25 Aralık 2017 Pazartesi

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü 


Ali Asker 
alaskar68@gmail.com
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü,
Güney Kafkasya-İran-Pakistan Araştırmaları Merkezi
21 Eylül 2014 Pazar

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü


   1994’den itibaren iki ülke arasında bugüne kadar devam eden ateşkes rejiminde zaman zaman ihlallerin yaşandığı, her iki tarafta kayıpların olduğu bilinen bir gerçekliktir. Fakat Ağustos 2014’de yaşanan ateşkes ihlali neredeyse savaşa neden olacak bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Bu olay sonucunda 
Azerbaycan toplumu üzerinde psikolojik baskı yapmayı düşünen Ermenistan 
tarafının beklentisi gerçekleşmemiş, bilakis Azerbaycan tarafından savaşa çağrı 
sesleri yükselmiştir. Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri Ermenilerin bu 
saldırısının cevapsız kalmamasını, en azından birkaç etkin hamle yaparak düşmana önemli kayıplar yaşatılmasını istemişlerdir.

Başlangıçta “zafer” propagandasına odaklanmış Ermenistan, kısa süre sonra 
yaptığı açıklamalarda, çatışmanın Azerbaycan tarafından başlatıldığını ve 
ateşkese uyulması gerektiğini vurgulamıştır. İlginçtir ki bir taraftan herhangi 
bir savaş durumunda her şekilde Azerbaycan ordusuna karşı koyabileceklerini 
ifade eden Ermenistan yönetimi, büyük devletlerin yeni bir savaşa da müsaade 
etmemeleri gerektiğini bildirmiştir. Azerbaycan kaynaklarına göre ise ateşkes 
ihlali Ermenistan ordusu tarafından yapılmıştır. Nitekim Ermeni askerleri 1 
Ağustos’ta, geç saatlerde taciz ateşi açmış, çıkan çatışmada 4 asker şehit 
olmuştur. Çatışmaların Ermeni işgali altındaki Dağlık Karabağ sınır hattında 
Ağdam ve Ağdere bölgesinde Azerbaycan mevzilerine yaklaşmaya çalışan Ermeni keşif ve sabotaj birlikleriyle yaşandığı bildirilmiştir. Şiddetli çatışmaların 
ardından Ermeni askerlerinin ağır kayıp vererek geri çekildiği vurgulanmıştır. 
Fakat daha sonra şehit asker sayısının onbeşe yükseldiği açıklanmıştır. Böylece, 
Azerbaycan açısından bu olay ateşkes döneminde en fazla kaybın yaşandığı çatışma olmuştur.

Her iki tarafta, birçok basın organında ve özellikle sosyal medyada öldürülen 
asker sayısının daha fazla olduğu, hükümetin bu yöndeki bilgileri kamuoyundan 
sakladığına dair iddialar dolaşmıştır. Aynı zamanda her iki ülkenin resmi 
kurumları “düşmana gereken şekilde karşı koyduklarını ve daha çok kayıplar 
yaşattıklarını” vurgulayarak kamuoyunu “rahatlatmaya” çalışmışlardır.

Azerbaycan tarafının savaş söylemleri en üst düzeyde ve çok kuvvetli bir şekilde 
seslenirken Ermenistan tarafı da bir o kadar tedirginlik içeren açıklamalarıyla 
ateşkes rejiminin devam ettirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır.

9 Ağustos 2014’de Rusya’nın himayesinde gerçekleşen iki ülkenin cumhurbaşkan ları bir araya gelerek durumu müzakere etmişlerdir. Geleneksel bir hal almış sonuçsuz görüşmelere bu görüşme sonrası bir yenisi eklenmiştir.

1.“Karabağ Sorunu” Değil, İşgal Sorunu

1980’lerin sonunda Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde meydana gelen ayrılıkçı 
hareketler, 1990’ların başında sıcak çatışmaya dönüşmüş, 1994’de ateşkes 
imzalanmasıyla duraksama dönemine girmiştir.

Fakat buradaki çok önemli bir hususun altını özellikle çizmek gerekmektedir: 
Karabağ sorunu denen bir sorun yoktur.  Sorun, Azerbaycan topraklarının 
Ermenistan tarafından işgali sorunudur.

Bugünkü savaşın, ateşkesin veya ihlallerin mahiyetini irdelediğimiz zaman 
mutlaka olayların tarihsel geçmişini dikkate almak gerekir. Aksi halde sağlam 
bir değerlendirme yapmak kesinlikle imkânsız olacaktır.

Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına sahiplenme çabaları 19. yüzyılın 
başlarından, yani Kaçar-Rus ve Osmanlı-Rus savaşlarından galip çıkmış Rusya’nın öteden beri tasarladığı bir stratejik plan çerçevesinde başlatılmıştır. Düzenli olarak bölgedeki Türk-Müslüman iskân birimlerine saldırarak bölgenin demografik dengelerini değişme hedefi zamanla, adım adım gerçekleştirilmiş, halkın hafızasında “Ermeni-Müslüman çatışması” olarak yer edinmiştir. Şunu da 
vurgulamak gerekir ki bu politika her ne kadar Rusya’nın belirli plan ve 
hedefleri doğrultusunda gerçekleşse de Ermeniler, her zaman merkezi iktidarın 
zaafa uğradığı durumlardan yararlanarak azami fayda sağlamaya çalışmışlardı. Bu anlamda ilk geniş çaplı Ermeni-Müslüman çatışması 1905-07 Rus Burjuva Devrimi sırasında yaşanmıştır.  Devrimin bastırılmasından sonra olaylar yatıştırılmış sa da bölgedeki Türk halkı ve yurtları ağır yara almıştır. 1917 Ekim İhtilali sonrası Rusya’da meydana gelen hâkimiyet boşluğu Ermenileri yeniden harekete geçirmiştir. Taşnak çeteleri o sırada Bolşeviklerin Bakü’de tesis ettikleri Bakü Sovyeti hükümetiyle işbirliği yaparak on binlerce masum Türk-Müslüman topluma karşı katliam uygulamış, onların yaşadıkları iskân birimlerini yerle bir 
etmişlerdir.

1920’de Sovyetleşmenin getirdiği en büyük felaketlerden biri Müsavat Hükümeti 
döneminde tartışmalı olan topraklar Azerbaycan’ın komşularına, hatta Sovyet 
hâkimiyetini tanımayan komşularına peşkeş çekilmiştir.[1] 15 Eylül 1921’de 
Azerbaycan Bolşeviklerinin lideri N.Nerimanov’un Lenin’e sunduğu “Azerbaycan’da Sovyet Hâkimiyetinin İnşası” konulu raporu, Moskova’nın yaşattığı hayal kırıklığının bariz göstergesiydi. Bu raporun içeriği kısaca Azerbaycanlılara göre “Azerbaycan’ı yabancılar yönetiyor”[2] şeklinde özetlenebilir Nitekim Sovyet hâkimiyeti kurulduktan sonra Azerbaycan’ın tarihi bölgelerinden olan Zengezur bölgesi Ermenistan’a “hediye” edilmiştir.  Bunun dışında o dönemde, Rusya-Ermenistan planlarında Nahçivan ve Karabağ’ın da Ermenistan’a verilmesi öngörülmüştür. Fakat değişik nedenler ve gelişmeler doğrultusunda bu topraklar Azerbaycan sınırları içinde kalabilmişti.

Bu girişimler başarısız kalsa da yine Azerbaycan’dan küçük küçük parçalar 
halinde toprak koparılmış, birçok köy Ermenistan’a verilmiştir.1948-1950’de 
Ermenistan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan 100.000 Azerbaycan Türkü “isteğe 
bağlı” olarak Azerbaycan’ın Kura-Aras ovasına göç ettirilmiştir.[3]

Sovyet döneminde Ermenilerin talepleri sürekli olarak değişik platformlarda ve 
değişik biçimlerde devam etmiştir. Ermenistan hükümeti tarafından o dönemde 
Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti (DKMV)’nin adının “Ermeni DKMV” olarak 
değiştirilmesi için 16 kez başvuru yapılırken, DKMV’nin Ermenistan’a 
devredilmesi için 45 kez öneride bulunulmuştur. Fakat bu öneriler Moskova 
tarafından kabul görmemiştir.[4]

1985 ‘de Sovyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’un başlattığı “perestroyka” 
politikası Ermenileri yeniden cesaretlendirmiştir. Gorbaçov’un çevresi siyasi, 
ekonomi danışmanları, milli mesele uzmanları - G. Şahnazarov, E. Bağramov, A. Aganbekyan, S. Sitaryan ve çok sayıda Ermeni veya Ermeni yanlısı bürokrattan ibaretti. Sovyet döneminde bürokrasinin değişik kademelerine, merkezi kitle iletişim araçlarına, eğitim kurumlarına yerleşmiş Ermeniler doğrudan harekete geçmiş, her alanda topyekûn bir Azerbaycan karşıtı propaganda başlatmışlardı. İlerleyen süreçte bir taraftan silahlı örgütlenmeler oluşturarak Ermenistan’da yaşayan Türkler doğma yurtlarından kovulurken diğer taraftan Ermenistan’da yine Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları köylere ve ilçelere saldırılar düzenlenmiş, ahali doğma yurtlarından kovulmuştur. Sovyet ordusundan arta kalan 366. Zırhlı alayın aktif katılımıyla gerçekleşen en büyük trajedi ise Hocalı’da yaşanmış ve kelimenin gerçek anlamıyla Azerbaycan Türklerine karşı bir soykırım uygulanmıştır. 1993’e gelindiğinde sadece Karabağ değil, çevresindeki yedi ilçe de Ermenistan ordusu tarafından işgal edilmiştir.[5] 1994’te iki ülke arasında imzalanmış ateşkes rejimi ise zaman zaman ihlal edilerek günümüzde de devam etmektedir.

Yaşanan bu süreç her ne kadar literatüre “Karabağ sorunu” olarak girse de 
aslında sorun olan şey, bölgede iki yüzyıl devam eden “etnik temizleme ve 
Ermenileştirme” politikası ve bu doğrultuda Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali meselesidir.

1. Anahtar Rusya’da: Nasıl ve Neden?

Sovyet döneminin son yıllarında Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış tesis 
edilmesi için Moskova’nın geliştirdiği tüm planlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın temelinde birçok önemli nedenin yattığını söylememiz gerekir. Bunlar arasında çok dikkat çeken ve daha fazla etkin olan birkaç husus vardır. Öncelikle, çatışmanın başından itibaren, gerek barış döneminde gerekse sıcak çatışmalar sürecinde Rusya, Ermenistan’ın yanında yer almış, bazen açık bazen de dolaylı olarak taraflı bir tutum sergilemiştir. İkincisi, Moskova’nın sunduğu öneriler Ermenilerin nihai hedefe ulaşmalarını zorlaştırdığı veya riske attığı gerekçesiyle Ermenistan tarafı bu önerileri kabul etmemiştir. Zira Ermenistan tarafından önceleri doğrudan, daha sonra dolaylı yolla, yani Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık mücadelesi yoluyla nihai hedefe ulaşmak yönünde bir politika izlenmiş, bu yolda yapılacak her türlü pazarlığı mümkün olduğu kadar öteleme ve hedefleri riske atmama yöntemi tercih edilmiştir. Rusya’nın önerileri Azerbaycan tarafını da memnun etmemiştir. Çünkü başlangıçtan beri Ermenistan’ı destekleyen Rusya’ya karşı Azerbaycan kamuoyunda bir öfke söz konusudur. Ayrıca Azerbaycan yönetiminin nazarında Rusya güvenilmez 
devlet imajı çizmiştir. 

Rusya’nın önerdiği tekliflerin hiçbirisinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün 
güvence altına alınması yönünde kesin ve açık güvencelere yer verilmemiştir. Bu yüzden Azerbaycan kamuoyu Rusya’nın bu süreçte aldığı rolü “Rusya adil bir barış sağlamak yönünde çaba harcamamaktadır” şeklinde değerlendirmiştir. Bilakis süreci uzatarak durumu kendi lehine kullanmaktadır. Karabağ meselesi Azerbaycan üzerinde baskıların devam ettirilmesi, genel olarak Kafkaslar üzerinde denetim sağlaması açısından Rusya’nın elinde önemli bir araçtır. Sorun çözülürse bu baskı ve denetim aracı da kaybolacaktır. Bu nedenle de Rusya olduğu müddetçe bu sorunun çözülmesini beklemek saflık olacaktır.

İki ülke arasında savaşın çıktığı andan bu güne kadarki sürece baktığımız zaman gerçekten Rusya’nın konumu ve sergilediği rol “sorunu çözmeye kadir tek ülke” imajı çizmeye yönelmiştir.  Nitekim 30 Ocak 1992’de Azerbaycan ve Ermenistan AGİK (Aralık 1994’den AGİT) üyeliğine kabul edildiği sırada söz konusu uluslararası örgüt barış sürecine katılma fırsatı elde etmiştir. 24 Mart 1992’de örgütün dışişleri bakanları tarafından Dağlık Karabağ meselesiyle ilgili 
konferans çağrısı yapılmıştır. Konferansa Azerbaycan, ABD,  Almanya, Belarus, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, Ermenistan,  Fransa, İtalya, Rusya, İsveç, Türkiye katılmışlardı. Konferansın amacı çatışmaları durdurmak ve barış görüşmelerini başlatmaktı. Belarus nihai görüşmeler için kendi başkentini sununca “Minsk Konferansı”  ve “Minsk Grubu” gündeme gelmiştir. Fakat kısa süre sonra bu süreçte fikir ayrılığı olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim Rusya Kafkasları kendi bölgesi olarak görüyor ve süreç içinde özel statüye sahip olması gerektiğini vurguluyordu. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ateşkes anlaşması da 1994’te Minsk Grubu’nun değil, Rusya’nın aracılığıyla sağlanmış oldu.[6]

Ateşkes imzalanmasından sonra barış sürecinin başlatılması yönünde çok sayıda 
girişimlerde bulunulmuştur. Değişik barış formüllerinin yer aldığı çok sayıda 
görüşmeler bu veya diğer nedenlerle, tarafları memnun etmediği için devam 
ettirilememiştir. Ayrıca bu süreçte sorunun anahtarının sadece Rusya’da olduğu 
kanaati de iyice pekişmiştir.

Sorunun çözümüne ilişkin günümüze kadar devam eden girişimlerin ciddi bir sonuç vermediği ortadadır. Sadece 1997 sonlarına doğru barışa ilişkin umutlar yeşermiş fakat barış planına sıcak bakan Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan görevinden ayrılmak zorunda kalmış, yerine savaş yanlısı Koçaryan’ın gelmiş ve umutlar sona ermiştir. AGİT’in 1999’da İstanbul Zirvesi öncesinde Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanları arasında gerçekleştirilen yoğun görüşmeler ve uluslararası kuruluşların yoğun çabaları sonucunda zirvede iki ülke arasında barış anlaşmasının imzalanması beklentisi yeniden yeşermiştir. Fakat zirvenin hemen öncesinde, 27 Ekim 1999’da Ermenistan parlamentosunda bir terör saldırısı düzenlenmiş, Başbakan, Parlamento Başkanı ve altı milletvekili öldürülmüş, böylece, barış sağlamaya yönelik bu fırsat da ortadan kalkmıştır.[7]

Gözden kaçırılan başka bir hususun da altını çizmemiz gerekir. Birincisi, Rusya 
Ermenistan’ı destekleyen tek ülke değildir. Minsk Grubu’nun üç eşbaşkanı, yani 
Rusya, ABD ve Fransa doğrudan ve dolaylı olarak Ermenistan’ı desteklemek tedirler. İkincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin Ermeni işgalci birliklerinin Azerbaycan topraklarından çıkarılmasını öngören dört kararıbugüne dek uygulanmamaktadır. Bu kararların uygulanması ise sadece Ermenistan üzerine baskı yapmakla mümkün olabilecektir. Fakat ne Rusya ne de diğer büyük devletlerin böyle bir baskısı söz konusu değildir.

Üçüncübir husus da derin stratejik olanaklara sahip bir devlet olan ABD’nin 
Kafkasya’daki gerçek durumu ve Ermenistan yönetimindeki hâkim bakış açısını 
doğru bir şekilde okunmamasıdır. Bu yanlışlıklar yüzünden 2008’de başlatılmış 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin kurulması ve iyileştirilmesi politikasında 
hüsran yaşamıştır. Bu politikanın ABD açısından önemi, “Ermenistan’ı Rusya’nın 
kucağından çekip alma” sürecidir. Hem Ermenistan yönetiminin zihniyeti hem de Türk ve Azerbaycan kamuoyunun hassasiyetinin dikkate alınmaması, ayrıca 
Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılık derecesinin doğru bir şekilde değerlendirilme mesi bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur. Bu sürecin en büyük diplomatik mağduru ise Türkiye olmuştur. Fakat bugün de ABD’nin hala bu yanlış politikayı savunduğunu görmekteyiz. ABD’nin deneyimli diplomat larından, Bakü eski Büyükelçisi Richard Kauzlarich, son çatışmalar nedeniyle Azerbaycan’ın bir basın organına verdiği demeçte “Ermenistan ve Azerbaycan’ın değişik yollarla Batı ve ABD ile olumlu ilişkiler tesis etme çabaları” içinde olduğunu ifade etmiştir.[8] Oysa Ermenistan’ın çok boyutlu dış politika gereği Rusya, ABD ve Batı arasında denge politikası yürüttüğü iddiası içi doldurulamamış bir söylemden ibarettir. Askeri ve ekonomik olarak Rusya’nın 
ipoteği altında bulunan Ermenistan açısından bu imkânsızdır. Maalesef ABD’nin bu “vizyonu”  2008-2010 arasında Türkiye’ye uyarlanmış, Ankara’da bazı araştırma merkezleri, basın mensupları ve ne yazık ki uluslararası ilişkiler alanında faaliyet gösteren akademisyenler tarafından geliştirilmiştir. Türkiye’nin 
Ermenistan’la sınırını açmak, diplomatik ilişkiler tesis etmek ve geliştirmek 
gerektiği yönündeki açıklamalar, başlı başına bir araştırma konusu olabilecek 
kadar tetkike şayan bir mevzudur. Bu gelişmeler Türkiye’de politik ve akademik 
vizyonun ne kadar sığ olduğunu, eğer bu tespit doğru değilse ne kadar 
“pragmatist”  ve faydacı olduğunu ortaya koymuştur. Zira en basit mantıkla 
yapılacak bir değerlendirme bile Ermenistan’ın “dış politikasına yön vermek” 
çabasının bir gaflet olduğunu ispatlamak için yeterli olacaktır. Öncelikle, 
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun tüm boyutları, çözüm sürecinin 
zorluğu, kamuoylarının hassasiyeti ve gelinen nokta dikkate alındığında 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesinin sorunun çözümüne katkıda 
bulunacağı, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle bu 
ülkenin Karabağ sorununa ilişkin kararlarını etkileyeceği düşüncesi temelden 
yoksun bir tezdir. Ayrıca, bu konuda Türkiye’nin dış politika araçlarının 
yetersiz olduğunu da vurgulamak gerekir.[9]

Peki, böyle bir durumda Rusya sorunun çözümü için elindeki olanakları kullanacak mı veya bu yönde niyeti söz konusu mudur? Maalesef Rusya bu sorunun çözülmesini kendi çıkarları açısından faydasız görmektedir. Azerbaycanlı politika uzmanı Leyla Aliyeva’ya göre, sorunun çözümü ve Rusya faktörünü birlikte ele aldığımızda yakın ve hatta orta vadede gerçekleşmesi imkânsız iki hususa dikkate çekmek gerekir. Bunlardan birincisi, bugünkü şartlarda çatışmanın çözümü için gereken esas şart Rusya’nın oldukça zayıf düşmesi ve bölge üzerinde denetim kabiliyetini kaybetmesidir. İkincisi ise Rusya’nın içten değişme ihtimalidir. 
Yani, iktidar değişikliği olacak ve Rusya’da iç ve dış politika konusunda ciddi 
değişiklikler yapılacaktır. Fakat ufukta, bunlardan hiç birisinin gerçekleşme 
ihtimali görünmemektedir.[10] Bilakis Rusya’nın Ukrayna krizinde oynadığı rol 
Rus kamuoyu tarafından takdirle karşılanmış, Putin politikalarını desteklemek 
adeta vatanseverliğin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Az sayıda liberal 
bakışlı aydın ve akademisyenin dışında, toplumun her kesiminden destek gören 
“Kırım çıkarması” yayılmacı tutkuları tekrar körüklerken yakın çevre ülkeleri 
üzerinde derin psikolojik etki bırakmıştır. Bu psikolojik etkinin bünyesinde şu 
hususları yer almaktadır: Rusya yakın çevre üzerinde yayılmacılık politikasını 
güçlendirmiştir. Bunun için gerektiğinde askeri yöntemlere başvurabilecektir. 
Batı, bu durum karşısında ortak politika geliştirme iradesinden yoksundur.  
Rusya’nın açık müdahalesine kolay bahane bulunan ülkeler açısından söz konusu tehdit daha gerçekçi olarak görünür. Azerbaycan da bu ülkeler arasındadır. 

Azerbaycan’ın Ermenistan’la başlatacağı savaş Rusya’nın askeri girişimde 
bulunacağı endişesini de beraberinde getirmektedir. Bu tehdidin ana amaçlarından biri de Azerbaycan’ı Gümrük Birliği’ne girmeye zorlamaktır.  Bir Rusya projesi olan Gümrük Birliği ekonomik olmaktan ziyade politik amaçlı bir yapıdır ve Rusya’nın yakın çevre üzerindeki etki alanını pekiştirmeye hizmet etmektedir. 
Ekonomik ve politik çıkar yönünden her hangi bir katkı sağlamayacak bu projeye karşı Azerbaycan şimdilik direnmektedir.  Rusya lobiciliğini yapan bazı kesimler ise Azerbaycan’ın bu proje içinde yer almasının güvenlik açısından önemli bir adım olacağını, hatta daha da ileri giderek Karabağ sorununun çözümünde ilerleme sağlayacağını iddia etmektedirler. Aslında bu ihtimal Ermenistan tarafında da endişe uyandırmaktadır.  Onlar Rusya’nın Azerbaycan’la gizli pazarlıklar içinde olduğunu, Rusya’nın önerilerini kabul etmesi durumunda Azerbaycan’ın belli kazanımlar elde edeceğini düşünmektedirler.  Böyle bir gelişme, Ermenistan açısından oldukça endişe vericidir. Rusya ise her bir halde, bu süreci kendi kazanımları doğrultusunda yürütmekte, bu yüzden de iki ülke arasındaki “barış sürecini” mümkün olduğu kadar sürüncemede bırakmaktadır.

SONUÇ

Azerbaycan ve Ermenistan savaşında 1994’ten bu yana devam eden “ateşkes süreci” herhangi bir şekilde kalıcı barış inşa etme fırsatı sunamamaktadır. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Barış inşa etmek rolünü üstlenmiş uluslararası 
kuruluşların bu sürece ilişkin etkin bir politika izleyememesi, ayrıca büyük 
devletlerin açıktan veya dolaylı yoldan Ermenistan’ı desteklemeleri başlıca 
nedenler arasındadır. Bu devletlerin başında da Rusya gelmektedir. Rusya’nın 
bölgeye yönelik politikası uzun vadeye yayılmış faydacı bir politikadır. 
Defalarca iki ülkenin cumhurbaşkanını bir araya getiren Rusya bu siyasetiyle hem sürecin en etkin aktörü imajını vermekte hem de Azerbaycan’ı birçok konuda tavize zorlamaktadır.  Bu yüzden son çatışmalar ve karşılığında dillendirilen retorik, aslında bu zamana dek duyulan ve alışılmış söylemler dışında bir şey değildir. Tek farkı ise maalesef insani kaybın artmasıdır.


KAYNAK;

[1]Джамиль Гасанлы. Русская революция и Азербайджан: Трудный путь к 
независимости (1917–1920), Издательство «Флинта», Москва 2011, s. 609.


[2]N.Nerimanov – V.İ.Lenin’e. Azerbaycan’da Sovyet Hâkimiyeti Tesisinin 
Sonuçları. 15.09.1921 y.  RDSSTA, f.5, l.1, d.1219, v.12. Alıntı: Джамиль 
Гасанлы, s. 607.


[3]Ali Asker, Ermenilerin Azerbaycan’da Yaptıkları Soykırımlar ve Devam Eden 
Çözümsüzlük, Stratejik Analiz, Cilt: 9, Sayı:108, Nisan 2009, ss. 28-38.


[4]АлександрШевякин.Загадка гибели СССР. История заговоров и предательств. 
Москва 2004, с. 30;Сванте Корнелл. Конфликт в Нагорном Карабахе:динамика и 
перспективы решения.Азербайджан и Россия: общества и государства. Москва, 2001, 
с. 438. Naklen: Ариф Юнусов.Азербайджан в начале ХХI века: конфликты и 
потенциальные угрозы, “Адильоглы”, Баку 2007, с. 9.


[5] Hocalı Soykırımı’ndan sonra Azerbaycan’ın Karabağ ve çevresindeki diğer 
bölgeleri 8 Mayıs’ta Şuşa, 18 Mayıs'ta Laçın, 2 Ekimde Hocavend, 2 Nisan 1993’te 
Kelbecer, 17 Haziran’da Ağdere, 23 Temmuz’da Ağdam, 23 Ağustos’ta Cebrayıl ve 
Füzuli, 31 Ağustos’ta Kubadlı, 29 Ekim’de Zengilan bölgeleri Ermenistan 
tarafından işgal edilmiştir. Bugün Dağlık Karabağ’ın çevresindeki 7 ilçe dâhil 
Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’si Ermenistan ordusunun işgali 
altındadır. Bir buçuk milyon Azerbaycanlı Ermenistan ve Azerbaycan’ın işgal 
edilmiş bölgelerinden kovulmuş, 20 binden fazla Azerbaycanlı katledilmiş, 50 
binden fazla kişi sakat kalmış, 4 binden fazla kişi kayıp, esir veya rehin 
olmuş, 877 şehir, köy ve kasaba yağmalanmış, dağıtılmış ve yakılıp yıkılmıştır. 
Ali Asker. a.g.e.

[6] Ариф Юнусов. a.g.e., с. 13-14.


[7] Araz Aslanlı. Karabağ Sorunu ve Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan İlişkileri, 
Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi 1(1), 
(ss.175-196), s. 186-187.


[8] Kozlariç: “Məqsəd diqqəti Ukraynadan yayındırmaq idi”,  Yeni Müsavat, 15.08. 2014.


[9] Araz Aslanlı. a.g.e. s. 188.


[10] Sərkisyan qapalı görüşün detallarını niyə açıb? Yeni Müsavat, 15.08. 2014.


Uzman Hakkında
Ali Asker

Rusya Slav Araştırmaları Merkezi
Rusya, Orta Asya, Kafkaslar. Demokratikleşme ve Rejim Değişimleri. Türk Dünyası çalışmaları.

Uzmanın Diğer Yazıları

  Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü 
  1 Mart 2014: Ukrayna’nın En Yoğun Günü 
  Herkes İçin KIRIM İmtihanı 
  Tamamlanmamış Devrim: Doğu-Batı Ekseninde Ukrayna Krizi 
  Hocalı Soykırımı 
  Kazan'da Üçlü Görüşme 
  Kafkasya'da Müslümanları Kim Yönetecek 
  Medvedev’in G-8 Gündemi 
  “Bağlantısız” Azerbaycan! Bu Da Nereden Çıktı? 
  Saakaşvili’nin Cesareti: Gürcistan Rusya’nın Kafkaslardaki Askeri Gücünü Zayıflatır mı? 
  Mağrip Rüzgarı Kremli'ndeki Havayı Isıtmıyor: Rusya’dan Libya’ya Çifte Bakış 
  Afrika Rüzgarı Kafkaslara Ulaşacak mı? 
  Gözetlemeye Devam: Gebele Radar Üssü'nün Modernizasyonu 
  Tacikistan'da Rus Askeri Havaalanı Yolda 
  Rus Toplumunun Unutkanlığı: Faşizm Tehdit Ediyor 
  Rusya’nın  Astana AGİT Zirvesinden Geriye Ne Kaldı? 
  ABD-Rusya Arasında Küskünlükten Esnek Barışa 
  Rusya Yeniden Afganistan Macerasına Atılır mı? 
  Kırgızistan Seçim Sonuçları: Yeni Hükümet = Yeni Rejim 
  Statüko Ortamında Lukaşenko Fenomeni 
  KAFKASLARDA SİLAHLANMAYI DURDURACAK MEKANİZMA YOK MU? 
  MEDVEDEV’DEN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ SİNYALİ 
  Tehlikeli Anlaşma: Rusya Türkiye’yi Sıvazlıyor, Azerbaycan’a Aba Altından Sopa  Gösteriyor 
  Medvedev’in Çelişkisi: FSB Gölgesinde Modernizasyon 
  ERMENİSTAN’IN “TÜRKİYE AÇILIMI” 2005’te BAŞLATILDI VE BUGÜN DE DEVAM  ETMEKTEDİR 
  Zorlu Yolun Birinci Adımı: Kırgızistan’da Referandum 
  KIRGIZİSTAN'DA İÇ SAVAŞ - Güncellendi 12.06.2010. saat 20.00 
  YANLIŞ HESAP BAKÜ’DEN DÖNER: ABD ROTAYI AZERBAYCAN’A ÇEVİRDİ 
  Seçim Sonuçları Saakaşvili’nin Yüzünü Güldürdü, Ugulava’nın Yıldızını Parlattı 
  AVRUPA PARLAMENTOSUNUN KARARI ERMENİSTAN’IN KEYFİNİ KAÇIRDI 
  RUSYA-BELARUS: (KAVGALI) AĞABEY-KARDEŞ İLİŞKİSİ 
  ERMENİSTAN’DA TÜRK ALGILAMASINA BİR ÖRNEK 
  MEDVEDEV’İN ANKARA ZİYARETİ: BEKLENTİLER VE GERÇEKLER 
  MOSKOVA-KİEV YAKINLAŞMASI UKRAYNA’DA TANSİYONU YÜKSELTİYOR 
  RUSYA-UKRAYNA İLİŞKİLERİNDE İKİ ANA MADDE: ENERJİ VE RUS FİLOSU 
  RUSYA’DA LİBERALİZM DAYATMASI BAŞARILI OLABİLİR Mİ? 
  KIRGIZİSTAN: DEVRİM BİTTİ (Mİ)? 
  ŞAYMİYEV’İN GÖREVDEN GİTMESİ FEDERAL SİSTEMDE DEĞİŞİKLİK SİNYALİ Mİ? 
  “SOYKIRIM” TASARISI = PROTOKOL TUZAĞI 

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/guney-kafkasya-iran-pakistan-arastirmalari-merkezi/2014/09/21/7766/azerbaycan-ermenistan-catismasi-sonu-mechul-ateskesin-ic-yuzu


***

23 Aralık 2017 Cumartesi

Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti

  Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti 


Serhat Erkmen 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü    
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
26 Haziran 2015 Cuma




Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti


İpek YEZDANİ’nin21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen ile gerçekleştirdiği söyleşi sonrasında Hürriyet gazetesinde yayınladığı haberi sunuyoruz:

Son 10 yıldır El Kaide, iki buçuk yıldır da IŞİD ve El Nusra gibi cihatçı 
örgütler hakkında Türkiye ve Irak’ta saha çalışmaları yürüten 21.Yüzyıl Türkiye 
Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen’in araştırmasına göre son üç yılda cihatçı silahlı gruplara katılmak üzere 10 bine yakın kişi 
Türkiye’den Suriye ve Irak’a gitti, bunun 7000’den fazlasıysa IŞİD’e katıldı.

Mücahitler dışında Türkiye’den yüzlerce ailenin de İslam Devleti kontrolünde 
yaşamak üzere IŞİD kontrolündeki Rakka, Musul ve Telafer’e yerleştiğini belirten Erkmen, IŞİD’e katılımların yarısından fazlasını ailelerin oluşturduğuna dikkat çekti.

Türkiye’den IŞİD’e en çok katılım olan illerin sırasıyla İstanbul, Ankara, 
Konya, Adana, Diyarbakır, Gaziantep olduğunu vurgulayan Erkmen, Türkiye’den IŞİD ve diğer cihatçı örgütlere katılımlarla ilgili iki yıldan fazla süren saha 
araştırmasına ilişkin Hürriyet’in sorularını yanıtladı:

- Türkiye’den Suriye ve Irak’taki cihatçı gruplara katılımın düzeyi nedir?
 - Gerek Irak’taki El Kaide’de, gerek Suriye’de yer alan örgütlerden Nusra 
Cephesi, Cundul Şam, Ahrar-u Şam başta olmak üzere çeşitli grupların içinde, 
gerekse de IŞİD’in içerisinde baştan beri Türkler var. Ancak IŞİD son iki yılda 
kısa süre içerisinde bölgede ve dünyada nasıl ilgi odağı haline geldiyse Türkiye 
içinde de aynı hızla bir ilgi odağı haline geldi. Türkiye’den Suriye ve Irak’a 
cihat etmek amacıyla giden mücahitler, onlara eşlik eden aileleri, yani 
muhacirler ve onlara lojistik, vs. destek veren kitleyi dikkate aldığımızda son 
üç yılda gidenlerin ve gidip-dönenlerin toplamda 10 bine yaklaştığını görüyoruz. 
Türkiye’den katılımların yüzde 70’i ise IŞİD’e  yönelik. Bu rakamın içinde 
sadece eli silah tutanlar değil, onlarla giden aileler ve onlara lojistik destek 
veren kesimler de var.  

YÜZLERCE AİLE ‘İSLAM DEVLETİ’ ÇATISINDA YAŞAMAYA GİTTİ

- IŞİD’in kontrolü altındaki bölgelere gidenlerin arasında ailelerin ağırlığı ne kadar?
 - Aileler, şu ana kadar pek konuşulmayan bir olgu. Bugün Türkiye’nin neredeyse her vilayetinden çok sayıda aile; küçük gruplar halinde ya da bir ailenin tüm fertlerini kapsayacak şekilde IŞİD’in kontrolündeki topraklara gittiler. 
Mücahitler dışında Türkiye’den yüzlerce aile  İslam Devleti kontrolünde yaşamak 
üzere IŞİD kontrolündeki Rakka, Musul ve Telafer’e yerleşti. Hatta bunların 
arasında oradaki yaşam zorluklarını görerek Türkiye’ye geri dönenler de oldu. 
Gittikten sonra çocuklarını, eşini, anne-babasını yanına aldıran çok sayıda 
savaşçı da var. Yani gidenlerin yarısından fazlasını, yaklaşık yüzde 60’ını 
aileler oluşturuyor.

SINIRDAN GEÇİŞLERİN KOLAYLIĞI SAYIYI ARTIRDI

- Türkiye’den IŞİD’e katılanların temel motivasyonu nedir?
 Türkiyeli mücahitlerin Suriye ve Irak’a gitme nedenleri “din kardeşlerinin 
mazlumiyetini gidermek, üzerlerine farz olunan cihada katılmak ve hilafet çatısı 
altında yaşamak” olarak özetlenebilir. Bu iki ülkeye gerek savaşmak için gerek 
yerleşmek için gidenlerin yüzde 90’ının temel motivasyonu cihattır.

- Peki, aile olarak buradan kalkıp gidenlerin temel motivasyonu nedir, İslam Devleti’nde yaşamak mı?
- Evet, temel olarak bu. Önemli bir kısmının gitme sebebini İslam Devleti çatısı 
altında yaşama motivasyonu olarak görüyoruz. Dünyanın her yerinde buna benzer bir motivasyon var fakat Türkiye’de son dönemde bunun artmasının en önemli nedeni; coğrafi yakınlık. Ayrıca yakın bir zamana kadar sınırdan geçişlerin hiç de zor olmaması, çok sayıda ailenin tasını tarağını toplayıp sınırdan geçip gitmelerine sebep oldu.

- Şu an sınırdan geçişler ne durumda?
 - Şu an sınırdan geçişlerin çok daha zor olduğu açık, ancak imkansız değil. 
Belli geçiş güzergahları var, bu güzergahlardan hala bir takım illegal 
yöntemlerle geçiş yapılabilmesi mümkün.

TÜRKİYE’DE IŞİD KAPALI HÜCRELER HALİNDE ÖRGÜTLÜ

- Türkiye’de IŞİD örgütlenmesi şu anda ne düzeyde? 
 - Türkiye’de IŞİD örgütlenmesinin kapalı hücreler halinde olduğu biliyoruz 
ancak bu hücrelerin tam olarak nerelerde bulunduğuna ilişkin güvenlik güçlerinin elinde detaylı bir veri yok.  IŞİD; çok hızlı gelişen ve yayılan bir örgüt. Hiyerarşik düzenden ziyade yatay olarak örgütlendiğini görüyoruz. Bu da onun hücrelerinin sayısının tespit edilmesini zorlaştırıyor. Ancak şu anda Türkiye’de IŞİD’e sempatiyle bakanların sayısının gidenlerin çok daha üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Yani gittikçe gelişen bir insan havuzu var.

- Peki Türkiye’den IŞİD’e katılımda bir artış var mı?
- Türkiye’den katılım istikrarlı bir şekilde sürekli artış gösteriyor. Suriye’ye 
gidişin kolay olması, IŞİD’in Türk basınında daha çok yer alması gibi faktörler 
katılımı artırmış durumda ve bunda bir azalma da görülmüyor.

EN ÇOK KATILIM İSTANBUL VE ANKARA’DAN

- Daha çok hangi illerden ve hangi yaş aralığından katılım var? 
- IŞİD’e katılımların en çok olduğu vilayetler sırasıyla İstanbul, Ankara, 
Konya, Adana, Diyarbakır, Gaziantep. Bunları Bursa, Sakarya, Bingöl, Muş, 
Adıyaman gibi vilayetler izliyor. Ancak ülkenin neredeyse her vilayetinden az 
sayıda da olsa insanın Suriye ve Irak’a gittiği ya da gidip döndüğü görülüyor. 
Bununla birlikte, illerin nüfusuna oranla gidenlerin sayısı baz alındığında Doğu 
ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki katılımın çok daha yoğun olduğu ortaya 
çıkıyor. IŞİD’e katılmada yoğunluklu yaş aralığı ise 17-25 yaş arası. Nusra 
cephesinde bu yaş aralığı biraz daha artıyor. Ama genellikle katılımın genç 
kuşak arasında olduğunu görüyoruz. Bu da dünyadaki genel eğilimle paralellik gösteriyor.

TÜRKİYELİLER KOMUTA KATINA KADAR YÜKSELDİLER

- Türkiye’den IŞİD’e kayılanlar örgüt içerisinde hangi kademelerde görev alıyor?
 - Aralarında savaşçı olanlar var, yönetici konumunda olanlar var, özellikle 
tecrübeli kişilerin komuta kademelerinde yer aldıkları ve belli coğrafi 
bölgelerde ciddi sorumluluklar üstlendikleri görülüyor. 

- IŞİD şu anda Türkiye için bir tehdit oluşturuyor mu?
- Dünyanın her yeri için bir tehdit oluşturuyor. IŞİD’in şu anda birincil 
önceliği Türkiye’ye yönelmek değil ama bugün Türkçe “Konstantinniye” diye bir 
dergi çıkarıyorsa; günün birinde Türkiye’ye de bir tehdit oluşturacağı açıktır. 
Unutmayalım ki Türkiye’de El Kaide saldırıları Kasım 2003’te iki büyük 
saldırıyla başlamış, daha sonra daha küçük çaplı saldırılarla devam etmişti.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29383934.asp 


Uzman Hakkında
Serhat Erkmen 
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi


Uzmanın Diğer Yazıları

  Türkiye'ye Dönen IŞİD'liler Nasıl Bir Tehdit Oluşturuyor? 
  Barzani'nin İstifası ve IKBY'de İç Dinamikler 
  İdlib operasyonu ne anlama geliyor? Amacı ne? 
  IKBY Referandumunun Arka Planı ve Muhtemel Sonuçları 
  Astana Çatışmayı İdlib'e Mi Taşıyor? 
  Irak’ta Kürt Devletinin Sınırları Mı Çiziliyor? 
  Suriye'de Kartlar Yeniden Dağılıyor 
  Kuzey Irak'ta Referandum Gerçekleşecek Mi? 
  Türkiye'ye yönelik IŞİD tehdidi değişiyor mu? 
  İdlib'de El Kaide Neden Güçleniyor? 
  DEAŞ'ın Musul'dan Çıkarılması Sonrası Irak ve Yeni Çatışma Dinamikleri 
  IŞİD'in 3 Yılı: Nereden Nereye? 
  İdlib/Suriye'ye Türk askeri gönderilmesi ne anlama gelir? 
  Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum 
  Katar Krizi ve Suriye Savaşı; Kim Ne İstiyor, Ne Yapıyor? 
  Türkiye'nin Katar'a Desteğinde Risk ve Fırsatlar 
  Deyr ez Zor'da Hakimiyet Savaşı 
  Manchester Saldırısı Ve 'Dönüşen' DEAŞ Tehdidi 
  Manchester Saldırısı Ne Anlama Geliyor? 
  ABD İle Yeni Krizler Kapıda 
  Suriye ABD ve Rusya arasında etki sahalarına bölünüyor 
  Türkiye'nin Çekilmesi İhtimal Dışı! 
  IŞİD’İN Yapısal Dönüşümü Ekseninde Paris Saldırısını Anlamak 
  Haydar Ibadi'nin Reform Girişimi: Elektrik Kesintisinden Büyük Siyasi Hamleye 
  Ortadoğu'daki Son Gelişmeler ve Türkiye'yi Bekleyen Sorunlar 
  Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti 
   Suriye'nin Kuzeyinde ABD-YPG İttifakı 
  İsrail'de Seçim Öncesi Son Dengeler ve Senaryolar 
  Peşmergenin Kuzey Harekatı: Hedefler, Strateji Ve Olası Sonuçlar 
  2014 Yılında Irak’taki 10 Önemli Gelişme 
  Ana Başlıklarıyla Irak’ta Yaşanan Çatışmaları Anlamak: Temel Dinamikler, 
  Güncel Gelişmeler ve Öngörüler 
  "Güvenli Bölge" Ne Anlama Geliyor? 
  Tazehurmatu: Bir Türkmen Direnişinin Hikâyesi 
  Kobani Savaşı’nın PKK Üzerindeki Etkileri  
  "İslam Devleti" Örgütü İle Iraklı Kürtler Arasındaki Çatışmanın Ana Hatları, 
  Nedenleri ve Kısa Vadeli Etkileri 
  Irak'ta Cumhurbaşkanı Seçimi, Kürtler Arasındaki Dengeler ve Bağdat'la  İlişkiler 
  İsrail'in Gazze Saldırısı: Çatışmanın Derinleşmesinin Nedenleri Ve Ortadoğu Denklemindeki Yeri 
  Irak'taki Gelişmeler Niçin Bir Sünni Arap Ayaklanması Değildir?  
  Telafer Düştü 
  Musul’un Düştü Sıra Tıkrit’te Mi? IŞİD’ın Stratejisi, Beklentileri ve Hareket Tarzı 

Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA        canlı tv film izle
 Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 
Yazılım & Tasarım: FemaBilişim
  
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2015/06/26/8215/turkiyeden-cihada-10-bin-kisi-gitti


 ***



Yasa İle Ülkemiz Bölünemez!

Yasa İle Ülkemiz Bölünemez! 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
Yasa İle Ülkemiz Bölünemez!
Sadi Somuncuoğlu tarafından yazıldı.
sadisomuncuoglu@yahoo.com
06 Temmuz 2014 Pazar


“Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi” başlıklı yasa tasarısı; ismi, madde gerekçeleri, sorunu açıkça tarif etmemesi, bölücü 
terör örgütüne daha neleri vereceği belli olmayan, devleti ülkesi ve milletiyle fiilen bölen ve ağır suç teşkil eden eylemleri yasal hale getiren, TBMM’de 
olmayan yetkileri Bakanlar Kurulu’na tanıyan hukuk dışı, tehlikeli ve karanlık unsurları taşımaktadır.

Konuya, yasanın adından başlayalım:  “Terörün sona erdirilmesi” nin bilinen iki yolu vardır. Birincisi yenerek; ikincisi teslim olarak... Bunları yaşayarak 
gördük. Bilindiği gibi; 1999’da yenilerek dağıtılan elebaşısı yakalanarak idama mahkum edilen bölücü örgüt dağılmış, 6 yıl, 2004’e kadar eylem yapamaz hale 
gelmişti. Ama, 2002’de iktidarla beraber, millet-devlet kavramı ve bölücü teröre bakış da değişmiş, yeni siyasetle terör hortlamıştı. Meselenin bam teli 
buradadır. İyi bilinmediği takdirde, doğruyu bulamayız. Bu konuda Erdoğan şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyetinde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun varlıklarının tanınması gerekmektedir. Türkiye Türklerindir gibi  tezler yanlıştır. Burada yaşayan herkesindir.” (2. Cumhuriyet tartışmaları, Başak 
Yayınları, Ağustos 1993,s.422) Yine Erdoğan; “Bunlara ’millet’dediğiniz zaman zannediyor ki millet sadece Türk. Hayır, millet sadece Türk değildir. Milletin 
içinde Türk’ü de, Kürt’ü de, Laz’ı da, Çerkez’i de, Abaza’sı da vardır. Ne varsa bu ülkede etnik unsur olarak hepsi bu millet kavramının içindedir.” 
(19.01.2013’de Gaziantep)

Bu durumda devlet, etnisiteye göre ( “Kürt” etnisitesi adına terör örgütü ile) bölüşülecektir. Böylece terörün sebebi kalkacağı için, “Terör sona erecek, 
Toplumsal Bütünleşme Güçlendirilmiş” olacaktır. İşte, teröre teslim olarak bitirmek budur.

Yasa Maddeleri Ne Diyor?

Yasa ile Hükûmet; Md. 2/a:  “Çözüm süreci kapsamında gerekli göreceği; siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve 
silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler” denilmektedir. Metinde sayılan kavramların ne anlama 
geldiğini Oslo ve İmralı mutabakatına göre yorumlamak mümkündür. Yasadaki  “silahsızlanma”  ifadesi kamuoyuna dönüktür ve bölücü örgütün buna uyması asla mümkün değildir; Çünkü  “devlet!”  kurmanın peşindedir. Nitekim  “İmralı Mutabakatı”  4. Md.de: “Silah bırakma öyle kolay bir şey değil. Sonuçta 30 
yıldır silahla yaşamaya alışmış bölgesel bir örgüt PKK. Örgütün ikna edilmesi gerekir”  denilmektedir. Bu mutabakatlarda, bölücü örgüte  “özerklik”  adıyla 
perdelenen bağımsız bir devlet kurma ( savunma gücü adı altında ordusu olan yapıya, ilan edilmemiş bağımsız devlet denir. Barzani Devleti gibi) hakkı 
tanınmaktadır. (İmralı Mutabakatı Md.3) Mutabakattaki  “çatışmasızlık” şartına göre, özerk devletin inşasına, T.C. müdahale etmeyecektir.  “İmralı 
Mutabakatında” da yer verilen (8 Ocak 2013 Radikal)   “Çatışmasızlığın”  ne anlama geldiği Oslo mutabakatında şöyle açıklanmaktadır:  “Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleştirilebileceğinden hareketle, tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır.”  (18 Eylül 2012, Milliyet, Oslo Sonuç Tutanağı, “Hakem Devlet Temsilcileri tarafından taraflar adına imza altına alındığı ve aslının Hakem Devlet arşivinde saklandığı kaydedilen, 3 paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan tutanak.” ) 

Bu belgelere göre, ülkemizin paylaşılması için  “taraflar”  arasında anlaşmaya varılmıştır. Hem de uluslararası zemine taşınarak...

Md.2/b: “Yurt içindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verecek ve bu 
çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirecek”  demektedir. Ülke bütünlüğüne dönük, muhtevası ve sınırları belli olmayan, işlem ve eylemler, yasal hale getirilmektedir. Md.2/c  “Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alacak.”  Bu husus çok önemlidir. Silah bırakma masalıyla, bütün katiller affedilecek, iş güç sahibi olacak ve bölünen yapıda etnik siyaset 
yapacaktır. Md.3/1 de;  “Bakanlar Kurulu, çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkilidir” denilmekle Meclis, kendine ait bir yetkiyi, Anayasaya rağmen hükümete devretmektedir. Ayrıca kendisinde olmayan, Devletin Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğü’nü bozacak, sınırsız yetkiyi vererek, vatana karşı suç işlemektedir. Md.3/2’de;  “Koordinasyon ve sekretarya hizmetlerini Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yürütür” hükmü getirilmiştir. 

Bütünlüğümüze dönük işlemler, İçişleri Bakanlığı ve devletin kurumlarına güvensizliğin sonucu olarak kurulduğu anlaşılan ve bütün kadroları seçilerek 
atanan bu Müsteşarlığa verilmektedir. Md.4/2’de; Bu yasaya göre görev yapanların cezai sorumluluğu yok deniliyor. Görevin suç olduğu daha baştan belli. Biline ki, ihanetin kılıfı olmaz.Egemenlik bölünürse iç savaş çıkar. 

İşte Irak, Suriye, Libya ve Orta Çağ Avrupa’sı vb...


Uzman Hakkında
Sadi Somuncuoğlu
sadisomuncuoglu@yahoo.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  Yasa İle Ülkemiz Bölünemez! 
  Haçlı Projesinde Türkmenler 
  “Çözüm Süreci”nin Tılsımı 
  Hak-Hukuk Tanımayan Batı Siyaseti! 
  Suriye Türkleri Ateşe Atılmamalı 
  PKK’dan sonra AB “ev ödevleri” 
  Elimizle Gelen Çifte Bela 
  Teröristbaşı’yla “mutabakat” meselesi 
  2023 ve 2071 Vizyonu Ne Demek? 
  Bir olan millet nasıl bölünür? 
  Oslo’da “Doğrudan müzakere”nin 5’incisi öyle mi? 
  AB’nin Güneydoğu Projesi 1 : Önce azınlık, sonra ayrı bir ulus... 
  AB’nin Güneydoğu Projesi 3 : Ayrı bir halkın hukuki altyapısı 
  AB’nin Güneydoğu Projesi 1 : Önce azınlık, sonra ayrı bir ulus... 
  Ölümsüzleşen dava adamı Elçibey 
  “Demokratikleşme”nin bedeli ve ürkek MGK 
  Erdoğan’ın Kıbrıs atağının arkası 
  Silivri başka, PKK-KCK-BDP-DTK bambaşka 
  Bir Eski MİT Müsteşar Yardımcısının Güneydoğu İçin Bir Yol Haritası 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/07/06/7690/yasa-ile-ulkemiz-bolunemez

***

67 NO’LU SANIK ERKUT ERSOY ERGENEKON SAVUNMASI BÖLÜM 2


67 NO’LU SANIK  ERKUT ERSOY  ERGENEKON SAVUNMASI  BÖLÜM 2


İDDİA :
 Şüphelinin darbe girişiminde aktif rol oynayan ve darbe sonrası dönemde kurulacak sıkıyönetim düzeninde 3'üncü Kolordu Komutanı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı görevine atanan Genel Kurmay Harekat Başkanı Korgeneral Sati Bahadır KÖSE ile 16/07/2016 saat:06:42, 06:50 ve 07:05, Genel Kurmay Personel Başkanlığı görevine devamına karar verilen Korgeneral İlhan TALU ile 16/07/2016 saat:04:47'de görüştüğünün HTS kayıtlarından tespit edildiği,
CEVAP           :
İddianameye yansıdığının aksine, Erdal Öztürk İlhan Talu’yu aramış ancak kendisi ile herhangi bir görüşmesi olmamıştır. Bunun yanında, Satı Bahadır Köse ile sadece bir defa görüşmesi olmuş olup bu görüşmede Erdal Öztürk Genelkurmay Başkanlığında ilgili komutanlara (Gnkur.Bşk.-Gnkur.II nci Bşk gibi) telefonla ulaşması mümkün olmayınca durumu öğrenmek üzere bilgi almak istemiş, Köse ise yıllık izinde olduğunu ve Bodrum askeri kampından Ankara’ya doğru yola çıktığını durum ile ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir. Satı Bahadır Köse ile ilgili olarak Ankara’da düzenlenen iddianamenin  2271. sayfasında  bu konu aynen “….sonra 3.Kolordu komutanı Korgeneral Erdal Öztürk'ün cep telefonundan kendisini aradığını, onun da tatilde olduğunu ve geri dönüş yolunda olduğunu söylediğini, dışarıdaki birliklerinin kışlalarına dönmesini emrettiğini söylediğini…”,  şeklinde yansımıştır
Bununla beraber Erdal Öztürk’ün mahkeme dosyasında yer alan telefon dökümlerinden de görüleceği üzere, sadece iddianamede ismi geçen iki şahsı değil, MİT Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezinde görevli emekli Albay Sadık Üstün, 1. Ordu Komutanı Sn. Ümit Dündar, 3. Kolorduda Tümgeneral Yavuz Türkgenci, Tümgeneral Tayyar Süngü,  Tümgeneral Kemal Başak, Kurmay Başkanı Albay Fatih İlhan, Milli Savunma Bakanı Müsteşarı Sezai Bostancı,  Genelkurmay Başkanı Sn. Hulusi Akar, Sn. Özdemir Bayraktar, MİT Müsteşar yardımcısı Sn. İsmail Hakkı Musa ve Sn. Aydın Demir’i aradığı açıkça görülmektedir.
Kaldı ki, Erdal Öztürk 15 Temmuz 2016 tarihindeki kalkışmayı, iznini geçirdiği Side Jandarma Kampında öğrenmiş ve hemen cep telefonu ile bağlı olduğu 1. Ordu Komutanı Org. Sayın Ümit Dündar, kendi yerine vekâleten bakan komutanlarla ve 3. Kolordu Kurmay Başkanları ile temasa geçmiştir. Nitekim, yıllık izinde olması sebebi ile, yerine vekâlet eden 3. Kolordu Komutan Vekili ve 52. Taktik Zırhlı Tümen Komutanı Tümgeneral Yavuz Türkgenci, 23. Motorlu Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Kemal Başak ve Kurmay Başkanları Kurmay Albay Fatih İlhan ve Tümgeneral Tayyar Süngü ile DARBE KARŞITI YAZILI EMIRLERIN VERILMESI VE YAYINLANMASI konularında sürekli iletişim halinde ve koordineli olarak çalışmıştır.
Yine, Erdal Öztürk’ün 15 Temmuz günü saat 22:36’da cep telefonu ile 3. Kolordu komutanlığını aradığı ve Erdal Öztürk’ün sıkıyönetim emrine uyulmamasını ve askerlerin derhal birliklerine dönmesini, aksi halde ilgili personel hakkında yasal işlemlerin başlatılacağını emrettiği açıkça görülmektedir.(EK-5 Olay gününe dair 3. Kolordu Komutanlığı’nın emir ve işlemlerine ait çizelge) Erdal Öztürk’ün talimatı ve koordinesi ile verilen, birliklerin kışlaya dönmesi başlıklı ve   “KIŞLA DIŞINDA OLAN BÜTÜN PERSONEL, ARAÇ VE GERECİN KIŞLALARA İVEDİ OLARAK DÖNMESİNİ, DÖNMEYEN PERSONEL HAKKINDA KANUNİ İŞLEM YAPILACAĞINI, EMRİN TÜM PERSONELE İVEDİ DUYURULMASINI” içerikli emir yazılı olarak tüm birliklere iletilmiş ve darbenin önlenmesinde büyük rol oynamıştır.  (Ek-6 3. Kolordu Komutanlığı’na bağlı birliklere emir ve talimatı ile çekilen yazılı mesaj emri)
3- Erdal Öztürk, FETÖ terör örgütünün ilk kumpaslarından olan ŞEMDİNLİ davasının ve soruşturmasının mağdurlarındandır. Nitekim, İddianamenin 37. Sayfasında aynen; “ Anılan örgütün nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kuramlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personellerin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarım bu makamlara getirdiği, bu kapsamda örgütün yargı ayağındaki uzantısı tarafından Hüseyin KURTOGLU, Askeri Casusluk, Şemdinli, balyoz, Ergenekon gibi proje soruşturma ve kovuşturmaların üretildiği..” şeklinde de belirtildiği üzere, FETÖ terör örgütü tarafından TSK’ya karşı birçok kumpas düzenlenmiş olup müvekkilimizde FETÖ’nün ilk hedeflerinden ve mağdurlarından biridir.
Ekli iddianame içeriğinden anlaşılacağı üzere, Erdal Öztürk daha Tuğgeneral rütbesinde Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı olarak görev yapmakta iken, bu örgüt tarafından terfisinin engellenmesi ve FETÖ mensuplarının önünün açılması amacı ile, itirafçı Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya tarafından düzenlenen Şemdinli iddianamesi ile Umut Kitapevinin bombalanması olayına karıştırılmak istenmiş ve hakkında Van DGM Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Dönemin mevzuatı gereği Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda Genelkurmay Başkanlığı’na intikal ettirilen suç duyurusu uygun bulunmamıştır. Bunun üzerine Van DGM. Başsavcılığına da gönderilen suç duyurusu üzerine Van Başsavcılığınca müvekkil hakkında soruşturma başlatılmış, Van Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/1344 no’lu soruşturma dosyası bugüne kadar devam etmiş olup, Erdal Öztürk hakkındaki soruşturma halen derdest durumdadır. Erdal Öztürk’ü suçlayan Umut kitabevinin bombalanması olayı ile ilgili Şemdinli dosyası kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere halen sırasını beklemektedir. (E-7 İddianamenin ilgili yerlerinin suretleri Mübrez)
2005 yılından beri FETÖ silahlı terör örgütünün hedefinde olan Erdal Öztürk, şu anda  da ne yazık ki yıllardır mücadele ettiği FETÖ silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte onları desteklemekle itham edilmektedir.
4- Yukarıda ayrıntılı olarak yer alan açıklamalar ışığında;  Erdal Öztürk hakkında oluşturulan iddianamede her ne kadar Erdal Öztürk’ün FETÖ terör örgütüne üye olmadığı tespit edilmiş ise de Erdal Öztürk’ün hangi eylemlerinin FETÖ terör örgütüne yardım eylemi içerdiği iddianamede dahi açıklanamamaktadır. Erdal Öztürk,  gerek yerine vekâleten bakan komutanlar aracılığı ile yayımlattığı darbe karşıtı yazılı emirleri ile, gerekse darbe girişimi bütün şiddeti ile devam ederken TGRT ve NTV kanalları aracılığı ile kamuoyuna yapmış olduğu darbe karşıtı açıklamaları ile darbecilerin girişimlerini bozguna uğratmış ve darbenin engellenmesini sağlamıştır. Erdal Öztürk’ün bugün halen daha tutukluğu devam etmekte ve mağduriyeti giderilememektedir.

Kuranda zulm ile alakalı tahmini 125 ayet geçiyor
2:54 - Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.
2:57 - Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
2:59 - Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
2:150 - Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
2:165 - İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.
2:231 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilir.
2:254 - Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
2:270 - Her ne çeşit nafaka verdinizse veya ne türlü bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir şekilde yardım olunmayacaktır.
2:279 - Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
3:86 - İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.
3:117 - Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.
3:135 - Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.
3:140 - Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.
3:182 - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
3:192 - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
4:10 - Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.
4:30 - Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır.
4:64 - Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.
4:97 - Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir.
4:110 - Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
4:148 - Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir. 
4:168 - Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.
5:29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.
5:107 - Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler.
6:45 - Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
6:47 - De ki: "Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helak olur?"
6:58 - De ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki durum herhalde sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi bilendir".
6:68 - Â yetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.
7:5 - Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.
7:9 - Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
7:23 - Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"
7:41 - Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
7:148 - Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.
7:160 - Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.
7:162 - İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık.
7:165 - Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.
7:177 - Â yetlerimizi inkâr edip, sırf kendilerine zulmeden o kavmin hali ne kadar kötüdür!
8:25 - Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.
8:51 - İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz bir sonuçtur. Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zalim biri değildir.
8:54 - Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rabblerinin âyetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler.
9:19 - Siz hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram'ı imar etme işiyle Allah'a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptığı işi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar. Allah zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.
9:23 - Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.
9:36 - Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır. Bu da doğru olan dinin hükmüdür. Bu sebeple bunlar hakkında nefislerinize haksızlık yapmayınız. Müşrikler size karşı topyekün savaştıkları gibi siz de onlara karşı topyekün savaş açın. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.
9:47 - Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.
9:70 - Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
9:109 - O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.
10:13 - Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini, peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
10:39 - Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.
10:44 - Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.
10:47 - Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.
10:52 - Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!" denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"
10:54 - Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz.
10:85 - Onlar da: "Biz Allah'a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o zalim kavmin fitnesine uğratma!" dediler.
10:106 - "Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
11:37 - Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
11:67 - O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.
11:94 - Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.
11:101 - Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Allah'ı bırakıp da taptıkları tanrılar, Rabbinin emri gelince kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar. Hasarlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadılar.
11:113 - Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.
11:116 - Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
11:117 - Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir.
12:75 - "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz."
14:13 - İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz" diye vahyetti.
14:42 - Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.
14:44 - Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım." Onlara: "Daha önce ahirete intikal etmeyeceğinize dair yemin etmemiş miydiniz?" denilir.
14:45 - Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl azab ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de vermiştik.
16:33 - Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.
16:41 - Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.
16:85 - O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara süre verilir.
16:111 - O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.
16:118 - Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
17:59 - Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.
17:99 - Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler.
18:49 - O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: "Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş" dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
18:59 - İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler! Biz onların helâkleri için de belirli bir zaman tayin etmiştik.
18:87 - O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."
19:60 - Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.
19:72 - Sonra Allah'dan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız.
21:3 - Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?"
21:11 - Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.
21:46 - Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir.
21:87 - Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti.
22:10 - Ona "Bunlar, senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir" denir. Şüphesiz Allah kullarına zulmeden değildir.
22:25 - Şüphesiz inkâr edenlere, Allah'ın yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara ve orada zulümle yanlış yola saptırmak isteyene can yakıcı bir azab tattırırız.
22:39 - Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.
22:45 - Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)
22:48 - Zulmedip dururlarken kendilerine mühlet verdiğim nice memleket halkı vardı ki, sonunda onları yakalayıvermiştim. Dönüş ancak banadır.
22:71 - Onlar Allah'ı bırakıp da O'nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
23:27 - Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
23:28 - Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
23:41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
23:94 - Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!
25:8 - "Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
25:19 - (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız.
25:37 - Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.
26:10 - Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.
26:209 - (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.
26:227 - Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
27:11 - "Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim."
27:44 - Ona "köşke gir!" dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini çekti. Süleyman "Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir" dedi. Melike dedi ki: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman'ın maiyyetinde, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
27:52 - İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
27:85 - Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.
28:16 - Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.
28:37 - Musa şöyle dedi: "Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini ve hayırlı akibetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zalimler, kurtuluşa eremezler."
28:40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin sonu nice oldu!
28:50 - Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
28:59 - Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
29:14 - Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
29:40 - Nitekim onlardan herbirini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.
29:46 - İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."
29:49 - Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.
30:9 - Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.
30:29 - Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırdığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
30:57 - Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecektir. Onların dertlerinin çaresine de bakılmayacaktır.
31:11 - İşte bu, Allah'ın yarattığıdır. Haydi gösterin bana O'ndan başkaları ne yaratmıştır? Fakat o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler.
34:19 - Buna karşı onlar: "Ey Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve nefislerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette ibretler vardır.
34:31 - Kâfirler: "Biz ne bu Kur'ân'a inanırız, ne de ondan öncekilere." dediler. Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzuruna durduruldukları zaman, birbirlerine söz atarken bir görsen! Bir taraftan zayıf düşürülenler, o büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz mutlaka mümin olurduk" derler.
34:42 - İşte o gün birbirinize ne bir menfaate, ne de bir zarara sahip olabilirsiniz. Ve biz o zulmedenlere: "Tadın bakalım o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!" deriz.
35:32 - Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.
35:40 - De ki: "Gördünüz ya, Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz ortaklarınızı! Gösterin bana, yer yüzünden neyi yaratmışlardır?" Yoksa onların gök yüzünde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitap vermişiz de ondan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar.
36:54 - Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
37:22 - Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
37:113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
38:22 - Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.
http://www.ozelburoistihbarat.com/duyurular/duyuru-feto-orgutu-sanigi-korgeneral-erdal-ozturkun-delilleri-yeniden-degerle-2983

..