AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU, BÖLÜM 1
•••• AKDENİZ'E YAYILAN ASKERİ GÜÇ VE ENERJİ PARADOKSU ••••
DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ
Burak Şakir ŞEKER
Özet
Her kıyı ülkesi en genis alanda yetki elde ederek doğal kaynakları (maden, petrol, balıkçılık vb.) islemeyi amaçlamaktadır. Enerji kaynaklarının ve ulastırma koridorlarının kesistiği bir bölge olan Akdeniz için deniz yetki alanlarının önemi; deniz alanlarında uygulanacak hukuki, askeri, siyasi ve ticari stratejilere de yansıyacaktır.
Çalısma, küresel deniz ortamının değisen doğasını ve bunun sonuçlarını ele almaktadır. Bu itibarla; değisen jeopolitik ortamın baslıca deniz ikmal yolları üzerindeki potansiyel sorunları nasıl etkilediği ve bu değisikliklerin Güvenlik ve Savunma Politikasına ne tür zorunluluklar dayattığı analiz edilmekte; bu sorunlarla mücadele etmek için Akdeniz’in kapasitesi tartısılarak, devam eden deniz operasyonlarının etkinliği değerlendirilmektedir.
Giriş
Deniz alanlarının sınırlandırılması deniz alanlarının sınırlarının belirlenmesinden farklı bir durumdur; kıyı devletinin yargı yetkisini kullanabileceği kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerinin, kıyıları bitisik bir baska devlet ile üst üste örtüsmesi sonucunda meydana gelen çakısmanın sınırlandırılmasıdır.
Dar denizler, kıyı sekilleri, adalar gibi nedenlerle; devletler yetkilerini kullanırken bir deniz sınırı belirlemesini zorunludur.1 Belirli bir denizalanı birden fazla ülkeyi
ilgilendirirse, bu ülkelerin deniz alanları için sınırların olusturulması gerekmektedir.
Tarafların çatıstığı durumlarda genellikle ilk akla gelen çözüm, esit deniz alanları hukuku olmustur. Ancak, her çatısma alanında bu tür çözüm adil olamayacaktır, “hakkaniyet prensipleri” ortadan kalkacaktır. Bu sebeple her bölgenin kendine has çözümü olacaktır, buna “özel durum” da diyebiliriz. “Dlgili sartlar” ya da “özel sartlar” olarak adlandırılan bölgesel niteliklerde temel vurgu coğrafyadır: kıyı uzunlukları, kıyı sekilleri, adalar, adacıklar.2
• Bu makalede “The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union” raporu (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdp-
pbBB3213048/), “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği” makalesi (Uluslararası Orta Doğu Kongresi-B.S.SEKER) ve “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO MONTREUX CONVENTION” makalesi (Uluslararası Güvenlik Kongresi-B.S.SEKER) esas alınmıstır.
• Kocaeli Üniversitesi Uluslararası Dliskiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi.
II. Dünya Savası sonrasında baslayan denizlerin paylasımı mücadelesinde devletler, hem kara suları dısındaki deniz yetki alanları haklarını ararken, hem de genis okyanus alanlarındaki menfaatlerini hukukî güvenceye almak için çalısmaktadırlar.3 XXI. yüzyılda, denizlerde sahip olunan egemen hakları genislemistir. Kara suları, bitisik bölge ve balıkçılık bölgesi gibi dar deniz alanlarından baska; egemen haklar ve yetkiler tanınan “Kıta Sahanlığı” ve “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” gibi genis deniz alanları Uluslararası Hukuka
bütünlestirilmistir. 4
Uluslararası Hukuk kurallarının geçirdiği değisim, bölge siyasî coğrafyası, karsılıklı menfaatler ve bölgenin en can alıcı noktaları zengin petrol ve doğal gaz yatakları; Akdeniz’de deniz alanlarının sınırlandırılmasına iliskin kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırmasını her an taraflar arasında tırmanmaya açık ve uzun vadeli bir sorun haline getirmistir.
Küresel deniz ortamı, çok kutuplu dünya düzeni ve küresel jeopolitikteki değisiklikler sonucu büyük bir dönüsüm geçirmektedir. Gücün mevcut dağılımı, artan ekonomik bağımsızlık ve jeostratejik eksenin Asya’ya kayması, Soğuk Savas sonrası döneme nazaran farklı bir deniz güvenlik ortamı yaratmıstır. Deniz kaynaklı ticaret son çeyrek yüzyılda dörde katlanmıstır. Küresel ısınma, teknolojik değisiklik ve ekonomik uygulanabilirlik sayesinde yeni deniz yollarının açılması mümkün hale gelmistir. Bu kapsamda Kuzey Buz Denizi’nde yeni suyollarının açılması; aynı sekilde Afrika, Ortadoğu ve Pasifik arasındaki deniz ticaret yollarını 600 deniz mili kısaltacak olan ve güney Tayland’dan
geçmesi planlanan Kanal projesi, önemli stratejik sonuçlar doğuracaktır.
Deniz ticaret akısı aynı zamanda insan kaçakçılığı, uyusturucu trafiği, korsanlık gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetler nedeniyle risk altındadır. Gelisen dünyada güvenlik sorunları çesitli ve öngörülemez bir karmasıklığa sahiptir. Söz konusu karmasıklık ve karsılıklı bağımlılık gelecekteki krizlerin niteliğini belirleyecektir. Baska bir deyisle, dünya coğrafi olarak kümelenmis ve iç içe geçmis birbirini etkilemeye eğilimli kriz faktörlerinden olusan çoklu krizlerle (polycrises) karsı karsıya gelebilecektir.
Akdeniz’in Hassas Zemini
Akdeniz sahnesinde, dünya sahnesinde yer almak isteyen her devletin yer almak istediğini görmekteyiz. Bu isteğe sahip, sahili olan olmayan, tüm devletlerin deniz kuvvetleri unsurları ve diğer NATO’nun destekleyici görev kuvvetleri bu bölgeyi yalnız bırakmamaktadır. Akdeniz’e kıyısı olmayan diğer güçler de Akdeniz’de bulunmaktadır.
Akdeniz’de deniz alanlarında yürütülen her türlü faaliyet bölgeyi sahiplenmenin adeta bir ifadesi haline gelmistir. Bu sebeple deniz alanlarında yapılan askeri tatbikatlar önem arz etmektedir. Ancak hala paylasım sürecinde olan ve aidiyeti tartısmalı deniz alanlarını teskil eden Akdeniz’in, gerek güvenlik açısından gerek petrol yatakları gibi diğer deniz kaynaklarından dolayı büyük öneme sahip olduğundan deniz sınırlarının belirlenmesi büyük önem teskil etmektedir.
Ülkelerin kara sınırlarını kontrol etmelerine rağmen kıyılarında etkili kontrol sistemleri kuramamaları, uluslararası deniz hukukunun denizlerde etkili bir denetime imkân vermemesi ve deniz alanlarının sınırlandırılmasında ülkelerin yasadığı anlasmazlık yasa dısı göçün büyük ölçüde deniz yolunu tercih etmesine yol açmıstır.
Deniz kazalarının sonucunda kazazedelerin kurtarılması, gemi personeline en kısa sürede ulasılması kıyı devletinin önemli yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartısmalı bölgelerde olusan deniz kazalarındaki personelin ve geminin kurtarılması kıyıdas ülkeler arasında zaman zaman sorun olmaktadır. Zira Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartısmalı bölgelerde personelin ve geminin kurtarılmasını sağlayan ülke, müdahale ettiği kaza sahasının kendi egemenlik alanı olduğunun kanıtı olarak görmektedir. Bu sularda olusan deniz kazalarına tek bir ülke tarafından müdahale edilmesi, diğer kıyıdas ülkelerin gecikmesi veya müdahale etmemesi gelecekte o bölgede deniz alanlarının belirlenmesinde müdahaleyi yapan ülke lehine önemli bir kanıt olusturabilecektir.
Benzer sekilde aidiyeti belirsiz adalarda ve sularda seyir güvenliğinin sağlanması açısından fenerler ve seyir yardımcıları olusturan devlet, bu su alanlarını gelecekte sahiplenebilir. Bu tür açıklıklar, kıyı ülkeleri arasındaki çatısma potansiyelini arttırmaktadır.
Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile bu merkezlere iliskin boru hatlarını kontrol etmektedir. Bölge, Orta Doğu’da ortaya çıkmıs kriz ve çatısmalarda önemli roller oynamıstır. Örneğin ABD, 1980’li yılların ilk yarısında yasanan kanlı Lübnan olayları sırasında, bu ülkedeki vatandaslarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmis; Körfez Savasları’nda İngiltere ve ABD, Irak’a yaptıkları hava saldırılarında Kıbrıs’ı kullanmıstır.
Sınırlandırmanın Akdeniz Güvenliğine Etkileri
Deniz yetki alanlarının sınırlandırma sorunun Akdeniz güvenliğine etkileri söyledir.
• Deniz Ulaştırmasının Serbestliği,
• Savunma ve Güvenliğe İliskin Sartlar,
• Doğal Kaynakların Varlığı,
• Baska Ülkelerin Kıyı Uzantılarına Tecavüz Etmeme veya Kesmeme,
• Orantılılık veya Hakkaniyete Uygunluğun Test Edilmesi.
Küresel Deniz Ortamı ve Güvenlik - Kıyıdas Devletlerin ve Bölge Dısı Aktörlerin Akdeniz Politikaları
Denizlerin öneminin artmasının arkasındaki bir baska kilit unsur, ABD’nin jeostratejik vizyonunda süregelen değisimdir. Ekonomik baskı ve yükselen yeni güçlerle karsı karsıya kalan ABD, Soğuk Savas sonrası uyguladığı “Devlet insa etme operasyonları”ndan çekilmekte; onun yerine daha ılımlı bir vizyon olan “Küresel ortak varlıklar (Global commons)5”ın erisimine hakim olmak ve bununla iliskili küresel akısı güvenceye almak istemektedir. ABD, 2011 Ulusal Askeri Strateji belgesinde “Küresel ortak varlıklar ve küresel irtibatlı alanları” mevcut ve gelecekteki stratejik ortamın kilit unsuru olarak tanımlamıstır. ABD, söz konusu politik, ekonomik ve stratejik buyruk sayesinde uluslararası normları güçlendirerek ve ortak askeri yetenekleri muhafaza ederek, küresel ortak varlıkların kullanımını ve serbest erisimini temin etmek isteyecek ve küresel gayretlere liderlik etmeyi sürdürecektir.
ABD, Soğuk Savas dönemi ve sonrasında da deniz gücü üstünlüğünü devam ettirmistir. Ancak, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkısı küresel deniz dengesini derinden etkilemektedir. Son yirmi yılda yükselen güçler iddialı donanma gelistirme programları baslatmıstır. Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya karasularının ötesinde güç uygulayabilecek gemi ve amfibi savas yeteneği gelistirmektedir. Bu kapsamda ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın deniz gücü kapasitesi asağıda sunulmustur.
ŞEKİL 1
Yükselen güçlerin deniz gücü kapasitesini gelistirmesinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle, Doğu ve Güney Çin Denizi’nden Arap Körfezine ve Akdeniz’e kadar dünya denizleri pek çok aktif ve pasif deniz uyusmazlıklarını içinde barındırmaktadır.
BM Deniz Hukuku Sözlesmesi (BMDHS)’nin zayıflığı göz önüne alındığında, askeri gücünü sağlamlastıranlar, deniz uyusmazlıklarında yasal belirsizlikten en fazla fayda sağlayabilecek taraflar olabilecektir. İkinci olarak, yeni güçler açısından büyüyen ekonomik kapasiteleri ve ihtiyaçları için kritik deniz yollarının ve altyapılarının korunması ve kontrolünün önemi artmıstır. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artıs ve ham metale artan talep birçok deniz bölgesinde kıyı ötesi arama ve sondaj çalısmalarının artmasına sebep
olmustur.
Üçüncü olarak, kıyı sularının önemi artmıstır. Yeni eğilim, ülkelerin sığ sulardaki deniz yeteneklerini birlestirmesi üzerinedir. Son olarak, deniz gücü uluslararası statü ve askeri maharetin görünür ifadesi olmayı sürdürmektedir. Öte yandan; Amerikan ve Batı gücüne karsı tarihsel önyargı ve askeri özerklik arzusu söz konusu donanma insasını tesvik eden diğer unsurları olusturmaktadır. Bu durum, yeni güçler arasında ve bu güçler ile ABD arasında potansiyel bir karsılıklı cephelesme ortamı doğurmaktadır. ABD ve Çin’in müttefik bulma
rekabeti kendi toprak iddialarını desteklemek için büyük güçleri kullanmak isteyen küçük devletlerin korku politikası davranıslarını artırabilecektir.
Gelecekte deniz güvenliği ortamının nasıl sekilleneceğine iliskin çesitli senaryolar gelistirilmektedir. Bu senaryolardan birine göre, artan karsılıklı ekonomik bağımlılık ve güç yayılımı denizlerde çok taraflı isbirliğini tesvik edecektir. Donmus deniz uyusmazlıkları denizlerdeki doğal kaynakların ortak isletilebilmesi ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak için çözülecek ve uluslararası aktörler deniz kaynaklarını korumak ve terörizm, korsanlık ve ulus ötesi suçların etkisini engellemek için uyum içinde çalısacaktır.
İkinci senaryoya göre, küresel deniz yönetimi sistemi Çin ve ABD arasında artan rekabet nedeniyle çökecek ve uzun vadede iki deniz bloğu olusacaktır. Bu kapsamda ABD,
Atlantik ve onun bir parçası olan Kuzey Pasifik’te egemen olurken, Çin, Asya-Pasifik’te hakim güç olabilecektir.
Üçüncü senaryoya göre, güç yayılması büyük güç çatısmalarını engelleyecek, fakat karsılıklı anlasmaya dayalı küresel rejimi de zayıflatacaktır. Onun yerine bölgesel güvenlik sistemlerinin gelismesine ağırlık verilecektir. Asya Pasifik Bölgesi’nde Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) güçlenecek ve deniz uyusmazlıklarının çözümlenmesine katkı sağlayacak; Hint Okyanusu’nda Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu (Indian Ocean Naval Symposium)6 benzer bir rolü yerine getirmek için gelisecek ve Akdeniz’de ise, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnership-EMP) uzun süredir devam eden uyusmazlıkların üstesinden gelecektir.
Dördüncü senaryoya göre, mevcut deniz gücünün yeniden dengelenmesi küresel bölünmeye yol açacaktır. Deniz gücü sadece farklı devletler ve bölgeler arasında değil, aynı zamanda devletler ve devlet dısı aktörler arasında da yayılacaktır. ABD, deniz gücü üstünlüğünü korumasına rağmen, küresel deniz varlıklarının garantörü olmayı sürdüremeyecektir. Dslevsiz olan bölgesel ve küresel yönetim sistemleri bosluğu dolduramayacak, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık yükselecek ve sonuçta küresel ticaret akısı bozulacaktır. Böylece, muhtemel ülkesel çatısmalar ve bölgesel gerilim artacaktır.
Akdeniz, küresel deniz ticaretinin %30’u ve petrol trafiğinin %25’inin geçtiği bir geçis alanıdır. AB’nin, Ortadoğu ve Asya’yla deniz ticaretinin çoğu Akdeniz güzergahından geçmektedir. Ancak, Akdeniz’deki ticari akıs diğer deniz bölgelerindeki gelismelere bağlı ve entegredir.
Bu kapsamda, Aden Körfezi’ndeki istikrarsızlık Asya trafiğinin bir kısmını Ümit Burnu’na çevirmistir. Benzer sekilde Panama Kanalı’nın genislemesi, Doğu Asya’dan Avrupa’ya olan akısın yönünü Akdeniz dısına yönlendirebilecektir. Akdeniz aynı zamanda bazı kritik enerji ve iletisim altyapılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Avrupa ve Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayan dört adet doğal gaz boru hattı, birçok sıvılastırılmıs doğal gaz (LNG) terminali ve deniz altı iletisim kablolarını içermektedir.
Akdeniz’in Enerji Paradoksu Sebebiyle Karsı Karsıya Bulunduğu Güvenlik Tehditleri
Akdeniz’e giris üç önemli tıkanma noktasından (chokepoint)7 kontrol edilmekte dir.
Bunlar, Cebelitarık Boğazı, Süveys Kanalı ve Türk Boğazları’dır. Süveys Kanalı ve kanaldan geçemeyecek büyüklükteki tankerler için bir alternatif olarak olusturulan SUMED (Suez-Mediterranean) boru hattı, Dran Körfezi’nden Avrupa’ya geçen petrol gemileri için stratejik güzergahtır. Öte yandan, Hazar Denizi’nden petrol ihracının artması Türk Boğazları’nın
önemini artmıstır.
Soğuk Savas’ın sona ermesinden itibaren, NATO’nun askeri hakimiyeti ve ABD’nin Altıncı Filosu’nun varlığı nedeniyle Akdeniz’de konvansiyonel güvenlik sorunu ile karsılasılmamıstır. Ancak, Doğu Akdeniz’de Rusya ve Türkiye’nin yeniden ortaya çıkısı ve artan giriskenliği ile Çin gibi bölge dısı devletlerin artan varlığı, Avrupa çapında savunma bütçelerinin azalmasıyla birlikte ele alındığında, uzun vadeli bir dönüsümün basladığını göstermektedir.
Bu kapsamda, Rusya donanması 2008 yılında yeniden Akdeniz’e dönmüs ve o tarihten itibaren bölgede düzenli tatbikatlar yaparak ve Suriye’deki Tartus askeri donanmasının ikmaliyle ilgilenerek, bölgedeki varlığını yeniden insa etmeye çalısmaktadır. Çin ve Dran, 2012 yılında ilk defa savas gemilerini Süveys Kanalı’ndan geçirmis olup, gelecekte bu bölgede daha fazla bayrak göstermek niyetindedir. Öte yandan, Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de iddialı donanma gemisi insa programı bölgesel güvenlik içeriğini sekillendirecektir ki Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde Fransa ve Dngiltere’nin iki katı kadar bir savas gemisini kendi askeri teçhizat envanterine eklemek istemektedir.
Yeni aktörlerin varlığı ve Avrupa’da azalan savunma bütçelerine rağmen, NATO’nun üstünlüğü yakın gelecekte de devam edecektir. NATO’nun füze savunma kalkanı insası doğrultusunda ilave donanma yetenekleri Akdeniz’e kaydırılacaktır. Ancak, NATO dısı güçlerin varlığı ve bölgede artan askeri güç, istenmeyen olayların meydana gelmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu kapsamda; AB üyesi olmayan Akdeniz ülkelerinin deniz gücüne iliskin sayısal veriler asağıda sunulmustur.
ŞEKİL 2
Batı Akdeniz ile Doğu Akdeniz’in güvenlik ortamı arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamı Türkiye ve Rusya ile Dran Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki ortamla bağlantılı olarak sekillenirken, Batı Akdeniz Sahra ve Atlantik bölgesindeki dinamiklerle bağlantılı sorunlarla karsı karsıyadır. Batı Akdeniz’deki temel güvenlik riski Sahra ve Batı Afrika’daki artan istikrarsızlıkla ilgili olup, bu kapsamda yasadısı göç, silah ve uyusturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığı artmıstır.
Küresel ve bölgesel gelismelerin sonucu olarak, gelecekte Akdeniz’in jeostratejik önemi artacaktır. Bu durum, Akdeniz bölgesinin ekonomik ve politik dinamiz mini artırabilecek, ancak, aynı zamanda gerilim ve çatısmayı artırarak, Akdeniz’deki deniz güvenliğini sarsabilecektir. Öncelikle Libya, Mısır ve Suriye’deki devlet otoritesinin yıkılması; teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için güvenli bir ortam sağlayan denetimsiz deniz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmustur. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip, Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarından simdiden yarar sağlamaktadır. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyusturucu kaçakçılığı gibi illegal akısı da
artırmaktadır.
Gelecekteki bir baska sorun, Doğu Akdeniz’deki son doğal gaz kesiflerinin Dsrail ve Türkiye’nin karısabileceği bir çatısmaya sebebiyet vermesi olacaktır. Doğal kaynaklar ve deniz sınırları uyusmazlıklarına iliskin artan gerilim, bölgesel isbirliğini azaltacak ve enerji kaynaklarının isbirliği içinde kullanılmasını engelleyebilecektir. Atlantik’ten Pasifiğe doğru olan küresel güç değisimi ile ABD ve Çin arasındaki artan rekabet, Akdeniz bölgesini doğrudan etkilemektedir. Bu küresel düzeyde stratejik deniz yollarının birbiriyle bağlantılı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, Akdeniz’den geçecek gemi sayısının 2025 yılına kadar iki veya üç katına çıkacağı; bunun yanı sıra iklim değisikliğinin sonuçlarının da artacağı göz önüne alındığında, gelecekte Akdeniz’de balık stokları, içme suyu ve diğer kaynaklar üzerindeki rekabetin artacağı muhtemel görünmektedir.
AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili bir baska kurumu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komsularıyla olan sınırlarının korunmasının ve güvenliğinin sağlanması için olusturulmus olan Frontex’tir8. Frontex’in ortak operasyonlarından olan HERA 1 ve 2, Senegal, Moritanya, Cape Verde ve Kanarya Adaları’nda yasadısı göçü izlemek amaçlı devriye gezen üye ülkelerin gemileri arasında koordine sağlamaktadır.
Frontex’in ortak operasyonlarından bir diğeri olan Natilus ile, hava ve deniz temelli devriyeler kullanılarak, merkezi Akdeniz deniz sınırları gözlenmektedir. Frontex’in deniz güvenliği ile ilgili bir baska faaliyeti, Avrupa Dıs Sınır Dzleme Sistemi (EUROSUR)’dir. EUROSUR, üye devletlerin dıs sınırlarında farkındalık olusturmak ve uydu teknolojisi kullanarak kolluk kuvvetlerinin tepki verme kapasitesini artırmak için destek sağlamaktadır. Özü itibariyle EUROSUR ortak bilgi değisimi çerçevesi sunmakta ve üye devletler ile Frontex arasında isbirliği sağlamaktadır. Deniz sınırları olan üye devletler simdiden kendi ulusal sınır gözetimi koordinasyon merkezlerini olusturmuslardır. Denize kıyısı olmayan
devletlerin ulusal koordinasyon merkezlerinin 2013 yılında bu sisteme bağlanması planlanmaktadır. Frontex ayrıca, EUROSUR’un uydudan alınan imgeler gibi algılama ve gözetleme kapasitesi dahil diğer bilesenlerini de gelistirmeye çalısmaktadır. Bu kapsamda EUROSUR, AB Uydu Merkezi, EMSA ve EUROPOL ile isbirliği içinde çalısacaktır.
Avrupa’daki mevcut mali ve ekonomik kriz simdiden Avrupa savunma bütçelerine çok zarar vermistir. Avrupa’da stratejik hava ikmal, deniz ikmal, havada yakıt ikmali, havadan gözetleme, lojistik intikal, insansız hava aracı, CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) savunması, hassas savas gereçleri gibi birçok alanda belirgin bir kapasite eksikliği bulunmaktadır. Avrupa Savunma Ajansı’nın bir havuzda toplamak ve paylasmak (pooling and sharing) konsepti, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlamaktadır Ancak, bu
konuda henüz somut sonuçlar alınabilmis değildir. Avrupa Savunma Ajansı, deniz güvenliği ile ilgili olarak 2006 yılında 17 üye devletle birlikte Deniz Gözetleme Ağı (MARSUR) girisimini baslatmıstır. Bu projenin önümüzdeki aylarda tam olarak uygulanması beklenmektedir. Avrupa Savunma Ajansı, aynı zamanda Uzun Vadeli Taktiksel İnsansız Hava Araçları Sistemi ile Deniz Mayınlarına Karsı Önlemler adlı iki projeyi daha başlatmıstır.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder