMEKLİER ....……………..…...…................39

Yeniden Yapılanan Orta Doğu’da Türkiye-İran Ekonomik İlişkileri
Özüm S. UZUN ....…......................................................................................….81

Orta Doğu’da Devrimler ve Türkiye
Cenap ÇAKMAK, Mustafa YETİM & Fadime G. ÇOLAK ......…...................119

Arap Baharı Üzerinden Avrasya-Atlantik Rekabetini Yorumlamak
Barış DOSTER ....……………........................................................................167

Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye
Atilla SANDIKLI & Ali SEMİN .....................................................................193

Suriye Sorunu ve Türk Dış Politikasına Toplumsal Bakış
Salih AKYÜREK & Cengiz YILMAZ...............................................................257

Suriye’nin Kuzeyindeki PYD Yapılanması ve Türkiye
Erdem KAYA & Bekir ÜNAL............................................................................277

ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Türkiye’ye Etkileri
Cenap ÇAKMAK & Fadime G. ÇOLAK...........................................................299

2. Körfez Savaşı’nın 10. Yılında Irak
Atilla SANDIKLI, Ali SEMİN & Tuğçe ERSOY ÖZTÜRK.............................321
Kuzey Irak’ta Goran Hareketi ve KDP-KYB ile Denge Arayışları

Ali SEMİN..........................................................................................................365


SURİYE’NİN KUZEYİNDEKİ PYD YAPILANMASI VE TÜRKİYE*
Erdem KAYA**
Bekir ÜNAL***
*  Bu makale 8-9 Ekim 2013 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Güvenlik Kongresi’nde takdim edilen “PYD’nin Suriye’nin Kuzeyindeki 
   Faaliyetleri ve Türkiye” başlıklı tebliğin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş şeklidir.
** BİLGESAM Araştırma Koordinatörü
*** BİLGESAM Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü

SURİYE’NİN KUZEYİNDEKİ PYD YAPILANMASI VE TÜRKİYE

Suriye’de Esed rejiminin Mart 2011’de başlayan kitlesel gösterileri silahlı kuvvetle bastırma girişimi muhalefetin silahlanmasına yol açmış, çatışmalar kısa
süre içinde iç savaşa dönüşmüş ve rejimin ülkenin kuzeyindeki egemenliği fiilen sona ermiştir. Esed rejimi, krizin ilk dönemlerinde Özgür Suriye Ordusu’nun elde ettiği üstünlük karşısında ülkenin kuzeyinden çekilirken bu bölgede PKK/KCK terör örgütüyle1 işbirliğine yönelmiştir. Baas rejimi, gerek ülkenin kuzey doğusunda ki Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını engellemek gerekse Özgür Suriye Ordusu’nun bu bölgedeki etkinliğini sınırlandırmak maksadıyla PKK/KCK’ya destek sağlamıştır. Rejimin aynı zamanda örgütü, muhalefetin siyasi ve askeri açıdan teşkilatlanmasına destek veren Türkiye’ye misilleme yapmak amacıyla desteklediği değerlendirilmektedir.

PKK/KCK ise Suriye krizi ile birlikte bu ülkedeki uzantısı olan PYD’yi (Demokratik Birlik Partisi) güçlendirmeye, böylece Orta Doğu’da tesis etmeyi
planladığı bağımsız devletin Suriye ayağını inşa etmeye odaklanmıştır. 

Terör örgütü 2012’de Türkiye’ye karşı dağdaki silahlı güce dayalı “devrimci halk savaşı” kurgusuyla başlattığı saldırılardan netice alamayınca Suriye’nin kuzeyindeki etkinliğini artırabileceği şartların ortaya çıkmasını amaçlamış, örgütün dağ kadrosu ve Öcalan çözüm sürecini bu çerçevede kullanmayı tasarlamıştır.

PKK/KCK böylece dağa çıkardığı çocuk ve gençlerin bir bölümünü Suriye’ye göndermeye ve PYD’nin bu ülkedeki özerk yönetim kurma girişimine ağırlık
vermeye başlamıştır. Terör örgütü bu süreçte gerek Türkiye’de gerekse dünya kamuoyunda PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde güçlenen varlığını ve özerk yönetim
kurma çalışmalarını “Rojava Devrimi” ifadesiyle takdim etme çabası içine girmiştir. PKK/KCK böylece ülkenin kuzeyindeki örgütlenmesine ve
özerklik teşebbüsüne, Suriye Kürtlerinin iradesiyle gerçekleşen bir halk devrimi görüntüsü kazandırmaya çalışmıştır.

PKK/KCK’nın yöneticileri ve örgütün siyasi kanadı niteliğinde faaliyet gösteren BDP, Suriye’nin kuzeyinden bahsederken “rojava” (batı) ifadesini tercih etmektedir. Örgütün yayın organlarının, Suriye Kürtlerinin yaşadığı bölgelerde daha önce kullanılmayan ve bölgedeki mevcut yer adlarıyla bir ilişkisi bulunmayan bu ifadeyi tedavüle sokma çabası dikkat çekmektedir. Medyada bu kelimenin doğal bir yer adı gibi kullanılması ise Suriye’nin kuzeyinin “rojava” ifadesiyle özdeşleşmesine neden olmakta, PYD lehine yürütülen propagandaya dolaylı biçimde hizmet etmektedir. Terör örgütünün “rojava” ifadesini kullanılmasını sağlayarak bu bölgenin Suriye’nin bir parçası değil, KCK örgütlenmesi çerçevesinde tasarlanan bağımsız devletin batı bölgesi olduğu yönünde bir algı inşa etmeye çalıştığı değerlendirilmektedir. Nitekim KCK projesi batıda (rojava) Suriye’nin kuzeydoğusunu, kuzeyde (bakur) Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerini, güneyde (başur) Irak’ın kuzeyini ve doğuda (rojhilat) İran’ın kuzeybatısını ihtiva etmektedir.

Örgütün Stratejisinde Beşinci Safha: Devletleşme,

PKK terör örgütü, 1978 yılında Orta Doğu’da Marksist-Leninist ideolojiye dayalı birleşik bağımsız bir Kürdistan kurmak ve bölgedeki Kürt toplumlarını
bu hedef doğrultusunda dönüştürmek maksadı ile kurulmuştur. Yerel, bölgesel ve küresel şartlara bağlı olarak eylem yöntemlerinde, yapılanmasında,
stratejisinde değişikliklere giden terör örgütü, farklı söylemler geliştirse de Orta Doğu’da bağımsız bir Kürdistan hedefinden vazgeçmemiştir. PKK’nın
Türkiye’de yoğun terör eylemlerine başladığı 1984’den bugüne takip ettiği strateji incelendiğinde, bu stratejinin beş safhaya ayrıldığı görülmektedir.

PKK, Türkiye’de terör eylemlerine başladığı ilk safhada (1984-1989) Güneydoğu Anadolu’daki Kürt kökenli vatandaşları sindirmeyi ve Kürtleri temsil
iddiasıyla ortaya çıkan diğer örgütleri etkisiz hale getirmeyi hedeflemiştir.
Örgütün bu hedefinde nispeten başarılı olduğu, yoğun terör saldırıları gerçekleştirerek bölge halkını belirli ölçüde sindirdiği ve diğer oluşumları etkisizleştirdiği gözlenmiştir. PKK terör örgütü ikinci safhada (1989-1995) gerilla aşamasına geçmeyi, bölgede sınırlı bir toprak hâkimiyeti ve halk desteği kazanmayı hedeflemiştir. Örgüt ikinci safhadaki bu hedeflerinde ise başarısız olmuş, Türkiye sınırları içinde herhangi bir bölgede hâkimiyet kuramadığı gibi
Kürt kökenli vatandaşlar da örgütün yanında yer almamış ve Irak’ın kuzeyine göç etmeyi reddetmiştir. Ancak diğer taraftan ilk iki safhada Türkiye’nin teröristle mücadele ile sınırlı terörle mücadele anlayışının ve güvenlik güçlerinin yanlış uygulamalarının örgütün militan kazanmasına yol açtığı ifade edilebilir.2

Terör örgütü, ikinci safhadaki tecrübeden hareketle üçüncü safhada (1995 - 1999) batıdaki büyük kentleri kapsayacak şekilde Türk-Kürt ayrışmasını tetikleyecek yoğun terör eylemlerine yönelmiştir. PKK, üçüncü safhada Türk milliyetçiliğinin radikalleşmesine hizmet edecek ve Türklerin Kürtlere karşı
tepki vermesine yol açabilecek eylemlere odaklanmış, ancak bu hedefinde de büyük ölçüde başarısız olmuştur. Türklerle Kürtler arasındaki ortak kültürel
değerler ve ortak tarihi tecrübe örgütün bu maksadını boşa çıkarmış, iki topluluk arasında kutuplaşma gerçekleşmemiştir. Türk-Kürt birlikteliğini ifsat
projesi akim kalan terör örgütü, bu safhada güvenlik güçleri karşısında ağır kayıplar vermiş, salt silahlı bir örgütlenme ile netice alamayacağını idrak etmiştir.

PKK, Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi üzerine de siyasallaşma ağırlıklı bir strateji takip etmiştir. Dördüncü safha olarak tanımlanabilecek
bu süreçte (1999-2005), Öcalan muhtemel bir idam kararının önüne geçmek ve PKK’nın çözülmesini engellemek için örgüte Kuzey Irak’a çekilme talimatı vermiştir. Terör örgütü, bu safhada TAK gibi farklı isimler altında terör eylemlerine devam ederken KONGRA-GEL ve KADEK unvanlarıyla meşru bir siyasi hareket hüviyeti kazanmayı hedeflemiştir. 2004’te tek taraflı ateşkesini bozarak terör eylemlerine ağırlık veren terör örgütü, siyasallaşma sürecini de canlı tutmaya çalışmış, Türkiye’deki Kürtlerin yegâne temsilcisi olarak muhatap alınmayı amaçlamıştır.3

Terör örgütü siyasallaşma safhasının ardından ilk etapta KKK, daha sonra ise KCK örgütlenmesiyle devletleşmeye aşamasına geçmeye başlamıştır. Bu nedenle
2005 sonrası dönem terör örgütünün doğrudan devletleşme hedefiyle hareket ettiği beşinci safha olarak adlandırılabilir. Beşinci safhada örgütün
kırsalda, şehirlerde ve yurtdışındaki faaliyetleri bütüncül bir nazarla incelendiğinde, bu faaliyetlerin bir devlet inşa projesine tekabül ettiği anlaşılmaktadır.
Beşinci safhadaki devletleşme faaliyetlerinin ağırlık merkezi Türkiye olmakla birlikte, bu proje İran, Irak ve Suriye’de Kürtlerin yoğun olduğu bölgeleri de kapsamaktadır. Nitekim şartlar olgunlaştığında Suriye örneğinde görüldüğü gibi diğer bölgelerdeki devletleşme faaliyetlerinin de hızlandırılabileceği  görülmekte dir.

KCK’nın Tesisi,

PKK, 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonraki süreçte müzahir dış aktörlerin yönlendirmesiyle ve Öcalan’ın cezaevinden avukatları aracılığıyla
gönderdiği talimatlar doğrultusunda devletleşme faaliyetlerini planlamaya başlamıştır. Bu süreçte Öcalan’ın serbest bırakılmasını temel hedeflerinden
birisi haline getiren örgüt, PKK’nın terör listelerine girmesiyle farklı isimler kullanmaya başlamış, bu isimlerle siyasallaşma sürecine girdiği yönünde
bir izlenim oluşturmaya çalışırken devletleşme hedefine yönelmiştir.

Nisan 2002’den itibaren KADEK, Kasım 2003’ten itibaren KONGRA-GEL, Mart 2005’ten itibaren KKK (Koma Komalen Kürdistan) isimlerini tercih eden terör örgütü, Mayıs 2007’de KCK (Koma Civaken Kürdistan) unvanını kullanmaya başlamıştır.

Terör örgütü, Orta Doğu’da dört parçalı bağımsız bir Kürdistan hedefine yönelik, 2002’de Irak’taki kolu PÇDK’yı (Partiya Çaresera Demokrati Kürdistan-
Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi), 2003’te Suriye’deki uzantısı PYD’yi (Partiya Yekitiya Kürdistan-Kürdistan Demokratik Partisi) ve İran’daki uzantısı
PJAK’ı (Partiya Jiyane Azade Kürdistan-Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) kurmuştur. Örgüt devletleşme faaliyetlerinin Türkiye ayağını Aralık 2004’ten
itibaren TÜDEK (Türkiye Demokratik Ekolojik Toplum Koordinasyonu), Mart 2005’ten itibaren TK (Türkiye Koordinasyonu) adı altında yürütmüş,
Kongra-Gel’in Nisan 2006’daki 4. Genel Kurulu’nda TK isminin TM (Türkiye Meclisi) olarak değiştirilmesi yönünde karar almıştır. Terör örgütü, Kasım
2006’da KKK/TM’nin yeniden yapılandırılması ve gelecek dönem faaliyetlerinin planlanması amacıyla İstanbul’da Bağcılar DTP ilçe binasında bir konferans
düzenlemiş, bu konferansta Türkiye’deki TM yapılanmasının aynısının İran, Irak ve Suriye’de de hayata geçirilmesini kararlaştırmıştır. Mayıs 2007’den itibaren KCK unvanını kullanmaya başlayan örgüt, devlet inşa faaliyetlerinin Türkiye ayağını KCK/TM adı altında icra etmeye, PJAK, PÇDK ve PYD üzerinden de diğer üç ülkedeki faaliyetlerini yürütmeye başlamıştır. Terör örgütü, ilk etapta “demokratikleşme” söylemiyle Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de özerklik elde etmeyi ve bu özerk yönetimlerin merkezi devletlerle birlikteliğini konfederal düzeye çekmeyi amaçlamaktadır. Örgüt sonrasında ise etnik milliyetçilik temelinde bağımsızlığa giden nihai aşamaya geçmeyi ve Orta Doğu’da bu özerk bölgelerin parçalarını oluşturduğu müstakil bir konfederal sistem ihdas etmeyi tasarlamaktadır. Nitekim örgütün Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki uzantılarını 2005’ten itibaren KKK kapsamında, 2007’den itibaren ise KCK yapılanması kapsamında bu hedefe sevk ettiği, dört ülkedeki eylem stratejilerini bir bütünlük içinde belirlediği müşahede edilmiştir. ABD’nin Irak’ı işgali döneminde Kandil bölgesindeki varlığını güçlendirerek Türkiye’deki terör eylemlerine ağırlık veren örgüt, Arap ayaklanmaları başlayınca Türkiye’ye karşı dağdaki silahlı güce dayalı “devrimci halk savaşı” stratejisini uygulamaya çalışmıştır. Suriye krizi sürecinde ise terör örgütü, Esed rejimi ve Tahran’ın desteğiyle PYD’nin güçlenmesine odaklanmış, Türkiye’de ateşkes ilan ederek Suriye’nin kuzeyindeki devletleşme
faaliyetlerini hızlandırmıştır.

PYD’nin Suriye’nin Kuzeyine Yerleşmesi,

Suriye krizinin yol açtığı anarşide Esed rejiminin desteği, PKK/KCK terör örgütünün ülkenin kuzeyinde PYD adı altında hızla örgütlenmesine, silahlı
militan sayısını artırmasına ve idari yapılar teşkil etmeye başlamasına zemin hazırlamıştır. Esed rejimi ilk etapta geçmişte tutuklayıp serbest bıraktığı ve ülkeye girişini yasakladığı PYD lideri Salih Müslim’i Suriye’ye davet etmiş ve hapishanelerdeki PYD mensuplarını serbest bırakmaya başlamıştır. Müslim’le
gerçekleştirilen görüşmelerin ardından PKK/KCK’nın Suriye’deki varlığı desteklenmiş, örgütün PYD yapılanması çerçevesinde ülkedeki siyasi ve silahlı
faaliyetleri serbest bırakılmıştır. Bu dönemde PYD, ülkenin kuzeyindeki diğer Kürt siyasi oluşumların aksine Esed rejimi lehinde bir tutum geliştirmiş,
Muhaberat ve Şebbiha güçleri ile birlikte hareket etmeye başlamıştır.4

Nitekim 2012 yılında (İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından) KCK soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede Öcalan’ın Nisan
2011’de avukatları aracılığıyla Beşşar Esed’e bir işbirliği mektubu gönderdiği, mektupta PYD’ye ülkenin kuzeyinde sağlanacak idari yetkiler karşılığında
örgütün rejimi destekleyeceğinin ifade edildiği ortaya çıkmıştır.5

Esed rejimi, 2012 yılında PKK/KCK’nın ülkenin kuzeyinde yer alan İdlip, Kobani ve Kamışlı bölgelerinde kamp açmasına, çocuk ve gençleri silahaltına
almasına izin vermiş ve örgüt mensuplarının Irak’tan Suriye’ye girişini kolaylaştırmaya başlamıştır. Örgüt bu dönemde PYD yapılanması çerçevesinde
Suriye’deki Kürt nüfustan yaşları 14-20 arasında değişen çocuk ve gençleri silahlı kadrosuna dâhil etmeye başlamıştır. 2012 yılının ilk yarısında PKK/
KCK mensubu yaklaşık 800 terörist, Irak üzerinden Suriye’ye geçmiş, böylece yaklaşık 1000 kişilik bir silahlı kadroya sahip olmuştur. Bölgede ikamet
eden Kürtlere kamplardaki silahlı eğitimlere katılma çağrısında bulunan PYD, Türkiye sınırında ve belirlediği diğer kontrol noktalarında görevlendirilecek
militanlara ödeme gerçekleştirileceğini ilan etmiştir. Bu dönemde bölgedeki örgüt mensuplarının gıda ihtiyacının Esed rejimi tarafından karşılandığı,
Beşşar Esed’in terör örgütü yöneticilerinden Fehman Hüseyin ve Mustafa Karasu ile görüşmeler gerçekleştirdiği ve bu görüşmelerde örgüte mali destek
sözü verildiği basına yansımıştır.6 Esed rejimi bu süreçte Suriye’nin kuzeyinde çekildiği bölgeleri kendi iradesiyle PYD’ye bırakmaya başlamış, PYD’ye
bağlı silahlı militanlar rejimin çekildiği yerleşim yerlerinin kontrolünü peyderpey ele geçirmiştir.

PYD, Suriye’deki Kürt siyasi partiler tarafından Ekim 2011’de kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne ilk etapta katılmamış, ülkenin kuzeyindeki silahlı militan varlığını artırarak bölgede kendi tekelinde bir idari yapı teşkil etmeye yönelmiştir.

PYD bu kapsamda, Suriye’deki diğer Kürt siyasi partileri kontrol etmek amacıyla Ulusal Konsey adı altında bir çatı örgüt kurmuş, daha sonra bu yapının adını Batı Kürdistan Halk Meclisi olarak değiştirmiştir. PYD’nin bölgedeki diğer Kürt siyasi partileri kendi güdümünde tek çatı altında toplama girişimi başarısız olmuş, ancak Esed rejiminin sağladığı destek sayesinde PYD kısa süre içinde diğer partilere göre daha etkili hale gelmiştir. PYD bu dönemde hem Esed rejiminin desteğinin devam etmesi hem de bölgedeki Kürtlerin desteğini kazanmak için birbiriyle çelişen söylem ve eylemlere yönelmiştir. PYD bir yandan Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia ederken diğer taraftan Suriyeli Kürtlerin Esed rejimine karşı birleşmesini engellemeye çalışmış, nadiren de olsa Esed karşıtı sloganlar atılan gösteriler düzenlerken bölgedeki Esed rejimi karşıtı diğer gösterileri Muhaberat’la eşgüdüm halinde şiddet kullanarak bastırmıştır.7

PYD dışındaki partiler tarafından Kuzey Irak Kürt yönetiminin desteğiyle kurulan Kürt Ulusal Konseyi, ilk toplantısından itibaren demokratik bir Suriye’nin inşası için rejim değişikliği vurgusu yapmış, Kürtlerin Suriye’nin parçası olduğunu beyan etmiştir. Kürt Ulusal Konseyi, Esed rejimi karşıtı bir siyasi çizgi geliştirirken PYD rejimle işbirliği halinde hareket etmiş, imkân ve kabiliyetlerini muhalefetin ülkenin kuzeyinde Kürtlerin ikamet ettiği bölgelerde güçlenmesini engellemek için kullanmıştır. Kuzey Irak Kürt yönetimi lideri Mesut Barzani, Esed sonrası dönemde Suriye’nin kuzeyindeki Kürt nüfusu kontrol etmek maksadıyla Kürt Ulusal Konseyi’ni güçlendirmeye çalışırken, PYD Esed rejiminin himayesi ve PKK/KCK’nın sağladığı militan desteğiyle bölgedeki bazı yerleşim birimlerinde devlet dairelerini ele geçirmiş ve bu birimleri fiilen yönetmeye başlamıştır. 

Diğer taraftan PYD’nin, Esed rejiminin Özgür Suriye Ordusu karşısında nispeten zayıfladığı ve rejimin devrilme ihtimalinin arttığı bu dönemde Kürt Ulusal Konseyi ile birlikte hareket etme seçeneğine yöneldiği anlaşılmaktadır.

PYD, Barzani’nin girişimiyle diğer Suriyeli Kürt partileriyle Temmuz 2012’de Erbil’de bir araya gelmiş, toplantıda daha sonra Erbil Anlaşması olarak adlandırılacak bir mutabakat metni kabul edilmiştir. Erbil Anlaşması’yla PYD, Kürt Ulusal Konseyi’ne katılmış ve konsey bu aşamadan sonra Kürt Yüksek Konseyi unvanını  kullanmaya başlamıştır. PYD böylece PKK/KCK terör örgütü çizgisinde Esed rejimiyle birlikte hareket ederken, Suriye’de Kürtleri temsilen kurulan ve  rejime muhalif bir oluşum içinde yer alarak çelişkili tutumunu sürdürmüştür. PYD’nin diğer Kürt partileriyle uzlaşmak gayesiyle değil rejimin devrilmesi  halinde Kuzey Irak Kürt yönetimi ve Kürt Ulusal Konseyi karşısında mevzi kaybetme ihtimalini göz önünde bulundurarak Barzani öncülüğünde tesis 
edilen siyasi oluşuma katıldığı değerlendirilmektedir.

Nitekim Erbil Anlaşması’nı takip eden süreçte PYD, içinde bulunduğu Kürt Yüksek Konseyi’nden bağımsız hareket etmiş, Suriye’de etkili olduğu yerleşim
birimlerinde kendi tekelini oluşturmaya yönelik faaliyetlerini sürdürmüştür.8

PYD, anlaşmaya rağmen diğer Kürt siyasi partileri üzerinde baskı kurmaya devam etmiş, KCK projesi çerçevesindeki hedeflerinden vazgeçmemiştir.
2013 yılında Suriye krizinde dengelerin Esed rejimi lehine değişmesi ve Türkiye’de çözüm sürecinin başlaması PYD’nin konumunu güçlendirmesine
hizmet etmiştir. Rejime bağlı güçler tarafından kimyasal silah kullandığının tespit edilmesine rağmen, ABD ve Batılı ülkelerin rejime karşı askeri bir müdahaleye sıcak bakmaması, Özgür Suriye Ordusu’na sağlanan destek azalırken İran ve Hizbullah’ın rejime sağladığı desteği artırarak sürdürmesi  krizde dengelerin Esed rejimi lehine değişmesini sağlamıştır. 

Esed rejiminin muhalefet karşısında nispi bir üstünlük elde ettiği bu dönemde PYD ülkenin kuzeyindeki devletleşme faaliyetlerini hızlandırma imkânı kazanmıştır. 

Muhalefet içinde İran’ın ve Esed rejiminin dolaylı desteğiyle ortaya çıkan radikal unsurlar, Batılı ülkelerin Suriye muhalefetiyle ilgili kanaatini olumsuz etkilerken,
PYD’nin bu unsurlar yanında ehven-i şer olarak takdim edilebileceği bir konjonktür yakalanmıştır. Nitekim Türkiye’de de, PKK/KCK terör örgütünün
uzantısı niteliğinde faaliyet gösteren siyasi unsurlar ve örgüt sempatizanı çevreler bu argümanı kullanmış, Suriye’deki radikal oluşumlarla mukayese edildiğinde PYD’nin makul bir aktör olduğu tezini gündeme getirmiştir.

2013 yılında Türkiye’de başlatılan çözüm süreci de PKK/KCK’nın PYD yapılanmasıyla Suriye’nin kuzeyine yerleşmesine katkı sağlamıştır. Çözüm
sürecinde terör örgütü dağ kadrosunun bir bölümünü Suriye’ye kaydırmış, sürece rağmen Türkiye’de dağa çıkardığı çocuk ve gençleri PYD saflarında
savaşmak için bu ülkeye götürmüştür. Örgüt, çözüm süreci kapsamında Türkiye sınırları içindeki silahlı unsurlarını geri çekme vaadini yerine getirmemiş,
süreci Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu ile birlikte Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yönetim kurma hedefi doğrultusunda istismar etmiştir. Çözüm
süreci, güvenlik güçlerinin operasyonlarının durdurulmasıyla toparlanan, KCK mensuplarının serbest bırakılmasıyla devletleşme projesini hızlandıran
terör örgütünün Suriye’ye odaklanmasına imkân tanımıştır. Süreç aynı zamanda PKK/KCK’nın sivil uzantıları vasıtasıyla Türkiye’de, Orta Doğu’da
ve Avrupa’da yoğun bir PYD propagandası yapabileceği şartların oluşmasını sağlamıştır. Terör örgütü çözüm sürecinin sağladığı psikolojik ortamda,
Suriye’nin kuzeyinde Esed rejimiyle işbirliği yapan, kendi otoritesine muhalefet eden aktörlere hayat hakkı tanımayan ve Öcalan’ın liderliğini dikte eden
PYD’nin faaliyetlerini “Rojava Devrimi” olarak takdim etmeye çalışmıştır.

PYD’nin, 2013 yılından itibaren Suriye krizinde değişen dengeler ve Türkiye’de başlayan çözüm süreci sayesinde bölgede tekel olma hedefi doğrultusunda
daha rahat hareket ettiği gözlemlenmiştir. PYD, bu süreçte bölgede kantonlardan oluşan Kamışlı merkezli özerk bir yönetim kurma teşebbüsünde
bulunmuş ve Suriye’de faaliyet gösteren Kürt Yüksek Konseyi üyesi partileri kontrol etmeye çalışmıştır. Bu dönemde Barzani’ye yakın Suriye Kürdistan
Demokrat Partisi mensuplarının PYD tarafından tutuklanması, PYD-KDP arasında gerilimi tırmandırmış, Barzani Suriye’nin kuzeyi ile Kuzey Irak arasındaki
Fişhabur sınır kapısını kapatmış, Salih Müslim’in Kuzey Irak’a girişini engellemiştir. PYD bölgede Kuzey Irak Kürt yönetimiyle artan gerilimi
yönetmeye çalışırken diğer taraftan yurtdışı temaslarını artırarak “tanınma” arayışına başlamıştır. PYD lideri Salih Müslim Nisan 2013’te İsveç’i, aynı yıl
içinde Ağustos’ta İran’ı, Aralık ayı içinde de Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmiş, bu ziyaretler çerçevesinde Suriye’deki faaliyetlerinin desteklenmesini talep etmiştir.

2011-2014 dönemindeki faaliyetleri incelendiğinde PKK/KCK’nın, Suriye kriziyle birlikte bu ülkedeki yapılanmasına özerklik kazandıracak imkân ve kabiliyetlere sahip olmayı hedeflediği gözlenmektedir. Örgüt bu hedef doğrultusunda, insanlığa karşı suç işleyen Esed rejimiyle birlikte hareket etmiş, Suriye’deki uzantısına sağlanan serbestlik karşılığında rejimin menfaatleri doğrultusunda Kürtlere baskı uygulamıştır. PYD’nin ortaya çıkışı Suriyelilerin Esed rejimi karşısında topyekûn hareket etmesini imkânsız kılmış, Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını büyük ölçüde engellemiştir. 
PYDböylece Esed rejiminin varlığını sürdürmesine katkı sağlamış, Özgür Suriye Ordusu’nun ülkenin kuzeyindeki etki alanını sınırlandırmış ve bu bölgenin
muhalefetin denetimine girmesini önlemiştir. Nitekim rejimin PYD yapılanmasına destek vermesinde, Özgür Suriye Ordusu’nu zayıflatma ve muhalefete sağladığı desteğe karşılık Türkiye’ye diyet ödetme çabasının etkili olduğu değerlendirilmektedir. Diğer taraftan rejimin, PYD’nin sürdürülebilir bir yönetim
kuramayacağı öngörüsüyle ülkenin kuzeyinde terörist bir yapılanmayı, Kuzey Irak Kürt yönetimi güdümünde kurulabilecek bir idari yapıya tercih ettiğine ilişkin görüşler de vardır.9

PYD’nin Özerklik Hedefi,

PYD yapılanması, PKK/KCK terör örgütünün Orta Doğu’da gerçekleştirmeyi planladığı “Bağımsız Birleşik Kürdistan” projesinin Suriye ayağına tekabül
etmektedir. Terör örgütü, KCK-TM ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, PJAK ile İran’ın kuzeybatısında ve PÇDK ile Irak’ın kuzeyinde amaçladığı
özerklik taktik ara hedefine Suriye’nin kuzeyinde PYD ile ulaşmaya çalışmakta dır. PYD’nin parti tüzüğü incelendiğinde Suriye’nin kuzeyindeki bu örgütün, KCK yapılanması ile bütünlük arz ettiği görülmektedir. PYD’nin parti tüzüğünde “Örgütlenme Nedir?” başlıklı 2. bölümde “PYD’nin Abdullah Öcalan’ı KCK’nın, Kürdistan halkının, Kongra-Gel’in ve Rojava Kürdistan’daki Kürt toplumunun önderi olarak kabul ettiği” ifade edilmektedir. “Örgüt Üyeleri” başlıklı 3. bölümün C bendinde ise “Parti üyelerinin Abdullah Öcalan’a bağlı kalarak onun özgürlüğü için mücadele etmesi, Kürdistan’da demokratik konfederalizm sisteminin oluşması için büyük çaba göstermesi gerektiği…” belirtilmektedir. Parti tüzüğünde, PYD’nin Öcalan’ı önder olarak gördüğü, demokratik konfederalizm stratejisinin Suriye’deki yapılanmasını oluşturmayı hedeflediği, Rojava adı altında KCK örgütlenmesinin bir parçası olduğu, örgüt üyesi olmak için “Önder Apo’ya inanmak” şartını esas aldığı ve Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmasının parti hedeflerinin arasında yer aldığı görülmekte dir.10

PYD, 2013 yılından itibaren Suriye’nin kuzeyinde Afrin, Kobani ve Cezire’de üç kantondan oluşan özerk bir yönetim inşa etmeye odaklanmıştır. PYD bu
sözde üç kantonda kendi tekelinde Kamışlı merkezli bir idari yapı tasarlamakta, bölgedeki diğer unsurlardan da temsilcilerin yer aldığı bir kurucu meclis oluşturmaya çalışmaktadır. Ancak, Suriye muhalefeti ve Kürt siyasi partilerinin üyesi olduğu Suriye Kürt Ulusal Konseyi, PYD güdümünde kurulacak bir özerk yönetime muhalefet etmekte, PKK/KCK’nın Suriye Kürtleri üzerinde tahakküm kurma hedefine karşı çıkmaktadır. Kürt Ulusal Konseyi, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile birlikte hareket ederek Kürtlerin siyasi haklarının genişletilmesini amaçlarken, PYD Esed rejimiyle birlikte hareket ederek KCK güdümünde bir özerklik tesis etmeyi hedeflemektedir. Suriye’deki diğer Kürt siyasi partileri genel olarak Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının anayasal güvence altına alınması gibi taleplerde bulunurken PYD, bölgedeki yerel gerçeklikten kopuk Kandil merkezli bir ulus-devlet projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Suriye Kürt Ulusal Konseyi ile birlikte hareket etmeyen ve diğer Kürt partileriyle imzaladığı Erbil Anlaşmasına riayet etmeyen PYD, rejimin desteği ve
sahip olduğu silahlı kuvvet sayesinde bölgede tamamen kendi güdümünde bir özerklik hedeflemektedir. PYD Nisan 2014’te Afrin, Kobani ve Cezire’deki
sözde kantonlarda geçerli olacağını belirttiği bir “siyasi partiler kanunu” çıkardığını açıklamıştır. PYD, bu “kanun” kapsamında bölgede faaliyet gösteren
partilerin kantonlar dışındaki parti ve örgütlerle ilişki kurmasını yasaklamakta, kanundaki esaslara aykırı hareket eden partileri para cezası, hapis cezası
veya malvarlıklarına el konulması gibi yaptırımlarla tehdit etmektedir. Sözde kanunda bölgedeki bütün siyasi partilerin varlığı kanton yönetimlerinin iznine
bağlanmakta, kanton yönetimlerinden izin almadan faaliyet yürüten partilerin kapatılacağı belirtilmektedir. PYD’nin bu adımla bölgedeki diğer Kürt siyasi
partilerin faaliyetlerini sınırlandırmaya başladığı, başta Suriye Kürdistan Demokrat Partisi olmak üzere kendisine rakip olabilecek siyasi oluşumları
zayıflatmaya çalıştığı gözlenmektedir.11

PYD’nin Gerçekleştirdiği İnsan Hakları İhlalleri,

PYD, Esed rejimi ile sağlanan eşgüdüm sayesinde 2011 yılının ikinci yarısından itibaren muhalefete destek sağlayan Suriyeli Kürt liderleri sindirmeye,
infaz etmeye ve Kürtler tarafından gerçekleştirilen rejim karşıtı protesto gösterilerini bastırmaya başlamıştır. 2011-2012 döneminde PYD militanları başta
Geleceğin Hareketi Partisi lideri Meşal Fazıl Temo ve Bedro aşiretinin lideri Abdullah Bedro olmak üzere Esed rejimine muhalefet eden pek çok Kürt aktivisti
öldürmüş veya hapsetmiştir. PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde, PYD’ye muhalif pek çok isim kaybolmuş veya faili meçhul suikastlara maruz kalmıştır.
PYD’ye bağlı Asayiş ve YPG tarafından zorla alıkonulan kişiler sıklıkla darp edilerek sorgulanmakta, bazen de alıkonulduğu sırada öldürülebilmektedir.12

PYD, bölgede gerek kendi aleyhinde gerekse Esed rejimi aleyhinde düzenlenen protesto gösterilerini bastırmak için sıklıkla şiddete başvurmuştur. PYD
militanlarının 27 Haziran 2013 tarihinde Haseke kentine bağlı Amude kasabasında düzenlenen protestoları halka ateş açarak bastırmaya çalışması bu açıdan endişe vericidir. YPG, Amude’de halkın PYD’nin alıkoyduğu kişileri serbest bırakması için düzenlediği gösterileri ağır silahlar kullanarak bastırmaya
çalışmış ve Kamışlı yolunu keserek yaralıların tedavi almalarını engellemiştir.

Amude katliamında en az 6 kişi ölmüş, 50’den fazla gösterici yaralanmış ve PYD tarafından gözaltına alınan kişiler işkenceye maruz kalmıştır. Human
Rights Watch adlı sivil toplum kuruluşunun raporu, Amude hadiselerinde YPG’nin halka ateş açtığını, protestoların ardından onlarca kişiyi zorla alıkoyduğunu,
alıkonulan kişilerin aç ve susuz bırakıldığını ve darp edildiğini teyit eden görgü tanıklarının ifadelerine yer vermektedir.13

PYD’nin askeri kanadı niteliğinde faaliyet gösteren YPG, Suriye’de çocukları silahaltına almaya devam etmektedir. PYD, Asayiş adını verdiği sözde
kolluk kuvvetlerinde ve YPG bünyesinde 18 yaş altındaki çocukları yaygın biçimde kullanmaktadır. BM Suriye Araştırma Komisyonu Ağustos 2013’te
yayımladığı raporunda Suriye’nin kuzeyinde çocukların silahaltına alındığını teyit etmiştir.14 BM Güvenlik Konseyi tarafından Ocak 2014’te yayımlanan
diğer bir raporda da PYD’nin Haseke bölgesindeki silahlı militanları içinde 14 yaşında çocuklar bulunduğu, YPG’nin Rasulayn bölgesinde çocukları çatışmalarda
kullanmak üzere eğittiği yönünde bilgiler yer almıştır.15

Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri ve Kürtler üzerinde kurduğu baskı bölgede PYD kaynaklı belirgin bir rahatsızlığa yol açmış
durumdadır. Avrupa, Türkiye ve Irak’ta ikamet eden 115 Kürt aydının Mayıs 2014’te yayımladığı ortak bildiri Suriye’de PYD’den kaynaklanan rahatsızlığın
göstergesi niteliğindedir. Kürt aydınlar bildiride, PYD’nin Suriye’de ifade özgürlüğünü engellediğini, muhaliflere baskı yaptığını ve şiddet uygulayarak
otoriter bir yapı tesis ettiğini kaydetmektedir. Aydınlar bildiride PYD’nin Suriye’de Kürtlerin ikamet ettiği bölgelerdeki boşluğu baskı ile doldurduğunu,
kendisine muhalefet eden gazeteci, yazar ve entelektüelleri “hainlikle” suçlayarak etkisiz hale getirmeye çalıştığını belirtmektedir. Kürt aydınlar
PYD’nin Kürt Ulusal Konseyi bünyesindeki partileri baskı ile yıldırmaya çalıştığını, PYD militanları tarafından bu partilere mensup kişilerin evlerinin sık sık arandığını, tutuklandığını ve öldürülebildiğini beyan etmiştir. Aydınlar bildire Suriyeli Kürtler olarak Esed rejimi karşısında Suriye halkının yanında yer aldıklarını, rejimin yanında yer alan PYD’nin ise Kürt siyasetinin imajını zedeleyen kara bir leke olduğunu ifade etmiştir.16

PYD ve Türkiye,

Türkiye, protesto gösterileri düzenleyen halk kitlelerine ateş açan ve bugüne kadar yaklaşık 170,000 Suriyelinin ölümüne sebep olan Esed rejiminin değişmesi
doğrultusundaki tutumunu sürdürmektedir. Esed rejimi bölgede İran, Irak ve Hizbullah’ın, küresel ölçekte ise Rusya, Çin ve Kuzey Kore’nin desteğiyle
varlığını sürdürmeye devam etmektedir. İran’ın desteğiyle ortaya çıktığı anlaşılan Suriye’deki radikal unsurlar ise dünya kamuoyunda muhalefete
kuşkuyla bakılmasına yol açmıştır. ABD’nin ve diğer Batılı devletlerin geri çekilmesi neticesinde sürüncemede kalan iç savaşta Esed rejiminin Özgür Suriye
Ordusu’na karşı üstünlük sağlamaya başladığı görülmektedir. Bu konjonktürde 2013 yılından itibaren İran bağlantılı Irak Şam İslam Devleti’yle (IŞİD) çatışan PYD ise Batılı ülkeler nezdinde radikal unsurlarla mücadele eden aktör izlenimi oluşturmaya çalışmaktadır.

Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler çerçevesinde Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi üzerinden bir strateji geliştirmiş ve PYD’ye karşı Barzaniile birlikte hareket etmeyi tercih etmiştir. Türkiye’nin, PKK/KCK terör örgütünün silahsızlandırılması amacıyla başlatıldığı ilan edilen çözüm süreciniise Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda yanlış bir zamanlama ile başlattığı görülmektedir. 2012 yılında güvenlik güçlerikarşısındaki hezimetin ardından PKK/KCK, çözüm süreciyle birlikte sıklet merkezini Suriye’nin kuzeyine kaydırma imkânı elde etmiş ve dağ kadrosununbir bölümünü bu ülkeye sevk etmiştir.

Türk yetkililerin PYD ile de temasa geçtiği gözlemlenmektedir. 
Salih Müslim Türkiye’ye davet edilmiş, Müslim’e Ankara’nın Suriye’nin kuzeyindekigelişmelerle ilgili kaygıları aktarılmış, tek taraflı hareket etmekten kaçınması ve muhalefetle birlikte hareket etmesi tavsiye edilmiştir.17 

Ancak henüz bu telkin ve tavsiyelerin etkili olduğunu gösteren emareler görülmemiştir. PYD, PKK/KCK terör örgütünün hedefleri kapsamında hareket etmeye devam etmiş, Suriye’nin kuzeyinde kendi tekelinde işleyecek özerk bir yapıya geçiş için faaliyetlerini sürdürmüştür.

KCK’nın İran ve Irak’taki Uzantıları,

Örgütün Türkiye’deki ve 2011 sonrası süreçte Suriye’deki faaliyetleriyle mukayese edildiğinde Kuzey Irak ve İran’daki faaliyetleri oldukça zayıftır.
Kuzey Irak’ta KYB ve Goran Hareketi, PKK/KCK’nın faaliyetlerine sıcak baksa da KDP’nin geleneksel çizgisi örgütle uyuşmamaktadır. Mesut Barzani’nin liderliği, Öcalan’ın liderliğini dikte eden KCK sistemiyle ve örgütün Kürt meselesinde tekel olma hedefiyle örtüşmemektedir. KDP ile PKK/ KCK Suriye krizinde karşıya gelmekte, Barzani PYD’nin Suriye Kürtleri üzerinde tahakküm kurma hedefine karşı çıkmaktadır. Peşmerge güçlerinin varlığı ise PKK/KCK’nın silahlı kuvvetini kullanarak Kuzey Irak’ta devletleşme faaliyetlerine yönelmesini engellemektedir. Kuzey Irak’ta katıldığı seçimlerde PÇDK’nın aldığı oy sayısı birkaç binle sınırlı kalmakta, Irak Kürtleri örgütün bölgedeki uzantısına itibar etmemektedir. Dolayısıyla mevcut Kuzey Irak siyasetinde PÇDK’nın etkili olması ve “demokratik özerklik” söylemiyle KCK projesinin bu bölgedeki ayağını gerçekleştirmesi mümkün görünmemektedir.

Örgütün PJAK unvanıyla İran’daki varlığı da oldukça sınırlıdır. Terör örgütü, PJAK’ın faaliyetleri için ABD’den beklediği desteği alamamış, 2011 yılında
İran ordusu karşısında hezimete uğramış, Kandil bölgesindeki Casusan Tepesi’ni terk etmek zorunda kalmıştır. PKK/KCK, 2011’de İran’ın PJAK’a karşı gerçekleştirdiği askeri harekâtlarda verdiği ağır zayiatı göz önünde bulundurarak bu ülkedeki faaliyetlerinde strateji değişikliğine gitmiş, KODAR (Doğu Özgürlük Örgütü) unvanını kullanmaya başlamıştır. Terör örgütü, KODAR yapılanmasıyla birlikte İran’daki silahlı eylemlerine ara vermiş ve rejime muhalif diğer unsurlarla birlikte sadece siyasi alanda varlık göstereceğini açıklamıştır. PKK/KCK’nın İran’daki strateji değişikliğinde, 2011’deki çatışmalar sırasında Murat Karayılan’ın yakalanmasının ve Tahran’ın Suriye krizinden dolayı örgütü Türkiye’ye karşı kullanma hedefinin etkili olduğu  değerlendirilmektedir.

2013’te örgütle İran güvenlik güçleri arasında kısa süreli çatışmalar olmuşsa da, PKK/KCK mevcut konjonktürde İran’da silahlı eylemlerle netice alamayacağı yönündeki yaklaşımını sürdürmektedir.

Sonuç

PYD, Orta Doğu’da Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin mevcut toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmaya çalışan PKK/KCK terör örgütünün hedefleri
doğrultusunda faaliyet göstermektedir. Suriye’nin kuzeyindeki PYD yapılanması bu nedenle bölgedeki diğer üç ülke gibi Türkiye’nin de milli güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. PYD’nin bölgede elde etmeye çalıştığı özerklik taktik ara hedef niteliğindedir ve nihai aşamada “Bağımsız Birleşik Kürdistan”ın batı bölgesini oluşturmak gayesiyle inşa edilmektedir.

Türkiye’deki karar mercilerinin, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri PYD’nin nihai aşamadaki bu amacını göz önünde bulundurarak değerlendirmesi önem arz etmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle ilişkilerinden edindiği tecrübe doğru okunmalıdır. Kuzey Irak’taki KDP ve KYB ile etkileşime girmekle Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden KCK’nın Suriye uzantısı ile etkileşime girmek farklı sonuçlar doğurabilir.
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle Türkiye’deki Kürt nüfusu ayrılıkçı bir topluluğa dönüştürmeye çalışan PKK/KCK terör örgütünün aynı şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir. 
Bu nedenle Kuzey Irak’la ilişkilerdeki hataların tekrarlanmaması uyarısı ile desteklenen PYD’nin meşru bir aktör olarak tanınması gerektiği yönündeki bakış açısının oldukça yanlış olduğu değerlendirilmektedir.

Türkiye, gerek çözüm sürecini yanlış bir zamanlama ile başlatarak gerekse PYD’ye karşı diğer Kürt siyasi oluşumları yeterince desteklememekle Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelere tesir edememiştir. Bu nedenle, ivedilikle çözüm süreci 
gözden geçirilmeli, PKK/KCK’nın Türkiye’deki çatışmasızlığı Suriye’deki hedefleri için istismar etmesine müsaade edilmemelidir.

Türkiye’de çözüm süreci kapsamında sınır dışına çekilme vaadini yerine getirmeyen, aksine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde özerk bir yönetim inşa etmeye çalışan terör örgütünün devletleşme faaliyetlerine göz yumulmamalı dır. Suriye’nin kuzeyinde PKK/KCK güdümünde özerk bir yapının işlerlik kazanması ve PYD’nin Suriye Kürtleri üzerinde tahakküm kurması engellenmeli dir. Türkiye’deki PKK/KCK’nın uzantısı niteliğinde faaliyet gösteren BDP ve örgüte müzahir yayın organlarının PYD propagandasına karşı, Türkiye ve dünya kamuoyu Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili doğru bilgilendirilmelidir. PYD’nin, terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde kendi çizgisi dışındaki ve Esed rejimine muhalefet eden bütün aktörleri devre dışı bırakarak özerk bir yönetim kurmasının önüne geçilmelidir.


Kaynakça


Ahmed, Hevidar. “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s
Actions,” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, Rudaw, 1 Ağustos 2012, Erişim tarihi: 10 Ağustos 2012, 
http://www.rudaw.net/english/interview/5030.html.
Akın, Arda. “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı,” Hürriyet, 28 Temmuz 2012. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014. 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp.
Bal, İhsan. “Türkiye’de Terörle Mücadele: PKK Örneği.” Dünyadan Örneklerle
Terörle Mücadele, Der. İhsan Bal ve Süleyman Özeren, (17-77). Ankara: USAK Yayınları, 2010.
Bilgin, Fevzi ve Ali Sarıhan, der. Understanding Turkey’s Kurdish Question. Maryland: Lexington Books, 2013.
Deligöz, Önder. KCK: Demokrasi Kılıfında Terör. İstanbul: Timaş Yayınları, 2012.
Erkmen, Serhat. Suriye’de Kürt Hareketleri. Rapor No: 127. Ankara: ORSAM, 2012.
“Esad, hapisteki PKK’lıları serbest bırakıyor.” CNN Türk, 7 Ağustos 2012. Erişim tarihi: 25 Ocak 2014. 
http://www.cnnturk.com/2012/guncel/08/07/.
Human Rights Watch. Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria. Haziran 2014. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2014. 
http://www.hrw.org/news/2014/06/18/syria-abuses-kurdish-run-enclaves.
“İşte Savcı’nın KCK Şeması.” Habertürk, 4 Nisan 2012. Erişim tarihi 13 Nisan 2014. 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/730683-iste-savcininkck-semasi.
Kısacık, Raşit. Minareden Kandil’e PKK: Tarihi, Eylemleri, Stratejisi / Kürt
Sorunu ve Etnik Örgütlenmeler. Ozan Yayıncılık, 2012.
Köylü, Murat. Son Kürt İsyanı KCK. İstanbul: İleri Kitabevi, 2012.
“Kürt aydınların PYD isyanı.” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014. 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani.
Laçiner, Sedat. Dışımızdaki PKK İçimizdeki İsrail. İstanbul: Hayy Kitap, 2011.
Laçiner, Sedat. Hangi PKK & Masada Kimler Var? ve Nasıl Biter?. İstanbul: Hayy Kitap, 2012.
Orhan, Oytun. “Syria’s PKK Game.” Today’s Zaman, 14 Şubat 2012. Erişim tarihi: 10 Haziran 2014. 
http://www.todayszaman.com/news-271361-syriaspkk-game.html.
Özcan, Mehmet. Terörün Matruşkası KCK. Ankara: Hayat Yayınları, 2012.
Özcan, Nihat Ali. PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi.
Ankara: Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 1999.
Polat, Elif Çalışkan. PKK Terör Örgütüne Dış Destek & Dönemsel Çerçevede
Analizler. İstanbul: Çatı Kitapları, 2013.
“PYD, Esad›a destek verdi karşılığında silah aldı.” Sabah, 30 Ağustos 2013.
Erişim tarihi: 13 Nisan 2014. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/08/30/
pyd-esada-destek-verdi-karsiliginda-silah-aldi.
“PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ikinci kez Türkiye’de.” T24, 13 Ağustos 2013. Erişim tarihi: 13 Nisan 2014. 
http://t24.com.tr/haber/pyd-esbaskanisalih-muslim-ikinci-kez-turkiyede/236760.
“PYD muhalif Kürtleri gözaltına aldı.” Radikal, 16 Nisan 2014. Erişim tarihi: 3 Mayıs 2014. 
http://www.radikal.com.tr/dunya/pyd_muhalif_kurtleri_gozaltina_aldi-1187033.
“PYD’den rakiplerine engel.” Al Jazeera, 25 Nisan 2014. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2014. 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel.
Report of Secretary-General on children and armed conflict in the Syrian Arab Republic. 27 Ocak 2014. Erişim tarihi: 11 Haziran 2014. 
http://childrenandarmedconflict.un.org/countries/syria/.
Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010,
http://www.pydrojava.net/ku/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=24&Itemid=73.
“Rojava’nın Toplumsal Sözleşmesi.” Yüksekova Haber, 18 Ocak 2014. Erişim tarihi: 13 Mart 2014. 
http://www.yuksekovahaber.com/haber/rojavanintoplumsal-sozlesmesi-1-121143.htm.
Sandıklı, Atilla ve Ali Semin. Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye. İstanbul: BİLGESAM, 2012.
Semin, Ali. “Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı.” BİLGESAM, 5 Şubat 2014. Erişim tarihi: 13 Nisan 2014. 
http://www.bilgesam.org/incele/96/suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.U2yOroF_uf8.
Semiz, Burhan. PKK ve KCK’nın Din Stratejisi: İdeoloji-Algı-Çatışma. İstanbul, Karakutu Yayınları, 2013.
“Suriye Kürtleri Kandil’de.” Al Jazeera, 6 Mart 2014. Erişim tarihi: 13 Nisan 2014. 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/suriye-kurtleri-kandilde.
“Suriyeli Kürt Lider: PYD’nin yüzde 80’i El Muhaberat Üyesi.” Cihan Haber Ajansı, 23 Mayıs 2013. Erişim tarihi: 12 Nisan 2014. 
http://cihan.com.tr/news/1038154-Suriyeli-Kurt-lider-PYD-nin-yuzde-80-i-El-Muhaberat-uyesi-CHMTAzODE1NC8x.
Tanır, İlhan, Wladimir Wilgenburg ve Omar Hossino. Unity or PYD Power
Play? Syrian Kurdish Dynamics After the Erbil Agreement. Londra: Henry Jackson Society, 2012.
Tejel, Jordi. Syria’s Kurds: History, Politics and Society. New York: Routledge, 2008.
“Terörist Öcalan’dan Esed’e Mektup.” TRT Haber, 24 Kasım 2011. Erişim tarihi: 10 Nisan 2014. 
http://www.trthaber.com/haber/gundem/terorist-ocalandan-esede-mektup-17456.html.
“Tuma: ABD Yorulmamızı İstiyor.” Al Jazeera, 3 Nisan 2014. Erişim tarihi:
5 Mayıs 2014. http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/abd-yorulmamiziistiyor.
UN Human Rights Council. Report of the independent international commission
of inquiry on the Syrian Arab Republic. 16 Ağustos 2013. Erişim tarihi:
12 Haziran 2014. 
http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/HRC/RegularSessions/Session24/Documents/A_HRC_24_46_en.DOC.
Yavuz, Ramazan. “Kürtler Suriye’de İsviçre Yönetim Modeline Geçti.” Hürriyet,
13 Kasım 2013. Erişim tarihi: 25 Ocak 2014. 
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25104082.asp.


DİPNOTLAR ;

1 Terör örgütü 2007’den itibaren KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) unvanını kullanmaktadır.
Ancak örgüt kastedilirken hala PKK ifadesi tercih edilebilmekte, KCK ifadesi ise hatalı biçimde örgütün şehirlerdeki siyasi yapılanması anlamında kullanılmakta dır. Terör örgütünün hâlihazırda kullandığı unvan KCK’dır. KCK, örgütün silah bırakarak siyasi bir harekete dönüşme hedefi doğrultusunda geliştirdiği bir yapı değil, silahlı kuvvetine yasal çerçeve kazandırmak ve devletleşmek gayesiyle tesis ettiği kümülatif örgütlenmenin adıdır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi,
2011/30790 sayılı kararla KCK adlı yapılanmanın PKK ile iltisaklı terörist bir yapılanma olduğuna hükmetmiştir. Nitekim Öcalan da bu ilişkiyi “PKK, KCK’dır” şeklinde özetlemektedir.
PKK ise mevcut KCK yapılanmasında sözde yasama erkinden sorumlu Kongra-Gel’in altında örgütün “ideolojik ve ahlaki aygıtı” şeklinde konumlandırılmıştır. 
Bu nedenle bu çalışmada medyada ve ilgili literatürdeki kullanım da göz önünde bulundurularak 2007 sonrası örgüt kastedilirken PKK/KCK ifadesi tercih edilmektedir.
2 İhsan Bal, “Türkiye’de Terörle Mücadele: PKK Örneği,” Dünyadan Örneklerle Terörle Mücadele, Der. İhsan Bal ve Süleyman Özeren, (17-77), 
(Ankara: USAK Yayınları, 2010), 42-46.
3 İhsan Bal, “Türkiye’de Terörle Mücadele: PKK Örneği,” 46-51.
4 “Suriyeli Kürt Lider: PYD’nin yüzde 80’i El Muhaberat Üyesi,” Cihan Haber Ajansı, 23 Mayıs 2013, Erişim tarihi: 12 Nisan 2014, 
http://cihan.com.tr/news/1038154-Suriyeli-Kurtlider-PYD-nin-yuzde-80-i-El-Muhaberat-uyesi-CHMTAzODE1NC8x.
5 İkinci KCK İddianamesinin tam metni için bkz: “İşte Savcı’nın KCK Şeması,” Habertürk, 4 Nisan 2012, Erişim tarihi: 13 Nisan 2014, 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/730683-iste-savcinin-kck-semasi.
6 Arda Akın, “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı,” Hürriyet, 28 Temmuz 2012, Erişim tarihi: 24 Şubat 2014, 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp.
7 Serhat Erkmen, Suriye’de Kürt Hareketleri, Rapor No: 127, (Ankara: ORSAM, 2012), 24-25.
8 Hevidar Ahmed, “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s Actions,” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, Rudaw, 1 Ağustos 2012, Erişim tarihi: 10 Ağustos 2012, 
http://www.rudaw.net/english/interview/5030.html.
9 Serhat Erkmen, Suriye’de Kürt Hareketleri, 33.
10 Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010, 
http://www.pydrojava.net/ku/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=24&Itemid=73.
11 “PYD’den Rakiplerine Engel,” Al Jazeera, 25 Nisan 2014, Erişim tarihi: 10 Temmuz 2014,
http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel.
12 Şubat 2014’te Asayiş tarafından Rasulayn’da alıkonulan Raşvan Ataş, Mayıs 2014’te
Öcalan’a hakaret ettiği gerekçesiyle Asayiş tarafından Afrin’de alıkonulan Hannan Hamdoş
son dönemde gözaltı sırasında PYD militanları tarafından öldürülen tutuklular için örnek gösterilebilir. Bkz: Human Rights Watch, Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria, Haziran 2014, Erişim tarihi: 1 Temmuz 2014, http://www.hrw.org/news/2014/06/18/syria-abuses-kurdish-run-enclaves.
13 Human Rights Watch, Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria, 44-49.
14 UN Human Rights Council, Report of the independent international commission of inquiry on the Syrian Arab Republic, 16 Ağustos 2013, 
Erişim tarihi: 12 Haziran 2014, 
http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/HRC/RegularSessions/Session24/Documents/A_HRC_24_46_en.DOC.
15 Report of Secretary-General on children and armed conflict in the Syrian Arab Republic, 27 Ocak 2014, Erişim tarihi: 11 Haziran 2014, 
http://childrenandarmedconflict.un.org/countries/syria/.
16 “Kürt Aydınların PYD İsyanı,” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014, Erişim tarihi: 7 Mayıs 2014,
http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani.
17 “PYD Eşbaşkanı Salih Müslim İkinci Kez Türkiye’de,” T24, 13 Ağustos 2013, Erişim tarihi: 13 Nisan 2014, 
http://t24.com.tr/haber/pyd-esbaskani-salih-muslim-ikinci-kezturkiyede/236760.


***