Enerji Güvenliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enerji Güvenliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2020 Pazartesi

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKASI,

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKASI,



Azime Telli *
* Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi.
ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..

ÖZET;

Petrol ve doğal gaz üreticileri için stratejik öneme sahip Türkiye de gelecek için bir enerji piyasası olmaya aday. Bu çalışma enerji politikası ile ilgilidir Avrupa'yı Asya ve Orta Doğu'ya bağlamak için bir enerji köprüsü olarak Türkiye.

Türkiye'nin geleceğini etkileyecek temel değişken, Asya ve Asya arasındaki enerjiyi transfer edecek enerji transfer boru hatları Avrupa ülkeleri. Coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye Avrupa ülkelerinin arzını değiştirmek için önemli bir konum. Bu makalede, enerji koridoru, hub veya merkez olma arasındaki farklar. Türkiye uygular stratejik bir dış politika aracı olarak enerji. 

Bu strateji, enerji geçiş koridoru, Türkiye'yi bir merkez ya da merkez haline getirerek proaktif hale gelebilir.

DOĞU VE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜ: TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKASI

Türkiye, gelecekte Türkiye, gelecekte enerji piyasası olmaya da aday bir ülkedir. Bu bilgilerin, enerji kaynaklarının Orta Türkiye’nin enerji şart ele alınacaktır. 
Türkiye’nin geleceğini düzenlemeecek olan temel değişken enerjinin Asya’dan Avrupa ülkelerine transferinde gerekli boru hattı konusundaki tercihidir. 
Türkiye, coğrafi ve stratejik konumu nedeni ile Avrupa ülkelerinin enerji tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesinde önemli bir ülkedir. 

Çalışmada enerji koridoru, enerji üssü ve enerji merkezi kavramları arasındaki fark ortaya konulacaktır. 

Enerji, Türkiye'nin stratejik dış politika araçları arasında yer almaktadır. 
Enerji transit koridoru haline getirmeyi hedefleyen bu stratejinin proaktifleştirilmesi Türkiye’yi enerji üssü ya da merkezi haline getirebilir.

Giriş

Petrol ve doğal gaz üreticileri için stratejik öneme sahip Türkiye de gelecek için bir enerji piyasası olmaya aday. Türkiye bir enerji olarak görülebilir koridor, çünkü Batı Avrupa, Güney arasında doğal bir köprü olduğu için Kuzey ve Kuzey-Doğu Avrasya'da Akdeniz ve hidrokarbon bakımından zengin bölgeler, Kuzey-Doğu Hazar ve Doğu ile Güney-Doğu Orta Doğu. Türkiye'nin geleceğini etkileyecek temel değişken, Asya ve Asya arasındaki enerjiyi transfer edecek 
enerji transfer boru hatları Avrupa ülkeleri. Aslında, dünyanın kanıtlanmış petrolünün% 73'ü ve dünyanın kanıtlanmış petrolünün% 72'si doğal gaz rezervleri Türkiye'nin Federasyon, Hazar ve Orta Doğu ülkeleri tedarikçi olarak.1

Sonuç olarak, Türkiye bir enerji geçiş ülkesi olarak ortaya çıkmıştır, ancak bir enerji merkezi ve hatta bir enerji merkezi olma arzusu. Onun yüzünden coğrafi ve stratejik konumuyla, Türkiye farklı bir konumda Avrupa ülkeleri arzı 2

Türkiye'nin Enerji Profili

Türkiye, çeşitli değişken, stratejik konumlarda bir kavşak noktasındadır ve Orta Doğu üçgeni dahil olmak üzere ekonomik açıdan önemli bölgeler, Orta Asya ve Kafkasya. Türkiye şu anda dünyanın 17. büyük ülkesi ekonomisi ve yaklaşık nüfusu 2010 yılında 73 milyon kişidir. enerji ihtiyaçları hızla artıyor.3

Türkiye'nin son enerji tüketimi son on yılda hızla artmıştır. Türkiye'nin enerji talebi yılda% 8 büyüyor. 4 Dünyanın enerji açısından en büyük bölgeleri ile çevrili  olmasına rağmen, Türkiye enerji fakir bir ülke olarak adlandırılabilir.

Net ithalatçı ve kendisi üreticiler için büyük bir pazar Türkiye'nin önemi gaz ve petrol için büyük bir geçiş sistemi geliştirme yeteneği ve istekliliği, hidrokarbon kaynaklarının Avrupa pazarlarına Türkiye, Ortadoğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya.5

Türkiye'nin transit ülke olarak enerji politikası

Ancak Türkiye ekonomisi yeni hammadde yetiştirmeyi gerektiriyor; sınırlı yerli doğal kaynaklar onu dış kaynaklardan satın alarak talebini karşılamaya zorlar.
Bu nedenle, Türkiye'nin enerji politikasının dış politikası ile doğrudan bağlantıları vardır.6

Türkiye'nin dışarıdan talebinin yoğunluğu, yani toplamın% 74'ü Birincil enerji tüketimi çevre bölgelerden bir enerji kaynağına ihtiyaç duyar ve ülkeler, her geçen yıl artmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Türkiye’nin enerjisini ithal eden ülkeler dış politika açısından kritik bir konudur. İçinde Ayrıca, Türkiye'nin jeopolitik konumu ülkeler için bir geçiş ülkesidir ihracat için enerji kaynakları ile 7 Böylece, enerji güvenliği, enerji diplomasisi ve ulusal enerji stratejisi konuları Türkiye'nin dış politikasında sadece Ankara için değil, ülkeler ve Avrupa. Türkiye'nin ulusal enerji politikası üç bileşenden oluşmaktadır: 8

İkincisi, sürdürülebilir, kaliteli ve ucuz bir enerji tedariki sağlamaktır.

Üçüncüsü, ülkenin jeopolitikliğini koruyarak bir enerji köprüsü işlevi görmektir. 

Fırsatları. Bu coğrafi konumda, Türkiye doğrudan ve dolaylı olarak petrol ve gaz zengini ile sınır komşusudur dünyanın bölgeleri. Çevre bölgeler, Orta Doğu, 
Kuzey Afrika, Hazar Havzası Rusya Federasyonu'nun tamamı petrol ve gaz rezervleri bakımından zengindir. Bunlar arasında en son Hazar Denizi'nde rezervler keşfedildi.  Hazar bölgesinde, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan önemli ölçüde gaz ve petrole sahip ülkelerdir yedekler.

Enerji ve enerji kaynaklarının doğrudan ülkeler ve bölgenin kaderi. Türkiye'nin petrol ve doğal gazın geçiş kapısı olması AB'nin birbiriyle ilişkili olduğu için AB'ye  girmesi gittikçe önem kazanıyor enerji güvenliğini sağlama problemleri ve rekabetçi fiyatlarla çoklu kaynaklar.9

Türkiye'nin Enerji Stratejisi

Enerji transit koridoru olarak Türkiye, çeşitli petrol ve doğal gaz boru hatlarını ima etmektedir ve Rusya, Hazar ve Orta kaynaklı diğer ulaşım araçları
Doğu, sadece Türkiye pazarı için değil, Avrupa ve diğer pazarlar için Mediterranean. 10

Türkiye, bu senaryoda belirli transit ücretleri alır; ancak, öncelik veremez iç ihtiyaçlar, ortalama transit şart ve koşullarından memnun ve yeniden ihraç edemiyor topraklarından geçen önemli miktarda petrol ve gaz.

Bir enerji merkezi olarak Türkiye, Türkiye'nin petrol ve doğal gaz ağı üzerindeki geniş etkisini vurgulamaktadır boru hatları ve Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ticareti,  sadece kabiliyeti açısından değil transit şartlar ve koşullarını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda bu sistemden geçen hidrokarbonlar.11

Uluslararası anlaşmalar ve yerli enerji karışımı arasındaki uyumluluk birinin diğerine olumsuz etkilerinden kaçınmak için son derece önemli ve Türkiye'nin bir enerji merkezi haline gelmesi durumunda başarı düzeyi.

Bir enerji merkezi olarak Türkiye, Türkiye'nin enerji merkezinin sahip olduğu bir durumu tasvir etmektedir nükleer santrallerde olduğu gibi, yenilenebilir enerji programı ve kapsamlı bir altyapı ilave rafineriler, doğal gaz depolama tesisleri, LNG trenleri, gemiler, denizcilik terminaller ve bağlantı noktaları. Bir enerji merkezi olarak Türkiye de yeterli enerji yoğunluğu ve sürdürülebilir bir enerji karışımı.

Bu yaklaşıma göre Türkiye bir koridor olarak Doğu-Batı boru hatlarını ifade etmektedir. Türkiye bir enerji merkezi Doğu-Batı ve Kuzey-Güney boru hatlarını ifade eder. 

Enerji olarak Türkiye center, depolama kapasitesinin yanı sıra geniş kapasitelere sahip çok boyutlu boru hatlarını tanımlar Tedarikçilerden pazarlara petrol ve gaz akışını dengelemek ve düzenlemek için tesisler.

Bu kategorizasyon, yaygın olarak boru hatlarına dayanarak, enerji jeopolitiği, dış politika girişimleri ve sanayi ilişkisi 13

Bu nedenle, Türkiye'nin enerji geçişi konusundaki ilgisinin belirtilmesi yararlıdır.
koridor, göbek veya merkez dört aşamadan geçti: 14


1. Siyasi-kültürel kaygılarla erken aşama: 1991-1994.
2. Hazar kökenli Doğu-Batı enerji koridoru: 1994-2005.
3. Avrasya ve Orta Doğu kaynaklı Doğu-Batı enerji koridoru: 2005- 2009.
4. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney enerji geçiş merkezi Rusya, Hazar kökenli Deniz ve Orta Doğu: 2009 ve sonrası.

Sonuç olarak, Türkiye'nin enerji söylemi “geriye dönük enerji stratejisi” ne dönüştü Türkiye'nin ilgili ülkelerle olan etkileşimlerinden doğan: 15

1-ABD ile, özellikle Hazar Denizi'nden petrol ve gaz boru hatları ile, BTC yağı ve BTE gaz boru hatlarına;
2- AB ile Yunanistan ve İtalya ile olduğu gibi doğal gaz boru hatları ile Türkiye-Yunanistan-İtalya ara bağlantıları ve Nabucco projesi;
3-Rusya ile Rusya Batı ve Mavi Akım gaz boru hatları yanı sıra Samsun-Ceyhan petrol boru hattı projesini önerdi;
4-Azerbaycan ve Gürcistan ile Hazar Denizi'nden petrol ve gaz taşımacılığı Türkiye'ye mi;
5-İran ile Tebriz-Erzurum-Ankara gaz boru hattı ve bir yandan diğer yandan İran üzerinden Türkmenistan'dan Türkiye'ye genişletme projeleri;
6- Irak ile sadece Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı ile değil, Irak gazının Nabucco boru hattına dahil edilmesi olasılığı;
7- Arap Gaz boru hattının Türkiye'ye uzatılmasıyla Irak, Suriye ve Mısır ile, ve muhtemelen Nabucco üzerinden Avrupa'ya;
8- Katar ile Türkiye'ye gaz boru hattının genişletilmesi ve daha fazlası Türkiye üzerinden LNG ticareti;
9- İsrail ile Ceyhan'dan Hayfa'ya boru hatlarını genişletme imkanı.

Sonuçlar

Fosil enerji (petrol, kömür ve doğal gaz) en önemli enerji kaynaklarıdır. modern insan hayatı. Türkiye'nin enerji talebi, özellikle elektrik ve doğal gaz yıllık% 8 büyüyeceği öngörülmektedir. Unutulmamalıdır ki, yaklaşık% 74'ü Türkiye'nin enerji talebi diğer ülkelerden yapılan ithalat ile karşılanmaktadır.

Türkiye'nin doğal gazın ülkedeki kullanımı ve ülkeye nakliyesi ile ilgili çeşitli projeleri bulunmaktadır. Avrupa. Ayrıca, bu eğilimin yakın gelecekte de devam 
etmesi muhtemeldir. Gerçekleştirmek için Batı ile Doğu arasında bir enerji köprüsü olmayı hedefleyen Türkiye'nin AB ile uyumlu bir enerji politikası.

Avrupa ve Türkiye hızla büyüyen doğal gaz ithalatçıları ve tüketicileri Türkiye'nin Orta Doğu'daki büyük gaz ihracatçısı ülkelerle çevrili olması Doğu ve Orta Asya. Önemli miktarda ham petrol ve doğal gaz yakın gelecekte Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine taşınacaktır.

Türkiye, bu şartlar altında, belirli şartlar altında bir enerji koridoru olarak ortaya çıkmaktadır. jeopolitik avantajlar. Türkiye bir enerji geçiş ülkesi olmaktan
stratejik avantajları olan bir enerji merkezi, hatta bir merkez? Bu henüz mümkün olabilir belirli tutarsızlıklar tarafından kısıtlanır ve birkaç şarta.

Her şeyden önce, Türkiye'nin ek inşaat yapılması gerekecek ve aslında petrol ve gaz boru hatları gibi tedarikçilerden iyi sözleşme koşulları Türkmenistan ve İran. İkinci olarak, Türkiye sadece “al ya da öde” ve “hayır uluslararası gaz anlaşmalarında değil, aynı zamanda tutarsızlıktan yerli enerji yapılarında.16

Kaynakça

Ali Tekin ve Iwa Walterova, “Türkiye'nin Jeopolitik Rolü: Enerji Açısı”,
Ortadoğu Politikası, Cilt 14, Sayı 1, 2007, s. 84-94.

Ali Tekin ve Paul A. Williams, “AB – Rusya İlişkileri ve Türkiye'nin
Enerji Koridoru ”, Avrupa-Asya Çalışmaları, Cilt 61, Sayı 2, 2009, s. 337-356.

Aslıhan Turan, “Hazar Havzasında Enerji Diploması”, Bilge Strateji Jeopolitik
Ekonomi-Politik ve Sosyo-Kültürel Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2010, p.2-38.

Batu Aksoy “Enerjide Arz Güvenliği: Politikalar ve Öneriler: Enerjide Arz
Güvenliğinin Sağlanması ve Türkiye Enerji Stratejisi ”, TÜSİAD Enerji Çalışma
Grubu Konferansı, Ceylan Intercontinental Hotel, İstanbul, 2007.

Bezen Balamir Coşkun ve Richard Carlson, “Yeni Enerji Jeopolitiği: Neden
Türkiye Meselesi? ”, Insight Türkiye, Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 205-220.

Bircan Dokuzlar, Dünya Güç Dengesinde Yeni Silah Doğal Gaz, İstanbul, IQ
Yayınları, 2006.

BP Dünya Enerji 2011 İstatistiksel İncelemesi, BP, 2011, www.bp.com/statisticalreview/ , (Accessed 15 March 2013).

Brezezinski, Z., Büyük Satranç Tahtası: Amerika’nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun
Jeostratejik Gereklilikleri, çev. Y. Türedi, İstanbul, İnkilap Kitabevi, 2005.

Cenk Pala, “21. Yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrol ve Doğal Gazın Yeri ve
Önemi” , Avrasya Dosyası, Cilt 9, Sayı 1, Bahar 2003, p. 5-38.

Cenk Sevim, “Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği”, Journal of Yaşar
University, 26 (7), 2012, p. 4378-4391.

Deniz Ülke Arıboğan, Mert Bilgin, “New Energy Order Politics (Neopolitics): From
Geopolitics to Energepolitics”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Volume 5, No 20, 2009, p. 109-132.

Emre İşeri ve Oguz Dilek, “The limitations of Turkey’s new foreign policy activism in the Caucasian regional security complexity”, Turkish Studies, Volume 12, No 1, 2011, p. 41–54.

Emre İşeri and others, “Jeopolitik Rekabetten Enerji İşbirliğine: Türkiye-Rusya
İlişkileri”, Cüneyt Yenigün, Ertan Efegil (der.), Türkiye’nin Değişen Dış Politikası,
Ankara, Nobel Yayıncılık, 2010.

Gareth M. Winrow, “Turkey and the East-West Gas Transportation Corridor”,
Turkish Studies, 5:2, 2004, p. 24-42.

Gareth M. Winrow, “Energy Security in the Black Sea: Caspian Region”,
Perceptions, Güz 2005, p. 85 – 98.

Gökhan Bacik, “Turkey and Pipeline Politics”, Turkish Studies, 7:2, 2006, p. 293-306.

Hasret Çomak, Dünya Jeopolitiğinde Türkiye, İstanbul, Hiperlink Yayınevi, 2011.
Hikmet Ulubay, İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e Petropolitik, Ankara, De Ki Basım Yayım, 2008.

I.Sohn, “Energy-Supply Security and Energy Intensity: Some Observations from the 1970-2005”, Interval Minerals & Energy - Raw Materials Report, Volume 23, No 4, 2008, p. 145-161.

International Energy Outlook 2011, U.S. Energy Information Administration, 2011,
www.eia.gov/forecasts/ieo/pdf/0484%282011%29.pdf/, (Accessed 03 May 2013).

İdris Demir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattının Türkiye Açısından
Önemi”, Ahmet Hamdi Aydın, Seyhan Taş ve Saniye Adıgüzel (ed.), Bölgesel
Sorunlar ve Türkiye Sorunlar-Tehditler-Fırsatlar, Kahramanmaraş, KSÜ Yayınları, 2008.

J. Elkind and Carlos Pascual, Energy Security, Economics, Politics, Stategies and
Implications, Washington, The Brookings Institution, 2010.

John Roberts, The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues, Brussels,
Centre for European Policy Studies, 2004.

Joseph S. Nye et al., Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan Akman (çev.), İstanbul, İş Bankası Yayınları, 2011.

Justyna Misiagiewicz, “Turkey as an Energy Hub in the Mediterranean Region”,
Spectrum: Journal of Global Studies, 4:1, 2011, p. 107-126.

Kerem Alkin ve Sabit Atman, Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 2006-48.

Lutz Kleveman, Yeni Büyük Oyun Orta Asya’da Kan ve Petrol, Hür Güldü(çev.),
İstanbul, Everest Yayınları, 2003.

Mehmet Bülent Uludağ et al, “Turkey's Role in Energy Diplomacy from Competition to Cooperation: Theoretical and Factual Projections”, International Journal of Energy Economics and Policy, Vol. 3, Special Issues, 2013, p. 102-114.

Mert Bilgin, “Geopolitics of European Natural Gas Demand: Supplies from Russia, Caspian and the Middle East”, Energy Policy, 37, 2009, p. 4482–4492.

Mert Bilgin, “Fosil, Yenilenebilir ve Nükleer Yakıtların Neopolitik Anlamı -
Türkiye’nin Durumu ve Gelecek Alternatifleri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 20, 2009, p. 57-88.

Mert Bilgin, “What Difference Does it Make to Become an Energy Transit
Corridor, Hub or Center?”, UNISCI Discussion Paper, No23, 2010, p. 113–128.

Mert Bilgin, “Energy and Turkey’s Foreign Policy: State Strategy, Regional
Cooperation and Private Sector Involment”, Turkish Policy Quarterly, Volume 9, No 2, 2011, p. 81-92.

Mert Bilgin, “Yeni Asya’nın Enerji Paradigmasında Orta Asya ve Kafkaslar: Rusya, AB, ABD, Çin, İran ve Türkiye arasındaki açmazlar ve stratejik açılımlar”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2011,

www.stratejikongoru.org/pdf/yeniasyaninenerjiparadigmasi.pdf/ , (28.04.2013).
Michael T. Klare, Rising powers, shrinking planet: the new geopolitics of energy,
New York, Metropolitan Books, 2008, p. 15.

Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya İle İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış
Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.II, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005.

Mustafa Aydın, Türkiye’nin Avrasya Macerası, Ankara, Nobel Yayıncılık, 2007.

Mustafa Balat, “Security of Energy Supply in Turkey: Challenges and Solutions”,
Energy Conversion and Management, 51, 2010, p. 1998-2011.

Necdet Pamir, “Enerji Arz Güvenliği ve Türkiye”, ASAM Stratejik Analiz, 2007, p. 14-24.

Necdet Özalp, “Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarının Önemi ve Konumu”,
Panorama Dergisi, Sayı 1, Şubat 2004, p. 5-17.

Nejat Doğan ve diğerleri, Türkiye'nin Jeoekonomis Enerjiye Bakış: 2030'a Bakış, Exxon Mobile, 2010,
http://www.exxonmobil.com/Corporate/Files/news_pub_eo_2009.pdf, (Erişim 18 Nisan 2013).

Özgür Bora Özkul, “21. Yüzyılda Enerji Güvenliği ”, Stratejik Öngörü Stratejik
Araştırmalar Dergisi, Sayı: 15-16, s. 49-62.

Paul Stevens, Transit sıkıntıları: Çatışma kaynağı olarak boru hatları, Catham House Rapor, Londra, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Catham House, 2009.

Pınar Bilgin ve Ali Bilgiç, “Türkiye'nin Avrasya'ya Yönelik Yeni Dış Politikası”, Avrasya Coğrafya ve Ekonomi, Cilt 52, Sayı 2, 2011, s. 173-195.

Sander Hansen, “Boru Hattı Politikası: Avrasya Enerjisinin Kontrolü İçin Mücadele Kaynaklar ”, Nisan 2003,
www.clingendael.nl/publications/2003/20030400_ciep_paper_hansen.pdf/ (Erişim 02 Nisan 2013).

Stuart Harris, “Küresel ve Bölgesel Emirler ve Enerjinin Değişen Jeopolitiği”,
Avustralya Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 64, Sayı 2, 2010, s. 166-185.

Yeni Enerji Güvenliği Paradigması, Dünya Ekonomik Forumu, Bahar 2006,
www.webforum.org/pdf/Energy.pdf/, (Erişim tarihi 02 Mart 2013).

Tuncay Babali, “Enerji Kavşağı'nda Türkiye”, Orta Doğu Üç Aylık, 16 (2),
İlkbahar 2009, s. 25-33.

W. J. Nuttall ve D. L. Manz, “Yirmi Yaşında Yeni Bir Enerji Güvenliği Paradigması
Birinci Yüzyıl ”, Teknolojik Tahmin ve Sosyal Değişim, Cilt 75, Sayı 8, 2008,
s. 1247-1259.

W. Raymond Duncan ve diğerleri, 21. Yüzyılda Dünya Politikaları, New York, Pearson Longman, 2006.

DİPNOTLAR; 

1 Cenk Sevim, “Geçmişten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değişimleri”, Stratejik
   Araştırmalar Dergisi, Yıl. 7, Sayı. 13, Mayıs 2009, s. 93.
2 Elnur Osmanov, “Rusya’nın Süper Güç Olma Hesapları ve Enerji”,
   http://www.tasam.org/index.php?altid=75 (Erişim tarihi: 17 Mayıs 2010).
3 Dünya Factbook-Türkiye, CIA, 
   https://www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos / tu.html / (Erişim tarihi: 21 Haz 2013).
4 Dünya Enerji Görünümü 2011, IEA,
   www.worldenergyoutlook.org/media/weowebsite/2011/es_turkish.pdf/ (Erişim tarihi 24 Haz 2013).
5 Asya ve Pasifik'te Enerji Güvenliği ve Sürdürülebilir Kalkınma, Enerji Politika Seçenekleri
   Güvenlik ve Sürdürülebilir Kalkınma 2010, BM Asya ve Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komisyonu Pasifik, s. 5, 
    http://www.unescap.org/esd/energy/ (Erişim tarihi: 05 Haz 2013).
   Mehmet Bülent Uludağ ve diğerleri, “Türkiye'nin Enerji Diplomasisinde Rekabetten İşbirliğine Rolü:
   Kuramsal ve Olgusal Projeksiyonlar ”, Uluslararası Enerji Ekonomisi ve Politikası Dergisi, Vol. 3,
   Özel Sayılar, 2013, s. 105.
7 Mustafa Balat, “Türkiye'de enerji arz güvenliği: Zorluklar ve çözümler”, Enerji Dönüşümü
   ve Yönetim, 51, 2010, s. 2002.
8 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Enerji Stratejisi, 
   http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerjistratejisi.tr.mfa / (Erişim tarihi: 20 Haz 2013).
9 Arzu Yorkan, “Avrupa Birliği'nin Enerji Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Bilgesam, s. 25
www.bilgesam.org/tr/Makaleler/Abd/Avrupa%20Birliginin%20Enerji%20Politikasi%20Ve%20Turkiy
eye% 20Etkileri.pdf / (Erişim tarihi: 15 Haz 2013).
10 Mert Bilgin, “Türkiye'nin Enerji Stratejisi: Ne Fark Yaratır o Enerji Olur
Transit Koridor, Hub veya Merkez? ”, UNISCI Tartışma Belgesi, Sayı 23, s. 114.
11 Justyna Misiagiewicz, “Akdeniz Bölgesinde Bir Enerji Merkezi Olarak Türkiye”, Spektrum: Dergi
Küresel Çalışmalar Bölümü, 4: 1, 2011, s. 111.
12 Gökhan Bacik, “Türkiye ve Boru Hattı Politikaları”, Türkiye Çalışmaları, 7: 2, 2006, s. 300.
13 Gareth M. Winrow, “Türkiye ve Doğu-Batı Gaz Ulaşım Koridoru”, Türkiye Çalışmaları, 5: 2, 2004, s. 33.
14 Bilgin, age, s. 111.
15 Mehmet Bülent Uludağ ve ark., “Türkiye'nin Enerji Diplomasisinde Rekabetten Türkiye'ye Rolü İşbirliği: Teorik ve Gerçek Projeksiyonlar ”, 
Uluslararası Enerji Ekonomisi Dergisi ve Politika, Cilt. 3, Özel Sayılar, 2013, s. 110.
16 Gareth Winrow, “Possible Consequences of a New Geopolitical Game In Eurasia On Turkey as an Emerging Energy Transport Hub”, Turkish Policy Quarterly, Vol. 5, No. 2, Summer 2006, p. 50.



***

25 Şubat 2017 Cumartesi

HİNDİSTAN’IN ENERJİ GÜVENLİĞİ


HİNDİSTAN’IN ENERJİ GÜVENLİĞİ 



Ömer ATAGENÇ
* Ars. Gör., Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İliskiler Bölümü. 


Anahtar kelimeler: Enerji Politikaları, Enerji Güvenliği, Asya-Pasifik, Güney Asya Jeopolitiği, Hindistan,Ömer ATAGENÇ,

Giris 

Hindistan, enerji rezervleri zayıf olan bir ülkedir. Soğuk Savas döneminin iç talebi karsılayan bir ülke olmasına rağmen, 90’lı yıllarla birlikte değisen ekonomi politikalarına ve sanayilesmeye bağlı olarak enerji ihtiyacı gün geçtikçe artmaya baslamıstır. Enerji kaynaklarının çesitlendirilmesi, enerji güvenliği meselesinin en önemli konusu haline gelmistir. Bu çesitlendirme politikası da gerek bölgesel gerek küresel ölçekte daha aktif bir dıs politika izlemesini de beraberinde getirmistir. Asya’nın yükselen profiline sahip bir ülke olarak Hindistan, artan enerji ihtiyaçlarını karsılayabilmek ve ekonomik büyümesini devam ettirebilmek için diğer bir Asya gücü Çin ile sürekli olarak bölgede karsı karsıya gelmeye 
baslamıstır. Soğuk Savas’ın isbirliği ve barıs ortamının yerini sıkı bir rekabet ortamı almıs ve Asya-Pasifik bölgesinde sular gün geçtikçe ısınmaya baslamıstır. Enerji güvenliği meselesi kaynak çesitlendirmesinin yanısıra askeri gücün de ön planda olduğu bir noktaya doğru evrilmeye baslamıstır. Güvenlik problemleri sebebiyle karadan kurgulanan enerji nakil projelerinden ziyade deniz yoluyla enerjinin Hindistan’a ulastırılmasına yönelik projeler gelistirilmektedir. Hint Okyanusu’nun güvenliğinin ve bölgede denetimin sağlanması 
Hindistan’ın enerji güvenliği politikalarının merkezine de oturmaktadır. 

Hindistan’da Enerji Politikalarının Kısa Tarihçesi 

Hindistan’ın enerji ile tanısması 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlamaktadır. Dünyada petrolün yeni yeni kesfedilmeye baslandığı bu dönemde İngiltere’nin Kafkaslar ve Ortadoğu ile birlikte Güney Asya’da da es zamanlı olarak faaliyete basladığını söylememiz mümkündür. Hindistan’ın Dngiliz sömürgesi altında olduğu bu dönemde, 1860 yılında Assam’da ilk olarak petrol arama çalısmalarına baslanmıstır. Yaklasık 30 yıl süren bu çalısmaların sonucunda 1889 yılında Digboi bölgesinde petrole ulasılmıstır. Dönemin İngilizlere ait olan tek enerji sirketi AR&T (The Assam Railways & Trading Company Limited)’nin çalısmaları sonucunda petrol kesfedilmistir. Bu sirket, 1947 yılındaki 

Hindistan’ın bağımsızlığından önce 1899 yılında AOC (The Assam Oil Company) adını, ardından 1921 yılında BOC (The Burmah Oil Company) adını almıstır. Bağımsızlığın ardından 1948 yılında yeni hükümet IPR (Endüstriyel Politika Kararı) almıstır. Bu karara göre, Hindistan’ın ekonomik anlamda kalkınabilmesi, petrol sanayisinin gelismesi ile doğru orantılıdır.1 Bağımsızlıktan itibaren 70’lerin sonuna kadar gelinen dönemde Hindistan’ın ekonomi politikalarının temelindeki bes yıllık kalkınma planlarının ana konusu genellikle enerjidir. İlk iki plan “ Yeraltı Kaynaklarının Gelistirilmesi ”dir. Üçüncü Bes Yıllık Kalkınma Planı “ Yeraltı kaynakları ve Petrol ”dür. 1970’lerin sonlarına kadar süren Altıncı Bes Yıllık 
Kalkınma Planı ise “ Enerji ”dir. Bu plan Hindistan’ın petrol ihtiyacının karsılanması amacıyla olusturulmustur.2 

1974 yılı Hindistan’ın petrol sektörü açısından ciddi bir dönüsümün yasandığı bir yıl olmustur. İlk defa bu yıl içinde Hindistan münhasır ekonomik bölgesine dahil bir alanda kıyıdan uzak (offshore) petrol kaynaklarına ulasmıstır. Assam ve Gujarat bölgesindeki petrol kaynaklarına bağımlı olan Hindistan’ın denizde de petrol kaynaklarına ulasılabilmistir. 1974 yılını takip eden bes yıl içerisinde kıyıdan uzak sahaları Hindistan’ın toplam petrol ihtiyacının yaklasık %38’ini karsılar bir noktaya gelmistir. Bu durum, Hindistan’ı enerji kaynaklarına 
olan ihtyacı noktasında önemli ölçüde ferahlatmıstır.239 Ancak, 1974 yılı dünyayı ciddi sekilde etkileyen bir enerji krizine de sahne olmustur. Petrol üreten ülkelerin tüketici ülkelerle yasadıkları gerilimin bir sonucu olarak ortaya çıkan 1973-74 petrol krizi, tüm dünyayı etkilediği gibi Hindistan’ı da etkisi altına almıstır. Bu dönemde büyük oranda artan petrol fiyatları sebebiyle, Hindistan’ın petrol faturası birdenbire %50’nin üzerinde bir artıs göstermistir.3 

Dönemin Basbakanı Indira Gandhi, bu konuya bir çözüm bulabilmek adına 1974-1976 yılları arasında Esso, Bruma Shell, Caltex ve IBP gibi petrol sirketlerini millilestirmis, ardından petrol fiyatlarını sabit tutabilmek ve petrol arzını güvenlilestirebilmek adına Petrol Koordinasyon Komitesini kurmus ve APM (Administered Price Mechanism-Yönetilen Fiyat Mekanizması Sistemini)’yi olusturmustur. Alınan bu önlemlere rağmen, 1979 krizinde de benzer problemler bas göstermis ve Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)’da 5.2’lik bir düsüs 
yasanmıstır. Bunun üzerine Gandhi 1981 yılında OIL (Oil India Limited) adlı petrol sirketini de millilestirmistir. 1980’ler boyunca Hindistan’ın petrol üretim ve tüketim dengesinde bir takım değisiklikler meydana gelmis ve bunun sonucunda ise Hindistan üretimde daha verimsiz ve artan tüketimi bağlamında da dısarıya daha bağımlı hale gelmistir. Ülkedeki petrol üretimi ülkenin kendine yeterliliğini sağlarken 1984 ve 1985 yıllarından itibaren bu durum yavas yavas ortadan kalkmaya baslamıstır. Petrol üretiminin en üst düzeyde olduğu bu 
dönemde Hindistan, petrol ihtiyacının yalnızca %30’unu ithal etmekteydi. Ancak üretim artıs hızı ihtiyaç artıs hızını bir noktadan sonra yakalayamamıs ve giderek üretim hızı ile ihtiyaç arasındaki uçurum açılmaya baslamıstır. 1985-86 döneminde %60 olan petrol üretimi, 21. yüzyıla girilirken %34 seviyesine gerilemistir.4 Özellikle de 1990’dan sonraki süreç Hindistan’ın dısarıya olan bağımlılığının giderek arttığı yılların da baslangıcı olmustur.5 

Hindistan’ın Enerji Kaynakları 

Hindistan devleti enerji kaynakları konusunda oldukça yetersiz bir ülkedir. Sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları Soğuk Savas dönemi boyunca iç tüketim açısından nispeten yeterli bir görüntü verse de 90’lı yıllarla birlikte değisen ekonomi politikaları, enerji kaynaklarına olan talebi de hızla değistirmistir. Teknolojik ilerlemeler ve buna bağlı olarak sanayilesmenin hızlanması enerji kaynaklarına olan talebin de hızla artmasına sebep olmustur. Tıpkı ABD, Japonya ve Çin gibi Hindistan’ın da ekonomik kalkınması ve büyümesinde enerji 
politikaları merkez bir konum elde etmistir. 

Hindistan’ın 2013 yılı itibariyle sahip olduğu hidrokarbon kaynakları ve kömürün rezerv, üretim ve tüketim rakamları asağıdaki gibidir: 


Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, June 2014. 

Hindistan’ın petrol rezervleri dünya rezervlerinin %0.4’ünü olusturmaktadır.6 Hindistan dünya ölçeğinde olmasa dahi, Asya ölçeğinde ciddi sayılabilecek petrol rezervlerine sahiptir ve Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Kanıtlanmıs petrol rezervleri Ocak 2014 itibariyle 5.7 milyar varildir. Üretimi ise günlük 894 bin varildir. 
Hindistan’ın petrol üretiminin son yıllarda arttığını söylemek mümkündür. Ancak petrole olan ihtiyacı o kadar hızlı artmaktadır ki, üretim ve ihtiyaç açığı giderek artmaktadır ve bugün itibariyle Hindistan’ın kısa vadede üretimi ile tüketimi arasındaki dengeyi sağlaması mümkün görünmemektedir. Petrol üretimi 90’ların basında yaklasık olarak 700-800 bin varil civarında iken tüketimi 1-1.5 milyon varil civarında idi. Bugün bu rakamlar yukarıda da bahsedildiği gibi üretimin 894 bin varile yükselmesine rağmen tüketim asağı yukarı üç kat artıs göstererek 

2.8 milyon varile yükselmistir. Bu rakamlar gösteriyor ki üretim artıs hızı, önceki yıllara kıyasla yükselmesine rağmen artan ihtiyaç karsısında yetersiz kalmaktadır.7 Petrol tüketim rakamlarına da göz atacak olursak 2003 yılında günlük 2.3 milyon varil olan tüketimin 2030 yılında 4.5 milyon varile yükselmesi beklenmektedir. Aynı sekilde yukarıda da bahsedildiği gibi 0.8 milyon varil olan günlük üretimin de 2030 yılında 1.4 milyon varile çıkması beklenmektedir.8 Bu haliyle petrolde bugün yaklasık %70 oranında dısa bağımlı olan Hindistan’ın 2020’de %90 oranında bağımlı olacağı tahmin edilmektedir.9 Bu bağımlılık ekonomik olarak da Hindistan’a ciddi bir yükü de beraberinde getirmektedir. 2006 yılında Hindistan’ın petrol faturası % 50 oranında artıs göstermistir. Yapılan tahminlere göre ise bu rakamın 2020 yılında bugünkünün yaklasık üç katına çıkacağı belirtilmektedir. Petrol ticaretindeki baslıca ülkeler ise sırasıyla Suudi Arabistan, Birlesik Arap Emirlikleri, Nijerya, Irak, Dran, Kuveyt, Angola, Malezya ve Endonezya’dır. 

Doğalgaz günümüz itibariyle Hindistan açısından petrole oranla daha avantajlı bir enerji kaynağıdır. Bunun sebebi Hindistan’ın var olan ihtiyacının önemli bir kısmını yerel kaynaklardan karsılayabilmesidir. Petrolde dısa karsı bağımlılığını aynı oranda doğalgazda yasamamaktadır. Hindistan’ın birincil enerji tüketiminde doğalgazın payı %8’dir. Ancak 2025’e yönelik yapılan tahminler bu oranın %20’ye çıkacağını belirtmektedir.270 Hindistan’ın doğalgaz rezervlerinin dünya rezervlerindeki payı %1.1, tüketimdeki payı ise % 1.3’tür.10 Hindistan’ın doğalgaz rezervleri yaklasık 736 metreküptür. Doğalgaz üretimi ise günlük 86 milyon metreküptür. Doğalgaz üretimi ile tüketimi arasındaki farkın petroldeki 
kadar olduğunu söylememiz mümkün değildir. Hindistan’ın doğalgaza olan ihtiyacı günlük 115 milyon metreküptür.11 Bu haliyle Hindistan, günümüzde doğalgaz ihtiyacının yaklasık %74’ünü yerel kaynaklardan karsılayabilmektedir. Bu tabloya rağmen genel enerji tüketimine bakıldığı zaman, doğalgaza olan ihtiyacın hızla arttığını görmekteyiz. Doğalgazın Hindistan’ın enerji tüketimindeki payı 1980’lerde %2.5 iken, bu rakam 2000’li yıllarda %7’ye yükselmistir. 2030’da ise bu oranın % 30’a yükselmesi beklenmektedir. Doğalgaza olan 
ihtiyacın yükselmesinin en önemli nedenleri arasında çevre dostu bir yakıt olması gösterilmektedir. Bu haliyle gelecek dönemde Hindistan’ın doğalgaza olan ihtiyacının ve doğalgazda dısa bağımlılığın hızla artacağı da belirtilmektedir.12 Buna karsılık, her ne kadar bu bağımlılık sürecinin önüne geçilebilecek boyutta olduğu tahmin edilmese de, Andra Pradesh açıklarında Krishna-Godavari bölgesinde Orissa ve Gujarat’ta tespit edilen yeni doğalgaz kaynakları Hindistan açısından umut vericidir. Keza Hindistan’ın 736 milyar metreküpüne (25 trilyon kübik fit) karsılık Krsihna-Godavari ve Orissa bölgelerinde tespit edilen gaz miktarı yaklasık 20 trilyon kübik fittir. Sahip olduğu rezervlerin yarısından fazlası güneydoğu kıyıları açıklarında tespit edilmistir.13 

Hindistan’ın baslıca doğalgaz ithalatçıları; Katar, Yemen, Nijerya, Mısır, Vietnam, Myanmar ve Banglades’tir. Türkmenistan ve İran da önümüzdeki dönemde Hindistan doğalgazının temin edilmesinde önemli iki ülke olacaktır.14 Doğalgaz üzerinden kurduğu diplomasi oldukça yenidir. Ancak ithalatçılarının bir kısmının sınır komsusu olması, Türkmenistan ve İran ile kurmaya çalıstığı diyalog sürecinde Pakistan’ın kilit ülke olması, Hindistan’ın enerji güvenliğini sağlayabilmesi noktasında sınır komsuları ile iliskilerinin birincil önemde olduğunu da söylemek mümkündür. Hindistan doğalgaz ithal eden bir ülke olmaya basladığından itibaren deniz yolu ile LNG (liqufied natural gas-sıvılastırılmıs doğalgaz) temini de önemli ölçüde artmaya baslamıstır. Bu bağlamda Hindistan hükümeti ulusal ve uluslararası sirketleri biraraya getirerek ülkesinde sekiz adet LNG terminalinin açılması kararını almıstır. Bunun yanında LNG halinde alınan doğalgazın yeniden gaz haline dönüstürülebilmesi ve doğalgaz sektörünün gelistirilebilmesi adına Arap Denizi kıyısındaki 
Dahej bölgesinde 2004 yılında regazifikasyon terminali insa edilmistir.15 

Hindistan, dünyada dördüncü en büyük kömür rezervlerine sahip olan ülkedir. Aynı zamanda üçüncü en büyük kömür üreticisi ve tüketicisidir. Kömür Hindistan’ın enerji politikalarında halen en önemli yerde bulunmaktadır. Keza, Hindistan harcadığı enerjinin yarısından çoğunu kömürden temin etmektedir. Hindistan’ın birincil enerji tüketiminde kömürün yerinden bahsederken, büyük ölçüde kırsal yerlesmenin hakim olduğu ülkede çok sınırlı bir bölümün petrol ve gaz ürünlerine sahip olduğundan bahsetmistik. Elektriğin dahi ulasmadığı Hindistan köylerinde yakıt olarak kömür kullanılmaktadır.16 2007 yılı içinde yayınlanan “Bütünlestirilmis Enerji Politikası” baslıklı raporda kömürün geleceği ile ilgili birtakım değerlendirmelerde bulunulmustur. Buna göre, kömür Hindistan’ın en önemli enerji kaynağı olmaya devam edecektir. Birincil enerji kaynakları içindeki ağırlığını da 2030’lara kadar koruması muhtemel görünmektedir. Aynı zamanda kanıtlanmıs 92 milyar ton ve tahmini olarak da 248 milyar ton kömür rezervi bulunan Hindistan, yaklasık 80 yıl yetecek 
kadar kömüre sahiptir.17 Kömür kullanımı Hindistan için her ne kadar önemli ise olumsuz çevresel etkileri de bir o kadar ciddi noktaya gelmektedir. Hava kirliliği
problemi Hindistan ve Çin gibi yoğun kömür kullanan ülkeler açısından ciddi boyutlara ulasmaktadır. Aynı zamanda Hindistan’ın yüzölçümünün oldukça genis olması, kömürün ülke içinde tasınmasının önünde de ciddi bir engeldir. Öyle ki bazı bölgeler açısından kömür ithal etmek, kendi ülkesinden almaktan daha ucuza gelmektedir. Bu da Hindistan kömür sektörünün karsı karsıya olduğu bir baska problemdir.18 Hindistan’ın kömür üretim ve tüketim rakamlarında da artıs gözlendiğini söylememiz gerekmektedir. Her ne kadar kömürün iklimsel değisimlere ve çevreye birçok olumsuz etkisi olsa da Hindistan’da kömür üretim ve tüketimi giderek artmaktadır. Yapılan tahminlere göre, 2005 yılında 382 milyon ton olan yıllık tüketim rakamı, 2025 yılında 580 milyon tona çıkacaktır. Hindistan’ın enerji kömür üretiminin yaygınlastırılmasının önemi oldukça büyüktür. Bu bağlamda Hindistan’ın önemli kömür rezervlerine sahip Bihar, Madya Pradesh ve Batı Bengal bölgelerinin güvenliği Hindistan açısından önem kazanmaya baslamıstır. Ancak yukarıda bahsedildiği gibi ülke içinde kömürün tasınması problemi halen çözülmeyi bekleyen bir problem olarak göz önünde bulunmaktadır.19 

Hindistan’ın Enerji Güvenliğinin Geleceği 

Küresel enerji politikalarına bakıldığı zaman kısa ve uzun vadede dünya genelinde fosil yakıtlara bağımlılığın artacağını söylememiz mümkündür. Gerek küresel aktörlerin gerekse Hindistan’ın fosil yakıtlara olan bağımlılığını ve fosil yakıtlar için verilen mücadeleyi incelediğimiz bölümlerimizde bunu daha yakından ve detaylı olarak görebilmekteyiz. Hindistan’ın da dünya genelinde olduğu gibi fosil yakıtlara olan bağımlılığı gün geçtikçe artmaktadır. Enerji üretimi dünya ortalamasının altında olmasına rağmen, dünyanın 5. büyük enerji tüketicisi ülkesidir. Ekonomik kalkınma hızı bu sekilde devam ettiği sürece tüketici ülkeler sıralamasında 2030 tahminlerine göre 3. sıraya 
yerlesecektir. Ancak bir yandan da önümüzdeki 25 yıl içinde enerjiye olan bağımlılığının bu sekilde artısı devam edecek olursa da ekonomik kalkınma hızının %8-9 seviyesinden %3-4 seviyesine inmesi ihtimali de belirtilmektedir.20 

Hindistan sahip olduğu sınırlı petrol kaynaklarındaki üretim faaliyetlerine ek olarak Krishna-Godavari bölgesinde yeni kaynaklara da ulasmakta ve üretimini artırmaktadır. Ancak sanyilesmenin giderek arttığı Hindistan’ın üretim rakamları ile tüketim rakamları arasındaki fark hızla açılmaktadır. Yapılan tahminlere göre bugün %70 olan petrole bağımlılığın, 2030 yılında %90 seviyesine çıkacağı belirtilmektedir.21 

Bağımlılık oranının bu kadar yüksek olması Hindistan’da enerji güvenliği açısından olumsuz sinyallerin çalması anlamına gelmektedir. Hindistan’ın bu bağlamda önceki bölümde verilen örneklerden hareketle yalnızca ticaret değil en az ticaret kadar yoğun yatırım arayısına girdiğini belirtmistik. Ortadoğu ve Afrika yatırımlarına ek olarak Hindistan son dönemde Latin Amerika’da da önemli yatırım faaliyetlerinde bulunmustur. Kolombiya, Brezilya ve Küba gibi ülkelerde Hindistan yatırımları giderek artmaktadır. Petrol arama ve üretim noktasında Hindistan’ın önümüzdeki dönemde dıs yatırıma ağırlık vereceğini ve yatırım ağını mümkün olduğunca ekonomik kalkınma seviyesiyle orantılı olarak genisleteceğini söylememiz mümkündür.22 Doğalgazda da benzer sekilde talebin ve buna bağlı olarak bağımlılığın artacağını söylememiz mümkündür. 
Hindistan’ın hidrokarbon kaynakları konusundaki geleceğine yönelik en temel belgelerden birisi olan “Hydrocarbon Vision 2025” adlı rapora göre, 2001-2002 yıllarında günlük 110 milyon metreküp olan doğalgaz ihtiyacı, 2019-2020 yıllarında 325 milyon metreküpe çıkacaktır. Hidrokarbonlar açısından bakacak olursak, Hindistan’ın enerjiye olan bağımlılığı hızla artıs göstermektedir. 

Bu rapor günümüzde Hindistan’ın enerji güvenliği politikaları konusundaki en temel metindir. 2000 yılında hazırlanan bu rapor doğrultusunda Hindistan’ın geleceğe dönük planlarını yakından takip etmek mümkündür.23 Aynı zamanda Hindistan’ın enerji güvenliğini sağlama konusunda hangi noktalara temas ettiğini yine bu raporda görebiliriz. 
Bu rapora göre Hindistan’ın enerji güvenliği açısından en temel konu petrol ve doğalgaz bölgelerinin dıs yatırıma açık hale getirilmesidir. Hindistan bu sayede hidrokarbon rezervlerinden azami ölçüde faydalanma imkanı bulacak ve ülkesini bir enerji pazarı haline getirme konusunda önemli bir adım atmıs olacaktır. Nehru döneminin ardından ülkede baslayan liberalizasyon sürecinin bir sonucu olarak Hindistan pazar ekonomisini benimsemis ve dıs yatırımcılara kapılarını büyük ölçüde açmıstır. Enerji sektörü konusunda da benzer bir politika takip etmektedir. Geleceğe dönük olarak birçok ulusal ve uluslararası firmanın yarısacağı bir rekabet ortamı yaratmayı amaçlamaktadır. Geleceğe 
dönük ikinci proje ise dıs yatırımlar konusundadır. Hindistan, günümüzdeki yatırımlarına gelecekte yenilerini de eklemeyi hedeflemektedir. Bu yatırımlar hem Hindistan’a ciddi bir gelir sağlayacak ayrıca da sınırdısı coğrafyalarda Hindistan’ın etkisinin artmasına yardımcı olacaktır. 

Hindistan’ın enerji güvenliğinin geleceğine yönelik bir diğer hedefi ise temiz enerji üretmek ve çevre kirliliğinin önüne geçmektir. Yoğun kömür kullanımı Hindistan’da önemli ölçüde çevre kirliliğine sebep olmaktadır. Bunun önüne geçebilmek ve temiz bir enerjiye sahip olabilmek için Hindistan doğalgaza özel bir önem vermektedir. Raporun içeriğine bakacak olursak 2025’e yönelik öngörüde doğalgaz tüketimi petrol tüketiminin önüne geçecektir. 

Hindistan ABD, Rusya ve Çin’in aksine daha liberal bir enerji politikası izlemeyi planlamaktadır. Bu devletlerin enerji politikalarına bakıldığı zaman devletin enerji sektöründeki ağırlığını söylemek mümkündür. Özellikle de Rusya ve Çin örneğinde devlet sektörü baskın konumdadır ve enerji politikalarında belirleyici rol oynamaktadır. 
Hindistan ise enerji güvenliğinde devlet kontrolüne ciddi bir atıf yapmamakta kamu sektörüne ve özel sektöre esit sans tanıyarak yalnızca kazanmaya yönelik bir politika takip etmek istemektedir. Dıs yatırım meselesinde ise Çin ile benzer bir politika takip ettiğini söylemek mümkündür. Her ne kadar Çin kadar aktif olmasa da Hindistan da gün geçtikçe sınırdısı bölgelerde etkinliğini artırmaktadır ve bu konumunu gelecekte daha da güçlendirmek istemektedir. 

Ülkesinde yeterli rezervleri olmayan bir ülke açısından dıs yatırım, ülke ekonomisi açısından oldukça önemlidir. Hindistan gibi nüfusu ve buna bağlı olarak da enerji açığı artan bir ülke enerjide dısa bağımlılığı azaltabilmek adına dıs yatırımlara büyük ölçüde hız kazandırmak zorundadır. Ama bunu gerçeklestirirken de ekonomide özel sektör kadar kamu sektörüne de ağırlık vermesinin gerekli olduğunu söylemek gerekir. Rekabete dayalı bir ekonomi birçok zenginliği beraberinde getirse de ucu açık bırakılmıs bir rekabet ulusal 
çıkarlarla firmaların çıkarlarının çatısmasına ve enerji gibi temel bir meselede istikrarsızlığa yol açabilir. 

Soğuk Savas döneminin içe dönük yapılanmasına bir tepki olarak ve muhtemel dıs baskıların da sonucu olarak ülkeyi dıs yatırıma bu sekilde açmanın da bir takım riskleri barındırdığını da unutmamak gerekir. Ayrıca küresel ve bölgesel güçlerin enerji politikalarına bakıldığında ise bu basarının arkasında devlet kontrolünde bir enerji güvenliği politikası izlendiğini de söylemek mümkündür. 

Asağıdaki tablolar Hindistan’ın enerji güvenliğinin geleceğinde 2050 yılına kadar çizilen projeksiyonu vermekte, buraya kadar Hindistan ile ilgili anlatılan tüm 
konuların bir özetini sunmaktadır. Bu tablolar aynı zamanda Hindistan’ın enerjiye olan bağımlılığı hakkında da yorum yapmaya açık olup gelecekte enerji güvenliği politikalarını nasıl yönlendireceğine dair ipuçları vermektedir 


Hindistan’ın Birincil Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Esdeğeri) 

Kaynak: Vivek Karandikar, Ashish Rana, Future of Energy Options for India in an Independent World, (Erisim), www.worldenergy.org/documents/p001145.pdf 


Hindistan’ın Birincil Enerji Üretimi (Milyon Ton Petrol Esdeğeri) 

Kaynak: Vivek Karandikar, Ashish Rana, Future of Energy Options for India in an Independent World, (Erisim), www.worldenergy.org/documents/p001145.pdf 

Hindistan’ın Enerji Güvenliğinde Sorun Alanları 

Hindistan’ın içinde bulunduğu projelere bakacak olursak, varolan projelerinin de, gelecekte gerçeklestirmek istediği projelerin de büyük kısmının dünyanın kriz 
bölgelerinde olduğunu göreceğiz. Yakın coğrafyasına baktığımız zaman Hindistan açısından çok önemli olan iki büyük projenin (TAPI-IPI) birisi Afganistan-Pakistan hattından, diğeri de İran-Pakistan hattından gelmektedir. Hindistan’ın Pakistan ile yasadığı sorunlar bir tarafa bırakıldığında, Dran ve Afganistan baslı basına en güncel kriz bölgelerini olusturmaktadır. Bu iki ülkedeki istikrar ortamı sağlanamadığı sürece Hindistan’ın enerji politikalarında güvenliği sağlayabil mesinin oldukça zor olduğu görülmektedir. 

Görece daha az sorunlu gibi görünen Afrika’da ise benzer problemlerin yasandığı görülecektir. Nijerya’da Nijer Deltası’nın Kurtulusu Hareketi, Sudan’da Darfur ve Ömer El-Besir çevresinde yasanan gelismeler Afrika’da enerjinin güvenliğine yönelik tehditler olusturmaktadır. Ortadoğu’da ise Hindistan’ın enerji güvenliğini sağlayabilmesi için İsrail ile yakın iliskiye girdiğini söylemek mümkündür. Bölgedeki ABD varlığı Hindistan açısından önemli bir unsur olmakla beraber, bunu sağlayabilmenin yolu da İsrail ile askeri alanda iliskilerini gelistirebi lmesinden geçmektedir. Bu anlamda önümüzdeki dönem Hindistan’ın İsrail ile iliskilerini gelistireceği bir dönem olarak görülmektedir.24 

Yine bir taraftan Pakistan, bir taraftan da Çin arasına sıkısan Hindistan’ın, Hazar havzasına girisinde de önemli engellerle karsılastığını görmekteyiz. Bu noktada 
Çin’i ayrı bir sekilde ele almak gerekmektedir. Çin’in hem jeopolitik konumu hem de Hindistan ile köklü geçmisi ele alındığında, bu iki ülke bölgenin iki devi olmalarının yanı sıra, bir o kadar da önemli iki rakip devlet konumundadırlar. Özellikle de Çin’in Pakistan ve Myanmar ile gelistirdiği iliskilere karsı, Hindistan’ın da ABD ile yakınlasması bu rekabeti daha da kızıstırmaktadır. Yalnızca bölgede değil, aynı zamanda enerji yatırımları konusunda iki ülke hem Orta Asya’da hem de Afrika’da karsı karsıya gelmektedir. Aynı zamanda enerji alanında yasadıkları rekabet yeni dönemde Hint Okyanusu’na tasınmaktadır. Hint Okyanusu’nda Hindistan’a yönelik birçok potansiyel tehdidin varlığına 
ek olarak Çin’in de 2000’li yıllar ile birlikte Hindistan’a yönelik bir çevreleme politikasını baslattığını söylememiz mümkündür.25 

Hint Okyanusu hem Hindistan hem de Çin açısından kilit önemdedir. Hindistan’ın dünyaya denizlerden açıldığı ve Çin’in de enerji ithalatının yaklasık %80’ini Hint 
Okyanusu’ndan temin ettiği düsünüldüğü zaman, bölgede yasanan rekabetin büyüklüğü de daha rahat anlasılacaktır. Hint Okyanusu’nun doğusunda hem Myanmar hem de Andaman ve Nicobar Adaları’nın üzerinde hakimiyet kurabilmek, iki ülke açısından da hayati önemdedir. Çünkü, Çin’e enerji tasınmasını sağlayan Malakka Boğazı bu hat üzerindedir. İki ülke arasındaki iliskilerin geleceği Hindistan’ın enerji güvenliğine doğrudan etki etme kapasitesine sahiptir. Çin’in deniz yolları üzerinden gerçeklestirmek istediği proje “ İnci Dizisi Stratejisi ” olarak adlandırılmaktadır. Hint Okyanusu üzerinden küresel pazarlama açılma amacı güden bu strateji baska bir ifadeyle Çin’in “Batı’ya Bakıs” stratejisi olarak da nitelendirilebilir. Buna karsılık olarak Hindistan, 1992 yılında dönemin Basbakanı Narasimha Rao’nun girisimleri ile olusturduğu yeni dıs politika konsepti Hindistan’ın yeni dönemdeki yönelimlerini belirlemistir. “Doğu’ya Bakıs” politikası olarak adlandırılan bu konsepte göre Hindistan, basta enerji güvenliği olmak üzere temel dıs politika tavrını 
Güneydoğu Asya’nın jeopolitiğine göre yeniden düzenleme ihtiyacı hissetmistir. Gerek yeni kaynaklara ulasabilmek, gerek bu enerji kaynaklarına giden güzergahların güvenliğini sağlayabilmek gerekse Çin’in etkili olduğu coğrafyada bir denge unsuru olabilmek için yeni bir dıs politika konsepti ortaya çıkmıstır.26 

Hindistan’ın Hazar Havzası’na ulasması, hem Pakistan’ın hem de Çin’in varlığı sebebiyle oldukça zorlasmaktadır. Bu sebeple Hindistan, Rusya ile iliskilerini gelistirme yoluna gitmistir ve deyim yerindeyse bir tasla iki kus vurmustur. İlk olarak Rusya’nın 

Orta Asya enerji pazarındaki ağırlığı ve denetim gücü düsünüldüğü zaman, bu Hindistan açısından önemli bir avantajdır. İkincisi ise Hindistan’ın Sibirya kaynaklarına ulasması Hindistan açısından oldukça önemlidir. Rusya’nın Sibirya enerji kaynaklarını öncelikle bölgesel pazara açmak için gelistirdiği Sakhalin-1 projesine dahil olan Hindistan önümüzdeki dönemde bu projenin yeni ayağı olan Sakhalin-3’e de dahil olabilmek için çalısmalarını sürdürmektedir. Sibirya’nın zengin hidrokarbonlarının Hindistan’a ulasması, enerji güvenliğinde çesitliliği artırırken baska bölgelere olan bağımlılığını azaltacağından, Hindistan Sibirya hidrokarbonlarına önümüzdeki dönemde de ağırlık verecektir.27 

Sonuç 

Hindistan’ın enerji güvenliğinin geleceği açısından en net görünen durum Hindistan’ı maliyeti oldukça yüksek projelerin beklediği gerçeğidir. Kalkınma hızını artırabilmesi enerji kaynaklarını çesitlendirebilmekten ve muhafaza edebilmekten geçmektdir. Bu sebeple de alternatif coğrafyalarda alternatif arayıslar Hindistan açısından kaçınılmazdır. Enerji yatırımları yalnızca gelir getirmesi açısından değil Hindistan’ın yatırım yaptığı bölgelerdeki etkinliğini göstereceği için oldukça önemlidir. Enerji güvenliği yalnızca enerji yatırımları ile de doğru orantılı değildir. Enerji kaynaklarına sahip olan coğrafyaların aynı zamanda önemli kriz bölgeleri olması tüm ülkeleri olduğu gibi Hindistan’ı da ek önlemler almaya zorlamaktadır. Dünyanın önde gelen devletlerine göre enerji politikalarında daha zayıf görünen Hindistan’ın hem ülke içinde hem ülke dısında yatırımlarına hız kazandıracağı düsünülebilir. Enerji tüketimi rakamlarında üst sıraları giderek zorlayan Hindistan aynı sekilde enerji yatırımlarında da benzer seviyeye ulasmalıdır. Yeni düzende bir dünya devleti olmanın yolu enerji güvenliği politikalarındaki basarından geçtiği için enerji, gelecekte de Hindistan dıs politikasındaki önceliğini koruyacaktır. 


DİPNOTLAR;

1 Tanvi Madan, India, The Brookings Institute Foreign Policy Studies Energy Security Series, November 2006, p. 34. 
2 Aynı yerde 
3 Gulshan Dietl, “New Threats to Oil and Gas in West Asia: Issues in India’s Energy Security”, Strategic Analysis, vol. 28, no. 3, July-September 2004, p. 382. 
4 Shebonti Ray Dadwal, “Energy Security: India’s Options”, Strategic Analysis, vol. 23, no. 4, July 1999, p. 657. 
5 Madan, a.g.e., p. 35. 
6 Madan, a.g.e., p. 11. 
7 (Erisim), http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/India/Full.html, 01.02.2010. 
8 Gawdat Bahgat, “India’s Energy Security”, Minerals&Energy, vol. 21, no. 3-4, November-September 2006, p. 36. 
9 Ashok Sharma, “India and Energy Security”, Asian Affairs, vol. 38, no. 2, July 2007, p. 160. 
10 Aynı yerde 
11 Bahgat, a.g.m., p. 36. 
12 Bahgat, a.g.m., pp. 36,37. 
13 Nick Hordern, India’s Energy Needs, Lowy Institute Issues Brief, December 2004, p. 11. 
14 Bahgat, a.g.m., p. 37. 
15 Ingolf Kiesow, Nicklas Norling, The Rise of India: Problems and Opportunities, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program Silk Road Paper, January 2007, p. 99. 
16 Bahgat, a.g.m., p. 36. 
17 Sharma, a.g.m., p. 160. 
18 Kieslow, Norling, a.g.e., p. 95. 
19 Hordern, a.g.m., p. 14. 
20 Rajiv Sikri, The Geopolitics of Energy Security and Implications for South and Southeast Asia, ISAS Working Paper, no. 37, February 2008, p. 14. 
21 Sikri, a.g.e., pp 16, 17. 
22 Sikri, a.g.e., p. 18. 
23 İlgili rapor için bkz. http://www.infraline.com/ong/reforms/vision2025-II.pdf, Erişim 22.10.2014. 
24 Anthony Bubalo, Mark P. Thirlwell, Energy Insecurity: China, India and Middle East Oil, Lowy Institute Issues Brief, December 2004, pp. 11-12. 
25 David Scott, “The Great Power ‘Great Game’ Between India and China: The Logic of Geography”, Geopolitics, no. 13, 2008, pp. 6-8. 
26 A. Sundaram, “Look East Policy”, International Journal of Advancements in Research & Technology, Vol. 2, Issue 5, May 2013, p. 173. 


KAYNAKÇA 

BAHGAT, Gawdat, “India’s Energy Security”, Minerals&Energy, vol. 21, no. 3-4, November-September 2006, pp. 35-41. 27 Sikri, a.g.e., p. 22. 
BUBALO, Anthony, THIRLWELL, Mark P., Energy Insecurity: China, India and Middle East Oil, Lowy Institute Issues Brief, December 2004. 
DADWAL, Shebonti Ray, “Energy Security: India’s Options”, Strategic Analysis, vol. 23, no. 4, July 1999, pp. 653-670. 
DIETL, Gulshan, “New Threats to Oil and Gas in West Asia: Issues in India’s Energy Security”, Strategic Analysis, vol. 28, no. 3, July-September 2004, pp. 373-389. 
HORDERN, Nick, India’s Energy Needs, Lowy Institute Issues Brief, December 2004. 
MADAN, Tanvi, India, The Brookings Institute Foreign Policy Studies Energy Security Series, November 2006. 
KIESOW, Ingolf, NORLING Nicklas, The Rise of India: Problems and Opportunities, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program Silk Road Paper, January 2007. 
SCOTT, David, “The Great Power ‘Great Game’ Between India and China: The Logic of Geography”, Geopolitics, no. 13, 2008, pp. 1-26. 
SHARMA, Ashok, “India and Energy Security”, Asian Affairs, vol. 38, no. 2, July 2007, pp. 158-172. 
SIKRI, Rajiv, The Geopolitics of Energy Security and Implications for South and Southeast Asia, ISAS Working Paper, no. 37, February 2008. 
SUNDARAM, A., “Look East Policy”, International Journal of Advancements in Research&Technology, Vol 2., Issue 5, May 2013, pp. 169-185. 
BP Statistical Review of World Energy, June 2014. 

***


25 Ocak 2017 Çarşamba

Ortadoğu’da Enerji Güvenliği BÖLÜM 2



 Ortadoğu’da Enerji Güvenliği BÖLÜM 2


DOĞU AKDENİZ, KUZEY AFRİKA ENERJİ KAYNAKLARI ve POLİTİKALAR 

Ortadoğu’nun ayrılmaz parçası “Doğu Akdeniz Havzası” ve “Kuzey Afrika” kaynakları “Enerji Güvenliği” söz konusu olduğunda, Ortadoğu coğrafyasında 
“ülke güvenliği problemlerine” neden olmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın dünya hidrokarbon rezervleri ve dünya üretimdeki konumu, petrol ve sonrasında doğal gazın kazandığı önem nedeniyle, 19. yüzyıl ortalarından buyana bu coğrafyada gerginlikler, hükümranlık ve paylaşım savaşlarının nedeni olmuştur. 

Ortadoğu enerji kaynakları sadece Arap yarımadası karasal ve Körfezdeki deniz/offshore yataklarından ibaret değildir. US Geological Survey-USGS/ 
ABD Jeolojik Araştırma Programı tarafından Doğu Akdeniz’de Levant Baseni olarak adlandırılan yaklaşık 83,000 km2 alanı kapsayan bölgede yaklaşık 



Şekil 3: Levant Baseni 


122 trilyon cu. ft/3,4 trilyon m3 teknik olarak üretilebilir doğal gaz olduğu bildirilmiştir (Şekil 3). 

Levant sahasında doğal gazın yanında, teknik olarak üretilebilir tahmini 1,7 milyar varil/250 milyon ton petrol varlığı USGS yönettiği bu araştırma ve 
değerlendirme sonucu keşfedilmiştir. 

Bu havzanın çoğu İsrail-Filistin kısmen de Lübnan kara ve deniz sahası içinde yer almaktadır. Offshore/ deniz sahalarının bir kısmı keşfedilmiş ve üretime 
alınmıştır. Karada keşfedilmemiş sahaların üretime alınmasıyla yakın gelecekte İsrail de Ortadoğu’da enerjide önemli bir güç haline gelebilecektir. 

“Centre for Research on Globalization”Küreselleşme Araştırma Merkezi araştırmacı yazarı Michel Chossudovsky, Gazze işgalinden sonra yayınladığı 
bir yazısında, İsrail kuvvetleri tarafından Gazze Şeridi’nin işgali ve kontrolünü stratejik offshore gaz rezervlerine sahiplilikle doğrudan ilişkilendirmekte 
ve bu kanlı savaşın sebebi olarak, Gazze deniz sahasında 2000 yılında keşfedilmiş geniş gaz rezervlerini işaret etmektedir (Şekil 4). Gazze offshore 
sahaları İsrail offshore gaz sahalarına bitişiktir. İsrail’in uluslararası hukuku ihlâl ederek Gazze’yi işgali, Gazze gaz sahalarının bitişik olan İsrail’in offshore 
sahalarına entegre olmasıyla sonuçlanmıştır. 



Şekil 4: Filistin ve İsrail Deniz Doğal Gaz Sahaları 


Kasım 1999’da Filistin Yönetimi ile British Gas (BG Grup) ve ortağı Atina merkezli Lübnanlı Sabbagh ve Koury ailelerine ait Consolidated Contractors 
International Company (CCC) arasında imzalanan 25 yıllık bir anlaşma ile bu sahaların petrol ve doğal gaz arama haklarını bu şirketlere vermiştir. Bu anlaşma Filistin boru hatlarının geliştirme ve yapımını da içermektedir. 

BG Grup 2000 yılında Gazze Marine-1 ve Gazze Marine-2 olarak iki sondaj yapmış ve 1,4 trilyon cu. ft/40,0 milyon m3 gaz tespit etmiştir. BG, lisanslı 
sahalarında üretime aldığı doğal gazı boru hattı ile Askelon’a vermek için İsrail ile yaptığı görüşmelerde, bu gaz satışından Filistin’e de pay gideceği için kabul görmemiştir. 2001 yılında Başbakan Ariel Sharon’un seçilmesi sonrası offshore gaz sahalarındaki Filistin egemenliğine İsrail Yüksek Mahkemesi’nce karşı çıkılmış, İsrail’in Filistin’den Gazze offshore gaz sahalarından çıkarılacak gazı hiçbir zaman satın almayacağı deklere edilmiştir. 

İsrail ile yaptığı görüşmelerde bir anlaşma yolu bulamadığı için BG Ocak 2008 tarihinde İsrail ofisini kapatmış ve faaliyetlerini durdurmuştur. İlginç olan 
konu; Hamas’la ateşkes görüşmelerine başlarken (27 Kasım 2008) daha önce BG’nin tekliflerini geri çeviren İsrail yetkilileri işgal sonrası BG ile iletişime 
geçerek, Gazze’nin doğal gazının üretim ve alımı için görüşmeleri Bu kaynakların bilhassa Gazze şeridi offshore sahalarının üzerine yoğunlaşan paylaşım kavgası, Ortadoğu güvenliğini etkileyecek önemli bir faktördür. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu çevreleyen Doğu Akdeniz’de baş gösteren halk ayaklanmaları 
bulunduğumuz coğrafyadaki ağırlığını giderek artırmaktadır. Tunus’ta geçen yılın sonlarında fitili ateşlenen halk hareketlerinde, iç dinamikler yanında dış dinamiklerin de son derece etken olduğu bir gerçektir. Dış dinamiklerin neden olduğu Domino Etkisi”, Mısır, Libya, kısmen Suudi Arabistan, Bahreyn, 
Ürdün, Umman ve Yemen’den sonra Suriye’yi de etkisi altına almıştır. Ancak, burada Libya ve Suriye’de iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin etkisiyle 
başlayan veya başlatılan “daha çok demokrasi ve insan hakları” amaçlı hareketleri bu iki ülkenin enerji kaynakları ve bulundukları coğrafyadaki konumları itibarîyle incelemekte fayda vardır. ABD, AB ve NATO bir “insanî müdahale” gibi haklı bir bakış açısıyla, Doğu Libya’da silâhlı bir ayaklanmaya 
destek vermiş hatta organize etmiştir. 

Operasyon, Tunus ve Mısır gibi komşu ülkelerdeki protesto hareketine denk gelecek şekilde plânlanmıştır. Böylece, kamuoyunda protesto hareketinin Tunus 
ve Mısır’dan Libya’ya spontane olarak yayıldığı intibaı yaratılmıştır. Ancak, ne gariptir ki, ABDAB-NATO aynı zamanda Yemen ve Bahreyn’de hükümet 
karşıtı silahsız eylem yapan onlarca kişinin öldürülmesine kayıtsız kalmıştır. Ancak bu durum ilk olmamakta, Batı dünyası; daha önceki yıllarda İsrail’in Gazze’yi işgali, Balkanlardaki etnik ve dini katliam, Afrika Rwanda’daki “insanlık ayıbı” olarak adlandırılabilecek katliam süregelirken de bu kayıtsız tavırlarını sürdürmüşlerdir. Libya Avrupa/Batı pazarlarına en yakın ve henüz doğal kaynakları tam olarak üretime alınmamış bir ülke olarak, kabilelerin 
oluşturduğu idarî/siyasî yapısı itibarîyle de kolay kontrol edilebilir bir tablo sergilemektedir. İsyan hareketinin organizasyonu da bu yapısı nedeniyle 
kolay olmuştur. 

Karşı görüşler olmasına karşın, günümüzde ortaya çıkan tablo, Afganistan, Pakistan’ı da kapsayan geniş Ortadoğu coğrafyasında kısmen uygulanan 
(Irak ve Afganistan) ve daha geniş olarak uygulanmak istenen, dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin % 70’inden daha fazlasına sahip, uluslararası piyasalara 
ulaşımı sağlayan petrol ve gaz boru hatları deniz geçişlerinin de bulunduğu coğrafya üzerinde kontrol ve kurumsal sahiplik amacına yönelik askeri 
harekât plânının bir parçası olarak görülebilir. Libya, OPEC üyesi olarak, Ocak 2011 itibarîyle; ispatlanmış 46,4 milyar varil (Bbbl) petrol ile Afrika’nın 
en büyük ve dünya rezervlerinin % 3,4’üne sahip bir ülkedir (Tablo 3). Petrol rezervlerinin yaklaşık %80’i ülkenin petrol üretiminde büyük paya sahip 
doğudaki Sirte havzasında yer almaktadır (Şekil 6). Doğal gaz rezervleri 54,7 trilyon cu. ft (Tcf)/1,54 trilyon cu. m (Tcm) olarak da Afrika’da dördüncü 
konumdadır (Tablo 5). 1971 yılında Cezayir’den sonra Dünyada ikinci LNG sıvılaştırma tesisi kuran Libya, yaptırımlar nedeniyle kuruluş kapasitesi 
olan 125 Bcf/3,5 Bcm kapasitesini artıramamış ancak Akdeniz havzasına ihracat yapmaktadır. Libya petrolü, gravitesi 26,0–43,3 API arası değişen 
“hafif”, ve kükürt oranı %0,5 ten düşük “tatlı” olarak adlandırılan türdedir. Libya, petrol rezervleri özellikleri nedeniyle, çok düşük üretim ve rafinaj 
maliyetlerine sahiptir. Üretim sahalarını Akdeniz terminallerine ulaştıran boru hatları ve buralardaki terminallerden Avrupa’nın Akdeniz kıyısındaki rafinerilerine ulaşım, ithalâtçı ülkelere büyük avantaj sağlamaktadır. Öte yandan, uzun süre uygulanan yaptırımlar nedeniyle, geniş petrol ve gaz potansiyeline sahip henüz üretime alınmamış sahaların varlığı, Ülkenin önemini artırmaktadır. Halen petrol ve doğal gaz üretimleri olması gereken kapasitesini 
çok altındadır. 



Şekil 6: Libya Petrol-Gaz Sahaları, Boru Hatları ve Terminaller 


2010 yılı itibarîyle Libya yaklaşık 1,8 milyon varil/ gün (MMbbld) petrol üretimi ve 1,5 MMbbld ihracat yapmıştır. Bu üretimin yaklaşık % 66’sı Sirte, %25’i Murzuk, geri kalanı ise Trablus yakınlarındaki Pelagian deniz sahalarından yapılmıştır. 

Doğal gaz da ise üretim 1,034 Bcf/ 29,3 Bcm olarak gerçekleşmiş, 2004 yılında devreye alınan NOC-Libya ve ENI-İtalya tarafından işletilen “Greenstream” 
denizaltı boru hattı ile 349 Bcf/9,9 Bcm İtalya ve Avrupa’ya sevk edilmiştir. İtalya doğal gaz ithalâtının % 13’ü Libya’dan sağlamaktadır. 

Libya Devlet Petrol Şirketi (NOC) orta vadeli hedefi 3,0 MMbbld petrol ve 2,6 Bcm doğal gaz üretimi olarak belirlemiştir. 

Libya’nın önemi sadece sahip olduğu enerji kaynaklarından gelmeyip, stratejik konumu da önemini artırmaktadır. Ülkenin güney sınırı; Afrika kuzeyinden 
Orta ve Batı Afrika’ya uzanan geniş bir bölgede nüfus etkisi oluşturmak için stratejik bir öneme sahiptir. Bölgenin petrol, doğal gaz ve stratejik 
mineraller (kobalt, uranyum, krom, manganez ve plâtin) bakımından zenginliği, Çad ve Sudan’daki hidrokarbon potansiyeline olan yakın ilgisi ve imzaladığı 
anlaşmalarla bölgede güçlenen Çin ile genelde AB varlığı yanında Nijer’deki uranyum endüstrisini domine eden Fransa’nın (Areva) Afrika’daki güç ve 
nüfus etkilerini zayıflatmak ise ABD politikalarının bir gereği olarak bu bölgedeki hareketi tanımlamaya yeterlidir. Bulunduğu coğrafyadaki diğer ülkelere kıyasla çok daha demokratik, lâik ve batıya yakın yaşam şeklini benimsemiş bir ülke olan Suriye’de başlayan ve devam eden karışıklık da sorgulanmaya muhtaçtır. Suriye; Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de, Irak ve Mısır enerji kaynaklarının batıya ulaştırılmasında en uygun geçiş yolu olması ve Doğu Akdeniz Levant baseni offshore petrol ve doğal gaz kaynaklarına ve çok yüksek değerde olmasa da karasal petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olması nedenleriyle, önemli bir konumdadır (Şekil 7). Suriye, Irak petrol ve doğal gazını uluslar arası piyasalara iletmede Türkiye’ye alternatif güzergâh olmaktadır. Irak petrollerinin Akdeniz’e eriştirilmesi, doğal gaz kaynaklarının tesis edilecek LNG -Doğal gaz Sıvılaştırma Tesisi- ile Akdeniz/Avrupa pazarına sunulması, Arap Boru hattı ile Mısır ve Irak Akkaş sahası gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevki, enerji konusunda önemli projelerdir. Öte yandan, İsrail’in güvenliği için, Suriye’de kontrol edilebilir bir yönetim Batı dünyasının istemidir. Bu konular, Suriye’yi gerek enerji güvenliği gerekse askeri strateji yönlerden çok önemli kılmaktadır. 



Şekil 7: Irak – Suriye Petrol Boru Hatları (Kapalı) 


ENERJİ GÜVENLİĞİ ve ORTADOĞU 

Enerji güvenliğinde söz konusu hassas noktalardan biri de ”Kaynak” ve “Pazar” arasındaki iletişim ve ulaşım hatlarının güvenliğidir. Dünya uluslar arası petrol ticareti ve arz garantisi güvenli nakliyeye bağlıdır. Fosil yakıtları üreten ve tüketen ülkeler arasında büyük mesafeler vardır. En büyük petrol ve doğal gaz ithalâtçıları ABD, Batı Avrupa ve Asya Pasifik Ülkeleridir. Öte yandan en büyük ihracatçılar ise, Ortadoğu, Kuzey Afrika, RF, Meksika ve Venezüella’dır. İngiltere, mevcut Kuzey Denizi rezervleri tükenene kadar nötr durumda olup azalma eğilimi gösteren bu rezervlerinin durumuna bağlı olarak o da ithalâtçı grubuna girecektir. Hızlı sanayi gelişmesi sergileyen Çin ve Hindistan, önemli ithalâtçı durumuna gelerek, rekabeti artıracaktır. 

Gerek kaynak, gerekse sürdürülebilirlik açısından sevk yollarının güvenliği, Ortadoğu’nun “Enerji Güvenliği” kavramında önemini daha da pekiştirmektedir. 
Ortadoğu’nun sahip olduğu kaynaklar açısından arz ettiği bu dayanılmaz önemin yanında, bu bölgeden uluslar arası pazarlara yapılan petrol, petrol ürünleri ve LNG sevkiyatı da büyük önem arz etmektedir. 

Brzezinski’nin National Interest Dergisinde yayınlanan “Hegemonik Bataklık” adlı makalesinde de, “Bölgenin enerji kaynaklarının çekiciliği ABD’ye buraya egemen olmaktan başka bir alternatif bırakmamaktadır. O nedenle ABD, Ortadoğu’yu kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir. 

Bu bölgeye egemen olmak ABD’ye başka bir stratejik manivelâ da sağlamaktadır. Bu da ekonomileri, bölgeden güvenli petrol akışına bağlı Avrupa ve Asya ekonomilerini denetim altında tutma gücüdür. Bu bölge o kadar önemlidir ki, ABD herhangi bir bölgesel gücün, beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir” demekle, ABD’nin bu Ortadoğu coğrafyası üzerindeki plân ve politikalarına açıklık getirmektedir. Dünyanın geleceğinde söz sahibi olmak amacının güdüldüğü bu söylemler, 21 yüzyılda uygulanacak “enerji-politiğin” stratejisinin açık ifadesi olarak ortaya çıkmakta ve işaret edilen hedef coğrafya da “Ortadoğu” olmaktadır. 

Ancak, ABD’nin enerji kaynakları ve sevk yollarını kontrol etmek istemesinin nedeni, sadece kendi enerji ihtiyacını karşılamak ve güvence altına almak değildir. ABD enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü kendi kaynaklarından ve ithalâtını da Meksika, Venezüella, Kanada, Batı Afrika ve Kuzey Denizi’nden (Norveç) karşılamakta, %19 gibi bir bölümünü Ortadoğu ülkelerinden almaktadır. Dolayısıyla, bölgeyi denetim altına almak istemesinde, kendi ihtiyacını garanti altına almak amacıyla ilgili hesaplar olmasıyla birlikte, esas amaç, dünya üzerindeki gelişen ekonomilerin ve rakiplerinin (AB, Çin, Japonya, Asya ülkeleri) çok büyük ölçüde bu kaynaklara bağımlı olmasıdır. 

Dünya hâkimiyeti için Avrasya, Avrasya hâkimiyeti için de Ortadoğu’yu kontrol etmenin zorunluluğunu hisseden ABD, bu yolda stratejik bir madde olan 
petrol ve ona ulaşım yolları üzerinde egemenlik tesis ederek, gerek temin gerekse fiyatlandırma konula-rında, rakipleri karşısında stratejik üstünlük kurmayı amaçlamaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan altın ve ABD dolarına endeksli “Bretton-Woods” sisteminin, 1971 yılında ABD altın rezervlerinin düşmesiyle başlayan süreçte, 1973 yılında petrol krizi etkisiyle çökmesi sonucu, altın olarak mevcut olmayan, sadece ABD’nin politik baskı ve 
askeri gücü ile ayakta durabilen ABD dolarının, dünya ticaretinde mevcut konumunu koruyabilmesi de bu gücün tesis edilmesi ve sürdürülebilmesine 
bağlıdır. Bu stratejik güç, Euro veya başka bir para biriminin dünya ticaretine hâkim olmasını da önleyecektir. 

2010 yılı itibarîyle toplam 82.095.000 bbld petrol üretiminin 53.510.000 bbld yaklaşık % 65’i ticarî olarak hareket görmüştür. Bu petrol ticaretinin %72’si deniz yollarından yapılmaktadır. Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı bu ticarette petrolün ana çıkış noktası olup, payı 18.883.000 bbld olarak %35,3’tür. Bu rakamlarda ürün ticareti yoktur. Hürmüz Boğazından çıkan petrol Avrupa’ya Kızıldeniz Hint Okyanusu bağlantısını sağlayan Bab el-Mandab ve Süveyş Kanalından, Okyanus Ülkelerine (Çin, Japonya, Batı ABD) Malacca Boğazından, Atlantik Ülkelerine (Avrupa, Doğu ABD) Ümit Burnundan geçerek sevk edilmektedir. Aynı güzergâhı LNG sevki için kullanan Katar’ın doğal gaz rezervi açısından dünya üçüncüsü olması ve LNG sıvılaştırma tesisleri kapasitesinin büyüklüğü göz önüne alındığında, bölge enerji kaynaklarının sağlıklı ihraç/sevk yolları için Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı güvenliğinin önemi yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır 

Bunların yanında, Afrika’dan Avrupa ve Batı Amerika’ya, Kuzey Denizinden Avrupa’ya ve Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya olan sevkiyatlar diğer önemli deniz sevk yollarıdır. Öte yandan, RF petrol ve gaz kaynaklarının Avrupa’ya, Kanada ve Meksika kaynaklarının Amerika’ya boru hatları ile nakli ana kıtasal sevk yollarıdır. Bu deniz geçiş yolları/boğazlardan herhangi birinin geçici olarak kapanması, enerji arzını olumsuz etkileyebilecek ve çok önemli fiyat artışlarına neden olabilecektir. Enerji arz güvenliğinin büyük bir kriz yaratma potansiyeline sahip olması nedeniyle, enerji arzını garanti altına alma amacı, bu kaynakların kontrolünün stratejik gücüne ihtiyaç duyan ülke ve ya ülkelerin dış politikalarının önceliklerini şekillendirmektedir. 

SONUÇ VE ÖNERİLER 

Enerji Güvenliği, enerji kaynaklarının bulunduğu bölgenin siyasî istikrarı ve güvenliği ile doğru orantılıdır. Ortadoğu coğrafyasının bu açıdan sorunsuz 
olduğu söylenemez. BM’in nükleer araştırmaları nedeniyle İran’a uyguladığı yaptırım Bölgede gerginliğe neden olmaktadır. Öte yandan, Doğu 
Akdeniz’de bulunan enerji yataklarının bilhassa Gazze şeridi üzerinde yoğunlaşan paylaşım kavgasının İsrail ve Filistin arasındaki anlaşmazlığı sürdürmesi, GKRY ile Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz arama anlaşmaları yapması, bunların İran, Suriye ve Türkiye’nin de içinde olduğu bir anlaşmazlık yumağına dönüşmesi kaçınılmaz gözükmektedir. 

Bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasını etkileyen bunca politik kargaşaya rağmen, üzerinde yaşadığımız dünyanın yaşanabilir özelliklerinin devamı 
için, insan yaşamının her safhasında olmazsa olmaz durumuna gelen enerji güvenliği, tüm dünya ülkelerinin-eğer aynı kürede yaşanacak ise-çözüm getirmesi gereken en önemli konusudur. 

Başta hızlı gelişen ekonomileriyle Çin ve Hindistan ile tüketimini kontrol altına almayan ABD’nin sebep olduğu yükselen küresel enerji talebi, Dünya 
enerji güvenliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Tüketim kontrolü/enerji tasarrufu ilk başvurulacak yöntem olmalıdır. Başta OECD olmak üzere ekonomisi gelişmiş ülkelerin, talebi kontrol/kısma yönünde politikalar geliştirmedikleri bir süreçte, tüm tüketici ülkelerin petrol ve doğal gaz taleplerindeki artış, yakın gelecekte küresel enerji pazarında sıkıntılara neden olabilecektir. Artan dünya enerji kaynakları talep ve ticaretinin bilhassa tüketiciler açısından istenen dengede olmama olasılığı yüksektir. Arz tarafında olası gelişmeler kısıtlıdır. Bu nedenle artan talep, fiyat istikrarsızlığına sebep olabilecektir. Orta ve uzun vadede, talebi karşılayacak kaynakların yoğunlaşacağı bölgeler öncelikle Ortadoğu, sonra RF ve Hazar Havzası olarak görülmektedir. Bu ülkelerinin pazar egemenlikleri sonucu fiyat dikte etme durumuna gelmeleri, küresel politik dengesizlik ve huzursuzluklara da neden olabilecektir. Tüm bu sorunlarla başa çıkmak bölgesel ve küresel enerji güvenliğini sağlamak için, Gelişmiş ülkelerin Ortadoğu Bölgesi siyasî istikrarı ve güvenliği için gerekli özeni göstermeleri, Kaynakların artırılması için gerekli yatırımların zamanında yapılması, Paylaşımın, tarafların huzursuzluğuna sebep olmayacak şekilde plânlanması ve âdil olması, Gelişmiş ülkelerin başı çekeceği enerji verimliliği ve tüketimi kısma politikalarının tüm dünya ülkelerince en üst derecede paylaşımı, gerekli görülmektedir. 

***