24 Şubat 2017 Cuma

KARADENİZ JEOPOLİTİĞİNDE UKRAYNA VE KIRIM’IN GÜVENLİĞİ, BÖLÜM 1



KARADENİZ JEOPOLİTİĞİNDE UKRAYNA VE KIRIM’IN GÜVENLİĞİ, BÖLÜM 1



Hasret ÇOMAK*1 
*Prof.Dr., Kocaeli Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Ufuk CERRAH** 
**


KARADENİZ JEOPOLİTİĞİNDE UKRAYNA VE KIRIM’IN GÜVENLİĞİ VE BU GÜVENLİĞİN AVRASYA ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ 

I. Giriş 

Avrasya dünyanın ana stratejik eksenidir. Siyasi, askerî, ekonomik, sosyo-kültürel ve bilimsel-teknolojik güç parametreleri dikkate alındığında Avrasya’da; AB, Rusya, Çin ve Hindistan gibi küresel aktörler bulunmaktadır. Bu aktörler küresel jeopolitik durumu yakından etkileyebilecek ve yönlendirebilecek durumdadırlar. Avrasya aynı zamanda büyük pazarların (AB, Çin ve Hindistan gibi) ve dev enerji kaynaklarının (Rusya, Hazar Havzası ve Ortadoğu) bulunduğu bir coğrafyadır. Avrasya coğrafyasında stratejik öneme sahip enerji arz  merkez leri,  enerji talep merkezleri ve bu merkezleri birbirine bağlayan jeostratejik değere sahip enerji aktarım hatları bulunmaktadır. Küresel ekonomik sistemin istikrarlı bir sekilde islemesi için ekonominin temel girdisi olan enerji kaynak larının küresel piyasalara istikrarlı bir sekilde aktarılması büyük önem tasımaktadır. Bu nedenle enerji arz ve talep merkezleri ile enerji aktarım hatlarının güvenliği stratejik öneme sahip bir konudur. Soğuk Savas sonrasında ve özellikle XXI. yüzyılın basından (11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından) buyana dünyada bu güvenliği tehdit edecek birçok gelisme yasanmıstır. Ukrayna’da 21 Kasım 2013’te baslayan ve 16 Mart 2014’te Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ile devam eden kriz süreci de bu gelismelerden bir tanesidir. Ukrayna merkezli yasanan bu kriz Avrasya’nın önemli deniz havzalarından biri olan Karadeniz’de de önemli jeopolitik değisimleri beraberinde getirmistir. Enerji arz ve talep alanlarını birbirine eklemleyen Ukrayna ve Karadeniz’de yasanan bu kriz Avrasya enerji güvenliğini de doğrudan etkilemektedir. 

Bu çalısmamızda öncelikle 1991-2014 yılları arasında meydana gelen gelismeler çerçevesinde Karadeniz Havzası’nın değisen jeopolitik durumunu açıklayacağız, daha sonra Ukrayna krizinin ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının sebeplerini ve sonuçlarını ortaya koyacağız. Sonuç olarak da yasanan bu jeopolitik değisimlerin Avrasya enerji güvenliği üzerindeki etkilerini analiz edeceğiz. 

II. Karadeniz Havzasının Değisen Jeopolitik Durumu; 

Soğuk Savas döneminde Karadeniz, Doğu ve Batı blokları arasında sınır olusturan bir deniz havzasıydı. Bu dönemde Karadeniz’e kıyıdas devletler Varsova Paktı üyesi SSCB, 

Romanya ve Bulgaristan ile NATO üyesi Türkiye idi. Soğuk Savas döneminde Karadeniz’de Moskova Yönetiminin stratejik bir üstünlüğü vardı. Varsova Paktı’nın ve SSCB’nin dağılması ile Karadeniz’in jeopolitik durumu da değisikliğe uğramıstı. Karadeniz’e kıyıdas devlet sayısı artmıs ve Kremlin’in bu deniz havzasındaki stratejik üstünlüğü sona ermisti. Rusya Federasyonu, Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’ın yanında Gürcistan ve Ukrayna da Karadeniz’in yeni kıyıdas ülkeleri olmuslardı. Varsova Paktı’nın dağılması ile Bulgaristan ve 
Romanya da Moskova’dan bağımsız hareket etmeye baslamıslar, bugün hem NATO ve hem de AB üyesi olmuslardır. Soğuk Savas sonrası olusan bu konjonktürde Karadeniz kıyıdas ülkeleri birbirinden ayıran bir deniz havzası olmaktan çıkmıs ve kıyıdas devletlerarasında siyasi, ekonomik ve güvenlik konularında isbirliğinin gelistirilebileceği bir bölge olmustur. 
Türkiye’nin öncülüğünde 1992 yılında kurulan Karadeniz Ekonomik Dsbirliği (KED) Teskilâtı isbirliği için değerli bir zemin sağlamıstır. KED sadece kıyıdas ülkeleri değil aynı zamanda Balkan ve Kafkas ülkeleri ile birlikte Moldova’yı da kapsayarak “ Geniş Karadeniz” (Wider Black Sea) fikrini öne sürmüsler ve yeni bir kavram yaratmıslardır.2 

SSCB’nin dağılması ile birlikte Moskova Yönetimi Avrasya coğrafyasında (Baltık, Doğu Avrupa, Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya) jeopolitik kayıplara uğramıstır. Kremlin’in çekilmek zorunda kaldığı bu coğrafyalarda jeopolitik bosluk alanları ya da diğer bir ifade ile güç boslukları (power holes) olusmustur. 1990-2000 yılları arasında Moskova kendi iç sorunları (ekonomik ve siyasi) ile ilgilenmek zorunda kalmıs ve özellikle Çeçenistan sorunu Kremlin Yönetiminin enerjisini tüketmistir. Moskova bu dönemde dahi yakın çevre olarak tanımladığı ve kendi stratejik güvenliği açısından önemli gördüğü Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri ile yakından ilgilenmistir. Bu bölgelere Batı’nın (ABD ve AB) müdahil olmasına karsı çıkmıstır. Özellikle bu bölgelerde yasayan Ruslar ile Rusça konusan diğer halkların çıkarlarının ve haklarının korunması Moskova için öncelikli bir politika olmustur. Bugün Rusya dısında yasayan Rusların sayısı yaklasık 30 milyon’dur. Ukrayna’da yaklasık 9 milyon, Kazakistan’da yaklasık 4 milyon ve Beyaz Rusya’da ise yaklasık 1,5 milyon etnik Rus yasamaktadır.3 Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya; Kafkas ülkeleri Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan; Orta Asya ülkeleri Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan ile Belarusya ve Moldova’da etnik kökeni Rus olan insanlar yasamaktadır. Rusya’nın Avrasya stratejisinin insasında bu demografik durum önemli bir yere sahiptir. 

Moskova Yönetimi yakın çevresini kontrol altında bulundurmak maksadıyla, bu bölgelerde yasayan etnik Rus nüfusu gerekçe göstererek söz konusu ülkeler üzerinde baskı uygulamaktadır. Bu ülkelerin zayıflığını ve içinde bulundukları istikrarsızlığı da fırsat bilerek ayrılıkçı hareketlere destek vermektedir. Bu noktada Moldova’nın Transdinyester ve Gagavuz özerk bölgeleri, Gürcistan’ın Güney Osetya, Abhazya, Acaristan ve Javakheti bölgeleri ile Dağlık Karabağ bölgesinde yasanan sorunlara Moskova’nın doğrudan müdahil olduğunu 
görmekteyiz. Bununla birlikte Ukrayna’nın Rusça konusulan Doğu bölgeleri ile Kırım Moskova’nın önem verdiği ve müdahil olduğu bölgeler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu sorunlar vasıtasıyla Rusya bölgedeki etkinliğini arttırmayı hedeflemektedir. 

Bu kapsamda Moskova’nın bu bölgelerdeki askerî varlığının da dikkat çekici olduğunu görmekteyiz. Moskova Moldova’nın Transdinyester bölgesinde yasayan Rusları korumak için bu bölgede 1998 yılından buyana yaklasık 1.200 kisilik bir askerî birlik bulundurmaktadır.4 Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde ise Moskova’nın bir deniz üssü (Sivastopol) ve iki askeri hava üssü bulunmaktadır. Moskova Gürcistan’ın ayrılıkçı Abhazya Özerk Cumhuriyeti’ndeki ve Güney Osetya Özerk Bölgesi’ndeki askerî varlığını 1991 yılından buyana korumaktadır.5 2008 yılının Ağustos ayında yasanan Rus-Gürcü savasının ardından Moskova bu bölgelerin bağımsızlığını tanımıs ve buradaki askerî varlığını arttırmıstır. Moskova Yönetimi Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu ile doğrudan ilgilenmekte ve Ermenistan’da kolordu büyüklüğünde (merkezi Gümrü sehri olan 112. Rus Askerî Üssü) hava ve kara unsurlarından olusan bir askerî birlik bulundurmaktadır. Ayrıca, Rusya’nın Azerbaycan’da Gebele Askerî Radar Üssü bulunmakta ve bu üs Ruslara bütün Ortadoğu coğrafyasının hava sahasını kontrol imkânı sağlamaktadır. Rusya’nın Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’da da askeri üsleri bulunmaktadır.6 

Moskova Yönetimi Varsova Paktı’nın ve SSCB’nin dağılmasının ardından Soğuk Savas döneminde kendi kontrolü altında bulunan ülkeleri tekrar bir araya getirmek için Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurmustur. Fakat Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya 2004 yılında, Romanya ve Bulgaristan ise 2007 yılında AB üyesi olmuslardır. 

Yine bu ülkeler 2004 yılında NATO ittifak sistemine dâhil olmuslardır. AB’nin ve NATO’nun bu genislemesi Moskova Yönetimi’nde büyük bir rahatsızlık yaratmıstır. 

Özellikle Ukrayna ve Gürcistan’ın AB ve NATO üyeliğine yönelik girisimleri Kremlin’i daha da rahatsız etmistir. ABD’nin Doğu Avrupa’daki askerî varlığı ve özellikle 2008 sonrası Romanya ve Bulgaristan’da askerî üsler tesis etmesi Soğuk Savas sonrası değisen Karadeniz’in jeopolitik durumunun Batı lehine daha da değismesine neden olmustur. Süphesiz bu durum Karadeniz Havzası merkezli olarak Avrasya’nın jeopolitik durumunda da önemli değisikliklere yol açmıstır. 

Rusya’da 2000 yılında Vladimir Putin’in iktidara gelmesi ve siyasi istikrarın yakalanması, artan enerji fiyatları ile enerji ihraç eden Rusya’nın ekonomik durumunun iyilesmesi ve orduda yapılan yeniklilerle Rusya tekrar küresel bir aktör konumuna yükselmistir. Rusya’da yasanan bu değisim Avrasya coğrafyasının jeopolitik durumunda da değisime yol açmıstır. Moskova Yönetimi 2002 yılında Kolektif Güvenlik Antlasması Örgütü’nü kurarak Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile askerî isbirliğini gelistirmis ve eski SSCB ülkelerinden bazılarını ortak savunma konsepti bağlamında kendi liderliğinde bir araya getirmistir.7 Bu anlasma günümüzde deönemini korumakta ve yürütülen güvenlik politikaları dikkatle izlenmektedir. Moskova’nın Kazakistan ve Belarus ile birlikte Avrasya Gümrük Birliğini kurması ve bunu 1 Ocak 2015 tarihi itibari ile Avrasya Birliğine dönüstürecek olması da önemli bir gelisme olarak değerlendirilmelidir.8 Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelerin bu birliğe üye olması da beklenmektedir. 

XXI. yüzyılın basında Avrasya coğrafyasında olusan bu yeni jeopolitik durum Rusya ile Batı arasında yeni bir jeopolitik rekabeti de beraberinde getirmistir. AB ve NATO doğu yönünde genisleyerek Karadeniz kıyılarına ve Rusya sınırlarına kadar ulasmıs bulunmaktadır. AB ve NATO'nun birlikte Doğu'ya genislemesi Rusya'yı tedirgin etmemeye yöneliktir. 

Birlikte genislemenin temel amacı Doğu Avrupa'da güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yöneliktir. AB ve NATO, yeni üye ülkelerin; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlerin evrensel düzeyde gelismesine katkı sağlamıstır. Nükleer güce sahip ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Rusya’nın gücü ise sahip olduğu hidrokarbon (petrol ve doğal gaz) kaynaklarına dayanmaktadır. Moskova Yönetimi hem enerji kaynaklarına hem de enerji kaynakları iletim hatlarına hâkim olarak bu gücünü korumak ve pekistirmek istemektedir. Bu nedenle Rusya açısından hem kendi sahip 
olduğu (Sibirya) enerji kaynakları hem de Hazar Havzası enerji kaynakları stratejik bir öneme sahiptir. Bu enerji kaynaklarının Rusya’nın kontrolünde dünya pazarlarına ulastırılması da Rusya açısından önemlidir. Küresel sistemde enerji kaynaklarının fiyatlanmasında Moskova belirleyici bir rol üstlenmek istemektedir. Bu nedenle enerji kaynaklarının aktarımında geçis ülkesi konumunda bulunan Belarusya, Ukrayna ve Moldova gibi ülkelerin Rusya’nın kontrolünde olması Kremlin açısında stratejik öneme sahip bir konudur. Karadeniz bu noktada hem enerji kaynak alanı olması hem de enerji kaynakları aktarım hattı olması bakımından jeostratejik değere sahip bir bölgedir. 

Bununla birlikte Rusya’yı dısarıda bırakarak Hazar Havzası enerji kaynaklarını Batı pazarlarına ulastıracak en güvenli yol ise Güney Kafkasya ve Türkiye üzerinden geçmektedir. Bu nedenle Rusya, enerji aktarımı açısından önemli bir coğrafî konuma sahip Gürcistan’la yakından ilgilenmekte ve daha önce de belirttiğimiz üzere bu ülkedeki ayrılıkçı hareketleri desteklemektedir. Rusya’nın Ermenistan’la stratejik iliskiler gelistirmesi ve Azerbaycan’ın Rusya ile Batı arasında denge politikası izlemesi Rusya açısından büyük önem tasımaktadır. 
Bu kapsamda Dağlık Karabağ sorunun dondurulmus bir sorun (frozen conflict) olarak kalması bölgeye müdahil olabilmesi açısından Moskova’nın çıkarına görünmektedir. 2008 yılında yasanan Rusya-Gürcistan savası ile Abhazya ve Güney Osetya’nın Gürcistan’dan koparılması Karadeniz jeopolitiğini de doğrudan etkilemistir. Ukrayna’da yasanan kriz ve 16 Mart 2014’te Kırım’ın Moskova tarafından ilhakı da bu bağlamda değerlendirilmelidir. 2014 yılında yasanan bu gelismeler de Karadeniz jeopolitiğini doğrudan etkilemistir. 

Soğuk Savas’ın sona ermesi Karadeniz jeopolitiğinde önemli bir değisime yol açmakla birlikte, 1991 yılı sonrasında yasanan ve yukarıda açıkladığımız gelismeler de Karadeniz jeopolitiğinde yapısal değisimlere neden olmustur. Karadeniz Havzası ve bu bağlamda Ukrayna, Moldova, Belarusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan Rusya için stratejik öneme sahip devletlerdir. Rusya bu devletlerin Avrupa-Atlantik kurumlarına (NATO ve AB) üye olmasına karsı çıkmaktadır ve çıkmaya da devam edecektir. Kısacası Avrasya coğrafyasında ve bu bağlamda; Karadeniz'in jeopolitik önemi nedeniyle bir kutuplasma olduğu görülmektedir. Kısa ve orta vadede Rusya ile Batı’nın söz konusu ülkeler üzerinden jeopolitik bir rekabeti devam ettirecekleri öngörülmektedir. 

III. Ukrayna Krizi ve Kırım’ın Rusya Tarafından İlhakı;

SSCB’nin Rusya’dan sonraki en büyük ve en zengin ülkesi olan Ukrayna 1991 yılında bağımsızlığını elde etmistir. Rus anavatanının bir parçası olarak görülen Ukrayna’nın Rusya’dan kopusu Ruslarda psikolojik bir travma yaratmıs ve bu ayrılık hiçbir sekilde kabul görmemistir. Ukrayna’nın Rusya’dan ayrılısı da bu nedenle diğer cumhuriyetlerin ayrılısından daha çok derin etkiler bırakmıstır. Bunun birçok sebebi bulunmaktadır. Öncelikle Ukrayna Rusya’nın Avrupa ile bağlantısını sağlayan bir ülkedir ve Ukraynasız bir Rusya’nın Asyalı bir 
devlet olarak kalacağı bir gerçektir. Rusya ancak Ukrayna ile birlikte Avrasya coğrafyasının önemli bir aktörü olma konumuna yükselebilir. 48 milyon nüfusu
ve 603.628 kilometrekare yüzölçümü ile Ukrayna Avrupa’nın büyük ülkeleri arasında yerini almaktadır.9 Ukrayna Avrupa ile Asya’yı birbirine eklemleyen coğrafî bir konuma sahiptir. Bağımsızlığını kazanan Ukrayna Karadeniz’in kuzeyinde genis bir sahil kesimine ve Kırım’a sahip olarak Karadeniz’de stratejik bir üstünlük sağlamıstır. Buna karsılık Karadeniz’de görece kısa bir sahil kesimi ile yetinmek zorunda kalan Moskova’nın ise Karadeniz’de doğal bir limanı bile bulunmamaktadır. 

SSCB’nin dağılması ile Moskova ayrıca Karadeniz donanmasını da Kiev ile paylasmak durumunda kalmıstır. Bu paylasım 1991-1994 yılları arasında devam eden zorlu müzakereler sonunda gerçeklestirilebilmistir. Rusya bu paylasımın karsılığı olarak Ukrayna’nın Kırım’da bulunan Sivastopol sehrinde deniz üssü elde etmis (kiralamıs) ve doğal bir liman olma özelliği tasıyan Sivastopol Moskova’nın Karadeniz donanmasının üssü olarak kalmıstır. Karadeniz donanmasının paylasımı yanında Ukrayna’nın sahip olduğu nükleer silahların Moskova’ya devredilmesine iliskin olarak Rusya Federasyonu, ABD ve Dngiltere arasında 1994’te Budapeste Antlasması imzalanmıstır. Bu antlasma ile Ukrayna’nın sahip 
olduğu nükleer silahlar Rusya’ya devredilmis ve söz konusu imzacı üç devlet Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti altına almayı taahhüt etmislerdir. Burada kısaca sunu belirtmeliyiz ki bugün Ukrayna’nın toprak bütünlüğü tehlike altındadır ve bu tehlikeyi yaratan da Budapeste Antlasmasını imzalayan ülkelerden Rusya’dır. 

Ukrayna’da 1991-1994 yılları arasında Leonid Kravçuk devlet baskanı olarak ülkeyi yönetmis ve ülkesinin Batı ile olan iliskilerini gelistirmeye ve Rusya ile olan sorunlarını çözmeye çalısmıstır. 1994-2004 yılları arasında devlet baskanlığı yapan Leonid Kuçma ise baslangıçta Batı ile Rusya arasında denge politikası takip etmis ve daha sonra özellikle 2001 yılından sonra Moskova’ya yakın bir diploması yürütmüstür.10 

Ukrayna Doğu ile Batı arasında kendine has özellikleri olan bir ülkedir. Karadeniz’e dökülen Dinyeper nehri ülkeyi ikiye ayırmaktadır. Nehrin doğusunda kendilerini Rusya’ya daha yakın gören Doğu Slavları yasamaktadır. Batısında ise Balkanlar ve Doğu Avrupa ile bağları olan Batı Slavları yasamaktadır. Ülkenin doğusunda Rusça konusan Ukraynalılar ile etnik Rus nüfus yasamaktadır. Özellikle Luhansk ve Donetsk sehirleri Rusların yoğunluklu olarak yasadığı sehirlerdir. Bu bölgede yasayan halk Ortodoks Hıristiyanlığını benimsemistir. 
Luhansk ve Donetsk sehirleri birlikte Donbas bölgesi olarak isimlendirilmektedir. Ülkenin doğusu Ukrayna’nın sanayi bölgesidir. Bu bölge hem ekonomik hem de sosyo-kültürel açıdan Rusya ile entegre olmustur. Ukrayna’nın doğusunda yasayan Ruslar ile Rusça konusan Ukraynalılar ülkenin geleceğini Rusya ile yapılacak yakın isbirliğinde görmektedirler. 

Ülkenin batısında ise etnik milliyetçi ve batı yanlısı Ukraynalılar yasamaktadır. Bu bölgede yasayan Ukraynalılar Katolik Hıristiyanlığını benimsemis olup, ülkelerinin geleceklerini Batı’da görmektedirler. Bu nedenle Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliği bu bölgede yasayan insanlar tarafından desteklenmektedir. Bu bölge ayrıca ülkenin tarım havzasıdır. Tarımsal ürünler Avrupa pazarına satıldığı için bu bölge hem ekonomik hem de sosyo-kültürel açıdan Avrupa ile entegre olmus durumdadır. 

Ukrayna ayrıca Kırım Özerk Cumhuriyetine de sahiptir. Kırım 1783 yılına kadar Osmanlı hâkimiyetinde olan bir ülke iken, bu tarihten sonra Rus Dmparatorluğu hâkimiyetine girmis bir bölgedir. Bolsevik Devriminden sonra Kırım’da cumhuriyet kurulmus ve Kırım doğrudan Moskova’ya bağlanmıstır. II. Dünya Savası’ndan sonra 1945 yılında Joseph Stalin Kırım’ın yerli halkı Tatarları Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne göndermis veonların yerine Rusları yerlestirmistir. Bu nüfus politikası ile Kırım’ın demografik yapısı değistirilmistir. 

1954 yılında SSCB devlet baskanı Nikita Krusçev Kırım’ı özerk cumhuriyet statüsü ile Sovyetler içerisinde ayrıcalıklı bir konumu olan Ukrayna’ya bağlamıstır. Hâlihazırda yaklasık 2 milyon kisinin yasadığı Kırım’da nüfusun %59’unu Ruslar, %24’ünü Ukraynalılar, %12’sini Tatarlar ve %5’ini de diğer halklar olusturmaktadır.11 

Ukrayna’nın Batı ile Rusya arasındaki bu kendine has konumu ülkeyi bölünmüs bir halde bulundurmaktadır. Yapılan seçimlerde ülkenin batısı Batı yanlısı partileri ve siyasileri desteklerken, doğusu ise Rusya yanlısı partileri ve siyasileri desteklemektedir. AB ve ABD Ukrayna’da Batı yanlısı siyasi eğilimleri desteklerken, Moskova da Rusya yanlısı siyasi eğilimleri desteklemektedir. Bu durum Ukrayna’nın son 10 yılda iki büyük kriz yasamasına neden olmustur. Dlki 2004 yılında “Turuncu Devrim” olarak bilinen krizdir. Bu kriz Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in seçimlerde hile yaptığı gerekçesi ile Batı yanlısı halk tarafından protesto edilmesi ile baslamıstır. Yapılan gösterilerin ardından seçimler iptal edilmis yeni yapılan seçimle Batı yanlısı Viktor Yusçenko iktidara gelmis ve ülkeyi 2010 yılına kadar yönetmistir. Ülkesini AB ve NATO üyesi yapmak için girisimler yürüten Yusçenko ülkesinde iyi bir yönetim gerçeklestirememis, yolsuzluk ve rüsvet basta olmak üzere hiçbir soruna kalıcı çözüm bulamamıstır. Bu dönemde Kiev Yönetiminin NATO ve AB’ye üye olma isteğine Moskova tarafından karsı çıkılmıstır. AB ve ABD de Moskova’nın hassasiyetlerine duyarlı davranmıs ve Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik kurumlarına üye olmadan önce reformlar yapması, yolsuzluk ve rüsvet ile mücadele etmesi gerektiğini açıklamıslardır. Kısacası Ukrayna’nın Batı ile entegrasyonu Moskova’nın karsı çıkması üzerine ertelenmistir. Fakat Ukrayna Belarusya, Moldova, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile birlikte 2009 yılında AB’nin “Doğu Ortaklığı Programı”na dahil edilmistir.12 

Ukrayna’da 2010 yılında iktidara Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç gelmistir. Yanukoviç siyasi rakiplerini saf dısı bırakmıs ve Rusya ile yakın iliskiler gelistirmistir. Rusya ile serbest ticaret antlasması yapan Yanukoviç, süresi 2017 yılında dolacak Rusya’nın Sivastopol deniz üssü kira sözlesmesini 25 yıl (2042 yılına kadar) uzatmıstır.13 Rusya ile olan bu yakınlasma Ukrayna’daki Batı yanlılarının tepkisini çekmistir. Fakat buna rağmen Yanukoviç Moskova ile olan iliskilerini gelistirmeye devam etmistir. 

Ukrayna’daki ikinci kriz birincisinden on yıl sonra 2013 yılında patlak vermistir. 2009 yılından buyana AB’nin Doğu Ortaklığı Programına dâhil olan Ukrayna’nın 28 Kasım 2013’te AB’nin Vilnius Zirvesi’nde AB ile “Ortaklık ve Kapsamlı Serbest Ticaret Antlasması” imzalaması bekleniyordu. Bu antlasma Ukrayna’nın AB üyeliği yönünde atılmıs küçük fakat önemli bir adım olacak ve Ukrayna Batı tarafında bir pozisyon alacaktı. AB antlasmanın imzalanması için Yanukoviç’ten siyasi rakibi Yulia Timesenko’yu sağlık nedeni ile hapisten çıkaracak yasal düzenlemeyi yapmasını istedi ve bunu ön sart olarak sundu. Fakat Yanukoviç böyle bir yasal düzenleme yapmayı reddetti. Bunla birlikte Rusya AB ile Ukrayna 
arasında yapılacak Ortaklık ve Kapsamlı Serbest Ticaret Antlasması’nın Ukrayna ile kendi arasında mevcut olan serbest ticaret antlasmasına aykırı olduğunu ve bu nedenle bu antlasma imzalanırsa ekonomik çıkarlarının zarara uğrayacağını belirtti. Ayrıca Moskova eğer söz konusu antlasma imzalanırsa Ukrayna’ya olan gaz akısını keseceğini ve ekonomik yaptırımlar uygulayacağını ilan etti. Rusya ile ekonomik olarak entegre olan Ukrayna’nın endüstri bölgesinde yasayan halk enerji kesintisi ve ekonomik yaptırımların yol açacağı zararı da düsünerek AB ile söz konusu antlasmanın imzalanmasına karsı çıktı. Ukrayna’nın AB üyesi olmasını isteyen Batı yanlısı Ukraynalılar ise söz konusu antlasmanın imzalanmasını talep ettiler. Yanukoviç Timesenko’yu hapisten çıkarmayı reddetti fakat bununla birlikte Rusya’nın enerji kesintisi ve ekonomik yaptırımlarının yaratacağı zararın ödenmesi sartı ile antlasmayı imzalayacağını beyan etti. Avrupalılar Kiev Yönetimine yardım etmeye yanasmadılar. Bunun üzerine Yanukoviç AB ile Ortaklık ve Kapsamlı Serbest Ticaret Antlasmasını imzalamadı. 
Buna karsılık Moskova ile yakın iliskileri öngören yeni bir antlasma imzaladı. 

Yanukoviç’in bu tutumu Batı yanlısı Ukraynalıların tepkisini çekti ve ülkede AB ile yakınlasmayı öngören antlasmanın imzalanması yönünde genis katılımlı gösteriler basladı. Baskent Kiev basta olmak üzere ülkenin batısında gösteriler siddetlenerek devam etti. Rusya’nın ekonomik yardımları ve doğalgaz fiyatını düsürmesine rağmen gösteriler azalmadı, bilakis artarak devam etti. Gösterilere karsı alınan sert önlemler gösterileri daha da siddetlendirdi ve sonuçta 17 Subat 2014’te Yanukoviç ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Kiev’de 25 Mayıs 2014’te 
yapılan seçimlere kadar geçici bir yönetim kuruldu. Bu yönetim Batı tarafından tanınırken, Rusya tarafından tanınmadı. Bunun üzerine Ukrayna’nın Rusya yanlısı bölgelerinde yeni Kiev Yönetimi ve Batı karsıtı gösteriler basladı ve bu gösteriler de kısa zamanda yaygınlastı. 

İlk gösteriler Kırım’da basladı. Moskova Kırım’da yasayan Rusların güvenliğini sağlamak için bu bölgeye asker gönderdi. Kırım’da 16 Mart 2014’te referandum yapıldı. Kırım Ukrayna’dan isgâl edilerek ayrıldı ve Rusya’ya katıldığı uluslararası hukuka aykırı olarak ilan edildi. Kırım’ın bu sekilde Rusya tarafından ilhakı uluslararası kamuoyunda büyük tepki çekti ve Rusya’ya karsı bazı ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulandı. 

Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı Karadeniz jeopolitiğinde radikal bir değisim yarattı. Kırım’ın ilhakı ile Moskova’nın Karadeniz karasuları ve deniz yetki alanları genislemis oldu. Rusya hem enerji kaynakları iletim hatlarına hem de Karadeniz’in muhtemel enerji kaynaklarına sahip olabilecek bir konum elde etti. Bu arada Batı karsıtı gösteriler ülkenin doğusunda yer alan Dunbas bölgesine de sıçradı. Rusya bu bölgede yasayan Rusları korumak için gerekli hazırlıkları yaptı ve Kiev Yönetimi üzerinde ağır bir baskı olusturdu. 11 Mayıs 2014’te Donetsk ve Luhansk’ta referandumlar yapıldı. Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri ilan edildi. Fakat bağımsızlık Rusya tarafından tanınmadı. Ayrılıkçılar Donetsk ve Luhansk dısında kalan diğer Doğu oblastlarında da referandum yapılabileceğini ve bu oblastların da katılımı ile Ukrayna’nın doğusunda “Novorossiya” (Yeni Rusya) adı ile yeni bir cumhuriyetin ilan edilebileceğini açıkladılar. Bu tarihten sonra Batı karsıtı gösteriler Novorossiya denilen bu bölgede devam etti.14 

25 Mayıs 2014’te yapılan seçimler sonucunda Ukrayna’da Batı yanlısı Petro Poresenko iktidara geldi. Fakat bu seçimler ülkenin her yerinde ve özellikle ayaklanmaların devam ettiği Doğu Ukrayna’da yapılamadı. Rusya’nın ilhak ettiği Kırım’da yasayan halk da seçimlere katılmadı. Poresenko hem Batı hem de Rusya ile de diplomatik iliskiler kurarak ülkesinin toprak bütünlüğünü sağlama ve krizi çözme politikası takip etti. Poresenko’nun çözmesi gereken öncelikli iki sorun bulunmaktaydı. Bunlardan ilki ayrıkçılarla müzakere ederek sorunu çözmek ve ikincisi ise Rusya ile olan enerji anlasmazlığını çözüme bağlamak. Kiev Yönetiminin ayrılıkçılarla olan müzakeresini eski devlet baskanı Leonid Kuçma yönetmis ve müzakerelerde Minsk Yönetimi arabuluculuk yapmıstır. 5 Eylül 2014’te yapılan ateskes ile birlikte Kiev Yönetimi Novorossiya bölgesi için genis özerklik sözü vermistir.15 

Bu durum Moskova Yönetimi açısından büyük bir kazanç olarak değerlen dirilebilir. Rusya Ukrayna içinde kendi kontrolünde yeni bir özerk bölge olusturma fırsatı yakalamıstır. Yapılan ateskese rağmen Ukrayna’nın doğusunda hâlen ayrılıkçılarla hükümet güçleri arasında çatısmalar devam etmektedir. 

Rusya ile Ukrayna arasındaki enerji krizinin çözümüne iliskin müzakereler ise AB Dıs İsleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin moderatörlüğünde sürmektedir. 

Bu konuda bir çözüme ulasılabilmis değildir. Müzakereler Ukrayna’nın Rusya’ya olan ve doğalgaz alımından kaynaklanan borçlarının ödenmesi ve yapılandırılması ile Rusya’nın Ukrayna’ya sattığı doğalgazın fiyatının yeniden belirlenmesi noktasında devam etmektedir. 

AB bu soruna kıs gelmeden önce çözüm bulmak istemektedir. Çünkü Rusya’dan Avrupa’ya ihraç edilen doğalgazın yarısı Ukrayna üzerinden geçmektedir. 

İkinci Ukrayna krizi hâlen devam etmektedir ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği tehdit altındadır. Kırım Rusya’nın isgâli altında bulunmakta ve ülkenin Doğusundaki ayrılıkçı hareketler sürmektedir. Doğu ve Batı arasında en önemli enerji koridorlarından bir olan Ukrayna’nın bu istikrasız durumu Avrasya enerji güvenliği konusunu da doğrudan etkilemektedir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder