Jeopolitik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jeopolitik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2020 Pazartesi

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKASI,

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKASI,



Azime Telli *
* Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi.
ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..

ÖZET;

Petrol ve doğal gaz üreticileri için stratejik öneme sahip Türkiye de gelecek için bir enerji piyasası olmaya aday. Bu çalışma enerji politikası ile ilgilidir Avrupa'yı Asya ve Orta Doğu'ya bağlamak için bir enerji köprüsü olarak Türkiye.

Türkiye'nin geleceğini etkileyecek temel değişken, Asya ve Asya arasındaki enerjiyi transfer edecek enerji transfer boru hatları Avrupa ülkeleri. Coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye Avrupa ülkelerinin arzını değiştirmek için önemli bir konum. Bu makalede, enerji koridoru, hub veya merkez olma arasındaki farklar. Türkiye uygular stratejik bir dış politika aracı olarak enerji. 

Bu strateji, enerji geçiş koridoru, Türkiye'yi bir merkez ya da merkez haline getirerek proaktif hale gelebilir.

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKASI

Türkiye, gelecekte Türkiye, gelecekte enerji piyasası olmaya da aday bir ülkedir. Bu bilgilerin, enerji kaynaklarının Orta Türkiye’nin enerji şart ele alınacaktır. 
Türkiye’nin geleceğini düzenlemeecek olan temel değişken enerjinin Asya’dan Avrupa ülkelerine transferinde gerekli boru hattı konusundaki tercihidir. 
Türkiye, coğrafi ve stratejik konumu nedeni ile Avrupa ülkelerinin enerji tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesinde önemli bir ülkedir. 

Çalışmada enerji koridoru, enerji üssü ve enerji merkezi kavramları arasındaki fark ortaya konulacaktır. 

Enerji, Türkiye'nin stratejik dış politika araçları arasında yer almaktadır. 
Enerji transit koridoru haline getirmeyi hedefleyen bu stratejinin proaktifleştirilmesi Türkiye’yi enerji üssü ya da merkezi haline getirebilir.

Giriş

Petrol ve doğal gaz üreticileri için stratejik öneme sahip Türkiye de gelecek için bir enerji piyasası olmaya aday. Türkiye bir enerji olarak görülebilir koridor, çünkü Batı Avrupa, Güney arasında doğal bir köprü olduğu için Kuzey ve Kuzey-Doğu Avrasya'da Akdeniz ve hidrokarbon bakımından zengin bölgeler, Kuzey-Doğu Hazar ve Doğu ile Güney-Doğu Orta Doğu. Türkiye'nin geleceğini etkileyecek temel değişken, Asya ve Asya arasındaki enerjiyi transfer edecek 
enerji transfer boru hatları Avrupa ülkeleri. Aslında, dünyanın kanıtlanmış petrolünün% 73'ü ve dünyanın kanıtlanmış petrolünün% 72'si doğal gaz rezervleri Türkiye'nin Federasyon, Hazar ve Orta Doğu ülkeleri tedarikçi olarak.1

Sonuç olarak, Türkiye bir enerji geçiş ülkesi olarak ortaya çıkmıştır, ancak bir enerji merkezi ve hatta bir enerji merkezi olma arzusu. Onun yüzünden coğrafi ve stratejik konumuyla, Türkiye farklı bir konumda Avrupa ülkeleri arzı 2

Türkiye'nin Enerji Profili

Türkiye, çeşitli değişken, stratejik konumlarda bir kavşak noktasındadır ve Orta Doğu üçgeni dahil olmak üzere ekonomik açıdan önemli bölgeler, Orta Asya ve Kafkasya. Türkiye şu anda dünyanın 17. büyük ülkesi ekonomisi ve yaklaşık nüfusu 2010 yılında 73 milyon kişidir. enerji ihtiyaçları hızla artıyor.3

Türkiye'nin son enerji tüketimi son on yılda hızla artmıştır. Türkiye'nin enerji talebi yılda% 8 büyüyor. 4 Dünyanın enerji açısından en büyük bölgeleri ile çevrili  olmasına rağmen, Türkiye enerji fakir bir ülke olarak adlandırılabilir.

Net ithalatçı ve kendisi üreticiler için büyük bir pazar Türkiye'nin önemi gaz ve petrol için büyük bir geçiş sistemi geliştirme yeteneği ve istekliliği, hidrokarbon kaynaklarının Avrupa pazarlarına Türkiye, Ortadoğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya.5

Türkiye'nin transit ülke olarak enerji politikası

Ancak Türkiye ekonomisi yeni hammadde yetiştirmeyi gerektiriyor; sınırlı yerli doğal kaynaklar onu dış kaynaklardan satın alarak talebini karşılamaya zorlar.
Bu nedenle, Türkiye'nin enerji politikasının dış politikası ile doğrudan bağlantıları vardır.6

Türkiye'nin dışarıdan talebinin yoğunluğu, yani toplamın% 74'ü Birincil enerji tüketimi çevre bölgelerden bir enerji kaynağına ihtiyaç duyar ve ülkeler, her geçen yıl artmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Türkiye’nin enerjisini ithal eden ülkeler dış politika açısından kritik bir konudur. İçinde Ayrıca, Türkiye'nin jeopolitik konumu ülkeler için bir geçiş ülkesidir ihracat için enerji kaynakları ile 7 Böylece, enerji güvenliği, enerji diplomasisi ve ulusal enerji stratejisi konuları Türkiye'nin dış politikasında sadece Ankara için değil, ülkeler ve Avrupa. Türkiye'nin ulusal enerji politikası üç bileşenden oluşmaktadır: 8

İkincisi, sürdürülebilir, kaliteli ve ucuz bir enerji tedariki sağlamaktır.

Üçüncüsü, ülkenin jeopolitikliğini koruyarak bir enerji köprüsü işlevi görmektir. 

Fırsatları. Bu coğrafi konumda, Türkiye doğrudan ve dolaylı olarak petrol ve gaz zengini ile sınır komşusudur dünyanın bölgeleri. Çevre bölgeler, Orta Doğu, 
Kuzey Afrika, Hazar Havzası Rusya Federasyonu'nun tamamı petrol ve gaz rezervleri bakımından zengindir. Bunlar arasında en son Hazar Denizi'nde rezervler keşfedildi.  Hazar bölgesinde, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan önemli ölçüde gaz ve petrole sahip ülkelerdir yedekler.

Enerji ve enerji kaynaklarının doğrudan ülkeler ve bölgenin kaderi. Türkiye'nin petrol ve doğal gazın geçiş kapısı olması AB'nin birbiriyle ilişkili olduğu için AB'ye  girmesi gittikçe önem kazanıyor enerji güvenliğini sağlama problemleri ve rekabetçi fiyatlarla çoklu kaynaklar.9

Türkiye'nin Enerji Stratejisi

Enerji transit koridoru olarak Türkiye, çeşitli petrol ve doğal gaz boru hatlarını ima etmektedir ve Rusya, Hazar ve Orta kaynaklı diğer ulaşım araçları
Doğu, sadece Türkiye pazarı için değil, Avrupa ve diğer pazarlar için Mediterranean. 10

Türkiye, bu senaryoda belirli transit ücretleri alır; ancak, öncelik veremez iç ihtiyaçlar, ortalama transit şart ve koşullarından memnun ve yeniden ihraç edemiyor topraklarından geçen önemli miktarda petrol ve gaz.

Bir enerji merkezi olarak Türkiye, Türkiye'nin petrol ve doğal gaz ağı üzerindeki geniş etkisini vurgulamaktadır boru hatları ve Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ticareti,  sadece kabiliyeti açısından değil transit şartlar ve koşullarını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda bu sistemden geçen hidrokarbonlar.11

Uluslararası anlaşmalar ve yerli enerji karışımı arasındaki uyumluluk birinin diğerine olumsuz etkilerinden kaçınmak için son derece önemli ve Türkiye'nin bir enerji merkezi haline gelmesi durumunda başarı düzeyi.

Bir enerji merkezi olarak Türkiye, Türkiye'nin enerji merkezinin sahip olduğu bir durumu tasvir etmektedir nükleer santrallerde olduğu gibi, yenilenebilir enerji programı ve kapsamlı bir altyapı ilave rafineriler, doğal gaz depolama tesisleri, LNG trenleri, gemiler, denizcilik terminaller ve bağlantı noktaları. Bir enerji merkezi olarak Türkiye de yeterli enerji yoğunluğu ve sürdürülebilir bir enerji karışımı.

Bu yaklaşıma göre Türkiye bir koridor olarak Doğu-Batı boru hatlarını ifade etmektedir. Türkiye bir enerji merkezi Doğu-Batı ve Kuzey-Güney boru hatlarını ifade eder. 

Enerji olarak Türkiye center, depolama kapasitesinin yanı sıra geniş kapasitelere sahip çok boyutlu boru hatlarını tanımlar Tedarikçilerden pazarlara petrol ve gaz akışını dengelemek ve düzenlemek için tesisler.

Bu kategorizasyon, yaygın olarak boru hatlarına dayanarak, enerji jeopolitiği, dış politika girişimleri ve sanayi ilişkisi 13

Bu nedenle, Türkiye'nin enerji geçişi konusundaki ilgisinin belirtilmesi yararlıdır.
koridor, göbek veya merkez dört aşamadan geçti: 14


1. Siyasi-kültürel kaygılarla erken aşama: 1991-1994.
2. Hazar kökenli Doğu-Batı enerji koridoru: 1994-2005.
3. Avrasya ve Orta Doğu kaynaklı Doğu-Batı enerji koridoru: 2005- 2009.
4. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney enerji geçiş merkezi Rusya, Hazar kökenli Deniz ve Orta Doğu: 2009 ve sonrası.

Sonuç olarak, Türkiye'nin enerji söylemi “geriye dönük enerji stratejisi” ne dönüştü Türkiye'nin ilgili ülkelerle olan etkileşimlerinden doğan: 15

1-ABD ile, özellikle Hazar Denizi'nden petrol ve gaz boru hatları ile, BTC yağı ve BTE gaz boru hatlarına;
2- AB ile Yunanistan ve İtalya ile olduğu gibi doğal gaz boru hatları ile Türkiye-Yunanistan-İtalya ara bağlantıları ve Nabucco projesi;
3-Rusya ile Rusya Batı ve Mavi Akım gaz boru hatları yanı sıra Samsun-Ceyhan petrol boru hattı projesini önerdi;
4-Azerbaycan ve Gürcistan ile Hazar Denizi'nden petrol ve gaz taşımacılığı Türkiye'ye mi;
5-İran ile Tebriz-Erzurum-Ankara gaz boru hattı ve bir yandan diğer yandan İran üzerinden Türkmenistan'dan Türkiye'ye genişletme projeleri;
6- Irak ile sadece Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı ile değil, Irak gazının Nabucco boru hattına dahil edilmesi olasılığı;
7- Arap Gaz boru hattının Türkiye'ye uzatılmasıyla Irak, Suriye ve Mısır ile, ve muhtemelen Nabucco üzerinden Avrupa'ya;
8- Katar ile Türkiye'ye gaz boru hattının genişletilmesi ve daha fazlası Türkiye üzerinden LNG ticareti;
9- İsrail ile Ceyhan'dan Hayfa'ya boru hatlarını genişletme imkanı.

Sonuçlar

Fosil enerji (petrol, kömür ve doğal gaz) en önemli enerji kaynaklarıdır. modern insan hayatı. Türkiye'nin enerji talebi, özellikle elektrik ve doğal gaz yıllık% 8 büyüyeceği öngörülmektedir. Unutulmamalıdır ki, yaklaşık% 74'ü Türkiye'nin enerji talebi diğer ülkelerden yapılan ithalat ile karşılanmaktadır.

Türkiye'nin doğal gazın ülkedeki kullanımı ve ülkeye nakliyesi ile ilgili çeşitli projeleri bulunmaktadır. Avrupa. Ayrıca, bu eğilimin yakın gelecekte de devam 
etmesi muhtemeldir. Gerçekleştirmek için Batı ile Doğu arasında bir enerji köprüsü olmayı hedefleyen Türkiye'nin AB ile uyumlu bir enerji politikası.

Avrupa ve Türkiye hızla büyüyen doğal gaz ithalatçıları ve tüketicileri Türkiye'nin Orta Doğu'daki büyük gaz ihracatçısı ülkelerle çevrili olması Doğu ve Orta Asya. Önemli miktarda ham petrol ve doğal gaz yakın gelecekte Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine taşınacaktır.

Türkiye, bu şartlar altında, belirli şartlar altında bir enerji koridoru olarak ortaya çıkmaktadır. jeopolitik avantajlar. Türkiye bir enerji geçiş ülkesi olmaktan
stratejik avantajları olan bir enerji merkezi, hatta bir merkez? Bu henüz mümkün olabilir belirli tutarsızlıklar tarafından kısıtlanır ve birkaç şarta.

Her şeyden önce, Türkiye'nin ek inşaat yapılması gerekecek ve aslında petrol ve gaz boru hatları gibi tedarikçilerden iyi sözleşme koşulları Türkmenistan ve İran. İkinci olarak, Türkiye sadece “al ya da öde” ve “hayır uluslararası gaz anlaşmalarında değil, aynı zamanda tutarsızlıktan yerli enerji yapılarında.16

Kaynakça

Ali Tekin ve Iwa Walterova, “Türkiye'nin Jeopolitik Rolü: Enerji Açısı”,
Ortadoğu Politikası, Cilt 14, Sayı 1, 2007, s. 84-94.

Ali Tekin ve Paul A. Williams, “AB – Rusya İlişkileri ve Türkiye'nin
Enerji Koridoru ”, Avrupa-Asya Çalışmaları, Cilt 61, Sayı 2, 2009, s. 337-356.

Aslıhan Turan, “Hazar Havzasında Enerji Diploması”, Bilge Strateji Jeopolitik
Ekonomi-Politik ve Sosyo-Kültürel Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2010, p.2-38.

Batu Aksoy “Enerjide Arz Güvenliği: Politikalar ve Öneriler: Enerjide Arz
Güvenliğinin Sağlanması ve Türkiye Enerji Stratejisi ”, TÜSİAD Enerji Çalışma
Grubu Konferansı, Ceylan Intercontinental Hotel, İstanbul, 2007.

Bezen Balamir Coşkun ve Richard Carlson, “Yeni Enerji Jeopolitiği: Neden
Türkiye Meselesi? ”, Insight Türkiye, Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 205-220.

Bircan Dokuzlar, Dünya Güç Dengesinde Yeni Silah Doğal Gaz, İstanbul, IQ
Yayınları, 2006.

BP Dünya Enerji 2011 İstatistiksel İncelemesi, BP, 2011, www.bp.com/statisticalreview/ , (Accessed 15 March 2013).

Brezezinski, Z., Büyük Satranç Tahtası: Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun
Jeostratejik Gereklilikleri, çev. Y. Türedi, İstanbul, İnkilap Kitabevi, 2005.

Cenk Pala, “21. Yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrol ve Doğal Gazın Yeri ve
Önemi” , Avrasya Dosyası, Cilt 9, Sayı 1, Bahar 2003, p. 5-38.

Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Journal of Yaşar
University, 26 (7), 2012, p. 4378-4391.

Deniz Ülke Arıboğan, Mert Bilgin, “New Energy Order Politics (Neopolitics): From
Geopolitics to Energepolitics”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Volume 5, No 20, 2009, p. 109-132.

Emre İşeri ve Oguz Dilek, “The limitations of Turkey’s new foreign policy activism in the Caucasian regional security complexity”, Turkish Studies, Volume 12, No 1, 2011, p. 41–54.

Emre İşeri and others, “Jeopolitik Rekabetten Enerji İşbirliğine: Türkiye-Rusya
İlişkileri”, Cüneyt Yenigün, Ertan Efegil (der.), Türkiye’nin Değişen Dış Politikası,
Ankara, Nobel Yayıncılık, 2010.

Gareth M. Winrow, “Turkey and the East-West Gas Transportation Corridor”,
Turkish Studies, 5:2, 2004, p. 24-42.

Gareth M. Winrow, “Energy Security in the Black Sea: Caspian Region”,
Perceptions, Güz 2005, p. 85 – 98.

Gökhan Bacik, “Turkey and Pipeline Politics”, Turkish Studies, 7:2, 2006, p. 293-306.

Hasret Çomak, Dünya Jeopolitiğinde Türkiye, İstanbul, Hiperlink Yayınevi, 2011.
Hikmet Ulubay, İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e Petropolitik, Ankara, De Ki Basım Yayım, 2008.

I.Sohn, “Energy-Supply Security and Energy Intensity: Some Observations from the 1970-2005”, Interval Minerals & Energy - Raw Materials Report, Volume 23, No 4, 2008, p. 145-161.

International Energy Outlook 2011, U.S. Energy Information Administration, 2011,
www.eia.gov/forecasts/ieo/pdf/0484%282011%29.pdf/, (Accessed 03 May 2013).

İdris Demir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattının Türkiye Açısından
Önemi”, Ahmet Hamdi Aydın, Seyhan Taş ve Saniye Adıgüzel (ed.), Bölgesel
Sorunlar ve Türkiye Sorunlar-Tehditler-Fırsatlar, Kahramanmaraş, KSÜ Yayınları, 2008.

J. Elkind and Carlos Pascual, Energy Security, Economics, Politics, Stategies and
Implications, Washington, The Brookings Institution, 2010.

John Roberts, The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues, Brussels,
Centre for European Policy Studies, 2004.

Joseph S. Nye et al., Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan Akman (çev.), İstanbul, İş Bankası Yayınları, 2011.

Justyna Misiagiewicz, “Turkey as an Energy Hub in the Mediterranean Region”,
Spectrum: Journal of Global Studies, 4:1, 2011, p. 107-126.

Kerem Alkin ve Sabit Atman, Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 2006-48.

Lutz Kleveman, Yeni Büyük Oyun Orta Asya’da Kan ve Petrol, Hür Güldü(çev.),
İstanbul, Everest Yayınları, 2003.

Mehmet Bülent Uludağ et al, “Turkey's Role in Energy Diplomacy from Competition to Cooperation: Theoretical and Factual Projections”, International Journal of Energy Economics and Policy, Vol. 3, Special Issues, 2013, p. 102-114.

Mert Bilgin, “Geopolitics of European Natural Gas Demand: Supplies from Russia, Caspian and the Middle East”, Energy Policy, 37, 2009, p. 4482–4492.

Mert Bilgin, “Fosil, Yenilenebilir ve Nükleer Yakıtların Neopolitik Anlamı -
Türkiye’nin Durumu ve Gelecek Alternatifleri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 20, 2009, p. 57-88.

Mert Bilgin, “What Difference Does it Make to Become an Energy Transit
Corridor, Hub or Center?”, UNISCI Discussion Paper, No23, 2010, p. 113–128.

Mert Bilgin, “Energy and Turkey’s Foreign Policy: State Strategy, Regional
Cooperation and Private Sector Involment”, Turkish Policy Quarterly, Volume 9, No 2, 2011, p. 81-92.

Mert Bilgin, “Yeni Asya’nın Enerji Paradigmasında Orta Asya ve Kafkaslar: Rusya, AB, ABD, Çin, İran ve Türkiye arasındaki açmazlar ve stratejik açılımlar”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2011,

www.stratejikongoru.org/pdf/yeniasyaninenerjiparadigmasi.pdf/ , (28.04.2013).
Michael T. Klare, Rising powers, shrinking planet: the new geopolitics of energy,
New York, Metropolitan Books, 2008, p. 15.

Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya İle İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış
Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.II, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005.

Mustafa Aydın, Türkiye’nin Avrasya Macerası, Ankara, Nobel Yayıncılık, 2007.

Mustafa Balat, “Security of Energy Supply in Turkey: Challenges and Solutions”,
Energy Conversion and Management, 51, 2010, p. 1998-2011.

Necdet Pamir, “Enerji Arz Güvenliği ve Türkiye”, ASAM Stratejik Analiz, 2007, p. 14-24.

Necdet Özalp, “Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarının Önemi ve Konumu”,
Panorama Dergisi, Sayı 1, Şubat 2004, p. 5-17.

Nejat Doğan ve diğerleri, Türkiye'nin Jeoekonomis Enerjiye Bakış: 2030'a Bakış, Exxon Mobile, 2010,
http://www.exxonmobil.com/Corporate/Files/news_pub_eo_2009.pdf, (Erişim 18 Nisan 2013).

Özgür Bora Özkul, “21. Yüzyılda Enerji Güvenliği ”, Stratejik Öngörü Stratejik
Araştırmalar Dergisi, Sayı: 15-16, s. 49-62.

Paul Stevens, Transit sıkıntıları: Çatışma kaynağı olarak boru hatları, Catham House Rapor, Londra, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Catham House, 2009.

Pınar Bilgin ve Ali Bilgiç, “Türkiye'nin Avrasya'ya Yönelik Yeni Dış Politikası”, Avrasya Coğrafya ve Ekonomi, Cilt 52, Sayı 2, 2011, s. 173-195.

Sander Hansen, “Boru Hattı Politikası: Avrasya Enerjisinin Kontrolü İçin Mücadele Kaynaklar ”, Nisan 2003,
www.clingendael.nl/publications/2003/20030400_ciep_paper_hansen.pdf/ (Erişim 02 Nisan 2013).

Stuart Harris, “Küresel ve Bölgesel Emirler ve Enerjinin Değişen Jeopolitiği”,
Avustralya Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 64, Sayı 2, 2010, s. 166-185.

Yeni Enerji Güvenliği Paradigması, Dünya Ekonomik Forumu, Bahar 2006,
www.webforum.org/pdf/Energy.pdf/, (Erişim tarihi 02 Mart 2013).

Tuncay Babali, “Enerji Kavşağı'nda Türkiye”, Orta Doğu Üç Aylık, 16 (2),
İlkbahar 2009, s. 25-33.

W. J. Nuttall ve D. L. Manz, “Yirmi Yaşında Yeni Bir Enerji Güvenliği Paradigması
Birinci Yüzyıl ”, Teknolojik Tahmin ve Sosyal Değişim, Cilt 75, Sayı 8, 2008,
s. 1247-1259.

W. Raymond Duncan ve diğerleri, 21. Yüzyılda Dünya Politikaları, New York, Pearson Longman, 2006.

DİPNOTLAR; 

1 Cenk Sevim, “Geçmişten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değişimleri”, Stratejik
   Araştırmalar Dergisi, Yıl. 7, Sayı. 13, Mayıs 2009, s. 93.
2 Elnur Osmanov, “Rusya’nın Süper Güç Olma Hesapları ve Enerji”,
   http://www.tasam.org/index.php?altid=75 (Erişim tarihi: 17 Mayıs 2010).
3 Dünya Factbook-Türkiye, CIA, 
   https://www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos / tu.html / (Erişim tarihi: 21 Haz 2013).
4 Dünya Enerji Görünümü 2011, IEA,
   www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/2011/es_turkish.pdf/ (Erişim tarihi 24 Haz 2013).
5 Asya ve Pasifik'te Enerji Güvenliği ve Sürdürülebilir Kalkınma, Enerji Politika Seçenekleri
   Güvenlik ve Sürdürülebilir Kalkınma 2010, BM Asya ve Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komisyonu Pasifik, s. 5, 
    http://www.unescap.org/esd/energy/ (Erişim tarihi: 05 Haz 2013).
   Mehmet Bülent Uludağ ve diğerleri, “Türkiye'nin Enerji Diplomasisinde Rekabetten İşbirliğine Rolü:
   Kuramsal ve Olgusal Projeksiyonlar ”, Uluslararası Enerji Ekonomisi ve Politikası Dergisi, Vol. 3,
   Özel Sayılar, 2013, s. 105.
7 Mustafa Balat, “Türkiye'de enerji arz güvenliği: Zorluklar ve çözümler”, Enerji Dönüşümü
   ve Yönetim, 51, 2010, s. 2002.
8 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Enerji Stratejisi, 
   http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerjistratejisi.tr.mfa / (Erişim tarihi: 20 Haz 2013).
9 Arzu Yorkan, “Avrupa Birliği'nin Enerji Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Bilgesam, s. 25
www.bilgesam.org/tr/Makaleler/Abd/Avrupa%20Birliginin%20Enerji%20Politikasi%20Ve%20Turkiy
eye% 20Etkileri.pdf / (Erişim tarihi: 15 Haz 2013).
10 Mert Bilgin, “Türkiye'nin Enerji Stratejisi: Ne Fark Yaratır o Enerji Olur
Transit Koridor, Hub veya Merkez? ”, UNISCI Tartışma Belgesi, Sayı 23, s. 114.
11 Justyna Misiagiewicz, “Akdeniz Bölgesinde Bir Enerji Merkezi Olarak Türkiye”, Spektrum: Dergi
Küresel Çalışmalar Bölümü, 4: 1, 2011, s. 111.
12 Gökhan Bacik, “Türkiye ve Boru Hattı Politikaları”, Türkiye Çalışmaları, 7: 2, 2006, s. 300.
13 Gareth M. Winrow, “Türkiye ve Doğu-Batı Gaz Ulaşım Koridoru”, Türkiye Çalışmaları, 5: 2, 2004, s. 33.
14 Bilgin, age, s. 111.
15 Mehmet Bülent Uludağ ve ark., “Türkiye'nin Enerji Diplomasisinde Rekabetten Türkiye'ye Rolü İşbirliği: Teorik ve Gerçek Projeksiyonlar ”, 
Uluslararası Enerji Ekonomisi Dergisi ve Politika, Cilt. 3, Özel Sayılar, 2013, s. 110.
16 Gareth Winrow, “Possible Consequences of a New Geopolitical Game In Eurasia On Turkey as an Emerging Energy Transport Hub”, Turkish Policy Quarterly, Vol. 5, No. 2, Summer 2006, p. 50.



***

17 Mayıs 2020 Pazar

REALİZMİN GÜVENLİK ANLAYIŞI VE SOĞUK SAVAŞ SONRASI KARADENİZ’İN GÜVENLİĞİ

REALİZMİN GÜVENLİK ANLAYIŞI VE SOĞUK SAVAŞ SONRASI  KARADENİZ’İN GÜVENLİĞİ 




Tolga Çikrıkci
* Giresun Üniversitesi, İ.İ.B.F., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi.


Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından uluslararası sistemde büyük bir dönüşüm başlamış ve bu dönüşüm 11 Eylül terör saldırıları ile büyük bir ivme kazanmıştır.

Tehdit algılarının değişmesi ile bölgesel ve ulusal güvenlik anlayışı da dönüşüme
uğramış ve Karadeniz'in güvenlik unsurları da farklılaşmıştır. Önemi temelde
jeopolitik konumundan kaynaklanan Karadeniz Havzası, enerji kaynaklarına yakınlığı dolayısıyla uluslararası toplumun ve devletlerin gündeminde yer almaktadır.
Uluslararası ilişkileri anarşi ve çatışma ortamı olarak betimleyen realist teori,
güvenlik kavramını da bu temel anlayış üzerinden şekillendirmiştir. Bu anlayış
içerisinde devletlerin güvenliği, askeri güç ve ulusal çıkarlar ekseninde sıkıştırılmış ve Soğuk Savaş sonrası dönemin güvenlik unsurları bağlamında realist teorinin güvenlik anlayışı büyük ölçüde eleştirilir hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı realizmin güvenlik kavramına yaklaşımını ortaya koymak ve bu doğrultuda Soğuk Savaş sonrası evrimleşen güvenlik algısını Karadeniz örneği üzerinden açıklamaktır.
Çalışmada tarihsel ve betimsel araştırma yöntemleri kullanılmıştır.

1. Giriş

Günümüzde, uluslararası alanda, üzerinde en çok tartışma bulunana kavramlardan birisi de güvenliktir. Kavram üzerinde tam bir uzlaşının olmamasının asıl nedeni, uluslararası ilişkilerin doğası gereği yerleşik bir uluslararası sistemin bulunmamasıdır.
Diğer bir deyişle uluslararası sistemin olaylar neticesinde değişime uğraması, tehdit algısı ile şekillenen güvenlik anlayışının değişmesine ve bu bağlamda güvenlik kavramının sınırlarının da değişime uğramasına sebep olmaktadır.
İki kutuplu bir yapıya dayanan Soğuk Savaş’ın sona ermesi, yapay sınırları ortadan kaldırarak uluslararası ilişkilere farklı bir boyut kazandırmıştır. Daha geçirgen, çok yönlü ve daha dinamik olan bu yeni boyut, yukarıda değinildiği gibi “güvenlik” kavramının nasıl algılanması gerektiği konusunda da tartışmaları gündeme getirmiştir.

Bunun sebebi, güvenliğin kimin güvenliği olduğu, hangi boyutta güvenlik olduğu,
güvenliğin tanımlanmasında esas unsur olan tehdidin ne olduğu gibi soruların,
meselelere taraf olanlar tarafından farklı cevaplandırılabilecek olmasıdır. Ancak bir sonuca ulaşabilmek için, güvenliğin anlam ifade etmesi ve bu anlamın hassas olarak tanımlanması gerekmektedir.1

Uluslararası ilişkilerin üç temel paradigmasından Realizm güvenlik kavramını
düşünce sisteminin doğası gereği askeri güvenlikle ilişkilendirerek açıklamakta dır. Güvenlik kavramının dönüşüme uğraması neticesinde uluslararası sistemi düzenleme konusunda temel olarak güç ve güç dengesi kavramları üzerinden hareket eden Realizm, Soğuk Savaş’ın bitimiyle yaşanan değişimi öngörme ve inceleme konusunda eleştirilere maruz kalmıştır. Realizm etrafında toplanan bir kısım yazar, teorinin temel aldığı güç dengesinin ancak savaşlar yoluyla değişebileceğini belirtmektedir. Ne var ki Sovyetler Birliği’nin savaş olmadan çözülmesi bu paradigmaya yöneltilen eleştirileri daha da artırmıştır.

İki kutuplu sistemin ardından değişen jeopolitik ve jeoekonomik unsurlar neticesinde bölgelerin değeri ve önemi de değişime uğramıştır. Karadeniz Bölgesi de Soğuk Savaş sonrası dönemin güvenlik konusunda en çok adı geçen bölgelerinden birisi haline gelmiştir. Bu anlamda Realizmin güvenliğe bakışı ile nispeten yeni bir mücadele alanı olan Karadeniz’in güvenliği arasında bir bağlantı oluşmuştur.
Karadeniz hem doğal kaynaklar (petrol, doğalgaz) hem de bu kaynakların nakliyatı için çok önemli bir merkez konumunda bulunmaktadır. Bölge, Orta Asya ve Hazar Havzası’nda bulunan enerji kaynaklarının2 Avrupa’ya aktarılmasında yeni boru hatlarının bölgeden geçmesi nedeniyle daha da önemli bir duruma gelmiştir. Bu bağlamda 21. yüzyıl uluslararası çekişmelerinde Karadeniz’in önemi açıkça görülmektedir. Zira bu çekişmelerin odak noktalarından biri de enerji ve bu anlamda enerji kaynaklarının kontrolü ve enerji güvenliğidir.

Bu çalışmada Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından değişen güvenlik algısı
ekseninde uluslararası ilişkilerin temel paradigmalarından realizmin güvenlik anlayışı ve bu bağlamda Karadeniz’in güvenliği ele alınmaktadır. Çalışmanın temel amacı “Karadeniz’in Güvenliği” konusu üzerinden realist teorinin güvenlik anlayışının günümüz güvenlik algısı ile karşılaştırmasını yapmaktır.

2. Realist Teori ve Güvenlik

Uluslararası ilişkilerin kuramsal tartışmaları temelde üç paradigma yani, realizm,
idealizm ve rasyonalizm etrafında seyretmektedir. Değişen uluslararası sistem, bu paradigmaların bakış açılarına eklemlenen eleştiriler neticesinde yeni kuramların doğmasına yol açar. Söz konusu üç temel paradigma sırasıyla klasik felsefenin Hobbesçu, Kantçı ve Grotiusçu geleneklerine dayanır3. Bu üç gelenek birbirini şekillendirmektedir. Yani esasen Realist düşüncenin karşısında olan görüş İdealizm ekolünü oluşturmuş; bunların bazı yönlerini olumlayan ve bazı yönlerine de karşı çıkan bir görüş olarak da Rasyonalizm şekillenmiştir denilebilir. Ancak Soğuk Savaş döneminin hakim ekolü realizm, sistemin değişme uğraması neticesinde en çok eleştiriye maruz kalan kuramlar bütünü olmuştur.

Realizmde devlet, uluslararası ilişkilerin tek ve hakim aktörüdür. Bu aktör, Hobbes’un görüşlerinden esinlenen Morgenthau’nun da vurguladığı üzere yalnız çıkarları doğrultusunda hareket eder4. Bunun yanında uluslararası ilişkiler ya da uluslararası sistem bir anarşi hali olarak görülmektedir. Buradaki anarşi, bir üst otoritenin yokluğunu ifade ederken aynı zamanda egemen devletlerarasındaki çatışma ortamına da işaret etmektedir. Bu anlamda uluslararası ilişkiler tam bir doğal savaş halidir.

Böylesi bir ortamda düzenden, işbirliğinden ya da uluslararası toplumdan bahsetmek neredeyse imkansızdır. Bu haliyle uluslararası ilişkiler Hobbes’un belirttiği gibi bir doğa halini yansıtmaktadır. Doğa hali kavramı, Hobbes’un toplum ya da devletin oluşumunu açıklamak için oluşturduğu bir kavramdır. Kavram, bu noktada insanların toplum halinde devlet benzeri bir oluşuma itaat etmeye başlamadan önce yaşadıkları varsayılan durumu göstermektedir. 

Bu yaşam şeklinde yapı gereği, hukuk ve adalet yer almamakta dolayısıyla hakim durum savaş ve çatışma olmaktadır5. Bu noktada devletlerin içerisinde bulundukları ortam güvenliksiz bir ortamdır. Güvenlik ulusal güvenliğe işaret etmektedir ve ancak devletin kendi bekasını sağlama konusunda gücünü artırmasıyla sağlanabilecektir.

Görüldüğü gibi realizm güvenliği doğal olarak güç ile ifade etmektedir. Diğer
devletlere göre daha baskın yeterli bir güce sahip olan devlet daha güvenli olacaktır.

Bu düşünceye göre askeri kaynaklar güvenliğin sağlanmasında esas çözüm yoludur.6

Soğuk Savaşı genel hatlarıyla şekillendiren düşünce de budur. Realist yaklaşımla
Soğuk Savaş döneminde ekonomik faktörlerin çözümlenmesi göz ardı edilmiş ve
siyasi/güvenlik konularının incelenmesine askeri güç ekseninde ağırlık verilmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki Realist geleneğin içerisinde farklı yaklaşımlar da söz konusudur. Örneğin E.H. Carr’dan gelen ekonomik faktörlerin uluslararası ilişkilerdeki önemine vurgu yapan realist bir bakış açısı da mevcuttur7.

Hobbesçular, içinde yaşadığımız şiddete eğilimli dünyanın ötesine geçmenin mümkün olmadığına inanır8. Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığı realizmin bu düşüncesini yükselten en büyük örnek olmuştu. Bu bağlamda Soğuk Savaş Dönemi boyunca temel düşünce ekolü olan Realizm ekseninde dönemin birçok yazarı da, savaşı devletlerarası ilişkilerin yapı özelliği olarak değerlendirmiştir. Ancak Soğuk Savaş’ın bitişi ile dengeler tamamen değişmiş ve Kantçı bakış açısını olumlar nitelikte bir uluslararası ortam doğmuştu. Baylis’in belirttiği gibi bu “Yeni İdealizm” barışçıl bir küresel toplumun gelişmesine yönelik daha iyimser görüşleri yansıtmaktaydı9. Bu ortam içersinde realizme yöneltilen eleştiriler daha da şiddetlenmiştir. Öyle ki realizmin Soğuk Savaş’la birlikte tarihe gömüldüğünü ileri sürenler bile olmuştur10.
Günümüzde ulaştığımız düzeyde ülkelerin iç dinamiklerini devletlerarası ilişkiler söz konusuyken de göz ardı edemeyeceğimiz açıktır. İç ve dış faktörleri birbirinden net bir şekilde ayıran realist bakış açısı, günümüzde en çok bu noktada eleştiri almaktadır.

Uluslararası sistemin sürekli değişim göstermesi gibi uluslararası ilişkilerin temel
paradigmalarının güvenlik konusuna farklı yaklaşmaları, güvenlik konusunda birçok yazar ve akademisyenin de konu ile ilgili farklı görüşlere sahip olmasını beraberinde getirmektedir. Zira uluslararası sistemin şartları değiştikçe güvenlik kavramı içerisinde öncelik verilen hususların sırası değişmekte, güvenliği etkileyecek yeni tehditler ortaya çıkmaktadır. Yeni Dünya düzeninde tehdit algısının artık birçok boyutu vardır. 1990 öncesi tehdit güçlü ordulardan, bu ordulara sahip devletlerden kaynaklanmakta iken, bugün ulaştığımız noktada insan kaçakçılığından terörizme, saldırgan milliyetçilikten kökten dinciliğe kadar çok boyutlu bir hale gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak, devletler arasında yatay olarak yeni ilişkiler oluşmakta, bölgesel ve alt-bölgesel işbirliği girişimleri çoğalmakta, devlet dışı faktörler, yerel makamlar, sivil toplum ve özel sektör ön plana çıkmaktadır. Bu durum Soğuk Savaş döneminin parlak realist bakışını yalnızca askeri boyuta önem vermesi bakımından oldukça eksik bırakmaktadır.

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından jeopolitiği en çok etkilenen bölgelerden
birisi de Karadeniz Bölgesi’dir. Bu anlamda güvenliğe yeni eklenen girdileriyle
Karadeniz’in güvenliği konusu “Eski Realizm”in güvenliğe yaklaşımı bağlamında
incelenebilecek örnek bölgelerden birisini teşkil etmektedir.

3. Değişen Güvenlik Anlayışı ve Karadeniz’in Güvenliği

“Değişen güvenlik anlayışı” ifadesinin temel dayanak noktası, iki kutuplu sistemin yani Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile birlikte ortaya çıkan yeni uluslararası sistemdir. Bilindiği gibi ortaya çıkan bu yeni uluslar arası sisteme Yeni Dünya Düzeni adı verilmektedir.11 
Bu yeni yani günümüz uluslararası sisteminin temel özellikleri; çok merkezlilik ve Amerika Birleşik Devletleri’nin başat güç olarak konumlandırılması dır.12

Mackinder’in Kalpgah teorisi 13, Mahan’ın Deniz Hakimiyet Teorisi, Spykman’ın Kenar Kuşak Teorisi de özlerinde Karadeniz Bölgesi yer almaktadır ve buraya hakim olan güç, Dünya Adasına hakim olacaktır düşüncesini barındırmaktadır. Bu bağlamda jeopolitik teoriler ekseninde, Karadeniz’in bugün sahip olduğu konum uluslararası ilişkiler açısında büyük stratejik önem arz ettiği açıktır.

Karadeniz’in siyasi tarihine baktığımızda 19. yüzyılın başlarına kadar Türk ve Rus
hakimiyetinde kaldığını; daha sonra I. ve II. Dünya savaşları sırasında İngiliz ve
Alman nüfuzuna maruz kaldığını görmekteyiz. Günümüzde ise bölge, Amerika
Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve NATO’nun etki alanı halindedir.
Tarihi süreçlerde Karadeniz Bölgesi, bu süreçlerin güvenlik anlayışları ekseninde
farklı farklı nitelendirilmiştir. Başka bir ifadeyle Karadeniz Bölgesi’nin devletlerin
algısındaki stratejik konumu çeşitli aşamalardan geçmiştir. Özetle bu aşamalar şu şekildedir14:

1) Soğuk Savaş Öncesi Dönem: Geçiş Bölgesi
2) İki Kutuplu Dönem (Soğuk Savaş Dönemi): Çevre Alan
3) Soğuk Savaş Sonrası Dönem (Günümüz): Merkez Bölge


Soğuk Savaş dönemi sonrasındaki “Yeni Dünya Düzeni”’nde uluslararası ilişkilerde ideolojik etmenlerin öneminde nispeten bir azalma olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bunun yanında jeopolitik 15 etmenlerin öneminde ise ideolojik etmenlere nazaran bir artış olduğu göze çarpmaktadır 16.

Karadeniz’in en önemli coğrafi karakteristiği Akdeniz, Kafkaslar, Balkanlar ve
Ortadoğu gibi birçok komşu alana büyük ölçüde açılmasıdır. Bu alanlardan Balkanlar ve Kafkaslar Avrupa’nın art alanında en çok sorunlu olan alt bölgesel alanlardır.17
Ortadoğu ise şiddet saçan kürsel bölgenin merkezidir ve dünya enerji kaynaklarının büyük bir kısmına sahiptir 18.

Karadeniz Bölgesi sınırları üzerinde en çok farklı görüşü barındıran bölgelerden
birisidir. Karadeniz Bölgesi’ni sınırlandırırken Karadeniz-Hazar Havzası (Black-
Caspian Seas Region), Karadeniz-Akdeniz Bölgesi (Black-Mediterranean Seas
Region), Tuna-Karadeniz Bölgesi, Büyük Karadeniz (Greater BlackSea), Geniş
Karadeniz (Wider Black Sea) ve NATO’nun genişleme dalgası ile anılır olan Baltık- Karadeniz Güvenlik Alanı (Baltic-Black Sea Zone of Security); ifadelerinin kullanılır olması bölgeyi sınırlandırmanın zorluğundan ileri gelmektedir.19
Karadeniz Bölgesi’nin güvenliği, bölgenin taşıdığı özellikler bakımından günümüzde uluslararası sistemin başat güçlerinin politik çıkarlarını yakından ilgilendirmektedir.

ABD için Karadeniz ve çevresi, küresel politikasının Avrasya bölümünün önemli bir halkasını oluşturmaktadır. ABD için Karadeniz’in önemi bölgenin tekrardan RF’nin kontrolü altına girmemesi ve Ortadoğu ile Orta Asya’nın kontrolü ve geleceği açısından önem taşımaktadır.

AB için ise Karadeniz ve çevresi, küresel bir aktör olma yolunda önemli bir geçiş
coğrafyası ve gelecekte yüzleşmek zorunda kalacağı sorunları bugünden çözümlemesi gereken bir alandır. Avrupalıların geçen yüzyılda “Yakın Doğu” olarak nitelendirdikleri bölgeler artık Avrupa’nın içerisindedir. 2007’deki son genişlemenin ardından, Romanya ve Bulgaristan’ın AB üyesi olması ile birlikte AB Karadeniz’e kıyıdaş bir aktör olmuştur. Hatta daha AB Karadeniz’e kıyıdaş olmadan evvel hem Avrupalı hem de Amerikalı araştırmacı ve politikacılar Orta Doğu ve Orta Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir kuşak bölgenin varlığından söz etmeye başlamış ve burası “Karadeniz Bölgesi” ya da “Geniş Karadeniz Bölgesi” olarak anılmaya başlamıştır.

Bu kapsamda Karadeniz ülkeleri Avrupa’nın doğuya kara yolu ile açılmasında yegane coğrafyayı kaplamaktadırlar. Karadeniz’de etkili olmayan bir Avrupa’nın uzun vadede Orta Asya ve Ortadoğu’da etkili olmasının pek mümkün olmayacağı
değerlendirilmektedir. Diğer yandan Doğu’nun ekonomik olarak yükselişi AB’yi bu coğrafyaya kesintisiz ve ekonomik yoldan yakın olmaya zorlamaktadır.
Bu coğrafyayı AB için önemli kılan bir diğer nenden ise bu coğrafyanın enerji
merkezlerine ulaşımında bir geçiş koridoru olmasıdır. AB’nin enerjiye bağımlılığı her geçen gün artmakla beraber bugün Avrupa dünyanın en büyük gaz ve petrol
ithalatçısıdır. Bugünkü enerji tüketiminin %50’sini ithal etmektedir ve 2020 yılında bu rakam %70’lere kadar yükselecektir. AB’de artan bu enerji ihtiyacını Rusya, Körfez ve Kuzey Afrika’dan karşılayacak, Avrupa’nın başkentleri RF’nin ve Suudi Arabistan’ın baskısını daha çok hissedecektir. Bu bakımdan güvenli bir Karadeniz sistemi enerji tedarik problemine ciddi bir alternatif oluşturması açısından önemlidir.20

Aynı zamanda Karadeniz’in kuzey ve kuzeydoğu sahilleri boyunca devam eden
donmuş çatışma alanları ve Kuzey Kafkasya, silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı için bir merkez oluşturmaktadır. Bu merkezler bir taraftan ülkelerin reformlarını sekteye uğratırken diğer taraftan bölgeyi ve AB’yi yasadışı trafik ile tehdit etmektedir.

Görüldüğü gibi 10-15 sene önce uluslararası arenada çok az gündeme gelen
Karadeniz son yıllarda büyük güçlerin öncelikli ilgi alanlarından birisi olmuştur. Daha somutlaştıracak olursak, Karadeniz’in dünya gündeminde bu kadar yer almasını sağlayan başlıca nedenler şu şekilde sıralanabilir;

Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktı’nın dağılması, bu dağılma sonrası batıdan
doğuya doğru genişlemeye devam eden AB ve NATO’nun Karadeniz’e kadar
genişlemeyi tamamlamış olması ve Karadeniz’i kapsayacak şekilde Güney
Kafkasya’yı da (“Dublin’den Bakü’ye”) içine alarak genişlemeyi tamamlamak
istemesi, Karadeniz ülkelerinin, RF’nin orta vadede ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda toparlanması sonrası tekrar eski nüfuz alanına dönmek isteyebileceği ihtimalinin olması nedeniyle, NATO ve AB üyeliğini kendilerinin gelecekteki siyasi, ekonomik ve askeri güvenliğinin en önemli güvencesi olarak görmeleri,
11 Eylül 2001 saldırısı sonrası ABD’nin “terör” merkezlerini yok etmeye yönelik
başlattığı askeri harekat içinde Karadeniz’in bulunduğu özel konum,
ABD’nin olası bir İran harekatı ve Avrupa-Atlantik dünyası dışında kalan Beyaz
Rusya ile RF’nin askeri hareketlerini kontrol altında tutmak için, Karadeniz’i “askeri üs, radar istasyonları ve casus uçakları ile izleme merkezi” olarak değerlendirmek istemesi, 11 Eylül saldırısı sonrası, gittikçe istikrarsızlaşan Orta Doğu’ya alternatif olabilecek enerji kaynakları arayışı, RF-Ukrayna doğalgaz krizinin ardından, enerji güvenliğinin dünyada hayli önem kazanması.

2004 yılı Nisan ayında NATO’nun yeni iki üyesi konumuna gelen ve 1 Ocak
2007’den itibaren de AB üyesi olan Bulgaristan ve Romanya ise kendi güvenliğini
bölgesel olmakta ziyade Avrupa-Atlantik eksenine oturmuşlardır. Bu iki ülke gerek RF’nin etkisinden bir an önce tamamıyla kurtulmak, gerek Karadeniz’de RF
karşısında etkin bir güç olabilmek ve gerekse Karadeniz ve çevresinde bulunan
sorunların çözümünde RF baskısını azaltmak için ABD, AB gibi güç aktörlerini
bölgeye çekme çabası içerisine girmiştir.

Söz konusu nedenler, Karadeniz’i ister istemez giderek Batı ile Doğu arasındaki nüfuz mücadelesinin merkezi durumuna getirmektedir.21 Karadeniz Bölgesi’nin güvenlik unsurları açısından bakıldığında, realizmin askeri güvenliği öne alan güvenlik anlayışının bugün kısmen geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Zira Karadeniz Soğuk Savaş sonrası dönemin önemli bir mücadele alanı haline gelmiş ve bölgenin güvenliği tüm kıyıdaş devletlerin güvenliği konusunda hayati bir önem taşımaya başlamıştır.

Karadeniz’in kuzey ve kuzeydoğu sahilleri donmuş çatışma alanları ile meşgul olur iken Kuzey Kafkasya silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı için bir merkez haline gelmiştir.

Mevcut güç boşluğundan yararlanmak isteyen odaklar bir taraftan ülkelerin
reformlarını sekteye uğratırken diğer taraftan bölgeyi ve AB’yi uyuşturucu trafiği gibi yasadışı işler ile tehdit etmekte, sahip oldukları teknoloji ve silahları ABD
düşmanlarına satma niyetleri ABD için bir tehlike oluşturmaktadır. Bir iddiaya göre de Londra sokaklarında satılan uyuşturucunun % 80’i Karadeniz üzerinden
gelmektedir.22

Bu yönden bakıldığında realizmin güvenlik anlayışının Karadeniz’in güvenliği
örneğinde eksik kaldığı görülmektedir. Çünkü günümüz uluslararası ilişkilerinde,
yukarıda da belirtildiği gibi, tehditler çeşitlenmiş ve güvenlik yalnızca askeri
kapasitenin yükseltilmesi neticesinde sağlanabilecek bir olgu olmaktan çıkmıştır.
Sınıraşan suçlar ekseninde tehditler küresel bir hal almış ve devletlerarası işbirliği tehditlerin giderilmesinde elzem bir yöntem haline gelmiştir. Bu noktada realizme yöneltilen eleştiriler haklı bir zemine oturmaktadır denilebilir.

4. Sonuç Yerine

Güvenlik algısının dönüşümü, yaşanılan olaylar neticesinde ortaya çıkan doğal
süreçtir. Ancak kendiliğinden gelişmeyen; stratejik analiz ekseninde ilerleyebilecek olan süreç, devletlerin ya da güvenliğin derinleşmesi neticesinde buna eklenen diğer aktörlerin uyumlaşma ve uyumlaştırma kabiliyetleridir. Bu kabiliyeti belirleyen ölçütler, bahsi geçen analiz biriminin gücü ile doğru orantılıdır. Teknolojik kapasite, jeopolitik konum, istihbarat, askeri kapasite, ekonomik büyüklük, homojenlik vb. unsurlar ise bu gücü belirleyen öğelerdir.

Soğuk Savaşın sona ermesiyle Avrasya, sınırsal ve politik olarak değişikliklere
uğramıştır. Doğu-Batı ayrımı üyeleri birbiri üzerine bindirmeli birçok coğrafi alana ayırmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da Karadeniz Bölgesi Doğu-Batı arasında stratejik öneme sahip bir koridor haline gelmiştir.

Jeopolitik konumu en fazla değişen bölgelerden birisi Karadeniz olup, bölge Soğuk Savaş sonrasında jeopolitik olarak güçlenme ve aynı zamanda tehdit altında olma çelişkileri yaşamaya başlamıştır. Diğer bir deyişle 19. yüzyılda oynanan “Büyük Oyun”un hayat alanının bir bölümü olan Karadeniz Bölgesi, 20. yüzyılın sonunda bir kez daha dikkatleri üzerine çekmiş ve bölgenin tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır.

Karadeniz’in hem jeostratejik hem de jeoekonomik öneme sahip bir coğrafyada yer alması, bölge dışı aktörlerin bu coğrafyaya olan ilgisinin artmasına sebep olmuş, bu durum da bölgede jeopolitik bir rekabeti başlatmıştır. Bölge devletlerinin birçoğunun “zayıf devlet” olması ise, bu jeopolitik rekabetin devletlerin güvenliği üzerinde daha çok hissedilmesine sebep olmuştur. 

Bu kapsamda mevcut çatışma alanları, ülkelerin yönetim değişikliklerinin yaşandığı süreçler, enerji nakil hatlarının seçimi bu rekabetin en yoğun hissedildiği kritik konular olmuşlardır.

Mackinder’in jeopolitik kalpgahında merkezi bir yerde bulunan, aynı zamanda
Huntington’ın medeniyetlerin ayrıştığı hat diye ifade ettiği Karadeniz, birçok etnik ve politik sorunuyla beraber Avrupa tarihinin ve Türk-Rus ilişkilerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.23

Bugün için Karadeniz yerel stratejik önemi olan bir bölgeden ziyade yükselen bir
jeopolitik ekseni ifade etmektedir. Bu jeopolitik eksen bölge dışı aktörler ve bölge ülkeleri tarafından farklı derecelerde farklı önemlerde olmakla birlikte; ABD ve AB’nin bölgeye yönelik çıkarlarının büyük oranda uyuştuğu değerlendirilmektedir.

Soğuk Savaş dönemin sağladığı güvenlik yapısı içerisinde bir barış denizi olarak
kalmayı başarmış Karadeniz, özelikle 11 Eylül saldırıları sonrası büyük güç
odaklarının dikkatini çekmeye başlamıştır.

Günümüzde, başta Rusya Federasyonun yakın çevre politikasına engel olmak ve
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin gerçekleşmesine katkıda bulunak maksadıyla,
Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki anti demokratik yönetimleri değiştirmek, enerji nakil hatlarını kontrol etmek, ülkelerin ekonomik gelişmelerine katkıda bulunmak, Kitle İmha Silahları (KİS) yayılımı ve yasadışı faaliyetleri önlemek gerekçelerine dayanarak Karadeniz’de bir şekilde varlık göstermeyi hedeflemiş tir. Yapılan inceleme göstermiştir ki, yakın tarih içerisinde bir barış denizi olarak kalan, Soğuk Savaş dönemi dahil herhangi bir çatışmaya sahne olmayan Karadeniz’in güvenliğinin yine Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerce sağlanması bölgedeki huzur ve dengelerin devamı için en uygun şartları sağlayacaktır. Kıyıdaş olmayan güçlerin Karadeniz’e girişi özellikle RF faktörü dikkate alındığında mevcut barışı bozabilecektir. Ayrıca, kıyıdaşlar haricinde Karadeniz’e girecek diğer deniz unsurlarının temelde tonaj ve kalış sürelerini kısıtlayan Montreux Sözleşmesi’nin bu kapsamda aşındırılmaya çalışılması, diğer Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler güvenlik çıkarlarına büyük darbe indirecektir.24 

Bu nedenle anılan sözleşmenin değiştirilmesine yönelik hiçbir şart kabul edilmemelidir.

Realizm uluslararası sitemi devletlerin kendi güvenliklerini komşuları pahasına
sağlamaya çalıştığı katı bir alan olarak değerlendirmektedir. Buna bağlı olarak
devletlerararası ilişkiler, devletlerin sürekli olarak birbirinden faydalanmaya çalıştığı bir güç mücadelesi olarak görülmektedir. Karadeniz’in yukarı da sayılan özellikleri neticesinde, realizmin güvenlik konusundaki yaklaşımlarını olumlar nitelikte bazı unsurlar göze çarpmaktadır. Zira askeri güvenlik Karadeniz Bölgesi’nin güvenliği için halen birinci basamakta yer almaktadır. Ancak genel resme bakıldığında Karadeniz Bölgesi’nin küresel tehdit unsurlarından etkilenen bir bölge olduğu açıktır. Realist teorinin güvenlik anlayışında bu unsurları göz ardı etmesi ve temel aktör olarak yalnızca devletleri kabul etmesi, onun zayıf karnını oluşturmaktadır. 

Zira bölgede oluşturulan, KEİT, Blacksea Harmony gibi işbirliği unsurları teorinin bu zayıf yönünü somutlaştıran örnekleri teşkil etmektedirler.

KAYNAKÇA

ALKAN Akın, 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara, 2006

ARI Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999,

ASMUS Ronald; Bruce Jackson, “The Black Sea and the Frontiers of Freedom”,
Policy Review, No:125, June/July 2004, 
http://www.hoover.org/publications/policyreview/article/6451 (Erişim Tarihi: 04/05/2013)

AYDIN Mustafa, “Europe’s Next Shore: The Black Sea Region after EU
Enlargement”, IIS Occcasional Papers, No. 53, Paris, Haziran 2004.

BAYLIS John, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavram”, Uluslararası İlişkilerde
Çatışmadan Güvenliğe, Der: Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Mitat Çelikpala,
Ursula Oswald Spring, Necati Polat, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 398, Siyaset
Bilimi 44, Ekim 2012, s.153-166.

BP Statistical Review of World Energy, June 2012,
http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_pu
blications/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_revi
ew_of_world_energy_full_report_2012.pdf. (Erişim Tarihi: 03/06/2013)

BRZEZİNSKİ Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Çev. Ertuğrul Dikbaş, Ergun
Kocabıyık, Sabah Yayınları, İstanbul, 1998.

BUZAN Barry, People, States and Fear, Great Britain, London, 1991

ÇİKRIKCİ Tolga, “Türk Boğazlarının Hukuki Rejimi ve Karadeniz’in Güvenliği”,
III. Karadeniz Uluslararası Sempozyumu Karadeniz Yararlanıcıları Sempozyum
Bildirileri Kitabı, Giresun Üniversitesi, Yayın No:8, Giresun, 2010, ss.241-252.

ÇÖRTEN Burcu, Güncel Karadeniz Jeopolitiği, Karadeniz Stratejik Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Giresun Üiversitesi Yayınları, Giresun, 2009.

DEMİR Sertif, “Karadeniz’in Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz
Araştırmaları, Sayı:35, Güz 2012, ss. 19-50.

Atila Eralp, “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm-Realizm
Tartışması”, Devlet Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, ss.57-88.

İLHAN Suat, Jeopolitikten Taktiğe, Harp Akademileri Yayını, İstanbul, 1971.

İŞCAN İsmail Hakkı, “ Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş
Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, (Yaz 2004), ss. 47-79.

KANBOLAT Hasan, “Karadeniz’in Değişen Jeopolitiği”,
http://www.denizhaber.com/YAZAR/3765/22/Karadeniz'in-degisen-jeopolitigi.html,
( Erişim Tarihi: 02.05.2013)

KARABULUT Bilal, “Küreselleşme Sürecinde Güvenlik Alanında Değişimler:
Karadeniz’in Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 23, 
Güz 2009, ss.1-11.

KARAMAN Oğuz, Karadeniz’de Güvenlik Sorunu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi) Kocaeli Üniversitesi, 2006.

MACKINDER Halford John, “The Geographical Pivot of History”, Democratic
Ideals and Reality, National Defence University Press, Washington, DC, 1996, pp. 175-194

MORGAN Patrick, “Regional Security Complexes and Regional Orders”, Regional
Orders: Building Security in a New World, (Eds.) David A. Lake and Patrcik M.
Morgan, Pennsylvania, The Pennsylvania State University Press, 1997.

SANDIKLI Atilla, “Jeopolitik ve Türkiye, Riskler ve Fırsatlar”, BİLGESAM, Rapor
No:27, Ocak 2011.

SEZER Duygu Bazoğlu, “The Changing Strategic Situation in the Black Sea Region”,
http://www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/03_jb00_26.pdf , (Erişim Tarihi: 01.05.2013)

SÖNMEZOĞLU Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi,
İstanbul, 2000.

YURDUSEV A. Nuri, “Uluslararası İlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik,
Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, 15-56.

DİPNOTLAR;

1 Patrick Morgan, “Regional Security Complexes and Regional Orders”, Regional Orders: Building
   Security in a New World, (Eds.) David A. Lake and Patrcik M. Morgan, Pennsylvania, The
   Pennsylvania State University Press, 1997,s.22.
2 Hazar Denizi petrol rezervleri, İran Körfezi ile aynı düzeyde olmasa da, 21. Yüzyıl için kayda değer
   bir enerji kaynağı olması bakımından oldukça önemlidir. Ortadoğu ve Hazar Havzası 2012 yılı
   verilerine göre Dünya petrol rezervinin %55.9 ‘una ve doğalgaz rezervinin ise %74.4’üne sahiptir. BP
   Statistical Review of World Energy, June 2012,
   http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistic
al_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2
012.pdf. (Erişim Tarihi: 03/06/2013)
3 Çalışmanın iki temel ayağından birini oluşturan realist teori, Hobbesçu geleneği ifade etmektedir. Bu
   yüzden bazı noktalarda realist teori, realizm ya da Hobbesçu gelenek kavramları birbirlerinin yerine
   kullanılmıştır.
4 Atila Eralp, “Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm-Realizm Tartışması”, Devlet
   Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.73- 74.
5 A. Nuri Yurdusev, “Uluslararası İlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik, Uluslararası İlişkilerde
Temel Yaklaşımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s.44.
6 Barry Buzan, People, States and Fear, Great Britain, London, 1991, s.1-3 (Aktaran: Akın Alkan, 21.
Yüzyılın İlk Çeyreğinde Karadeniz Güvenliği, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s.4.)
7 Eralp, a.g.m. s.81.
8 John Baylis, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavram”, Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan
Güvenliğe, Der: Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Mitat Çelikpala, Ursula Oswald Spring, Necati
Polat, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 398, Siyaset Bilimi 44, Ekim 2012, s.153.
9 Baylis, a.g.m., s.154.
10 Eralp, a.g.m., s.85.
11 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999, s.103.
12 Uluslararası ilişkiler alanındaki akademik çalışmaların büyük çoğunluğunda Amerika Birleşik
Devletleri süper güç olarak nitelendirilmektedir. Süper güç kavramı sarsılmaz bir askeri güce,
ekonomik ve teknolojik önderliğe işaret etmektedir. Oysa Amerika Birleşik Devletleri’nin bugün içinde
bulunduğu durum buna örnek teşkil etmemektedir. Örneğin bu yeni dönemde Çin, Japonya, Hindistan,
Brezilya ve Almanya gibi önemli güç merkezleri karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Çin’in 21. yüzyılın
ortaları itibarıyla ABD’nin bu konumu sarsabilecek şekilde yükselmekte olduğu açıktır. Yakın bir
zaman diliminde yeni bir süper gücün ortaya çıkabileceği öngörülen bir durumda ABD’yi süper güç
olarak konumlandırmak anlam karmaşasına neden olmaktadır. Bu yüzden ABD için başat güç
nitelendirmesi daha uygun olacaktır.
13 Bkz. Halford John Mackinder, “The Geographical Pivot of History”, Democratic Ideals and Reality,
National Defence University Press, Washington, DC, 1996, pp. 175-194.
14 Sertif Demir, “Karadeniz’in Güvenliğini Yeniden Düşünmek”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı:35, Güz 2012, s.21.
15 Jeopolitik, insanlığı mekan faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplindir. Politik
düzeyde bugün ve gelecekteki güç ve amaç ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceler.(
Suat İlhan, Jeopolitikten Taktiğe, Harp Akademileri Yayını, İstanbul, 1971, s. 61.) Jeopolitik; dünya
coğrafyasını, coğrafi yapı ve evrensel değerleri inceleyerek dünya, bölge ve ülke çapında güç ve politik
düzeyde hareket tarzı araştırması yapar. Bugünkü ve gelecekteki politik güç ve hedef ilişkisini coğrafi
gücü esas alarak inceler, hedefleri ve hedeflere ulaşma koşul ve aşamalarını belirler. Jeopolitik;
coğrafya, tarih, teknoloji ve siyaset verilerini zamanın ruhuna uygun olarak analiz ederek milli güç
unsurlarının en etkin bir şekilde geliştirilmesini ve kullanılmasını sağlayacak milli politikaların
belirlenmesi ve uluslararası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi sanatı ve bilimidir.( Atilla Sandıklı,
“Jeopolitik ve Türkiye, Riskler ve Fırsatlar”, BİLGESAM, Rapor No:27, Ocak 2011, s.1-2.)
Jeopolitik konum, coğrafi konumun değeri ile birlikte dünya ve bölge güç merkezlerine göre, yani
dünyanın politik yapısına göre ülkenin ya da analiz biriminin bulunduğu yeri açıklamaktadır. Soğuk
Savaş sonrası yaşanan gelişmelerle birlikte ülkelerin fiziki coğrafyalarında herhangi bir değişiklik
olmamıştır. Kısaca coğrafi konumda bir değişiklik olmamıştır. Değişen, coğrafyayı aktifleştiren ülke
güçleri, uluslararası birlikler ve anlaşmalardır. Yani evrensel değerdeki güç odakları ile bölge
güçlerinin etkinliği değişmiştir. Global ve bölgesel güç merkezlerinde meydana gelebilecek bu türde
değişiklikler söz konusu ülkenin ya da bölgenin jeopolitik konumunu ve bu konumun uluslararası
ilişkilerde ifade ettiği stratejik değeri değiştirebilmektedir.( İsmail Hakkı İşcan, “ Uluslararası
İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2,
(Yaz 2004), s.50.)
16 Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000, s.701.
17 Duygu Bazoğlu Sezer, “The Changing Strategic Situation in the Black Sea Region”, s.1.
    http://www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/03_jb00_26.pdf , (Erişim Tarihi: 01.05.2012)
18 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Çev. Ertuğrul Dikbaş, Ergun Kocabıyık, Sabah
    Yayınları, İstanbul, 1998, s.51.( Aktaran: Alkan, 2006, s.17.)
19 Alkan, a.g.e., s.17.
20 Ronald Asmus & Bruce Jackson, “The Black Sea and the Frontiers of Freedom”, Policy review No.125. 
     http://www.hoover.org/publications/policy-review/article/6451 (Erişim Tarihi: 04/05/2013)
21 Hasan Kanbolat, “Karadeniz’in Değişen Jeopolitiği”,
    http://www.denizhaber.com/YAZAR/3765/22/Karadeniz'in-degisen-jeopolitigi.html, 
( Erişim Tarihi: 02.05.2013)
22 Oğuz Karaman, Karadeniz’de Güvenlik Sorunu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kocaeli Üniversitesi, 2006, s.6.
23 Mustafa Aydın, “Europe’s Next Shore: The Black Sea Region After EU Enlargement” ISS Occasional Paper, June, No:53, Paris, Haziran 2004. s.5.
24 Tolga Çikrıkci, “Türk Boğazlarının Hukuki Rejimi ve Karadeniz’in Güvenliği”, III. Karadeniz Uluslararası Sempozyumu Karadeniz Yararlanıcıları Sempozyum Bildirileri Kitabı, Giresun Üniversitesi, Yayın No:8, Giresun, 2010, ss.243.



***

10 Mayıs 2020 Pazar

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 4

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 4



1- Her şeyden önce Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusunda içinde bulunduğu yalnızlığı bertaraf etmesi ve bir anlamda kendisine karşı oluşturulan cepheyi içeriden bölme yönünde adımlar atması gerekmektedir. Bu noktada Libya mutabakatını daha ileriye taşımak adına bölgede çok taraflı ve proaktif bir enerji diplomasisi geliştirmesi elzemdir. Her ne kadar Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’nin önünde bulunan diplomatik seçenekler sınırlı görünse de, başta Lübnan, Suriye ve Mısır olmak üzere bölge ülkeleri nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulabilir. Türkiye’nin karşısında oluşan cephe her ne kadar geniş görünse de, birçok çelişki ve çatışmayı da bünyesinde barındırmaktadır. 

Bu noktada, Lübnan-İsrail uyuşmazlığı, Arap dünyası ile İsrail arasındaki çelişkiler ve Müslüman Kardeşler siyasetiyle bağlantılı olarak Mısır ve Suriye’yle olan ilişkiler ve son olarak da Rusya ve ABD’nin bölgede farklılaşan tutumları Türkiye’nin önündeki manevra alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. 

2- Doğu Akdeniz’de GKRY, İsrail, Mısır, Lübnan gibi kıyıdaş ülkelerin ikili anlaşmalarla MEB belirlemesi Türkiye’yi adeta kendi kıyılarına hapsedilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Nitekim Yunanistan’ın Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak Mısır, Libya ve GKRY ile sınırlandırma anlaşması yapma çabası Türkiye’yi Antalya Körfezine sıkıştırma niyetinin en açık göstergesidir. Son yıllarda denizlerdeki egemenlik alanlarını korumak adına Türkiye’nin “Mavi Vatan” söylemi çerçevesince Libya ile yaptığı mutabakat, Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği Deniz Kurdu (2019) tatbikatı ve bölgede Türk Deniz Kuvvetlerinin eşliğinde gerçekleştirdiği arama ve sondaj faaliyetleri Türkiye ve KKTC’nin menfaatlerini korumak adına şüphesiz önemli adımlar olmuştur. Ancak, Türkiye’nin bölgedeki denklemi tam anlamıyla değiştirebilmesi için kararlı fiili adımlar atması gerekmektedir. Bu noktada Türkiye’nin deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik Libya ile yapmış oluğu mutabakatı diğer kıyıdaş ülkelerle genişletmesi ve Doğu Akdeniz’de oluşturacağı münahasır ekonomik bölgenin  harita ve koordinatlarını BM nezdinde deklare ederek ilan edilmesi önemli bir adım olacaktır. MEB ilanı açısından bakıldığında, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de muhatabı olarak beş kıyıdaş devlet öne çıkmaktadır: GKRY, Yunanistan, Suriye, Mısır ve Libya. Bu noktada Mısır, İsrail ve Lübnan’ın Türkiye ile yeni bir antlaşma akdetmesi durumunda daha geniş deniz yetki alanlarına sahip olacaklarını ilgili ülkelerin devlet ricaline ve kamuoylarına etkin bir şekilde anlatılması elzemdir. MEB ilanında bilhassa Libya ile birlikte Mısır’ın da esas alınması ve bu ülke ile sınırlandırma anlaşması yapılaması önemli bir hamle olacaktır. 

Zira bu hususta birçok uzmanın ifade ettiği gibi Anadolu ile Afrika kıyıları arasındaki deniz yetki alanlarının ortay hatta dayanacak şekilde bir anlaşma ile belirlenmesi bölgedeki mevcut denklemi temelinden sarsacaktır.85 

3- Bölgede Türkiye aleyhine şekillenen askerî ittifaklar ve siyasi gelişmeler göz önüne alındığında Türkiye’nin gerekirse Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtında olduğu gibi fiili durumlar yaratılması bölge denklemindeki yerini güçlendirecektir. 
Bu noktada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki askerî gücünü tahkim etmesi ve Uluslararası Hukuk ve kendi savunma hakkı çerçevesince yeni fiili durumlar yaratarak KKTC’de müşterek bir deniz-hava üssü açması Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğindeki pazarlık gücünü artıracaktır. 

4- Son olarak bölgede etkin aktörlerden biri olmayı amaçlayan Türkiye için Doğu Akdeniz’de yürütmekte olduğu arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam etmesi hayati önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’nin bölgesinde hatırı sayılır bir rezerv keşfetmesi hem uluslararası enerji devlerinin dikkatini çekecek, hem de bölgede oluşan enerji iş birliği anlaşmalarına Türkiye’nin de dâhil edilmesinin önünü açacaktır. Bu çerçevede Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine hız vermesi ve enerji üretimi alanında uluslararası partnerler bulması gerekmektedir. Uzun süredir ABD ve AB ile olan sorunlu ilişkiler ve bu her iki gücün de Türkiye’yi dışlayan bölgesel blokta yer alması sebebiyle Rusya ve Çin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki rekabette yanına çekebileceği önemli aktörler olarak ön plana çıkmaktadır.

 Lakin Türkiye’nin dış politikada giderek Rusya ile birlikte hareket etmesinin yaratacağı riskler de ayrıca iyi değerlendirilmeli ve Batı ile olan iş birliği olanaklarının da tamamen kapatılmaması gerektiği unutulmamalıdır. 


Sonuç 

Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kavşak noktasında bulunan Doğu Akdeniz, tarih boyunca bölgesel ve küresel ölçekli güç mücadelelerine ve jeopolitik çekişmelere ev sahipliği yapan bir coğrafya olmuştur. Önemli göç ve ticaret yollarını bünyesinde barındıran Doğu Akdeniz bölgesi, 20. yüzyılın başından bu yana hidrokarbon jeopolitiği açısından stratejik değere haizdir. Bilhassa zengin hidrokarbon rezervlerine sahip Orta Doğu ve Kafkasya coğrafyasına olan yakınlığı hasebiyle bir enerji nakil koridoru vazifesi gören Doğu Akdeniz, 
2000’li yıllardan günümüze bölgede hidrokarbon rezervlerinin varlığının kanıtlanmasıyla önemli bir enerji merkezi olma potansiyeli kazanmıştır. 

Doğu Akdeniz, bölge ve bölge dışı devletlerin de müdahil olduğu ve hibrid mücadelelerin yaşandığı bir coğrafya konumuna gelmiştir. Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan bu yeni enerji jeopolitiği her ne kadar kıyıdaş ülkeler için bir dizi ekonomik fırsatlar sunuyor olsa da bölgesel güvenlik açısından kırılgan bir zemin yaratmıştır. Son yıllarda bölgede yeni enerji kaynaklarının keşfi, yapılan sismik araştırmalar, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin uyuşmazlıklar ve Suriye ve Irak meselesi sadece bölge ülkeleri açısından değil başta ABD, 
Rusya ve AB olmak üzere küresel güçler açısından da siyasî gerilimin ve rekabetin yoğunlaştığı yeni bir dönemin habercisi olmuştur. 

Türkiye ve KKTC özelinde değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de yaşanan mevcut gelişmeler Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini doğrudan tehdit eden bir mahiyet kazanmıştır. GKRY-Yunanistan-İsrail ekseninde şekillenen Türkiye karşıtı koalisyon, ABD ve AB’nin desteğini de alarak Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de adeta yok sayan senaryo ve projeler geliştirmektedir. Son yıllarda Türkiye-ABD, Türkiye-AB, Türkiye-İsrail ve Türkiye-Mısır arasındaki politik uyuşmazlıkların da 
fırsat olarak değerlendirildiği bu konjonktürde Türkiye, Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırılma ve çevrelenme politikasıyla karşı karşıya bulunmaktadır. 

Özellikle son 10 yılda bölgede tedrici olarak şekillenen Türkiye karşıtı koalisyon, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de oluşan yeni enerji denkleminin dışında bırakmaya matuftur. ABD ve AB gibi bölge dışı aktörlerin fiili desteğini alan Yunanistan ve GKRY hakkaniyet, orantısallık ve coğrafyanın üstünlüğü ilkelerine aykırı olarak deniz yetki alanlarını belirleme cihetine gitmiştir. Yunanistan’ın Ege’de ve GKRY’nin de Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı şekilde deniz alanlarını belirleme çabası Türkiye’yi adeta Antalya Körfezi’ne 
sıkıştırmayı hedeflemektedir. Yine Mısır, Yunanistan ve İsrail öncülüğünde kurulan ve uzun vadede bölgesel enerji ittifakına dönüştürülmek istenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu esasında bölgedeki en önemli aktörlerden biri olan Türkiye’yi ve dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunu oluşan enerji denkleminin dışında bırakmaktadır. 

Tüm bu gelişmelerin farkında olarak Türkiye’nin hem BM nezdinde yapmış olduğu siyasi girişimler, hem de arama ve sondaj faaliyetleri kapsamında yapmış olduğu karşı manevralar şüphesiz Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarını korumaya yöneliktir. Son yıllarda Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj faaliyetlerine ivme kazandıran Türkiye, kendisinin ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan doğan meşru haklarını korumakta kararlı olduğunu göstertirmiştir. Bunun yanı sıra, 2011’de KKTC ile yapılan kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması ve Kasım 2019’da Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin imzalan mutabakat diplomatik sahada Türkiye’nin elini kuvvetlendiren adımlar olmuştur. Ancak bölgede şekillenen mevcut enerji denklemi değerlendirildiğinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği politikanın tam anlamıyla beklenilen sonuçları doğurduğunu söylemek şu an için 
zor görünmektedir. Nitekim Türkiye’nin bölgede oldu-bittiye izin vermemek ve tek taraflı hamlelerin önüne geçmek adına izlemiş olduğu politika kısa vadede bir çözüm gibi görünse de, Türkiye’nin bölgedeki denklemi değiştirecek kararlı fiili adımlar atması ve deniz yetki alanlarının paylaşımı ve enerji kaynaklarının yönetimi hususunda çok paydaşlı ve proaktif bir diplomasi yürütmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye’ye düşen bir anlamda kendisine karşı oluşturulan cepheyi içeriden bölme yönünde adımlar atması olacaktır. Türkiye’nin önünde bulunan diplomatik seçenekler her ne kadar sınırlı görünse de Lübnan, Mısır, Suriye ve Filistin gibi bölge ülkeleri nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulabilir. Bu noktada Libya’daki parçalı siyasi yapı, Arap dünyası ile İsrail arasındaki çelişkiler ve Müslüman Kardeşler siyasetiyle bağlantılı olarak Mısır ve Suriye’yle olan ilişkiler ve son olarak da Rusya ve ABD’nin bölgede farklılaşan tutumları Türkiye’nin önündeki manevra alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. 

   Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki askerî gücünü tahkim etmesi ve Uluslararası Hukuk ve kendini savunma hakkı çerçevesince daha aktif bir politika izleyerek KKTC’de müşterek bir deniz-hava üssü açması Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğindeki pazarlık gücünü artıracaktır. Son olarak Doğu Akdeniz’de yürütülmekte olan arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam edilmesi Türkiye için önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’nin bölgesinde hatırı sayılır bir rezerv keşfetmesi hem uluslararası enerji devlerinin dikkatini çekecek, hem 
de bölgede oluşan enerji iş birliği anlaşmalarına Türkiye’nin de dâhil edilmesinin önünü açacaktır. 


KAYNAKÇA 

Kitaplar 

BRAUDEL, Fernand, Akdeniz: Tarih, Mekân, İnsanlar ve Miras, N. Erkurt (Çev.), 
Metis Yayınları, İstanbul, 2015. 

BROODBANK, Cyprian, The Making of the Middle Sea: A History of the 
Mediterranean from the Beginning to the Emergence of the Classical World, Thames 
and Hudson, London, 2013. 

GIBSON, Martin, Britain’s Quest for Oil: The First World War and the Peace 
Conferences, Helion & Company Limited Solihull, 2017. 

HORDEN, Piregrine ve PURCELL, Nicholas, The Corrupting Sea: A study of 
Mediterranean History, Blackwell, Malden, 2000. 

OLGUN, E. Mustafa, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriuyeti”, Necdet Basa (ed), içinde 
Kıbrıs’ta Son Söz Söylenmedi, Türkiye Barolar Birlği, Ankara, 2016. 

PRESCOTT, Victor ve SCHOFİELD, Clive, H. The Maritime Political Boundaries of 
the World, Martinus Nijhoff Publishers, Leiden, 2005. 

TAMÇELİK, Soyalp., KURT, Emre., “Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge Algısı 
ve Yakın Tehdit Alanı: Kıbrıs”. Hasret Çomak (ed.), içinde Uluslararası Güvenlik 
Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 3), Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, 2014. 

TZİAMPİRİS, Aristotle, “The New Eastern Mediterranean as a Regional Subsystem” 
Spyridon N. Litsas ve Aristotle Tziampiris (eds.), içinde The New Eastern 
Mediterranean: Theory, Politics and States in a Volatile Era, Springer, Cham, 2019. 

ÜNAL, Mesud, Soğuk Savaş ve Sonrası Doğu Akdeniz’de Küresel Hamleler – 1, Beta Yayınevi, İstanbul, 2015. 

YAYCI, Cihat, Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Kavramı, 
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, İstanbul, 2019. 


Makaleler 


EDIGER, Volkan Ş., DEVLEN, Balkan, BİNGÖL Mcdonald, Deniz “Levant’ta Büyük 
Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”. Uluslararası İlişkiler, 2012, 9 (33), s.73-92. 

ERDOĞAN, L. Tufan “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden 
Dağılımı”. EMO Enerji Dergisi, 2007, sayı.3, Eylül, s.82-84. 

ERGÜVEN, N. Sarp, “Karadeniz’de Deniz Alanı Sınırlandırması Davası (Romanya 
Ukrayna) ve Uluslararası Hukuk Açısından Etkileri”. Ankara Üniversitesi Hukuk 
Fakültesi Dergisi, 2014, 63(2), s.309-328. 

KARAGİANNİS, Emmanuel “Shifting Eastern Mediterranean Alliances”, 2016, 
Middle East Quarterly, 23(2), s.1-11. 

OĞURLU, Ebru, “Natural Gas in the Eastern Mediterranean: Means of Regional 
Integration or Disintegration?”, Journal of Social Sciences, 2017, 8(1), 35-49. 

ÖRNEK, Serdar ve MIZRAK, Baransel; “Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji 
Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları”, Bilge Strateji, 2016, 8(15), s.13-32. 

PAMİR, Necdet, “Doğu Akdeniz; Kıbrıs ve Doğal Gaz”, Bütün Dünya, Sayı: 2017/3, 
s.51-57. 

YAYCI, Cihat, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve 
Türkiye”, Bilge Strateji, 2012, 4(6), s.1-70. 



Raporlar 


BALKAŞ, Özer, “Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji 
Güvenliği ve Jeopolitika”, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, Ankara, Mart 2019. 

BECCARO, Andrea. ve MAASS, Anna Sophie, “The Russian Web in the 
Mediterranean Region”, ISPI, Milano, Şubat 2017. 

DELOITTE, “Oil and Gas in Cyprus: Where Potential Lies”, Deloitte Limited, 
Nicosia, 2018. 

EL-KATİRİ Laura ve EL-KATİRİ Mohammed, “Regionalizing East Mediterranean 
Gas: Energy Security, Stability, and The U.S. Role”, Strategic Studies Institute, 
Pennsylvania, Aralık 2014. 

GÖZÜGÜZELLİ, Emete, “Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Faaliyetleri ve Projeler”, 
ORSAM, Ankara, 2019. 

GÜREL, Ayla. ve LE CORNU, Laura, “Turkey and Eastern Mediterranean 
Hydrocarbons”, Global Political Trends Center Publications, İstanbul, 2013. 

GÜREL, Ayla., Mullen Fiona, Tzimitras, Harry, “The Cyprus Hydrocarbons Issue: 
Context, Positions and Future Scenarios”, Prio Cyprus Centre, Oslo, 2013. 

KARAGÖL, Erdal, ve ÖZDEMİR, B. Zeynep “Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi 
Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü”, SETA, Ankara, 2017. 

MEVLÜTOĞLU, Mehmet Arda, “Doğu Akdeniz’in Yeni Enerji Jeopolitiğinde Bölge 
Ülkeleri Deniz Güçlerinin Yeri ve Etkisi”, BILGESAM, İstanbul. 

ÖZDEMİR, Çağatay. “Rusya’nin Doğu Akdeniz Stratejisi”, SETA, Ankara, Ocak, 2018. 

POWER, Susan, “Annexing Energy: Exploiting and Preventing the Development of Oil 
and Gas in the Occupied Palestinian Territory”, Al-Haq, Ramallah, Ağustos 2015. 

ŞAHİN, İsmail, “Doğu Akdeniz’de Enerji Çatışması ve İşbirliği”, ORSAM, Ankara, 
Ocak 2019. 

TAGLİAPİETRA, Simone (2017) “Energy: a Shaping Factor for Regional Stability in 
the Eastern) Mediterranean?”, Directorate General for External Policies Report No: 
PE578.044, European Parliament, Belgium, Haziran, 2019. 

ÜSTÜN, Nazlı, “Doğu Akdeniz’de Enerji Politikaları ve Kıbrıs Müzakerelerine 
Etkisi”, Konya Ticaret Odası, Konya, Ocak 2016. 


İnternet Kaynakları 


AB Haber, “ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi 2019 Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve 
Enerji İşbirliği Yasa Tasarısını Onayladı”, https://www.abhaber.com/abd-senato-dis-
iliskiler-komitesi-2019-dogu-akdenizde-guvenlik-ve-enerji-isbirligi-yasa-tasarisini-
onayladi/, (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 

Arabianbusiness, “Eni’s Zohr Gas Field Could See Egypt End İmports by 2019”, 
https://www.arabianbusiness.com/energy/389798-enis-zohr-gas-field-could-see-egypt-
end-imports-by-2019, (Erişim Tarihi: 15.08.2019). 

Aydınlık, “Fransız Donanması Kıbrısa Yerleşiyor”, https://www.aydinlik.com.tr/fransiz -
donanmasi-kibris-a-yerlesiyor-dunya-mayis-2019-1, (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 

BBC, “Doğu Akdeniz-AB’den Türkiye’ye Yaptırım Kararı: Üst Düzey Temaslar ve 
Hava Taşımacılık Anlaşması Müzakereleri Askıya Alınacak”, https://www.bbc.com/ 
turkce/haberler-turkiye-48998919, (Erişim Tarihi: 20.07.2019). 

CHOSSUDOVSKY, Michel, “War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s 
Offshore Gas Fields”, https://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-
invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680, (Erişim Tarihi :25.08.2019). 

CYPRUSMAIL “UK Spent Over £300m Maintaining Cyprus Bases Over Five Years”, 
https://cyprus-mail.com/old/2019/03/01/uk-spent-over-300m-maintaining-cyprus-
bases-over-five-years/, (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 

CyprusScene, “Consortium Declares Cyprus Gas Find Commercially Viable”, 
https://cyprusscene.com/2015/06/10/consortium-declares-cyprus-gas-find-
commercially-viable/, (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 

DEMİRCİ, Mehmet Cem, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyeti Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?”. 
https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz- 
deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris, (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 

Egypt Energy, “BP buys 25% stake in Eni’s Nour concession offshore Egypt”, 
https://energyegypt.net/bp-buys-25-stake-in-enis-nour-concession-offshore-egypt/, 
(Erişim Tarihi: 25.05.2019). 

ERANDAÇ, Bülent, “Doğu Akdeniz’deki Oyunların Deşifresi”, https://www.sde.org.tr/ 
bulent-erandac/genel/dogu-akdenizdeki-oyunlarin-desifresi-kose-yazisi-9695, (Erişim Tarihi: 
17.07.2019). 

GÖZLER, Muhittin, “Doğu Akdeniz’de Paylaşılamayan Kaynaklar”, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 17 Aralık 2014. 
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/enerji-veenerji-guvenligi-arastirmalarimerkezi/2014/12/17/7927/doguakdenizdepaylasilamayan-kaynaklar, (Erişim Tarihi: 17.08.2019). 

HENDERSON, Simon, “Cyprus Gas Discovery Could Be an East Mediterranean Game-
Changer”, https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/cyprus-gas-discovery-
could-be-an-east-mediterranean-game-changer, (Erişim Tarihi: 05.07.2019). 

JAAFARİ, Shirin “Russia’s naval base in Syria has decades of history”, 
https://www.pri.org/stories/2015-10-06/russias-naval-base-syria-has-decades-history, 
(Erişim Tarihi: 01.06.2019). 

KARAGÖL, Erdal, “Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Dışlama Forumu”, 
https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/turkiyeyi-dogu-akdenizde-
dislama-forumu-2052209 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 

KARAGÖL, Erdal “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”, 
https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-
anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 

Milliyet, “Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz’de işbirliğini 
artırıyor”, http://www.milliyet.com.tr/dunya/yunanistan-israil-guney-kibris-uclusu-
dogu-akdenizde -isbirligini-artiriyor-2664795, (Erişim Tarihi: 05.08.2019). 

Petroleum Economist, “Egypt’s gas gold rush”, https://www.petroleum-
economist.com/articles/upstream/exploration-production/2019/egypts-gas-gold-rush, (Erişim Tarihi: 01.08.2019). 

SAĞSEN, İlhan “Yeni bir kriz ve mücadele alanı: Doğu Akdeniz”, 
https://tr.euronews.com/2019/05/23/gorus-yeni-bir-kriz-ve-mucadele-alan-dogu-akdeniz, (Erişim Tarihi 24.06.2019). 

Sputnik, “ABD Dışişleri: Doğu Akdeniz Bizim Açımızdan Stratejik Öneme Sahip”, 
https://tr.sputniknews.com/abd/201906081039275561-abd-disisleri-dogu-akdeniz-
bizim-acimizdan-stratejik-oneme-sahip/, (Erişim Tarihi: 26.06.2019). 

TELCİ, İsmail Numan, “Doğu Akdeniz’de Enerji Rekabetinin Geleceği”, 
https://www.setav.org/dogu-akdenizde-enerji-rekabetinin-gelecegi/, (Erişim Tarihi 
05.06.2019). 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, No: 43, 11 Şubat 2018, “GKRY’nin Doğu 
Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk. “http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-gkrynin-
dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi 08.06.2019). 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, No: 400, 29 Aralık 2017, “GKRY’nin Doğu 
Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk.” http://www.mfa.gov.tr/no_-400_-gkrynin-
dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 08.06.2019). 

USGS, (2010a). Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant 
Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 2010-3014, Mart 2010. 

USGS, (2010b). Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta 
Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 2010-3027, Mart 2010. 

Voice of the Island, “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi- Analiz”, 
https://www.voiceoftheisland.com/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-analiz/159201/, (Erişim Tarihi: 28.06.2019). 


Bildiriler 


ACAR, Işılay ve YILMAZ, Mutlu. “Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı”, TÜCAUM 30. Yıl Uluslararası Coğrafya 
Sempozyumu, 3-6 Ekim 2018, Ankara. 


DİPNOTLAR;

1 Aristotle Tziampiris, “The New Eastern Mediterranean as a Regional Subsystem”. Spyridon N. Litsas ve Aristotle Tziampiris, (ed.), 
   The New Eastern Mediterranean: Theory, Politics and States in a Volatile Era, Springer, Cham, 2019, s. 7. 
2 Cyprian Broodbank, The Making of the Middle Sea: A History of the Mediterranean from the Beginning to the Emergence of the 
   Classical World, Thames and Hudson, London, 2013, s. 475. 
3 Fernand Braudel, Akdeniz: Tarih, Mekân, İnsanlar ve Miras, (Çev. Necati Erkurt). Metis Yayınları, İstanbul, 2015, s. 52. 
4 Peregrine Horden ve Nicholas Purcell, The Corrupting Sea: A Study of Mediterranean History. Blackwell, Malden, 2000, s. 43. 
5 Mustafa E. Olgun, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”, Necdet Basa (ed), Kıbrıs’ta Son Söz Söylenmedi, Türkiye Barolar Birliği, 
   Ankara, 2016, 37-54, s. 41. 
6 Martin Gibson, Britain’s Quest for Oil: The First World War and the Peace Conferences. Helion & Company Limited, Solihul, 2017. 
7 Volkan Ediger, Balkan Devlen ve Deniz Bingöl Mcdonald, “Levant’ta Büyük Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”, 
   Uluslararası İlişkiler, 2012, 9 (33), 73-92, s. 77. 
8 Gibson, a.g.y. 
9 Soğuk Savaş döneminde ABD özellikle Sovyet tehditline karşı nükleer füze taşıyabilen POLARİS denizaltılarını 6. Filo’nun himayesinde 
   bölgede operasyonel hâle getirmiştir. SSCB’nin bölgedeki varlığı ise Kruşçev dönemiyle birlikte tedrici olarak artmıştır. 
   Ayrıntılı bilgi için bakınız: Mesud Ünal, Soğuk Savaş ve Sonrası Doğu Akdeniz’de Küresel Hamleler- 1. Beta Yayınevi, İstanbul, 2015. 
10 Necdet Pamir, “Doğu Akdeniz: Kıbrıs ve Doğal Gaz”, Bütün Dünya, Sayı: 2017/3, 51-57, s. 51. 
11 Tufan Erdoğan, “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı”, 2007, EMO Enerji Dergisi, Sayı.3, Eylül, 82-84, s.82. 
12 Avrupa’nın petrol ihtiyacının % 70’i bölgedeki boru hatları ve Süveyş Kanalı 
    vasıtasıyla Doğu Akdeniz üzerinden gerçekleşmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: 
    Muhittin Gözler, “Doğu Akdeniz’de Paylaşılamayan Kaynaklar”, 
    http://www.21yyte.org/tr/arastirma/enerji-veenerji-guvenligi-arastirmalari-merkezi/2014/12/17/7927/dogu-akdenizdepaylasilamayan-kaynaklar 
    (Erişim Tarihi: 12.05.2018). 
13 Simone Tagliapietra, “Energy: a Shaping Factor for Regional Stability in the Eastern) Mediterranean?”, 2017, Directorate General 
    for External Policies Report No: PE578.044. European Parliament, Belgium, s. 7. 
14 2009 yılında yapılan keşifle Tamar 1 ve Dalit 1 sahalarında yaklaşık 255 milyar metreküp doğal gaz tespit edilmiştir. 
    Bu miktar İsrail’in 20 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak büyüklüktedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Ayla Gürel, Fiona Mullen ve 
    Harry Tzimitras, The Cyprus Hydrocarbons Issue: Context, Positions and Future Scenarios, Prio Cyprus Centre, Oslo, 2013, s. 2. 
15 USGS, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 
    2010-3014, Mart 2010. 
16 USGS, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta Basin Province, Eastern Mediterranean, 
    Fact Sheet 2010-3027, Mart 2010. 
17 Erdal Karagöl ve Büşra Zeynep Özdemir, Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü, SETA, Ankara, 2017, s. 14. 
18 Ebru Oğurlu, “Natural Gas in the Eastern Mediterranean: Means of Regional Integration or Disintegration?”, Journal of Social 
    Sciences, 2017, 8(1), 35-49, s. 39. 
19 Mehmet Arda Mevlütoğlu, Doğu Akdeniz’in Yeni Enerji Jeopolitiğinde Bölge Ülkeleri Deniz Güçlerinin Yeri ve Etkisi, BİLGESAM, 
    İstanbul, 2014, s. 12. 
20 Emete Gözügüzelli, Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Faaliyetleri ve Projeler, ORSAM, Ankara, 2019, s. 5. 
21 Türkiye’nin diplomatik girişimleri üzerine GKRY ile imzalanan MEB antlaşması Lübnan parlamentosunda bekletilerek onaylanması 
     ertelenmiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Serdar Örnek ve Baransel Mızrak,“Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve 
     Uluslararası Aktörlerin Politikaları”, Bilge Strateji, 2016, 8(15), 13-32. 
22 Işılay Acar ve Mutlu Yılmaz, “Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı”. TÜCAUM 30. Yıl Uluslararası 
    Coğrafya Sempozyumu, 3-6 Ekim 2018, Ankara, 2018, s. 602. 
23 Deloitte, Oil and Gas in Cyprus: Where Potential Lies, Deloitte Limited. Nicosia, 2018, s. 6. 
24 Deloitte, a.g.y., s. 6. 
25 Kıbrıs açıklarında mevcut kanıtlanmış doğal gaz rezervleri Rusya (1,230 trilyon kübik kadem), İran (1,170 trilyon kübik kadem) ve 
    Katar (880 trilyon kübik kadem) gibi rezerv zengini ülkelerle kıyaslandığında önemsiz görünse de adanın kaderini değiştirecek 
    büyüklüktedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Simon Henderson, “Cyprus Gas Discovery Could Be an East Mediterranean Game-Changer”, 
    https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/cyprus-gas-discovery-could-be-an-east-mediterranean-game-changer 
    (Erişim Tarihi: 05.07.2019). 
26 Deloitte, a.g.y., s. 6. 
27 Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye”. Bilge Strateji, 2012, 4(6), 1-70. 
28 12 Eylül 1980’de de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi karışıklığı bir fırsat bilerek yine tek taraflı olarak karasularını 12 mile çıkardığını 
     bildirmiş ve bunu yaparken de anakarayı değil, adaları baz almıştır. Ancak Türkiye Yunanistan’ın mütecaviz tutumunu savaş sebebi 
     olarak değerlendireceğini ilan etmesi üzerine karar uygulanamamıştır. Şayet Ege’de kara suları 6 mil olarak belirlenirse Türkiye % 7,47, 
     Yunanistan % 43,68, açık deniz ise % 48,85  oranında olurken, 12 mil durumunda Türkiye % 8,76, Yunanistan % 71,53, açık deniz 
     % 19,71 olarak belirlenecektir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Soner Polat, Mavi Vatan İçin Jeopolitik Rota, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019, s. 169. 
29 Peter E. Paraschos, “Offshore Energy in the Levant Basin: Leaders, Laggards, and Spoilers” Mediterranean Quarterly, 2013, 24(1), 38-56, s. 41. 
30 Özer Balkaş, Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji Güvenliği ve Jeopolitika, TMMOB, Ankara, 2019, s. 3. 
31 Balkaş, a.g.y., s. 4. 
32 İsrail’in şu ana dek yapmış olduğu tüm keşifler ülkenin 200 yıllık gaz ihtiyacını karşılamanın yanı sıra ihraç imkânı da sunmaktadır 
    Ayrıntılı bilgi için bakınız: Nazlı Üstün, Doğu Akdeniz’de Enerji Politikaları ve Kıbrıs Müzakerelerine Etkisi, Konya Ticaret Odası, Konya, 2016, s. 4. 
33 CyprusScene, “Consortium Declares Cyprus Gas Find Commercially Viable”, 
    https://cyprusscene.com/2015/06/10/consortium-declares-cyprus-gas-find-commercially-viable/ (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 
34 Michel Chossudovsky, “War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s Offshore Gas Fields”. 
     https://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680 (Erişim Tarihi: 25.08.2019). 
35 Ayla Gürel ve Laura LeCornu, Turkey and Eastern Mediterranean Hydrocarbons, Global Political Trends Center Publications, İstanbul, 2013, s. 7. 
36 Chossudovsky, a.g.y.. 
37 Filistin’in enerji konusunda İsrail’e olan bağımlılığını devam ettirmek ve Filistin yönetiminin doğal gaz rezervlerinden nakdi kazanç elde 
    etmesini engellemek isteyen İsrail, gazdan elde edilecek gelirin sadece mal ve hizmet olarak Filistinlilere verilmesini uygun 
    görmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Susan Power, Annexing Energy: Exploiting and Preventing the Development of Oil and Gas in the 
     Occupied Palestinian Territory, Al-Haq, Ramallah 2015. 
38 İsmail Numan Telci, “Doğu Akdeniz’de Enerji Rekabetinin Geleceği”. 
     https://www.setav.org/dogu-akdenizde-enerji-rekabetinin-gelecegi/ (Erişim Tarihi: 05.06.2019). 
39 Balkaş, a.g.y., s.3. 
40 Arabianbusiness, “Eni’s Zohr Gas Field Could See Egypt End Imports by 2019”, 
     https://www.arabianbusiness.com/energy/389798-enis-zohr-gas-field-could-see-egypt-end-imports-by-2019 (Erişim Tarihi: 15.08.2019). 
41 Petroleum Economist, “Egypt’s gas gold rush”, 
    https://www.petroleum-economist.com/articles/upstream/exploration-production/2019/egypts-gas-gold-rush (Erişim Tarihi: 01.08.2019). 
42 Egypt Energy, “BP buys 25% stake in Eni’s Nour concession offshore Egypt”. 
    https://energyegypt.net/bp-buys-25-stake-in-enis-nour-concession-offshore-egypt/ (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 
43 İsmail Şahin, Doğu Akdeniz’de Enerji Çatışması ve İşbirliği, ORSAM, Ankara 2019, s. 36. 
44 Emmanuel Karagiannis, “Shifting Eastern Mediterranean Alliances”, Middle East Quarterly, 2016,. 23(2), 1-11. 
45 Mevlütoğlu, a.g.y., s. 12. 
46 Karagiannis, a.g.m., s. 3. 
47 Şahin, a.g.y., s. 36. 
48 Sputnik, “ABD Dışişleri: Doğu Akdeniz Bizim Açımızdan Stratejik Öneme Sahip”. 
    https://tr.sputniknews.com/abd/201906081039275561-abd-disisleri-dogu-akdeniz-bizim-acimizdan-stratejik-oneme-sahip/  
    (Erişim Tarihi: 26.06.2019). 
49 Adada ismi zikredilen iki İngiliz üssünün haricinde Trodos Dağı üzerinde yerleşik ve İngiltere ve ABD’nin kullanımında olan dinleme ve 
     istihbarat tesisi bulunmaktadır. Özellikle CIA, MI6 ve NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu) için hizmet vermekte olan tesis, Libya’nın 
     batısından Orta Doğu’ya ve Kafkaslardan Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir bölgeden istihbarat ve bilgi toplayabilmektedir. 
50 Cyprusmail, “UK Spent Over £300m Maintaining Cyprus Bases Over Five Years”. 
     https://cyprus-mail.com/old/2019/03/01/uk-spent-over-300m-maintaining-cyprus-bases-over-five-years/ (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 
51 Bülent Erandaç, “Doğu Akdeniz’deki Oyunların Deşifresi”. https://www.sde.org.tr/bulent-erandac/genel/dogu-akdenizdeki-oyunlarin-desifresi-kose-yazisi-9695 (Erişim 
    Tarihi: 17.07.2019). 
52 Aydındık, “Fransız Donanması Kıbrısa Yerleşiyor”. 
    https://www.aydinlik.com.tr/ fransiz-donanmasi-kibris-a-yerlesiyor-dunya-mayis-2019-1(Erişim Tarihi: 15.07.2019). 
53 Andrea Beccaro ve Anna Sophie Maass, The Russian Web in the Mediterranean Region. ISPI, Milano, 2017. 
54 Shirin Jaafari, “Russia’s naval base in Syria has decades of history”. 
    https://www.pri.org/stories/2015-10-06/russias-naval-base-syria-has-decades-history (Erişim Tarihi: 01.06.2019). 
55 Çağatay Özdemir, Rusya’nin Doğu Akdeniz Stratejisi, SETA, Ankara, 2018, s. 12. 
56 Mehmet Cem Demirci, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyeti Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?”. 
     https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris 
     (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 
57 Hâlihazırda Rus Lukoil şirketi, Mısır’ın Zohr sahasında % 30’luk hisse payına sahiptir. Yine aynı şekilde, Rusya’nın LNG üretim lideri 
    Novatek Energy, Lübnan’da İtalyan ENI ve Fransız Total firmalarıyla birlikte oluşturduğu konsorsiyumla rezerv arama çalışmaları 
    yapmaktadır. Ayrıca Suriye’de Banyas’tan Tartus’a kadar olan kıyı kesiminde doğal gaz ve petrol arama ve sondaj hakki 25 yıllığına 
    Rus enerji firmalarına verilmiş durumdadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Demirci, a.g.y.. 
58 Şahin, a.g.y.. s. 8. 
59 Yaycı, a.g.m.. s. 11. 
60 Kanıtlanmış doğal gaz rezerv miktarı 3-4 trilyon metreküp olan Doğu Akdeniz bölgesi her ne kadar birçok devletin ve uluslararası 
     şirketin dikkatini çekse de dünyanın diğer bölgeleriyle kıyaslandığında şu an için sınırlı rezerve sahiptir. Hâlihazırda dünyada 
     keşfedilen toplam doğal gaz rezervi 186,6 trilyon metreküptür. Dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine ev sahipliği yapan İran’ın 
     tek basına 33,5 trilyon metreküp rezervi bulunmaktayken Rusya 32,3 trilyon metreküp rezerve sahiptir. Dolayısıyla şu an için Doğu 
     Akdeniz’in sahip olduğu rezerv miktarı ancak İran’ın doğal gaz rezervlerinin % 10’a tekabül etmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: 
     Erdal Tanas Karagöl, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”, 
     https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 
61 Şahin, a.g.y.. s. 8. 
62 Karagöl ve Özdemir, a.g.y., 
63 Gözügüzelli, a.g.y.. 
64 Yaycı, a.g.m., s. 25. 
65 Bu husus Uluslararası Adalet Divanı’nın Romanya-Ukrayna deniz yetki alanları uyuşmazlığına ilişkin 3 Şubat 2009 tarihli kararında 
     ortaya konulmuştur. Yine aynı şekilde Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı 
     uyuşmazlığında benzer bir hükme varılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Yaycı, a.g.m. ve Ergüven, N. Sarp, “Karadeniz’de Deniz Alanı 
     Sınırlandırması Davası (Romanya Ukrayna) ve Uluslararası Hukuk Açısından Etkileri”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 
     2014, 63(2), s. 309-328. 
66 İlgili husus Libya-Malta, par. 46; Maine Körfezi par. 88; Eritre-Yemen Davası par. 103 gibi deniz yetki alanlarının belirlenmesine 
     ilişkin ortaya konulan yargı kararlarında açıkça belirtilmiştir. Bu noktada yargı kararları gereği tarafların kıyılarının başlama çizgisi olarak 
     kabul edilmesi ve kıtaların denize hâkimiyetinin esas alınması gerekmektedir. 
67 Yaycı, a.g.m.. 
68 Soyalp Tamçelik ve Emre Kurt, “Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge Algısı ve Yakın Tehdit Alanı: Kıbrıs”, Hasret Çomak, (ed.), 
    Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 3) Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, 2014, s. 882-993. 
69 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı No: 43, 11 Şubat 2018, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon 
    Faaliyetleri Hk. ve No: 400, 29 Aralık 2017, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk. 
    “http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-gkrynin-dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi 08.06.2019). 
70 Şahin, a.g.y., s. 41. 
71 Libya ve Malta arasında deniz yetki alanlarına ilişkin Uluslararası Adalet Divanı’nın almış olduğu karar bu durumu destekler mahiyettedir. 
    Divan ilgili uyuşmazlıkta Libya lehine hüküm vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Victor Prescott and Clive Schofield, 
    The Maritime Political Boundaries of the World, Martinus Nijhoff Publishers, Leiden, 2005, s. 389-390. 
72 Gözügüzelli, a.g.y. 
73 İlhan Sağsen, “Yeni bir kriz ve mücadele alanı: Doğu Akdeniz”. 
     https://www.aa.com.tr/tr/analiz/yeni-bir-kriz-ve-mucadele-alani-dogu-akdeniz/1484415 (Erişim Tarihi: 24.06.2019). 
74 Voice of the Island, “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi- Analiz”, 
     https://www.voiceoftheisland.com/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-analiz/159201/ (Erişim Tarihi: 28.06.2019). 
75 Gürel ve Le Cornu, a.g.y. 
76 Telci, a.g.y. 
77 Erdal Tanas Karagöl, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”. 
    https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 
78 BBC, “Doğu Akdeniz - AB’den Türkiye’ye Yaptırım Kararı: Üst Düzey Temaslar ve Hava Taşımacılık Anlaşması Müzakereleri Askıya Alınacak”. 
    https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-48998919 (Erişim Tarihi: 20.07.2019). 
79 BBC, a.g.y. 
80 AB Haber, “ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi 2019 Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Enerji İşbirliği Yasa Tasarısını Onayladı”. 
    https://www.abhaber.com/abd-senato-dis-iliskiler-komitesi-2019-dogu-akdenizde-guvenlik-ve-enerji-isbirligi-yasa-tasarisini-onayladi/ 
    (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 
81 Doğu Akdeniz’de keşfi gerçekleşen doğal gaz rezervlerinin nakli konusunda şu an için muhtemel beş senaryo bulunmaktadır. Bunlardan ilki 
    ve üzerinde en çok çalışma yapılanı AB destekli Doğu Akdeniz Boru Hattı projesidir. Bu projeyle Avrupa’ya gaz akışının İsrail- GKRY-Yunanistan 
güzergâhı üzerinden yapılması planlanmaktadır. İkinci olarak İsrail-Türkiye arasında inşa edilmesi düşünülen bir boru hattıyla gazın 
Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına nakli düşünülmektedir. Üçüncü bir alternatif ise İsrail’den Mısır’a gaz transferini öngören İsrail-Mısır 
güzergâhtır. Dördüncü olarak GKRY-Mısır arasında bir gaz transfer hattının oluşturulmasıdır. Son olarak ise enterkonnekte elektrik iletim hattı 
ile Doğu Akdeniz gazının kullanılması düşünülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Karagöl ve Özdemir, a.g.y., s. 45. 
82 Karagöl ve Özdemir, a.g.y.. s. 47. 
83 Şu an için East-Med projesinin ön çalışmaları kapsamında Avrupa Birliği 34,5 milyon Euro katkı sağlamaktadır. AB yetkilileri enerji 
    çeşitliliği açısından çok önemli olarak gördükleri East-Med projesinin gerçekleştirilmesi hususunda AB’nin ilerleyen süreçte de malı 
    yardımda bulunacağını ifade ediyorlar. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Milliyet, “Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz’de işbirliğini artırıyor”. 
    http://www.milliyet.com.tr/dunya/yunanistan-israil-guney-kibris-uclusu-dogu-akdenizde-isbirligini-artiriyor-2664795 (Erişim Tarihi: 05.08.2019). 
84 Türkiye ve Libya arasında imzalanmış olan mutabakatın deniz yetki alanları ve Doğu Akdeniz enerji denklemi açısından doğurduğu 
sonuçlar noktasında değerli görüşlerini benimle paylaşan Doç. Dr. Ismail Şahin’e teşekkür ederim. 
85 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Kavramı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, İstanbul, 2019. 

***