18 Şubat 2017 Cumartesi

TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ STRATEJİSİ; BÜYÜK GÜÇ OLMA İDEALİ, BÖLÜM 1




TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ STRATEJİSİ; BÜYÜK GÜÇ OLMA  İDEALİ, BÖLÜM 1



  DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ  

Dr. Muharrem Ekşi 


Arastırmada Türkiye’nin nükleer enerjide geldiği durum dünyadaki gelismelerle karsılastırmalı ve disiplinler arası bir yaklasımla ele alınmıstır. Bu çerçevede genelde enerji sektöründe özelde nükleer enerji alanındaki son gelismeler dikkate alınarak Türkiye’nin enerji ve nükleer konusundaki yol haritasının nasıl çizileceğine katkı sağlamak amaçlanmıstır. Bu arastırmada nükleer enerji konusunun enerji, güvenlik, dıs politika ve toplum, birey faktörleriyle iç içe geçmis yapısı göz önüne alınarak yeni bir vizyon ve söylem gelistirilmistir. Bu amaçla, Türkiye’nin nükleer enerji konusuna kalkınmadan güvenliğe ve çevresel faktörlere kadar bütüncül bir perspektiften bakılması gerektiği vurgulanmıstır. 

Bu arastırmada Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmesiyle birlikte çok daha bağımsız bir enerji, dıs ve güvenlik politikası izleyebileceğini, bölgesel güç ve küresel aktör konumunu güçlendireceği tezi savunulmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin nükleer enerji stratejisinin nükleer enerji santralleri insa ederek enerji çesitliliğini sağlamak suretiyle enerji güvenliğini sağlamanın ötesinde büyük güç olma idealine dayandığı ileri sürülmüstür. Klasik realist açıdan bir ülkenin büyük güç kategorisinde değerlendirilebilmesi, 21.yüzyılda en az iki unsura dayanmaktadır: Birincisi nükleer silah ve ikincisi enerji silahına sahip olmaktır. Nitekim Rusya’nın Putin’in liderliğinde ABD ve AB’ye meydan okuyabilmesi sahip olduğu enerji ve nükleer silah gücüne dayanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde Türkiye’yi 2023 hedeflerinde bölgesel süper güç ve küresel güç olma idealinin altını nükleer enerji stratejisi 
doldurmaktadır. 

Anahtar Kelimeler: Nükleer güç, büyük güç, enerji stratejisi, enerji bağımlılığı, enerji çesitliliği 

Giriş 

Çalısmanın ilk bölümünde dünyadaki nükleer enerjinin durumu verilerle ortaya konmaktadır. Daha sonra Türkiye’nin nükleer enerji serüveni tarihsel asamalarıyla kaydedilmistir. Türkiye’nin neden nükleer enerjiye ihtiyacı olduğu sorgulanarak ülkenin büyümesinin ve talep senaryolarının nükleer enerjiyi kaçınılmaz hale getirdiği saptaması yapılmıstır. Özellikle, Türkiye’nin büyümesine oranla hızla artan elektrik enerjisi ihtiyacının beraberinde nükleer enerjiyi bağımsız bir enerji politikasının sine qua nonu (olmazsa olmazı) yapmaktadır. Sonuç ve Öneriler bölümünde Türkiye’nin nükleer enerji konusunda geldiği asamanın bulguları ortaya konarak nükleer enerjiye geçis asamasında nelerin yapılması gerektiğine dair tavsiyeler yer almaktadır. Ekler kısmında ise nükleer enerji programlarının uygulanması ve asamaları ayrıntılı tablolarla izah edilmekte, nükleer enerjide mevcut durum analizinin tespitleri ortaya konarak nükleer enerji stratejisi önerisi gelistirilmistir. 

Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmesiyle birlikte enerji güvenliğini sağlamada önemli asama kaydedeceğini ve özellikle elektrik enerjisi ihtiyacını karsılamada dısa ve doğalgaza bağımlılığı azaltacağını ileri sürmektedir. Bu sekilde Türkiye’nin büyük güç statüsüne ve küresel aktör konumuna yükseleceği düsünülmektedir. Bu bağlamda nükleer enerji sadece enerji bağımlılığından kurtulma arayısı değil, enerji güvenliğini sağlamanın ötesinde Türkiye’yi büyük güç yapma stratejisinin en temel bilesenidir. Ak Parti iktidarının Türkiye’yi büyük güç yapma idealinin altını doldurduğunu iddia ettiğimiz nükleer enerji santrallerinin yapımıyla öncelikle Türkiye’de nükleer teknoloji kapasitesinin gelistirilmesinin amaçlanmaktadır. Böylece nükleer teknoloji kapasitesine sahip bir ülke olarak Türkiye’nin hem enerji hem de nükleer silaha sahip olabileceği düsünülmektedir. 

Zira nükleer enerji konusu, enerjide arz güvenliği, kalkınma politikası gibi bir ülkenin iç ve dıs politikaları ile enerji, ekonomi ve güvenlik politikalarını yakından ilgilendirmektedir. 

Nükleer enerji beraberinde yüksek teknolojiye ulasmayı ve bu yüksek teknolojinin tıp, endüstri, tarım, hayvancılık, genetik vb. alanlarda uygulama
imkânı sağlama boyutuyla değerlendirildiğinde oldukça stratejik bir konu olarak karsımıza çıkmaktadır. Çok boyutlu bir konu olan nükleer enerji, Türkiye’de kalkınmayı sağlamanın ve ileri teknoloji transferini gerçeklestirebilmenin bir aracı olarak görülmektedir. 

Enerji güvenliğini ve dışa bağımlılığı azaltmanın bir aracı ve alternatifi olan nükleer enerjiye Türkiye’nin orta ve uzun vadede ihtiyacı açıktır. Öncelikle, Türkiye, kendi bilinen kaynakları açısından enerji zengini olmayan bir ülkedir. Bu nedenle, Türkiye, enerji ihtiyacının çok ciddi bir bölümünü ithal yoluyla temin etmektedir. Bu durum da ülkeyi dısarıya bağımlı hale getirmektedir. Devletlerarası iliskilerde de manevra alanını daraltan bu bağımlılık sorunundan kurtulmanın yolu ise enerji güvenliğini sağlamaktır. Yükselen enerji fiyatları ve bunun bütçede büyük bir ticari açık meydana getirmesi, tedarikçilerin tekelci enerji politikası izliyor olması, bağımlılık ve güvenlik açıkları gibi sorunlar, nükleer enerjiyi bir alternatif değil, aksine zorunlu hale getirmektedir. Enerji tedarik kaynaklarını ve yollarını çesitlendirmenin dısında nükleer enerji bir ülkenin enerji güvenliğini sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin de nükleer enerjiye sahip olma konusuna, enerji güvenliği perspektifinden yaklasması gerekmektedir. 

Türkiye’nin nükleer enerji konusundaki yaklasımının diğer bir boyutu da enerji sektörünün liberallestirilme hedefine paralel olarak nükleer enerji alanında da serbest piyasa kosullarında özel sektörü devreye koyma girisimidir. Türkiye, dünyadaki kamulasma eğiliminin tersine enerji sektöründe aynen diğer sektörlerdeki gibi liberallesmeyi tercih etmektedir. Oysa genelde enerji sektörü ve özelde nükleer enerji, stratejik, askeri-güvenlik, iç ve dıs politika boyutlarını içermektedir. Türkiye’nin nükleer santral kurma adımıyla elde edeceği kazanımların basında ileri teknoloji transferi ve enerjide arz güvenliği konuları gelmektedir. Ayrıca, nükleer elektrik sayesinde doğalgaz elektriğinden çok daha ucuz olması beklenen bir nükleer enerji kaynağına geçilmesi, dıs ticaret açığının kapatılmasında da önemli isleve sahiptir. 

Bugün 1,6 milyar insan elektrikten yoksun olarak yasamakta ve 2,4 milyar insan da ısınma ve pisirme ihtiyacını modern yakıt sistemine sahip olmadığı için geleneksel biyokütlesel yakıtlarla sağlamaktadır1. Mevcut tahminler, 2030 yılına kadar dünya çapında enerji tüketiminde %50 artıs beklemektedir2. Bu artısın %70’i ise gelismekte olan ülkelerce talep edilecektir. 

Nükleer enerji, bu tüketim artısını sağlamada ön plana çıkmaktadır. 
Devletlerin nükleer enerji’ye geçmelerinde asağıdaki etkenler önemli rol oynamaktadır. 

Bunlar arasında: 

• Yerli enerji kaynaklarının kıt olusu, 
• İthal edilen enerjiye bağlı kalmama isteği, 
• Enerji kaynaklarının çesitliliğini artırma ihtiyacı, 
• Karbon salınımını azaltma gibi faktörler yer almaktadır. 

1. Dünyada Nükleer Enerji 

Nükleer santrallerden ticari olarak elektrik üretimi Haziran 2008 itibari ile dünyada 31 ülkede isletilmekte olan 439 nükleer reaktörden sağlanmakta ve bu reaktörlerin toplam üretim kapasitesi 372 Gwe (gigavat) dır3. Nükleer santraller, dünya elektrik talebinin yaklasık %16’sını karsılamakta ve bugün isletmedeki toplam ünite sayısının %24’ü ABD’de, %14’ü Fransa’da, %13’ü Japonya’da ,%7’si Rusya ve % 5’i Kore Cumhuriyeti’nde bulunmaktadır4. 
Bu isletmelerde kullanılan reaktör türlerinden Basınçlı Su Reaktörü (PWR, 265 adet) ile Kaynar Sulu Reaktör (BWR, 94 adet) toplam ünite sayısının %82’sini ve toplam enerji üretiminin (328,716 Mwe) %88’ini sağlamaktadırlar5. 



Harita 1. Dünyada Nükleer Enerji6 




Tablo 1: DÜNYADAKİ NÜKLEER REAKTÖRLERİN DURUMU 7 

Tablo 2: Subat 2008 itibariyle Tiplerine Göre Reaktörler 8 




  TÜRKİYENİN ENERJİ SERÜVENİ.,

Bugün Türkiye’nin hızlı sanayilesme ve kentlesmesi nedeniyle enerji ihtiyacı her yıl bir önceki yıla oranla ortalama %8,5 dolayında artmaktadır. Bu ise hemem hemen her 10 yıl da bir Türkiye’nin enerji gereksiniminin ikiye katlanması anlamına gelmektedir. 1972 yılında Prof. Dr. Nejat Aybers, Prof. Dr. Sadık Kakaç ve Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre tarafından hazırlanan Türkiye’nin enerji gereksinimini inceleyen çalısmada2 Türkiye’nin 21.yüzyılın baslarında büyük bir nükleer kurulu güç açığı bulunacağı hesaplanmıs ve bu açığın kapanabilmesi nin de ancak nükleer enerjiden yararlanmakla mümkün olacağı vurgulanmıstır. 

Türkiye Elektrik Üretim Dletim A.S. tarafından yapılan baska bir çalısmada ise doğalgaz, kömür ve hidrolik potansiyelinin de hesaplamaya katılarak yapılan projeksiyonlarda 2020 yılı için ortaya çıkan enerji açığının nükleer enerjiden yararlanarak kapatılması gerektiği ve 2020 yılına kadar en az 10.000 Mwe’lik bir nükleer gücün kurulmus olması gereği vurgulanmıstır. Dste bu çalısmalar bugünden çok önce nükleer enerji konusunda gerekli durum saptaması yapmalarına rağmen Türkiye’nin nükleer enerjiye geçis serüveni bugüne kadar 
devam etmistir. 

2.1. Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihsel Gelişimi; 

-1955 yılında ‘’Atom Enerjisinin Barısçıl Amaçlarla Kullanılması’’ amacıyla toplanan 1.Cenevre Konferansını takiben, Türkiye’de 1956 yılında Basbakanlığa bağlı ‘’Atom Enerjisi Komisyonu’’ kurulmustur. 

-5 Mayıs 1955’te Türkiye ve ABD arasında nükleer alanda ikili isbirliği anlasması imzalanmıstır. Türkiye, 1957 yılında Birlesmis Milletlerin bir kurulusu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)’nın üyesi olmustur. 

-1962 yılında Çekmece Nükleer Arastırma ve Eğitim Merkezince 1 MW gücünde TR-1 adında ‘’Havuz’’ tipi bir deney reaktörü isletmeye alınmıstır. 

-Türkiye’de elektrik üretimi amacıyla kurulması tasarlanan nükleer santrallerle ilgili ilk etütler ise 1967-1970 yılları arasında yapılmıstır. 

-II. Bes Yıllık Kalkınma Planı uyarınca ETKB ve EDE’nin yabancı bir müsavirlik grubuna hazırlattığı yapılabilirlik etütlerine göre 1977 yılında isletmeye girecek sekilde 300-400 MWe gücünde doğal uranyum yakıtlı ‘’ağır-su’’ tipi bir nükleer santralin kurulması öngörülmüstür. Ancak yer seçiminde karsılasılan güçlükler ve diğer gelismeler nedeniyle bu proje gerçeklesmemistir. 

-1970 yılı sonlarında elektrik sektörü yeniden düzenlenerek Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kurulmus ve o zamana kadar EDE ve Etibank tarafından yürütülen isler tek elde toplanmıstır. TEK’e bağlı olarak kurulan ‘’Nükleer Enerji Dairesi’’ 1972 yılı basında çalısmaya baslamıstır. 

-1970’li yılların baslarında, nükleer santral sahası için fizibilite ve yer arastırmaları gerçeklestirilmistir. Buna göre, nükleer santral için Mersin/Akkuyu, Sinop/Dnceburun ve Kırklareli/Dğneada uygun yerler olarak tespit edilmistir. 

-Akkuyu sahası için TEK tarafından saha lisans çalısmaları gerçeklestirilmis ve yapılan yer etütlerine ve arastırmalarına dayanarak, Akkuyu için ‘’Yer Raporu’’ hazırlanmıstır. Bu rapor, lisanslama otoritesi olan Basbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu’na sunulmustur. 1976 yılında Akkuyu sahasına Nükleer Güç Santrali kurmak üzere ‘’yer lisansı’’ verilmistir. 

-1976 yılı içinde 3 Dsviçre ve 1 Fransız firmasından olusan bir müsavir-mühendislik konsorsiyumu ile isbirliği halinde proje ve ihale sartnameleri hazırlanmıs, 1977 yılı basında nominal 600 MWe gücünde bir santralin nükleer ve türbin adaları ve yakıt teminiyle ilgili teklifler istenmistir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, ‘’kaynar sulu reaktör’’ (BWR) tipi 
santral teklif eden ve Dsveç firmaları ASEA-Atom ile STAL-LAVAL’dan olusan konsorsiyum seçilmistir. Ancak, sözlesme görüsmeleri zamanında karara bağlanamamıs ve Eylül 1979’da görüsmeler kesilmistir. 

-Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasını Önlenmesi Anlasması olan NPT’yi 1980 yılında imzalayıp onaylayarak nükleer silah imal etmeyeceğini ve bunların yayılmasına aracı olmayacağını taahhüt etmistir. 

-1981 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile NPT kapsamında Nükleer Madde Güvence Denetimi Anlasması ile Türkiye’deki nükleer santrallerin barısçıl amaçlara yönelik isletilip isletilmediğini UAEA uzmanlarınca denetim ve kontrolünü kabul eden anlasma imzalanmıstır. 

-1982 yılında 2690 Sayılı kanunla, bu kanunda yazılı görevleri yapmak üzere (lisanslama dâhil) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) kurulmustur. 

-1984 yılında Türkiye, OECD Nükleer Enerji Ajansı (NEA)’ya üye olmustur. 

-1983 yılı sonbaharında 7 firmadan alınan tekliflere dayanarak hükümetçe alınan karar üzerine, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca 2 Kasım 1983 tarihinde, 

• AECL (Kanada) firmasına Akkuyu’da 634 MW gücünde, (sonra 665 MW’ye çıkarıldı) 
• KWU (F.Almanya) firmasına Akkuyu’da 990 MW gücünde, 
• General Electric (ABD) firması, Bakanlığa Sinop’ta 1185 MW gücünde, bir veya iki nükleer santral kurmak üzere niyet mektuplarını vermistir. 


Fakat sonra GE (ABD) ihaleden çekilmis, AECL ve KWU firmasıyla 30 Ağustos 1984 tarihine kadar sözlesme sartları üzerinde büyük ölçüde anlasma sağlanmıstır. KWU firması ile Subat 1985’te görüsmeler kesilmistir. AECL firması ise, Mart 1985’ten itibaren görüsmelere devam edilmis ve Ağustos 1985’te bir ön protokol imzalanmıstır. Kurulacak ortaklıkta TEK’in %40 ve AECL’in önderliğindeki diğer iç ve dıs firmaların %60 oranında finansmanı temin etmeleri, TEK’çe temin edilecek finansmanın Türkiye ve geri kalan %60’lık 
finansmanın Kanada tarafından garanti edilmesi öngörülmüstür. Ancak Kanada hükümeti kabul etmemis ve 1986 yılı baslarında görüsmeler durdurulmustur. 

-Eylül 1984’te, Basbakan Turgut ÖZAL’ın F.Almanya ziyareti sırasında, nükleer santrallerin imalatçı firmalarla olusturulacak bir ortaklık ile kurulması, 15 yıl süreyle isletilmesi ve tüm borçların enerji satıslarıyla geri ödenmesinden sonra devredilmesi tarzında yaptığı öneri, nükleer santral projesine yeni bir boyut kazandırmıstır. 
-V. Bes Yıllık Kalkınma Planı’nda, ‘’Plan döneminde enerji sektörünün iki büyük projesi Atatürk Barajı ve Nükleer Santraldir’’ ifadesi yer almıssa da hidroelektrik santrallere ağırlık verilmesi nedeniyle nükleer güç santrali ile ilgili herhangi bir faaliyet yapılmamıstır. 
-Nisan 1986’da meydana gelen Çernobil Nükleer Santral kazasının olusturduğu olumsuz ortam dolayısıyla Türkiye’de nükleer santrallerle ilgili çalısmalar bir süre askıya alınmıstır. 
-1988 yılında TEK Nükleer Santraller Dairesi Baskanlığı kapatılmıs ve altındaki tecrübeli ve eğitimli personel kadrosunun bir bölümü TEK içinde farklı birimlere dağılmıs, önemli bir kısmı da TEK’den ayrılmıstır. 
-1989 yılında Arjantin ile ortak bir proje yürütmek amacıyla baslatılan çalısmalar da çesitli hukuki, mali ve teknik nedenlerle 1991 yılı baslarında bu girisimden vazgeçilmistir. 
-Ekim 1992’de TEK, dünyadaki belli baslı nükleer santral imalatçısı firmalara bir mektup yazarak, 2002 yılında devreye girecek sekilde, 1000 MWe gücünde bir veya iki üniteli nükleer santralin Türkiye’de anahtar teslimi veya Yap-Dslet-Devret modeli ile kurulmasına yönelik teknik ve mali konularda kendilerinden bilgi istemistir. 
-Ocak 1993 tarihinde, Akkuyu Nükleer Santrali Projesi Resmi Gazetede yayınlanarak tekrar yatırım programına alınmıstır. 
-Ocak 1994’te, nükleer güç santrali ile ilgili olarak, dünyadaki güncel durumu değerlendirmek, Türkiye için öneride bulunmak ve teknik sartnameleri güncellestirmek ve hazırlamak üzere bir danısman firma seçimi için teklif istenmistir. 
-TEK, Bakanlar Kurulunun 12.08.1993 tarih ve 93/4789 sayılı kararı ile Türkiye Elektrik Üretim-Dletim A.S (TEAS) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.S (TEDAS) adı altında iki ayrı İktisadi Devlet Tesekkülü olarak yeniden yapılandırılmıstır. 1994 yılında TEAS ve TEDAS tüzel kisiliklerine kavusmuslardır. Bu tarihten sonra, nükleer santral çalısmalarına TEAS bünyesinde devam edilmistir. 
-Önceki ihale sürecinde tecrübe kazanmıs ve eğitilmis personelin dağıtılmıs olması sebebiyle Subat 1995 tarihinde, ihale öncesi çalısmaları gerçeklestirmek için G. Kore’nin KAERI ve Türkiye’nin GAMB firmaları ile bir sözlesme imzalanmıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTU;

1 “Energy, Electricity and Nuclear Power: Developments and Projections”, IEEA, 2007, Ulasım Tarihi 4 Mayıs 2009, 
http://www-pub.iaea.org/MTCD/publications/PDF/Pub1304_web.pdf. 
2 Nejat Aybers, Ahmed Yüksel Özemre, Ahmet Bayülken, “Atom Enerjisi Komisyonunun III. IV. Ve V. Plan Dönemlerindeki Faaliyet ve yatırımları için Makroplan”, ÇNAEM Raporu” No: 87, 1972. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder