enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2020 Pazar

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 1

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 1




Muhammed Kürşad ÖZEKİN* 
* Dr. Öğretim Üyesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, 
ORCID: 0000-0001-8775-0936 e-posta: 
kursad_ozekin@hotmail.com. 
27.09.2019 

Kabul Tarihi / Accepted : 17.02.2020 



Özet; 

Doğu Akdeniz bölgesi, Orta Doğu ve Kafkaslara olan coğrafi yakınlığı sebebiyle 20. yüzyılın başlarından günümüze kadar bölgesel ve küresel ölçekli güç mücadelelerine ve enerji merkezli jeopolitik çekişmelere ev sahipliği yapmıştır. Özellikle 2000’li yılların başından bu yana hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesi bölgenin jeopolitiğinde önemli değişikliklere neden olmuş ve başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri adına güvenliği tehdit eden kırılgan bir zemin oluşturmuştur. Bu noktadan hareketle ilgili çalışma hidrokarbon rezervlerinin keşfi ve paylaşımına yönelik bölgede ortaya çıkan yeni dinamikleri ve bu dinamiklerin neden olduğu çatışma ve iş birliği olanaklarını, Türkiye özelinde değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda çalışmada, ilk olarak hidrokarbon rezervlerinin paylaşımı hususunda 

Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin ve küresel güçlerin geliştirmiş oldukları tutum ve stratejiler ele alınarak mezkûr rezervlerin güvenlik açısından bölgede meydana getirdiği temel dinamikler analiz edilecektir. 

Sonrasında, Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde yaşanan gelişmelerin 
Türkiye özelinde ortaya çıkardığı fırsat ve tehditler değerlendirilecek ve Türkiye’nin önünde bulunan muhtemel senaryolar ve izlenmesi öngörülen 
başlıca politikalar tartışılacaktır. 


Giriş 

Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında bulunan Doğu Akdeniz bölgesi, tarih boyunca bölgesel ve küresel ölçekli güç mücadelelerine ve jeopolitik çekişmelere ev sahipliği yapmıştır. Doğu-Batı yönlü göç ve ticaret yolları üzerinde önemli bir geçiş güzergâhı olan Doğu Akdeniz bölgesi, özellikle Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte hidrokarbon kaynaklı güç mücadelelerinin önemli merkezlerinden biri haline dönüşmüştür. Zengin enerji rezervlerine sahip Orta Doğu ve Kafkaslara olan coğrafi yakınlığı göz önüne alındığında bölge 20. yüzyılın başından bu yana hidrokarbon jeopolitiği açısından stratejik değere sahip olmuştur. 

Bölge, bilhassa Orta Doğu’daki petrol ve doğal gaz rezervlerinin Avrupa’ya taşınması konusunda önemli bir çıkış noktası olmuş ve enerji nakil koridoru olmasının yanı sıra Hazar bölgesinin hidrokarbon kaynaklarının Avrupa’ya nakli için de alternatif bir güzergâh vazifesi görmüştür. 

Son yıllarda ise Doğu Akdeniz’de ve özellikle Kıbrıs açıklarında varlığı tartışılan doğal gaz ve petrol rezervlerinin varlığının kanıtlanması ve Akdeniz’e komşu ülkelerle uluslararası aktörlerin yürüttüğü keşif ve sondaj faaliyetleri Doğu Akdeniz Enerji jeopolitiğinde yeni dengelerin ortaya çıkmasına mahal vermiştir. 

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren bölgede zengin hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesi, doğal olarak kaynakların ve deniz alanlarının paylaşımı hususunda bölge ve bölge dışı devletlerin de müdahil olduğu yoğun bir rekabet ortamını beraberinde getirmiştir. Bugün gelinen noktada, Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan yeni enerji jeopolitiği her ne kadar Akdeniz’e kıyı ülkeler için bazı ekonomik fırsatlar sunuyor olsa da bölgedeki mevcut gerilimin artmasıyla birlikte bir güvenlik sorunu haline dönüşmüştür. Bir anlamda Akdeniz’e kıyıdaş devletler arasında münhasır ekonomik bölgelerin tespiti ve Kıbrıs sorunu gibi konularda bir uzlaşma zemini oluşturabilecek olan enerji kaynaklarının kullanımı meselesi, beklenilenin tam aksine mevcut sorunların daha da derinleşmesiyle sonuçlanmış tır. 

Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Adası’nın tek temsilcisi olarak kendini konumlandırması ve Avrupa Birliği’nin de desteği ile tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi 13 sektöre bölerek Amerikan, İtalyan ve Fransız petrol şirketleriyle anlaşmalar yapması Türkiye ve Ada’nın kuzeyi ile olan ilişkilerini daha da çetrefilleştirmiştir. 

Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını korumak adına, Birleşmiş Milletler nezdinde gerçekleştirmiş olduğu karşı hamleler ve bilhassa ilk sondaj gemisi Fatih’i Türk donanmasının nezaretinde Akdeniz’e çıkarıp kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde, arama faaliyetinde bulunması bölgede gerginliğin tırmanmasına sebep olmuştur. Bunun yanı sıra Doğu Akdeniz enerji denklemine başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Rusya olmak üzere bölge dışı aktörlerin dâhil olması ve Amerikan, Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının bölgedeki askerî varlığı, Doğu Akdeniz enerji sorunsalına çok boyutlu ve küresel bir nitelik kazandırmıştır. 

Gelinen bu noktada çok değişkenli bir mahiyet kazanan Doğu Akdeniz enerji denklemi, bölgenin jeopolitiğinde önemli değişikliklere neden olmuş ve başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri adına güvenliği de tehdit eden kırılgan bir zenim oluşturmuştur. Bu noktadan hareketle, ilgili çalışma son yıllarda Doğu Akdeniz’de meydana gelen gelişmeler ışığında hidrokarbon kaynaklarının bölge jeopolitiği üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi ve değişen enerji jeopolitiğinin bilhassa Türkiye açısından oluşturduğu tehdit ve fırsatları tartışmayı 
hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın ilk bölümü, Doğu Akdeniz bölgesinin sahip olduğu tarihsel önemi ve 20. yüzyılın başından günümüze kadar geçirdiği jeopolitik değişimi ele alacaktır. Bu bölümde özellikle 2000’li yıllardan bu yana hidrokarbon rezervlerinin keşfi ve kullanımına yönelik bölgede ortaya çıkan yeni dengeler ve bu dengelerin meydana getirdiği çatışma ve iş birliği olanakları değerlendirilecektir. 

Yine bu bağlamda Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin ve küresel güçlerin hidrokarbon rezervlerinin paylaşımı hususunda geliştirmiş oldukları tutum ve stratejiler ele alınıp güvenlik açısından bölgede meydana getirdiği temel dinamikler analiz edilecektir. Müteakip bölümde ise Doğu Akdeniz enerji sorunsalı daha çok Türkiye özelinde değerlendirilecek ve bölgede yaşanan gelişmelerin Türkiye açısından ortaya çıkardığı fırsat ve tehditler tespit edilecektir. Son olarak, bu bölümde yapılan tespitler ışığında yakın gelecekte Türkiye’nin önünde bulunması muhtemel senaryolar ve izlenmesi gereken başlıca politika önerileri tartışılacaktır. 

1. Doğu Akdeniz’in Coğrafi Konumu ve Değişen Enerji Jeopolitiği 

Literatürde yaygın olarak kabul gören görüşe göre, Doğu Akdeniz Coğrafik olarak Tunus’un Bon Burnu ile Sicilya Adası’nın batıya uzanan Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusunda kalan bölgeyi ifade etmektedir. Bugün en geniş anlamıyla İtalya, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyıları ile çevrili alanı kapsayan Doğu Akdeniz bölgesi, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve sahip olduğu coğrafik konum itibariyle pek çok gücün de hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur.1 Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında kavşak konumda olan Doğu Akdeniz coğrafi konumu sebebiyle, tarih boyunca doğu-batı yönlü ticaret, ulaşım, göç ve enerji nakil yolları üzerinde merkezî bir konuma sahiptir. Levant olarak da adlandırılan Doğu Akdeniz bölgesinde, ticaretin en az dört bin yıllık bir geçmişi olduğu bilinmekle birlikte bölgenin tarihin her döneminde doğuyu batıya bağlayan bir köprü vazifesi gördüğü bilinmektedir.2 Üç büyük kıta ve birçok medeniyetin kesişim noktasında bulunan bölge, İpek Yolu’nun en önemli liman kentlerine ev sahipliği yapmış ve yüzyıllar boyunca Doğu’nun zenginliğini Batı’ya taşımıştır. Ünlü Fransız tarihçi 
Fernand Braudel’in de belirtmiş olduğu gibi, bir hareket mekânı olarak Akdeniz, bir anlamda “birbirine bağlı deniz ve kara yolları demektir; el ele vermiş küçük, orta, büyük kentler ve yollar, bitip tükenmeyen yollar, kısacası bir gidiş geliş, bütün bir ulaşım sistemi” anlamına gelmektedir.3 

Bu yönüyle ele alındığında içinde Adriyatik, İyonya Denizi, Ege, Levant havzası ve hatta Marmara gibi bağımsız bölümleri de bünyesinde bulunduran Doğu Akdeniz bölgesi, Süveyş kanalı, Boğazlar ve Marmaris-Rodos geçitleriyle tarih boyunca kıtalar arasında stratejik bir bağlantı noktası olmuştur. Tüm bu özellikleri hasebiyle de bölge, Birinci Dünya Savaşı’na kadar süren tarihsel dönemde, daha çok ticaret ve ulaşım merkezi olarak vazife görmüş ve başta İngiltere, Hollanda, Fransa, İspanya ve Portekiz olmak üzere birçok Avrupalı güç için hâkimiyet ve mücadele alanı olmuştur.4 Bilhassa 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ile Doğu Akdeniz bölgesinin dünya ticaretindeki önemi ve 
dünya devletleri nezdindeki jeostratejik değeri artmıştır. Söz konusu kanalın faaliyete girmesiyle o zamana dek Ümit Burnu’ndan yapılmakta olan deniz ticaretinde zaman ve maliyet açısından tasarruf sağlanmış ve Avrupa, Asya ve Afrika pazarları birbirine bağlanmıştır. Tarihsel olarak önemli ticaret güzergâhları na sahip olan bölge bugün bile dünya deniz ticaretinin yaklaşık üçte birlik bir kısmına ev sahipliği yapmaktadır.5 

Tarih boyunca önemli bir ticaret ve ulaşım merkezi işlevi gören Doğu Akdeniz, 19. yüzyılın sonundan başlayarak hidrokarbon kaynaklı bir mücadeleye sahne olmuştur. Bilhassa içten yanmalı motorun icat edilmesiyle beraber petrolün alternatif bir enerji kaynağı olarak öneminin artması, Orta Doğu gibi petrol zengini coğrafyaların kontrol altında tutulmasını, Avrupalı büyük güçler açısından temel motivasyon haline getirmiştir.6 Bu noktada hem Orta Doğu’nun askerî açıdan kontrolünün sağlanması, hem de bölgeden elde edilecek petrolün emniyetli bir şekilde dünya pazarlarına ulaştırılması adına, Doğu Akdeniz giderek önem kazanan bir bölge olmuştur. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’yla beraber Orta Doğu’nun hidrokarbon jeopolitiğinin içine dâhil edilmesine paralel olarak Doğu Akdeniz bölgesi de küresel jeopolitiğin önemli bir parçası haline dönüşmüştür.7 Dönemin stratejik mülâhazaları çerçevesince Doğu Akdeniz, Mezopotamya’dan çıkarılan petrolün Avrupa pazarlarına naklini sağlayan boru hatlarının bitiş noktasında yer almaktadır. Bu bağlamda bilhassa Kerkük ve Kuzey Irak havzasında üretilen petrol, boru hatlarıyla Trablus ve Hayfa gibi Akdeniz limanlarına taşınıp oradan da deniz yolu ile başta İngiltere, Fransa ve ABD olmak üzere Batı pazarlarına nakledilmiştir.8 

İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan gelişmeler de Doğu Akdeniz’in dünya jeopolitiğindeki artan önemini teyit eder nitelikte olmuştur. Stratejik değerde olan petrol kaynaklarına yakınlığı sebebiyle Doğu Akdeniz, savaş boyunca Mihver devletlerinin ilgi alanında yer almıştır. Savaş sonrası dönemde ise bölge bilhassa yeniden yapılanma sürecinde olan Avrupa için ticaret ve enerji akışının devamlılığı adına hayati önem taşımıştır. Soğuk Savaş boyunca hüküm süren çift kutuplu dünya sisteminde ABD’nin 6. Filosuna, İngiliz hava üslerine ve Sovyetler Birliği’nin donanmasına ev sahipliği yapan Doğu Akdeniz yoğunlaşan bir güç mücadelesine sahne olmuştur.9 Özellikle ABD ve İngiltere’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki çıkarlarının korunması adına önem taşıyan Doğu Akdeniz, Soğuk Savaş boyunca NATO’nun güney kanadının savunulması açısından hayati bir rol üstlenmiştir. Bu noktada özetlemek gerekirse tarih boyunca ticaret ve ulaşım yollarının kontrolü çerçevesince şekillenen Doğu Akdeniz jeopolitiği 20. yüzyılın başlarından itibaren enerji kaynaklarının kontrolü ve sevkiyatı konusun 
da eklenmesiyle daha da karmaşık bir görünüm almıştır. 

Özellikle Orta Doğu ve Orta Asya gibi hidrokarbon açısından dünyanın en zengin rezervlerine sahip bölgelere olan coğrafi yakınlığı ve buralarda elde edilen petrol ve doğal gazın dünya piyasalarına sevkiyatı konusu Doğu Akdeniz’i dünya enerji güvenliği için kilit bir konuma getirmiştir. Bölge, hâlihazırda dünya üzerinde tespit edilmiş hidrokarbon rezervlerinin % 43-47’lik bölümünü ihtiva eden Orta Doğu ile petrol ve doğal gaz kaynakları açısından zengin Hazar Havzası’nı dünya pazarlarına açan önemli bir transit geçiş noktası olmuştur.10 

Hidrokarbon kaynaklarının dünya pazarlarına nakli hususunda stratejik önemde olan Doğu Akdeniz faal, kapatılmış veya onarım halinde olan 14 petrol ve doğal gaz boru hattına ev sahipliği yapmaktadır.11 Dolayısıyla çıkarılan rezervlerin dünya piyasalarına boru hatları ve deniz taşımacılığı ile bölge üzerinden aktarılıyor olması Doğu Akdeniz’e bir nevi enerji nakil merkezi olma özelliğini kazandırmıştır.12 

Son dönemde, bölgede keşfi gerçekleşen geniş enerji yatakları, Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde yeni dengelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Özellikle 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren Akdeniz’e komşu ülkelerle uluslararası petrol firmalarının bölgede gerçekleştirdikleri keşifler, Doğu Akdeniz’e enerji koridoru olmanın yanı sıra potansiyel bir enerji üretim merkezi olma niteliği de kazandırmıştır. Deniz tabanı altında hidrokarbon yataklarının bulunması, bölge ülkelerinin kendilerine ait kıta sahanlığı ve kendilerine münhasır ekonomik bölge ilan etmesiyle sonuçlanmış ve bu alanlarda yapılan arama ve sondaj faaliyetlerini hızlandırmıştır. Bu noktada hidrokarbon 
rezervlerine ilişkin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirilen ilk kıyı ötesi arama faaliyetleri, esasında 1960’lı yılların sonuna ve 1970’li yılların başına tekabül etmektedir. Her ne kadar bu dönemde yapılan keşifler üretim acısından başarılı sonuçlar doğurmasa da, deniz tabanına ilişkin önemli bilgilerin elde edilmesini ve bölgenin jeolojik modelinin oluşturulmasını temin etmiştir.13 1970’li yılların ortasından başlayarak 1980’lerin ikinci yarısına kadar devam eden dönemde yapılan ikinci dalga keşif çalışmaları ise birçok alanda hafif petrolün bulunması ve bilhassa Sina Yarımadası açıklarında, kıyı ötesi sondaj kuyularının açılmasıyla sonuçlanmış ancak yapılan keşifler ticari üretim için yeterli görülmemiştir. Özellikle 1990’lar ve 2000’lerde kıyı ötesi alanlarda yapılan keşif faaliyetleri, enerji jeopolitiği açısından bölgenin ekonomik haritasını değiştirir nitelikte olmuştur. İlk olarak 1999 ve 2000 yıllarında Gazze Şeridi’nin ve bir sahil kenti olan Aşkelon’nun hemen açıklarında, mütevazı ölçekli beş yeni gaz sahası tespit edilmiştir. Bu bağlamda asıl dönüm noktası ise ABD’li enerji şirketi Noble Energy’nin İsrail enerji şirketleri Avner Oil, Derek Drilling ve Isramco ile birlikte 2009 yılında İsrail’in kıyı ötesinde yer alan Tamar 1 ve Dalit 1 bölgelerinde yaptığı keşifler olmuştur. Ancak bunu takip eden en büyük keşif 2010 ve 2011 yıllarında yine Noble Enerji’nin İsrail’in Leviathan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Aphrodite isimli bölgelerinde yaptığı gaz rezervleri tespitiyle gerçekleşmiştir.14 

Dolayısıyla, bizatihi bölgede keşfedilen doğal gaz ve petrol rezervleri Doğu Akdeniz’i enerji nakil koridoru olmanın ötesinde potansiyel bir enerji üretim merkezi haline dönüştürmüştür. Son dönemde tespit edilen doğal gaz ve petrol rezervleri bölgeye enerji bağlamında ekonomik değer kazandırmıştır. Nitekim ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan iki önemli rapora göre 
Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail arasında kalan Levant Havzasında 1,7 milyon varil elde edilebilir petrol, 3,45 trilyon metreküp doğal gaz ve 3 milyar varil doğal gaz sıvıları (NGL) varlığı tahmin edilmektedir.15 

   Yine aynı şekilde Mısır’ın kuzeyindeki Nil Delta Havzası’nda ise yaklaşık olarak 1,8 milyar varil petrol, 6,3 trilyon metreküp doğal gaz ve 6 milyar varil sıvı doğal gaz rezervi olduğu düşünülmektedir.16 Bugün gelinen noktada, Doğu Akdeniz’de son on yılda keşfedilen doğal gaz sahası için hesaplanabilen kullanılabilir toplam rezerv miktarı 3.23 trilyon metrekübe ulaşmış durumdadır (Tablo 1). Özellikle son zamanlarda gerçekleştirilen doğal gaz arama faaliyetleri bölgede önemli keşiflerle neticelenmiştir. İsrail’in münhasır ekonomik bölgesinde yer alan başta Leviathan ve Tamar sahaları 900 milyar metreküpü aşan doğal gaz rezervine ev sahipliği yapmaktadır. Bugün sadece İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) 1 trilyon metreküpten fazla kanıtlanmış doğal gaz rezervi keşfedilmiştir (Tablo 1). Aynı şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) tek taraflı olarak vermiş olduğu arama izinleri dâhilinde Limasol Limanı’na yaklaşık 160 
kilometre mesafede bulunan Afrodit sahasında 198 milyar metreküplük doğal gaz tespit edilmiştir. İtalyan şirketi Eni ise Mısır’ın MEB’inde bulunan Nil Delta Havzası’nda 2015 yılında 850 milyar metreküp rezerv miktarıyla Akdeniz’in en büyük doğal gaz yataklarını keşfetmiştir.17 

    Bunların yanı sıra, başta Lübnan olmak üzere Filistin, Ürdün ve Suriye’nin kıyı ötesi deniz alanlarında da önemli miktarda rezervin olduğu ve hâlen bölgede devam eden çalışmalar sonucunda olası yeni sahaların keşfi ile Doğu Akdeniz’in toplam rezerv miktarının artacağı tahmin edilmektedir. 




Tablo 1: Doğu Akdeniz’de Keşfedilen Doğal Gaz Sahaları ve Rezerv Miktarları18 

Dolayısıyla yakın dönemde Doğu Akdeniz’de ve bilhassa da Kıbrıs Adası’nın çevresinde keşfedilen deniz dibi hidrokarbon rezervleri, bölgenin jeopolitik önemini artırmanın yanı sıra bölgeyi küresel ve bölgesel güç mücadelelerinin odak noktası haline getirmiştir. Bölgenin sahip olduğu rezervlerin çıkarılması ve dünya piyasalarına ihraç edilmesi başta Avrupa Birliği olmak üzere ABD, Rusya, İsrail, Türkiye, Yunanistan, Mısır ve GKRY’nin dikkatlerini Doğu Akdeniz üzerine yoğunlaştırmasıyla sonuçlanmış ve bölge enerji kaynaklarının kontrolü bağlamın da artan bir hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur. Bölgenin stratejik değerini artırıcı nitelikte olan hidrokarbon rezervlerinin keşfi, mevcut sorunlara çözüm üretmek ve bölgesel bir iş birliğinin şekillenmesine zemin hazırlamanın ötesinde bölgedeki tansiyonun artmasına neden olmuştur. Hidrokarbon rezervlerinin keşfi bilhassa son 10-15 yılda bölgeye kıyıdaş ülkeler arasında kaynakların ve dolayısıyla deniz alanlarının paylaşımı mücadelesini beraberinde getirmiş ve bu mücadeleye bölge dışı aktörlerin de dâhil olmasıyla Doğu Akdeniz Malaka Boğazı, kutuplar, Doğu Afrika ve Kafkaslar misali “sıcak bölge” (hot spot) niteliği kazanmıştır.19 Esasen Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan anlaşmazlıkların ve gerginliğin temelinde her ne kadar tarihî uyuşmazlıklar ve coğrafi koşullar yatıyor olsa da bölgedeki bazı devletlerin diğer kıyıdaş ülkelerin haklarını göz önünde bulundurmaksızın yaptıkları ikili münhasır ekonomik bölge antlaşmaları temel etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada özellikle GKRY, Yunanistan ve İsrail’in bölgedeki yetki alanlarının ve dolayısıyla enerji kaynaklarının paylaşımı hususunda benimsemiş oldukları tutum ve politikalar çok taraflı bir bölgesel iş birliği surecini güçleştirmektedir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

31 Ocak 2020 Cuma

TÜRK AKIMI PROJESİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YENİ İŞBİRLİKLERİNİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ? BÖLÜM 2


TÜRK AKIMI PROJESİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YENİ İŞBİRLİKLERİNİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ? BÖLÜM 2



Öte yandan, 30 Nisan 2018’de Türk Akımı Gaz Boru Hattı’nın sözcüsü Sander van Rootselaar tarafından projenin mevcut durumu ve geleceği ile ilgili olarak aşağıdaki bilgileri kamuoyu ile paylaşılmıştır: “Birinci hat tamamlanmış olup ikinci hat ise Türkiye Münhasır Ekonomik Sınırı’na kadar 224 kilometre döşenmiş durumdadır. Boru hatları kıyıya ulaştığı noktada kendi şirketlerinin yetki ve sorumluluğundan çıkmaktadır. Kara kısmındaki boru hattının Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) tarafından döşenecektir. BOTAŞ’ın bu kısım için şu an Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecindedir. Projenin Avrupa’ya ilerleyecek kısmı için de BOTAŞ ve Gazprom’un ortak bir şirket kurulacak olup bu şirket için görüşmeler sürmektedir. Toplam maliyeti 7 milyar dolar olarak öngörülen Türk Akımı gerçekten inanılmaz hızlı bir gelişmeye girdi. Açık deniz boru döşeme kısmı sığ sularda 7 Mayıs 2017’de başladı ve artık ilk hattın sonuna gelindi. Açık denizdeki ikinci hat için bütün izinleri aldık. Türkiye’deki kara kısmının inşaatları başladı ve Rusya’daki kara kısmının inşaatı da Aralık 2019’dan önce bitecek. Bu tarih itibarıyla Türkiye’ye doğalgaz aktarımı başlayacak. Türk Akımı doğrudan Türkiye’ye ulaşacak bir hat. Bu gerçekten büyük bir avantaj ve fayda. Batı Hattı Türkiye’ye birkaç ülkeden transit geçip ulaşırken bu proje Türkiye’ye direkt ulaşacak. Projenin kara kısmının geldiği Kıyıköy’de insanların çoğunun gelir kaynağının balıkçılıktır. Balıkçılığın etkilenmemesi için borunun güzergâhı seçilirken mümkün olan en kuzey noktanın tercih edilmiştir”.[15]
Diğer yandan, 7 Ağustos 2018 tarihi itibariyle Türk Akımı’nda gelinen son durum proje sözcüsü Pınar Esen tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sözcü Esen, konu hakkında basın mensuplarıyla yaptığı toplantıda şu ifadeleri kullanmıştır: “Yıllık toplam taşıma kapasitesi 31,5 milyar metreküp olan Türk Akım Projesi’nin iki açık deniz boru hattından oluşmakta ve her hat 930 kilometre uzunluğundadır. Pioneering Spirit Gemisi, 7 Ağustos itibarıyla projenin Avrupa’ya gaz taşınması planlanan ikinci hattında 435 kilometre boru döşemeyi tamamlamıştır. İki hat üzerinden hesaplanınca bin 369 kilometrelik boru döşenmiş oldu. Türkiye’de ayrıca karada inşaat operasyonunun bu yıl başladı ve burada alım terminali yapımı ve kıyı geçişi işlerinin devam etmektedir. Alım terminali Kıyıköy’de inşa ediliyor. Burada doğalgaz depolanmayacak. Ölçümleme ve regülasyon istasyonu olarak düşünebiliriz. Bu terminal şirketimizin sorumlu olduğu açık deniz kesiminin sona erdiği nokta olacak”.[16]
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) verilerine bakıldığında, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin 2014 senesindeki gaz gereksinimi 462 milyar metreküptür. Birlik ve Türkiye, mevzubahis ihtiyacın 260 milyar metreküpünü kendi iç kaynaklarından elde ederken, 202 milyar metreküpünü dışarıdan almıştır. Yine UEA’nın istatistikleri irdelediğinde, Birlik ve Türkiye’nin toplam gaz ihtiyaçlarının 2030 senesinde 521 milyar metreküp olacağı tahmin edilmekle beraber öngörülen ek dış alım hacminin 125 milyar metreküp şeklinde gerçekleşeceği düşünülmektedir. Bu noktada vurgulanması gereken husus ise, Birlik ve Türkiye’nin hâlihazırdaki üretiminin 2014-2030 döneminde 260 milyar metreküpten 194 milyar küpe düşeceğine ilaveten, aynı zaman zarfında dış alımın ise 202 milyar metreküpten 327 milyar metreküpe (327 milyar metreküp) yükseleceği tahminidir. Ankara ve Brüksel, enerji gereksinimlerini karşılayabilmek maksadıyla mutlak surette Moskova’dan gelecek gaza ihtiyaçları vardır. Türk Akımı ise, enerji güvenliği çerçevesinde rota farklılaştırılması yönünden çok önemlidir.[17]
30 Ağustos 2018 tarihi itibariyle Gazprom Başkanı Aleksey Miller tarafından yapılan açıklamada, hat döşemeden sorumlu şirketin Türk Akımı Gaz Boru Hattı’nın iki hattı boyunca 1500 kilometre boru döşeme işlemi gerçekleştirdiğine işaret edilerek, bunun boru hattının toplam uzunluğunun yüzde seksenine tekabül ettiğine dikkat çekilmiştir.[18] Öte yandan, 28 Ekim 2018 tarihinde Gazprom’un paylaştığı bilgiye göre, boru hattının iki kolunda toplam olarak 2775 kilometre boru döşenmek suretiyle yüzde 95’lik bölümü tamamlanan Türk Akımı, 2019 senesinin sonunda tam anlamıyla faaliyete geçeceği açıklanmıştır. Bu açıklama çerçevesinde iki hattan oluşacak Türk Akımı’nın birinci kolundan Türkiye piyasasının gereksinimlerine, ikinci kolundan ise Güney ve Güneydoğu Avrupa ülkelerine gaz arzı yapılacağı belirtilmiştir. Nitekim Mayıs 2018’in sonunda Bulgaristan’a kadar uzatılacağı ilan edilen Türk Akımı’nın Budapeşte tarafından yapılan açıklama bağlamında Macaristan’a kadar uzatılmasının beklendiğine işaret edilmiştir.[19]
Bu doğrultuda öne çıkan en önemli gelişmelerden birisi ise, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’da İtalya Başbakanı Giuseppe Conte’yle görüşmesi esnasında yaptığı “İtalya, Türk Akımı’na bağlanabilir” açıklamasıdır. İlgili açıklama bağlamında Sputnik Haber Ajansı’nca yapılan değerlendirmeye göre, Roma, Belgrad, Sofya ve Budapeşte benzeri başkentler Türk Akımı’ndan doğalgaz alma taleplerini açık bir biçimde Moskova’ya bildirmişlerdir. Sputnik Haber Ajansı’nca yapılan bu analize göre, Avrupa’nın Güney Akım sürecinde yaşananlardan ders alıp Türk Akımı Projesi’ne destek sunmasına öncelikle ABD ve Ukrayna tarafından muhalefet edildiğine dikkat çekilmektedir. Bu noktada Washington’un bütün girişimlerine ve siyasi baskısına rağmen Birleşik Devletler’den Almanya’ya LNG gönderme şansının gittikçe azalmakta olduğu ve de söz konusu bağlamda Alman Dış İşleri Bakanlığı’nca yapılan açıklamada Washington’dan sıvılaştırılmış doğalgaz alımının Moskova’dan doğalgaz alımına kıyasla daha yüksek bir seviyede gerçekleştiğinin altı çizilmiştir. Ukrayna çerçevesinde ise, Türk Akımı ve Kuzey Akım 2’nin inşa edilip devreye alınması halinde geçiş ülkesi pozisyonunu ve senelik üç milyar dolarlık gelirden yoksun olma endişesi ön planda gelmektedir.[20] Bahse konu bağlamda, Moskova’da İtalya Başbakanı Conte ile görüşmesi esnasında, Putin, İtalya’nın Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi’ne bağlanma seçeneklerinin araştırıldığını ve bu çerçevede altyapı hakkında konuların ele alındığını vurgulamış ve Conte ile yaptığı basın toplantısında şu ifadeleri kullanmıştır: “Bu, Bulgaristan üzerinden olabilir, hatta Sırbistan, Macaristan[21] üzerinden de olabilir, Yunanistan üzerinden de olabilir”. Bu gelişmenin öncesinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, AB’nin yanı sıra diğer ülkelerin Türk Akımı Projesi’ne iştirakinin, Güney Akım’da yaşananların yeniden olmayacağı güvencesinin verilmesi halinde gerçekleşebileceğini vurgulaması dikkat çekicidir.[22]
19 Kasım 2018 tarihinde Türk ve Rus üst düzey devlet yetkililerinin iştirak ettiği bir törenle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı’nın deniz kısmı için son borunun denize indirilmesiyle bu hattının deniz bölümünün inşası tamamlanmıştır.[23] Bu tören münasebetiyle bir konuşma yapan Erdoğan şu açıklamalarda bulunmuştur: “Türk Akımı, Rus dostlarımızla beraber büyük emek harcadığımız, hem ikili ilişkilerimiz hem de bölgemizdeki enerji jeopolitiği bakımından tarihî nitelikte bir projedir. Rusya kara kesimi, deniz kesimi ve Türkiye kara kesimi olmak üzere üç bölümden teşekkül projenin 2019 yılında yapılacak testlerin ardından faaliyete geçmeye hazır olacaktır. Yılda 31,5 milyar metreküp doğal gaz taşıyacak Türk Akımı Projesi’nin sadece ülkemiz ve milletimiz açısından değil, komşularımız ve çevre açısından da pek çok avantajı bulunuyor. Buradan gelecek doğal gazın en az yarısını Avrupa’ya aktarmayı planlıyoruz. Ülkemiz içinde ise İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir gibi kritik üretim ve ihracat merkezlerimiz yeni bir tedarik hattına kavuşacaklar. Böylece Türkiye, transit risklere maruz kalmadan, hem kendisinin hem de Avrupa ülkelerinin doğal gaz taleplerini karşılayabilecektir. Teknik açıdan zorlu bir projeyi yüksek güvenilirlik, güvenlik ve sürdürülebilirlik standartlarıyla hayata geçirerek sektörün çıtasını daha yukarı taşıdık. Küresel enerji piyasalarında doğal gazın önemi ve arz güvenliği giderek artmaktadır. Burada önemli olan enerji projelerinin ekonomik olarak hayata geçirilebilir olmasıdır. Ülkelerin kendi şartları doğrultusunda doğal gazı nereden ve nasıl temin edecekleriyle ilgili kararlarına saygı duyulmalıdır. Devletlerin egemenlik haklarını ihlal edecek, kendi vatandaşlarına hizmet vermelerinin önüne geçecek baskıların, hiç kimseye faydası olmayacaktır. Bizim için Rusya Federasyonu, uzun vadeli iş birliği yapabileceğimiz güvenilir bir dost ve bu projedeki gibi önemli bir doğal gaz tedarikçisidir. Türkiye, Rusya’dan 1987 yılından bu yana toplam 387 milyar metreküplük doğal gaz alım gerçekleştirmiştir. Uzun yıllar ve sınamalar neticesinde perçinlenen Türk-Rus dostluğunun, her iki tarafın da menfaatine sonuçlara vesile olmuştur. Rusya ile ikili münasebetlerin çerçevesini hiçbir zaman diğer ülkelerin taleplerine veya dayatmalarına göre belirlemiyoruz. Daima Rusya ile uzun vadeli iş birlikleri kurmanın çabası içinde olduk. Hem bölgemizde hem de küresel alanda hakkın, adaletin, barışın ve istikrarın temini için Rus dostlarımızla birlikte çaba gösterdik. Bu ortak duruşumuzun, özellikle komşumuz Suriye’deki çatışmalardan kaynaklanan insani krizin hafifletilmesinde önemli katkılarını gördük”.[24]
Aynı törende bir konuşma yapan Vladimir Putin ise Türk Akımı’nın önemi konusunda aşağıdaki değerlendirmelerde bulunmuştur: “100 milyar dolarlık ticaret hacmi ile ilgili Çin ile ulaşacağız. Türkiye ile neden olmasın. Türk Akımı projesiyle ilgili anlaşma İstanbul’da 10 Ekim 2016’da yapılmıştı. Bu projeye Sayın Erdoğan isim vermiştir. 2-3 sene sonra projenin en zor kısmı tamamlanmıştır. Pek çok çalışma yaptık birlikte. Türk Akımı Projesi’nin deniz kısmı tamamlanıyor. Özellikle dikkatleri şu hususa çekmek istiyorum. Toprağa delik açmak ve gaz çıkarmak kolay değil. Yüksek teknoloji ile yapılan bir süreçtir. Özellikle doğal gaz çevre dostu olan bir proje. Doğal gazı Doğu ve Güney Avrupa’ya taşıyacak ve bu Türkiye’yi önemli bir noktaya getirecektir. Kara kısmı da deniz kısmında olduğu gibi hızlıca ilerleyecektir. En çevre dostu teknolojiyi kullanıyoruz. Sayın Erdoğan’a derin, içten şükranlarımı sunmak istiyorum, gösterdiği siyasi irade, cesareti için teşekkür etmek istiyorum. İnanıyoruz ki bu projenin tamamı, 2019 yılına kadar tamamlanacaktır. Özellikle Rusya ve Türkiye enerji alanında işbirliği uzun yıllardır gerçekleştiriyoruz. Artan rekabet koşullarında böyle siyasi irade, cesaret olmadan böyle bir proje gerçekleştirmek mümkün olmaz”.[25]
Çalışmanın bu noktasında Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nde gelinen en son durumla ilgili yapılan birkaç analize yer vermek faydalı olacaktır.[26] Bu konuyla ilgili ilk değerlendirme Rus Enerji ve Finans Enstitüsü Başkanı Vladimir Feygin tarafından yapılmıştır. Feygin, yaptığı değerlendirmede şu hususların altını çizmiştir: “Bu, uzun zamandır beklenen bir olaydı. Projenin ilk hattı, doğalgazın Türkiye’ye arzıyla ilgili. Bu noktada, her iki ülkenin güvenli doğrudan sevki sağlamaya olan ilgisi ortada. Ayrıca Türkiye, gaz terminali olmak istiyor ve ne kadar çok doğalgaz boru hattı olursa, ne kadar çok altyapı geçerse bu hedefe o kadar yakın olur. Ama aslında Türk Akımı’nın deniz kısmının yapımının bitmesi iki ülkenin ortak başarısıdır. Zira hazırlık aşamasında bazı zorluklar oluşmuştu ama tüm zorluklar aşılmıştı. Daha ilk hattının kara kısmı ve ikinci hat var. Birçok ülke, ikinci hattın onların topraklarından geçmesini istiyor. Bu noktada rekabet oluştu. Yani seçenekler var ve ikinci hattın nerden geçeceği sorunu henüz çözüme kavuşturulmuş değil ve görünüşe bakılırsa şimdi bu konuyla ilgili görüşmeler başlayacak. Genel olarak Avrupa Birliği ile de görüşmeler bekleniyor. Çünkü karşılıklı anlayış, en azından anlaşma olmadan tüm bunların hayata geçirilmesi oldukça zor olacak, çünkü AB’nin uyguladığı bazı kurallar var. Net olarak sadece şunu söyleyebiliriz, şu an için biten aşama açık bir şekilde olumlu”.[27]
Öte yandan, Türk Akımı Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, Ukrayna’da endişeyle karşılanmaktadır. Söz konusu çerçevedeki kaygıları Ukrayna Gaz Endüstrisi ve Doğalgaz Pazarı Konseyi Başkanı Leonid Unigovskiy’nin açıklamalarında görmek mümkündür. Unigovskiy, konu hakkında aşağıdaki hususların altını çizmiştir: “Ukrayna’nın Türk Akımı’nın ikinci hattının inşasının başlatılmaması için elinden geleni yapması gerek. Zira böyle bir durumda Ukrayna üzerinden Avrupa’ya yapılacak gaz sevkiyatı daha da azalacak. Proje, Ukrayna üzerinden sevkiyatı yılda 12-13 milyar metreküp azaltacaktır. belirten Kiev’in Avrupa ülkelerini kendi gaz sevkiyat sistemlerine çekmesi gereklidir.  Kiev öncelikle her yıl Ukrayna’dan 23 milyar metreküp gaz alan İtalya’yı yanına çekmeli. Sevkiyatın azalmasıyla yılda 500 milyon dolar kayıp yaşanacaktır. Sevkiyat hacmini 70-90 milyar metreküpte tutma şansımız az. Eğer yabancı partnerlerimizle sorunu çözersek 40-60 milyarda tutulabilir”.[28]
Buna karşılık olarak Rusya tarafından konu hakkında çeşitli analizler yapılmaktadır. Mevzu ile ilgili olarak bir analiz Sivastopol Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Müdürü Siyaset Bilimci Dr. İvan Çiharev tarafından yapılmıştır. Çiharev’in değerlendirmeleri şu şekildedir: “Ukrayna’nın Türk Akımı’na yönelik bir etki aracı yok. Projenin iki kolu da Karadeniz’den geçiyor, Kırım’ı kapsamıyor ve gerçekleştirilmesi Rusya ve Türkiye ilişkilerine dair bir mesele. Ayrıca bildiğimiz gibi ABD ile ilişkilerde bir gerginlik söz konusu, bu nedenle bu konuda Washington’ın yardımına güvenmenin de gereği yok. Bu koşullarda Kiev, Rus gazının Avrupa’ya sevkiyatına yönelik bir başka doğalgaz boru hattı projesi olan Kuzey Akımı-2’yi engellemek için maksimum düzeyde çaba sarf edecek. Kuzey Akımı-2’nin gerçekleştirilme alanında bir dizi aktör var, Ukrayna projeye engel olmak için bu aktörleri etkileyebilir. Ancak yine de şimdilik gelecek tahminleri Rusya için daha olumlu. Genel anlamda konuşacak olursak, Ukrayna’nın Rusya ve Avrupa için faydalı projeleri engelleme şeklindeki pozisyonu kusurlu. Bu nedenle uzun vadede bu tür yaklaşım Ukrayna’nın itibarını daha da zedeleyecek”.[29]
Kiev tarafından Türk Akımı Projesi’nde kaydedilen en son aşama ve kendi durumlarıyla ilgili yapılan açıklamalara Rus enerji şirketi Gazprom tarafından sert tepki gösterilmiştir. Şirket sözcüsü Sergey Kupriyanov şu mülahazalarda bulunmuştur: “Ukrayna, Kuzey Akım 2’yle mücadeleyle o kadar meşguldü ki, yılda 31,5 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesine sahip Türk Akımı’nı Karadeniz’in dibinde ne kadar hızlı inşa ettiğimizin farkına bile varmadı. Kiev yönetimi, bu durumun farkına vardı ve Türk Akımı 2’yle mücadele edilmesi için çağrı yapılmaya başlandı”.[30]
Türk Akımı Projesi’nin deniz hattı bölümünün tamamlanmasıyla ilgili olarak konunun uzmanlarından birisi olan İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın tarafından aşağıda değerlendirmeler yapılmak suretiyle mevzunun öneminin altı bir kez daha çizilmiştir: “Yaklaşık 900 kilometresi toprak altında olmak üzere bin 100 kilometrelik çok önemli bir proje. Bana göre Türkiye-Rusya enerji iş birliğinin stratejik ve somut bir projesidir. Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması tarihi bir adımdır. Proje, 2019 yılının sonunda tamamlanacaktır. Türk Akımı’nın aktaracağı doğalgazın yarısı Türkiye tarafından kullanılacak, yarısı Avrupa’ya aktarılacak.  Dün, Rus yetkililer, Türk ekonomisine katkısı olacak bir proje olduğunu vurguladı. Ben de öyle düşünüyorum çünkü tarihi bir projedir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu projeyle hem Ukrayna’yı hem de Bulgaristan’ı cezalandırdı. Bundan sonra hattın Sırbistan ve Macaristan üzerinden Avusturya’ya geçmesi söz konusu. Türk Akımı aracılığıyla aktarılacak yıllık toplam 31,5 milyar metreküp doğalgazın yarısının Türkiye’de kullanılırken, diğer yarısının da Avrupa’ya aktarılacaktır. Türkiye bir taşla iki kuş vurdu. İlki yeni bir enerji hattı elde ettik. Harcamanın büyük bir kısmı Rus Gazprom tarafından yapılacak. İkincisi Türkiye’nin ortaya çıkışı enerji üssü olması söz konusu. Dün hem Putin hem de yabancı enerji uzmanları Türkiye’nin enerji üssü olduğunu söyledi ve kabul ediyorlar. Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘biz kimsenin söylediği ile hareket etmeyiz’ sözü ile burada ABD’ye önemli mesaj gönderdi. ABD Başkanı Trump, Almanya’ya ‘siz Rusları zengin ediyorsunuz’ diye çıkış yapmıştı. Şimdi aynı çıkışı Türkiye’ye de yapıyorlar. Almanya’da Türkiye gibi gazın büyük kısmını Rusya’dan alıyor. Avrupa Birliği de (AB) gazın yüzde 70’ini Rusya’dan alıyor. Rusya’nın Türkiye ile yaşadığı krizlerde gazı kesmemiştir. Türkiye Mavi Akım’dan sonra ikinci projeyi aldı ve bu projede daha yüksek bir teknoloji kullanıldı. Türkiye, Rusya ile birtakım sorunlar yaşadı ama Rusya gazı kesmedi, Ukrayna ile yaşanan siyasi krizde ise gaz kesildi. Rusya ve Türkiye dün İsrail ve ABD’ye önemli mesajlar gönderdi. Başka bir hedefte Yunanistan’dır. Yunanistan bu tavırlarına devam ederse belki de gaz verilmeyecektir. Türkiye transit ülke, baskı yaparsa bu olur”.[31]
Sonuç
19 Kasım 2018 tarihi, Türk-Rus ilişkilerinde çok önemli bir dönüm noktası olarak tarih sayfalarındaki yeri almıştır. Nitekim bu tarihte Ankara-Moskova arasındaki stratejik ilişkilerin en dikkat çekici ve önde gelen unsurlarından birisi olan enerji işbirliğinde Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin deniz bölümünün tamamlanmıştır. Türkiye ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanları tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında söz konusu projenin içerdiği ehemmiyet daha iyi anlaşılabilecektir. Suriye Meselesi’nden özellikle 2010 senesinden sonra çok ciddi krizler yaşayan ancak 2016 senesinden sonra ilişkilerini yeniden eski “Altın Çağ Dönemi”ne döndürme konusundaki güçlü kararlılıklarını ortaya koyan Ankara ve Moskova arasındaki ilişkilerin bu noktaya gelmesi herkes tarafından yakından takip edilmektedir. Putin ve Erdoğan tarafından yapılan açıklamalara yakından bakıldığında ilişkilerin kapsamını genişletme ve güçlendirme vurgusunun başat unsur olduğu görülmektedir.
Türk Akımı Projesi, özellikle Ukrayna ve AB ülkelerinden gelen eleştirilere rağmen 2019 senesinin sonunda faaliyete geçirilecek olması konu hakkında hem Türkiye hem de Rusya’nın kararlılıklarını göstermesi bakımından çok hayati önemdedir. Ayrıca söz konusu projeye son dönemlerde Sırbistan, Macaristan ve Bulgaristan’ın yakın ilgi göstermesi projenin özellikle Güney Doğu Avrupa ülkeleri açısından stratejik önemini açıkça gösteren bir gelişme olarak kıymetlendirilmelidir. Nitekim söz konusu projenin üzerinde çalışan uzmanlarca paylaşılan görüşler irdelendiğinde bu husus kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Son tahlilde bu projeye karşıt olarak sürülen bütün argümanlara rağmen Türkiye ve Rusya’nın ilgili proje hususundaki sağlam duruşları mevzubahis projenin 2019 senesinin sonunda devreye alınabileceğini ve ikili ilişkilerde Türk Akımı’nın tetikleyicisi olacağı yeni işbirliklerinin geliştirilebileceğini açıkça göstermektedir. Söz konusu çerçevede kapsamı her gün genişleyen / genişleyecek olan Türk-Rus ilişkileri önümüzdeki yıllarda dünya kamuoyu tarafından çok yakın bir biçimde dikkatle izlenecek bir konu olmayı sürdürecektir.
Dr. Sina KISACIK

DİPNOTLAR
[1] Rusya’nın Avrupa’ya yönelik enerji politikaları hakkında lütfen bakınız; Tim Gosling, “Russia Has the Edge in the High-Stakes Scramble for European Energy Markets”, World Politics Review, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://www.worldpoliticsreview.com/articles/26784/russia-has-the-edge-in-the-high-stakes-scramble-for-european-energy-markets, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[2] Çağla Gül Yesevi, “Considering Pipeline Politics in Eurasia: South Stream, Turk Stream and TANAP / Avrasya’da Boru Hatları Politikası: Güney Akımı, Türk Akımı ve TANAP”, Bilge Strateji, Cilt 10, Sayı 18, Bahar 2018, ss. 11-52.
[3]  Özgür Tüfekçi, “İş Birliği ve Kriz İkileminde Türkiye-Rusya İlişkileri”, içinde AK Parti’nin 15 Yılı: Dış Politika, Kemal İnat, Ali Aslan ve Burhanettin Duran (ed.), (İstanbul: SETA Kitapları, Aralık 2017), s. 137.
[4] Toğrul İsmayıl, “Türkiye-Rusya İlişkileri: “Soğuk Kış” “Sıcak Bahar’a Nasıl Dönüştü?”, içinde Türkiye’de Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Alanında Güncel Tartışmalar: Yeni Anayasa, Arap Baharı, Güvenlik ve Terör, Osman Ağır (ed.), (Ankara: Seçkin Yayıncılık, Haziran 2017), s. 383.
[5] Volkan Özdemir, Doğalgaz Piyasaları: Türkiye’nin Enerji Güveliği Üzerine Tezler, (İstanbul: Kaynak Yayınları, Ocak 2017), s. 129.
[6] Sina Kısacık ve Şeniz Denizelli, “21. Yüzyılda Karadeniz Jeopolitiği Bağlamında Jeostratejik Bir Yapılanma Olarak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), içinde Karadeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Caner Sancaktar, Volkan Tatar ve Burak Şakir Şeker (ed.), (İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, Ocak 2018), s. 871.
[7] Ozan Örmeci ve Sina Kısacık, Rusya Siyaseti ve Rus Dış Politikası: Teorik Çerçeve-Tarihsel Arka Plan-Örnek Olaylar, (Ankara: Seçkin Yayıncılık, Haziran 2018), ss. 435-436.
[8] U.S. Department of State, “Ukraine and Russia Sanctions”, Erişim Adresi: https://www.state.gov/e/eb/tfs/spi/ukrainerussia/, (Erişim Tarihi: 25 Temmuz 2018) ve U.S. Department of Treasury, “Ukraine-/Russia-related Sanctions”, Erişim Adresi: https://www.treasury.gov/resource-center/sanctions/Programs/Pages/ukraine.aspx, (Erişim Tarihi: 25 Temmuz 2018).
[9] Mesut Hakkı Caşın ve Sina Kısacık,  Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, (İstanbul: Çağlayan Kitap & Yayıncılık & Eğitim, 2018), ss. 235-236.
[10] Caşın ve Kısacık, Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, s. 236.
[11] Örmeci ve Kısacık, Rusya Siyaseti ve Rus Dış Politikası: Teorik Çerçeve-Tarihsel Arka Plan-Örnek Olaylar, ss. 309-338; Caşın ve Kısacık, Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 207-257.
[12] Volkan Özdemir, Rusya’nın Kodları: Türkiye’de Rusya’yı Ararken, Rusya’da Türkiye’yi Bulmak, (İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, Nisan 2018), s. 270.
[13] Caşın ve Kısacık, Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 239-241.
[14] Caşın ve Kısacık, Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, s. 241.
[15] Caşın ve Kısacık, Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 241-242.
[16] Şahin Akman, “Türk Akım’da 435 Kilometre Boru Döşendi”, Enerji Portalı: Home/Haberler/Doğalgaz, 8 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://www.enerjiportali.com/turkakimda-435-kilometre-boru-dosendi/, (Erişim Tarihi: 10 Ağustos 2018).
[17] Mustafa Özalp, Küresel Enerji Denkleminde Merkez Ülke: Türkiye – Enerji Sektörü, Enerji Güvenliği, Bağımlılığı, Nükleer Enerji, Enerji Koridoru/Merkezi, (Ankara: Seçkin Yayıncılık, Haziran 2018), ss. 156-157 ve Turk Stream, “Proje – Sağlayacağı Yararlar”, Erişim Adresi: http://turkstream.info/tr/project/benefits/, (Erişim Tarihi: 20 Ağustos 2018).
[18] Hale Türkeş, “80 percent of TurkStream project complete: Gazprom”, Anatolian Agency Energy News Terminal: Home/Natural Gas/Turkey/Europe, 30 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/en/energy/general/80-percent-of-turkstream-project-complete-gazprom-/21428, (Erişim Tarihi: 6 Eylül 2018).
[19]“Türk Akımı’nın kullanıma açılacağı tarih belirlendi”, Sputnik Türkiye: Rusya, 28 Ekim 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201810281035869797-turk-akimi-kullanima-acilacagi-tarih-belirlendi/, (Erişim Tarihi: 30 Ekim 2018).
[20] “Avrupa, Türk Akımı için sıraya girdi”, Sputnik Türkiye: Ekonomi, 29 Ekim 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201810291035892695-avrupa-turk-akimi-icin-siraya-girdi/, (Erişim Tarihi: 30 Ekim 2018).
[21] “Serbia, Hungary want TurkStream gas”, Energy Reporters, 27 Ekim 2018, Erişim Adresi: https://www.energy-reporters.com/production/serbia-hungary-want-turkstream-gas/, (Erişim Tarihi: 02.11.2018).
[22] “Putin: Türk Akımı’na İtalya da bağlanabilir”, Sputnik Türkiye: Dünya, 25 Ekim 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/dunya/201810251035824970-putin-turk-akimi-italya/, (Erişim Tarihi: 30 Ekim 2018).
[23] “TurkStream gas pipeline’s offshore section completed”, Gazprom: Media / News-Events, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://www.gazprom.com/press/news/2018/november/article467765/, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[24] Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, “Türk Akım, bölgemiz enerji jeopolitiği bakımından tarihî nitelikte bir projedir”, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/99694/-turkakim-bolgemiz-enerji-jeopolitigi-bakimindan-tarih-nitelikte-bir-projedir-, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018). Ayrıca bakınız, “Dayatmalara boyun eğmedik”, Medya Günlüğü, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://www.medyagunlugu.com/Haber-5522-dayatmalara-boyun-egmedik.html, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[25] “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin TürkAkım Projesi Deniz Bölümünün Tamamlanması Töreni”nde açıklamalarda bulundu”, Rusya Araştırmaları Enstitüsü – RUSEN, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://www.rusen.org/cumhurbaskani-recep-tayyip-erdogan-rusya-devlet-baskani-vladimir-putin-turkakim-projesi-deniz-bolumunun-tamamlanmasi-toreninde-aciklamalarda-bulundu/?fbclid=IwAR2O_8cotpwbdXzaW1_m98O18NvauhdkBSx_05MOtDcUZMyGP6Gd7xHUfog, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018), https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/99694/-turkakim-bolgemiz-enerji-jeopolitigi-bakimindan-tarih-nitelikte-bir-projedir- ve President of Russia, “Ceremony marking the completion of TurkStream gas pipeline’s offshore section”, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://en.kremlin.ru/events/president/news/59152, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[26] Bu konu hakkında ayrıca bakınız, “Türk Akımı zirvesinin ardından: Türkiye-Rusya Araştırmaları Merkezi (TÜRAM) Başkanı ve Medya Günlüğü yazarı enerji uzmanı Aydın Sezer, Türk Akımı Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ile ilgili gelişmeleri Medyascope.tv’ye değerlendirdi”, Medya Günlüğü, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://www.medyagunlugu.com/Haber-5523-turk-akimi-zirvesinin-ardindan.html?fbclid=IwAR13-V2ZL5trLPWWV4UlLToh7IKQFoAGU-gvRmGNmJE-B7o0P2Qa_Ry0Zmw, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[27] “Rus uzman, Türk Akımı’nın deniz bölümünün tamamlanmasını değerlendirdi”, Sputnik Türkiye: Rusya, 19 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201811191036225496-rusya-turkiye-turk-akimi-feygin/, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[28] “Ukrayna: Türk Akımı’nın ikinci kolunu engellemek için elimizden geleni yapmalıyız”, Sputnik Türkiye: Türkiye, 20 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/turkiye/201811201036231313-ukrayna-turk-akimini-engellemek-icin-calisiyor/, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[29] “Rus uzman: Ukrayna Türk Akımı’nı etkileyemez, ama Kuzey Akımı-2’yi engellemeye çalışabilir”, Sputnik Türkiye: Rusya, 20 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201811201036238678-rus-uzmanukrayna-turk-akimini-etkileyemez/, (Erişim Tarihi: 2, 1 Kasım 2018).
[30] “Gazprom: Ukrayna, Türk Akımı’nın farkına bile varmadı”, Sputnik Türkiye: Rusya, 20 Kasım 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201811201036245075-gazprom-ukrayna-turk-akimi-farkina-bile-varmadi/, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
[31] “Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın: Türkiye bir taşla iki kuş vurdu”, Hürriyet: Merkez Haberleri – İstanbul Haberleri, 20 Kasım 2018, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/istanbul/merkez/prof-dr-mesut-hakki-casin-turkiye-bir-tasla-41025346, (Erişim Tarihi: 21 Kasım 2018).
***

TÜRK AKIMI PROJESİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YENİ İŞBİRLİKLERİNİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ?

TÜRK AKIMI PROJESİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YENİ İŞBİRLİKLERİNİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ? BÖLÜM 1


TÜRK AKIMI PROJESİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE YENİ İŞBİRLİKLERİNİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ?



21 KASIM 2018










19 Kasım 2018 tarihinde İstanbul’da Türk ve Rus üst düzey devlet yetkililerinin birlikte katıldığı bir törenle deniz hattı bölümünün inşasının tamamlandığı Türk Akımı Doğal Gaz Boru Hattı, sadece Ankara-Moskova ilişkileri bağlamında değil, aynı zamanda Avrasya bölgesi enerji güvenliği parametreleri çerçevesinde de çok dikkat çekici bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu analiz yazısında, ilgili boru hattı projesinin günümüze kadar izlediği seyir ve bunun Türk-Rus ilişkilerinin geleceğine olası yansımaları irdelenecektir.
1984’te imzalanan bir doğalgaz alım-satım anlaşması ile başlayan Türk-Rus enerji ilişkilerinde, sırasıyla Mavi Akım ve Batı Hattı projelerinin devreye alınmasıyla birlikte münasebetlerin bu boyutu güçlendirilmeye çalışılmıştır. Nitekim geçen seneler içerisinde, Rusya Federasyonu, Türkiye’nin en önemli doğalgaz tedarikçisi haline gelmiştir. Günümüzde bu oran yaklaşık yüzde 60’tır. Rusya Federasyonu’ndan Avrupa’ya giden doğalgaz boru hatlarının yüzde 70’inden fazla bir bölümü Ukrayna toprakları üzerinden geçmektedir. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ertesinde bağımsızlığını kazanan Ukrayna’nın dış politikasında zaman zaman Avro-Atlantik politikaları önceleyen bir tutum takınması, bu ülkenin özellikle 2000’li yıllarda Rusya ile çok ciddi krizler yaşamasına neden olmuştur.
Vladimir Putin’in 2000 senesinde Rusya Federasyonu’nda Devlet Başkanı olması, burada dengeleri değiştiren bir unsur olmuştur. Nitekim uyguladığı sert ve merkeziyetçi politikaların yanı sıra o dönemde hidrokarbon fiyatlarının yüksek seyretmesi sayesinde Putin liderliğinde dış politikasında daha aktif bir tutum takınmaya başlayan Moskova, öncelikle Ukrayna ve Gürcistan’ın hiçbir şart altında NATO ve Avrupa Birliği’ne üyeliklerine izin vermeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim Gürcistan örneğinde olduğu gibi bunu sert güç unsurlarıyla yapabileceğini ortaya koyan Moskova, Ukrayna örneğinde ise doğalgazdan çok etkili bir biçimde istifade etmiştir. Kiev’in dış politikasında 2004 Turuncu Devrim ile iktidara Viktor Yuşçenko-Yuliya Timoşenko ikilisinin Avro-Atlantik yanlısı politikalar takip etmeleri ve Rusya’yı devre dışı bırakarak bu ülkeyle olan enerji ilişkilerinde doğalgaz fiyatı ve alımdan kaynaklı borcun ödenmeyeceğinin ilanına Moskova çok sert cevaplar vermiş ve bu doğrultuda 2006 ve 2009 senelerinde Kiev’e özel indirim çerçevesinde verdiği doğalgazı kesmiştir. Kış mevsimlerinde vuku bulan bu kesintilerden sadece Ukrayna çok kötü yönden etkilenmemiş, aynı zamanda mevzubahis ülke üzerinden doğalgaz alan Avrupa ülkeleri de çok olumsuz bir biçimde etkilenmişlerdir.[1]
Bahse konu krizlerin hem Rusya, hem de Avrupa tarafından Ukrayna’ya alternatif doğalgaz taşıma projeleri önceliklendirilmiştir. Moskova açısından Kuzey Akım ve Güney Akım/Türk Akımı projelerinin ivedilikle devreye alınması öngörülürken, Avrupa ise öncelikli olarak Azerbaycan doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını öngören ve TANAP ve de TAP boru hatları projelerini içeren Güney Gaz Koridoru’na ağırlık vermektedir. 2007 senesinde Rusya’nın İtalya ile başlattığı Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı Projesi hattın üzerinden geçmesi düşünülen tüm ülkelerle ilgili anlaşmaların imzalanmasına karşın, Kasım 2013’te o dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, AB Ortaklık Antlaşması’nın imzalanmasından son anda ulusal güvenlik gerekçeleriyle vazgeçilmesi neticesinde patlak veren kriz ve bunun Rusya’nın Kırım’a yönelik ilhakı ve de Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçılara Moskova tarafından sağlanan kapsamlı destekten ötürü Rusya’ya Avro-Atlantik Blok tarafından yaptırımlar uygulanması neticesinde Kremlin’in 1 Aralık 2014 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve hattın geçtiği rotanın değiştirilerek “Türk Akımı” olarak adlandırılması kararlaştırılmıştır. Ancak bu dönemde günümüzde de sıcaklığını koruyan Suriye meselesinden ötürü, o dönem çok ciddi krizler yaşayan Ankara-Moskova arasında 24 Kasım 2015 tarihinde yaşanan uçak düşürme krizinden dolayı aralarında bu projenin de olduğu birçok proje -geçici süreyle- buzdolabına kaldırılacaktır. Fakat 24 Haziran 2016 tarihinde dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın muadili Vladimir Putin’e gönderdiği ilişkileri düzeltme ve özür talebini içeren mektubun ertesinde ilişkiler yavaş yavaş eski haline dönmeye başlamıştır. Bundan sonraki süreçte, başta Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi olmak üzere çok çeşitli stratejik alanlarda projeler ortaya konulmaya devam edilmektedir.[2]
Türk Akımı özelinde Türkiye’nin enerji güvenliği politikaları bağlamında Rusya özelinde birtakım verileri paylaşmak bu projenin ikili ilişkilerde içerdiği önemin anlaşılmasına yardımcı olabilecektir. Enerji, Ankara ve Moskova arasındaki münasebetlerde başat bir unsurdur. Özellikle 2000’li senelerle birlikte sağlanan refah artışı, Türkiye’nin hidrokarbon tüketiminde yükselişler yaşanmasına yol açmıştır. Türkiye’nin söz konusu enerji kaynaklarına sahip olmaması dışa bağımlılık sonuçlanmıştır. Mevzubahis minvalde Türkiye’nin petrolde ithalata bağımlılığı oransal olarak yüzde 93,6 iken, doğalgazda söz konusu bağımlılık oranı yüzde 99,2 düzeyindedir. Türkiye’nin ithalatını yaptığı petrolün tedarikçilerine göre dağılımı ele alındığında listenin 2. sırasında yüzde 18’lik oranla Rusya yer almaktadır. Öte yandan, Türkiye’nin gaz ithalatında tedarikçi ülkeler listesi irdelendiğinde ise, Rusya, sahip olduğu yüzde 55’lik oran ile ilk sıradadır.[3] Örneğin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Doğalgaz Sektörü Raporu’na göre, 2014 senesinde gaz ithalatı yüzde 54,76’lık payla en çok Rusya’da yapılmışken, miktar temelinde ise takriben 50 milyar metreküplük gaz gereksiniminin 26 milyar metreküpü Rusya’dan tedarik edilmiştir. Bu minvalde, Moskova’ya gaz satışı için ödenen toplam tutar 16,5 milyar dolar olmuştur.[4]
Büyük bir net enerji ithalatçısı konumundaki Türkiye, 2015 senesinde kullandığı toplam 130 milyon ton petrol eşdeğeri birincil enerjinin dörtte üçünü ithal etmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın istatistiklerine göre, 2015 senesinde Türkiye, ithal ettiği 34 milyon ton taşkömürünün yüzde 33’ünü, 25,1 milyon ton ham petrolün yüzde 12,4’ünü, 23,6 milyon ton petrol türevi ürünlerin yüzde 22,9’unu ve 47,6 milyar metreküp gazın ise yüzde 55’ini Rusya’dan tedarik etmiştir.[5]  Bu minvalde, Türkiye’nin toplam Rus gaz satışındaki payı yüzde 13 düzeyindedir. 2015 senesi itibariyle Rus enerji devi Gazprom tarafından Türkiye’ye 27,02 milyar metreküp gaz ihracatı gerçekleştirilmiş olup, Ankara, Berlin’in ardından Moskova’nın gaz ihracatında ikinci en büyük alıcı pozisyonunu muhafaza etmiştir. Söz konusu miktarın 2016 senesinde 24,5 milyar metreküpe düşmesi, fakat gelecek dönemlerde de küçük bir artış göstererek 2022 senesine değin 25 milyar metreküp düzeyinde sabitlenmesi öngörülmüştür.
24 Haziran 2016’da Erdoğan tarafından Putin’e gönderilen mektupla düzelmeye başlayan ikili ikili ilişkilerde, Türk Akımı bağlamında 14 Eylül 2016’da Gazprom söz konusu projenin deniz altındaki bölümünün yapımı için Ankara’dan ilk iznin alındığını ilan etmiştir. 10 Ekim 2016’da o dönemin Türkiye Enerji Bakanı Berat Albayrak ve Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak arasında Türk Akımı’nın yapımı konusunda bir anlaşma imzalanmıştır. İmza töreninde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusunun anlaşmanın iki ülkenin arasındaki stratejik ilişkilerin normalleştirilmesine yardımcı olacağını vurgulayarak, bu projenin sonuçlandırılmasına dönük müzakerelerin iki ülkenin Enerji Bakanlıkları arasında yapılacağına işaret etmiştir. Gazprom Başkanı Aleksey Miller ise, yaptığı açıklamada, söz konusu hattın Kuzey Avrupa’ya gaz taşınmasını hedefleyen Kuzey Akım 2 Projesi ile birlikte Avrupa piyasaları için bir meydan okuma olmayacağının altını çizmiştir.[6] TBMM, 1 Aralık 2016’da Genel Kurul’daki 223 milletvekilinin 210’nunun kabul oyu vermesiyle Türk Akımı Projesi’ni onaylanmasını takiben Türk Akımı konusundaki Hükümetlerarası Anlaşma ile ilgili kanun 6 Aralık 2016’da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanma ve Resmî Gazete’de yayımlanmasının ertesinde yürürlüğe girmiştir.
Bu noktada Türk Akımı’nın hayata geçirilmesi paralelinde 19 Kasım 2016’da Ankara’da katıldığı bir tören esnasında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden dönemin Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un konuyla ilgili değerlendirmelerinden bahsetmek yerinde olacaktır.[7] Karlov, Rusya’nın Türkiye’yi bir gaz “hub” noktası olarak görmek istediğini ve bundan ötürü Türk Akımı Projesi’ni desteklediğini ifade ederek, boru hattı inşasının 2017 senesinde başlayıp ilk gaz akışının 2019 senesi itibariyle yapılacağının altını çizecektir. Ayrıca Karlov, iki hat yapılacağını ve bu hatlardan ilkinin Türkiye’nin gaz ihtiyaçları için tahsis edileceğinin diğerinin ise anlaşma paralelinde ya Güney Avrupa’daki üçüncü ülkelere transfer edileceğini veya Türkiye’nin artan iç talebini karşılamak maksadıyla buraya yönlendirileceğine vurgu yapacaktır. Türk Akımı’nın yapımıyla ilgili olarak önce 20 Ocak 2017’de Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma tarafından daha sonrasında ise 1 Şubat 2017’de RF Konseyi tarafından da Hükümetlerarası Anlaşma onaylanacaktı. Duma tarafınca verilen bu onayların ertesinde, Başkan Putin tarafından 7 Şubat 2017’de “RF Hükümeti ve T.C. Hükümeti arasında Türk Akımı Gaz Boru Hattı Projesi Anlaşması’nın Onaylanması Hususundaki Federal Kanun” onaylanmış olacaktı.
7 Mayıs 2017 tarihinde Gazprom Başkanı Aleksey Miller, Türk ve Rus liderlerinin Soçi’de gerçekleştirdiği görüşmelerden günler sonrasında yaptığı bir açıklamada söz konusu tarih itibariyle Türk Akımı’nın offshore bölümünde boruları döşemek suretiyle pratik uygulamaya geçildiğinin altını çizmiştir. Öte yandan, Rus gaz devi Gazprom, söz konusu projeyi nihayetinde sekteye uğratabilecek ABD Senatosu tarafından önerilmekte olan ek bölgesel yaptırımların[8] endişesiyle Türk Akımı’nın boru döşeme çalışmalarını hızlandırmıştır. Miller, Avrupa’nın gaz talebinin günümüzde artış gösterdiğini ve Türk Akımı’nın kesinlikle bu ülkelere yönelik gaz tedariklerinin güvenliğini sağlayacağına işaret etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Haziran 2017 tarihinde muadili Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Türk Akımı hakkında aşağıdaki değerlendirmelerde bulunmuştur: “Başta doğalgaz projeleri olmak üzere ülkelerimiz arasındaki enerji projeleri yaklaşık 30 yıldır enerji arz güvenliğimizin önemli ve güvenilir bir parçasıdır. Aynı zamanda Rusya Federasyonu, enerji alanında ülkemizin de güvenilir ve istikrarlı bir ortağıdır. Biz bu ortaklığı, daha da geliştirme, dostluğumuzu daha da kuvvetlendirme konusunda kararlıyız. Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve Türk Akımı gibi yakın gelecekte tamamlanması beklenen büyük çaplı projelerle inşallah dostluğumuz perçinlenecektir. Türk Akımı sayesinde hâlihazırda Batı Hattı ve Mavi Akım Hattı üzerinden ülkemize gelen Rus doğalgazının herhangi bir ülkenin iletim sistemine bağımlı olmadan doğrudan Türkiye’ye iletilmesi sağlanacaktır. Türk Akımı Projesi, enerjinin uluslararası ilişkilerde bir çatışma sebebi değil, barış için birleştirici bir araç olması gerektiğini savunan dış politikamızın ve kazan-kazan anlayışımızın güzel bir sembolüdür. İleride başka vesilelerle yine bu birlikteliği gerçekleştiririz. Çünkü bu proje, tarihî niteliktedir. Kapsamlı bir çalışmanın ürünüdür. 2 bin 200 metre derinlikte sondaj yapılacak olan bu adım, gerçekten çok çok önemli bir vasıf ve dünyanın ilki. Bu süreçte emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Türk Akımı Projesi’nin, bu alanda girişimlerimizin ülkelerimize ve bölgemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”[9]
23 Haziran 2017 tarihinde yapılan bu telefon görüşmesinde ise Putin, Türk Akımı’na verdikleri önemi aşağıdaki sözlerle ifade etmiştir: “Türkiye ile Rusya arasında yürütülen işbirliğinin, diğer birçok ülkeyle yürütülen iş birliği seviyesinin üzerindedir. Türkiye ile yürütülen projelerin de başka ülkelerle yürütülmemektedir. Diğer ülkelerle yıllar süren koordinasyon sürecinin Türkiye ile kısa bir süre içerisinde hızla çözüme kavuşmaktadır. Türk Akımı Projesi’ne ilişkin hükümetler arası anlaşma 7 ay önce imzalandı. Birkaç aylık süre zarfında projede inşaat başladı. Bu, sizin şahsi desteğiniz sayesinde gerçekleşiyor ve bu konuda size teşekkür ediyorum. Önümüzdeki yıl proje kapsamında ilk hat, 2019’da da ikinci hat tamamlanmış olacaktır. Projeyle ilgili anlaşmamız gereken bazı başka noktalar daha var. Hattın Türkiye’ye giriş noktası ve çevresel konuları gibi. Ancak şu andaki tempomuzla devam edersek, tüm planlarımızı zamanında gerçekleştiririz. Türkiye üzerinden Doğu ve Güney Doğu Avrupa’ya doğalgaz göndermeye hazırız. Ortaklarımızın buna ilgi duyduğunu biliyoruz”.[10]
Türk Akımı Projesi’nin güzergâhı konusunda yapılan değişikliğe göre boru hattının Türkiye’den çıkması sonrasında Yunanistan yerine Bulgaristan’a giriş yapacaktır. Bunu takiben Bulgaristan, Romanya ve Macaristan kanalıyla Avrupa’nın merkezi olan Avusturya’ya ulaşmış olacaktır. Sofya’nın da söz konusu değişikliğe yönelik olarak hazırlıklara giriştiği bildirilmektedir. Mevzubahis proje sayesinde Ukrayna devre dışı bırakılmış olacaktır. Bu hat bağlamında Sofya’nın tercih edilmesi sayesinde söz konusu hatta tersine işlem gerçekleşecektir. Hâlihazırdaki Sofya, Bükreş hattına daha sonrasında Budapeşte ve Viyana’nın dâhil olması öngörülmektedir. Adı geçen kapsamda Moskova, farklı boru hatlarıyla 2020 senesinde sıcak çatışma içerisinde bulunduğu Ukrayna’dan artık tamamıyla kurtulmayı istemekte ve bu amaç doğrultusunda alternatif rotalara ağırlık verirken hâlihazırda olanlara ilaveten Türk Akımı ve Kuzey Akım 2[11] gibi yeni projeleri de gerçekleştirmektedir. Diğer yandan enerji pazarlarında dönüşümün zorunlu kılacağı sıfır kilometre koşulların tatbiki ve enerji oyununda kartların yeniden dağıtılması için en erken tarihin 2020 senesi olacağı düşünülmektedir. Bunun sebebi ise adı geçen sene itibariyle Avrupa gaz pazarında üç dikkat çekici gelişmenin yaşanacağına dair beklentidir:
  • Moskova-Kiev arasında uzun dönemli gaz alım-satım sözleşmesi ve Avrupa’ya gaz akışını gerçekleştiren taraflar arasındaki iletim kapasite anlaşmasının 2019 senesinin sonunda bitecek olması,
  • Avrupa Birliği’nde ticareti gerçekleştirilen her üç gazdan ikisinin fiyatına artık petrol temelli fiyatlandırmadan arındırılmak suretiyle spot pazarda karar verilirken, 2020 ertesinde Gazprom’un öteki Avrupa ülkeleriyle arasındaki uzun dönemli sözleşmelerinin sona erecek olması ve
  • Güney Gaz Koridoru bağlamında Avrupa piyasalarına Rusya haricindeki tedarik kaynaklarından gaz sağlayacak Adriyatik Geçişli Gaz Boru Hattı Projesi’nin ancak söz konusu zamanlarda tam olarak faaliyete geçmesinin öngörülmesidir.[12]
Konunun uzmanlarının değerlendirmelerine göre bu tür bir girişimin hayata geçirilmesi durumunda karaya inşa edilecek olan boru hattının milyonlarca dolarlık yatırım maliyeti ortadan kaldırılacaktır. Gazprom Başkan Yardımcısı Aleksandr Medvedev, Viyana’da gerçekleştirilen 11. Avrupa Gaz Konferansı’nda yaptığı konuşmada şu hususları vurgulamıştır: “Türk Akımı Projesi’nin Avrupa’ya uzanacak olan bölümü için değişik seçenekler üzerinde çalışılmaktadır. Bu alternatiflerden birisi ise Avusturya’daki Baumgarten Doğalgaz Merkezi’dir. 2019 yılından sonra Ukrayna üzerinden gaz transit hacmi, transit koşullarına ve Avrupa’daki talebe bağlı olacak. Birçok ülkeye Ukrayna üzerinden gaz almalarını önerdik ancak yeni koridor üzerinden gaz almak istediklerini söylediler”.[13]
Dünyanın en büyük inşaat gemisi olarak nitelendirilen ve Türk Akımı Gaz Boru Hattı’nın derin sulardaki bölümünü döşemek maksadıyla 40 ülkeden 562 kişinin görev aldığı Pioneering Spirit, takriben 10 aylık seyahatinin ertesinde 30 Nisan 2018 tarihi itibarıyla Türkiye kıyısına ulaşmış durumdadır. Böylelikle Türk Akımı’nın Türkiye’ye gaz sağlayacak ilk hattının derin deniz bölümü bitirilmiştir. Bu inşaatı gerçekleştiren geminin kaptanı Loek Fernengel, Türk Akımı’nın kendileri açısından büyük bir başarı olduğunu değerlendirerek, mevcut durumda 74.000 boru kaynağının yapılmış olduğunu vurgulamış ve şu ifadeleri kullanmıştır: “Bu kaynaklarda hata payı sadece yüzde 0,63 olarak belirlendi. Bunları da düzelttik. Şu ana kadar hem üretim hızı ve güvenliği rekorlarımızla hem de kalite açısından çok başarılı bir süreç geçirdik. Bir ay önce bir fırtına nedeniyle 7-8 metrelik dalgalara rağmen çalışmalara devam ettik. Gemiye zarar verdi, ancak üretim durmadı. Boru döşeme işi esnasında deniz dibinde uçak enkazlarına ve arkeolojik alanlara rastladık. Her seferinde yeni bir rota belirledik, bunlara rağmen hedefimize zamanında ulaştık, herhangi bir erteleme olmadı. Artık bu görevimizi tamamladık ve buradan Rotterdam’a gideceğiz. Orada 10 gün içinde gemiyi boru döşeme ayarlarından çıkarıp platform montaj ayarına getireceğiz. Ardından Norveç kıta sahanlığında 22.000 tonluk bir petrol sondaj platformunun kurulumu için yola çıkacağız. Türk Akımı’nın ikinci hattını tamamlamak için 2018’in 3. çeyreğinde Karadeniz’e geri döneceğiz”.[14]

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***