akdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2017 Cumartesi

AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU, BÖLÜM 2




  AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU, BÖLÜM 2


    Bunlara ilave olarak, AB’nin bir havuzda toplama ve paylasma konseptine uygun birçok alt bölgesel ve iki taraflı gayreti söz konusudur. Bunlar arasında Fransa-İngiltere güvenlik ve savunma isbirliği anlasması öne çıkmaktadır. Yeteneklerin ortak kullanılmasına iliskin bir baska alt bölgesel isbirliği örneği ise, Kuzey Ülkeleri Savunma İsbirliği (NORDEFCO) girisimidir. Kuzey ülkelerinin savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan söz konusu girisim, deniz kapasitesini artırmaya yönelik Baltık Denizi’nde Deniz Gözetleme İsbirliği (SUBSAC) projesini yürütmektedir. Avrupa Amfibi Girisimi (EAI) ise, İtalya-İspanya, İngiltere-Hollanda ve Fransa amfibi güçleri arasında yakın iliskiler olusturmak, AB 
ve NATO operasyonlarında görevlendirilecek söz konusu güçlerin yeteneklerini gelistirmek için 2000 yılında baslatılmıstır. Avrupa Müsterek Çalısabilir Tasıyıcı Grup Girisimi (ECGII), Avrupa’nın amfi harekat ve nükleer operasyonlarda birlikte çalısılabilirliliğini artırmayı hedeflemektedir. Bu eylemlerin temel gerekçesi AB ve NATO görevlerinde daha hızlı ve etkili mevzilenme imkanı sağlamaktır. 

AB’nin NATO ile askeri isbirliği, 1999 yılında Vasington Zirvesi’yle baslamıstır. 17 Mart 2003 tarihinde NATO ve AB arasında “Berlin Plus” olarak tanımlanan isbirliği anlasması imzalanmıstır. Bu anlasmayla AB, kendi kriz yönetimi görevlerinde NATO’nun operasyonel planlaması dahil, ortak yetenek ve varlıklarını kullanabilecektir. Ancak belirtmek gerekir ki pratikte AB-NATO isbirliği pek çok alanda iyi yürümemektedir. 

Akdeniz’e Yayılan Askeri Güç;

Aşağıdaki Tablolar açık kaynak istihbaratıdır. 

TABLO;



4- 2014 YILI DOĞU AKDENİZ ASKERİ GEMİ HAREKETLİLİĞİ 1

4- 2014 YILI DOĞU AKDENİZ ASKERİ GEMİ HAREKETLİLİĞİ 2


Sonuç 

Akdeniz’ de yakın gelecekte ortaya çıkacağı düsünülen sorunları sunlardır: 

1. Deniz Alanlarının Sınırlandırması, 
2. Sahildar Devletlerin ve Yönetimlerin Bölgeye Dliskin Tek Taraflı Fiîli Uygulamaları, 
3. Emniyet, 
4. Kültür Varlıkları, 
5. Çevre, 
6. Arama-Kurtarma, 
7. Gemi Seyrüsefer Güvenliği ve Serbestîsi 
8. Ticaret, terörizm ve suç örgütleri çatısması, 
9. Enerji ve Güvenlik Paradoksu. 

Akdeniz; deniz trafik yolları, enerji koridorunun merkezinde yer alması sebebiyle, dünya ticareti için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, Akdeniz’i kontrol etmek kadar bu coğrafyanın kıyısı olmayan devletlerin kontrolüne girmesinin beraberinde getireceği dengeleri de göz önünde tutmak gerekir. 

Akdeniz’in bu jeostrateik durumu, onu, birçok asimetrik risk ve tehdide karsı hassas bir bölge niteliğine büründürmüstür. Bölgede yasanan son gelismeler Doğu Akdeniz’de güvenliği ortaya çıkarmaktadır. 

Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında, “deniz sınırlarının tek taraflı olarak saptanamayacağı ve yapılacak sınırlandırmanın hakkaniyete uygun bir sonuca ulasmak üzere gerçeklestirilmesi gerektiği” ilkesi benimsenmelidir. Akdeniz’in yarı kapalı deniz statüsünde olması, yapılacak sınırlandırmada bölgenin niteliğine uygun olarak özel kuralların uygulanmasını gerektirdiği için oldukça önemlidir. 

Özellikle, Karadeniz ve Hazar bölgesinde üretilen petrolün boru hatları aracılığıyla dünya piyasalarına tasınması, Akdeniz’in deniz emniyet ve güvenliğini ön plana çıkarmaktadır. Bu sebeple bir an evvel, Akdeniz’de deniz yetki alanlarını belirlemeli ve etkin ve önleyici güvenlik kurallar olusturulmalıdır. 

Bugün baslayan ve gelecek On yılda devam edecek olan bölgedeki etkili devletlerin yönetim sekillerindeki değisim, bölgedeki kriz yayını değisim yayına çevirebilir. Bu kapsamda olağandısı ve hızlı gelismeler göz ardı edilmemelidir. 

Karadeniz, Kızıldeniz ve Körfez’de güvenlik konsepti Akdeniz’le daha çok iliskili hale gelmesi muhtemeldir. Gelecek on yılda Akdeniz’in güvenliğine yeni tehditler olusturabilecek nükleer santraller ortaya çıkabilecektir. Bu sebeple NATO ve AB Akdeniz için yeni güvenlik antlasmaları olusturacak, islevsel alanlarda isbirliği için girisimler 
artacaktır. 

Akdeniz sanayisi ve ticareti, küresellesmenin bir sonucu olarak deniz ticaret akısına daha fazla bağımlı hale gelmistir. Küresel etkilesimin artan önemi ve yoğunluğu korsanlık, terörizm ve suç örgütleri gibi yasadısı aktörlerin de büyümesini tesvik etmis; aynı zamanda farklı deniz bölgelerini birbirine bağlamıstır. 

Diğer taraftan, küresel gücün yayılımı küresel deniz dengesini önemli ölçüde değistirmistir. ABD’nin denizlerdeki üstünlüğü devam etmesine rağmen, gücü göreceli olarak azalmıs ve bazı deniz alanlarına girmesi, yükselen güçlerin karsı stratejileri nedeniyle kısıtlanmıstır. Konvansiyonel bir deniz çatısmasının meydana gelme riski düsük olmasına rağmen, bu değisen denge ülkeler arasındaki etkilesime tesir etmis ve yeni uyusmazlıklar yaratmıstır. 

Yükselen güçler, ABD boyunduruğundaki “Evrensel Ortak Varlıklar” görüsü veya Avrupa’nın çok taraflı yönetim görüsünü kabul etmek yerine, geleneksel devlet hükümranlığı çerçevesini ileri sürerek, daha fazla bağımsızlık ve egemenlik talep etmektedir. Bu durum, küresel deniz konularını ve deniz çevresinin korunmasına yönelik düzenleme girisimlerini karmasıklastırmakta; aynı zamanda yeni çatısmalara ve önemli çevre sorunlarına yol açabilecek denizlerde doğal kaynakların çıkarılması için tehlikeli bir yarısı tesvik etmektedir. 

Söz konusu gelismeler, AB’nin deniz komsularında ve deniz ikmal yollarında da önemli etkiler olusturmustur. Ekonomik kriz sebebiyle Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa devletlerinin deniz asırı mevcudiyeti azalırken ve yumusak gücü körelirken, eski ve yeni dıs aktörler Akdeniz’de artan bir deniz mevcudiyeti sergilemektedir. İklim değisikliği, kirlilik ve asırı avlanma deniz çevresinin bozulmasına yol açmakta ve Akdeniz için yeni çatısmalar ve sorunlar yaratmaktadır. 

Bu gelismeler ısığında Akdeniz Devletlerince, deniz sorunlarının artan küresel doğasını dikkate alarak kapsamlı bir deniz güvenliği stratejisi gelistirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda devletlerin; denizcilik politikası ile savunma politikası arasında daha büyük bir sinerji olusturması; stratejik önemi artan Kuzey Kutbu, Hint Okyanusu, Batı Afrika ve Güney Atlantik gibi alanlar için bölgesel deniz stratejileri baslatma imkanını arastırması; deniz komsularındaki deniz sınırı uyusmazlıklarını çözmek için daha aktif ve görünür bir rol alması gerekir. 

AB’nin ise bu uyusmazlıkların çözümünde Avrupa Komsuluk Politikası araçları ve Karadeniz Sinerjisi ile Akdeniz için Birlik gibi çok taraflı diyalogları kullanması; Güney Çin Denizi gibi uzak bölgelerdeki sınırlandırma uyusmazlıklarında taraf olmaması; küresel düzeyde çekisen Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi devletler ile deniz konularında daha iyi ikili iletisim kanalları gelistirmesi; deniz çevresinde Ortak Bilgi Paylasım Çevresi’nin gelistirilmesi gayretlerini artırarak, deniz sorunlarını izleme ve yanıt verme yeteneğinin gelistirmesi gerekir. 

DİPNOTLAR;

1 Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the Sea-Air and Space), s. 212. 
2 Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858. 
3 Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartısmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartısmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s. 4. 
4 Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu tebliği, Deniz Hukuku Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Ankara, s. 3. 
5 Sürdürülebilir kalkınma olgusunun kavramlarından biri olan “Küresel Kamu Malları (Global Public Goods)”, sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak çevre, sağlık, bilgiye erisim, barıs, güvenlik ve insan hakları gibi 
konuları kapsamaktadır. Bununla birlikte çevre alanında çalısan bazı gruplar çevrenin “Küresel Kamu Malları” arasında ticari bir mal olarak değerlendirilemeyeceğini, onun yerine çevre konularıyla ilgili olarak “Küresel 
Ortak Varlıklar (Global Commons)” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. 
6 Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu, Hint Okyanusu'na kıyısı olan devletlerin donanmaları arasında deniz isbirliğini artırmak amacı güden gönüllü bir girisim olup, 35 üyesi bulunmaktadır. 
7 Dünyada yaklasık 200 civarında boğaz ya da kanal bulunmaktadır. Fakat, bunlardan yalnızca çok azı petrol nakliyesinde önemli bir yere sahip olup, bu ana geçis noktaları “Tıkanma noktaları (Chokepoint)”olarak 
anılmaktadır. Tıkanma noktası deniz trafiğini (Özellikle petrol trafiğini) durdurmak için bloke edilebilecek veya kapatılabilecek bir kanal veya boğazı ifade eder. Bu noktalardaki problemler, küresel enerji güvenliği 
bakımından kritik sonuçlar doğurmaktadır. 
8 Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dıs Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İsbirliği Ajansı, ya da Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komsularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla olusturulmus bir Avrupa Birliği kurumudur. Avrupa Birliği'nin birliğe üye olmayan komsu ülkelerle olan sınırlarının güvenliğinin sağlanması, ulusal sınır muhafızları arasında isbirliği yapılmasını ve sınırlarla ilgili risk analizleri olusturulması amacıyla kurulmustur. 


KAYNAKÇA 

“The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union” (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdp-pbBB3213048/), 
Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelismeler: Grönland – Jan Mayen ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Arastırmaları, Cilt 8, Sayı:1-3, s. 563. 
Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelismeler: Grönland – Jan Mayen ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Arastırmaları, Cilt 8, Sayı: 1-3, s. 576. 
Aslan Gündüz, The Concept of the Continental Shelf in Its Historical Evolution (With Special Emphasis on Entitlement), Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü Yayını, İstanbul, 1990, s.24-25 
Case Concerning Delimitation of the Maritime Boundary in the Gulf of Maine Area (Canada/United States of America), 12 October 1984, ICJ Reports, No. 67; International 
Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. 1, Grotius Publications Limited, 1992, s. 321-322. 
Case Concerning The Continental Shelf (Libyan Arab Jamahiriya/Malta), 3 June 1985, ICJ Reports, No.68; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius 
Publications Limited, 1992, s. 16-17 
Case Concerning the Continental Shelf (Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya), 24 February 1982, ICJ 1982, No. 63; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, 
Delimitation of The Continental Shelf (United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland and The French Republic), 30 June 1977; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 161. 
Esen Arpat, “Ege Denizi Uyusmazlığının Birlesmiş Milletler Deniz Yasasının Kıta Sahanlığı Tanımlamasına ve Kıta Sahanlığı ve Özgül Ekonomik Bölge Sınırlandırmasına İliskin Yaklasımları Bakımından Drdelenmesi”, Yayımlanmamıs Özel Rapor, Mart 1997, s. 10. 
Ferit Hakan Baykal, Deniz Hukuku Çalısmaları, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1998, s. 115. 
Francisco Orrego Vicuña, The Exclusive Economic Zone Regime and Legal Nature Under International Law, Cambridge University Press, Cambridge, 1989, s.190. 
Hüseyin Pazarcı, “Uluslararası Adalet Divanı’nın Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Uyusmazlığına Dliskin 24 Subat 1982 Tarihli Kararı”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası 
Özel Hukuk Bülteni, Dstanbul Üniversitesi, Sayı 2, 1982, s. 42-46. 
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999, s. 240. 
John R. Stevenson ve Bernard H. Oxman, “The Third United Nations Conference on The Law of The Sea: The 1975 Ceneva Session”, AJIL, Vol. 69, 1975, s. 780 
Jon M. V. Dyke; “The Disappearing Right to Navigational Freedom In The Exclusive Economic Zone”, 2004, University of Hawaii at Manoa, Hawaii-USA. 
Karl, D.E. ‘Islands and the Delimitation of the Continental Shelf: a Framework for Analysis’, American Journal of International Law, vol. 71, (1977), s. 642–673. 
Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartısmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkısı”, Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartısmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s. 4. 
Levi E. Clain, “Gulf of Maine-A Dissappointing First in the Delimitation of a single Maritime Boundry”, VJIL, Vol. 25:3, 1985, s. 521-619. 
Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the Sea-Air and Space), s. 212. 
Malcolm D. Evans, Relevant Circumstances and Maritime Delimitation, Clarendon Press, London, 1989, s. 29. 
Marshall Sonenshine, “Law of the Sea: Delimitation of the Tunisia-Libya Continental Shelf”, Harward International Law Journal, Vol. 24, 1983, s. 225-236; Karin Oellers-Frahm, 
“Continental Shelf Case (Tunisia/Libyan Arab Jamahiriya)”, EPIL, Vol. 11 (Law of the Sea-Air and Space), s. 94-99. 
Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858. 
Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law, vol. 84, (1990), s. 837–858. 
North Sea Continental Shelf Cases (Federal Republic of Germany v. Denmark; Federal Republic of Germany v.The Netherlands), 29 February 1969, ICJ Reports 1969, p. 3; 
International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 93. 
S.P.Jagota, Maritime Boundary, Martinus Nijhoff Publishers, Dordrecht, 1985, s. 49-57. 
Sang-Myon Rhee, “Sea Boundary Delimitation Between States Before World War II”, AJIL, Vol.76, No.3, July 1982, s. 555-588 
Sertaç Hami Baseren, “Münhasır Ekonomik Bölge Kıta Sahanlığının Kavramsal Yapısını Etkileyen Bir Kurum Değildir”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1995/1, s. 31. 
Shigeru Oda, “Exclusive Economic Zone”, Encyclopedia of Public International Law, Vol. 11(Law of The Sea Air and Space), s. 107. 
ŞEKER, B.S., “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO 
MONTREUX CONVENTION”, Uluslararası Güvenlik Kongresi. 
ŞEKER, B.S., “ Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği”, Uluslararası Orta Doğu Kongresi 
Yoshifumi Tanaka, “Reflections on Maritime Delimitation in the Cameroon/Nigeria Case”, ICLQ, Vol.53, April 2004, s. 369. 
Yoshifumi Tanaka, “ Reflections on the Concept of Proportionality in the Law of Maritime Delimitation”, The International Journal of Marine and Coastal Law, Vol. 16, No. 3, 
2001, s. 434. 
Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu tebliği, Deniz Hukuku Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı 
Ankara, s. 3. 

***

AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU, BÖLÜM 1




 AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU, BÖLÜM 1




••••  AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU  ••••
      DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ  


Burak Şakir ŞEKER


Özet 

Her kıyı ülkesi en genis alanda yetki elde ederek doğal kaynakları (maden, petrol, balıkçılık vb.) islemeyi amaçlamaktadır. Enerji kaynaklarının ve ulastırma koridorlarının kesistiği bir bölge olan Akdeniz için deniz yetki alanlarının önemi; deniz alanlarında uygulanacak hukuki, askeri, siyasi ve ticari stratejilere de yansıyacaktır. 

Çalısma, küresel deniz ortamının değisen doğasını ve bunun sonuçlarını ele almaktadır. Bu itibarla; değisen jeopolitik ortamın baslıca deniz ikmal yolları üzerindeki potansiyel sorunları nasıl etkilediği ve bu değisikliklerin Güvenlik ve Savunma Politikasına ne tür zorunluluklar dayattığı analiz edilmekte; bu sorunlarla mücadele etmek için Akdeniz’in kapasitesi tartısılarak, devam eden deniz operasyonlarının etkinliği değerlendirilmektedir. 

Giriş 

Deniz alanlarının sınırlandırılması deniz alanlarının sınırlarının belirlenmesinden farklı bir durumdur; kıyı devletinin yargı yetkisini kullanabileceği kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerinin, kıyıları bitisik bir baska devlet ile üst üste örtüsmesi sonucunda meydana gelen çakısmanın sınırlandırılmasıdır. 
Dar denizler, kıyı sekilleri, adalar gibi nedenlerle; devletler yetkilerini kullanırken bir deniz sınırı belirlemesini zorunludur.1 Belirli bir denizalanı birden fazla ülkeyi 
ilgilendirirse, bu ülkelerin deniz alanları için sınırların olusturulması gerekmektedir. 

Tarafların çatıstığı durumlarda genellikle ilk akla gelen çözüm, esit deniz alanları hukuku olmustur. Ancak, her çatısma alanında bu tür çözüm adil olamayacaktır, “hakkaniyet prensipleri” ortadan kalkacaktır. Bu sebeple her bölgenin kendine has çözümü olacaktır, buna “özel durum” da diyebiliriz. “Dlgili sartlar” ya da “özel sartlar” olarak adlandırılan bölgesel niteliklerde temel vurgu coğrafyadır: kıyı uzunlukları, kıyı sekilleri, adalar, adacıklar.2 

•  Bu makalede “The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union” raporu (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdp-
pbBB3213048/), “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği” makalesi (Uluslararası Orta Doğu Kongresi-B.S.SEKER) ve “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO MONTREUX CONVENTION” makalesi (Uluslararası Güvenlik Kongresi-B.S.SEKER) esas alınmıstır. 
•  Kocaeli Üniversitesi Uluslararası Dliskiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi. 

II. Dünya Savası sonrasında baslayan denizlerin paylasımı mücadelesinde devletler, hem kara suları dısındaki deniz yetki alanları haklarını ararken, hem de genis okyanus alanlarındaki menfaatlerini hukukî güvenceye almak için çalısmaktadırlar.3 XXI. yüzyılda, denizlerde sahip olunan egemen hakları genislemistir. Kara suları, bitisik bölge ve balıkçılık bölgesi gibi dar deniz alanlarından baska; egemen haklar ve yetkiler tanınan “Kıta Sahanlığı” ve “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” gibi genis deniz alanları Uluslararası Hukuka 
bütünlestirilmistir. 4 

Uluslararası Hukuk kurallarının geçirdiği değisim, bölge siyasî coğrafyası, karsılıklı menfaatler ve bölgenin en can alıcı noktaları zengin petrol ve doğal gaz yatakları; Akdeniz’de deniz alanlarının sınırlandırılmasına iliskin kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırmasını her an taraflar arasında tırmanmaya açık ve uzun vadeli bir sorun haline getirmistir. 

Küresel deniz ortamı, çok kutuplu dünya düzeni ve küresel jeopolitikteki değisiklikler sonucu büyük bir dönüsüm geçirmektedir. Gücün mevcut dağılımı, artan ekonomik bağımsızlık ve jeostratejik eksenin Asya’ya kayması, Soğuk Savas sonrası döneme nazaran farklı bir deniz güvenlik ortamı yaratmıstır. Deniz kaynaklı ticaret son çeyrek yüzyılda dörde katlanmıstır. Küresel ısınma, teknolojik değisiklik ve ekonomik uygulanabilirlik sayesinde yeni deniz yollarının açılması mümkün hale gelmistir. Bu kapsamda Kuzey Buz Denizi’nde yeni suyollarının açılması; aynı sekilde Afrika, Ortadoğu ve Pasifik arasındaki deniz ticaret yollarını 600 deniz mili kısaltacak olan ve güney Tayland’dan 
geçmesi planlanan Kanal projesi, önemli stratejik sonuçlar doğuracaktır. 

Deniz ticaret akısı aynı zamanda insan kaçakçılığı, uyusturucu trafiği, korsanlık gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetler nedeniyle risk altındadır. Gelisen dünyada güvenlik sorunları çesitli ve öngörülemez bir karmasıklığa sahiptir. Söz konusu karmasıklık ve karsılıklı bağımlılık gelecekteki krizlerin niteliğini belirleyecektir. Baska bir deyisle, dünya coğrafi olarak kümelenmis ve iç içe geçmis birbirini etkilemeye eğilimli kriz faktörlerinden olusan çoklu krizlerle (polycrises) karsı karsıya gelebilecektir. 

Akdeniz’in Hassas Zemini 

Akdeniz sahnesinde, dünya sahnesinde yer almak isteyen her devletin yer almak istediğini görmekteyiz. Bu isteğe sahip, sahili olan olmayan, tüm devletlerin deniz kuvvetleri unsurları ve diğer NATO’nun destekleyici görev kuvvetleri bu bölgeyi yalnız bırakmamaktadır. Akdeniz’e kıyısı olmayan diğer güçler de Akdeniz’de bulunmaktadır. 

Akdeniz’de deniz alanlarında yürütülen her türlü faaliyet bölgeyi sahiplenmenin adeta bir ifadesi haline gelmistir. Bu sebeple deniz alanlarında yapılan askeri tatbikatlar önem arz etmektedir. Ancak hala paylasım sürecinde olan ve aidiyeti tartısmalı deniz alanlarını teskil eden Akdeniz’in, gerek güvenlik açısından gerek petrol yatakları gibi diğer deniz kaynaklarından dolayı büyük öneme sahip olduğundan deniz sınırlarının belirlenmesi büyük önem teskil etmektedir. 

Ülkelerin kara sınırlarını kontrol etmelerine rağmen kıyılarında etkili kontrol sistemleri kuramamaları, uluslararası deniz hukukunun denizlerde etkili bir denetime imkân vermemesi ve deniz alanlarının sınırlandırılmasında ülkelerin yasadığı anlasmazlık yasa dısı göçün büyük ölçüde deniz yolunu tercih etmesine yol açmıstır. 

Deniz kazalarının sonucunda kazazedelerin kurtarılması, gemi personeline en kısa sürede ulasılması kıyı devletinin önemli yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartısmalı bölgelerde olusan deniz kazalarındaki personelin ve geminin kurtarılması kıyıdas ülkeler arasında zaman zaman sorun olmaktadır. Zira Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartısmalı bölgelerde personelin ve geminin kurtarılmasını sağlayan ülke, müdahale ettiği kaza sahasının kendi egemenlik alanı olduğunun kanıtı olarak görmektedir. Bu sularda olusan deniz kazalarına tek bir ülke tarafından müdahale edilmesi, diğer kıyıdas ülkelerin gecikmesi veya müdahale etmemesi gelecekte o bölgede deniz alanlarının belirlenmesinde müdahaleyi yapan ülke lehine önemli bir kanıt olusturabilecektir. 

Benzer sekilde aidiyeti belirsiz adalarda ve sularda seyir güvenliğinin sağlanması açısından fenerler ve seyir yardımcıları olusturan devlet, bu su alanlarını gelecekte sahiplenebilir. Bu tür açıklıklar, kıyı ülkeleri arasındaki çatısma potansiyelini arttırmaktadır. 

Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile bu merkezlere iliskin boru hatlarını kontrol etmektedir. Bölge, Orta Doğu’da ortaya çıkmıs kriz ve çatısmalarda önemli roller oynamıstır. Örneğin ABD, 1980’li yılların ilk yarısında yasanan kanlı Lübnan olayları sırasında, bu ülkedeki vatandaslarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmis; Körfez Savasları’nda İngiltere ve ABD, Irak’a yaptıkları hava saldırılarında Kıbrıs’ı kullanmıstır. 

Sınırlandırmanın Akdeniz Güvenliğine Etkileri 

Deniz yetki alanlarının sınırlandırma sorunun Akdeniz güvenliğine etkileri söyledir. 

• Deniz Ulaştırmasının Serbestliği, 
• Savunma ve Güvenliğe İliskin Sartlar, 
• Doğal Kaynakların Varlığı, 
• Baska Ülkelerin Kıyı Uzantılarına Tecavüz Etmeme veya Kesmeme, 
• Orantılılık veya Hakkaniyete Uygunluğun Test Edilmesi. 

Küresel Deniz Ortamı ve Güvenlik - Kıyıdas Devletlerin ve Bölge Dısı Aktörlerin Akdeniz Politikaları 

Denizlerin öneminin artmasının arkasındaki bir baska kilit unsur, ABD’nin jeostratejik vizyonunda süregelen değisimdir. Ekonomik baskı ve yükselen yeni güçlerle karsı karsıya kalan ABD, Soğuk Savas sonrası uyguladığı “Devlet insa etme operasyonları”ndan çekilmekte; onun yerine daha ılımlı bir vizyon olan “Küresel ortak varlıklar (Global commons)5”ın erisimine hakim olmak ve bununla iliskili küresel akısı güvenceye almak istemektedir. ABD, 2011 Ulusal Askeri Strateji belgesinde “Küresel ortak varlıklar ve küresel irtibatlı alanları” mevcut ve gelecekteki stratejik ortamın kilit unsuru olarak tanımlamıstır. ABD, söz konusu politik, ekonomik ve stratejik buyruk sayesinde uluslararası normları güçlendirerek ve ortak askeri yetenekleri muhafaza ederek, küresel ortak varlıkların kullanımını ve serbest erisimini temin etmek isteyecek ve küresel gayretlere liderlik etmeyi sürdürecektir. 

ABD, Soğuk Savas dönemi ve sonrasında da deniz gücü üstünlüğünü devam ettirmistir. Ancak, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkısı küresel deniz dengesini derinden etkilemektedir. Son yirmi yılda yükselen güçler iddialı donanma gelistirme programları baslatmıstır. Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya karasularının ötesinde güç uygulayabilecek gemi ve amfibi savas yeteneği gelistirmektedir. Bu kapsamda ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın deniz gücü kapasitesi asağıda sunulmustur. 



ŞEKİL 1

Yükselen güçlerin deniz gücü kapasitesini gelistirmesinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle, Doğu ve Güney Çin Denizi’nden Arap Körfezine ve Akdeniz’e kadar dünya denizleri pek çok aktif ve pasif deniz uyusmazlıklarını içinde barındırmaktadır. 

BM Deniz Hukuku Sözlesmesi (BMDHS)’nin zayıflığı göz önüne alındığında, askeri gücünü sağlamlastıranlar, deniz uyusmazlıklarında yasal belirsizlikten en fazla fayda sağlayabilecek taraflar olabilecektir. İkinci olarak, yeni güçler açısından büyüyen ekonomik kapasiteleri ve ihtiyaçları için kritik deniz yollarının ve altyapılarının korunması ve kontrolünün önemi artmıstır. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artıs ve ham metale artan talep birçok deniz bölgesinde kıyı ötesi arama ve sondaj çalısmalarının artmasına sebep 
olmustur. 

Üçüncü olarak, kıyı sularının önemi artmıstır. Yeni eğilim, ülkelerin sığ sulardaki deniz yeteneklerini birlestirmesi üzerinedir. Son olarak, deniz gücü uluslararası statü ve askeri maharetin görünür ifadesi olmayı sürdürmektedir. Öte yandan; Amerikan ve Batı gücüne karsı tarihsel önyargı ve askeri özerklik arzusu söz konusu donanma insasını tesvik eden diğer unsurları olusturmaktadır. Bu durum, yeni güçler arasında ve bu güçler ile ABD arasında potansiyel bir karsılıklı cephelesme ortamı doğurmaktadır. ABD ve Çin’in müttefik bulma 
rekabeti kendi toprak iddialarını desteklemek için büyük güçleri kullanmak isteyen küçük devletlerin korku politikası davranıslarını artırabilecektir. 

Gelecekte deniz güvenliği ortamının nasıl sekilleneceğine iliskin çesitli senaryolar gelistirilmektedir. Bu senaryolardan birine göre, artan karsılıklı ekonomik bağımlılık ve güç yayılımı denizlerde çok taraflı isbirliğini tesvik edecektir. Donmus deniz uyusmazlıkları denizlerdeki doğal kaynakların ortak isletilebilmesi ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak için çözülecek ve uluslararası aktörler deniz kaynaklarını korumak ve terörizm, korsanlık ve ulus ötesi suçların etkisini engellemek için uyum içinde çalısacaktır. 

İkinci senaryoya göre, küresel deniz yönetimi sistemi Çin ve ABD arasında artan rekabet nedeniyle çökecek ve uzun vadede iki deniz bloğu olusacaktır. Bu kapsamda ABD, 

Atlantik ve onun bir parçası olan Kuzey Pasifik’te egemen olurken, Çin, Asya-Pasifik’te hakim güç olabilecektir. 

Üçüncü senaryoya göre, güç yayılması büyük güç çatısmalarını engelleyecek, fakat karsılıklı anlasmaya dayalı küresel rejimi de zayıflatacaktır. Onun yerine bölgesel güvenlik sistemlerinin gelismesine ağırlık verilecektir. Asya Pasifik Bölgesi’nde Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) güçlenecek ve deniz uyusmazlıklarının çözümlenmesine katkı sağlayacak; Hint Okyanusu’nda Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu (Indian Ocean Naval Symposium)6 benzer bir rolü yerine getirmek için gelisecek ve Akdeniz’de ise, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnership-EMP) uzun süredir devam eden uyusmazlıkların üstesinden gelecektir. 

Dördüncü senaryoya göre, mevcut deniz gücünün yeniden dengelenmesi küresel bölünmeye yol açacaktır. Deniz gücü sadece farklı devletler ve bölgeler arasında değil, aynı zamanda devletler ve devlet dısı aktörler arasında da yayılacaktır. ABD, deniz gücü üstünlüğünü korumasına rağmen, küresel deniz varlıklarının garantörü olmayı sürdüremeyecektir. Dslevsiz olan bölgesel ve küresel yönetim sistemleri bosluğu dolduramayacak, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık yükselecek ve sonuçta küresel ticaret akısı bozulacaktır. Böylece, muhtemel ülkesel çatısmalar ve bölgesel gerilim artacaktır. 

Akdeniz, küresel deniz ticaretinin %30’u ve petrol trafiğinin %25’inin geçtiği bir geçis alanıdır. AB’nin, Ortadoğu ve Asya’yla deniz ticaretinin çoğu Akdeniz güzergahından geçmektedir. Ancak, Akdeniz’deki ticari akıs diğer deniz bölgelerindeki gelismelere bağlı ve entegredir. 

Bu kapsamda, Aden Körfezi’ndeki istikrarsızlık Asya trafiğinin bir kısmını Ümit Burnu’na çevirmistir. Benzer sekilde Panama Kanalı’nın genislemesi, Doğu Asya’dan Avrupa’ya olan akısın yönünü Akdeniz dısına yönlendirebilecektir. Akdeniz aynı zamanda bazı kritik enerji ve iletisim altyapılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Avrupa ve Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayan dört adet doğal gaz boru hattı, birçok sıvılastırılmıs doğal gaz (LNG) terminali ve deniz altı iletisim kablolarını içermektedir. 

Akdeniz’in Enerji Paradoksu Sebebiyle Karsı Karsıya Bulunduğu Güvenlik Tehditleri 

Akdeniz’e giris üç önemli tıkanma noktasından (chokepoint)7 kontrol edilmekte dir. 

Bunlar, Cebelitarık Boğazı, Süveys Kanalı ve Türk Boğazları’dır. Süveys Kanalı ve kanaldan geçemeyecek büyüklükteki tankerler için bir alternatif olarak olusturulan SUMED (Suez-Mediterranean) boru hattı, Dran Körfezi’nden Avrupa’ya geçen petrol gemileri için stratejik güzergahtır. Öte yandan, Hazar Denizi’nden petrol ihracının artması Türk Boğazları’nın 
önemini artmıstır. 

Soğuk Savas’ın sona ermesinden itibaren, NATO’nun askeri hakimiyeti ve ABD’nin Altıncı Filosu’nun varlığı nedeniyle Akdeniz’de konvansiyonel güvenlik sorunu ile karsılasılmamıstır. Ancak, Doğu Akdeniz’de Rusya ve Türkiye’nin yeniden ortaya çıkısı ve artan giriskenliği ile Çin gibi bölge dısı devletlerin artan varlığı, Avrupa çapında savunma bütçelerinin azalmasıyla birlikte ele alındığında, uzun vadeli bir dönüsümün basladığını göstermektedir. 

Bu kapsamda, Rusya donanması 2008 yılında yeniden Akdeniz’e dönmüs ve o tarihten itibaren bölgede düzenli tatbikatlar yaparak ve Suriye’deki Tartus askeri donanmasının ikmaliyle ilgilenerek, bölgedeki varlığını yeniden insa etmeye çalısmaktadır. Çin ve Dran, 2012 yılında ilk defa savas gemilerini Süveys Kanalı’ndan geçirmis olup, gelecekte bu bölgede daha fazla bayrak göstermek niyetindedir. Öte yandan, Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de iddialı donanma gemisi insa programı bölgesel güvenlik içeriğini sekillendirecektir ki Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde Fransa ve Dngiltere’nin iki katı kadar bir savas gemisini kendi askeri teçhizat envanterine eklemek istemektedir. 

Yeni aktörlerin varlığı ve Avrupa’da azalan savunma bütçelerine rağmen, NATO’nun üstünlüğü yakın gelecekte de devam edecektir. NATO’nun füze savunma kalkanı insası doğrultusunda ilave donanma yetenekleri Akdeniz’e kaydırılacaktır. Ancak, NATO dısı güçlerin varlığı ve bölgede artan askeri güç, istenmeyen olayların meydana gelmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu kapsamda; AB üyesi olmayan Akdeniz ülkelerinin deniz gücüne iliskin sayısal veriler asağıda sunulmustur. 



ŞEKİL 2

Batı Akdeniz ile Doğu Akdeniz’in güvenlik ortamı arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamı Türkiye ve Rusya ile Dran Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki ortamla bağlantılı olarak sekillenirken, Batı Akdeniz Sahra ve Atlantik bölgesindeki dinamiklerle bağlantılı sorunlarla karsı karsıyadır. Batı Akdeniz’deki temel güvenlik riski Sahra ve Batı Afrika’daki artan istikrarsızlıkla ilgili olup, bu kapsamda yasadısı göç, silah ve uyusturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığı artmıstır. 

Küresel ve bölgesel gelismelerin sonucu olarak, gelecekte Akdeniz’in jeostratejik önemi artacaktır. Bu durum, Akdeniz bölgesinin ekonomik ve politik dinamiz mini artırabilecek, ancak, aynı zamanda gerilim ve çatısmayı artırarak, Akdeniz’deki deniz güvenliğini sarsabilecektir. Öncelikle Libya, Mısır ve Suriye’deki devlet otoritesinin yıkılması; teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için güvenli bir ortam sağlayan denetimsiz deniz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmustur. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip, Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarından simdiden yarar sağlamaktadır. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyusturucu kaçakçılığı gibi illegal akısı da 
artırmaktadır. 

Gelecekteki bir baska sorun, Doğu Akdeniz’deki son doğal gaz kesiflerinin Dsrail ve Türkiye’nin karısabileceği bir çatısmaya sebebiyet vermesi olacaktır. Doğal kaynaklar ve deniz sınırları uyusmazlıklarına iliskin artan gerilim, bölgesel isbirliğini azaltacak ve enerji kaynaklarının isbirliği içinde kullanılmasını engelleyebilecektir. Atlantik’ten Pasifiğe doğru olan küresel güç değisimi ile ABD ve Çin arasındaki artan rekabet, Akdeniz bölgesini doğrudan etkilemektedir. Bu küresel düzeyde stratejik deniz yollarının birbiriyle bağlantılı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, Akdeniz’den geçecek gemi sayısının 2025 yılına kadar iki veya üç katına çıkacağı; bunun yanı sıra iklim değisikliğinin sonuçlarının da artacağı göz önüne alındığında, gelecekte Akdeniz’de balık stokları, içme suyu ve diğer kaynaklar üzerindeki rekabetin artacağı muhtemel görünmektedir. 

AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili bir baska kurumu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komsularıyla olan sınırlarının korunmasının ve güvenliğinin sağlanması için olusturulmus olan Frontex’tir8. Frontex’in ortak operasyonlarından olan HERA 1 ve 2, Senegal, Moritanya, Cape Verde ve Kanarya Adaları’nda yasadısı göçü izlemek amaçlı devriye gezen üye ülkelerin gemileri arasında koordine sağlamaktadır. 

Frontex’in ortak operasyonlarından bir diğeri olan Natilus ile, hava ve deniz temelli devriyeler kullanılarak, merkezi Akdeniz deniz sınırları gözlenmektedir. Frontex’in deniz güvenliği ile ilgili bir baska faaliyeti, Avrupa Dıs Sınır Dzleme Sistemi (EUROSUR)’dir. EUROSUR, üye devletlerin dıs sınırlarında farkındalık olusturmak ve uydu teknolojisi kullanarak kolluk kuvvetlerinin tepki verme kapasitesini artırmak için destek sağlamaktadır. Özü itibariyle EUROSUR ortak bilgi değisimi çerçevesi sunmakta ve üye devletler ile Frontex arasında isbirliği sağlamaktadır. Deniz sınırları olan üye devletler simdiden kendi ulusal sınır gözetimi koordinasyon merkezlerini olusturmuslardır. Denize kıyısı olmayan 
devletlerin ulusal koordinasyon merkezlerinin 2013 yılında bu sisteme bağlanması planlanmaktadır. Frontex ayrıca, EUROSUR’un uydudan alınan imgeler gibi algılama ve gözetleme kapasitesi dahil diğer bilesenlerini de gelistirmeye çalısmaktadır. Bu kapsamda EUROSUR, AB Uydu Merkezi, EMSA ve EUROPOL ile isbirliği içinde çalısacaktır. 

Avrupa’daki mevcut mali ve ekonomik kriz simdiden Avrupa savunma bütçelerine çok zarar vermistir. Avrupa’da stratejik hava ikmal, deniz ikmal, havada yakıt ikmali, havadan gözetleme, lojistik intikal, insansız hava aracı, CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) savunması, hassas savas gereçleri gibi birçok alanda belirgin bir kapasite eksikliği bulunmaktadır. Avrupa Savunma Ajansı’nın bir havuzda toplamak ve paylasmak (pooling and sharing) konsepti, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlamaktadır Ancak, bu 
konuda henüz somut sonuçlar alınabilmis değildir. Avrupa Savunma Ajansı, deniz güvenliği ile ilgili olarak 2006 yılında 17 üye devletle birlikte Deniz Gözetleme Ağı (MARSUR) girisimini baslatmıstır. Bu projenin önümüzdeki aylarda tam olarak uygulanması beklenmektedir. Avrupa Savunma Ajansı, aynı zamanda Uzun Vadeli Taktiksel İnsansız Hava Araçları Sistemi ile Deniz Mayınlarına Karsı Önlemler adlı iki projeyi daha başlatmıstır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

27 Kasım 2015 Cuma

New York Times’tan ABD’nin yeni Ortadoğu haritası





New York Times’tan ABD’nin yeni Ortadoğu haritası
26.06.2014

New York Times’ın yeni Ortadoğu öngörüsüne göre, 5 ülkeden 14 ülke çıkacak. Irak’ın doğusunda Kürt, ortasında Sünni, güneyinde Şii devleti kurulacak.
IŞİD terör örgütünün Irak ve Suriye’deki stratejik öneme sahip bölgeleri ele geçirmesi, New York Times gazetesinin yayımladığı ve olası Ortadoğu senaryolarını içeren haritayı da gündeme getirdi. “5 ülkeden 14 ülke çıkabilir” başlığıyla yayımlanan harita ve Robin Wright imzalı Ortadoğu analizi, Libya, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Yemen’deki etnik ve mezhepsel gerginlikleri ele alıp, bölgeyi bekleyen ekonomik ve siyasi krizlerin üzerine eğiliyor. Haritanın bir diğer özelliği de Türkiye sınırları için bir değişim öngörmemesi…
ÇÖZÜLMENİN BAŞLANGICI SURİYE
Wright’ın makalesine göre Suriye içsavaşı Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek çözülmenin başlangıç noktası olacak. Kopuşların ve yeni oluşumların temelinde ise mezhep çatışmaları, aşiret ve kabileler arasındaki uyuşmazlıklar ve etnik farklılıkların yanı sıra Arap Baharı’nın öngörülemeyen sonuçları bulunuyor. Geçtiğimiz yüzyılın başında Avrupalı devletler tarafından çizilen haritanın önümüzdeki dönemde ciddi değişikliklere sahne olabileceği söyleniyor. Yeni harita sadece Ortadoğu’yu etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası arenadaki ekonomik işbirliklerini, enerji yollarını, güvenlik anlaşmalarını ve siyasi dengeleri de değiştrecek. Suriye’deki etnik ve dini farklılıklar aynı zamanda bu ülkenin yumuşak karnı olarak gösteriliyor. Mart ayında 4′üncü yılına giren ve en az 160 bin kişinin ölümüne, 9 milyon kişinin de evlerini terk etmesine neden olan iç savaşın yarattığı durum Wright’ın analizini destekler nitelikte. Suriye’yi 1971′den beri yöneten Esad ailesinin de bir parçası olduğu Nusayri azınlığın dar bir kıyı şeridinde bağımsız devlet kurması, kuzeyde Kürtlerin yaşadığı otonom bir bölgenin ortaya çıkması ve orta bölümleri de içine alan geniş bir Sünni devletin yer alması ön görülüyor.
SYKES-PİCOT DAYANMAYACAK
Harita, Birinci Dünya Savaşı sonrası Fransız ve İngilizler tarafından Sykes-Picot antlaşmasıyla tasarlanan Orta doğu sınırlarının daha fazla dayanamayacağını öngörüyor. Senaryoya göre Irak’ın doğusunda bir Kürt bölgesi, orta kısımlarında Suriye’ye kadar da uzanan bir Sünni devleti ve başkent Bağdat’ın güneyinde de bir Şii devleti kurulacak. Libya’nın ise tarihi sınırlarına tekrar dönmesinin emareleri hissediliyor.
Ülkenin Trablus, Sirenayka ve Fizan olarak üçe bölünebileceği vurgulanmış. Güncel sınırlarından farklı çizilmiş diğer 2 devlet ise Arap Yarımadası’nda bulunan Yemen ve Suudi Arabistan. Kabileler arası gerginliklerin ve şiddet olaylarının bir türlü önüne geçilemeyen Yemen’in kuzey ve güneyinde Sana ve Aden merkezli 2 devlet kurulabilir.
Suudi Arabistan’ın da kuzey, doğu, batı ve ortada bir Vahhabi devleti olarak 4 parçaya bölünmesi öngörülmüş. Sosyal sorunların yaşandığı, gençlerin yüzde 30′unun işsiz olduğu, azınlık ve kabilelerin baskı unsuru oluşturduğu ülkenin bütünlüğünü koruması zor görünüyor. Irak’ta Bağdat, Libya’da Misurata, Suriye’de ise Cebeli Düruz gibi kentlerin yapıları itibariyle birer şehir devleti oluşturma ihtimali ortaya çıkıyor.

New York Times gazetesi, Ortadoğu haritasının yeniden çizilebileceğini ve 5 devletten 14 yeni devlet çıkabileceğini iddia etti. Deneyimli dış politika analisti ve gazeteci Robin Wright, çatışmaların yaşandığı Ortadoğu’daki birçok ülkenin gelecekte bölüneceğini öne sürdü.
New York Times gazetesinde haritalı bir analiz yayınlayan Wright; Suriye , Irak, Suudi Arabistan, Libya ve Yemen’in bölüneceğini öne sürdü.
EN BÜYÜK BÖLÜNME SUUDİ ARABİSTAN’DA
Bu 5 ülkeden tam 14 devlet çıkabileceğini öne süren Amerikalı gazeteciye göre en büyük parçalanmayı Suudi Arabistan yaşayacak. Suudi Arabistan şu andaki sınırlarının orta bölümünde yer alacak. Ülkede yönetim, gelecekte prenslere geçtikçe kabile ayrımları derinleşecek; kuzey, güney, doğu ve batı Arabistan doğacak.
Wright’ın analizine göre Suudi Arabistan’da krallık gelecek prenslere geçtikçe, Suudi öncesi dönemden kalan derin kabile ayrımlarının derinleşerek bölünmeyi başlatma olasılığı gündemde. Bu senaryoya göre ülke, Hürmüz Körfezi bölgesindeki Doğu Arabistan, Hicaz’da Batı Arabistan, Yemen’e yakın bölgede bir Güney Arabistan ve kuzeyde bir Kuzey Arabistan kurulacak. Ülkenin orta kesiminde ise Riyad merkezli bir Vehhabi Arabistan oluşacak.
SURİYE VE IRAK’TA KÜRDİSTAN
Yaklaşık 2.5 yıldır çatışmaların yaşandığı Suriye’nin yanısıra Irak da 3’e bölünecek. Suriye’nin Akdeniz kıyısında bir alevi devleti oluşacak. Suriye’nin kuzeyi ile Kuzey Irak’ta bir Kürdistan devleti kurulacak.
Suriye ve Iraklı Sünniler ortak bir devlet kuracak. Irak’ın güneyindeyse ‘Şiistan’ devleti olacak. Alevistan, Kürdistan, Sünnistan, Şiistan
Suriye’nin parçalanmasıyla bu iki ülkenin olduğu coğrafyada en az 4 devlet ortaya çıkabilir. Akdeniz sahili boyunca Lazkiye merkezli bir Arap Alevisi devleti oluşurken, Kuzey Irak’taki Kürdistan Özerk Bölgesi ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinin birleşiminden, Türkiye’nin Hatay dışında bütün güney sınırı boyunca uzanan Erbil merkezli yeni bir Kürdistan doğacak. Irak’ın güneyinde Basra merkezli yeni bir Şii devleti doğarken, Suriye ve Irak’ın Bağdat ve Şam’ı da içeren sünni vilayetlerinde yeni bir Sünni Arap devleti doğacak. Ancak özellikle Irak’taki parçalanma ihtimali gerçekleşirse kolay gerçekleşebilecek bir parçalanma olmayacağı öngörülüyor. Musul ve Kerkük’te Kürt-Arap, Bağdat ve çevresi konusunda Şii-Sünni savaşı yaşanabilir
YEMEN YENİDEN BÖLÜNECEK
Yakın zaman önce birleşen Yemen, kuzey ve güney Yemen olarak yine bölünecek. Yakın zaman önce birleşen Yemen, Güney Yemen’deki referendum sonrası yeniden Kuzey ve Güney Yemen diye iki ayrı ülkeye bölünebilir. Bölünme sonrası Güney Yemen tamamıyla Suudi Arabistan’a da katılabilir. Bu durumda, Hint Okyanusu’nun Arap Körfezi’ne doğrudan irtibat kazanacak Suudi Arabistan’ın İran’ın Hürmüz Körfezi’ni kapatma korkusu da yok olacak.
LİBYA’DA 3 DEVLET

Libya da parçalanmadan kurtulamayacak. Kabileler arasındaki büyük rekabet sonucu, ülkenin doğusunda Sirenakya, batıda Trablus ve güney batıda Fizan adlı devletler ortaya çıkacak. Kabileler arasındaki büyük rekabet ülkeyi parçalanmaya götürebilir. Bu durumda, ülkenin doğuda Bingazi merkezli Sirenakya ve batıda Trablusgarp adlı iki devlete bölünmesi ihtimali var. Hatta, güney batıdaki Fizan da ayrılarak üçüncü bir devlet daha oluşturabilir