ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NİN ENERJİ POLİTİKASI, ENERJİ GÜVENLİĞİ VE ORTADOĞU, BÖLÜM 1
Büsra Sisman*1
*Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İliskiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Giriş
Bilinen en eski tarihi 4000 yıl öncesine dayanan Çin’in dünya sahnesine çıkısı son çeyrek yüzyıla denk gelmektedir. Yüzyıllar boyunca hanedan hâkimiyeti altında kalan Çin, Avrupa’nın gelisimi dısında kalmıs ve dünyanın en uzak ucu olarak görülmüstür.
Büyük düsünürlere ve aynı zamanda pusula gibi önemli icatlara ev sahipliği yapan Çin, izole bir yapıya sahiptir. Kültürü ve inanç yapısı Avrupa’dan çok farklı olan Çin ile Avrupa’nın tanısmasıyla birlikte Avrupa, Çin’e afyon satmıs ve karsılığında Çin’den ucuz mal elde etmistir. Bu yarı sömürgelik durumu Afyon Savaslarıyla bozulmak istense de durum değismemis ve öncelikle Avrupa sonra da ABD, Çin’den imtiyazlar elde etmistir.
1949 yılında Mao Zedong liderliğindeki Komünist Parti iktidarı ele geçirmis ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmistir. Bu dönemden itibaren sosyalist devlet yapısını benimseyen ÇHC ülkeyi içe kapamıs üretim araçlarını devletlestirmistir. ÇHC’nin tekrar dısa açılması 1978 yılında Deng Siaoping’in iktidara gelmesiyle sağlanmıstır. ÇHC, bu tarihten itibaren hızla büyümüs ve bunun sonucu olarak da hammadde ve enerji kıtlığı çekmeye baslamıstır. Ucuz is gücü ve üretim fazlası bulunan ÇHC, sosyalist piyasa ekonomisini benimsemis ve buna uygun olarak dıs politika ilkeleri ve enerji politikası uygulamıstır. Çalısmanın Amacı: ÇHC’nin sanayisi, ekonomisinin büyümesi ve üretiminin artmasından
itibaren enerji kaynaklarına ve hammaddeye bağımlılığı da buna paralel olarak artmıstır. Günümüzde ÇHC enerji ithalatının yarısını Ortadoğu’dan karsılamaktadır ve bu oranın ileride daha da artacağı öngörülmektedir. Bu bilgiler ısığında çalısmada Çin’in enerji politikası, enerji güvenliği ve bu politikalardaki Ortadoğu faktörü incelenmektedir.
1. Bölüm: Çin Halk Cumhuriyeti
1.1. Çin’in Tarihi Gelişimi
Çin’in bilinen tarihi 4000 yıl öncesine dayanmaktadır. Dlk yerlesim yeri Sarı Nehri kenarı olarak bilinmektedir. Bölgede sırasıyla Pekin adamları, Shang Sülalesi (Shang sülalesinin yok edilisi Çin tarihinin baslangıcı olarak kabul edilmistir.), derebeylikler dönemi ve daha sonra hanedanlar dönemi baslamıstır.2
Çin hanedanlığı 18.yylın ikinci döneminde gücünün zirvesindeydi. On dokuzuncu yüzyılda ise dengeler tersine dönmüs Avrupa, Çin’i adeta bir sömürge haline gelmistir. Avrupa Çin’e afyon satıyor karsılığında da ucuz mal alıyordu. Çin, I. Afyon Savası’nda Dngilizlere yenilmistir ve İngiltere’ye ticari ayrıcalıklar vermek zorunda kalmıstır. Daha sonra Amerika Birlesik Devletleri’ne aynı tavizler verilmistir. Bu tavizler II. Afyon Savası’na sebep olmustur.3
Rusya’daki 1917 Ekim devriminin basarısından sonra sosyalizm Çin’e de ulastı. Çin’in ilerici aydınları arasında Marksizm’i Çin devrimini basarıya ulastırabilecek yegâne gerçek olduğu bilinci yayıldı. 1919 yılında Çin’de 4 Mayıs hareketi basladı. 4 Mayıs devrimi Marksizm-Leninizm’in daha da yaygınlasmasını sağladı. Böylece Komünist Parti’nin temellerini atmasının yanında kadrolarını da hazırladı. Çin Komünist Partisi lideri olarak Mao Zedong seçildi. “1 Ekim 1949’da Beijing’inTiananmen meydanında toplanan 300,000 kisi tanıklık etti. Baskan Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmen kurulduğunu ilan etmistir”.4
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulması ile ekonomik olarak sosyalist sistem benimsenmistir. Mao Zedong iktisadi olarak ülkeyi içe kapamıs, ağır sanayi üretimine ağırlık vermistir. Yeni sanayilesen bir ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti ekonomik planlamayı ve üretim araçlarını devletlestirmis, ülkeyi dıs alıma ve doğrudan yatırıma kapamıstır.
Sosyalist ekonomi 1978’de Deng Siaoping’in Devlet Baskanı olmasıyla ekonomik sistem devrimi ve politikalarıyla Sosyalist Piyasa ekonomisine dönüstürülmüstür. Sosyalist Piyasa ekonomisine geçilmesiyle birlikte ülke dısa açılmıstır. Dısa açılan Çin ilk kez enerji politikaları üretip uygulamaya baslamıstır.
1.2.Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dıs Politika İlkeleri
1 Ekim 1949’da Mao Zedong önderliğindeki Komünist Parti yönetimi ele geçirmis ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmustur bu tarihten itibaren dıs politikasında emperyalizm ve ABD karsıtı politika izlemistir. Dıs politikada; çatısma ve mücadelenin kaçınılmazlığı ile emperyalizme karsı mücadele ilkeleri benimsenmistir. “30 Haziran 1949 tarihinde Mao bir yazısında ilk defa, kurmayı düsündüğü Çin’in dıs politikasının temelini açıklarken “ Sovyetler tarafına kayma” olarak ortaya koymustur.”5
“Çin Komünist Partisi’nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi örnek alınarak kurulmus ve gelistirilmis bir parti olması dolayısıyla Mao’nun yaptığı, Çinliler Marksizm’i Ruslar vasıtasıyla buldular açıklaması Çin Halk Cumhuriyeti’nin dıs politikasının neye göre sekilleneceğini ve neyi örnek alacağını ortaya koymaktadır.”6
Soğuk Savas boyunca ABD’nin SSCB’yi zayıflatmak amacıyla olusturduğu çevreleme politikası boyunca Asya’yla yapmıs olduğu is birlikleri SSCB kadar Çin Halk Cumhuriyeti’ni de rahatsız etmektedir. Özellikle ABD’nin Çin’in sınırında bulunan Kore ile yakın iliskiler içinde bulunması Çin Halk Cumhuriyeti için çok büyük bir öneme sahiptir. Mao, Kore’nin ABD’den arındırılması gerektiğini savunmaktadır. Bu sebeple de Kore Savası’nda Kuzey Kore tarafında yer almıs ve savası ABD’nin bölgeden arındırılması olarak görmüstür. 7
Soğuk Savas’ın bitmesiyle Çin kurulusundan itibaren en güvenli dönemini yasamaya basladı. SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, Güneydoğu Asya’dan askeri üslerini geri çekmistir. Rusya ve Japonya ile gelistirilen iyi iliskiler Çin’i rahatlatmıstır.8 Bu yeni gelismeler Çin’e dıs politikada daha fazla esneklik sağlamıs, enerji politikası ve güvenliği konularında daha rahat politikalar uygulamasına olanak tanımıstır.
“Soğuk Savas sonrasında Çin’in dıs politikası ve güvenlik konsepti karsılıklı güven, karsılıklı esitlik ve isbirliği zemininde daha pragmatik bir politika olduğu görülmektedir.”9 Sürekli bir iktisadi büyüme halinde olan Çin savunma konusunda çok büyük harcamalar yapmamaktadır. Bu sebeple karsılıklı güven ortamı olusturarak kendisini güvence altına alma isteği içerisindedir.
Bu dıs politika ilkeleriyle hareket esnekliğini sağlayan Çin Halk Cumhuriyeti enerji politikası ve enerji güvenliğinde çok taraflı politikalar uygulamaya baslamıstır.
2.Bölüm:
Enerji Politikası ;
Bilim ve teknoloji ilerledikçe enerji sorunu da bu ilerlemelerle birlikte büyümektedir. Bilim ve teknolojik ilerlemede devletler enerji kaynaklarının kontrolünü eline geçirmek ve enerji kaynaklarını etkin bir sekilde kullanmak için bir biriyle yarısmaktadır.10 Kolay erisilemeyen, dünya üzerinde esit dağılmayan ve tükenebilir olan enerji kaynaklarının kontrolü için devletler politikalar üretmekte bölge politikalarını bu amaç temelinde olusturmaktadır.
Yalnızca enerji kaynaklarının azlığı ve dünyada esit bir sekilde dağılmamasının yanı sıra artan sera gazı etkisi ve iklim değisiklerinin etkilerini azaltarak gelecek nesillerin çıkarlarını korumak için de ulusal ve uluslararası enerji politikası üretilmelidir. Devletlerin enerji politikalarını enerji talebi ve arzı belirlemektedir. Enerji talebi; ekonomik büyüme, yasam tarzı, toplumsal kalkınmıslık, teknolojik gelisim ve enerji fiyatları tarafından belirlenmektedir. Enerji arzı; rezerv, üretim ve yatırım maliyetleri, dönüsüm teknolojileri, ülkeler ve bölgeler arası ekonomik ve siyasal iliskiler baslıca faktörlerdir. Bu faktörler zamanla değismektedir bu sebeple de sürekli revize edilmelidirler.11
2.1.Çin Halk Cumhuriyeti’nin Enerji Politikası
Çin Halk Cumhuriyeti dünyanın en kalabalık nüfusa sahip olan ülkesidir. Üretim ve tüketim araçlarını da buna endeksli olarak gelistirilmistir.
“Çin Halk Cumhuriyeti, kömür rezervlerinde dünyada birinci sırada yer almaktadır. […] Petrol rezervleriyle dünyada dokuzuncu sırada yer alırken doğalgazda da dünyada yirminci sırada yer almaktadır.”12
1949 yılından itibaren Mao Zedong, daha çok ağır sanayi üretimine ağırlık vermis ve ekonomi ile üretim araçları devletlestirilmistir. Enerji alanında, hammadde alanında olduğu gibi kendi rezervlerine ağırlık vermistir. Rezervlerindeki kömür, petrol ve doğalgazı kullanarak üretim yapan Çin Halk Cumhuriyeti dısa kapalılığı sürdürmüstür.
1978 yılında Deng Siaoping’in iktidara gelmesiyle ekonomide benimsenen ilkeler değistirilmistir. Uyguladığı “siyah beyaz kedi” teorisi ekonominin temelini olusturmustur.Bu politikaya göre uygulanan politika önemli değildir önemli olan yaralı olup olmadığıdır. Devlet politikasını değistirerek piyasa ekonomisine yaklastıran yenilikler benimsenmistir. Dısa açılan ekonomisiyle ülke büyüme trendi yakalamıstır. Fakat bu büyüme beraberinde enerji kaynaklarının yetersizliğini de getirmistir.13
Çin’in ekonomik olarak büyümesi ve endüstrilesmesi enerji ihtiyacını da beraberinde getirmistir. 1980’lerden günümüze enerji tüketimi %250 oranında artmıstır.14 Bu artısa paralel olarak, 1993 yılında Çin Halk Cumhuriyeti ilk kez petrol ithal etmeye baslamıstır. 2003 yılına gelindiğinde ithalat rakamları artmıstır. Bu artısla beraber petrol tüketiminde Japonya’yı geçmistir ve ABD’den sonra en çok petrol tüketen ikinci ülke olmustur.15
Çin’in enerji kaynaklarını ithal etmesi enerji kaynaklarına sahip olmadığı anlamına gelmemektedir. ÇHC, dünyanın en büyük hidroelektrik üreten ülkesidir. Rüzgâr gücünden elektrik üretimi, gelistirilen bir enerji alanıdır ve dünyanın en büyük on besinci büyük rüzgâr enerjisinden elektrik üreticisidir.16
Bu enerji kaynaklarına rağmen ÇHC’nin enerji talebi gün geçtikçe artmaktadır. Bu talebi temel alan enerji politikaları yürüten ÇHC, enerji akısının devamı için çok taraflı politikalar yürütmektedir. Çok taraflı politikalarını daha rahat yürütebilmek için de Sanghay İsbirliği Örgütü’nün hareket alanından yararlanmaktadır.
2.1.1. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Enerji Politikasında Sanghay İsbirliği Örgütü
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra 1990’lar boyunca çalkantı içerisine giren bölge coğrafyasında ortaya çıkan sınır güvenliği ve bölgesel güvenlik sorunları çerçevesinde Çin’in inisiyatifi ile 1996 yılında Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan “Sınır Bölgesinde Askeri Alanda Güveni
Güçlendirme” ve 1997’de “Sınır Bölgesinde Silahlı Güçlerin Karsılıklı Olarak Azaltılması” antlasmalarını imzalamıslardır. Böylece Sanghay Beslisi olarak
adlandırılan grup ortaya çıkmıstır. 1998’de Kazakistan’da gerçeklestirilen zirvede ise daha çok ekonomik isbirliğinin olusturulması konuları ele alınmıstır.
Bu olusum, Özbekistan’ın da katılımı ile 15 Temmuz 2001’de Sanghay Dsbirliği Örgütü’ne (SDÖ) dönüsmüstür. Örgüt ‘ün iki daimi organı bulunmaktadır.
Bunlardan ilki Pekin’deki Sekreterlik, diğeri ise Taskent’te yer alan Terörizme Karsı Bölgesel Yapı’dır.17
Örgütün kurulus asamasında enerjiye iliskin adımlar atılmamıstır. Örgütün bünyesinde ilk kez; “5 Ekim 2005, SDÖ Moskova zirvesinde, SDÖ'nün ortak enerji projelerine öncelik tanıyacağı açıklanmıs, özellikle de petrol ve gaz sektörüyle ve su kaynaklarının ortak kullanımı üzerinde durulacağı belirtilmistir. Ortak projelerin finansmanı için bir SDÖ İnterbank'ının kurulması kabul edilmistir. SDÖ İnterbank kurumunun ilk toplantısı Subat 2006'da Pekin'de yapılmıstır. 30 Kasım 2006'da, Almata’da düzenlenen SDÖ konferansında
Rus Dısisleri Bakanı SDÖ'nün bir "enerji kulübü" kurulması konusunda planlar yaptığını belirtmistir.”18
Çin, Sanghay İsbirliği Örgütü içerisinde en fazla petrol ve doğalgaz ithal eden ülke konumundadır. Büyüyen ekonomisine paralel olarak da bu ihtiyacı artacaktır. SDÖ içerisindeki Orta Asya ülkeleri ve Rusya’nın enerji kaynaklarını kullanarak üretimini arttırmayı amaçlamaktadır. İkili anlasmalarla birlikte enerji akısını kendisine çevirmeyi amaçlamaktadır.19
Çin, ikili anlasmalar ve SDÖ bünyesinde attığı adımlarla Orta Asya devletlerinin arasındaki sınır anlasmazlıklarının çözülmesi için uğrasmıstır. Bu anlasmazlıklar günümüzde azalmıstır. Sınır anlasmazlıklarının ikili anlasmalar ile azaltılması, bölgedeki enerji ithalatını güvence altına alınmasını sağlamaktadır. Ekonomik olarak da nispeten daha ucuza enerji elde edeceğinin farkında olan ÇHC, sınır anlasmazlıklarının ortadan kalkması ile enerji güvenliğini de sağlayacaktır.20
“Petrol ve doğal gaz basta olmak üzere enerji üretimi ve nakli konusundaki isbirliği, çok taraflı iliskilerin gelistirilmesinde önemli bir adım olacaktır.[…] Hazar ve Sibirya’daki kaynakların SDÖ bünyesinde değerlendirilmesi, Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasında bu konuda yasanabilecek çalısmaları dengeleyecektir. Enerji isbirliği konusunda SDÖ’nün devreye sokulması Çin-Rus ikili iliskilerini gelistireceği gibi örgüte de ticari isbirliği zemini yaratacaktır.”21 Dkili iliskilerin gelistirilmesi, ÇHC’nin enerji ithalatında hem bölge ülkelerinden hem de Rusya Federasyonu’ndan ucuz enerji tedarikini mümkün kılacaktır. 11 Eylül’den sonra ABD’nin Asya’ya yönelmesi SDÖ’nün bölge üzerindeki etkisini azaltmıstır. Ancak yine de Çin’in bölge üzerine atmıs olduğu adımlar çok kutupluluğa geçiste önemli bir etki yaratması beklenmektedir. 22
“Rusya ve Çin’in asıl amacı ortak çıkarlar için birlikte hareket etme yeteneğini gelistirerek SDÖ içerisinde ABD’nin Orta Asya politikalarını dengelemek, bölgedeki nüfuzunu azaltmaktır. Bununla birlikte Rusya ve Çin için bölgedeki Amerikan gücünü dengelemek dısında SDÖ’nün öneminin karsılıklı olarak birbirlerini kontrol etmekten kaynaklandığını söylemek de yanlıs olmayacaktır.”23
2.1.2.Çin Halk Cumhuriyeti’nin Nükleer Enerji Politikası
Petrol ve doğalgaz kaynaklarının dünya üzerinde esit dağılmaması, kaynakların tükenebilir olması, günes enerjisi üretiminin pahalı olması, rüzgâr enerjisinin depolanması konusundaki teknoloji eksiklikleri ve enerji ihtiyacının fazla olduğu dönemlerde rüzgâr olmaması, kömürün ise gaz salınımının çok olması Çin’i nükleer enerjiye yönlendirmektedir.
Çin’i sosyalist piyasa ekonomisine geçiren Deng Siaoping; ““Nükleer enerji iyi bir sey, bos vermemek lazım. Fakat biz bu alanda ne yazık ki çok geç kaldık .” demistir. Deng’ın de belirttiği gibi Sovyetlere göre bu çalısmalara biraz daha geç baslayan Çin’in nükleer enerji tarihi 3 döneme ayrılmaktadır: Bunlar geçtiğimiz asırda 80’li yıllardan 90’lı yılların ortasına kadar olan ‘baslangıç dönemi’, 90’lı yılların ortasından 2004 yılına kadar olan ‘küçük ölçekli gelisme dönemi’ ve 2004’ten günümüze devam eden ‘hızlı gelisme dönemidir’.”24
“Nükleer elektrik santralleri, kömür yataklarına çok uzak olan ve ekonomileri hızla gelisen deniz kıyısı bölgelerindeki yoğun elektrik talebine çok önemli bir katkı yapmaktadır. Genelde nükleer elektrik reaktörleri elektrik talebinin yüksek olduğu kesimlere kurulmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları kabul edilen rüzgâr santralleri ve hidroelektrik santraller ise sanayi bölgeleri dısına insa edilmektedir. Çin’de 1970 yılında baslayan nükleer enerji santralleri kurulması ve evrimsel nükleer elektrik reaktörleri isletilmesi günümüzde çok hızlı
bir gelisim süreci yasamaktadır. Bu durum Çin’de de “Nükleer Rönesans”, diğer bir deyimle, “ Nükleer Gücün Yeniden Doğusu ” veya “Nükleer Enerjinin Dirilisi” olarak adlandırılmaktadır.”25
Çin’de on bir adet nükleer enerji reaktörü faaliyet göstermektedir. Diğer taraftan yirmi kadar nükleer reaktör insaatı sürdürülmektedir.[…] Çin, nükleer teknoloji
perspektifleri içinde çok önemli yer tutan hem nükleer reaktör tasarımı ve nükleer güç santrali yapımı hem de nükleer yakıt çevrimi sektörü dallarında teknolojik olarak kendi kendine yeterli nadir ülkeler konumuna hızla gelmektedir. Bu sekilde “Nükleer Rönesans”, bir baska deyisle,“Nükleer Enerjinin Yeniden Doğusu” felsefesi ya da “Nükleer Gücün Dirilisi” ilkesi Çin’i de sarmıs durumdadır.26
Japonya Fukusima’daki nükleer kaza nükleer santralleri olan ve nükleer santral kurmayı planlayan devletlerde tartısmalara sebep olmustur. Fakat bu durum suandaki nükleer santrallerinin varlığını etkilememesinin yanında ileride yapmayı planladıkları nükleer santrallerin yapımını da erteletmemistir. Amerika Birlesik Devletleri, Rusya Federasyonu, Hindistan, Fransa ve Kore ise var olan nükleer santrallerini olası bir tehlikeye karsı denetletmislerdir. Almanya 2022’den önce var olan nükleer santrallerinin kapatılmasını planlamaktadır. Brezilya ise insaat halindeki nükleer santralinin yapımını askıya almıstır.27
Japonya’da meydana gelen bu kaza Çin’in nükleer enerjide atmak istediği büyük adımı baltalamıstır. Yakın dönemdeki nükleer planlamayı bu durum muhakkak ki etkileyecektir. Fakat uzun dönemli planlamada herhangi bir değisiklik yaratmayacaktır. Çin basbakanının yaptığı açıklamaya göre; Çin, mevcut nükleer santralleri denetleyecek, var olan güvenlik seviyesi arttırılacak, insa halindeki santraller denetlenecek en son teknolojiye uymayan santrallerin yapımı durdurulacak, bundan sonra yapılan yeni nükleer santral insa etme basvuruları daha sıkı bir onaylama prosedürüne tabi tutulacaktır, yeni basvurular simdilik askıya alınacaktır.28
Günes ve rüzgâr enerjisinden tam olarak yararlanamayan Çin fosil yakıtlara göre nispeten temiz olarak kabul edilen nükleer enerjiye yönelmistir. “Çin nükleer enerji konusunda az zamanda çok isler yapmak istemektedir.”29 Bu durum birçok soru isaretini akla getirmektedir. Bu hızlı yükseliste yapılan nükleer santraller gerçekten iyi denetleniyor mu ve yeterince iyi korunuyor mu? Bu sorular Fukusima’daki kazadan sonra artmıstır. Çin yönetiminin kazadan sonra yaptığı açıklamalar soru isaretlerini nispeten bertaraf etmistir.
Nükleer santrallerle ilgili bir baska sorun da Çin’deki nükleer santrallerin yapımı ve isletilmesinde devlete ait nükleer enerji sirketi yöneticilerini yolsuzluktan yakalanmıstır. Bu da kalite konusunda bazı soru isaretlerini de beraberinde getirmektedir. Büyük atılımın beraberinde kalite standartlarında tavizi de getirmesine sebep olabilir.30 Çin’de meydana gelecek nükleer santral kazası kuskusuz Japonya’dakinden daha fazla sorun yaratacak ve birçok kisinin hayatına mâl olacaktır.
2.2.Çin Halk Cumhuriyeti’nin Enerji Güvenliği Politikası
Bir ülkenin enerji arzı veya talebi yapıyor olmasına bağlı olarak enerji politikası da değismektedir. Enerji kaynaklarının yetersiz olması sebebiyle enerji ithalatı yapan bir ülke için enerji arzı ne kadar önemli ise kendi enerji arzından fazla enerji üretip dısarıya ihraç eden ülkeler için de enerji talebi güvenliği çok büyük bir öneme sahiptir. Enerji güvenliği ithal ve ihraç eden ülkelerin karsılıklı olarak birbirine bağlılıklarının göstergesidir.31
Enerji talep güvenliği, ÇHC’nin dıs politikasında çok büyük bir öneme sahiptir. “Enerji talep güvenliğinde, ülkenin gelismislik düzeyine bağlı olarak bazı farklılıklar söz konudur. Örneğin, gelismis ülkeler için enerji ithalatının kesintisiz akısı önemliyken, ödemeler dengesi açığı bulunan gelismekte olan ülkelerde, enerjinin mümkün olduğu kadar düsük ve sabit fiyatlarda elde edilmesi daha önem tasımaktadır.”32 Çin için fiyatın makul olasından çok enerji akısının devamlı ve güvenli olması enerji güvenliği politikasında büyük bir yere sahiptir.
2005 yılındaki verilere göre, Çin ABD’den sonra dünyanın en çok enerji tüketen ikinci ülkesidir. 2050 yılına kadar Çin’in dünyanın en gelismis sanayisine sahip olması beklenmektedir. Buna paralel olarak da enerji ihtiyacı daha da artacaktır.33
Artan enerji ihtiyacını karsılamak için enerjisinin büyük bir kısmını Orta Asya, Ortadoğu’dan karsılamaktadır. Aldığı enerjinin devamlılığını ve güvenliğini sağlamak için bu bölgelerle ilgili aktif politikalar gelistirmektedir.
Çin enerji konusunda kendi kendine yeterli olduğunu savunmaktadır. Fakat günümüzde enerjide %50 dısa bağımlı haldedir. Buna rağmen kapsamlı bir enerji güvenliği politikası bulunmamaktadır.34 “Çin Halk Cumhuriyeti için “enerji güvenliği”, yeterli enerji kaynaklarına erisim ve enerjiyi sorunsuz elde etme anlamı tasımaktadır.”35
Çin’in yapmıs olduğu petrol stokunun 30 gün yetebilecek kadar olduğu, diğer gelismis devletlerin ise petrol alımı yapmadığı takdirde petrol stokunun en az 90 gün yetebilecek seviyede olduğu bildirilmektedir. Petrol yalnızca para ile alınabilecek bir sey değildir aynı zamanda siyaset gerektiren bir nesnedir. Çin de bunun farkındadır ve 2020 yılına kadar ABD’den sonra en büyük ikinci petrol rezervine sahip ülke haline gelmeyi amaçlamaktadır. Orta ve uzun vadedeki petrol çıkarlarını korumak için enerji üretimi yapan ülkelerle iliskilerini sağlamlastırma yolunda politikalar izlemektedir. Farklı bölgelerdeki ülkelerle enerji menseili politikalar izleyerek enerji kaynaklarını çesitlendirme yönünde politikalar izlemektedir.36
Pekin’in enerji politikası üzerinde bes savunmasızlık faktörü önemli rol oynamaktadır. Bunlardan ilki söyledir; Çin kendi petrol sağlayıcılarından uzak bir yerde konumlanmaktadır. […]Çin, ithal ettiği petrolün %90’nını tehlikeli boğazlarda manevra yapan uzun ve büyük tonajlı tankerlerden almak suretiyle
onlara bağımlıdır. İkincisi, Çin, fakir bir coğrafi yapıya sahip olmanın sıkıntısını çekmektedir ki bu ülkede dünyanın bilinen petrol rezervlerinin sadece %1,3’ü yer almaktadır. Üçüncü olarak talep tedarikin sürdürebileceğinden daha hızlı bir biçimde artmaktadır. Hâlihazırda Çin, dünyanın en büyük ikinci enerji tüketicisidir ve 2005 ile 2010 yılları arasında toplam enerji tüketimindeki artıs küresel artısın %40’ı olarak öngörülmektedir. Dördüncüsü Çin liderleri, küresel arenada küçük bir yere sahip olduklarına inanmaktadırlar. Çin liderleri, daimi Güvenlik Konseyi üyesi olmalarına rağmen, halen gelismekte olan bir ülke oldukları için G-8 kulübünün içine halen kabul edilmemektedir. Son olarak Çin Komünist Partisi Çinlilerin hayat standartlarındaki iyilesmelerin devamına bağlı kalmaktadırlar ki böylece bu görevin yerine getirilmesinin rejiminin varlığını sürdürmesi için hayati olduğuna inanmaktadırlar. Refah enerji talebini getirmektedir ki, 1,4 milyar için bu zorlu bir görevdir.37
Çin dünyanın en önemli enerji talep edicilerinden biri olarak görülmektedir. 2030 yılında enerji ihtiyacının bu günkünün iki katı olması beklenmektedir. Çin’in enerji talebinin artması beraberinde dünya enerji fiyatlarındaki artısı da getirecektir. Bunun sonucu olarak da Çin, yeni enerji kaynakları için arastırmalar yapmakta ve yeni enerji kaynakları için yeni teknoloji üreten yabancı yatırımcılara maddi destek sağlamaktadır.38
Çin’in yeni enerji kaynaklarına yönelmesi yalnızca enerji talebinin önümüzdeki yirmi yılda iki katına çıkması beklentisiyle birlikte kendi coğrafyasından uzakta olan bölgelerden temin etmek zorunda olduğu petrol ve doğalgazı da güvenceye alma politikası da yer almaktadır. Yeni enerji kaynaklarının varlığı ile petrol ve doğalgaz ikame edilebilir hale gelecektir. Fakat günümüzde petrol ve doğalgazı ikame edecek baska bir enerji kaynağı yoktur bu sebeple enerji talebini güvence altına almak için petrol ve doğalgazı temin ettiği bölgede aktif politikalar izlemektedir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder