23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 2




 ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU  POLİTİKASI BÖLÜM 2


Enerji güvenliği bakımından enerji kaynaklarına sahip ülkeler açısından pek büyük bir sorun olmasa da tüketici durumda bulunan ülkeler için üç temel sorun olustuğu görülmektedir. 

Bunlar; 

1) Kaynak milliyetçiliği: 

Kaynağa sahip devletin giderek ulusal enerji sektöründe daha fazla otoriteye sahip olması ve enerji politikalarını devletçi bir bakıs açısıyla sürdürmesini ifade etmektedir. Bu konuda özellikle Rusya basta olmak üzere İran, Çin ve Venezuella gibi devletler son yıllarda milli çıkarları doğrultusunda enerji oyununun kurallarını değistirmekte ve enerji kaynaklarını bir manivela gibi dıs politika hedeflerini gerçeklestirmekte kullanmaktadır. “Örneğin Rusya, 2000’li yılların basından itibaren bir “enerji süper gücü” biçiminde (yeniden) ortaya çıkarak, bu türden politikaların en ‘bariz’ örneklerini enerji fakiri Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde tatbik etmistir. Moskova lehine olusan bu asimetrik güç dengesi NATO’nun özellikle de Rus enerji kaynaklarına yüksek oranda bağımlı üyelerini endiseye sevk etmektedir.”20 

2) Enerji Terörizmi: 

Petrol ve doğalgaz boru hatları, petrol ve LNG tankerleri, enerji terminalleri, enerji santralleri, demir yolları vb. kritik enerji altyapılarını hedef alan saldırıları ifade etmek için kullanılmaktadır. Dünya genelinde petrolün % 35’i, doğalgazın ise % 75’i giderek uzamakta ve çoğu zaman istikrarsız bölgelerden geçmekte olan -boru hatları tarafından tasınmaktadır. 2003 yılında terör saldırılarının yaklasık % 25’i enerji sektörünü hedef almısken, bu oran 2003–2007 arası dönemde %30-35’lere sıçramıstır.21 Enerji tankerleri ise okyanuslar kat ederek gerek terör gerekse de kazaya yönelik çesitli güvenlik riskleri bulunan Hürmüz, Süveys, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar suyollarından (choke points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmek tedirler. Ayrıca Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun yaklasık yarısını barındıran iki ülkenin de gelismesi göz önüne alındığında önümüzdeki yıllarda petrol ve doğalgazın tasıma hacminde büyük bir artıs beklenmektedir. “Enerji altyapıları terör örgütleri için son derece çekici hedeflerdir. 

Bir boru hattının sadece belli bir kısmına yapılacak basarılı bir sabotaj eylemi, enerji üstyapıları karsılıklı bağımlı sebekeler olduklarından, enerji akısını tamamen kesebilir, enerjiye bağımlı bütün sanayi bransları doğrudan veya direkt olarak zarar görür, dahası bu ülkeye yapılacak yabancı yatırımlar gecikebilir veya toptan iptal edilebilir. Dünya petrol arzının 1/6’sını gerçeklestiren Suudi Arabistan’a karsı El-Kaide’nin giristiği terör eylemleri, diğer örnekler arasında özel bir öneme sahiptir. Bunlardan dünya kamuoyunda en fazla ilgi uyandıranı, dünya petrol arzının yaklasık %10’unu tek basına sağlayan Suudi Arabistan’ın en büyük petrol rafinerisi Abqaiq’e 2006 yılında yapılan ve ‘basarısız’ olmasına rağmen petrolün varil fiyatını 2,5 Amerikan Doları düzeyinde artıran saldırıdır”22 

3) Enerji Korsanlığı: 

Dünya genelinde tüketici ülkelerin enerji güvenliği zafiyetini arttıran teröre paralel bir baska tehdit kaynağı Korsanlık faaliyetleridir. 

“Uluslararası 20 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 

Tasımacılık Ajansı verilerine göre açık denizlerde düsük seyir hızları nedeniyle kolay hedef olan petrol tankerlerine yılda 300’den fazla korsanlık faaliyetinin 
gerçeklestirilmektedir. Korsan saldırılar, küresel enerji arzı üzerinde ancak küçük bir etki olustururken, bu gemilerden birisinin terör saldırısına uğraması, dar geçitlerde batırılması (dar bir kanalı tıkayacağından) ise enerji akısını haftalarca kesintiye uğratma riskine sahiptir.”23 

1.3 NATO Üyesi Devletlerin Enerji İhtiyaçları 

Dünya’da 1990 sonarsında yasanan küresellesme, süreci ile birlikte hızla artan endüstrilesme ve buna paralel olarak hızla artan enerji talebi yasanmıstır. Buna göre 1991 yılında, dünyanın birincil enerji tüketimi 8.156 milyon ton esdeğer petrol (TEP) olurken bu rakam 2010 yılında 12.000 milyona çıkmıstır. Son 20 yılda, küresel enerji tüketimi yaklasık olarak % 47 oranında artmıstır. Buna ek olarak, 2009 ile 2010 arasındaki talep değisimi ise % 5,6 seviyesinde olmuştur. 



Grafik 1: 1991 – 2010 Yılları Arasındaki Dünyadaki Birincil Enerji Tüketimi24 

Enerji talebinde 20 yılda görülen bu yüksek artıs enerji güvenliğinin öneminin tekrar ortaya çıkmasında önemli nedenlerden biri olmustur. Bunun yanında hızla artan enerji fiyatları, Çin ve Hindistan gibi OECD üyesi olmayan ülkelerde artan talep, üretici ülkelerdeki çıkar çatışmaları, örneğin Arap Baharı’ndan etkilenen ülkeler ve Nijerya, hızla artan fosil yakıt kullanımı, çevresel kaygılar ve doğal afetler gibi ulusal ve uluslararası sorunlar da artması da katkı da bulunmuştur.25 



Grafik 2: Enerji Tüketiminde NATO Üyesi Ülkelerin Payı 

Enerji güvenliği perspektifinden bakıldığında NATO İttifak’ını tehdit eden en önemli sorun hızla artan dısa bağımlılık oranlarıdır. Bütün üye ülkeler arasında sadece Norveç, Kanada ve Danimarka (sırasıyla yüzde -563, yüzde -55 ve yüzde -18) dısa bağımlılık oranlarıyla net ihracatçılardır. Estonya, İzlanda, Romanya, Hollanda, Birlesik Krallık, ABD, Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk ve Polonya yüzde 30’un altında dısa bağımlık oranıyla kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. 
Almanya, Yunanistan, Türkiye, Belçika, İspanya, Portekiz, İtalya ve Lüksemburg gibi ülkelerin dısa bağımlılığı ise yüksek orandadır.26 

Bunun sonucunda NATO’nun enerjide dısa bağımlılık oranı yüzde 25,5’dir. Ancak, Norveç dısarıda bırakıldığında bu oran yüzde 30’a, buna ek olarak Danimarka ve 
Kanada’yı çıkardığımızda bu oran yüzde 36’ya çıkmaktadır. NATO üyesi 28 ülkenin 21’i Avrupa Birliği (AB) üyesi olduğu düsünüldüğünde, AB’nin enerjide dısa bağımlılığının yüzde 55 ile ABD’nin yüzde 22 oranındaki enerji bağımlılığının üzerinde olduğu belirtilmelidir. Bu oranlar değerlendirildiğinde arz güvenliğinin NATO için ne derecede öncelikli olduğu görülmektedir. 

NATO’nun en fazla enerji tüketen ülkeleri, AB üye ülkelerle ABD’nin olusturduğu 22 ülkelik bir gruptur. Kalan 6 ülkelik grubun içerisinde, Norveç ve Kanada net ihracatçı, Arnavutluk, Hırvatistan ve İzlanda’yı içeren alt grubun toplam paydada küçük bir yeri bulunmakla beraber, sadece Türkiye net ithalatçı ve muazzam bir enerji tüketicisidir. Sonuç olarak, bu çalısma, AB ve ABD’nin petrol ve doğal gaz ithalatını hangi ülkeden yaptıklarına bakılarak NATO’nun hangi ülkelerden enerji ihtiyaçlarını karsıladığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. 

AB petrol ihtiyacının yaklasık % 83’ünü ithal etmektedir. AB’nin mevcut halde siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği az olan Rusya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. AB ithal ettiği petrolün % 33’lük oranını yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan gerçekleş tirmektedir. 
Norveç ise güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Üretim stratejilerinde tekelci eğilimleri olan OPEC üyesi ülkeler ise AB’nin toplam Petrol ithalatından % 40 oranında pay almaktadır.27 



Grafik 3: Avrupa Birliği’nin Petrol İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 

Bunun yanında günümüzde AB doğal gaz ihtiyacının yaklasık yüzde 66’sını ithal etmektedir. AB mevcut hale bakıldığında erisimi olduğu doğal gaz rezervleri yukarıda bahsedilen petrol rezervleri erisimiyle aynıdır. AB ithal ettiği doğal gazın %35’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan ithal etmektedir. Norveç ise petrol ithalatında olduğu gibi güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Bunların dısında, Cezayir % 14’lük LNG formatındaki ihracatıyla üçüncü sırayı alırken, bunu Libya %9 ile ve Katar %5 ile takip etmektedir. LNG’nin AB’nin toplam doğal gaz ithalatındaki payının da arttığını not etmeliyiz. 
Bu da AB için denizyolu güvenliğinin öneminin arttığını göstermektedir.28 



Grafik 4: Avrupa Birliği’nin Doğal Gaz İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı; 

Diğer taraftan günümüzde NATO’nun en büyük gücü durumunda bulunan ABD petrol ihtiyacının yaklasık %52’sini ithal etmektedir. ABD’nin mevcut halde siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği olan Kanada, Meksika ve güvenilirliği az olan Orta Doğu ve Güney Amerika gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. ABD ithal ettiği petrolün %21’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi güvenilir ve NATO müttefiki ortağı olan Kanada’dan almaktadır. Meksika ise ABD petrol ihracatında ikinci sırayı almaktadır. OPEC üyesi ülkelerinden yaptığı ihracat ise yaklasık yüzde 50 oranla tehlike arz etmektedir. ABD’nin petrol arzında karsılastığı sorunlar ve görünüsüne bakıldığında AB üyesi ülkelerle 
aynı olduğu görülmektedir.29 




Grafik 5: ABD’nin Petrol İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı; 

Günümüzde ABD doğal gaz ihtiyacının sadece %16’lık kısmını ithal etmektedir. Bu oran AB ile karşılaştırıldığında düşüktür. Kanada ise bu ithalatın yaklasık %88 gibi büyük bir bölümünü aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi tek basına karsılamaktadır. Enerji güvenliği açısından bakıldığında AB’nin aksine ABD’nin doğal gaz ithalatında herhangi bir tehdit oluşmamaktadır.30 



Grafik 6: ABD’nin Doğal Gaz İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 

Yukarıdaki verilere bakıldığında, NATO üyesi ülkelerin petrol ve doğal gaz ithalatında büyük bir çoğunluğunun öncelikle Rusya’ya, daha sonra büyük kısmını Arap üyelerinin olusturduğu OPEC ülkelerine ve Kuzey Afrika’ya yüksek oranda bağımlı olduğu görülmektedir.31 

1.4 NATO’nun Enerji Güvenliği Konseptinden Ortadoğu’ya Yaklasımı ;

NATO’nun kurulusundan itibaren “2006 yılındaki Riga zirvesine kadar, enerji ve enerji güvenliği konusu teskilatın hiç bir bildirisinde veya zirve gündeminde ayrı bir konu baslığı olarak ele alınmadığı için bu konuya yönelik sistematik bir yaklasım gelistirilmediği görülmektedir. NATO için enerji güvenliği, daha çok, dolaylı bir sekilde askeri-lojistik gerekliliklerle ilintili olarak islenmis, İttifak’ın askeri kuvvetlerine yakıtın kesintisiz olarak sağlanması manasına gelmistir.”32 Ancak enerji kaynaklarına yönelik artan terör saldırıları, korsanlık faaliyetleri ile Rusya gibi kaynak ülkelerin bu özelliklerini dıs politika malzemesi olarak kullanmaya baslaması sebebiyle NATO’yu kendi enerji güvenliği paradigması 
konusunda yeniden düşünmeye zorlamıstır. 

3 CÜ BÖLÜ,M İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder