YAPTIRIMLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAPTIRIMLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

TÜRKİYE İKBY REFERANDUMUNA NEDEN KARŞI


TÜRKİYE İKBY REFERANDUMUNA NEDEN KARŞI?

25.09.2017




Irak ve Suriye’de iç savaşın, IŞİD ile mücadelenin olanca hızıyla sürdüğü bir ortamda yeni bir çatışma dinamiği yaratacak kritik bir süreç yaşanıyor. 1. Körfez Savaşı sonrasında fiili otonomi kazanan, Irak işgali ile fiili durumu anayasal zemine oturtan Iraklı Kürtler, 2014 sonrasında yaşanan IŞİD ile mücadele sürecinin sunduğu fırsattan faydalanarak bağımsızlık yolunda en son adım olan bağımsızlık referandumunu 25 Eylül 2017 tarihinde düzenleme kararı aldı. Bu adımın bölgede yeni çatışmaları tetikleyeceği ve terör örgütleri ile mücadelenin zaafa uğrayacağı görüşü hakim. Bu nedenle İsrail dışında referanduma destek veren ülke çıkmadı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) muhtemelen bağımsızlık için daha uygun bir zaman olamayacağını düşünüyor. IŞİD ile mücadele IKBY’nin siyasi ve askeri konumunu oldukça güçlendirdi. Iraklı Kürtler her şeyden önce başta Kerkük olmak üzere Bağdat ile arasında sorun yaratan tartışmalı bölgeler konusunda elini güçlendirdi. Irak ordusunun çekilmesi ile tartışmalı bölgelerin %90’a yakını tamamen Kürt güçlerin kontrolüne geçti. Irak merkezi hükümeti ise IŞİD ile mücadele nedeniyle güç kaybetti ve giderek daha fazla dış desteğe açık hale geldi. Bu da IKBY’yi bağımsızlık adımını atmak için en uygun zamanın şimdi olduğu düşüncesine yönlendiriyor.

KDP ve lideri Mesut Barzani’nin referandum konusunda bu kadar ısrarcı olmasının iç politik faktörlerle de ilgisi olduğu söylenebilir. IKBY’de uzun zamandır ciddi bir siyasi ve ekonomik kriz yaşanıyor. KDP’nin bu sıkıntıları örtmek için bağımsızlık gibi popüler bir meseleyi gündeme getirdiği, 2017 yılı sonunda düzenlenecek Meclis seçiminde konumunu güçlendirmeye çalıştığı ve en önemlisi yasaya aykırı olarak başkanlık koltuğunda oturan Barzani’nin pozisyonunu korumak için de bağımsızlığı gündeme getirdiği söylenebilir. Son neden olarak, bağımsızlık referandumu ertelense bile bunu bir pazarlık aracına dönüştürerek tartışmalı bölgeler ve ekonomik gelirler konusunda garantiler alabileceğini düşünüyor olabilir. Bu durumda referandum düzenlenmez ancak IKBY ilerde çok daha kolay ve iyi şartlar altında bağımsızlık kazanacak zemini oluşturarak bu süreci atlatır. Ancak bütün bu destekleyici nedenlere rağmen Iraklı Kürtler arasında referandumun zamanlaması konusunda farklı görüşler olsa da bağımsızlık idealinin çok güçlü olduğunu ve IKBY’nin bir bütün olarak bağımsızlığa kavuşmak istediğini unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla bağımsızlık referandumunun düzenlenmesinin esas nedeni son adımı atarak bu ideale biraz daha yaklaşmak.

IKBY bölge ülkelerinin ve uluslararası camianın tepkisi konusunda muhtemelen bir hesap hatası içinde. Iraklı Kürtlere göre Batı IŞİD ile mücadele nedeniyle Kürtlere desteğini önemli oranda artırdı ve kendilerine giderek artan bir ilgi ve sempati ile yaklaşıyor. Türkiye ile ekonomik ve enerji işbirliği derinleşerek devam ediyor. Türkiye tepki gösterse bile bu iç politik nedenlerle olacaktır ve diplomatik seviyede kalacaktır. Hatta Iraklı Kürtler IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti sırasında Atatürk Havalimanında IKBY bayrağının asılmasını da “Türkiye’nin bağımsızlığa yeşil ışığı” şeklinde okuyacak kadar iyimser bir algı içinde. Bölgede Kürt bağımsızlığına karşı çıkması muhtemel diğer bölge ülkesi Suriye ise zaten hayatta kalma mücadelesi veriyor ve dışarısı ile ilgilenecek durumu bulunmuyor.

IKBY’nin bu okuma biçimine karşın durumun bu kadar basit olmadığı söylenebilir. Batı’nın genel anlamda Irak’ta Kürtlerin bağımsızlık kazanma çabasına olumlu yaklaştığı, politikaları ile bu süreci desteklediği kabul edilebilir. Ancak 2014 sonrasında Batı’nın Iraklı Kürtlere artan ilgi, destek ve sempatisinin temelinde IŞİD ile mücadele yatıyor. Batı’nın Irak ve Suriye’de birinci önceliği IŞİD’in yenilgiye uğratılması ve bağımsızlık adımının bunu zaafa uğratacağı düşünülüyor. Tam da bu nedenle Batı referanduma özü itibarıyla değil ancak zamanlama olarak karşı çıkıyor. IKBY’nin mevcut konumunu borçlu olduğu ABD, Iraklı Kürtlerin geçmişten bu yana en yakın dostlarından Fransa gibi ülkeler dahi Barzani’yi ikna etmek için yoğun bir diplomasi yürüttü. Ancak esas yanılgı Türkiye’nin olası yaklaşımı ile ilgili. Türkiye’nin IKBY ile kazan-kazan ilkesine dayalı bir ilişki kurmak istediği ortada. Ancak Türkiye bu yakın ilişkiyi hiçbir zaman Irak’ın toprak bütünlüğünü riske atacak bir çerçeveye oturtmadı. Türkiye son yıllarda Irak merkezi hükümeti ile yaşanan krizlerde bile “önce Bağdat” ilkesine sadık kalmaya çalıştı. Türkiye’nin IKBY ile sürdüğü ilişkiden her iki tarafın ekonomik çıkar sağladığı açık. Ancak bu kazancın IKBY açısından “hayati” Türkiye açısından ise “göz ardı edilebilir” olduğu söylenebilir. Türkiye’nin kendi ekonomik hacmi içinde buradan sağlanan gelir önemli olmakla birlikte daha yaşamsal çıkarlar söz konusu olduğunda riske edilebilecek seviyede. Bu nedenle Türkiye’nin karşılıklı çıkarlar nedeniyle tepkisini düşük seviyede tutacağı düşüncesi gerçekle bağdaşmıyor. Peki Türkiye Iraklı Kürtlerin bağımsızlık referandumu düzenlemesine neden karşı çıkıyor?

Iraklı Kürtler Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde güvenilir bir ortak olabilir mi?

Türkiye son yıllarda IKBY ile iyi ilişkiler kursa da bu işbirliği daha çok ekonomi ve enerji alanında gelişti. Ancak kalıcı ve daha derin işbirliği kurabilmenin yolu siyasi ve güvenlik alanında işbirliğinden geçiyor. Bu açıdan ise tam bir başarı sağlanamadı. Hatta Türkiye’nin en ciddi iç ve dış politika sorunu olarak gördüğü PKK konusunda tehdit algısı yaratacak gelişmeler yaşanmaya devam etti. Türkiye algısına göre “IKBY ile yakın ilişkiler kurulabilir ancak IKBY PKK ile mücadelemde hiçbir zaman dayanabileceğim bir ortak değil.” Güvenlik alanında işbirliği IŞİD ile mücadele ile sınırlı kaldı. KDP’nin de tehdit algıladığı Sincar’daki PKK varlığı ve Suriye’de YPG konusunda dahi bir eşgüdüm sağlanamadı. Daha da önemlisi IKBY KDP’den ve Barzani’den ibaret değil. KDP bölgelerinde (Erbil ve Dohuk) PKK’nın diğer yerlere nazaran etkisinin daha az olduğundan bahsedilebilir. Ancak Süleymaniye’de PKK’nın yoğun etkisi rahatça hissediliyor. KYB’ye bağlı peşmergeler PKK’lılar ile birlikte Kerkük çevresinde IŞİD’e karşı birlikte mücadele yürütüyor. Kerkük’ün KYB’li Valisi Necmettin Kerim Kerkük’e PKK’lıların yerleşmesine imkan sağladı, Valilik’te PKK’lıları ağırladı. Hatta Türkiye’ye yakın duran KDP’nin lideri Mesut Barzani’nin dahi PKK’yı terör örgütü olarak görmediğini ve Mahmur’da PKK’lıları “IŞİD’e karşı mücadeleden dolayı kutladığı” akıllardan çıkarılmamalı. Böyle bir fotoğraf karşısında Türkiye’de tehdit algısının oluşması doğal. Son yıllarda IKBY ile kurulan iyi ilişkilerin hem ekonomik hem de siyasi açıdan Türkiye’ye faydalar sağladığı, şu anda IKBY üzerinde yaptırım imkanı varsa bu politikalar sonucunda elde edildiği bir gerçek. Ancak şu da unutulmamalı ki IKBY işin doğası gereği hiçbir zaman Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde tam olarak güvenebileceği bir aktör olamaz.

Irak’ta yeni çatışma dinamiklerinin doğması ve Türkmenlerin konumu

IKBY bağımsızlık referandumunu kendi sınırlarının ötesinde yasal olarak Bağdat’a bağlı olan Kerkük gibi tartışmalı bölgelerde de gerçekleştiriyor. Tartışmalı bölgeler Türkiye sınırında Telafer’den başlayarak İran sınırında Mendeli’ye kadar uzanmakta. Bu coğrafyanın iki önemli özelliği var. Birincisi buralarda Türkmenler, Araplar, Kürtler, Sünniler ve Şiilerin bir arada yaşadığı heterojen bir toplum yapısı var. İkincisi doğal kaynaklar açısından zengin bölgeler. Tartışmalı bölgelerin bağımsızlık referandumuna katılması doğal olarak hem yerelde farklı etnik ve mezhepsel gruplar arasında çatışmayı tetikleyecek hem de bu bölgeler üzerinde egemenlik iddiasını sürdüren Bağdat ile IKBY arasında daha geniş çaplı bir çatışmanın fitili ateşlenecek. Bu da Irak ve Suriye’de en kısa sürede istikrara ihtiyaç duyan Türkiye açısından istenmeyen bir durum. Bu çatışma dinamiği içinde Türkmenlerin konumu ise son derece hassas. Zira Kürtler ve Araplardan farklı olarak silahlı güçleri yok ve 2003 işgalinden bu yana askeri taraflar arasında yaşanan her çatışmanın kurbanı Türkmenler oldu. Daha önce de örnekleri görüldüğü üzere son olarak referandumun yarattığı gergin ortamda peşmerge güçleri kendisi açısından esas tehdit olan Haşti Şaabi yerine zayıf konumda olan Türkmenlere yöneldi ve Kerkük’te Türkmen Milliyetçi Hareketi’nin binasına saldırı düzenledi. Türkiye ise kendisini Türkmenlere yakın görüyor ve destekliyor. IKBY ve peşmregenin Türkmenlere yaklaşımı ise kesinlikle Türkiye’yi tatmin edecek bir durumda değil. Kerkük’e yerleştirilen PKK varlığı ise ayrı bir sorun. PKK’lılar da Türkiye’ye yakın gördükleri Türkmenlere karşı zaman zaman kullanıldı. Dolayısıyla Türkiye Kerkük’ün bağımsızlık referandumuna dahil edilmesi durumunda Türkmenlerin çatışma ortamında büyük zarar göreceğini düşünüyor. Uzun vadeli risk algısı ise Kerküklü Türkmenlerin IKBY idaresi altında kimliklerini kaybedebileceği düşüncesi. Bunun en yakın örneği Erbil. Geçmişte önemli bir Türkmen şehri olan Erbil’de Türkmen kimliği giderek ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Türkmenlerin yaşadığı ve Erbil’in tarihi merkezi Kale boşaltılarak turistik bir alana dönüştürüldü. Türkiye bu nedenlerle Kerküklü Türkmenlerin taleplerine paralel olarak Kerkük’ün merkezi hükümete bağlı kalması gerektiğini savunuyor. Zira demografik, siyasi ve askeri olarak Kerkük’te aşırı güçlü olan Kürtlere karşı Bağdat’ın varlığı bir denge oluşturabilir ve şehirde çoğulcu yapı korunabilir. 

Irak’taki yapının Suriye’de YPG alanları ile yakın ilişki geliştirme ihtimali

Türkiye IKBY’nin bağımsızlık referandumunu Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı olarak da okuyor. Türkiye’nin algısına göre kendi güney sınırlarında bir kuşak oluşturuluyor ve bu kuşak Kürt kuşağı olduğu için değil ancak önemli bir kısmı PKK tarafından kontrol ediliyor olduğu için tehdit oluşturuyor. Irak’taki bağımsızlık sürecinin buna ilişkin yarattığı tehdit algısı ise uzun vadede farklı Kürt aktörlerin kendi aralarındaki sorunları çözerek ortak idealler etrafında Türkiye’ye karşı birlikte hareket edebilme potansiyeli. Suriye’de PKK kontrolünde fiili bir otonom bölge oluşmuş durumda. Bu yapının siyasi statü kazanacağı meçhul ancak ihtimaller dahilinde. Böyle bir durumda Irak’taki olası bağımsız devlet ile Suriye’deki federal yapının işbirliği yapmasının önünde engel olmadığı ortada. Iraklı Kürtlerin bugünkü bağımsızlık sürecine giden yolda önemli kilometre taşlarından biri ABD’nin iç savaş halindeki KDP ve KYB’yi ABD’de bir araya getirerek Vaşington Anlaşmasını imzalatması idi. Şu anda aralarında Sincar ve Suriye konusunda rekabet olduğu için bir araya gelmesinin mümkün olmadığı düşünülen KDP ve PKK’nın Kürt kamuoyunun baskısı ve Batı’nın yönlendirmesi gibi faktörlerle bir araya gelmesinin önünde hiçbir engel yok. Hatta yukarıda ifade edildiği üzere IKBY KDP’den ibaret değil. KYB ve hatta bir dereceye kadar Goran Hareketi Suriye’de YPG’yi sonuna kadar desteklediklerini açıklıyor, askeri ve ekonomik yardım sağlıyor. Türkiye’nin en hayati sorunu konusunda bu tarz bir yaklaşım karşısında Türkiye’nin fırsat temelli bir yaklaşım geliştirmesini beklemek gerçekçi değil. 

Sınırların değişiminin domino etkisi yaratabileceği kaygısı

Türkiye’nin Irak ve Suriye politikasının ana ilkelerinden biri toprak bütünlüğünün korunması. Bunun temelinde bölge ülkelerinin herhangi birinde yaşanacak bir sınır değişiminin domino etkisi yaratarak kendisine sirayet edebileceği kaygısının yattığı sır değil. Bu kaygıyı Irak, İran ve Suriye de paylaşıyor. Irak, İran ve Türkiye tam da bu nedenle ilişkilerinin en kötü olduğu bir ortamda dahi statükonun korunması temelinde bir araya gelebiliyor. Türkiye içinde bu algının yanlış olduğu ve Türkiye gibi büyük bir devletin bölünme korkusu ile hareket etmesinin doğru olmadığını savunan kesimler var. Bu yaklaşımın haklılık payı var. Tamamen bu kaygıya dayalı olarak bölgede bir politika takip etmenin Türkiye’ye zarar vereceği ortada. Ancak sınır değişimlerinin bölge ülkelerinin sınırlarını koruma çabalarını olumsuz etkilemeyeceği şeklinde bir düşünce de fazlaca iyimser. Hele ki bu kartı diğer bölge ülkelerine karşı kullanma potansiyeli olan bölgesel ve bölge dışı güçlerin varlığı söz konusu iken. Örneğin IKBY’nin bağımsızlık referandumuna tek destek veren ülke olan İsrail’in kafasında Kürt kartını ilerde İran gerekirse de Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir koz olarak görmediğini iddia etmek mümkün değil.

Türkiye Nasıl Tepki Verebilir?

Bu yazı yazıldığı sırada referandumun düzenlenip düzenlenmeyeceği henüz kesinleşmemişti. Zira beklemediği düzeyde bir tepki ile karşılaşan ancak geri adım atamayan Mesut Barzani süreci bir pazarlığa dönüştürüp bazı kazanımlar elde ederek referandumu erteleyebileceğinin sinyallerini veriyor. Bu belirsizlik muhtemelen son güne kadar devam edecek. Barzani bazı kazanımlar elde edebilirse uzun zamandır milliyetçi duygular pompaladığı ve sokaklara döktüğü halka karşı “bakın kazanımlar elde ettik ve artık daha güçlü bir konumdayız” diyerek kendine bir çıkış sağlayacak. Bu düşük ihtimale karşın referandumun düzenlenmesi yüksek olasılık ve bu sonuç kısmında referandumun düzenlenmesi durumunda Türkiye’nin nasıl bir yaklaşım sergileyebileceği tartışılmaya çalışılacak.

İlk kısımda ifade edildiği üzere Türkiye’nin referanduma karşı duruşunu iç dengelerle açıklamaya çalışmak gerçekçi değil. Bu nedenle Türkiye IKBY’nin beklentisinin aksine somut olarak bir yaptırım paketini gündeme getirebilir. Türkiye en yetkili ağızlardan referanduma karşı olduğunu ve ısrarcı olunması durumunda “IKBY’nin bedel ödemek” durumunda kalacağını açıkladı. TSK Sincar’daki PKK varlığı nedeniyle zaten yoğun askeri bir konuşlanmanın olduğu Silopi’de askeri tatbikat başlattı. Askeri karşılık olabileceği mesajı veren bu adıma rağmen krizi tırmandırma sürecinin parçası olarak ilk aşamada ekonomik yaptırım araçları gündeme gelecektir. Bu yaptırımların IKBY üzerinde ciddi etkisi olacaktır. IKBY bir kara devleti ve alternatif çıkış noktaları Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Irak ve Suriye alternatif olacak durumda değil. İran ve Türkiye’nin koordineli bir şekilde ekonomik yaptırım uygulaması zaten kriz yaşayan IKBY’nin ayakta durmasını zorlaştıracaktır. Ekonomik açıdan Türkiye’nin elinde İran’a göre daha fazla argümanın olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye’nin ekonomik yaptırımların dışında zor kullanma seçeneğini de kullanması olası ve eğer bu gerçekleşirse muhtemelen İran ve Irak ile koordineli şekilde olacaktır. Kimse doğrudan IKBY’ye dönük bir kara harekatı ya da hava saldırısı beklemiyor. Ancak ilk kısımda ifade edildiği üzere Sincar’da ve hatta Peşmerge kontrolündeki yerlerde artan bir PKK varlığı söz konusu. Buraların havadan hedef alınması söz konusu olabilir. Askeri açıdan ise İran’ın elindeki araçlar daha fazla. İran çok rahat bir şekilde Irak ordusu üzerindeki etkisi ile ya da kendisine bağlı ya da üzerinde etkili olduğu Haşdi Şaabi güçleri vasıtası ile peşmergelere karşı güç kullanımına başvurabilir. Tam da bunu işaret edercesine Haşdi Şabi Komutanı Ebu Mehdi El Mühendis referandumun yaklaştığı bir ortamda büyük bir askeri konvoy ile birlikte Kerkük'e girdi. Yine aynı şekilde Irak ordusu da Kerkük’e bağlı Havice ilçesini IŞİD’den kurtarmak için operasyon başlattı. Irak ordusu ve İran böylece 2014’te tamamen çekilmek durumunda kaldığı Kerkük’e güneybatıdan girme imkanı elde edecek ve Kürtlere “Kerkük’te tek taraflı adım atamazsın” mesajını verecek. Türkiye’nin de Kerkük konusundaki hassasiyeti ortada. Özellikle Türkmenlere dönük bir tehdit söz konusu olursa Türkiye’nin güç kullanma seçeneğini daha hızlı bir şekilde gündeme getirmesi mümkün.

Bu yazı 24 Eylül 2017 tarihinde Star Gazetesi’nde “Türkiye Kuzey Irak’ta referanduma neden karşı?” başlığı ile yayınlanmıştır.

http://orsam.org.tr/orsam/DPAnaliz/14504?dil=tr

**

18 Şubat 2017 Cumartesi

RUSYA’YA YÖNELİK YAPTIRIMLAR VE DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ

  

RUSYA’YA YÖNELİK YAPTIRIMLAR VE DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ 



 DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ
Nurhan Verda ÖZYER*1 
*Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İliskiler Bölümü Doktora Öğrencisi 


    Rusya’nın 2012 yılında Dünya Ticaret Örgütü üyesi olması, pek çok açıdan önem taşımaktadır. 

İlk olarak, Rusya (ve Çin’in) üyeliği, DTÖ ticaret düzeninin küresel bir düzene dönüsme sürecinin bir sonraki asamasıdır. 
İkincisi ise, ironik olarak, bu iki ülkenin kalkınma yolları incelendiğinde, küresel ticaret düzeninin serbest piyasayı yaygınlastırıcı rolüne ne 
kadar devam edeceği sorusu da gündeme gelmektedir. 

Son olarak, Rusya’nın adının son zamanlarda gittikçe daha fazla yaptırımlarla gündeme gelmesi, enerji devi olan bu ülke vasıtasıyla, küresel ekonomik sistemle küresel güvenlik sisteminin geçmiste olmadığı kadar bir araya gelmesi ihtimalini artırmaktadır2,3. 
Diğer bir değisle, Rusya’nın jeopolitik hırslarının canlanması, bugüne kadar iki ayrı kap olarak değerlendirilen sözkonusu sistemlerin bütüncül 
bir sekilde ele alınmasını zorunlu kılacaktır. Bu durum da, gene ironik bir sekilde, bu iki sistemin İkinci Dünya Savası’ndan sonraki tasarımlarına daha uygun bir sekilde çalısmasına neden olacaktır4. 

Dünya Ticaret Örgütü, (GATT5 ile baslayarak) ülkelerin küresel ekonomik konjonktür kapsamında yaptıkları liberallesmeyi kayıt altına alma ve geri dönüsü zorlastırma fonksiyonu vasıtasıyla, küresel ticaretin liberallesmesine katkı sağlamıstır. Ülkelerin taahhütleri ve 30 Anlasma da dahil olmak üzere, 30.000 sayfadan fazla devasa çalısmadır6. Kendisi, hazırlanmıs ve bitirilmis bir yapı değildir, yasayan gelisen ve değisen bir yapıdır. DTÖ ile ilgili eğilimleri asağıdaki ana gruplar altında toplayabiliriz: 

-Uluslararası ticaretin liberallesmesi terimi artık sadece tarifeleri ve kotaları kapsamamaktadır. Hijyen standartları ile ilgili idari kurallardan yatırımların korunmasına kadar çok genis bir yelpazeyi içermektedir. Ayrıca genel hükümler (horizontal) yaklasımlar devam etmekle beraber, sektörel (dikey) yaklasımlar da güç kazanmaktadır. 

Bu çerçevede, enerji konusu halihazırda genel hükümler kapsamında incelenirken, gelecekte enerji konusunda spesifik hükümler hatta bir anlasma sözkonusu olabilir. 

-Halihazırda yeni bir Round devam etmekle beraber büyük ölçüde kitlenmis durumdadır7. Bu kitlenmenin en önemli nedeni, aslında DTÖ’nün ticari serbestlesmeyi kayıt altına alan fonksiyonun ötesine geçmesinin müzakere edilmesidir. 

-Küresel ticaret sisteminde devam etmekte olan bir baska eğilim ise, DTÖ’de Doha Round’daki yavaslama ile bölgesel ticaret ve ekonomik anlasmalardaki artısın da kanıtladığı8 gibi, küresellesme kulvar değistirmis gibi durmaktadır. Bunun geçici mi yoksa kalıcı bir gelisme olup olmadığı halihazırda belli değildir9. Rusya’nın DTÖ’ye katılması, bu eğilimi güçlendirecektir, zira bu ülke bir güçlenme (resurgence) döneminde olduğunu düsünmekte ve bu asamada küresel hırsları bulunmamaktadır. Ayrıca, DTÖ ile vücut bulan küresel ticaret sisteminin daha da genislemesi ve derinlesmesinden çok fazla çıkarları bulunmamaktadır. Bu ülke bazı zorluklarla yerine getirebileceği daha fazla 
serbestlesme kuralları yerine, bölgesellesmeye siddetle ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle, DTÖ’nün konsensüsle karar alması dikkate alındığında Rusya’nın DTÖ’yü bu yönde sürüklemesi beklenebilir. 

Rusya’nın DTÖ müzakereleri sonucunda verdiği taahhütler incelendiğinde, zaten çok yüksek olmayan vergi oranlarında gene çok yüksek olmayan indirimler taahhüt ettiği görülmektedir10 . Rusya için önem arz eden enerji ürünlerinin ihracatında uygulanan ihraç vergileri konusunda ise, bunların taahhüt olarak kayıt altına alınması ve bir miktar indirimi dısında önemli bir gelisme olmamıstır11 . Enerji ürünlerinin yurtiçindeki enerji yoğun sektörlere daha düsük fiyatla satılması ve bu sektörlerde diğer ülke üreticileri açısından haksız 
rekabet yaratılması konusunda ise, üretim maliyetinin üstünde satıs yapılması taahhüdü dısında önemli bir taahhüt alınmamıstır12,13 . Ancak, Avrupa Birliği bu durumu halihazırda DTÖ Anlasmazlıkların Halli Mekanizması’na tasımıstır14 . 

Enerji üretiminde genelde baskın olan Gazprom gibi devlet tesekkülleri konusunda ise, gene maliyetinin üstünde satıs yapma ve ayrım yapmama taahhüdü dısında önemli bir taahhüt alınmamıstır. Avrupa Birliği’nin üçüncü enerji paketi kapsamında getirmeye çalıstığı ayrıstırma (unbundling) kosulu ise özellikle Gazprom’un (ve ayrıca Rusya’nın Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinde yatırım yoluyla sağlamaya çalıstığı) enerji tekelini kırmayı amaçlamaktadır. 

Rusya neden DTÖ’ye girdi? Rus elitleri su gerçeğin fakında: Rusya enerji ürünleri ihracatına gereğinden fazla bağımlı durumdadır ve bu yüksek bağımlılık ülkenin geleceği açısından iyi bir sey değildir. Ayrıca, Rusya imalat sanayinin gelismesini sağlayacak kurumsal yapıya da sahip değildir15 ,16. DTÖ bunu gerçeklestirmek için iyi bir asama olabilir. 

Benzer sekilde, Rusya dünyada rekabet edebilecek teknolojiyi de üretememek tedir17. DTÖ bu teknolojinin yabancı sermaye vasıtasıyla ülkeye gelmesi için önem arz etmektedir. Zira, DTÖ üyeliği yabancı yatırımcı açısından Rusya’yı daha öngörülebilir hale getirmekte dir 18 . Veya Rus elitleri bunu ummaktadırlar. Nasıl ki, 19. yy sonu 20. yy basında İngiliz donanmasının 
kömürden petrole geçisi, ülkenin geleceği açısından önemli bir kararsa, Rusya açısından da bu tip bir kulvar değisikliği politik bir karardır. Hedef değisememişse de artık araçlar farklıdır. 
Ancak, bu durum Rusya’yı neo-liberalizmin bir sonraki kalesi yapmayacaktır. Zira Rusya bölgesel hegemon olabilmek için stratejik kaynakların ve bunların nakliyesinin Rus devleti kontrolünde olması yönünde bir tutum sergilemektedir. Bu tutumun zaman içinde nasıl geliseceği ise su an belirsizdir. 

Diğer taraftan, Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusu iki yönlüdür: Rusya’ya yönelik olanlar ve Rusya tarafından uygulananlar. Rusya’ya yönelik olanları incelerken Dran ile bir karsılastırmak yapmak faydalı olacaktır. Rusya tarafından uygulanacak olanlar konusunda ise Rusya’nın enerji kartını ve DTÖ ve BM gibi küresel kurumları nasıl kullanabileceğini incelemek faydalı olacaktır. Bu hususları DTÖ açısından inceleyebilmek için GATT Anlasması’nın pek bilinmeyen ancak zamanla daha fazla önem arz edeceği düsünülen üç maddesi üzerinde durulacaktır. Ayrımcılık yapmama ve ulusal muamele gibi hükümler zaten bilindiği için bu hükümler üzerinde durulmayacaktır19,20 . 

GATT Anlasması’nın 5. Maddesi transit serbestisi ile ilgili olup, transit geçislerin serbest olması, ayrım yapılmaması ve gerekmesi durumunda alınacak ücretlerin adil olması ile ilgilidir. Bu maddenin boru hatlarına uygulanamayacağı yönünde herhangi bir karar olmaması nedeniyle, örnek olarak, Ukrayna’nın Rusya’dan AB’ye giden gazı kesmesi, bu maddeye aykırı bir uygulama olacaktır. 

Diğer madde ise GATT’ın devlet tesekkülleri ile ilgili 13. Maddesidir. Bu madde ile devlet tesekküllerinin ticari kaygılarla hareket etmesinin kamu otoriteleri tarafından engellenmemesi hükme bağlanmıstır. Ancak, devlet tesekkülleri konusu mevcut Doha Round görüsmelerinde sıklıkla gündeme gelen ve çok fazla düzenlenmemiş bir konudur. 

Küresel güvenlik sistemi ile küresel ekonomik sistemi birbirine bağlayan ve yaptırımlar için en önemli dayanağı olusturan hüküm ise GATT’ın 21. Maddesidir21 . 
Bu maddeye göre, bir ülke “ Güvenliği bakımından ana menfaatlerinin himayesi için elzem addettiği ” tedbirlerin alması durumunda, bu durum aykırılık teskil etmeyecektir. 
Bunlardan 
Birincisi silah ticaretine konulan ambargolar, ikincisi ise “ Harb zamanında veya daha vahimi milletlerarası gerginlik anlarında uygulanan tedbirler ” olarak sıralanmıstır. 
Ayrıca, Birlesmiş Milletler Sartı’nda kapsamında alınacak önlemler de bu kapsama alınmıstır22 . 

a) Bir Âkıd Tarafı açıklanmasını güvenliği bakımından ana menfaatlerine aykırı gördüğü malûmatı vermeye icbar edecek sekilde, 
b) Veya bir Âkıd Tarafın güvenliği bakımından ana menfaatlerinin himayesi Dçin elzem addettiği asağıdaki tedbirleri ittihaz etmesine mâni olacak sekilde: 
ı) Parçalanabilir maddelere veya bunların imalinde kullanılan maddelere mütaallik tedbirler; 
ii) Veya silâh, mühimmat, harb malzemesi ve doğrudan doğruya veya bilvasıta silâhlı kuvvetlerin ikmaline tahsis edilen diğer emtia ve malzemenin ticaretine mütaallik tedbirler; 
iii) Harb zamanında veya vahimi milletl erarası gerginlik anlarında uygulanan tedbirler; 

c) Veya bir Âkıd Tarafın sulhun ve milletlerarası güvenliğin muhafazası maksadiyle Birlesmis Milletler sartı gereğince deruhde ettiği taahhütlerin ifası zımnında alınan tedbirler ittihazına mâni olacak sekilde, tefsir edilmiyecektir.” 31 Aralık 1953 tarihli Resmi Gazete 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf , s 7891 (Son Ulasım 4 Ekim 2014)151 

21. Madde her ne kadar Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar açısından iyi bir dayanak olustursa da, aynı maddeyi Rusya’nın nasıl kullanabileceği de çalısılması gereken bir 
husustur. Örnek olarak, Rusya “Ukrayna’daki Rusların güvenliğini sağlama” kartını DTÖ Uzlasmazlıkların Halli Mekanizması’nın önüne koyduğunda, ticari bir kurum olan DTÖ azınlık nedir ne değildir ve/veya hakları nelerdir soruları ile bas basa kalacaktır. DTÖ Anlasmazlıkların Halli Mekanizması bazı diğer küresel kurumlardan farklı olarak, konsensüs mantığı üzerine çalısmaz. DTÖ konularında uzmanlasmıs bağımsız yargıçların vereceği kararlar bağlayıcıdır. Bu nedenle, taraf ülkenin diğer ülkeler üzerindeki baskısının bir anlamı yoktur. Yargıçlar bir ülkenin kararının DTÖ hükümlerine aykırı olduğu yönünde hüküm verdiklerinde ise gene uluslararası anlasmalarda olmayan baska mekanizmalar devreye girer. Elbette her zaman ve her asamada taraflar arasında karsılıklı konsültasyonlara öncelik verilir. Ancak bir sonuç çıkmaması durumunda, sikayetçi olan ülke, 
diğer ülkeden zararının tazmin edilmesini isteyebilir. Bunun gerçeklesmemesi durumunda, sikayet edilen ülkeden bazı ürünlerin ithalatını durdurabilir veya kısıtlayabilir23. İste tam bu nokta DTÖ’nün diğer kurumlarda olmayan bir özelliği ortaya çıkmaktadır: Uluslararası sorun, yerel / ulusal bir sorun haline dönüsmekte, ihracatı kısıtlanma tehlikesi altında olan sektörler kendi ülkelerinin hükümeti üzerinde baskı kurmak eğiliminde olmaktadırlar. Sikayet eden ülke tarafından seçilen sektörler genelde rekabet gücü olan sektörler olduğu için, bunların siyasi gücü de orantılı bir sekilde daha yüksek olmaktadır. Diğer bir değisle, DTÖ sistemi küresel düzenin korunması için iç siyasi güçleri kullanma konusunda Birlesmis Milletler’e göre çok daha mahirdir ve bunu daha sessizce yapar. (Burada uluslararası liberalistlerin argümanlarının hatırlanması faydalı olacaktır.) 

Yaptırımların muhtemel etkileri konusunda Rusya – İran karsılastırmasını yapmak faydalı olacaktır. İlk olarak İran ciddi derecede potansiyele sahip olmasına karsılık önemli bir gaz ihracatçısı değildir. Diğer bir değisle gaz kartını oynayamaz. Petrol ise gaza göre daha akıskan bir piyasadır, diğer bir değisle kaynak ikamesi daha kolaydır. Dolayısıyla İran’ın enerji kartını oynaması Rusya’ya göre daha zordur. Ayrıca, her ne kadar Avrupa Birliği kaynak çesitliliğini sağlamak için İran seçeneğini de düsünüyorsa da, Rus doğalgazına göre daha dolaylı bir seçenektir. Ayrıca, İran’ın Avrupa’ya doğalgaz ihracatı gerçeklestirebilmesi için yüksek derecede yatırıma ihtiyacı bulunmaktadır. İran ayrıca dıs politikasında önemli derecede Rusya’ya bağımlıdır. Rusya ise, İran’ın aksine Batı kurumları içinde daha rahat hareket edebilecek ideolojik değisimi büyük ölçüde gerçeklestirmistir. DTÖ üyeliği Batı ile Batı yöntemleriyle mücadele etmenin bir ifadesidir. Bu kosullar altında Rusya’nın İran örneğini takip etme olasılığı düsüktür. 

Rusya’nın çok daha sofistike ve yaratıcı yollar deneyeceği beklenebilir. 

DİPNOTLAR;

1 Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası Dliskiler Bölümü Doktora Öğrencisi 
2 Carla L. Reyes,“International Governance Of Domestic National Security Measures: The Forgotten Role Of The World Trade Organization”, UCLA Journal Of International Law & Foreign Affairs, 2009, s 531-566, s 540 
3 Bhala, Raj, "Fighting Bad Guys with International Trade Law" ,1997, Faculty Publications. Paper 844. 
http://scholarship.law.wm.edu/facpubs/844 (son ulasım 15.08.2014) 
4 Reyes,a.g.e 
5 Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlasması (tarihçe için bakınız: 
http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/inbrief_e/inbr01_e.htm ) 
6 http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/inbrief_e/inbr03_e.htm (son ulasım 04.10.2014) 
7 2013 yılında üzerinde uzlasılan ve küresel ticaret sistemi açısından pek de önemli değisiklikler getirmeyen ‘Bali Paketi’, DTÖ Sekretaryası tarafından hazırlanan 2014 Yılı Raporu’nda, “1995 yılında DTÖ’nün 
kurulmasından bu yana gerçeklestirilen ilk önemli anlasma” olarak tanımlanmaktadır. s 24, 
http://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/anrep_e/anrep14_e.pdf , (son ulasım 04.10.2014) 
8 Yıldız Tuğba Kurtulus Kara, Dünya Ticaret Örgütü Ve Bölgesel Ticaret Anlasmaları Dliskisi: Sorunlar, Çözümler ve Türkiye’ye Yansımaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü AB ve Uluslararasi 
Ekonomik İliskiler (Uluslararasi Dliskiler) Anabilim Dali Doktora Tezi, Ankara 2012, s 15 
9 Jo-Ann Crawford, Sam Laird, “Regional Trade Agreements and the WTO”, North American Journal of Economics and Finance , 12, 2001, s 193–211 
10 Richard Connolly ve Philip Hanson, “Russia’s Accession to the World Trade Organization”, Eurasian Geography and Economics, 2012, Cilt 53:4, sayfa 479-501, s. 480 
11 Connolly ve Hanson, a.g.e., s. 485 
12 David G. Tarr,“Russian WTO accession: Achievements, Impacts, Challenges,”, 
http://en.irakliy.com/d/462408/d/eng-9.pdf , (son ulasım 30.09.2014), s 10-12 
13 Connolly & Hanson, a.g.e., s. 487 
14 Bu durum da, müzakereler ile Anlasmazlıkların Halli Mekanizması’nın birbirini ikame edebileceğine iliskin ilginç bir örnektir. 
15 Anders Åslund, “Russia's Accession to the World Trade Organization”, Eurasian Geography and Economics, 
Cilt 48:3, sayfalar 289-305, s 292, 293, 295 
16 After 18 Years Russia Is On The Verge Of Joining The World Trade Organisation, Economist (From the print edition: Europe), 5 Kasım 2011, 
http://www.economist.com/node/21536649 ( son ulasım10.04.2014) 
17 Darya Gerasimenko, “Russia’s Commercial Policy, 2008–11: Modernization, Crisis, and the WTO Accession”, Oxford Review of Economic Policy, Cilt 28, No 2, 2012, pp. 301–323, s 302 
18 Pekka Sutela, “How Strong is Russia’s Economic Foundation?”, Centre for European Reform, Policy Brief, 
www.cer.org.uk, s 1-7 
19 GATT’ın Sözkonusu 1. ve 3. maddeleri ve enerji konusunda daha fazla bilgi edinmek için: Yulia Selivanova, “The WTO and Energy Trade and Sustainable Energy”, ICTSD International Centre for 
Trade and Sustainable Development, August 2007 Issue Paper No. 1, s 14 
20 Ancak “Tasımacılık ve dağıtım ile ilgili olarak, GATT’ın 3. Maddesinin dördüncü fıkrası farklı ücretler 
uygulanmasını, bu farkın ürünün hangi ülkeden geldiğine değil de, tasıma sekli ile ilgili ekonomik operasyona dayandığı sürece mesru hale getirmektedir. Örnek olarak, farklı ücretler farklı mesafeler ve boru hatları ile ilgili parametreler den kaynaklanabilir.” (Selivanova, a.g.e. s 15) GATT’ın 3. Maddesinin dördüncü fıkrası tam metin: “Her hangi bir Âkıd Taraf ülkesinden diğer her hangi bir Taraf ülkesine ithal edilen mallar, iç piyasada bu malların satısına, satısa arzına, alımına, tasınmasına, dağıtılmasına veya kullanılmasına taallûk eden bilûmum kanun, nizamname veya talimat bakımından, mümasili millî menseli mallara uygulanan muameleden daha az müsaadekâr bir muameleye tabi tutulmayacaktır, isbu fıkra hükümleri dahilî nakliyatta, malın mensei kaale alınmadan, münhasıran nakil vasıtalarının iktisadi kullanılıslarına istinat ettirilen farklı tarifeler uygulanmasına mâni olmıyacaktır”. 31 Aralık 1953 tarihli Resmi Gazete 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf , s 7883 (son ulasım 4 Ekim 2014) 
21 “Madde — XXI Güvenliğe mütaallik istisnalar İşbu Anlasmanın hiçbir hükmü : 
22 Peter Lindsay, “The Ambiguity Of GATT Article XXI: Subtle Success Or Rampant Failure?”, Duke Law Journal, Cilt. 52 s.1277-1313 
23 http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/disp1_e.htm (son ulasım: 4 Ekim 2014) 


KAYNAKÇA 

31 Aralık 1953 tarihli Resmi Gazete, 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf , s 7891 (son ulasım 4 Ekim 2014) 
After 18 Years Russia Is On The Verge Of Joining The World Trade Organisation, Economist (From the print edition: Europe), 5 Kasım 2011, 
http://www.economist.com/node/21536649 ( son ulasım10.04.2014) 
Anders Åslund, “Russia's Accession to the World Trade Organization”, Eurasian Geography and Economics, Cilt 48:3, sayfalar 289-305 
Bhala, Raj, "Fighting Bad Guys with International Trade Law" ,1997, Faculty Publications. Paper 844. 
Carla L. Reyes,“International Governance Of Domestic National Security Measures: The Forgotten Role Of The World Trade Organization”, UCLA Journal Of International Law & Foreign Affairs, 2009, s 531-566 
Darya Gerasimenko, “Russia’s Commercial Policy, 2008–11: Modernization, Crisis, and the WTO Accession”, Oxford Review of Economic Policy, Cilt 28, No 2, 2012, pp. 301–323, 
David G. Tarr,“Russian WTO accession: Achievements, Impacts, Challenges,”, 
http://en.irakliy.com/d/462408/d/eng-9.pdf , (son ulasım 30.09.2014), 
DTÖ 2014 Yılı Raporu, 
http://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/anrep_e/anrep14_e.pdf , (son ulasım 04.10.2014) 
GATT Anlasması Türkçe Çeviri, 31 Aralık 1953 tarihli Resmi Gazete 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8597.pdf , (son ulasım 4 Ekim 2014) 
http://scholarship.law.wm.edu/facpubs/844 (son ulasım 15.08.2014) 
http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/inbrief_e/inbr03_e.htm (son ulasım 04.10.2014) 
http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/disp1_e.htm (son ulasım: 4 Ekim 2014) 
Jo-Ann Crawford, Sam Laird, “Regional Trade Agreements and the WTO”, North American Journal of Economics and Finance , 12, 2001, s 193–211 
Pekka Sutela, “How Strong is Russia’s Economic Foundation?”, Centre for European Reform, Policy Brief, www.cer.org.uk 
Peter Lindsay, “The Ambiguity Of GATT Article XXI: Subtle Success Or Rampant Failure?”, Duke Law Journal, Cilt. 52 s.1277-1313 
Richard Connolly ve Philip Hanson, “Russia’s Accession to the World Trade Organization”, Eurasian Geography and Economics, 2012, Cilt 53:4, s 479-501 
Yıldız Tuğba Kurtulus Kara, Dünya Ticaret Örgütü Ve Bölgesel Ticaret Anlasmaları İliskisi: Sorunlar, Çözümler ve Türkiye’ye Yansımaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü AB ve Uluslararasi Ekonomik Dliskiler (Uluslararasi İliskiler) Anabilim Dali Doktora Tezi, Ankara 2012 
Yulia Selivanova, “The WTO and Energy Trade and Sustainable Energy”, ICTSD International Centre for Trade and Sustainable Development, August 2007 Issue Paper No. 1 


***