YUNANİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YUNANİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2018 Cumartesi

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 2

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 2



YDK (Kürt Demokratik Halk Birliği) Organizesinde Gerçekleştirilen Eylemler 

Terör örgütü PKK'nın yeni dönem stratejisi çerçevesinde Avrupa alanında 150 örgüt mensubunun katılımı ile 02-10 Mayıs 2000 tarihleri arasında yapılan toplantıda 7. Kongre kararlarına paralel olarak feshedilen ERNK'nin yerine YDK (Yekitiya Demokratik a Gele Kurd-Kürt Demokratik Halk Birliği) kurulmuştur. Bu toplantı, örgüt tarafından YDK'nin kuruluş kongresi olarak kabul edilmiştir. 

Toplantıda, "Kürt Halk örgütlenmesinin yeniden yapılandırılması için uzun süredir yürütülen hazırlık tartışma ve çalışmalarını YDK olarak somutlaş tırıldığı, YDK çalışmalarını yürütmek ve yönetmek için bir Birlik Meclisi seçimine gidildiği" belirtilmiştir. 

Toplantı akabinde YDK ve KNK organizesinde, 31 Mayıs 1999 tarihinin teröristbaşının yargılanmasının yıldönümü nedeniyle, Öcalan’ın cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve sözde sağlık problemleri nedeniyle başka bir cezaevine naklinin gerçekleştirilmesi veya hükümlülük şartlarının iyileştirilmesini sağlamak amacıyla 31 Mayıs–29 Haziran tarihleri arasında Avrupa ülkelerinde geniş katılımlı yürüyüşler, açlık grevleri, protesto gösterileri, oturma eylemleri gibi çeşitli faaliyetlerin gerçekleştirileceği bir kampanya ilan edilmiştir. Bu kampanyanın yürütülmesinde ise daha sonra Avrupa alanına atanan Sakine Kod Gönül TEPE ve Azime Kod adlı örgüt mensuplarının görev aldığı görülmüştür212. 

Öcalan’ın yakalanmasından sonra Avrupa’daki siyasal faaliyetler daha da hız kazanmıştır. Örgüt 2000–2001 döneminde siyasal çalışmalara ağırlık vererek, mücadelesinde Avrupalı ülkelerin desteğini kazanmaya çalışmıştır. Avrupa ülkelerinin birçok şehrinde yabancıların davet edildiği konferans ve paneller ön plana çıkmış, bu ülkelerde kültürel kurumların açılması hedeflenmiştir. 
Öcalan’ın talimatıyla, bu ülkelerin birinde Ortadoğu Araştırma Merkezi’nin kurulması gündeme gelmiştir. Hedeflenen düşüncelere göre, kurulacak araştırma merkezi yabancı yazar ve bilim adamlarını da bünyesine alarak, Batı destekli yeni açılımlar sağlanacaktır. 

 Bu kapsamda yapılan çalışmalarda Norveçli bazı gruplarla kısmi mesafe alınmış, hatta Norveçli gönüllü bir bayan Avukat Öcalan’ın savunmasını üstlenmiştir. Bu avukatın görevi Avrupa Konseyi’nde örgütün çalışmalarını takip etmek şeklinde gelişmiştir 213. 

 Nisan 2000 tarihi itibariyle, örgütün önde gelen isimlerinden Cemal (K) Murat Karayılan'ın iltica talebinin Hollanda resmi makamlarınca reddedilmesi, Almanya'da iki örgüt mensubunun yakalanarak cezaevine 
konulması, Fransa 6 örgüt mensubunun hapis cezasına çarptırılması ve Belçika'da bir örgüt mensubunun gözaltına alınması gibi gelişmeler, Avrupa'da yaşayan örgüt mensup ve yandaşlarının örgütün üst düzey yönetimince harekete geçirilmesine sebep olmuş, Almanya başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinde protesto gösterileri düzenlenmiştir. 

Bu zamanda çalışma yapılan diğer bir hususta kültürel faaliyetler organize edilmesidir. Kültürel faaliyetler kapsamında da öncelikli olarak Kürtçenin yaygınlaştırılmasının ilk hedef olduğu söylenerek, bu amaçla bazı aktiviteler gerçekleştirilmiştir. 

Nitekim Belçika/Brüksel'de faaliyet gösteren PKK yanlısı KON-KURD ve Almanya'da faaliyet gösteren örgütün cephe alt örgütlenmelerinden olan YMK (Kürdistan Öğretmenler Birliği), YEK-MAL (Kürdistan Veliler Birliği) organizesinde, Kürtçenin yaygınlaştırılması amacıyla çalışmalar yürütülmüş tür. 
Özgür Politika Gazetesi'nin 05 Ocak 2000 tarihli nüshasında, KON-KURD yönetimince, "Halk olarak varlığımızı korumak ve geliştirmek için kendi anadilimizde dinleyerek, konuşarak, okuyarak ve yazarak geliştirip 
yaygınlaştırmamız şarttır... Önderliğin Kürtçe okuma odaları oluşturulmalı' çağrısı oldukça anlamlıdır ve bir seferberlik ruhuyla cevap bulmalıdır..." 214 şeklinde açıklamalarda bulunulmuştur. 

Almanya'nın Saarbücken kentinde Kürt Kültür Derneği tarafından düzenlenen Kürtçe kurslarının yanı sıra, Almanya'nın Karlsruhe kentinde Kürdistan Öğretmenler Birliği (YMK) çalışma programı çerçevesinde, 1–
15 Nisan 2000 tarihleri arasında Kürtçe Öğretmen yetiştirme kursunun düzenlenmesi planlamaları yapılmıştır. 

Yine, YDK alt oluşumlarından olan KAB-Kürdistan Aleviler Birliği ile Kürdistan Öğretmenler Birliği'nin organizesi ile Almanya/Pforzheim'da iki haftalık bir Kürtçe öğretmeni yetiştirme kursu düzenlendiği, belirtilen kursa 13 kişinin katıldığı görülmüştür. 

Almanya/Dortmund, Münih, Berlin, Saarbrücken, Köln, Mannheim, Hagen, Pforzheim, Dressen şehirlerinde faaliyet gösteren PKK yanlısı dernekler tarafından, "Kürtçe öğretmeni yetiştirme kursları" ve "Kürtçe öğrenim 
kursları" düzenlenmiş, az sayıda katılım olmuştur. 

İsviçre'de terör örgütü PKK güdümünde faaliyet göstermekte olan İsviçre Kürt Dernekleri Federasyonu (FEKAR) tarafından yapılan girişimler sonucun da, Bern, Fribourg ve Solothurn kantonlarında bulunan okullarda haftada iki saat Kürtçe eğitimi verilmiştir. 

Almanya'da faaliyet gösteren terör örgütü PKK yanlısı Derneklerin "Kürtçe'nin yaygınlaştırılması" amacıyla yürüttükleri girişimler sonucunda, Bremen, Hamburg ve Bonn şehirlerindeki bazı okullarda, haftanın belirli 
günlerinde "Kürtçe" dersleri verilmeye başlanmıştır. 

Diğer yandan, Almanya'nın Berlin kentinde bulunan Kürt Enstitüsü'nde İzzeddin Nasso tarafından yaklaşık 20 kişi katıldığı Kürtçe dil kursu verilmiş, (3) ay süren kursta Kürt dilinden ayrı olarak "Kürt kültürü ve Kürt tarihi" konularında da ders verilmiştir. 

Kürt Öğretmenler Birliğinin 7. Kongresi 13–14 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya'nın Köln şehrinde yapılmıştır. 

Berlin Kürt Enstitüsü tarafından, 26–28 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya/Berlin şehrindeki Christina Oteli'nde "Kürt Dil Konferansı" yapılmıştır. 29 Ocak 2001 tarihli Özgür Politika Gazetesinde konferansta; Kürt Dil Akademisi kurulması, Kürtçenin ticaret sahasında da kullanılması için gerekli çalışmaların yapılması gibi kararlar alınmıştır. 

İsveç/Uppsala Üniversitesinde KÜRT-KAV organizesinde Kürtçe kursu düzenlenmiştir. Örgüt tarafından İsveç'te yaşayan ve Kürt yazar-Romancı olarak tanıtılan, aralarında Mahmut Baksi, Mehmet Uzun ve sanatçı Şivan Perver gibi şahıslar kullanılarak bu konular üzerinden gündem oluşturulması sağlanmak istenmişse de Mehmet Uzun ve Şivan Perver’in faaliyetlerden uzak durdukları görülmüştür. 

 PKK güdümünde faaliyet gösteren KNK Başkanlık Konseyi, 23 Ocak 2000 tarihinde, Belçika/Brüksel'de bir toplantı gerçekleştirmiştir. Özgür Politika Gazetesi' tarafından haber yapılan KNK bildirisinde215; Kürt dilinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının stratejik hedef haline getirilmesi, daha önce KNK bünyesinde yer almayan parti, örgüt ve kuruluşlarla görüşülerek KNK bünyesine alınması, çeşitli ülkelerde KNK büroları açılması, AB ülkeleri ne yönelik diplomatik çalışmaların hızlandırılması şeklinde kararlara yer verilmiştir. 

KNK yeni katılımlarla yapısını güçlendirmeye çalışırken, Kongre üyesi olan PRK-Rızgari örgütü, 27 Mart 2000 tarihinde Merkez Yürütme Kurulu imzalı bir bildiri yayınlayarak, KNK'nın PKK'nın yan kuruluşu gibi hareket ettiği gerekçesiyle, Mayıs 2000'deki olağan kongreye kadar yönetim organları ve komisyonlardan çekildiğini açıklamıştır. 

Bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalan KNK, 2. Genel Kurul Toplantısını, 22-24 Ağustos 2000 tarihleri arasında Belçika/Bilzen kenti yakınlarında bulunan Alden Biesen Şatosu'nda gerçekleştirilmiştir. 

Mezkûr toplantının ardından PRK-Rızgari örgütü, "KNK'nin siyasi meşruiyeti ni kaybettiği, amacına ve misyonuna uygun faaliyetler göstermediği, temsili ve demokratik birlik olma vasfını yitirdiği ve PKK'nın bir yan kuruluşu haline geldiğinden dolayı" KNK'dan ayrıldığını kamuoyuna deklare etmiştir. 

Söz konusu toplantıya, Belçika/Flamen Bölgesi Dışişleri Bakanı ve Bilzen Belediye Başkanı Johan Savvens’de katılmıştır. Savvens; "Belçika'da önemli sayıda Kürt dostunun olduğunu, Kürt halkının içinde bulunduğumuz yüzyılda kendi kaderini tayin hakkına sahip olması gerektiği" şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. 

Toplantıda, KNK komisyonlarından Jeopolitik ve Strateji, Ulusal Güvenlik, Sağlık ile Arkeoloji komisyonlarının kaldırılması ve örgüt ve bağımsız şahsiyetlerden 40 kadar yeni üye alınması, Başkanlık Konseyindeki üyelerin yenilenmesi kararları alınmıştır. 

Mezkûr toplantı neticesinde yayınlanan (15) maddelik sonuç bildirgesinden Avrupa alanı için öne çıkan hususlar şu şekildedir. 

1. Abdullah Öcalan için bir mesaj yayınlanarak, Öcalan’ın durumunu anlatan bir mektubun Türkiye ve bazı ülkelere gönderilmesi, Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığına Türkiye'nin durumunu anlatan bir mektup gönderilerek, AB'den Türkiye'nin AB'ne alınması için ileri sürülen şartların içerisine Kürt sorununun da dahil edilmesinin istenmesi, Türk tarafının asla AB üyelik şartlarını yerine getiremeyeceğini, 
2. Sözde sürgünde yaşayan Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının elde edilmesi için çalışma yürütülmesi, Kürt sermayesinin birleştirilmesi ve Kürt işadamlarının bir araya getirilmesi için bir organizasyona gidilmesi, Kürt 
kadının siyasi arenada yerini alması ve kadın hukukunun oluşturulması için Kadın Komisyonu kurulması vb. hususlar kamuoyuna açıklanmıştır. 

Alınan kararlar akabinde, 30 Ağustos 2000 tarihinde İsviçre/Zürih kentinde, 30 kişinin katılımıyla "Kürt Esnaf ve İşadamları Birliği"nin kurulduğu, birliğin 9 kişilik yönetim ve 3 kişilik denetim kurulu seçiminin yapılarak, üyelik 
aidatının 50–150 İsviçre Frangı olarak belirlendiği görülmüştür. 

2000 yılı Ekim ayından bu yana hazırlık çalışmaları devam "Kongreya Abori Ya Kurd (Kürt Ekonomi Kongresi)", 19–21 Ocak 2001 tarihleri arasında Hollanda/Rotterdam şehrindeki Hotel Inntel'de yapılmıştır. 

Kongre sonucunda sözde "Kürt sermayesini bir çatı altında toplamak" amacıyla, Almanya merkezli olarak faaliyet gösterecek "Uluslararası Kürt İşverenler Birliği (Yekitiya Karsazen Kurd a Natnetevvi - KARSAZ)" adı altında bir organizasyon oluşturulması konusunda görüş birliğine varılmıştır. 

Özgür Politika Gazetesi'nin 15 Eylül 2001 tarihli nüshasında; KARSAZ'a mensup bir heyetin, Rusya'da Moskova Sanayi ve Ticaret Odası ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı Askeri Yardımlaşma Fonu yetkilileri ile 
görüşmeler yaptığı yolunda haberler yayınlanmıştır 216. 

Berlin Kürt Enstitüsü tarafından, 26-28 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya/Berlin'deki Christina Oteli'nde "Kürt Dil Konferansı" yapılmış, konferans sonrasında Kürt Dil Akademisinin kurulması, Kürtçenin ticaret 
sahasında da kullanılması için gerekli çalışmaların yapılması gibi kararlar alınmıştır. 

Bu kurum isim olarak bir ekonomik örgütlenme şeklinde gibi gösterilse de esasında, halktan zorla toplanan paraların ve örgütün gelirlerinin aklanması için kurulmuş bir yapı olduğu ortaya çıkmıştır. 

Ekonomik kapsamdaki çalışmaların yanı sıra KNK tarafından kültürel çalışmalara da hız verilmiştir. KNK’nın desteğiyle 18 Ağustos 2000 tarihinde, terör örgütü PKK yandaşları tarafından Hollanda/Hengelo şehrindeki Sportpark Veldvvijk'te "4. Mazlum Doğan Gençlik ve Kültür Festivali" adıyla bir festival düzenlemiştir. Etkinlik kapsamında spor müsabakaları ve konserler yer almıştır 217. Yine bu yıl YCK örgütlenmesinin 3. Konferansı Avrupa sahasında gerçekleştirilmiştir 218. 

Yine bu bağlamda, 02 Eylül 2000 tarihinde terör örgütü PKK yandaşlarınca, Almanya/Köln şehrindeki Müngersdorfer stadında "Uluslararası 8. Özgürlük, Barış ve Demokrasi Festivali" adıyla bir etkinlik düzenlenmiştir. 

2000'de Yeni Gündem Gazetesi'nin 03 Eylül 2000 tarihli nüshasında; etkinliğe 100 bin civarında PKK yandaşının katıldığı, katılımcılar arasında İngiliz Liberal Demokrat Parti Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Sarah 
Ludford, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakan Yardımcısı Mihael Vesper, Alman Yeşiller Partisi’nden Federal Parlamento üyesi Angelika Beer ve İtalyan Komünist Yeniden Kuruluş Partisi üyesi Roman Mantovani'nin de 
bulunduğu şeklinde haberler yer almıştır 219. 

PKK doğrultusunda Almanya'da faaliyet gösteren Derneklerin çatı örgütlenmesi konumunda olan YEK-KOM tarafından, Almanya'da 1993 yılından bu yana devam eden terör örgütü PKK'ya yönelik yasağın kaldırılması amacıyla Haziran 2000 tarihi itibariyle uzun süreli bir kampanya başlatılmıştır. Etkinlikler de Abdullah Öcalan’ın sağlık durumu kampanya gündemine alınarak, propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır. 

Öte yandan, PKK bünyesindeki kadın yapısının, Avrupa ülkelerinde insani ve kültürel amaçlı dernek maskesi altında ve " Kürt Kadın Vakfı, Savaş Mağdurları Vakfı, Kültür-Sanat ve Müzik Vakfı" veya " Kürt Dernekleri Koruma Vakfı" gibi isimlerle vakıf- dernek şeklinde örgütlenmeleri planlanmış, bu doğrultuda faaliyetlere başlanmıştır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 1

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 1 




SERHİLDAN  Eylemlilik Dönemi İçin Avrupa’ya Biçilen Rol. 

Serhildan bilinen anlamda halk hareketi, toplu gösteri, ayaklanma anlamlarına gelmektedir. Örgütün bu kelimeye bu dönemde verdiği anlam ise; Ulaşılması istenen hedeflere ayrıca halkın yani kitlelerinde toplu gösteri, eylem ve faaliyetlerle katkı sunmasıdır. Bir nevi düşük yoğunluklu isyan hareketidir. 

Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyet stratejisi değişikliğinden sonra Avrupa alanındaki faaliyetler daha büyük önem arz etmeye başlamıştır. Bu zamandan sonra Avrupa'nın örgüt açısından oynadığı rol ve örgütün bu alandan beklentileri sıkça dile getirilmeye başlanmıştır. 

Konuya ilişkin olarak, " Son iki yıllık süreçte, mücadelenin merkezi ve mücadelenin öncüsü Avrupa'da yaşayan halkımız olmuştur. Hep eylemlilikte bulunmuş, bu eylemlilik Kürdistan'ı etkilemiş ve Kürdistan'ı canlı tutarak öncü bir rol oynamıştır. Yeni dönem serhildan sürecinin de gelişip oturabilmesi, egemen hale gelmesi için, yine Avrupa'daki kitle hareketinin, 
demokratik direniş hareketinin rolü çok önemlidir. Eğer bu sene daha da etkili bir biçimde o rolü oynatılırsa 2001 yılında biz diyebiliriz ki, tarihsel rolünü tamamlamış olur" 206 şeklinde yapılan açıklamalar Avrupa'nın örgüt açısından taşıdığı önemi vurgulamaktadır. 

Terör örgütü Avrupa'daki faaliyetlerinde etkili olabilmek maksadıyla dönem strateji ve taktiklerine uygun olarak örgütsel yapısında da bir takım değişikliklere yönelmiştir. Avrupa alanındaki düzenlenmeler hakkında, 
"Diaspora örgütlenmesini ve onun gerekli kıldığı genişlemeyi kavramak gerekiyor. Ama bununla birlikte önündeki engelleri iyi görmek, bu engellerle doğru mücadele ederek sancısız bir geçişi sağlamak gerekiyor. Biz bunu hala yapamıyoruz. Olumlu diyeceğimiz gelişmeler var. Yani örgütü yeniden inşa etmek, onun örgütlerini ortaya çıkarıp işletmek, bunu işletecek olan kadroya doğru bir anlayış vermek zorundayız. Avrupa çok önemli bir uygulama yeri, öncülük yapma yeridir. Burada ortaya çıkacak doğrular, önce ülkeye, oradan Türkiye metropollerine taşınır ve orada da niteliğe, kuvvete dönüşür" şeklindeki değerlendirmeler yapılmıştır. 

Diğer yandan Avrupa'nın ve Avrupa faaliyetlerinin örgüt faaliyetleri açısından taşıdığı önem belirtildikten sonra bu kez AB'nin tavrına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. 

"Yine iki yıldan beri geliştirdiğimiz stratejik değişiklikle, yarattığımız değişim ve attığımız adımlara rağmen, hala sanki hiçbir şey yokmuş gibi bir yaklaşım söz konusudur. Hatta birçok güç neredeyse bu tutumu bile tersine çevirmenin yaklaşımlarını göstermek istiyor. 
Henüz yaklaşım ve tutumlarında bir değişiklik söz konusu değil. Yani gerçek anlamda kendi ideolojik-politik dünya görüşleri ve sistemleri açısından bu sorunu görme ve ifade etmeden çok; yaşanan tarihsel süreçte Kürdistan'a yönelik belirlenen politikalar ve orada örgütlenen çıkar çarkının bir gereği olarak, şu anda kendisini de reddeden bir inkârcı tutumla soruna yaklaşıyorlar. 

PKK'nin 15 yıllık savaşında, kendi açısından bakıldığında haklı olmasa da ona karşı olmasının bir mantığı var. Bunu reddedebilir, buna karşı çeşitli biçimlerde tutum da alabilir. Ama iki yıldır değişen stratejiye rağmen sanki hiçbir şey değişmemiş gibi bir yaklaşım gösterilmesi, Kürt sorunu konusundaki samimiyetsizliğini de gösteriyor"207 denilerek Avrupa   ülkelerinden beklenen yaklaşımın gerçekleşmediği ifade edilmiştir. 

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde fırsatları kollayarak bir takım kazanımlar elde etmeyi uman örgüt, bu konuda da hedeflediğini tam elde edememiştir. Nitekim AB ülkelerinin tavrı konusunda; "Bütün inkârcı ve antidemokratik yaklaşımlarına rağmen, Türkiye'nin Avrupa sürecine katılmak istemesine karşı Avrupa'nın kendi ilkelerinden taviz veren yaklaşımı, yani Kürt sözcüğünü bile AB'ye katılım sürecine, katılım belgesine geçirmemesi çok tuhaf bir şeydir. Burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor: 

Geçmişten beri Avrupa'nın yaklaşımında belli bir inkârcılık var. 

Bu inkârcılık, Kürdistan'ın parçalanmışlığına ve bölünmüşlüğüne kesinlikle karar düzeyinde damgasını vuran bir tarihsel olgunun gelişiminden kaynaklanıyor. Avrupa politikasının tarihsel olarak Kürtleri inkâr etmesi, günümüzde de çok fazla bir değişikliğe uğramadan halen devam ediyor. 

Şu rahatlıkla söylenebilir: Avrupa'nın Kürtlerin lehine olabilecek bir Kürt politikası yoktur. İnsan hakları çerçevesinde de olsa, gerçek anlamda ve ilkesel düzeyde Kürtlerin insan hakları temel esaslarına uygun olarak kabulü ve bu temelde meşrulaştırılması söz konusu değildir. 15–20 yıldır gelişen Kürt mücadelesinin reddi, inkâr temelindeki yaklaşımların ortaya çıkardığı bir sonuçtur"208 hususlarına ve değerlendirmelerine yer verilmiştir. 

Örgütçe yapılan değerlendirmelerde, bir yandan Avrupa'da sürdürülecek olan faaliyetlere yönelik perspektifler sunulurken, diğer yandan Avrupa ülkelerinden beklentiler sıralanmaya çalışılmıştır. 

“Kürt sorununa çözüm bulmak için Avrupa sisteminin değiştirilmesi gerekiyor. Değiştirmek için de belirttiğimiz çerçevede bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupa'dan bir çözüm geliştirilmeden Türkiye bir çözüme giremeyecektir. O yüzden diplomatik-siyasi ilişki temelinde Avrupa'da çözümü geliştiren bir mücadelenin geliştirilmesi, Avrupa'daki Kürt toplumunun bu çerçevede harekete geçirilmesi gereklidir. AB karşısında böyle bir siyaset izleyebiliriz. 

Doğudan Rusya ile siyasi ilişkiler geliştirmek, Kürt sorununun çözümünü bu alanlardaki kitlelerin desteğini alabilmek için belli bir ilişki içinde olma gereği vardır. Bu süreçte bunun ortamı ve koşulları daha fazla oluşmak tadır. Etkinlik geliştirmeye yönelen Rusya, bu süreçte Kürtlerle daha ilgili ve ilişkili olabilir, bu değerlendirilebilir" 209 açıklamalarına yer verilmiştir. 

Öcalan yeni dönem stratejilerinde Türkiye’ye yeni bir model teklifinde bulunarak İsviçre, ABD, Belçika, İspanya ve Rusya da uygulanan federal ve konfederal sistemin Türkiye’ye uyarılmasını, kültür, dil ve siyasi 
örgütlenme açısından ülkemizin Güneydoğu’sunda özerk bir yapının oluşturulmasını istemiştir 210. Bunun geçekleşmesinin de ancak Türkiye’nin AB sürecinde olacağı belirtmiştir. 

Silahlı faaliyetler döneminde Avrupa, örgütün stratejik üssü rolünü oynamış tır. Avrupa çalışmaları Kırsaldaki silahlı faaliyetleri, eleman, lojistik ve mali destek açısından beslediği gibi önemli bir propaganda ve diplomatik merkez rolü de oynamıştır. 

Avrupa, örgütçe geliştirilen yeni stratejik dönemde de etkin rolünü oynamayı devam ettirmiştir. Kaldı ki, yeni dönemde bu rol daha da önem arz etmeye başlamıştır. Nitekim AİHM savunmalarında ve diğer bir dizi örgüt dokümanlarında bu husus teyit edilmektedir. 

Avrupa'nın PKK faaliyetleri açısından ikili bir konumu bulunmaktadır. PKK'nın Avrupa'daki faaliyetlerine etkide bulunan hususlardan birincisi, bu sahada yerleşik bulunan ve sayıları yüzbinler ile ifade edilebilecek Kürt kökenli insanlarımızın varlığıdır. Bu nüfusun küçümsenmeyecek bir kısmı mülteci statüsünde bulunmaktadır. Bu mülteciler ise Avrupa’da oturum almak amacıyla PKK’lı olduklarını, işkence gördüklerini ve Türkiye’ye dönmeleri halinde ağır koşullarda hapis cezası alacakları yönünde yanlış beyanda bulunmaktadırlar. Bu yönlü ifadeler ülkelerin yönetimlerince de karşılık bulduğundan, bu grupların yönlendirilmesi PKK tarafından takip 
edilmektedir. 

PKK bu güce dayanarak, başta Almanya olmak üzere Avrupa çapında kurumlaşmaktadır. Örgüt bu sahada oluşturduğu kurum ve kuruluşları vasıtasıyla eleman ve maddi imkânlar temin etmek, kamuoyu oluşturmak 
ve propaganda faaliyetlerini organize etmek gibi avantajlar sağlamıştır. 

Daha önce ifade dildiği gibi 19 Şubat 2001 tarihli PKK Başkanlık Konseyi talimatında, "Şimdi burada önemle görülmesi gereken diğer bir nokta da diasporanın rolüdür. Son iki yıllık süreçte görüldüğü üzere, şunu kesin ve net bir biçimde belirtebiliriz: Mücadelenin merkezi, mücadelenin öncüsü Avrupa'da yaşayan halkımız olmuştur. Kimse bir yerde durmamıştır; hep eylemlilikte bulunmuş, bu eylemlilik Kürdistan'ı etkilemiş ve Kürdistan'ı canlı tutarak öncü bir rol oynamıştır. Yeni dönem serhildan sürecinin de gelişip oturabilmesi, egemen hale gelmesi için, yine Avrupa'daki kitle hareketinin, demokratik direniş hareketinin rolü çok önemlidir211” şeklinde belirtilen hususlar, örgütün Avrupa alanındaki kitlesine dayanarak 
yürütmüş olduğu faaliyetler konusunda bilgiler vermektedir. 

Terör örgütünün yeni stratejisinin Avrupa'ya biçtiği misyon, PKK Avrupa ilişkilerinin ikinci ve bu strateji açısından en önemli boyutunu oluşturmakta dır. Örgüt yeni stratejisini biçimsel olarak Avrupa'nın insan hakları ve demokratikleşme normlarıyla benzeştirmeye çalışmaktadır. Örgüt, diğer kozlarını en üst düzeyde kullanmaya çalışsa da, esasen kaderini Türkiye'nin AB sürecinde temel konulardan biri olan Kopenhag siyasi kriterleri çerçevesinde kültürel kimlik hususunda izleyeceği tutuma bağlamıştır. 

Bu planda ikili bir oyun vardır. Burada amaç Türkiye’den hem Kopenhag kriterlerince bazı kazanımlar elde etmek hem de Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmaktır. Örgütün bu süreçte aslında verdiği mesajın tersine daha 
farklı bir hedefi vardır. Öcalan her hafta Avukatları ile yaptığı görüşmenin hiçbir engellemeyle karşılaşmadan Türkiye kamuoyuna duyurulduğunu çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin AB adaylığını engellemek için, 
Türkiye AB’ye üye olursa biz bazı kazanımlar elde edebiliriz şeklinde beyanatlar vererek bazı Ulusalcı ve Sağ kesimleri harekete geçirerek AB karşıtı propaganda yapmayı amaçlamıştır. Türkiye kamuoyuna bu mesajlar 
verilmeye çalışılırken, diğer yandan da taraftarlarına Türkiye'nin Avrupa birliğine girmekten başka çaresinin olmadığını, AB'ye üye olmak için de kültürel kimlik konusuna çözüm getireceğini empoze ederek moral vermeye çalışmıştır. 

Örgüt bu konularda paravan olarak kurmuş olduğu legal kurum ve kuruluşları vasıtasıyla Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde kulis ve lobi faaliyetleri yürütmüştür. Bu çalışmalarda devletler düzeyinde olmasa da, ortaklık veya uluslararası niteliği olan kurumlardan Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, NGO'lar veya tek tek siyasetçiler, akademisyenler Türkiye'den kültürel kimlik ve insan hakları konusunda adım atmasını istemiştir. 

Sonuç olarak, örgüt bir takım endişeler taşısa da Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerini yakından takip ederek kendi lehine sonuçlar çıkartmaya çalışmış, bunun yanında Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için ikili bir taktik sürdürmüştür. Dönem içerisinde örgüte müzahir kurumlarca yabancı dernek ve NGO’larla yapılan görüşmelerde Türkiye’nin AB’ye alınmaması propagandası yapılmış ve ülkemiz aleyhine baskı oluşturulması na  çalışmıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 8

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 8

 Yeni Muhalif Grupların Ortaya Çıkışı 

Teröristbaşının yakalanması ve mahkeme safahatında dile getirdiği yeni söylem, kendi içerisindeki bazı kadrolar ve terör örgütü PKK dışındaki diğer örgütleri arasında şaşkınlık yaratmıştır. Çünkü bu kesimler Abdullah 
Öcalan'dan devlete karşı o güne kadar yürüttüğü silahlı faaliyetlere uygun bir tavır takınması, bunun idam cezası kararında ve infaz aşamasında dahi değişmemesini beklemiştir. 

Etnik Kürtçü kesimlerin beklentileri bu şekilde olmasına rağmen, Öcalan’ın ‘teslimiyetçi’ tavrı karşısında 1999 yılı sonlarında Avrupa'daki bazı örgüt kadroları ile Çanakkale E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan terör örgütü kadroları belirtilen sürece tepki göstermiştir. 

PKK yönetimi, Avrupa alanındaki tepkilerin yaygınlaşabileceği endişesi ile muhalif şahısları tehditle sindirme yoluna gitmiştir. Belirtilen olaya maruz kalan örgütün cephe örgütlenmesi ERNK’nin alt örgütlenmelerinden Kürdistan Gazeteciler Birliği üyesi Selahattin Çelik, Şükrü Gülmüş ve Baran Fundermann isimli yazarlar etrafında muhalif bir grup oluşmuştur. 

Adı geçen şahıslar sonradan birlikte hareket ettikleri eski PKK'lı ve diğer bölücü örgüt mensubu şahıslarla birlikte Almanya'da 'Navend-Kültür Araştırma Merkezi' adlı bir oluşum çevresinde toplanmıştır. 

Grup içerisinde sonradan yer alan şahıslar arasına; Öcalan’ın eski avukatlarından M. Selim Okçuoğlu, eski DEP milletvekili ve SKP üyesi Mahmut Kilınç, SKP üyesi Necdet Buldan, gazeteci Günay Aslan, PSK örgüt mensubu Sertaç Bucak ve Bayram Ayaz, PŞ/KÂWA örgüt mensubu Halil İbrahim Akyol ve Metin İncesu ile Osman Aydın'ın da katılmıştır. "Kürt-Kürt Diyaloğu" ismini de alan oluşumun ilerleyen süreçte basın-yayın alanında aktif faaliyet yürüttüğü ve PKK gerçeğini gün yüzüne çıkardığı görülmüştür. Bu çerçevede oluşturulan nasname ve serçavan isimli internet siteleri önemli bir okur kitlesine ulaşmıştır. 

Devrimci Çizgi Savaşçıları ve Diğer Muhalif Hareketler 

Abdullah Öcalan’ın yeni söylemlerine karşı, örgüt içerisinde en etkili ve sert tepki, 1999 yılı sonlarında Çanakkale Cezaevi'ndeki sorumlu kadrolardan gelmiştir. 

Sözde Merkez Komite ve örgütün cezaevi yönetim organı olan İç Koordinasyon üyesi Mehmet Can YÜCE, o tarihte Çanakkale Cezaevi'ndeki örgüt mensuplarının çoğunluğunu çevresine toplayarak hizip grup 
oluşturmuştur. M. Can YÜCE, PKK'nın yasadışı Sol örgütlenmesi olan DHP-Devrimci Halk Partisi Eski Genel Sekreteri olan ve aynı cezaevinde bulunan Meral KIDIR vasıtasıyla bazı DHP kadrolarının desteğini de sağlanmıştır. 
Bu grup Öcalan’ın öngördüğü yeni stratejiye karşı "PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları" adıyla bir örgüt kurarak kuruşlunu açıklamıştır. 

Devrimci Çizgi Savaşçıları örgütü yaptıkları açıklamalarda; PKK’nın mirasını sahiplendiklerini, silahlı mücadelenin devam etmesi gerektiğini, Devrimci çizginin illegalitede çalışmalarına hız vereceğini, Öcalan’ın çözüldüğünü ve devletle işbirliği yaptığını ifade etmişlerdir198. 

Devrimci çizgi savaşçılarının yönetici M. Can YÜCE bir süre sonra cezaevinden çıkarak, İstanbul Gazi mahallesindeki yakınlarının evine yerleşmiş, akabinde de Avrupa’ya kaçarak Almanya’ya sığınma talebinde 
bulunmuştur. Yüce, Öcalan’ın durumunu anlatan “Bir Yanılsamanın Sonu” adlı bir kitap yayınlamış ve örgütün içerisinde bulunduğu çelişkileri ortaya koymaya çalışmıştır. Yine Almanya üzerinden örgüt adını alan internet sitesi oluşturularak kitle elde etmemeye çalışılmıştır. Yüce son olarak http://www.sosyalist-kurd.net isimli bir internet sitesi oluşturarak, yayınlarına buradan devam etmiştir. 

PKK terör örgütü birkaç defa ayrılanların yeniden örgüte dönmesi teklifinde bulunsa da, bu teklif muhaliflerce kabul edilmemiştir. 08 Ağustos 2001 tarihli Öcalan ve avukatları arasındaki görüşmede, Öcalan kaçanların durumunu sormuş, avukatları ise kaçanlardan Dr. Süleyman, Yılmaz, Zeki ve Can Yüce’nin Almanya’ya gittikleri ve diğerleriyle beraber hareket ettiklerini aktarmışlardır. Öcalan 11 Ağustos 2000 tarihinde ki avukatlarla olan görüşmesinde, kaçanlarla ilgili olarak; ”…15 Ağustos vesilesiyle bir çağrıda bulunuyorum: Kaçanlar dahil, Avrupa’da olanlar Can ve diğerleri KONGRA-GEL çizgisi temelinde gelirlerse, özeleştirilerini yaparlarsa 
affedilebilirler. Ama halkımızın temel değerlerine saldırıları devam ederse bu suçtur. Af esprisi ile gelirlerse kabul edilebilir, yoksa direniş sonuna kadar devam eder. Bunun hesabını halkın önünde vermek zorunda kalırlar…199” şeklinde sözde af çıkardığını ilan etmiştir. Fakat bu gruplar Öcalan’ın çağrıya uymayarak, Ö’nu ve ekibini işbirlikçi olmakla suçlamaya devam etmişlerdir. 

Aslında DÇS örgütünün kuruluşu, PKK açısından büyük önem arz etmese de, mezkûr muhalif grup tehlikeli telakki edilerek, her şeye rağmen büyümesi ve genişlemesi engellenmek istenmiştir. PKK örgütü daha sonra 
Devrimci Çizgi Savaşçılarına ilhak olmasından dolayı, meydana gelen boşluğu doldurmak adına yeniden DHP örgütü benzeri bir yapı oluşturmaya çalışsa da başarılı olamamıştır. 

 Öcalan’ın yakalanmasından sonraki ortaya koyduğu tavır örgütün kırsal alanında bulunan kadrolarınca da şaşkınlıkla karşılanmıştır. Birçok örgüt mensubu Öcalan’a ilaç verilmiş olabileceğini, bu nedenle bu tarz açıklamaları yaptığını dahi düşünmüşlerdir. Fakat geçen zamanda Öcalan’ın tavrında bir değişiklik olmayınca çok sayıda militan kaçarak PDK ve KYB’nin bölgesine sığınmış, Suriye ve Ermenistan kökenliler ülkelerine dönmüşlerdir. 

 1Eylül 1999 tarihinde ise Öcalan’ın talimatıyla Türkiye içerisindeki militanların önemli bir ölümü Irak ve İran’daki kamplara geri çekilmişler dir200. Bu geri çekilmelerde örgütün kaynaklarına göre 500, gerçekte ise 650–700 civarında örgüt militanının öldürüldüğü bilinmektedir. 

Öcalan kendi hayatı söz konusu olunca yıllarca yürüttüğü mücadeleyi bir anda yok ederek, hemen itiraflara başlamış, hayatını ilk planda ela almıştır. Hayatı için bu kadar çaba içerisine giren Öcalan, sadece geri çekilmelerde 
ölen 700 civarındaki militanını ise hiçbir şekilde umursamamıştır. 2 Ağustos 1999 tarihinde yaptığı avukat görüşmesinde; 

“Avukat: Çekilirken kayıplar olabilir, 

Öcalan: Çekilirken kayıp vermeme, birimlerin yeteneğine bağlı. Birimler bu işi bilir…” 201 diyerek avukatların bu yönlü bilgilendirmelerini dahi umursamamıştır. Öcalan’ın ortaya koyduğu yeni durum bazı militan grupların Öcalan’ın talimatlarını dinlemeyerek örgütten kopmalarına neden olmuştur. 

Bu zamanda Örgüt içerisinde silahlı faaliyet yürüten İsa (K) Orhan İlbay sorumluluğunda 12 ve Kazım (K) Hamili Yıldırım sorumluluğundaki 18 örgüt mensubunun, 13-15 Ocak 2000 tarihleri arasında, sözde Amed Eyaleti Şehit Remzi Alanından gelerek kış şartları nedeniyle Bingöl merkez Aşağıköy Hasar Tepe mevkiinde üslenmiş ve faaliyetlerine PKK’dan ayrı olarak devam etme kararı almışlardır. 

Bu gruplara yönelik TSK’nin 10 Mart 2000 tarihindeki operasyonunda, İsa (K) Orhan Ilbay, beraberindeki 8 örgüt mensubuyla birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir. Kazım (K) Hamili Yıldırım ise yanında bulunan 18 teröristle birlikte çatışma bölgesinden kaçıp, Mart ayı içerisinde Tunceli kırsalına geçiş yapmıştır. İsa Kod Orhan İlbay ve grubunun yerinin PKK tarafından ihbar edildiği ise daha sonra ortaya çıkan iddialardandır. 

Nitekim terör örgütü PKK yayın organlarından Medya-Tv ve Özgür Politika isimli gazetenin 07 Ocak 2000 tarihli yayınlarında, örgütçe Dersim eyaleti olarak adlandırılan bölge içerisinde sorumlu düzeyde faaliyet gösteren İSA (K) Orhan İlbay ve Kazım (K) Hamili Yıldırım isimli örgüt mensuplarının geri çekilme sürecine karşı çıktıkları, dönem itibariyle söz konusu şahısların örgütle herhangi bir bağlarının kalmadığı, gerçekleştirecekleri eylemlerden örgütün sorumlu tutulamayacağı şeklinde açıklamalarda bulunulmuştur. 

İlerleyen zamanda ise Hamili Yıldırım yeniden örgüte dönüş kararı alarak, İran üzerinden Kandil alanına varmıştır. Her ne kadar Hamili Yıldırım yeniden örgüte dönse de bu durum örgütün diğer Konsey Üyelerince 
kabul edilmemiş, bu kişiyi tasfiye edebilmek amacıyla planlar yapılmıştır. Örgüte dönüşünün akabinde yeni bir kararla sözde Amanos (Hatay) bölgesine görevlendirilmiştir. Yıldırım, Amanos bölgesine giderken bizzat örgüt tarafından Suriye’ye ihbar edilerek yakalanması sağlanmış ve Suriye devletince Türkiye’ye iade edilmiştir. 

Hamili Yıldırım’ın yaşadığı bu olayların örgüt içi çekişmeden kaynaklandığını Öcalan’da çok iyi görmüş fakat bir şey yapamayacağından, olayı kapatmak zorunda kalmıştır. 15 Ağustos 2004 tarihli görüşme notlarında bu konu işlenmiştir. 

“Avukatlar: Suriye, Hamili Yıldırım'ı 6 arkadaşı ile birlikte Türkiye'ye teslim etti 

Öcalan: Ben Cemal’in yanında kalsın demiştim. Orada ne arıyordu, Rusya' dan mı oraya geldi? 

Avukatlar: Hayır, önce arkadaşların yanındaydı 

Öcalan: Dürüst müydü, çalışmak istiyor muydu, kim onu oraya gönderiyor, Suriye'den nereye geçecekti 

Avukatlar: Grupla Türkiye'ye geçmek üzere Suriye'deymiş, Amanoslar’a geçecekmiş, 

Öcalan: Kim bu kararı vermişse tarihi bir hatadır, gönderen de suçludur, daha öncede böyle bir şey oldu. Denizlerin meselesinde, ben kaldı ki orada kalsın dedim, anlayamıyorum kim bunları yapıyor? Bunların sorumlusu kim? Türkiye'ye giriş kararı yanlış, kendisinin bu kararı büyük bir sorumsuzluktur, kararı kendisi mi verdi yoksa onu gönderdiler mi? 202 “şeklinde devam etmektedir. 

 Suriye tarafından yakalanan Hamili Yıldırım daha sonra Türkiye’ye teslim edilmiş ve cezaevine konmuştur. Hamili Yıldırım örgütün kendisini aldatmasına oldukça içerlendiğinden ifadesinin son bölümünde “…dönüp yaşadıklarıma bakınca yıllardır yaptığım hatalar karşıma çıkıyor. Çocuk denecek yaştan itibaren Örgüt için çalıştım. Tüm yaşantımı ona adadım. Ama beni yıllarca mücadele ettiğim devlet değil kendi arkadaşlarım aldattı, kimsenin değil kendileri için yıllardır savaştığım insanların ihanetine uğradım…” ifadelerini kullanarak, içine girdiği hayal kırıklığını beyan etmiştir. 

 Özgürlük İnisiyatifi İsimli Hizip Hareketinin Ortaya Çıkışı ve Niteliği 

Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi aşamasında kamuoyuna yansıyan görüntü ve beyanlarından başlayarak mahkeme aşamasındaki savunmalarıyla devam eden süreçte, örgüte karşı çok sayıda 
muhalif kitle ortaya çıkmıştır. Örgütün yeni dönem stratejisi ve uygulama larına Avrupa alanında ve cezaevlerinde ortaya çıkan muhalif grupların yanı sıra, Irak'ın Kuzeyindeki örgüt mensupları arasında da muhalif bir grup 
oluşmuştur. 

Kendilerine "Özgürlük İnisiyatifi" ismini vererek mevcut örgüt strateji ve uygulamalarını kabul etmedikleri için örgütten ayrıldıklarını belirten, öncülüğünü Doktor Süleyman (K) Sait Çürükkaya, Yılmaz (K) Yıldırım Kaya ve Küçük Zeki (K) Ayhan Çitçi’nin yaptığı (23) kişilik PKK grubu, 19 Mayıs 2000 tarihinde örgütten kaçmışlardır. Söz konusu grup kendileri gibi muhalif tutum takınmakla birlikte örgütten kaçamayan (28) örgüt mensubu nun hayatlarından endişe duyduklarını ifade eden bir bildiriyi 10 Temmuz 2000 tarihinde internet ortamında kamuoyuna açıklamıştır. 

Kamuoyuna açıklanan metinde; Dr. Süleyman (K) Sait Çürükkaya, Küçük Zeki (K) Ayhan Çiftçi ve Yılmaz (K) Yıldırım Kaya'nın beşi bayan olmak üzere 15-20 kişilik bir grupla birlikte 19 Mayıs 2000 tarihinde örgütten 
kaçtıkları, söz konusu grup içerisinden KYB ile irtibat kurmakla görevlen dirilen iki kişinin örgüt tarafından yakalanarak sorgulamaya alındığı belirtilmiştir. 

Örgüt avukatlarının Öcalan’a yaptığı değerlendirmelerde, bu grupların etkili olamayacakları, bu süreçte sadece Avrupa’da ve Türkiye’de bazı kişi ve güçlerce görüşecekleri ama güçlerinin yetersiz olduğu vurgulanmıştır 203. 

Öcalan yaptığı değerlendirmede ise kaçışların KYB (Talabani) tarafından Almanya adına organize edildiğini, Sait Çürükkaya’nın Yeşilden daha tehlikeli olduğu ifade edilmiştir204. Bu kaçışla birlikte örgüt içerisinde Bingöllülere ve Zazalara yönelik düşmanlık geliştirilmiş ve tüm Zaza kökenliler hain ve işbirlikçi olarak görülmüştür. Örgütün önemli isimlerinden Dr. Ali kod Hüseyin Turhallı’nın 2008 yılında örgütten kaçışıyla birlikte Zaza karşıtlığı daha da yükselmiş olup, günümüzde Zazalar örgütten tamamen dışlanmıştır. 

2001 yılı içerisinde ise Özgürlük İnisiyatifi sorumlularından Yılmaz (K) Yıldırım Kaya, Dr. Süleyman (K) Sait Çürükkaya ve Küçük Zeki (K) Ayhan Çiftçi isimli örgüt mensupları illegal yollardan Almanya'ya geçiş yapmışlar dır. 

Kırsal alandaki kopuşların yanı sıra, terör örgütü PKK'nın sözde Cezaevleri Genel Sorumlusu olup, Bursa E Tipi Kapalı Cezaevinde kalan Sabri OK ile Bayrampaşa Cezaevi Sorumlusu olan Ferhan GÜLLÜ arasında, İstanbul'daki örgütsel faaliyetlerin kimin tarafından yönetileceği konusundaki kişisel çekişmeden başlayıp, diğer örgüt mensuplarının da katılımıyla giderek örgütsel konulara farklı bakış açılarına yol açan tartışma ortamı sonucunda ayrılıklar yaşanmıştır. 

Bu çerçevede Bayrampaşa ve Bakırköy Cezaevlerindeki (35) örgüt mensubu adına yakınları tarafından 04 Temmuz 2001 tarihinde bazı internet sitelerinde PKK ile ilişkilerinin koptuğu şeklinde bir açıklamada  yayınlan mıştır. 

Kopmalarla ilgili bilgi 25 Temmuz 2001 günü avukatları tarafından Öcalan’a bilgi aktarılmıştır. Öcalan ise yıllarca kendisi uğruna çalışmış, cezaevlerinde hayatını bitirmiş Ferhan Güllü’nün istifasının nedenini anlama yerine ,”Biz onunla hiçbir zaman uyuşamadık. Hepsinin şu sıra yöneldiği nokta Bingöl’dür. Doktor Süleyman, Ferhan Güllü, Yeşil, Melik Fırat’ın yöneldiği bölge Bingöl’dür. Oraya dikkat etmek gerekir. Yeşil’ in yeridir. (HADEP’li 
arkadaşa) sizin bu sıra Bingöl üzerinde durmanız gerekiyor”205 Şeklinde açıklama yaparak yıllarını örgüt adına cezaevinde geçiren kişilere verdiği önemi/önemsizliği göstermiştir. Bu beyan aslında örgütte meydana çıkan 
Bingöl ve Zaza düşmanlığının da bir göstergesidir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

172 24 Nisan 1996 tarihine kadar örgütün öldürdüğü sivil halk sayısı 4.433 kişidir. 
173 Aydınlık Dergisi, 18 Mart 1995, no:404, s.7. 
174 Özgür Ülke Gazetesi, 2 Kasım 1994. s.4. 
175 Aydınlık Dergisi, 15 Temmuz 1995, no:421, s.15. 
176 Mümtaz, a.g.k., s.18. 
177 Kendal, a.g..k., s.104, 105. 
178 13 Eylül 2000 tarihli Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşme notu 
179 Baksi M., Roma Yürüyüşü, İstanbul, 2000, s.28. 
180 Çevik İ., “PKK Parlamentosu”, Yeni Yüzyıl Gazetesi, 14 Ocak 1994’den naklen Taner Aydın Türkiye’de Narko Terörizm ve PKK / KONGRA – GEL Terör Örgütü’nün Rolü, Ankara, 2007, s.81 
182 http://www.peyamaazadi.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=170 
183 Sabah Gazetesi, , 29 Mayıs 1997 
184 http://serxwebun.forumieren.com/t25-karsazdan-dogsada-kurtlerin-ekonomik-orgutlenmesi 
185 Karer, Bir Sosyoşog, Bir Örgüt ve Kürt Yıkımı, s.69. 
186 Baki Karer, Abdullah Öcalan’ın sözlü savunmasından. 
187 Karer, Bir Sosyoşog, Bir Örgüt ve Kürt Yıkımı, s.87. 
188 Serwebûn Dergisi, Kasım 1996, s.13 
189 Kani Yılmaz, İnterpol tarafından 7023/94 dosya sayısı A.-158/4- 1998 sabıka numarasıyla aranmakta 
190 Milliyet, “Apo İtalya'dan iltica istedi”, 14 Kasım 1998. 
191 Hürriyet, “Abdullah'ın kalbimde çok özel bir yeri var”, 29 Kasım 1998. 
192 Milliyet, “İtalya'nın iki yüzü” adlı haber. 
193 Öcalan A., Sümer rahip devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru, s.275. 
194 Milliyet, “Apo İtalya'dan iltica istedi”, 14 Kasım 1998. 
195 http://www.pkkonline.net/tr/index.php?sys=article&artID=700 
196 Özgür Politika Gazetesi, 16 Nisan 1999, "Kosova'dan sonra Kürdistan" başlıklı bir haber, 
197 Özdağ Ü, Türkiye Kuzey Irak ve PKK, 1999, s.228-229 
198 www.kızılbayrak.org/2001/sykb15/sayfa_17.html 
199 08 Ağustos 2001 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 
200 Öcalan, Sümer Rahip Devletinden…, s.108. 
201 2 Ağustos 1999 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 
202 15 Ağustos 2004 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 
203 21 Haziran 2000 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 
204 12 Mart 2003 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 
205 25 Temmuz 2001 Tarihli Abdullah Öcalan’ın Avukatları İle Görüşme Notu 

***

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 7

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 7


 PKK Faaliyetlerinin Değişim Süreci 

Abdullah Öcalan, yakalanmasının akabinde örgüt militanlarının Türkiye’den K. Irak ve İran’a çekilmesi talimatını vermiş ve avukatları aracılığıyla 1 Eylül 1999 tarihinden itibaren de sözde tek taraflı ateşkes ilan ettiğini kamu  oyuna duyurmuştur. 

Sözde ateşkes ilan edildiği 1 Eylül 1999 tarihinde yurt içinde örgüt elemanlarında bariz anlamda bir başıbozukluğun ortaya çıktığı görülmüştür. Fakat A. Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla örgüt yönetimiyle temas kurması ve mahkeme safahatından itibaren şekillendirmeye başlayan yeni dönem stratejisini kabul ettirmesiyle, örgüt açısından belirsizlikler giderilmeye başlamıştır. 

1 Eylül 1999'dan itibaren silahlı mücadeleye son vererek mensuplarını sınırların dışına çekme çağrısı akabinde, örgütün sözde üst düzey yöneticileri teröristbaşı A. Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıyı bütünüyle kabul 
ettiklerini belirtmişlerdir. Bu durumda hareket tarzı; yurt içerisinde faaliyet gösteren kadroların geri çekilmesi ve bazı bölgelerde sınırlı sayıda da olsa ilişkileri devam ettirecek örgüt mensuplarının bırakılması şeklinde 
benimsenmiştir. Geri çekilmeyle birlikte örgüt içerisinde bazı bölgelerde Öcalan karşıtı hareketlerde belirmeye başlamıştır. 

A. Öcalan tarafından ortaya konan yeni strateji hem bölgede hem de Avrupa’daki kadroların önemli bir bölümünce hemen benimsenmiştir. İlk günlerde şiddet içerikli taşkınlık hareketlerinde bulunan Avrupa'daki 
örgüt taraftarları, daha sonra faaliyetlerini yeni stratejiye uyarlamışlardır. Başlatılan sözde barış girişimi kapsamında, örgütün cephe örgütlenmesi olan bünyesindeki sorumlu kadroların katılımı ile Avrupa alanında, döneme uygun politikaların tespiti ve eğitim amaçlı bir toplantını gerçekleştirilmiştir. Toplantıda, Avrupa ülkelerinde etkin faaliyet yürütecek "Barış İnisiyatifi" adı altında bir oluşumun faaliyete geçirilmesi veya bu konu üzerinde yoğunlaşacak bir etkin kadronun oluşturulması planlanmıştır. 

Dönem içerisinde, terör örgütü adına Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren çeşitli organizasyonlar tarafından, terörist başının "Demokratik Çözüm" çağrılarına destek vermeyi hedefleyen konferans, toplantı vs. etkinliklerin yapıldığı gözlenmiştir. Yeni strateji temelinde SKP (Sürgünde Kürdistan Parlamentosu) isimli oluşum, 26 Eylül 1999 tarihinde Belçika-Brüksel kentinde yaptığı 11. Genel Kurul Toplantısı'nda, kendisini feshederek, yine örgüt güdümünde oluşturulan sözde KNK (Kongra Netavviya Kürdistan-Kürdistan Ulusal Kongresi) isimli oluşuma dahil olmuştur. 

KNK, PKK himayesinde bir sözde Kürt iradesi oluşturmak ve yine PKK adına diplomatik faaliyet yürütmek amacıyla Nisan 1999 ayında kurulmuş olup, sözde Kürt Milli iradesi misyonu üslenmiştir. Kendi ifadelerine göre KNK, Ulusal Birliğin kurumsal ifadesi rolünü temsil etmektedirler. 

Bu açılımlardan sonra planlamalar doğrultuda 04 Eylül 1999 tarihinde Norveç’in Oslo kentinde "Öcalan'a özgürlük ve Kürdistan'a Barış Festivali" adı altında bir etkinlik düzenlenmiş, Festivale, İskandinav ülkelerinde 
faaliyet gösteren PKK yandaşlarının yanı sıra, Norveçli bazı İnsan Hakları Savunucuları da katılmıştır. 
Yine, 18–19 Eylül 1999 tarihlerinde İtalya’nın Ancona şehrinde, İtalyan sivil toplum örgütlerinin organizesinde, "Şimdi Değilse Ne Zaman" adıyla bir konferans düzenlenmiş, Güneydoğu sorununun barış içinde çözüme kavuşturulması talepleri dile getirilmiş, konferansa PKK mensupları ve İtalya'da PKK'ya yakınlığı ile bilinen Sosyalist-Komünist çevreler iştirak etmiştir. Ayrıca 23-24 Eylül 1999 tarihleri arasında, PKK mensupları ve yandaşlarının da iştirakiyle, İtalya’nın Perugia şehrinde "3. Halklar Asamblesi" adı altında bir konferans daha düzenlenmiştir. 

Öte yandan, İngiltere’nin Başkenti Londra'da faaliyet gösteren PKK yanlısı DAY-MER (Türkiye ve Kürdistan Toplumu Dayanışma Merkezi) tarafından, ülkemizdeki depremzedelere yardım amacıyla bir kampanya düzenlenerek, PKK’nın değiştiği, insani bir yüzünün de olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. 

Öcalan’ın talimatıyla 1 Ekim 1999 tarihinde biri kırsal alandan diğeri Avrupa’dan olmak üzere PKK mensuplarından oluşan sözde “barış grubu“ adıyla iki grup Türkiye’ye gelerek, güvenlik güçlerine teslim olmuştur. İkinci grup ise 29 Ekim 1999 tarihinde ülkemize giriş yapmıştır. 

Almanya'da yayımlanan Özgür Politika Gazetesi'nde, 16-17 Ekim 1999 tarihleri arasında, Almanya’nın Oldenburg şehrinde, PKK mensup ve yandaşlarının organizesinde, "13. Kürdistan Halk Oyunları ve Müzik 
Yarışması" adıyla bir etkinlik düzenleneceği şeklinde haberler yer almıştır. Genel anlamıyla bu dönem daha çok silahlı şiddet hareketlerin duraksama gösterdiği, bunula beraber diğer propaganda türü faaliyetlerin hızla 
yükseldiği bir dönem olmuştur. 

Yeni dönemde Avrupa'ya Biçilen Rol 

Yukarıdaki başlıklarda da ifade edildiği gibi 1999 yılından sonraki dönem sözde barışçıl çabalara hız verilen bir dönem olmuştur. Öcalan 21. yüzyılda silahlı mücadele ile sonuç almanın yenidünya düzeni ve onun yürütücüsü güçlü ülkeler tarafından kabul edilemez olarak nitelendiği gerçeğinden hareketle, salt silahlı faaliyetlerin başarısızlığa yol açacağı, bu nedenle silahlı faaliyetlerin siyasal taleplerle gizlenmesinin akıllıca olacağını vurgulamıştır. 

Bu kapsamda, bugüne kadar emperyalizmin öncüsü olarak nitelenen ABD'nin onayı olmadan bölgede yeni bir oluşumun mümkün olmadığı tespitini yapan terör örgütü, Batı ülkelerinin vurguladığı talepleri 
gündeme getirmeye çalışmıştır. 

Örgütün sözde barış çabaları tamda ülkemizin AB'ne üyelik sürecinin başlamasına denk geldiğinden, yönetim "Kopenhag Kriterleri" çerçevesinde Türkiye’yi sıkıştırmayı amaçlamıştır. Alınan karara göre Türkiye’nin 
AB üyeliği görünüşte desteklenecek ve Güneydoğu sorunu AB'nin sorunu haline getirilecektir. 

Bu tespitten hareketle örgütün; Batılı ülkelerin, örgütün silahlı faaliyetleri azalttığına inanmaları/güvenmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti'ni insan hakları ve demokratikleşme konularında sıkıştırmalarını istediği anlaşılmıştır. AB sürecinde ilgili birlik tarafından ileri sürülecek insan hakları ve demokratik adımlar meselesinde Türkiye’nin atacağı adımların PKK’nın amaçladığı politikalar paralelinde olması hedeflenmiştir. 

Başka bir ifadeyle, AB kriterlerini kabul eden bir Türkiye'nin değişik kültürlerin ülke içinde kendini ifade etmesine imkân tanımak zorunda kalacağı, ayrıca örgütlenme ve ifade özgürlüğünün gelişeceği belirtilmiştir. 
"İfade Özgürlüğü" tabirinden, bir halkın dil ve kültür özgürlüğünün anlaşılması gerektiği izah edilmiştir. 
Bu özgürlüklerle o halkın kendini güç haline getireceği, ancak şiddete başvurulmayacağı ve sınırlara  dokunamayacağı izah edilerek, bunun Öcalan tarafından örgüte sunulduğu ve kabul gördüğü, ancak henüz 
Türkiye'de tam anlaşılamadığı iddia edilmiştir. 

Örgütün, dil ve kültür talebinin ön plana çıkarılması amacıyla organize ettiği gösterilerde işlenen konular ve atılan sloganlarda dil, kültür ve Kürtlük adına bir ifade kullanılmaması, bunun aksine; “Biji serok Apo, Şehid na 
mırın/şehitler ölmez, dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan, özgürlüğü özgürlüğümüzdür, Öcalan’ız dünyayı başınıza yıkarız…” diye uzayıp giden ifadelerin hiç birin Kürt, Kürdistan, Kürtçe ve gelenek kelimeleri kullanılmamıştır. PKK’yı bilen uzmanlarında tespit ettiği gibi örgüt bir Kürt örgütü değil Öcalan örgütüdür. Öcalan, kendisinin var olması halinde bir Kürt meselesinin devam etmesini, değilse Kürtlerin ve hedeflerin olmasına gerek olmadığını defalarca ifade etmiştir. 

Bu nedenle örgüt, Türkiye’nin AB sürecinde atacağı adımlardan, Kürtler adına bir kazanım değil Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması adına beklenti içerisine girmiş, düzenlenen tüm kampanyalarda da Öcalan eksenli projeler dillendirilmiştir. 

Diğer yandan bu dönemde Öcalan tarafından ortaya atılan legalleşme projesinin bir saptırmaca olduğu hedefin örgütü toparlamak olduğu da izlenmiştir. Örgüt 1998 yılından beri ciddi bir yenilgi durumunda olup, iki 
yıldan beri bir ateşkes sürecini Türkiye’ye kabul ettirmek istemektedir. Öcalan’ın yakalanmasıyla bu yenilgi ve moral çöküntüsü daha da derinleşmiştir. 

PKK terör örgütü yönetimince AB ile ilgili olarak alınan kararlarda; Türkiye’nin AB üyeliğinin sözde desteklenmesi, bu süreç içerisinde atılacak demokratik adımlar çerçevesinde PKK lehine bazı kazanımların sağlanması şeklinde hedefler tespit edildiği belirtilirken, gerçekte ise Türkiye’nin AB’ye üye olmasını engellemek için tüm Avrupalı kurum ve kuruluşlar nezdinde görüşmeler yapılması kararlaştırılmıştır. 

PKK terör örgütü bu süreç içerisinde Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için elinde gelen her şeyi ortaya koymuştur. Çünkü Türkiye’nin AB üyeliği ve bu süreçte atacağı adımlar, terör örgütünün ideolojik beslenme kaynaklarını ortadan kaldıracağından, üyelik örgüt tarafından istenmeyen bir konu haline gelmiştir. Bu çerçevede yapılacak pazarlıklarda örgütün gücünün gösterilmesi için, kitlenin dinamik tutulması amacıyla; 

09 Ekim 1999 tarihinde PKK yanlısı derneklerin organizesinde Frankfurt şehrinde "İdama Hayır-Barış Hemen Şimdi" adı altında gerçekleştirilen yürüyüşe örgütün kaynaklarına göre (20.000) civarında kişi katılmıştır. 
Ayrıca, Avustralya, Danimarka, Ermenistan, İngiltere ve İsveç'te de benzer taleplerle, az sayıda örgüt mensubu ve yandaşının katılımıyla gösteriler düzenlenmiştir. 

Öte yandan, A. Öcalan’ın İtalya’nın Başkenti Roma'da bulunduğu dönemde, Roma İstinaf Mahkemesi'ne iltica talebiyle ilgili İtalyan avukatları aracılığıyla yaptığı başvurunun, 08 Ekim 1999 tarihinde kabul edildiği açıklanmıştır. Roma İstinaf Mahkemesi'nin bu kararının pratikte bir bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte, örgüt mensuplarına moral destek sağlamıştır. İtalyan hükümeti bu kararla kendini örgüte sempatik göstermeye  çalışmış tır.     

Bu yıl örgütün askeri kanat sorumlusu Murat Karayılan Irak’tan Hollanda’ya geçmiş, bir süre çeşitli ülkelerde faaliyetlerin düzenlenmesine yardımcı olduktan sonra Hollanda ülkesine siyasi sığınma talebinde 
bulunmuştur. Karayılan’ın Avrupa’da birçok isimle görüştüğü bilinmektedir. 8-21 Aralık 1999 ve 5-15 Şubat 2000 yılları içerisinde iki defa Almanya’ya giriş yaparak Almanya’da da görüşmelerine devam etmiştir. Bu faaliyetleri 
takip etmekle görevli Türk istihbarat elemanları ise Yeşillerin uhdesinde olan Dışişleri Bakanlığı görevlilerince engellenmiş ve Almanya’da yasaklı olan bir terör örgütünün liderinin rahat faaliyet göstermesi sağlanmıştır. 

Avrupa'da faaliyet gösteren PKK mensupları ve yandaşlarınca, "Öcalan’ın idam edilmemesi" talepleriyle düzenlenen etkinliklere Kasım 1999 tarihinde de devam etmiştir. Düzenlenen etkinlikler şu şekildedir. 

. 01 Kasım 1999 tarihinde, Almanya/Ulm şehrinde, yaklaşık 300 kişinin katılımıyla bir miting, 
. 05 Kasım 1999 tarihinde, Avusturya/Viyana'da, Avusturya Kürt Dernekleri Federasyonu (FEY-KOM) organizesinde, "İdama Hayır, Barış Hemen Şimdi" adı altında bir yürüyüş, 
. 20 Kasım 1999 tarihinde, Almanya/Frankfurt şehrinde, YEK-KOM organizesinde, 1.000 civarında PKK mensubu ve yandaşının katılımıyla bir gösteri, 
. 20 Kasım 1999 tarihinde, Almanya/Hannover şehrinde, "Hannover ve Çevresi Yezidi Kültür Derneği" bünyesinde faaliyet gösteren PKK yandaşlarının organizesinde, yaklaşık 400 kişinin katılımıyla, 
"Öcalan'a Özgürlük" konulu bir gösteri yürüyüşü düzenlenmiştir. 
. Öte yandan PKK yanlısı kurum ve kuruluşlarında Avrupa faaliyetlerine biçilen misyon gereğince çeşitli etkinlikleri söz konusu olmuştur. Terör örgütü PKK'nın alt örgütlenmelerinden Kürdistan İslam 
Hareketinin (KİH), 27-28 Kasım 1999 tarihlerinde, Almanya/Hagen şehrinde altı ayda bir yapılan merkez toplantısını gerçekleştirilmiştir. Toplantıda, Abdullah Öcalan tarafından başlatılan sözde demokratikleşme ve barış sürecine destek verildiği, Öcalan'a verilen idam cezasının Yargıtay'da 
onaylanması protesto edilmiştir. 

. Yine, YEK-KOM tarafından, Almanya'da yaşayan Kürtlerin haklarının tanınması amacıyla bir imza kampanyası başlatılmıştır. 15 Mart 2000 tarihine kadar devam edecek kampanya neticesi toplanacak 
imzaların, Alman Federal Parlamentosu'na iletilmesi hedeflenmiştir. 
. PKK sözde 6. Kongresi sonrasında faaliyete geçirilen PJKK (Kürdistan İşçi Kadınlar Partisi)'nin cephe aparatı olarak faaliyet gösteren EJAK (Kürdistan Özgür Kadınlar Cephesi) tarafından Almanya/Hannover şehrinde, 26 Aralık 1999 tarihinde "Barış Sürecinde Kadının Rolü ve Görevleri" bir 
toplantı düzenlenmiştir. 
. 10 Aralık 1999 tarihinde, Belçika'da, Brüksel Kürt Enstitüsü ve Kürt Pen Kulübü tarafından, "Kürt halkının dili, edebiyatı ve kültürü" konulu bir konferans düzenlemiştir. 
. 10-11 Aralık 1999 tarihleri arasında Finlandiya/Helsinki'de düzenlenen Avrupa Birliği Toplantısı Avrupa’da faaliyet gösteren örgüt mensupları ve yandaşlarınca propaganda amacıyla değerlendirilmek istenmiştir. Nitekim toplantı öncesinde ve toplantıyla eş zamanlı olarak Helsinki'de örgüt mensupları ve yandaşlarınca çeşitli gösteriler düzenlenmiştir. Gösterilerde Öcalan'a verilen idam cezası ile bağlantılı olarak ülkemizin Avrupa Birliği'ne alınmaması yönünde bir tutum takınılması dikkat çekici olmuştur. 

Türkiye'nin AB'ye adaylığının ilanı ile örgüt mensupları ve yandaşlarının Avrupa'nın çeşitli kentlerinde düzenledikleri etkinliklerde genel olarak “Abdullah Öcalan’ın idam cezasının kaldırılması, düşünce suçlularının ve 
siyasi mahkûmların serbest bırakılması, PKK militanlarına yönelik askeri harekâtın durdurulması" taleplerini dile getirilmiştir. Örgütün, özellikle dönem itibarıyla, terörist yüzünü gizleyerek siyasi bir hareket imajı kazanma yönündeki gayretinin arttığı görülmüştür. 

Örgütün Avrupa’da faaliyetlerini hızlandırdığı bu süreçte yalnızca 20 Nisan 1999 günü Alman polisi tarafından Frankfurt ve Darmstat’ta bazı örgüt evlerine baskın yaparak 17 örgüt mensubunu gözaltına almış, bu operasyon da göstermelik olmaktan ileri gitmemiştir. 

Yönetimde, Başkanlık Konseyinden Avukatlar Konseyine Geçiş 

Teröristbaşı Abdullah Öcalan, yakalanmasının akabinde daha uçakta iken, yeni stratejisinin çerçevesini ve istikametini belirlemiştir. Bu nedenle ilk işi, kendisiyle yasal olarak sürekli temasta olacak ve dışarıyla bağlantılarını sağlayacak olan avukatlarını seçmesi olmuştur. 

Nitekim savunmasını üslenecek olan birçok avukatı geri çevirirken, kendisiyle sanık müdafi ilişkisinden ziyade teröristbaşı örgüt elemanı ilişkilerini sürdürecek avukatları seçmiştir. Böylece, avukatları aracılığıyla, kısa sürede örgütü düşündüğü istikamete doğru yönlendirmiştir. 

Öcalan, avukatlarına birçok çeşitli görevler vermiştir. Kimisini AİHM'de dava açmaya yönlendirirken, bir bölümünü Yunanistan'a göndermiştir. Bir kısmını kendine yardım edebileceğini düşündüğü bazı kesimlerin desteğini sağlamaya görevlendirirken, diğer bir kısmını örgütle ilişkilerde kurye olarak kullanmıştır. 

Öcalan’ın konumu ile ilgili olarak, Batılı ülkelerin Türkiye'ye karşı yaptırımcı bir tutum izlemelerini sağlanmak amacıyla yargılanma aşamasında beş avukat Avrupa’ya gönderilmiştir. Öcalan, bu avukatlardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi İşkenceyi İzleme Komitesi, Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Sınır Tanımaz Doktorlar ve Barolar başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkeleri parlamento ve kuruluşları ile temasa geçmelerini veya mektupla başvuru yapılarak, "tutukluluk şartlarının kötü olduğu ve izolasyona tabi tutulduğu" şeklinde kamuoyu oluşturmalarını istemiştir. 

İmralı Kapalı Cezaevi'nde kendisini ziyaret eden Avrupa Konseyi İşkence İzleme Komitesi'nin ikinci kez tekrar adaya gelmesi ve yargılama süreci boyunca Avrupalı bir grup avukatın Türkiye'ye gelerek kendi avukatlarına destek vermesinin sağlanması istediği bir diğer husus olmuştur. 

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) sürecinde yakalanmasında var olduğu öne sürülen uluslararası komplonun ortaya çıkarılması için çaba gösterilmesi, bunda payı olduğu değerlendirilen ABD, İngiltere, Rusya Federasyonu, Yunanistan ve Kenya ile Türkiye aleyhine tek tek dava açılmasını istemiştir. Girişimlerde avukatlarının fiilen gelişmelerin içerisinde yer almaları, böylece örgüt yönetimi ile görüşmeleri dolayısıyla devlet nezdinde muhatap alınmalarının sağlanmasını istemiştir. 

Avukatlarının içerisinde yer alacağı "Diyalog ve Uzlaşma Grubu" veya "Ulusal Barış Girişimi/Platformu" isimli bir arabulucu grup oluşturulması, bu grubun doğrudan muhatap kabul edilmese de fiili bir diyalog başlatması, Bu kapsamda, İngiltere’de faaliyet gösteren terör örgütü İRA'nın siyasi kanadı Sinn Fein'in olduğu gibi kendi avukatlarının da devletin muhatap kabul edebileceği bir misyonu yüklenmeleri, bu grubun devletin kurumları ve çeşitli çevre ve şahıslarla sürekli temas etmesini öngörmüştür. Ayrıca bu grup tarafından devlete karşı af konusu, demokratikleşme, Kürtçe TV ve radyo yayınları, kültürel kimlik ve buna uygun örgütlenmelere izin verilmesi gibi hususlarda sürekli öneri götürülmesini istemiştir. 

Bu doğrultuda PKK Avrupa yönetimi, Almanya Dışişleri Bakanı'nın 21-22 Temmuz 1999 tarihlerindeki Türkiye ziyaretinden önce, Claudia Roth görüşmüş ve kendisinden Öcalan’a verilen ölüm cezasının uygulanmaması için Türkiye’ye baskı yapılmasını istemişlerdir. 

1999 Ağustos ayı içerisinde; güvenlik kuvvetlerinden şehit olan ve PKK mensubu iken ölen şahısların annelerinin buluşturularak, örgüt güdümünde ve başlatılan sözde barış girişimleri paralelinde kamuoyuna yönelik görüşme yapmaları ve propaganda unsuru olarak kullanılmalarına yönelik bir etkinlik planlanmıştır. Bu etkinliğe, Avrupa ülkelerinden birinde gerçekleştirilecek 'Barış Anaları' isimli bir festivalde yer verilmesi planlanmıştır. 

Abdullah Öcalan’ın avukatları tarafından oluşturulan Asrın Hukuk Bürosu tarafından, teröristbaşına uygulanan sözde tecrit koşullarının iyileştirilmesi amacıyla AİHM'ne ek başvuru yapılmıştır. Asrın Hukuk Bürosu organizesinde KHRP (Kurdish Human Right Project-Kürdistan insan Hakları Projesi) sorumlusu Kerim Yıldız ve KHRP ile iltisaktı Avam Kamarası İnsan Hakları Sözcüsü Av. Mark Muller tarafından yukarıda belirtilen hususlara ilave olarak AHİM'ne "Teröristbaşının cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve sözde sağlık problemleri nedeniyle başka bir cezaevine naklinin gerçekleştirilmesini" sağlamak üzere başvuruda bulunulmuştur. 

Yine, A. Öcalan’ın AİHM'deki davasına ilişkin çalışmalar; Asrın Hukuk Bürosu'nun yanı sıra Suriye'den ayrıldıktan sonra avukatlığını üstlenen Brita (Britta) Böhler'in de ortağı olduğu Böhler-Prakken isimli avukatlık bürosu ile PKK güdümünde İngiltere’de faaliyet gösteren KHRP (Kürdish Human Rights Project-Kürdistan insan Hakları Projesi) avukatları ile birlikte yürütülmüştür. 

Konu ile ilgili S. C.’nin bilgileri hayli ilginçtir. “…Brüksel'de Av. Botier isimli şahsın bürosunda bu tarihten bir yıl kadar önce tercüman olarak işe başladım. Büroya genel olarak' iltica talebinde bulunan ve Türkiye'den bu Ülkeye gelen kurt kökenli şahıslar gelmekte idi. Avukattan bu Ülkeye İltica etmek için gerekli yasal işlemlerin yapılmasını istiyorlardı, bende avukat ile gelen şahıslara tercüman olarak yardımcı oldum. 

Mart 1999 ayı başlarında Av. Botier Fransız sendikasına bağlı (9) kişilik Avukat grubunun Türkiye'ye çalışma yapmak için gideceklerini… 20 Mart 1999 günü Claudie ve Benoit Hubert ve isimlerini hatırlamadığım diğer avukatlarla birlikte İstanbul'a geldik kendilerinin programı dahilinde Taksim'de bulunan Asrın Hukuk Bürosuna gittik burada Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Ahmet Zeki Okçuoğlu, Niyazi Bulgan ve diğer avukatlarla Abdullah Öcalan'ın nasıl yargılanacağı, İdam olup olmayacağı ve sağlık durumu hakkında görüşmeler yaptık. Daha sonra şu anda hatırlamadığım bir HADEP teşkilatım ziyaret ettik buradaki görüşmede HADEP'in seçimlere katılıp katılmayacağı, Demokratik bir seçimin yapılıp yapılamayacağı hususunda görüşmelerimiz oldu. Daha sonra günde İstanbul Barosunu ziyaret ederek Türkiye'deki Avukatların sorunları ile ilgili bilgi aldık, DGM yasaları üzerinde görüş alış verişinde bulunduk, Abdullah Öcalan davasını 
yürüten savcıdan randevu almak ve davanın seyri hakkında bilgilenmek için Fransa’dan faks çekildi konu ile ilgili Bakanlıktan izin almamız gerektiğinden bu sonuca ulaşamadık, daha doğrusu savcı ile görüşemedik, bu görüşmelerden soma 29 Mart 1999 günü İstanbul'dan Uçakla Fransa'ya gittik; 

Fransa'dan 04.04.1999 tarihinde Lyon barosundan bir avukat ve iki İnsan Haklan savunucusu ile birlikte tekrar İstanbul'a geldik yine Asrın Hukuk Bürosuna giderek Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Niyazi Bulgan ve ismini bilmediğim avukatlar ile Abdullah Öcalan’ın davasını savunan avukatlara Türkiye'de yapılan baskı ve İnsan Haklan İhlalleri ile ilgili görüşmelerde 
bulunduk ve ertesi günü Diyarbakır'a giderek IHD üyesi avukat Osman Baydemir ve diğer İHD mensuplarının DGM'deki duruşmalarına katıldık, 06.04.1999 günü tekrar İstanbul'a döndük ve İstanbul'da Turistik yerleri ziyaret ettik. 07.04.1999 günü birlikte geldiğimiz Avukat ve İHD mensupları Fransa'ya döndü ben ise Asrın Hukuk Bürosunda çalışmaya başladım. 
Fransa’dan ve diğer Avrupa Ülkelerinden gelen Abdullah Öcalan ile ilgili sütunlan bu büroda bulunan avukatlara tercüme ediyordum. Hatırladığım kadarı ile Fransa'dan gelen Libelation isimli gazetede Abdullah Öcalan'ı savunan Ahmet Zeki Okçuoğlu, Niyazi Bulgan ve diğer avukatların Türkiye’de saldırıya uğradıklarını yazıyordu. Bu ve buna benzer gazete 
yazılarını Asrın Hukuk Bürosunda bulunan avukatlara tercüme ettim, ayrıca burada çalıştığım süre içerisinde Avrupa’dan çok sayıda gelen Heyet ve Basın mensupları geldi…” 

Bunlara da Abdullah Öcalan'ın Türkiye'deki durumu ile ilgili bilgi verdim. Hatta Fransa’dan telefon açan ve Öcalan'ın durumu ile ilgili bilgi talebinde bulunan gazetecileri görüştürdüm daha doğrusu her iki grup arasında tercümanlık görevi yaptım. Yukarıda şunu söylemeyi unuttum, (9) kişilik avukat grubu ile Taksimde bulunan Mezepotamya Kültür Merkezinede (MKM) gittik burada yapılan faaliyetlerle ilgili bilgi alış verişinde bulunduk…” şeklindeki söylemleriyle Öcalan’ın avukatların Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden destek aldığını ifade etmiştir. 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***