20 Şubat 2017 Pazartesi

İRAN’IN NÜKLEER ENERJİ POLİTİKASI: KÜRESEL VE BÖLGESEL BİR TEHDİT Mİ? BÖLÜM 1




İRAN’IN NÜKLEER ENERJİ POLİTİKASI: KÜRESEL VE BÖLGESEL BİR TEHDİT Mİ? BÖLÜM 1 



Demet SENBAŞ*1 
*Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İliskiler AB Dalı Doktora Prog.-EDİRNE 
 DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ DENKLEMİ VE OLASI YAN ETKİLERİ 
Özet 

İran siyasi tarzı, tarihi, zengin enerji kaynakları ve kültürü ile dünyanın tek Sii teokrasisidir. Devrimci bir rejime ve muhafazakar bir topluma sahiptir. 

Bu yönüyle İran dünya siyasi analiz standartlarının dısına çıkmaktadır. Orta Asya, Hazar Havzası ve Ortadoğu üçgeninin tam ortasında bulunması nedeniyle İran jeopolitik olarak da öne çıkmaktadır. İran enerji kaynakları bakımından dünyanın en önemli bölgesinde bulunmaktadır. Enerji kaynaklarına olan ihtiyacın her geçen gün artması dünya devletlerinin enerji politikalarını tekrar gözden 
geçirmesine neden olmus, enerji sektörü olusturmak, enerji çesitliliğini sağlamak, yeni teknoloji ve alternatif enerji kaynaklarını kullanmak ülkelerin vazgeçilmez stratejik hedefleri olmustur. 
Ayrıca enerjide dısa bağımlı olmanın sadece bir büyük ekonomik sorun değil aynı zamanda önemli bir güvenlik sorunu olarak algılanması enerjinin ve enerji bölgelerinin stratejik önemini arttırmaktadır. 

İran’ın nükleer enerji politikası dıs politikasının bir uzantısıdır. İran dıs politik tutumunu bölgesel ve küresel tehdit ve fırsatları da göz önünde bulundurarak belirlemektedir. İran nükleer çalısmalarını politik tutumlarla beslemekte ve politik yöntemleri kullanarak gelistirmektedir. İran’ın bu konudaki tutumu savasa varmayan bir çatısma örneği olarak varlığını sürdürmektedir. 

Çalısmada İran’ın nükleer enerji politikası, İran’a yönelik uluslararası yaptırımlar, İran’ın nükleer enerji politikasının küresel ve bölgesel yansımaları ve İran’ın belli baslı dünya aktörleriyle iliskileri ele alınmıstır. 

Anahtar Kelimeler: İran, Nükleer, enerji, Politika, Güvenlik, 

1. Giriş 

İran jeopolitik konumu, doğal kaynakları, nüfus özellikleri, yönetim biçimi ve nükleer gücüyle günümüz dünyasının en dikkat çekici ülkelerinden biridir. Bulunduğu jeostratejik konum itibariyle özellikle Batılı ülkelerin on yıllardır İran üzerinde güç kurma çabası vardır. İran’a ilk ilgi gösteren ülke İngiltere ve Rusya olmus, ardından İran ABD etkisine girmis, 1979 İslam Devrimi sonrasındaysa kendi dünya görüsünü olusturmustur. Irak ile yasadığı savas, ABD ile sürekli içinde olduğu gerilim, İsrail ile olan sonu gelmez çekisme, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerle içinde bulunduğu bölgede merkez ülke olma yarısı İran’ı nükleer enerjisini sürekli göz önünde tutmaya itmistir. İran’ın nükleer enerji konusundaki tutumu savasa varmayan bir gerilim yaratma seklindedir. Nükleer kozuyla hem ABD ve İsrail’e gözdağı verebilmekte, hem de nükleer gücünün bölgedeki etkinliğini arttırabileceğini ve lider rolünü kendine kazandırabileceğini düsünmektedir. Ancak 24 Kasım 2013 tarihinde yapılan Antlasmayla uranyum zenginlestirme politikalarını %5 ile sınırlayacağı sözünü vermis ve karsılığında 
ambargolar kalkmıstır. Ancak değisen uluslararası ve bölgesel konjonktürde İran’ın nükleer enerji kartını yeniden kullanıp kullanmayacağı belirsiz bir durumdur. 


                           HARİTA; İRAN NÜKLEER SANTRALLERİ 

Çalısmada İran’ın nükleer politikasının temel esasları ile bunun uluslararası toplumdaki yansımaları üzerinde durulacaktır. Bunları anlamlandırmak için sorunun geçmisi, nükleer enerjinin önemi, ambargo kararları ve Batı ile İran arasında yürütülen diplomatik iliskilerin seyri ele alınmıstır. Çalısma devletlerarası iliskilerde, idealist yaklasımdan öte realist bir yaklasımın 
hakim olduğu varsayımından hareketle İran’ın nükleer politikasının çıkar ve güç odaklı bir süreç olarak yansıma bulduğu anlayısıyla ele alınmıstır. 

2. Kavramsal Çerçevede Nükleer Silahların Değerlendirilmesi 

Kitle imha silahları, konvansiyonel silahların birçok defa kullanılması sonucunda meydana gelen can kaybının sadece bir defa kullanılmaları sonucunda meydana getirebilen ve bununla birlikte konvansiyonel silahların saldırı sonrası olusturamadığı olumsuz etkileri de bulunan silahlar olarak tanımlamak mümkündür.2 1948 yılında Birlesmis Milletler’in yaptığı tanım ise günümüze dek yapılan resmi ve akademik çalısmalara temel olusturmaktadır: “Kitle imha silahları, atom patlayıcı silahları, radyoaktif madde silahları, zehirli kimyasal ve biyolojik silahlar ve yıkıcı etkisi bakımından bu silahlara benzer gelecekte gelistirilecek silahlardır.”3 

Nükleer silah denilince akla; atom çekirdeği gelmektedir. Çünkü iki atomun birlesmesi veya bir atomun parçalanması halinde açığa çıkan enerjiden faydalanılarak nükleer silahlar yapılmıs ve de gelistirilmistir. Atom çekirdeğinin füzyon, fisyon ya da her ikisinin karısımı ile meydana gelen bir kimyasal tepkime sonucunda enerji açığa çıkartması ile meydana gelen patlamayı yaratan her türlü silaha genellikle nükleer silah adı verilmektedir.4 Nükleer silahlar her ne kadar ilk bakısta sadece güvenlikle ilgili bir olgu olarak görülse de güvenliği asan bir boyutu bulunmaktadır. Baska bir ifadeyle, devletlerin nükleer silah sahibi olma gayretlerinde güvenliğin yanında farklı güdülerle de hareket ettikleri söylenebilir. 

Bu bağlamda bir devletin nükleer silaha sahip olmaya çalısmasının sadece askeri gerekçelerle açıklanamayacağını, aynı zamanda siyasi nedenlerle iliskili olduğunu savunmak mümkündür. Buna göre nükleer silah arayısındaki bir ülke için dıs siyasi hedeflerin gerçeklesmesini kolaylastırmak ve ulusun gücünü ve prestijini arttırmak gibi siyasal amaçlar, caydırıcılık kadar etkili olabilmektedir.5 

Devletlerin nükleer silahlara sahip olma gayretlerini üç model çerçevesinde açıklamak mümkündür. 

Güvenlik modelinde devletlerin nükleer silaha sahip olma çabaları direk olarak dıs tehditlere yönelik ulusal güvenliği arttırma güdüsüyle açıklanmaktadır. 
İç politika modelinde ise nükleer silahlar, iç politik kaygılar ve bürokratik çıkarlar bağlamında elde edilmek istenen bir siyasal araç olarak değerlendirilmektedir. 
Son model olan normlar modelinde ise nükleer silahların, bir devletin modernliği ve kimliği açısından önemli bir normatif sembol olduğu vurgulanmakta ve nükleer silah programlarının gelistirilmesinde bu faktör ön planda değerlendirilmektedir.6 

Devletler, güvenliklerini arttırmak için nükleer silah arayısında olabilecekleri gibi nükleer silah sahibi oldukları takdirde büyük güç statüsüne ulasacakları için de bu arayısa girebilmektedirler. Bunun yanında iç siyasetteki bürokratik ve askeri aktörlerin girisimleri veya teknolojik açıdan belirli bir seviyenin üstünde olmak da devletleri nükleer bir güç olmaya tesvik eden faktörler arasında yer almaktadır. Ekonomik faktörler ise diğer bütün faktörler ile birleserek devletlerin nükleer güç olma motivasyonuna olumlu katkı sağlayabilmektedir. Ayrıca nükleer silah sahibi olma süreci devletlerin güvenliklerini olumsuz etkileyebilmekte, uluslararası arenada saygınlıklarına zarar verebilmekte ve iç politika çekismelerine neden olabilmektedir. Nükleer silah programlarının oldukça maliyetli olması, teknolojik ve ekonomik faktörler nükleer güç olma sürecine engel olarak değerlendirilebilir.7 

Resmi olarak nükleer güç sahibi olan bes ülke ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’dir. Bunların dısında Pakistan ve Hindistan gayri resmi nükleer güç olarak kabul edilmekte ve bunların dısında bu yarısa dahil olan ülkeler üç baslık altında toplanmıstır:8 

1) Süpheli Ülkeler: 
Örneğin; İsrail, Kuzey Kore, 
2) Nükleer güç elde etme çabası içinde bulunmus ülkeler: Örneğin; 
İran, Arjantin, Brezilya, Güney Afrika, Cezayir, Tayvan, Güney Kore, Libya 
3) Diğer nükleer kapasite sahibi ülkeler: Örneğin; Japonya, Avustralya, Kanada, Almanya. 

Kısa dönemde baska birçok devletin nükleer silah gelistirmek hususunda Hindistan ve Pakistan’a katılabilmesi ihtimal dısıdır. İran, Irak, Libya ve Kuzey Kore’nin silahlanmaları konusunda ise ciddi kuskular vardır. Bunun yanı sıra 1997 yılının sonunda Suriye’nin Rusya’dan nükleer arastırma tesisi edinme yönünde çabaları olduğu hakkında raporlar vardır. İran hükümetinin İsfahan’daki reaktörde zenginlestirilmis uranyum üretimine yeniden basladığını açıklamasının ardından İran’ın niyetleri ve ABD’nin talepleri arasında devam eden gerginlikler de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) bilgilendirici ama yetersiz bir rol üstlenmistir.9 İran bugün nükleer silah yapmanın esiğine gelmis bir ülke ise, bunda en büyük pay Amerika’da eğitim almıs bilim adamlarınındır. Ya da söz konusu bilim adamlarının ülkelerine getiremediği bazı bilgileri Çin’den, Rusya’dan Kuzey Kore’den satın almayı basaran devlet yetkililerinindir.10 

Bazı ülkelerin nükleer silahlara sahip olma gerekçeleri, en az o silahların yayılmasını önlemeye çalısan ülkelerin gerekçeleri kadar haklıdır. ABD ve Rusya, günümüzde de en fazla savas baslığına sahip ülkelerdir. Daha yeni ve daha küçük nükleer güçler de yayılmayı önlemenin kendilerine çıkar sağlayacağının farkındadırlar. Komsu ülkeler nükleer silah edinirse, kendi nükleer avantajları kalmaz. Nükleer güçlerin nükleer silah teknolojisini baska ülkelere transfer etmeyeceğine dair 1968 yılında imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlasması (NPT) ve diğer silahsızlandırmadan daha düsük hedefli, silah sistemlerini sınırlayan anlasmaların dört iyi tarafı vardır: 

Bunlar; 

1) Tehditleri azaltır ve isbirliğini arttırırlar, 
2) Caydırıcılığı arttırırlar, 
3) Masrafları düsürürler, 
4) Gücün yayılımını stabilize ederler.11 

3. İran’ın Nükleer Enerji Politikaları ;

İran nüfusu 70 milyon civarındadır. Nüfusunun % 90’ı Sii Müslüman ve %10’u Sünni Müslümandır. Etnik olarak çoğunluğun %51’i Farisi, %24’ü Azeri’dir. 
İran, içerisinde çesitli etnik grupların bulunduğu heterojen bir nüfusa sahiptir. 12

Kültürel üretimler Fars dili üzerinden yapıldığından İran kültürü, Fars kültürü ile türdes hâle gelmistir. Sia ve Fars kültürü temelli bir İranlılaştırma politikası izlemektedir.13 
İran gerek coğrafi konumu gerekse dıs politikadaki durusu ile Ortadoğu’nun önemli aktörlerindedir. Özellikle 1979 devrimi sonrasında uluslararası dikkatleri üzerine çekmistir.14 


Toplum bilimlerinde “ Politika ” kavramı farklı sekillerde tanımlanan ve farklı bilim adamları tarafından farklı anlamlar yüklenen bir kavramdır. Kimilerine göre siyaset aslında bir savas, bir çatısma iken diğer bazılarına göre toplumsal ahengi sağlayan bir mekanizmadır. Bunun yanında dıs politika ve dıs iliskiler deyimlerini de benzer sekilde ele almak mümkündür. Klasik anlayısa göre iç ve dıs çevreleri birbirinden farklıdır. 2. Dünya Savası ve Soğuk Savas sonrasında ise teknolojik gelismeler, artan karsılıklı ekonomik bağımlılık vb. olgu ve olaylar klasik anlayısın devletlerin sınırsız egemenliği görüsünü zorlarken ülkeler arasındaki siyasal sınırların önemi azalmıstır. Nitekim son yıllarda iç ve dıs politika arasında bir farklılığın kalmadığını savunanlar çoğunluktadır.15 Dran’ın nükleer enerji politikası ise dıs politikasının bir uzantısıdır. İran dıs politik tutumunu bölgesel ve küresel tehdit ve fırsatları göz önünde bulundurarak belirlemektedir. 
İran nükleer çalısmalarını politik tutumlarla beslemekte ve politik yöntemleri kullanarak gelistirmektedir. İran’ın nükleer politika tutumu savasa varmayan bir çatısma örneği olarak değerlendirilebilir.16 

İran, 137 milyar varillik rezerviyle dünyanın üçüncü en genis ispatlanmıs petrol ve 131,2 metreküp doğal gaz rezerviyle Rusya’nın ardından en zengin ikinci ispatlanmıs doğal gaz gücüne sahiptir. Bununla birlikte İran, yıllık 2560 milyon varille, Petrol Dhraç Eden Ülkelerin (OPEC) en büyük ikinci, dünyanın en büyük dördüncü petrol ihracatçısıdır. Ülkenin en önemli ithalatçısı %22 payla Çin’dir. Bu ülkeyi %18’le AB, %17’yle Japonya ve %13’le Hindistan, %10’la Güney Kore ve %7’yle Türkiye takip etmektedir.17 Bu sekliyle değerlendirildiğinde, İran’ın nükleer çalısmalarının güvenilir bulunmamasının en önemli nedeni, zengin enerji yataklarına sahip olmasına rağmen nükleer teknolojiye sahip olma çabası içinde olmasıdır. Örneğin, OPEC içinde nükleer güç olmaya çalısan tek ülke, İran’dır. Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki jeopolitik ve stratejik konumu İran’a, “ Nükleer Devlet ” olmanın ötesinde bir anlam kazandırmaktadır. Bu bölgede bir nükleer İran bölge ve dünya enerji güvenliğini tehdit edebilir görüsü birçoklarınca kabul edilmektedir. 

İran’ın Nükleer Çalısmaları ilk defa Soğuk Savas döneminde 1957’de Sah yönetiminde ABD desteğiyle baslamıstır. Bu dönemde İran ABD’nin müttefiki konumuyla SSCB tehdidinin yanı sıra, Büyük uygarlık hedefi çerçevesinde bölgesel bir güç olmayı ve yasam standardını Batı Avrupa düzeyine çıkarmayı hedefliyordu. Bu dönemdeki temel hedefi bölgede hissettiği askeri tehditlerle basa çıkmak ve Büyük İran ideali çerçevesinde bölgeyi etkisi altına almaktı.18 

İran, nükleer reaktörlere ihtiyaç duymayacak durumda olmasına rağmen özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda ABD dahil olmak üzere birçok batılı devletten yardım görmüstür.19 20. yüzyılın basında petrol sektörünün gelismeye baslamıstır ve bu tarihlerden itibaren İran, merkez devletlerin enerji politikalarının ve kendi etki alanlarını genisletebilmek için giristikleri mücadelenin odak noktası olmustur. İran 1901 yılında İngiliz William Knox D’Archy’ye 60 yıllık petrol ayrıcalığı vermis ancak İran’ın kuzeyi Rus etki alanı içerisinde kaldığı için bu bölge ayrıcalığın dısında tutulmustur. Dolayısıyla, İran’ın verdiği bu petrol ayrıcalığından İngiltere Rus etki alanı içerisinde kalan bölgelerde faydalana mamıstır. Bu durum dünyanın ekonomik olarak paylasılması amacıyla kapitalist birliklerin etki alanları edinmek ve etki alanlarını genisletmek için yaptıkları mücadelenin İran topraklarındaki bir sonucu olarak okunabilir. Birinci Dünya 
Savası’nda topraklarında önemli miktarda petrol bulunan İran tarafsızlığını ilan etmesine rağmen İngiltere ve Rusya tarafından isgal edilmis ve liman kenti Abadan’a giden petrol aktarım yolu tahribata uğratılmıstır. Savas süresince İran petrolü, İngiliz-Fars Petrol Sirketi’nin (Anglo-Persian Oil Company (APOC)) denetimindedir ve böylece savas boyunca petrol ihtiyacı fazla olan İngiltere donanmasının petrol ihtiyacını düsük fiyata karsılamıstır. İkinci Dünya Savası süresince de enerjiye olan bağımlılığın artmasına bağlı olarak İran, savasın odak noktalarından birisi haline gelmistir. 1941 yılında İngiltere ve SSCB birlikleri petrol kuyularını kontrol altında tutabilmek için İran’a konuslandırılmıslardır.20 

Birinci ve İkinci Dünya Savaslarında İran topraklarının savas alanı haline gelmesi ve isgal edilmesi, yabancı müdahalelerine karsı İran’da milliyetçi bir tepkinin ortaya çıkmasına da sebep olmustur. İran’daki milliyetçi hareketin bir sonucu olarak 1951 yılında İran Basbakanı Muhammed Musaddık İngiliz İran Petrol Sirketi’ni (Anglo-Iranian Oil Company(AIOC)) ulusallastırmıs ve Ulusal İran Petrol Sirketi’ni (National Iranian Oil Company (NIOC)) kurmustur. İran, dünyada petrolünü ulusallastıran ilk devlet olmustur.21 Ancak Musaddık’ın 
politikalarından dolayı yasanmaya baslanan petrol üretim, dağıtım ve satısının kimin kontrolünde olacağına yönelik kriz nedeniyle, merkez ülkelerden olan İngiltere ve ABD’nin uluslararası petrol kartelini ellerinde tutabilmek amacıyla İran’ın içislerine müdahale ederek, Musaddık karsıtlarına destek vermisler ve bir darbe sonucu Musaddık’ın görevden uzaklastırılmasını sağlamıslardır. 
Böylece Musaddık’ın İran petrolünü millilestirme hareketi basarısızlıkla sonuçlanmıstır. Bu darbe, İran’da sarsılan Şah rejiminin ve AIOC’un emperyalizm ile özdeslesmesine ve halk tarafından ABD ile İngiltere’nin düsman olarak algılanmasına neden olmustur.22 Batı yanlısı Sah’ın 1954 yılında yeniden iktidara gelmesinden sonra olusturulan petrol konsorsiyumunda 
ABD kökenli sirketlere %40 gibi önemli bir pay sağlamıstır.23 Bu tarihten sonra İran’daki petrolün kontrolünü İngiltere yerine ABD elinde tutmaya baslamıstır. 

İran’da yabancı egemenliğine karsı büyüyen emperyalizm karsıtı din odaklı bir akımın da etkisiyle Sah rejimi, 1979 yılında iktidardan uzaklastırılmıs ve ardından petrol sektörü yeniden ulusallastırılmıstır. Ancak, rejim değisikliğinin ardından merkez ülkelerinin kıskırtmaları ile baslayan İran-Irak savası sonrasında İran’daki petrol rafinerileri ciddi hasara uğramıstır.24 
İran’daki rejim değisikliğinin ardından uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının yükselmesiyle baslayan petrol krizine Suudi Arabistan kendi üretimini arttırarak ve fiyatı düsürerek müdahale etmis ve OPEC’de fiyatların düsürülmesi için baskı yapmıs, böylece merkez ülkelerin petrole olan taleplerinin karsılanmasını sağlamıstır.25 Suudi Arabistan’ın izlediği bu merkez ülkelerini rahatlatan petrol politikası, İran’daki yeni rejimin merkez ülkelerine karsı koz olarak kullandığı enerji politikasının basarısızlığa uğramasına neden olmustur. 

1980-1988 yıllarında devam eden İran-Irak savası sonrasında yasanan ekonomik bunalım nedeniyle İran’ın enerjiye olan talebi artmıstır. Bu tarihlerde yasanan savas, harcamaları, savas nedeniyle petrol üretiminin düsmesi ve Suudi Arabistan’ın etkisiyle 1980’lerde petrol fiyatlarının düsmesi nedeniyle İran ekonomisi yüzde 1,4 oranında küçülmüstür.26 İran-Irak Savası’nın sona 
ermesi ve Ayetullah Humeyni’nin ölümüyle 1989 yılından itibaren İran’da yeni bir dönem baslamıstır. 

Bu yeni dönemde Ordu, İran sınırlarını korumakla görevlendirilirken, Devrim Muhafızlarının görev alanı iç güvenliğin sağlanması ve Devrimin korunması olarak belirlenmistir.27 Bunun yanısıra İran, savas sırasında gelismis teknolojilere sahip olmanın önemini anlamıs ve nükleer teknolojilerin avantajlarından faydalanma yönünde bir politika değisikliğine gitmistir. Humeyni üzerinde büyük etkisi olan dönemin Cumhurbaskanı Hasemi Rasfancani nükleer enerjinin önemini vurgulamıs ve reaktörlerin tekrar insasının önünün açılması 
için baskılar yapmaya baslamıstır. Rasfancani dini lider Humeyni’yi ikna etmis ve nükleer çalısmalar tekrar baslatılmıstır.28 Savas sırasında ABD kökenli silahlarına yedek parça bulmakta zorlanan İran, ordusunu yeniden donatmak için SSCB ve Çin silah sistemlerine yönelmek zorunda kalmıstır. Dolayısıyla İran için özellikle SSCB ile olan iliski günümüze değin yasamsal öneme sahiptir. Savas sırasında SSCB gibi müttefik ülkelerden istediği yardımı alamayan İran, balistik füze ve nükleer programına da hız vermistir. Savastan günümüze İran’ın üretimi için gerekli olan ilk asamayı neredeyse tamamlamıs olduğu, dahası Tahran’ın kıtalar arası balistik füze planlarının da bulunduğu iddia edilmektedir.29 

İran’ın dıs politikasını son yıllarda terörizm, Ortadoğu’daki barıs sürecinin önünü tıkamak, Kitle İmha Silahı (KDS) üretmek ve belki de en önemlisi nükleer enerji çalısmaları kaynaklı sorunlar sekillendirmistir. İran, 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlasması’nı (NPT) imzalamıs ve 1970 yılında meclis onayından geçirerek yürürlüğe koymustur.30 1974 yılında Sah Pehlevi İran Atom Enerjisi Organizasyonu’nu kurarak 1994 yılına kadar 23000 MW’lık nükleer santral kurulacağını ilan etmistir. Kurumun basına İsviçre’de 
öğrenim görmüs nükleer bilimci Dr. Akbar Etemad getirilmis ve kuruma 1975 yılı için 30.8 milyon dolar bütçe ayrılmıstır. Bu dönemde İran’ın nükleer çalısmalarının en önemli destekçileri Batı ülkeleridir. Reaktörler ABD, Fransa ve Batı Almanya’dan satın alınmıs ve bilim adamları genel olarak Batı Avrupa ülkelerinde eğitim görmüslerdir.31 

Birçok kisiye göre İran’ın nükleer silah edinme eğilimi 1960’lardan beri baslamıstır.32 İran, 1987 yılında Pakistan ile nükleer isbirliği anlasması imzalanmıs ve İran Atom Enerjisi Ajansı’ndan uzmanlar Pakistan’da eğitim görmeye baslamıstır. Pakistan’da “nükleer programın babası” olarak bilinen Dr. Abdülkadir Han, Tahran ve Busehr’e Şubat 1986 ve Ocak 1987’de ziyaretlerde bulunmustur.33 Dr. Abdulkadir Han’dan destek alan İran, kısa sürede U-235’i, U-238’den ayrıstırma sürecinin önemli bir safhası olan soğutma için kullanılan santrifüj sistemini kurarak, zenginlestirilmis uranyum üretmeyi basarmıstır.34 1973-1974 petrol krizin ardından, nükleer silahların en önemli bilesenleri olan 
zenginlestirilmis uranyum ve plütonyumun üretimi için gerekli olan yakıt çevrim programlarını uygulamaya baslamıstır. 1976’da Güney Afrika’dan 700 milyon dolar değerinde uranyum zenginlestirmesi için gerekli olan ilk malzeme olan sarı pastayı almak için gizli bir anlasma yapılmıstır.35 Nitekim İran Atom Enerjisi Kurumu Baskanı Ali Ekber Salihi 05.12.2010 tarihinde yaptığı basın toplantısında “Nükleer enerjide asıl ihtiyaçları temin konusunda bir diğer adımın atıldığını” ve uranyum zenginlestirme programı çerçevesinde nükleer enerji yakıtı ve nükleer 
silah yapımında kullanılabilecek sarı pastayı üreterek kendi kendine yeter seviyeye getirdiklerini açıklamıstır.36 Basta ABD olmak üzere diğer ülkeler İran’ı Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlasması’nı ihlal etmek ve nükleer füzeler gelistirmekle suçlamıstır. Çünkü İran’ın bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konum gereği, gelistirebileceği nükleer silahlarını sahip olduğu uzun menzilli balistik füze sistemleriyle birlestirerek kullanma olasılığı, uluslararası camiada büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır. 

İran dıs politikasının belirlenmesindeki en etkili unsurlardan biri ABD ile olan iliskileridir. ABD ve İran arasında 1970’li yıllara kadar iyi iliskiler söz konusudur. Ancak 1979 devrimi ile Humeyni’nin iktidara gelmesi ve ardından İran-Irak Savası’nda ABD’nin Irak’ı desteklemesi iliskilerin kopmasına neden olmustur. ABD’nin ne Cumhuriyetçiler döneminde ne de Demokratlar döneminde İran’a karsı izlediği politikalarda bir değisiklik olmamıstır. Amerikan kamuoyunda İran’ın uranyum zenginlestirmesinin durdurulması gerektiği konusunda bir uzlasma vardır. Esas uzlasmazlık nasıl durdurulacağı konusundadır.37 İran’ın nükleer enerji politikasının diğer önemli bir boyutu da iç politikasıdır. ABD, İran’ın nükleer enerji üretmesine karsı çıktıkça, İran iktidarları iç politik destek toplamaktadır. Halk tepkisini, İran yönetiminin agresif politikalarına destek vererek göstermektedir. Bu nedenle İran rejiminin nükleer enerjiyi bir iç 
politika malzemesi olarak da kullandığı söylenebilir. Nükleer güç sahibi olmak, İran’ın bölgesel politikalarına da uymaktadır. İran, bir taraftan nükleer güç ile bölgedeki rakiplerinden olan Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’ye üstünlük kurmaya çalısmakta diğer taraftan düsman olarak nitelediği İsrail’e karsı nükleer enerjiyi bir güvence olarak kullanmaktadır.38 

Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki jeopolitik ve stratejik konumu İran’a “ Nükleer devlet ” olmanın ötesinde bir anlam kazandırmaktadır.39 Nükleer görüsmeler İran’ın makro stratejisinin bir parçasıdır ve liderin değismesi bu stratejinin genel çerçevesini değistirmez. İran’ın kendi içinde reformcu, muhafazakar ve pragmatist yaklasımları benimseyen gruplar vardır. Ancak nükleer planlar İran’ın uzun vadeli stratejisiyle ilgilidir. Mesele sadece dıs politika bağlamında incelenmemelidir. Çünkü nükleer silahlara sahip olmayı rejim güvenliği için gerekli gören çevreler vardır. İran’ın uluslararası ortamdaki esas sorunu nükleer silahlara sahip olup olmaması değil, uluslararası ortamın mesru ve etkin bir oyuncusu olma yönündeki isteğidir. İran stratejik olarak zıtlasmanın boyutlarını yukarı çekerek ve bazı temel tartısmalı konularda taviz vererek daha önemli kazanımlar elde etmek istemektedir. İran’ın temel hedefi uluslararası 
kusatılmıslığı kaldırarak dünya siyasetinde tekrar mesru bir oyuncu haline gelmektir. 40 

Ülkenin savunma ve güvenlik politikalarında 3 temel hedef öne çıkmaktadır. 
Birincisi, İran’ın dısa bağımlılığını engellemek ve her alanda kendine yeten bir ülke haline getirmek, İkincisi, İran’ın caydırıcılık kapasitesini arttırarak askeri tehditlerle basa çıkabilecek duruma getirmek, Üçüncüsü ise İran’ı Ortadoğu ve Avrasya’da etkili bir güç haline getirmektir.41 

Genellikle İranlı politikacılar, nükleer silah ve nükleer enerji arasında ayırımın dikkate alınması gerektiğini vurgulamakta ve sadece nükleer enerji elde etmek istendiğini açıklamaktadırlar. Onlara göre tıp, tarım ve elektrik üretimi gibi barısçıl amaçlar için nükleer enerji sahibi olmak bir haktır. Batıya yönelik açıklamalarında ise bir taraftan nükleer enerji üretme isteklerinin tamamen barısçıl amaçlı olduğunu vurgularken, diğer taraftan nükleer silah üretmek ve kullanmalarının söz konusu olmadığını ayrıca bunun kendi inançlarına da uymadığını dile getirmektedir.42 İran’ın nükleer silahlarla ilgili kaygılarını ifade eden temel argümanları sunlardır43: 

• Uluslararası normlara ve nükleer rejime uyacağız, ama Ortadoğu’daki diğer aktörlerin de aynı normlara uymasını bekliyoruz. 
• Ortadoğu’ya nükleer silahları sokan İsrail’dir. İsrail’in nükleer kapasitesi bizim için ciddi bir tehdit olusturmaktadır. Bu nedenle silahsızlanma normlarının tüm bölge ülkeleri için uygulanmasını istiyoruz. 
• ABD Ortadoğu’daki varlığını çekmesi, İran’ın güvenlik kaygılarını azaltacaktır. İran’ın nükleer gücünü, Bushehr sehrindeki nükleer santral, Banab’daki nükleer arastırma merkezi, Ramsar’daki daha küçük arastırma reaktörleri, İran’ın körfez kıyısında bulunan Bushehr I ve Bushehr II nükleer reaktörleri, Natanz’da bir uranyum zenginlestirme tesisi, Arak’ta bir ağırlastırılmıs su üretim kompleksi ve bunlara ek olarak Yazd vilayetindeki uranyum madenleri oluşturmaktadır.44 

4. İran’ın Nükleer Enerji Politikalarının Küresel ve Bölgesel Yansımaları ve Uygulanan Yaptırımlar; 

İran’ın dıs politikası ABD ve İsrail düsmanlığına dayanmakta ve Ortadoğu’da bu iki devletin aleyhine dıs politikasını belirlemektedir. Her ne kadar İran’daki din adamları İsrail’in nükleer gücüne göndermeler yapsa da, İran’ın nükleer programının tek nedeni İsrail değildir. İran için, Irak’ın isgaliyle ortaya çıkan güvensizlik ortamında kitle imha silahları prestij ve baskı aracı olarak kullanılmaktadır.45 Dran’ın inkar etmesine rağmen, ABD istihbarat birimleri, İran’ın ciddi sekilde nükleer silahlarla ilgilendiğini söylemektedirler. İsrail’in elinde bulunan nükleer silahları büyük tehdit olarak gördüğünü belirten İran, Hindistan ve Pakistan’ın nükleer denemelerinden sonra bu konudaki çalısmalarını yoğunlastırdığını söylemektedir.46 

İran Nükleer Silahların Yayılması Antlasması’na taraf bir devlet olması ve aynı antlasmanın ek protokolünü imzalamıs olmasına rağmen, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) tarafından yapılmak istenen denetimlere karsı direnmektedir.47 1990’ların baslarında Şah döneminde insasına baslanan ve yarım kalan Busehr santralini tamamlamak üzere nükleer programını yeniden baslatması ABD ve İsrail’in tepkisini çekmistir. Ağustos 2002’de IAEA’na bildirilmemis yeni tesisler olduğunun ortaya çıkması üzerine İran nükleer programı uluslararası bir krize dönüsmüstür. AB üçlüsü (Almanya, Fransa ve İngiltere) bu sorunun barıs içinde çözülmesi için İran ile diplomatik müzakerelere baslamıstır.48 

İran’ın nükleer faaliyetleri 2002 yılında dünya gündemine geldiğinde IAEA’nın etkisi ve önemi çok büyüktü. Kurumun Genel Direktörü Muhammed El-Baradey zaman zaman etkili olsa da IAEA, kriz sürecinde medyada yer almamıs ve gereken ilgiyi görmemistir. IAEA yapısı ve yetkileri itibariyle görece zayıf kabul edilebilir ancak krizin baslangıcını olusturan İran’ın süpheli nükleer faaliyetlerine iliskin rapor Ağustos 2002 yılında IAEA tarafından düzenlenmistir, bu anlamda önemli bir hizmet sunduğu söylenebilir. IAEA, İran’ın nükleer faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasından sonra bu durumun uluslararası boyutlara ulasmasını engellemeye çalısmıstır. 

Buna karsılık İran, her seferinde NPT anlasmasına atıf yaparak barısçıl amaçlarla nükleer faaliyetlerde bulunabilme haklarının olduğu tezini savunmaktadır. İran birçok denemeye rağmen IAEA ile isbirliğine girmeyi reddetmistir.49 

İranlı siyasetçiler, Nükleer silah ve nükleer enerji arasındaki ayrımın dikkate alınması gerektiğini vurgulamakta ve sadece nükleer enerji elde etmek istedikleri üzerinde durmaktadırlar. 
Yukarıda bahsedildiği gibi, onlara göre tıp, tarım ve elektrik üretimi gibi barısçıl amaçlar için nükleer enerji sahibi olmak bir haktır. İran taraf olduğu NPT anlasmasını ileri sürerek nükleer enerji politikasını savunmaktadır. Bu çerçevede elektrik üretimi için gerekli olan yakıt çubuklarını dısarıdan güvenli bir sekilde sağlayamayacağından dolayı nükleer tesis insa etmek zorunda olduğunu iddia etmektedir. Bununla beraber, IAEA’ya eksik bilgi vermesi ve uranyum zenginlestirme teknolojisi ve yakıt döngüsünün tüm haklarına sahip olmak iddiasından vazgeçmemesi ABD basta olmak üzere birçok ülkenin tepkisini çekmektedir.50 İran ile ABD arasındaki İliskiler 11 Eylül saldırıları sonrasında daha da gerginleşmistir. Petrole olan ihtiyacı ve İran-İsrail arasındaki karsılıklı tehditlerin de etkisiyle ABD, İran’a karsı tutumunu sertlestirmistir. 

Bunun sonucunda da İran günümüzde ABD’nin sürdürülebilir doğrudan iliskisinin olmadığı nadir ülke konumuna gelmistir.51 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İliskiler AB Dalı Doktora Prog.-EDİRNE 
2 Salih Özgür, Geleceğe Yönelen Tehdit Kitle Dmha Silahları, I. Baskı, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul 2006, s.17. 
3 Erdem Denk, “Bir Kitle İmha Silahı Olarak Nükleer Silahların Yasaklanmasına Yönelik Çabalar”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt No:66, Sayı:3, 2011, s.96. 
4 Ali Serdar Erdurmaz, Orta Doğu’daki Kitle İmha Silahları, Silahların Kontrolü ve Türkiye, Ümit Yayıncılık, Ankara 2003, s.30. 
5 Ferhat Pirinççi, “ Kitle İmha Silahları ve Silahsızlanma”, Uluslararası İliskilere Giris: Tarih, Teori, Kavram ve Konular, Saban Kardas Ali Balcı (ed.), Küre Yayınları, İstanbul, 2014, s.377-378. 
6 Scot D. Sagan, “Why Do States Build Nuclear Weapons?: Three Models in Search of a Bomb”, International Security, Cilt No:21, Sayı:3, 1996-1997, s.55. 
7 Ferhat Pirinççi, a.g.m, s.378. 
8 Salih Özgür, a.g.e., s.28. 
9 Martin Griffiths et al.., Uluslararası İliskilerde Temel Kavramlar, 2. Baskı, Nobel Yayıncılık, Ankara 2013, s.247248. 
10 Yavuz Cankara, Yeni Oyun, İran’ın Nükleer Politikası, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Dstanbul 2005, s.78. 
11 M.G. Roskin, N.O. Berry, Uluslararası Dliskiler Ui’nin Yeni Dünyası, I. Baskı, Adres Yayınları, Ankara 2014, s.303-304. 
12 Türel Yılmaz, “İran’da Unutulmus Bir Toplum: Türkmen Sahra Türkmenleri”, Ortadoğu Siyasetinde Dran, Ed. Türel Yılmaz, Mehmet Sahin, Barıs Yayınları, Ankara, 2011, s. 80 
13 Murat Saraçlı, “İran’da Azınlıklar”, Ortadoğu Siyasetinde Dran, Ed. Türel Yılmaz, Mehmet Sahin, Barıs Yayınları, Ankara, 2011, s.117 
14 Yavuz Cankara, a.g.e., s. 63. 
15 Faruk Sönmezoğlu, “Uluslararası Politika ve Dıs Politika Analizi”, Der Yayınları, Eylül 2012, s. 10-11 
16 Zafer Akbas, Adem Bas, “ İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ”, History Studies, Cilt:5, Sayı: 2, Mart 2013, ss. 21-44, s. 25 
17 Emre İseri, “ Ya Dran Nükleer Programı Enerji İçinse? Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Yansımaları ”, Ortadoğu 
    Analiz, Haziran 2012, Cilt: 4, Sayı: 42, ss. 55-66, s. 58 
18 Gonca Oğuz Gök, “ Türk Amerikan İliskileri Ekseninde İran’ın Nükleer Faaliyetleri”, Ortadoğu Siyasetinde İran, Ed. Yılmaz T., Sahin, M., Barıs Yayınları, Ankara, 2011, s. 239 
19 Zafer Akbas, Adem Bas, a.g.e., s. 26 
20 S. Hürsoy, H.H. Orhon, H.H., “ Modern Dünya Sisteminde Sermaye Birikimi ve Dran’ n Enerji Politikaları”, 
    Ege Stratejik Arastırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2012 (63-89), s. 66-67 
21 William L. Cleaveland, “ Modern Ortadoğu Tarihi ”, çev. Mehmet Harmancı, Agora Kitaplığı, 2008, İstanbul, s. 320-325 
22 A.J. Goldschimdt, D. Lawrence, Kısa Ortadoğu Tarihi, Doruk Yayınları, Kasım 2011, İstanbul, s. 411 
23William L. Cleaveland, a.g.e., s. 327 
24 William L. Cleaveland, a.g.e., s. 460-465 
25 William L. Cleaveland, a.g.m., s. 327 
26 Barış Sinkaya, “ İran İslam Cumhuriyeti’nde Yapı ve Yönetim”, Ortadoğu Siyasetinde İran, Ed. Yılmaz T., Sahin, 
M., Barış Yayınları, Ankara, 2011, s. 44 
27 Barış Sinkaya, “Dran’da Asker-Siyaset İliskileri ve Devrim Muhafızlarının Yükselisi”, Ortadoğu Siyasetinde İran, 
Ed. Yılmaz T., Şahin, M., Barış Yayınları, Ankara, 2011, s. 69 
28 Mustafa Kibaroğlu, İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye, 10 Temmuz 2013, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=2447:rann-nuekleer-program-ve-
tuerkiye&catid=77:ortadogu-analizler&Itemid=150 , erisim Tarihi 10.09.2014 
29 Zbigniew Brzezinski, R.M. Gates, “Dran’ın Zamanı Geldi”, Profil Yayıncılık, Dstanbul, 2004, s.39-40. 
30 Anlasmanın tam metni için bkz. http://www.un.org/en/conf/npt/2005/npttreaty.html, erisim tarihi 07.09.2014 
31 Evren İşbilen, Nükleer Satranç: Dran ve Nükleer Silahlanma Politikası, İstanbul, Ozan Yayıncılık, 2009, s. 109 
32 Evren İşbilen, a.g.e., s.110 
33 Evren İşbilen, a.g.e., s.112 
34 Mustafa Kibaroğlu, a.g.e., s.282. 
35 Evren İsbilen, a.g.e., s.110 
36 Milliyet, Dış Haber, “ İran “ Sarı Pasta ”yı üretti”, 06.12.2010, 
www.milliyet.com.tr/iran-sarı-pasta-uretti/dunya/haberdetay/06.12.2010/1322651/default.htm, erisim tarihi 07.09.2014 
37 Zafer Akbas, Irak Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye, Barıs Kitap, Ankara, 2011, s.65 
38 Zafer Akbas, Adem Bas, a.g.e., s. 25 
39 Mustafa Kibaroğlu, “İran Bir Nükleer Güç mü Olmak İstiyor ?”, Avrasya Dosyası İran Özel Sayısı, Cilt:5, No:3, 1999, s. 278 
40 Talha Köse, İran Nükleer Programı ve Ortadoğu Siyaseti: Güç Dengeleri ve Diplomasinin İmkanları, Seta Yayınları III, Ankara, Ağustos 2008, s. 39-40 
41 Barış Doster, “ Bir Bölgesel Güç Olarak İran’ın Ortadoğu Politikası ”, Ortadoğu Analiz, Cilt No:4, Sayı:44, 2012, s.45. 
42 Zafer Akbas, Adem Bas, a.g.e., s. 27-28 
43 Talha Köse, a.g.e., s.42 
44 Mustafa Balbay, Dran Raporu, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2007, s.37-49 
45 Zbigniew Brzezinski, R.M. Gates, a.g.e., s.42. 
46 Ramazan Özey, Küresel Silahlanma Dünyanın Silah Depoları, Aktif Yayınevi, İstanbul 2007, s.318. 
47 Salih Özgür, a.g.e., s.100-101. 
48 Barış Sinkaya,“ Türkiye’nin Devrim Sonrası İran İle İliskileri”, Türkiye’nin Dıs Politikası Yeni Eğilimler, Yeni Yönelimler, Yeni Yaklasımlar, 2014, s.150-151. 
49 Cenap Çakmak, “ İran-Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Kurumu (UAEK) Dliskileri”, Satranç Tahtasında İran 
“ Nükleer Program ”, Editörler: Dr.Kenan Dağcı, Atilla Sandıklı, İstanbul, Tasam Yayınları, 2007. s. 297. 
50 Zafer Akbas, Adem Bas, “İran’ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies, Cilt No:5, Sayı:2, 2013, s.27. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder