25 Şubat 2017 Cumartesi

TÜRKİYE’NİN ENERJİ - ÇEVRE VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI



TÜRKİYE’NİN ENERJİ - ÇEVRE VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI




TÜRKİYE’NİN ENERJİ - ÇEVRE VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI VE KYOTO PROTOKOLÜ KARŞISINDAKİ TUTUMU 


Aziza SYZDYKOVA*1 
*Ars.Gör Ahmet Yesevi Üniversitesi, Master Öğrencisi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Bölümü yakamoz_1991@mail.ru

Kanat YDYRYS*2 
**Ars.Gör.Ahmet Yesevi Üniversitesi, Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümü, kanat.88@hotmail.com 


Özet 

Küresel iklim değisikliği sorunsalı, günümüzün en büyük küresel problemlerinden biridir. 1970’li yıllarda yasanan enerji krizleri ve çevre konusunda artan bilinçle birlikte gündeme gelmeye baslayan bu problem, sadece kalkınma kavramının içeriğini değistirmekle kalmamıs, aynı zamanda o yıllardan günümüze yenilenemez enerji kaynaklarında bir dönüsümün baslamasına neden olmustur. Hızlı nüfus artısı, yenilenemez enerji kaynaklarının tükeniyor olması ve küresel iklim değisikliğiyle ilgili giderek artan bilinçle birlikte, geleneksel kalkınma anlayısı yerini sürdürülebilir kalkınma anlayısına bırakırken, yenilenemez enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru, enerji yapısı ve 
tercihleri de değisime uğramıstır. Dönüsen bu yapı ve problemin küresel nitelikte olması devletlerin sınırlarını ortadan kaldırmıs, uluslararası isbirliğini gerektirmis, dolayısıyla devreye bazı yeni uluslararası aktörler girmistir. 

Günümüzde dünyada enerji ve çevreyle ilgili çalısmalar yürüten uluslararası aktörlerin basında Birlesmis Milletler gelmektedir. Bu çalısma ile Türkiye’nin, Birlesmis Milletler kapsamında imzalanan ve yürütülen Kyoto Protokolü karsısındaki tutumu ve Protokol’ün ülkeye olan pozitif ve negatif etkileri incelenmeye çalısılmıstır. Ayrıca Türkiye’nin enerji ve iklim değisikliği politikaları incelenerek hem Protokol sürecinde hem de Protokol sonrası -2012 sonrası-dönemde izleyeceği politikalar ve bu konuda uluslararası arenada günümüz ve 
gelecekteki konumunun anlasılması amaçlanmıstır. 

Anahtar Kelimeler: Küresel İklim Değisikliği, Enerji Politikası, Çevre Politikası, Sürdürülebilir Kalkınma, Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Yenilenemez Enerji Kaynakları, Kyoto Protokolü ve Türkiye 

Küresel İklim Değisikliği Sorunsalının Ekonomik ve Politik Etkileri 

Küresel iklim değisikliği herseyden önce bir sürdürülebilirlik sorunsalıdır. İklim değisikliği ile sürdürülebilirlik arasında bir neden sonuç iliskisi bulunmaktadır. Çünkü iklim değisikliği, sürdürülebilir olmayan ekonomik ve toplumsal davranısların bir sonucudur. Buna karsılık ekonomik ve toplumsal gelismenin tabanını olusturan ekolojik sistemlerin zarar görmesine neden olan iklim değisikliğinin olumsuz etkileri de toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirliği tehdit etmektedir. Küresel iklim değisikliğini durdurmak veya etkilerine 
uyum sağlamak için gereken önlemler, toplumlara yeni ekonomik yükler getirmektedir3. Yeryüzünde yasamın sürdürülebilmesi iklimin korunmasına, iklimin korunması ise ekonomik, toplumsal ve politik karar ve uygulamalara bağlıdır4. 

Gelismis ülkelerle gelismekte olan ülkeler arasındaki esitsizlik de sürdürülebilirlik ve iklim değisikliği arasındaki iliskiyi karmasık hale getirmektedir. Çünkü; iklim değisikliği daha çok gelismis ülkelerin ürünü iken, gelismekte olan ülkeleri de sürdürülemezlik kosullarına itmektedir. Çevresel sürdürülemezlik gelismis ülkelerin iklim değisikliğine katkısının nedeni iken, gelismekte olan ülkelerdeki toplumsal sürdürülemezlik çevresel yıkıma yol açmaktadır5. 

Küresel iklim değisikliğinin sonuçları olan hızla azalan ormanların, yitirilen toprakların, azalan su kaynaklarının, çöllesmenin meydana getireceği çevresel bozulma; ekonomik büyüme ve gelirde düsme, issizlik artısı, fiyatlarda kararsızlık ve yatırımlar için belirsiz ortamlar gibi ekonomik sorunların yanı sıra, açlık ve yetersiz beslenme, toplumsal çeliski ve ayaklanmalar ve su ve enerji kaynaklarına bağlı savaslar gibi toplumsal ve politik sonuçlar doğurabilecektir. 

Birlesmis Milletler (BM), küresel iklim değisikliği sorunsalının çözümünde rol oynayan en önemli aktör olarak karsımıza çıkmaktadır. Çalısmada hükümetlerarası organizasyonlar kapsamında incelenen BM’in izlediği politika (buna bağlı İklim Değisikliği Çerçeve Sözlesmesi’ni (İDÇS) ve Kyoto Protokolü); daha çok çevreci tarafta yer alan çevresel sivil toplum kuruluslarıyla, daha çok ekonomik çıkarlarını gözeten çok-uluslu sirketlerin ortak noktasında bir yerde hem çevreyi koruyan hem de kalkınmayı destekleyen bir politika izlenimi vermektedir. 

İDÇS; iklim değisikliği politikasının uzun dönemli amacını ve bu amaca ulasmaya yönelik ilke ve prosedürleri belirlemis, Kyoto Protokolü ise; Sözlesme’nin nihai amacına yönelik somut hedef ve önlemler belirleyerek iklimin korunması yönündeki ilk adımı olusturmustur. 

Ülkelerin Kyoto Protokolü Karsısındaki Tutumları 

Kyoto Protokolü, iklim değisikliğiyle mücadele bağlamında hazırlanan en kapsamlı anlasmadır. İDÇS’nin yürürlüğe girmesini takiben 2,5 yıl devam eden müzakereler sonucunda hazırlanmıs ve 1997 yılında imzaya açılmıstır. Ancak hemen yürürlüğe girmemistir6. 

Protokolün ana amacı; “atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı basarmak” olarak tanımlanmıstır. Protokolün uygulamada ne sekilde isleyeceği 1998 yılında Dördüncü Taraflar Konferansı’nda belirlenmistir. 

Günümüzde gelismekte olan ülkeler ve gelismis ülkeler Kyoto Protokolü’ne kendi açılarından yaklasmakta ve Protokolü kendi çıkarları açısından değerlendirmektedirler. 

Gelismekte olan ülkeler, küresel iklim değisikliğine yol açan sera gazı emisyonlarının atmosfere salımından gelismis ülkeleri sorumlu tutmakta ve bedelin bu ülkeler tarafından ödenmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Gelismis ülkeler ise, gelismekte olan ülkelerin – özellikle Hindistan ve Çin gibi son yıllarda çok hızlı bir gelisme gösteren ülkelerin– sera gazı salımına en az kendileri kadar katkı yaptıklarını iddia ederek bu ülkelerin de salım azaltımında sorumluluk almasını istemektedirler. Bu karsıt görüsler arasında bir taraftan Protokolün uygulanmasına çalısılırken bir taraftan da Protokol sonrası süreç olusturulmaya çalısılmaktadır. 

Gelismekte olan ülkeler için birincil amaç ekonomik kalkınmadır. Bu ülkelerin son yıllarda sera gazı emisyonlarında yüksek artıslar gerçeklesmekle birlikte, iklim değisikliğine karsı önlem almak bu ülkelerin öncelikleri arasında yer almamak tadır. İklim değisikliği ve emisyon azaltım problemlerinden önce, yoksullukla savas ve kalkınma projeleri gelmektedir. Dolayısıyla gelismekte olan ülkeler, Kyoto Protokolü’nün ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayıp sağlamayacağıyla ilgilenmektedirler. 

Kyoto Protokolü, günümüze kadar olan sera gazı emisyonlarındaki artısın en büyük sorumlusu olarak gelismis ülkeleri görmektedir. Dolayısıyla, öncelikle bu ülkelerin iklim değisikliğini önlemeye yönelik politikalara uyum sağlamasını ve emisyon azaltımına gitmesini istemektedir. Ancak gelismis ülkeler arasında özellikle ABD, Çin ve Hindistan gibi sera gazı salımı çok yüksek olan gelismekte olan ülkelerin bu salımlara kısıtlama getirmeme kararına karsı çıkmakta, gelismekte olan ülkeleri de en az gelismis ülkeler kadar sorumlu tutmaktadır. Bu nedenle Kyoto Protokolü gelismis ve gelismekte olan ülkeler arasında çatısmaya neden olmaktadır. 

Türkiye açısından ele alındığında ise, ülke yenilenemez enerji kaynaklarına ve dolayısıyla ithalata son derece bağımlı bir ülke olmakla birlikte, yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli de oldukça yüksektir. Türkiye’nin Protokol kapsamında sera gazı emisyonlarını azaltmak için uygulayacağı politikalar -örneğin yenilenebilir enerji kaynakları bağlamında gelisme göstermesi-Türkiye’yi bu dısa bağımlılıktan da kurtaracak bir unsur olabilecektir. Ülkenin Protokol’e katılması ayrıca uluslararası arenada iklim değisikliği sorununa kayıtsız kalmadığı, bu konuda isbirliği yaptığı ve çaba gösteren ülkeler tarafında olduğuna dair bir iyi niyet göstergesi olmustur. Aynı zamanda bu, Türkiye’nin konuyla ilgili uluslararası müzakere ve toplantılarda söz sahibi olması açısından da önemlidir. 

Türkiye’nin Enerji Kaynaklarının Genel Analizi 

Türkiye’nin 2011 yılı toplam enerji tüketimi 114480.2 Btep olup dünyada enerji 
tüketimi en yüksek 23. ülke konumundadır. Enerji tüketiminin büyük bir kısmını dısa bağımlı olduğu petrol ve doğal gaz olusturmaktadır. Enerji kaynaklarının enerji tüketimindeki payları sırasıyla; doğal gaz (%33), petrol (%27), taskömürü (%15), linyit (%14), ve hidrolik (%4) seklinde gerçeklesmistir. 

2011 yılı Türkiye birincil enerji üretimi 32228.9 Btep (bin ton esdeğer petrol) olarak gerçeklesmistir. Aynı yıl birincil enerji üretiminin kaynaklar bazındaki dağılımı sırasıyla; linyit (%50), hidrolik (%14), odun (%8), petrol (%8), jeotermal ısı (%5) ve taskömürü (%4) seklindedir7. 

Ülke rezerv ve kapasite açısından; yenilenemez enerji kaynaklarına oranla, yenilenebilir enerji kaynakları konusunda daha sanslıdır. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları; hidroelektrik enerji, jeotermal enerji, biyoenerji, günes enerjisi ve rüzgar enerjisidir. 

Türkiye’nin İklim Değisikliği Politikaları 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜDK) hazırladığı “Sera Gazı Emisyon Envanteri”, 1990-2011 sonuçlarına göre Türkiye’nin 1990 yılında karbondioksit esdeğer olarak 188.43 milyon ton olarak tahmin edilen sera gazı emisyonu, 2011 yılında 422.4 milyon ton olarak belirlendi. 

Türkiye’de yenilenemez enerji kaynakları tüketimi yıllar içinde büyük ölçüde artıs göstermistir. Buna bağlı olarak toplam sera gazı emisyonları, 1990 yılından 2011 yılına kadar %110,8 oranında artıs göstermistir8. 

Türkiye’nin sera gazı emisyonları içinde en büyük pay, Tablo 1’den de görüleceği üzere %81 oranla CO²’ye aittir. Diğer sera gazlarının oranı, CO²’ye göre oldukça düsük kalmaktadır. 


Tablo 1: 1999-2011 Yılları Arası Türkiye’nin Sera Gazı Emisyonları 

Tablo 2’de yer alan verilere göre; 1999-2011 yılları arasında kömür tüketimi %30, petrol tüketimi %3, doğal gaz tüketimi ise %183 artmıstır. 

Bu yıllar arasında doğal gazda meydana gelen artıs dikkat çekicidir. Benzer sekilde emisyonlara baktığımızda Türkiye’de hem 1999 hem de 2011 yılında en yüksek emisyon kaynağı kömür, en düsük emisyon kaynağı ise doğalgazdır. En düsük olan doğalgazın dahi CO² emisyonları içindeki payı %26,8’dir. 

Türkiye’nin 2011 yılı kisi bası sera gazı emisyonu değeri 5,7 ton CO2 esdeğerdir. Aynı dönemde OECD kisi bası emisyonu ortalama 15,0 ton CO2, ve 
Avrupa Birliğine üye 28 ülkede ortalama 10,2 ton CO2 esdeğeridir. (Kisi bası emisyonlar ABD’de 19.10 ton CO², Çin’de 4,58 ton CO², ve Hindistan’da 1,18 ton CO²’dir)9.Dolayısıyla Türkiye’nin küresel iklim değisikliğine neden olan CO² emisyonları açısından kisi bası sorumluluğunun diğer ülkelere göre daha az olduğunu söylemek yanlıs olmayacaktır. 


Tablo 2: Türkiye’de Kaynaklarına Göre Enerji Tüketimi ve CO² Emisyonu Karsılastırması; 

Türkiye’nin iklim değisikliğiyle ilgili yapmıs olduğu çalısmalar, İDÇS’nin hazırlık sürecinde baslamıstır. Bu bağlamda Türkiye Ocak 1991 tarihinde Devlet Meteoroloji İsleri Genel Müdürlüğü’nün öncülüğünde Ulusal Dklim Koordinasyon Grubu kurarak çalısma grupları olusturmustur. Bu gruplar; Türkiye’de mevcut durumun belirlenmesi, enerji teknolojileri, atmosferin korunması ve iklim değisikliği ile ilgili raporlar hazırlamıslardır. 

İDÇS’nin nihai amacı; insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim üzerindeki etkilerini önlemek ve belirli bir seviyede tutulmasını sağlamaktır. 

Türkiye’nin Kyoto Protokolü Karsısındaki Tutumu 

Türkiye’nin İDÇS karsısındaki tutumu ile Kyoto Protokolü karsısındaki tutumu birbirinden farklılık göstermektedir. 1992-1997 arası yılları kapsayan Rio Zirvesi’nden Kyoto Protokolüne kadar olan tutumu sadece Sözlesme’nin eklerinden çıkmak seklindeyken, Kyoto’da baslayan 1997 sonrası dönem için 2001 yılına kadar yine Sözlesme’nin eklerinden çıkmak ancak aynı zamanda sera gazı salımları için daha yumusak bir hedef belirlemek seklinde olmustur10 . 

Kyoto Protokolü TBMM tarafından 5 Subat 2009 tarihinde 5836 sayılı kanun ile onaylanmıs ve 17 Subat 2009 tarih ve 27144 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmistir11 . 

Protokolde 2008-2012 yılları arasında gerçekleştirilmesi gereken yükümlülüklerin Türkiye için bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bundan sonra belirlenecek yükümlülükler Türkiye için bağlayıcı olacaktır. 

Türkiye, Protokol’ü onaylayarak, AB sürecinde de çevreyle ilgili yerine getirmesi gereken yükümlülükler açısından önemli bir asama kaydetmistir. Ayrıca ülke, çok önemli olan ve uluslararası alanda birçok görüsmelere ve çözüm arayıslarına neden olan küresel iklim değisikliği sorununa yönelik, isbirliğine dayalı ve çözüm odaklı bir tavır ortaya koymustur. 

Aynı zamanda Türkiye, Kyoto Protokolü’nün sağladığı esneklik mekanizmaların dan,  örneğin karbon ticaretinden yararlanarak ciddi miktarlarda gelir sağlayabilecektir. 

Protokol’ün Türkiye’ye sağlayacağı avantajlar yanında getirebileceği dezavantajlar da bulunmaktadır. Türkiye’nin Protokole taraf olmasıyla birlikte, Protokolün gerektirdiği yükümlülükleri uygulayarak son yıllarda yüksek oranda artan sera gazı emisyonlarını düsürmek için yapacağı çalısmalar yetersiz kaldığı takdirde ağır yaptırımlara maruz kalması muhtemeldir. 

Sonuç 

İDÇS kapsamında imzalanan Kyoto Protokolü, imzaya açıldığı ilk günden itibaren gelismekte olan ülkelerle gelismis ülkeler arasında çatısma konusu olmustur. 
Gelismekte olan ülkelerin, kalkınmalarını sağlamak için çevreyle ilgili uluslararası bazda alınan kararlara direnç göstermeleri normal karsılanabilir. Gelismis ülkeler çevresel sorunları dikkate almadan kalkınma süreçlerini tamamlamıslardır. 

Gelismekte olan ülkelerin son yıllarda sera gazı emisyonlarında yüksek artıslar gerçeklesmekle birlikte, iklim değisikliğine karsı önlem almak bu ülkelerin öncelikleri arasında yer almamaktadır. Bu ülkelerin öncelikleri kalkınmadır ve iklim değisikliği ve emisyon azaltım problemlerinden önce, yoksullukla savas ve kalkınma projeleri gelmektedir. 
Dolayısıyla gelismekte olan ülkeler, Kyoto Protokolü’nün ekonomik kalkınmalarına katkı sağlayıp sağlamayacağıyla ilgilenmektedirler. 

Türkiye’de de diğer gelismekte olan ülkelerde olduğu gibi asıl sorun, Kyoto Protokolü’ne taraf olmanın kalkınmasına herhangi bir engel getirip getirmeyeceğidir. Sadece nihai amacı sera gazı emisyonlarını azaltmak için çalısmalar yapmak olan Protokol’e taraf olmak, Türkiye’nin kalkınması önünde bir engel değildir. Türkiye iç politika değil ama sadece ekonomik ve ulusal çıkarlarını gözettiği takdirde hiç kuskusuz bu isin altından basarıyla kalkacaktır. 

Bu sorunun çözümü Türkiye’nin izleyeceği su politikalara bağlıdır: İlk olarak Türkiye, potansiyeli yüksek olan yenilenebilir enerji kaynaklarının bu potansiyelini doğru sekilde belirleyerek hiç zaman geçirmeden gelistirmek için uğrasmalıdır. Yurtdısındaki yenilenemez kaynakların aranması ve üretimi sürecine kendi sirketleriyle katılarak, bu kaynakların üretimi ve tasıma yolları üzerinde kontrol elde etmelidir. İthalatı zorunlu kaynaklarda ise sadece bir-iki kaynağa bağımlı kalmak yerine kaynak çesitlendirmesine gitmelidir. Türkiye, sadece yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılmasına odaklanmamalı, ayrıca kendisi için çok önemli ve rezervi yüksek olan kömürü de temiz enerji teknolojileri aracılığıyla ne sekilde kullanacağı üzerinde acil çalısmalar yapmalı ve bu konuda kırk yıldır durdurmuş olduğu aramaları ülke çapında bir an önce baslatmalıdır. 

İkinci olarak, enerji politikalarında doğru bir planlama yapılmalı, planlama anlayısı politik ve kişisel kaygılardan uzaklaştırılarak ekonomik ve ulusal çıkarlara uygun hale getirilmelidir. 


DİPNOTLAR;

1 Ars.Gör Ahmet Yesevi Üniversitesi, Master Öğrencisi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İsletme Bölümü yakamoz_1991@mail.ru 
2 Ars.Gör.Ahmet Yesevi Üniversitesi, Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İliskiler Bölümü, kanat.88@hotmail.com 
3 Etem Karakaya (yayına hazırlayan), (2008), “ Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değisikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi”, Bağlam Yayıncılık Arastırma Dizisi, İstanbul içinde Semra Cerit 
Mazlum, “Uluslararası Dklim Politikası: Hakkaniyet ve Sürdürülebilirlik Ekseninde Bir Değerlendirme”, s. 152 
4 IPCC, (2001), “Climate Change 2001: Mitigation-Contribution of Working Group III to the Third Assessment Report to the IPCC” içinde “Setting the Stage: Climate Change and sustainable Development”, Bert Metz, 
Ogunlade Davidson, Rob Swart, Jiahua Pan(ed.), Cambridge University Press, s. 96 
5 John B. Robinson, Deborah Herbert, (2001), “Integrating Climate Change and Sustainable Development”, International Journal of Global Environmental Issues, Vol.1, No.2, s. 131 
6 Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, “İklim Değisikliği ve Enerji Sektörü”, Enerji ve Çevre Çalısma Grubu, 2008, s. 30. 
7 T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, “2011 Yılı Genel Enerji Dengesi” Tabloları, Erisim: 
http://www.enerji.gov.tr/EKLENTI_VIEW/index.php/raporlar/detayGoster/46124 , Erisim Tarihi: 02.09.2014 
8 IEA, “CO² Emissions”, s. 44 
9 IEA, “CO² Emissions”, ss. 89-91 
10 Türkes, “Küresel İklimin Korunması”, s. 14 
11 Resmi Gazete, 17 Subat 2009, Sayı: 27144, “BM İklim Değisikliği Çerçeve Sözlesmesine Yönelik Kyoto 
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”, Erisim: 
http://rega.basbakanlik.gov.tr/main.aspx?home=http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2009/02/20090217.htm&main=
http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2009/02/20090217.htm , Erisim Tarihi: 02.09.2014 

KAYNAKÇA 

Akova İsmet, “Yenilenebilir Enerji Kaynakları”, Nobel Yayın Dağıtım, 1. Basım, 2008, Ankara. 
Algan Nesrin, “Enerji ve Çevre Etkilesimi Konusunda Uluslararası Tüzel Düzenlemeler ve Türkiye”, TMMOB Türkiye III. Enerji Sempozyumu, 2001, Ankara. 
Arıkan Yunus (yayına hazırlayan), “Birlesmis Milletler İklim Değisikliği Çerçeve Sözlesmesi ve Kyoto Protokolü: Metinler ve Temel Bilgiler”, Bölgesel Çevre Merkezi, 2006, REC Türkiye, Ankara. 
Çepel, Necmettin, “Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri”, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2003, Ankara. International Energy Agency, “Key World Energy Statistics”, 2008, Paris. 
IPCC, “Climate Change 2001: The Scientific Basis”, Contribution of Working Group I to the Third Assessment Report of the IPCC, Cambridge University Press, Cambridge, UK 
İnan Afet, “ Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Planı 1933 ”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Seri, Sayı:14, 1972, Ankara. 
İsmet Akova, “Yenilenebilir Enerji Kaynakları”, Nobel Yayın Dağıtım, 2008, Ankara. 
Kadıoğlu, Mikdat, “Küresel İklim Değisimi ve Türkiye-Bildiğiniz Havaların Sonu”, 
Güncel Yayıncılık, 4. Basım, 2008, İstanbul. 
Karakaya Etem, Mustafa Özçağ, “Türkiye Açısından Kyoto Protokolü’nün 
Değerlendirilmesi ve Ayrıstırma Yöntemiyle CO² 
Emisyonu Belirleyicilerinin Analizi”, 
(Çalısma, VII. ODTÜ Ekonomi Konferansı’nda sunulmustur.), 2003, Ankara. Karakaya Etem, (Yayına Hazırlayan), “ Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü-İklim Değisikliğinin 
Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi”, Bağlam Yayıncılık, Arastırma Dizisi, 
1. Basım, 2008, İstanbul. 
T.C. Çevre Bakanlığı Devlet Meteoroloji İsleri Genel Müdürlüğü, “Avrupa Birliği’nin İklim Değisikliği Politikaları ve Önlemleri”, Editörler: Murat Türkes ve Gönül Kılıç, 2003, Ankara. 
T.C. Dısisleri Bakanlığı, Enerji, Su ve Çevre İsleri Genel Müdür Yardımcılığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, Ocak 2009, Ankara. 
Türkes Murat, “Küresel İklimin Korunması, İklim Değisikliği Çerçeve Sözlesmesi ve 
Türkiye”, Tesisat Mühendisliği Dergisi, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yayını, Sayı:61, 2001. 
Uğurlu Örgen, “Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları”, Örgün Yayınevi, 2009, İstanbul. 



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder