31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 3

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 3


Öcalan’ı yaşadığı Şam’da kaygılandıran diğer bir neden de 1998 döneminden önce Türkiye tarafından geliştirilen yeni terörle mücadele konsepti sayesinde örgütün askeri olarak geriletilmiş ve örgüte önemli darbeler vurulmuş olmasıdır. Terörle mücadelede ikinci aşama ise terör yuvası durumuna gelmiş Suriye’nin politikalarına son vermesi ve bölücübaşını ülkesinden çıkartması olmuştur. 

1998’e gelindiğinde Suriye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal koşullar göz önüne alındığında Türkiye’ye kafa tutacak bir durumunun olmadığı görülür. Suriye zaten İsrail’le sürekli savaş hali durumundadır. 
Yıllardan beri Lübnan gibi bir külfeti omuzlarında taşımaktan yorulmuştur. Ekonomik, siyasal ve askeri bakımdan güçsüzdür. Hele hele SSCB’nin yıkılmasından sonra hem daha güçsüzleşmiş, hem de yalnızlaşmıştır. 
Her ne kadar bir Arap ülkesi ise de, aralarındaki çelişkilerden ötürü bu ülkelerle birlikte hareket ettikleri pek sık görülmemiştir. Ayrıca GAP projesiyle Suriye, her zamankinden daha fazla Türkiye’ye muhtaç hale gelmiştir. 

Öcalan’ın yakalandıktan sonra verdiği ifadeler ise O’nun Suriye’den ayrılması konusunda daha farklı bilgilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bilgiler adeta bir itiraf niteliğindedir. Öcalan ifadesinde; “Suriye gizli servisi ile ilişkideydik. Bağlantıyı Mervan Zirki kurdu. Hafız Esad değil, ama Cemil Esad’la temasım vardı. Suriye, PKK yerine kullanacağı bir parti kurdurdu. Bu partinin başına da Mervan Zirki getirildi. PKK’nin tüm mal varlıklarına el koydular. Orada kalsaydım sağ çıkamazdım…186” demektedir. 

Bu açıklamalar okunduğunda soru işaretlerinin nerelerde olduğu kendiliğinden açığa çıkıyor. A. Öcalan henüz Suriye’de iken PKK’nin mal varlığına el konulduğunu söylüyor. Ayrıca can güvenliğinin olmadığından söz ediyor. Orada kalması durumunda, her an öldürülebileceğini açıklıyor. Öyleyse, Öcalan ne demek istiyor? Yani Suriye’de kalsaydı öldürülecek miydi? Ayrılışı öldürülmesini engellemiş mi oluyor? Gibi sorular akla gelen ilk çelişkiler olmaktadır. 

Gerek uluslararası konsept gerekse de bölgedeki gelişmeler paralelinde 29 Eylül 1998 günü sınıra askeri birlikler kaydırılmıştır. Süleyman Demirel 1 Ekim 1998 tarihinde Mecliste Suriye’yi uyaran bir açıklama yapmış 
ve son olarak ta Orgeneral Aytaç Yalman’ının Suriye sınırında, Suriye’yi uyaran konuşma gerçekleştirmiştir. Ülkemizin bu dönem itibarıyla Suriye Devleti nezdinde bir süre uyguladığı kriz yönetimi sonucunda, 09 Ekim 
1998 günü Suriye Yönetimi örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı ülkesinden çıkartmıştır. 

Her ne kadar Abdullah Öcalan Suriye’nin ayrılmasında Türk devletinin etkinliği olduğu kabul edilse de, bu ayrılışın arkasında ABD’nin etkisinin olduğu tezi daha hissedilir durumdadır. Amerikalı yetkililer 2000’li 
yıllarda başlayacakları Irak savaşı öncesinde bölgede dini inancını referans alan Ensar El İslam gibi Sünni grupları ortadan kaldırmış, PKK gibi diğer örgütleri ise dönüştürme sürecine sokarak, kurmak istediği Yeni Dünya 
Düzeninin detaylarını tamamlaya çalışmıştır. 

Baki Karer Öcalan’ın Suriye’den çıkış nedenlerini irdelediği yazısında; “A. Öcalan’ın bunca yıldır Şam’da kalmasına gösterilen en önemli gerekçelerden biri, Suriye’nin Sovyetler Birliği ile olan ilişkileriydi. Bu gerekçenin sırf 
kamuoyunu yanıltmak için ileri sürüldüğü apaçık ortadadır. Bu iddianın 80’lı yıllar için bir an geçerli olduğunu kabul etsek bile, 90’lı yıllar için geçerli olduğunu savunmak tamamen art niyet taşır. Kaldı ki geçmişte de SSCB ve diğer Varşova Paktı ülkelerinin politikalarına bakıldığında terör örgütlerini desteklemedikleri görülür. Hele hele PKK’yi kesinlikle kabul etmedikleri biliniyor. PKK’yi her zaman istihbarat örgütlerinin, özellikle de CIA’nın paravan bir örgütü olarak görmüşlerdir. 

Nitekim Bulgaristan Komünist Partisi’nin bir yetkilisinin A. Öcalan için, “yönü CIA’ya dönük biri olduğunu sanıyoruz” demesi, durup dururken yapılan bir tespit değildir. Benzer tavrı, Çekoslovakya Komünist Partisi de göstermiştir. Yine 1982’de Yaser Arafat’la görüşmek için olağanüstü çabalar yürüten Abdullah Öcalan’ın, El-Fetih’in Beyrut’taki sorumlusu Salah ve Beyrut’un güneyinde bulunan kamplarının komutanı tarafından azarlandığı biliniyor. Salah ve bu komutan, “şu ana kadar kimlerle görüşüp görüşmediğin bizler için önemli değildir, seni tanımıyoruz ve tanımayız da” diyerek, Öcalan’’ı 
odanın kapısından içeri bile almamışlardır. Ayrıntılarına girmeden gösterdiğimiz bu örnekler, aslında Sovyetlerin Öcalan ve PKK’ ye karşı olan tavrına da yeterince açıklık kazandırıyor. Bütün bu nedenlerden dolayı diyebiliriz ki, A. Öcalan, Suriye’de bizzat derin devlet denilen güçler tarafından kollanmış, orada kalmasına izin verilmiştir. Bu güçler istediği için burada uzun yıllar yaşamıştır. Suriye istihbarat örgütlerinin ve birçok askeri birimlerinin adeta kalbura benzediğini de unutmamak gerekir. Zaten kendisi tarafından yapılan anlatımlara baktığımızda yurtdışına çıkışının karanlık güçlerce planlandığı anlaşılıyor. Öcalan yurtdışına çıkarken kararı bir günde ve örgütünden kimseye haber vermeden aldığını  söylüyor.. 187. ” Şeklindeki ifadeleri Öcalan’ı Suriye’den çıkaran gücün ABD olduğunu söylemektedir. 

Bu çerçevede daha önce Şemdin Sakık’ı yakalayarak Türkiye’ye teslim eden güçler, Öcalan’ın da Suriye’den çıkmasını istenmiştir. Bu istek doğrultusunda Öcalan’ın için uzun serüven başlamıştır. 

Abdullah Öcalan, Suriye'den Yunanistan'a havalanan bir uçağa binerek ayrılmış, ancak tüm girişimlerine rağmen kendisini kabul edecek bir ülke bulunamamıştır. Böylece 09 Ekim 1998 tarihinde Suriye'nin Başkenti 
Şam'da başlayan kaçış serüveni, Yunanistan, Rusya, İtalya, yeniden Rusya, Tacikistan, bir kez daha Rusya, tekrar Yunanistan, Beyaz Rusya, üçüncü kez Yunanistan ve son olarak 15 Şubat 1999 günü Kenya'nın başkenti   Nairobi' de son bulmuştur. Abdullah Öcala burada güvenlik görevlimize teslim edilerek yurda getirilmiştir. 

Öcalan’ın bu serüvenli yolculuğunda Dilan Kod Şemsi Kılıç, Rozerin Kod Ayfer Kaya ve Piro Kod adlı örgüt mensupları sürekli yanında kalarak onunla hareket etmişlerdir. 
Öcalan kendisinin Türkiye’ye getirilmesi ile sonuçlanan sürecin NATO’da alınan kararla ortaya çıktığını belirtmektedir. Öcalan’ın göre NATO’da ki karar vericiler sözde Kürt meselesinde silahsız bir çözüm için görüş 
birliğine varıp, bu anlamda PKK’nın etkisizleştirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Öcalan diğer bir açıklamasında da kendisinin yakalanmasına yol açan sürecin 98 Washington Anlaşması’nın ardından başladığını, askeri olarak da Güneyli güçlerle imha edilmeye çalışıldıklarını, sözde komploda ABD, İsrail, Yunanistan ve Türkiye’nin yanında Talabani’nin de yer aldığını belirtmiştir. 

Abdullah Öcalan Suriye’den çıkartılmadan önce konu ile alakalı “teslim olmaktansa kahramanlık eylemini tercih edeceğim, bunu tereddütsüz yapacağım bunu herkes bilmelidir…” şeklinde açıklama yaparak, kitlesine mesaj vermeye çalışmıştır. Diğer bir beyanında da; “beni buradan çıkarabilirsiniz, benim yönüm Kürdistan dağlarıdır. Bu dağlar bir milyon gerillayı bağrında saklayacak kadar büyüktür. Mücadeleme dağlarda devam edeceğim…” demiştir. 

Öcalan Şam’da kaldığı dönemlerde herkesi -sözde-ülkeden (Güneydoğu Anadolu) kaçmakla, topraklara sahip çıkmamakla ve hinlikle suçlamış ve ülkeye gittiği anda bir metre karelik bir alandan bile milyonları ayağa 
kaldıracağını iddia etmiştir. Yaptığı konuşmalarda sıcak çatışmanın olduğu alanlara gidemediği için üzgün olduğunu belirtmiştir. Bir beyanında; “Ben kendimi sizin gibi dağlara taşırma imkanı bulamam. Geniş halk yığınları 
içine girme imkanım olmadı. Ama düşünün ufacık bir mevzide kolay kolay zapturapta alınamaz, yaşamımı buna yatırdığımda ne haldeyim188” şeklinde ifadelere yer vermiştir. 

Fakat ilerleyen günlerde ise bırakın direnmeyi ve dağlara gitmeyi, yönünü Avrupa olarak belirlemiş ve yakalandığında devrim tarihinin görmediği itirafları yaparak, herkesi şaşırtmıştır. ‘Bir milyon gerillayı bağrında 
saklayacak kadar büyük Kürdistan’ın dağları’ yerine “Avrupa’nın düz ovalarına” sığınmıştır. Yakalandıktan sonrada önceden söylediği her şeyi inkâr etmiş ve avukatlarına; “…imha olacağıma sağ ele geçmek daha akıllıcadır. Bu teslim oluyoruz demek değildir... Baktın öldürüleceksin temsilcini gönderip ben sağ ele geçmek istiyorum diyeceksin…” şeklinde 
beyanda bulunmuştur. 

Değerlendirmeyi burada bırakıp süreci izlemeye devam edelim. Öcalan’ın Suriye’den çıkartılacağının anlaşılması üzerine, Yunanlı bir milletvekili ve emekli bir Binbaşı Şam’a gelerek Öcalan’a güvence verip, kendisini ülke olarak koruyacakları sözünü vermişlerdir. Tıpkı 1996’daki gibi ülkelerine davetlerinin geçerli olduğunu da ifade etmişlerdir. 

Suriye Devleti ise Öcalan’ın ülkesinden çıkmasından sonra örgütün kurumlarını da kapatarak, yaklaşık 500 örgüt mensubunu tutuklamıştır. Suriye’nin bu çabalarından sonra ülkede üstlenen PKK mensuplarının Irak’a 
geçtikleri, PKK içerisindeki birçok Suriyelinin kaçarak ülkelerine gidip faaliyetlerine son verdikleri görülmüştür. 

Abdullah Öcalan 8 Ekim gecesi emekli Yunanlı bir binbaşı ile defalarca telefon görüşmesi yaparak, kendisi için teminat istemiş, Yunanlılar da bu konuda sonsuz destek sunacaklarını ifade etmişlerdir. 

Yunanistan’ın PASOK milletvekili olan Kostas Baduvas da, Öcalan’ı ülkesine çağırarak kendisine sığınma vereceklerini belirtmiştir. Abdullah Öcalan, Ayfer Kaya adlı örgüt militanı aracılığı ile Baduvas’ı o gece telefonla yaklaşık on kez daha arayarak, davetin doğruluğunu teyit etmeye çalışmıştır. 

Öcalan’ı Suriye’den çıkaran güçler kendisini koruma sözü vermiş olsalar da, Öcalan mensubu olduğu bu cemiyette ihanetin her ana olabileceğini, kendisinin işlevini yitiriş olması halinde farkında olmadan imha 
edilmesinin mümkün olduğunu çok iyi bilmektedir. Çünkü O’da geçmişte kendine güvenenleri verdiği sözlere rağmen ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle tedirgindir ve imhaya karşı her tedbiri almak istemektedir. 

Abdullah Öcalan, Yunanistan Parlamentosuna mensup 109 milletvekilinin imzası ile 05 Kasım 1998 günü Yunanistan'a davet edilmiştir. Söz konusu davet metni PASOK Milletvekili Kıpouros tarafından hazırlanmış olup, aralarında Meclis Başkan Yardımcıları Kritikos, Sgouridis, Apostolidis, birçok eski Bakan, Bakan Yardımcısı ile YDP Milletvekili Kammenos ve Dedeağaç milletvekili Hristos Kipiros’un da bulunduğu çok sayıda kişice 
imzalanmıştır. Bunun üzerine Öcalan 9 Ekim günü Yunan istihbaratının hazırladığı bir Suriye uçağı ile Atina’ya gelmiştir. 

Öcalan ve ekibi havaalanına indiğinde kendilerini Yunanistan İstihbarat Başkanı Haralambos Stavrakakis ve EYP'te muvazzaf subay Savvas Kalenderidis karşılamıştır. Öcalan’ın Atina’ya inmesi ülkede siyasi bir krizinde çıkmasına neden olmuştur. Yunan Hükümeti Öcalan’ı kabul edemeyeceğini ifade edince, PKK örgüt mensupları ile Yunanlı istihbaratçılar arasında gerginlikler yaşanmıştır. Daha önce Türkiye ile savaşma karşılığında kendisine her türlü desteği sunan Yunan Hükümeti bir anda yön değiştirerek, Öcalan’ı ülkesine kabul edemeyeceğini söylemiştir. 

Konu ile ilgili olarak Yunanistan Hükümet Sözcüsü D. Reppas, “Kürt halkının anlayacağı nedenlerden ötürü, Yunanistan hükümetinin Öcalan’ın geçici ikamet talebini olumlu karşılayamadığını” belirterek, teröristbaşının ülkesine alınamayacağını ifade etmiştir. 

 Öcalan daha önceden, Rus Alt Meclisi DUMA tarafından ülkelerine davet edildiğinden, bu davet nedeniyle yeni yaşam alanı olarak Rusya’yı tercih etmiştir. Bu sebeple Rusya’da kalabileceğini düşünen Öcalan ve ekibi, havalimanında 4–5 saat kaldıktan sonra Yunan Hükümetinin hazırladığı küçük bir uçakla Rusya’ya hareket edilmiştir. 

Ayrıca Rus DUMA'sının 04 Kasım1998 tarihli oturumunda, Abdullah Öcalan’ın Rusya'da politik sığınma hakkı tanınması amacıyla Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'e çağrıda bulunulmasına ilişkin bir önerge oylamaya sunulmuş, 290 parlamenterin hazır bulunduğu oylamada bir milletvekili çekimser, 289 milletvekilinin ise lehte oy kullanmıştır. 

Atina’dan havalanan ve sekiz kişiden oluşan uçağın yönü Moskova’ya olmuştur. Rus Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vilademir Jirnovski Moskova’ya gelen Öcalan’ı ve PKK Rusya temsilcisini villasında misafir 
etmiş, bir süre sonra da Öcalan’ı bir dağ evine yerleştirilmiştir. Bu arada örgütün avukatları hemen yasal işlemlere başlayarak Rusya’ya iltica başvurusunda bulunmuşlardır. 

Öcalan gelişmeler karşısında umutlansa da işler beklediği gibi gelişmemiştir. Kısa bir süre sonra Öcalan ve İvan adında Rus İçişleri temsilcisinin katıldığı bir toplantı gerçekleşmiş ve Ruslar Primakov hükümetinin sığınma hakkı vermeyeceğini kendisine tebliğ etmişlerdir. Öcalan daha sonraki yıllarda yaptığı açıklamalarında Rusya’da kalamayışını Mavim Akım anlaşmasına bağlamıştır. 

Öcalan’ın Rusya’da kalması imkânsız hale gelince İtalya’daki Komünist Parti üyeleri devreye girerek, bölücübaşını kendi ülkelerine davet etmişlerdir. Öcalan ve arkadaşları yanlarında İtalyan Komünist Partisi Milletvekili Romana Montavani olduğu halde tekrar uçakla Rusya’dan ayrılarak, Roma’ya hareket etmişlerdir. Bu zamanda örgütün İtalya sorumlusu Ahmet Yaman’dır. Ahmet Yaman aynı zamanda Öcalan’ın İtalya’ya gelmesi konusunda alt yapıyı da hazırlayan kişidir. 

İtalya ilgili diğer bir iddiaya göre; Ülkemiz Öcalan’ı kabul etmeyen her ülkeye bazı ayrıcalıklar sunduğundan, İtalyanlarda bu işten kar elde etmek için devreye girmiş ve bazı kazanımlar elde etmeye çalışmışlardır. Neticesinde ise planladıkları kazanımları sağlayamadıkları görülmüş, aksine süreç aleyhlerine işlemiştir. 

Terör örgütü PKK mensuplarınca İtalya’da ki ilişkiler, İtalyan Komünist siyasetçiler aracılığı ile sağlanmıştır. Rusya'dan alelacele çıkmak zorunda kalan Abdullah Öcalan İtalya'yı, Komünist Parti'nin iktidarda olması nedeniyle tercih ettiğini belirtmiştir. 

Öcalan 12 Kasım 1998 saat:22.00 de Aeroflot uçağı ile yaklaşık bir ay süreyle kaldığı Rusya/Moskova'dan Roma'ya gelmiş ve İtalyan Güvenlik Kuvvetlerince Abdullah Sarıkurt ismine düzenlenmiş sahte bir pasaportla 
yakalanarak gözaltına alınmıştır. 

Öcalan Roma’ya geldiklerinde kendisine tembihlendiği gibi hasta olduğunu ve İtalya devletine iltica etmek istediğini havaalanı polislerine belirtmiştir. Polisler Öcalan’ın parmak izini alarak gerekli işlemleri yaptıktan sonra, Lpalestrina adında bir hastaneye gönderilmiştir. 

Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın 12 Kasım1998 tarihinde İtalya/Roma şehri Fiumicino Havaalanında yakalanması örgüt mensupları ve örgütü destekleyen çevreler arasında şok etkisi yapmıştır. Başlangıçta yakalanma olayının yalanlanması cihetine gidilirken; bilahare İtalya Hükümetinin bilgisi dahilinde bu ülkeye geldiği iddia edilerek, örgüt mensuplarının moral çöküntüsü giderilmeye çalışılmıştır. 

Öcalan’ın İtalya’ya gelmesinden sonra PKK'nın Avrupa Temsilcisi Kani Yılmaz kod adlı Faysal Dumlayıcı, Interpol tarafından Kırmızı Bülten ile aranmasına rağmen 15 Kasım 1998 tarihinde İtalyan Parlamento 
binasının yakınındaki Roma National Otelde basın toplantısı yaparak, İtalya’nın Öcalan’ı ülkesine kabul etmesi konusunda baskı yapmaya çalışmıştır. Kapısında 'PKK Basın Toplantısı' yazılı bir salonda konuşan ve masayı Yunanistan PASOK Partisi Merkez Komite üyesi Michael Haralambidis ile paylaşan Yılmaz, liderleri Abdullah Öcalan’ın yapılan muameleyi eleştirmiştir 189. 

Kani Yılmaz ve ERNK Avrupa temsilcisi Akif Hasan, yaptıkları basın toplantısında; "Abdullah Öcalan'ın ismini daha sonra açıklayacakları, sivil bir hastanede ama tutuklu konumunda olduğunu, İtalyan hükümetinin 
bir an önce liderlerinin konumu hakkında net bir açıklama yapması gerektiği, Öcalan’ın İtalyan hükümetinin bilgisi dahilinde Roma'ya geldiğini, havaalanında da iltica etmek istediğini şifahi olarak söylediğini, yakalanma nın Türkiye, ABD ve İsrail tarafından sahneye konan bir komplo olduğu, Apo'nun Suriye'den ayrılmasının bir coğrafya değişikliği olduğu, bunun tarihi bir olay olduğunu, Kürt sorununun uluslararası alana taşındığını, Öcalan’ın açlık grevine başladığı, siyasi konumunun netleşmesine kadar eylemini sürdüreceğini ve Öcalan’ın resmen Başbakanlık'a iltica dilekçesini verdiğini" belirtmiş, akabinde de Öcalan’ın Polis gözetiminde hastanede tutulmasının insan haklarını aykırı olduğunu iddia etmiştir 190. 

İtalyan Yeşiller Partisi ve İtalyan Komünist Parti Milletvekillerinin de katıldığı bu toplantıda Pasok Merkez Komitesi Üyesi Michael Haralambidis, "Yunan halkının Öcalan için gereken her türlü şeyi yapacağını, İtalya'nın kendisine siyasi iltica hakkı vermesini" istemiştir. 

 Öcalan’ın İtalya’ya gelmesinden hemen sonra Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın dul eşi ve France-Libertes’in (Fransa Özgürlükler Vakfı) Başkanı Danielle Mitterrand, Fransız parlamenterlere birer mektup göndererek, Öcalan’a destek vermelerini istemiştir. 

Mitterrand bir diğer mektubunu da İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'ya göndermiştir. Mektupta İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'ya övgüler yağdıran ve Öcalan'ın Kürt halkının sözcüsü olarak muhatap alınmasını 
isteyen Bayan Mitterrand, D'Alema'ya ‘‘Bravo. Tüm yardımıma ve hayranlığıma sahipsiniz’’ ifadelerini kullandıktan sonra; ‘‘Öcalan iade edilemez, edilmemeli. Çünkü Türkiye, bağımsız adalete sahip olan, bir hukuk devleti değildir. Öcalan'ı hiçbir zaman görmedim. Ancak Öcalan barış açıklamaları yaptığında, Nobel ödülü alan birçok kişiyle beraber benim vakfımın da Kürtlerle müzakerelere başlaması ve savaşa siyasi bir çözüm bulması için Türk Hükümeti'ne baskı kampanyasını başlattığı zaman, birçok kez birbirimize mektup yazdık191’’ şeklinde beyanlarda bulunarak İtalyan Hükümetini Öcalan lehine karar almaya zorlamıştır. 

Örgüt tarafından PKK liderlerinin Roma'ya İtalyan hükümetinin ''bilgisi dahilinde'' geldiğini öne sürerken, İtalya Başbakanlığı bu iddiayı kesin bir dille yalanlamıştır. Başbakanlıktan yapılan resmi açıklamada, ''İtalyan hükümetinin Abdullah Öcalan'ın gelişiyle ilgili kesinlikle bilgisi yoktur'' denilmiştir. 

Bu arada, Hükümetin açıklamasıyla hayal kırıklığına uğrayan PKK yönetimi, konunun yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını öne sürerek, krizi örtbas etmek istemiştir. PKK açıklamasında basın toplantısında bazı sözlerin ''yanlış anlaşıldığı'' vurgulanarak, İtalyan hükümetinin değil bazı dost partilerin ve parlamenterlerin Öcalan'ın gelişinden bilgisi olduğu ifade edilmiştir. 

Kani Yılmaz’ın İnterpol tarafından 7023/94 dosya sayısı A.-158/4- 1998 sabıka numarasıyla aranmasına rağmen, özgürce dolaşıp açıklamalar yapması, Türk Büyükelçiliğini harekete geçirmiş ve İtalyan İçişleri Bakanlığı ve İnterpol'e resmen başvuran Türkiye Büyükelçiliği, Kani Yılmaz'ın Kırmızı Bülten gereğince tutuklanmasını talep etmiştir. Türkiye aynı şekilde İtalyan İnterpol’ünün Türkiye Masasını da bu konuda uyarsa da İtalyan Polisince her hangi bir yakalama yapılmamıştır192. Daha sonrada örgüt tarafından, Ali Haydar Kaytan ve Kani Yılmaz alel acele Kuzey Irak’a gönderilmiştir. 

Öcalan’ın Roma’ya geldiği haberinin duyulması üzerine örgüt tarafından yüzlerce militan ve sempatizan Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden Roma’ya gönderilerek, İtalya’nın Öcalan’ın siyasi sığınma vermesi için baskı yapmaya çalışmışlardır. 

Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen PKK'lılar buralarda oluşturan korsan PKK bürolarınca karşılanarak, Roma İstasyonunda toplanmışlardır. Buradan da özel görevliler tarafından gruplar halinde Celio Hastanesi önüne nakledilmişlerdir. 

Roma'nın simgesi olan Collesium'un yakınındaki Celio Askeri Hastanesi önündeki alanda toplanan PKK'lı grup ellerindeki bayrak ve Apo posterleriyle hastanede bulunan Öcalan’a destek vermişlerdir. Alana giriş 
ve çıkışları kontrol altında tutan PKK'lılar Türk gazetecilerin bölgeye girişine ise izin vermemişlerdir. 

Öcalan İtalya’ya geldikten hemen sonra avukatları aracılığıyla sığınma talebinde bulunmuştur. Fakat İtalyanlar da Öcalan’ın bu ülkede bulunduğu süre içerisinde tıpkı Ruslar gibi sığınma talebine olumlu bir yanıt  vermeyerek meseleyi sürüncemede bırakmışlardır. 

Öcalan’ın yakalanmasından sonra Türkiye'nin Roma Büyükelçisi İnal Batu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Batı Avrupa Birliği (BAB) Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantısı için, beraberinde Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin ile geldiği Roma'da, Öcalan'ın iadesi konusunda hem tüm katılımcı bakanlarla hem de İtalyan muhataplarıyla ikili temaslarda da bulunmuşlar dır. Cem, iade talebiyle ilgili dosyanın ne aşamada olduğu konusundaki bir soruyu, ''Adalet Bakanlığımız, bu konudaki çalışmayı en iyi şekilde yapıyor. Biz de Dışişleri olarak kendi bilgilerimizi aktaracağız,'' şeklinde açıklamada bulunmuştur. 

Türkiye’nin iade talebine karşın İtalyan Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) milletvekili Ramon Mantovani tarafından 25 Kasım1998 tarihinde İtalyan Meclisinde konuya ilişkin bir basın açıklaması düzenlenmiş, söz konusu açıklamada; "kendisinin 11 Kasım 1998 tarihinde Rusya'da faaliyet gösteren örgüt mensupları ile telefon görüşmesi yaptığını, Abdullah Öcalan'ın Rusya'da kalamayacağını öğrenmesinin akabinde 12 Kasım 1998 
tarihinde İtalyan Havayolları Alitalia'ya ait bir uçakla Rusya'ya gittiğini, Moskova'da Rus yetkililerince Abdullah Öcalan ile buluşturulduğunu, 12 Kasım 1998 tarihinde beraberinde Abdullah Öcalan ve üç örgüt mensubu olduğu halde Roma'ya geldiklerini” belirtmiştir. Öcalan’ın Roma’ya getirilmesinde ki tüm gelişmelerin PRC lideri Fausto Bertınottı'nin 
bilgisi dahilinde olduğu da aslında bilinen bir gerçektir. 

Nitekim Öcalan Roma'ya gelişiyle ilgili olarak; "Roma'ya 12 Kasım 1998'de yöneliş, Avrupa içinde gidilebilecek tek ülkenin başkenti konumunda olmasındandı. Komünist Partinin 'Yeniden yapılanma' adlı grubundan Milletvekili Ramon Montaviahi'nin desteğiyle ulaşıldı. Massimo D'Alema hükümetinin birkaç aylık dönemine denk gelmişti. Yaklaşımları zikzaklı oldu. Ne siyasi, ne hukuki net bir yaklaşım sergileyemedi. En iyi eğitilmiş polis gruplarıyla çok yoğun bir psikolojik baskı kuruldu. Odadan ayrılmaya hiç fırsat tanınmadı. Kaçırtma veya kalmakta ısrar edilirse çok sıkı bir denetime razı olma dayatılıyordu. Bir zorla atmadıkları kalmıştı. Birçok ülkeye para verip yer ayarlamaya çalışmaları gerçek niyetlerini gösteriyordu 193" açıklamalarına yer vermiştir. 

Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan Roma'daki ilk günlerini bir hastanede geçirmiştir. Akabinde de Roma'ya 30 km. uzaklıktaki İnfemetto semti Maile Sokağı No:90 adresindeki bir villaya nakledilmiştir. 

İtalya tarafının kısmen de olsa himayesini hissetmeye başlayan örgüt lideri faaliyetlerine kaldığı yerden devam etmiştir. Bu kapsamda Avrupa düzeyin de faaliyet sürdüren elemanlarıyla çeşitli toplantılar gerçekleştirmiş, Kuzey Irak ve benzeri uzak bölgelerdeki elemanlarını ise telefon ile yönlendir miştir. Yine bu dönemde sık sık MED TV'ye canlı telefon bağlantılarıyla katılarak çeşitli yönlendirmelerde bulunmuştur. 

Örgüt elebaşının yayınladığı talimatlar neticesinde örgüt grupları yurt içinde ve dışında çeşitli eylemlere yönelmişlerdir, özellikle Avrupa'daki örgüt grupları çeşitli eylemlerle Avrupa devletlerini baskı altına alarak örgüt elebaşına sığınma imkânı oluşturmaya çalışmışlardır. Hatta bu dönemde yargılanmakta olduğu bir dava dolayısıyla Almanya'nın Öcalan'ı talep edebileceği ihtimaline karşı eylemler tırmandırılmıştır. Bu aşamada basın 
organlarına da yansıyan ve talep halinde Öcalan'ın İtalya tarafından Almanya'ya iadesi konusunda çıkan haberler örgütü Almanya'ya yönelik tehditlerinde daha da hırçınlaştırmıştır. 

Örgüt, Almanya ve İtalya arasında mevcut bulunan Shengen Antlaşması'na dayanılarak yukarıdaki ihtimalin gerçekleşebilecek olmasını bir handikap olarak değerlendirmiştir. Daha sonra, Almanya Dışişleri Bakanı tarafından kamuoyuna defalarca deklare edilen, Abdullah Öcalan'ın kendileri tarafından istenmeyeceği, meseleye İtalya ve Türkiye arasında çözüm bulunması yolundaki açıklamalar, örgütün bu yönlü endişelerini terk etmesine sebep olmuştur. 

Bu gelişmelerin yaşandığı sırada Alman yetkililerden bazıları örgütün Avrupa çalışanlarından Mahmut Baksi ile görüşmüştür. Daha sonra Rusya sorumlu su Mahir Velat kod adlı Numan Uçar ve Ermenistan vatandaşı Mecit Memoyan’da Roma’ya gelerek Öcalan’la görüşmüş akabinde de Mecit Memoyan Viyana’da, Mahir Velat Roma’da Alman yetkililerle irtibata geçerek görüşmeler yapmışlardır. 

Almanlar Öcalan’ın Almanya’ya iadesinin olmayacağını ama Öcalan’ın biraz daha sabretmesi halinde Kürt sorunun çözümü konusunda önemli açıklamalar yapacaklarını ifade etmişlerdir. Bu sözlere rağmen Almanların sadece örgütü oyaladıkları, Almanya’daki sempatizanların eylemlerini sınırlamak için bu yönlü görüşmeler yaptıkları ortaya çıkmıştır. 

Almanya’nın kırmızı bültenle aradığı Öcalan’ın iadesini istememesi hukuk çevrelerinde skandal olarak yorumlanmıştır. Daha önceki yıllarda Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeye hukuk dersi veren Almanların, siyasal kaygılar gerekçesiyle Avrupa kanunlarını hiçe sayması yadırganmış tır. Bu durum diğer ülkelerce de yeterince sorgulanmadığından, Öcalan serüvenine kaldığı yerden devam etmiştir. 

Ancak, ilerleyen günlerde hiçbir ülkenin Öcalan’ı kabul etmeyerek yalnızlığa terk edilmesi ve Almanya'nın bu davadan vazgeçtiğini açıklaması teröristbaşı Abdullah Öcalan’ı, Almanya’ya beni alın yargılayın diye yalvarmak zorunda bırakmıştır. 

Öcalan’ın Almanya’ya iadesi konusunda bir açıklama yapan Kani Yılmaz, "Almanya istiyorsa liderimiz derhal bugün Almanya'ya gidebilir" ifadelerini kullanmıştır. Yunanistan ve Rusya'nın tutumunu ağır bir dille 
eleştiren Kani Yılmaz, Yunanlı Parlamenterlerin ve siyasi partilerin Kürt halkına destek olduğunu ve Öcalan'ı Yunanistan'a resmen davet ettiklerini ancak Başbakan Simitis'in, "tanrıların kendilerine bıraktığı mirasa kesinlikle 
yakışmayan bir tavır sergilediğini ve Öcalan'ı ülkeye kabul etmediğini194” söylemiştir. 

Örgüt elebaşının İtalya'da bulunduğu süre içinde, örgüt yöneticileri bütün propagandalarını, Abdullah Öcalan'ın İtalya tarafından tutuklanmadığı, aksine İtalya'nın bilgisi dahilinde ülkeye giriş yaptığı ve siyasi sığınma hakkı talep ettiği söylemi üzerine bina etmişlerdir. Örgütün bu yönlü bir söylemle kendileri açısından merak edilecek bir şeyin bulunmadığı, her şeyin önceden Örgüt iradesiyle planlandığı mesajını verilmeye çalışılmıştır. Bu beyanlarla endişeler kısmen atlatılmış ve MED TV aracılığıyla hedef kitleyi ajite eden siyasi mesajlar verilmeye başlamıştır. 

Bu yayınlara rağmen Türkiye’nin iade talebi ve Öcalan’ın geleceği hakkında ki belirsizlik, örgütte genel bir fiziki ve moral zayıflığın baş göstermesine neden olmuştur. PKK örgütünün elebaşları ise bu demoralize durumu gidermek amacıyla yurt içindeki kırsal kadroları, cezaevleri ve legal alanda faaliyet gösteren unsurlarını yoğun eylemliliğe yönlendirmek istemiştir. 

Bu çerçevede; Herhangi bir kanuni engel tanımadan, protesto gösterileri düzenlenmesi, bu esnada Güvenlik Güçlerine ve çevreye taşlı, sopalı, molotoflu vb. saldırılması, bu eylemlerin ABD, Almanya ve İtalya temsilcilikleri önünde yapılması, yurtdışında her ülkede toplu gösteriler yapılması, Türk temsilciliklerine saldırılması, 

Yine ülke içinde intihar eylemleri, Mısır Çarşısı patlaması (09 Temmuz 1998 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen patlama) benzeri, halkın kalabalık olduğu alış-veriş merkezleri, spor tesisleri, gar, otogar, havalimanı gibi 
mahallerde saldırılar düzenlenmesi, 

Cezaevlerinde bireysel kendini yakma eylemleri yerine, işgaller, toplu açlık grevlerinin gerçekleştirilmesi, açlık grevlerine örgüte müzahir tüm kesimlerinin iştirakinin sağlanması, eyleme katılmakta çekingen davrananların şiddetle cezalandırılması, 

Yurtdışında, ülkemizin iade talebini geri çevirmesi konusunda, İtalya'ya baskı uygulatabilmek için çeşitli ülkeler, hükümet dışı kuruluşlar ve uluslararası örgütler nezdinde girişimlerde bulunulması, 

Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin yoğunlaştırılması ve infaz koruma memurlarının rehin alınması, açlık grevlerinin başlamasıyla birlikte, tutuklulara destek vermek için il ve ilçe cezaevlerinin önünde toplanılması, 

İtalya hükümetinin Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye iade etmesi halinde Ankara, İstanbul, izmir, Adana, Diyarbakır, Bursa, İçel ve Ordu gibi illerde intihar timleri tarafından eylemler gerçekleştirilmesi ve başta TBMM 
olmak üzere İzmir Menderes Hava Limanı, Kırıkkale MKE Silah Fabrikaları, İstanbul Adliyesi ve DGM binaları gibi yerlere intihar türü eylemler düzenlenmesi, ülke genelindeki siyasi parti binalarının işgal edilmesi, 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki okullara yönelik olarak saldırı yapılması, çocukların okullara gönderilmemesi için velilere baskı yapılması ve öğretmenlerin rehin alınması, 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 2

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 2


PKK’nın Balkanlar Açılımı 

1997-98 sürecinde Almanya ve Yunanistan merkezli sürdürülen çalışmaların getirdiği başarı nedeniyle faaliyetlerin tüm Avrupa’ya yayılması kararı alınmıştır. Bu dönemle birlikte örgütün faaliyetleri Balkanlar’a da yayılmış ve Bulgaristan ve Romanya’daki faaliyetler hız kazanmıştır. 

Daha önce Doğu bloku ülkesi olmaktan kurtulan Romanya, S.S.C.B’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni politik ve ekonomik durum, doğal olarak yeni bir pazarında meydana gelmesini ortaya çıkarmıştır. 
Mevcut yeni Pazar Türkiye’den pek çok firmayı da Romanya’ya çekmiştir. Zamanla Romanya’da artan Türk işadamlarının varlığı, örgütü bu ülkede daha etkin olmaya itmiş, Romanya zamanla örgütün mali ve örgütlenme 
merkezi haline gelmeye başlamıştır. 

Terör örgütü mensubu V..Ç’ konu ile konu hakkında yapılan mülakaatta; “1998 yılında İstanbul ilinden aldığım pasaport ile Atatürk Havalimanından uçakla Romanya'ya gittim, iki gün kadar iş aradıktan sonra; Mahir Kod adlı PKK örgüt mensubu ile pazarda karşılaştım, beni alarak ismini hatırlama dığım bir Kürt derneğine götürdü, bu demek Bükreş'in merkezinde iki katında PKK örgütünün faaliyetlerinin gösterildiği yerde bana PKK örgütünün propagandası yapılmaya başlandı. 

Daha sonra yine bu Demekte sorumlu düzeyde olan Mahir Kod adlı örgüt mensubu ile birlikte Bükreş’te bulunan ve Türkiye'den gelerek burada ticaret yapanlardan örgüt adına para topladık. Esnaftan her ay belli aidatlar alıyorduk, ayrıca herkese dergi satıp, bunlardan toplanan parayı da derneğe götürüyorduk. Bu dönemde kendi el yazım ile özgeçmiş raporu yazarak Mahir Kod'a verdim. Bükreş'te bulunan demekte 20-22 örgüt mensubu vardı birlikte bu Demekte birlikte yatıyorduk. Dernek'te Mahir Kod bizleri PKK örgütü hakkında bilgilendiriyor ve örgüte ait yayınlan okumamızı sağlayarak pratiğimizi geliştirmeye çalışıyorduk. 

Mahir Kod tarafından faaliyetlerimde Şiyar Kod adını kullanma talimatı verildi” şeklinde ifadesiyle Romanya’daki örgüt faaliyetleri hakkında bilgi vermiştir. 

Bu dönemde Romanya’da örgüt tarafından toplanan paralar Yunanistan'a gönderilmek üzere Türkiye'de bulunan Toprak Bank Şubesine havale edilmekte, Toprak Banktan ’da Atina'daki Arap Bank Şubesindeki Celal Halilî isimli şahsın ilişkili olduğu bir Arap şahsa iletilmektedir. Bu paranın bir kısmı Avrupa çalışmalarında kullanılırken, bir kısmı da kırsala aktarılmıştır. Toplanan paralar ilk zamanlar kuryeler üzerinden Yunanistan ve kırsala gönderilirken, bazılarının Bulgaristan veya Yunan polisince yakalanmış olması, yine bazı kuryelerin paraları alıp kaçması nedeniyle yöntem değişikliğine gidilmiş ve banka üzerinden işlemler yürütülmüştür. 

Romanya’nın Türk vatandaşlarına vize uygulamaması ve bu ülkeye girişlerin diğer Avrupa ülkelerine göre rahat olması, Avrupa’ya iltica etmek isteyen insanları Romanya’ya çekmiştir. Kaçak işçiler Romanya’ya gelip, buradan illegal yollardan Avrupa’nın çeşitli ülkelerine geçiş yapabilmişlerdir. Örgüt hemen bu boşluğu da fark ederek, ülkeye gelen bölge halkını kazanmayı bilmiştir. Çalışmak için gelen işçiler Romanya’nın pek çok ilinde kurulan ve “Male Kurde” adı verilen derneklere çekilerek kazanılmaya başlanmıştır. 

Örgütün eski Avrupa PKK/DHP sorumlusu F. D.’ile yapılan mülakaatta geçen konular örgütün Romanya faaliyetlerini anlamada daha aydınlatıcı olacaktır. “Romanya'nın PKK terör örgüt açısından önemi Avrupa ile Türkiye arasında bir geçiş noktası olmasıdır. Ayrıca Türk işadamlarının Romanya'da çok fazla yatırımının bulunması da örgüt için bir avantajdır. Romanya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya göre bu ülkeye pasaport ile vizesiz gidilip gelinmesinden dolayı örgüt mensupları Romanya'ya rahatça giriş ve çıkış yapmaktadırlar. Romanya kara para aklama ve uyuşturucu ticaretinin 
yoğun bir şekilde yapıldığı ülke olduğu için örgüt bunu yapanlardan haraç toplayarak örgüte gelir temin etmektedir. Örgüt burada zengin işadamlarını kaçırmak sureti ile yüklü miktarda fidye toplamaktadır. Bir keresinde Y… E…'in yeğeni olarak duyduğum ancak ismini bilmediğim şahıs kaçırarak bu şahıstan 50.000 D.M fidye alınmıştır. Bu şahıs Romanya da kuyumculuk 
yapmaktadır, kaçırılma olayından sonra kendisi bu parayı vermek üzere derneğe gelmiştir ve bu parayı dernekte ödemiştir. 

Türkiye de Güvenlik güçlerince deşifre olmayan örgüte katılmak isteyen şahıslar Romanya üzerinden rahatça geçiş yapmaktadırlar. Buraya örgüte katılmak üzere gelen örgüt mensupları Romanya’dan Yunanistan'a vize alarak geçiş yapıyorlardı… 

… Ayrıca Türkiye'nin metropol illerine gelen yaralı örgüt mensupları İstanbul'da bulunan ve konfeksiyonculuk yapan, kırmızı bir Mercedes arabası olan Bingöllü Bayram (K) isimli örgüt mensubu tarafından yaralı örgüt mensuplarına legal yollardan pasaport sağlanarak bu örgüt mensuplarını İstanbul-Köstence-Bükreş seferi yapan Kargo uçaklarına bindirmektedir ve örgüt bu yaralıları Bükreş'te teslim almaktadır. Bu yaralı örgüt mensuplarının tedavileri duruma göre burada yaptırır veya Avrupa'ya göndermektedir. Avrupa'ya gönderilen örgüt mensupları sahte pasaport ile gönderilmektedir” şeklindedir. 

Romanya'da 1994-1995 yılları arasında Bükreş-İstanbul arasında otobüsçülük yaparken örgütün malzemelerini taşıdığından dolayı yakalanarak tutuklanan ve daha sonda Romanya'ya yerleşen Nebun Alî isimli şahıs, örgütün para alma ve fidye için adam kaçırma faaliyetlerini yürütmektedir. Romanya Hükümetinin adam kaçırma işlerine karşı tavır almasından sonra Nebun Ali adlı kişi örgütten atılmış, akabinde de bu işleri kendi menfaati için yapmaya başlamıştır. 

Elde edilen bu inanılmaz başarı ülkenin bomba eğitim merkezi haline gelmesini sağlamıştır. Örgüt, özellikle Türkiye’deki dernek ve kurumlara giden sempatizan gençleri Romanya’ya aktararak, elamanlarını burada 
bombacı olarak eğitmiş ve Türkiye’ye eyleme göndermeye başlamıştır. 1997 yılında Bükreş’te kurulan bomba eğitimi kampında her defasında 50-60 kişinin katıldığı eğitim devreleri meydana getirilmiş ve eğitim alanların bir kısmı kırsala gönderilirken diğerleri de eylem yapmak üzere Türkiye metropollerine sevk edilmiştir. 

DHP sorumlusu F. D.’nin ifadesinde ayrıca; “…Yurt dışından Türkiye'ye gönderilen patlayıcı maddeler Romanya ve Bulgaristan'dan para karşılığı temin edilir ve buradan da Doğu ve Güneydoğu kökenli tır şoförleri aracılığı ile Türkiye'ye geçirilir ve geçirilen bu patlayıcı maddeler İstanbul'da örgüt mensuplarına teslim edilirdi. Yine Avrupa'dan temin edilen telsizler ve elektronik malzemeler tırlar ile Türkiye'ye gönderilir ve Türkiye'de kendilerine söylenen yerlerde teslim alırlardı… Çektar (K) Cizreli Romanya Sorumlusu Yardımcısı'dır. Kendisi eski bir milistir. Ailesi Avrupa'da kalmaktadır. Yurt içindeki örgüt mensuplarının istemiş olduğu ve Avrupa'dan temin edilen telsiz uydu ve cep telefonu gibi malzemeleri Türkiye'ye aktarmaktan sorumludur. Bunların yanı sıra C-4 gibi patlayıcı madde ve örgütün maddi gereksinimlerini karşılar ve Romanya'daki örgüt adına vergilendirmelerden sorumludur…” şeklindeki beyanları da Türkiye sokulan patlayıcının nasıl temin edildiği hususuna açıklık getirmiştir. 

Bu konuda yine M. Y. ile yapılan mülakaatta; “…Zeki Kod bana hitaben sen artık PKK örgütü içerisinde faaliyetlerde bulunacaksın, Kürt halkı adına vermiş olduğumuz Bağımsızlık mücadelesine senin de katkıların olacak diyerek bir dolabın içinden (1) adet El bombası çıkardı. Sen Türkiye'de sağ görüşlü Siyasi Partilere bombalı eylemlerde bulunacaksın diyerek elinde bulunan El Bombasını bana gösterdi. Daha sonra El Bombasının nasıl kullanılacağını tarif eden bir kağıdı defalarca bana okuttu. Daha sonrada bizzat kendisi Pimi takılı olmayan El Bombasına pimin nasıl takılacağını, daha sonra nasıl patlatılacağını defalarca bana göstererek, bombanın pimini taktırıp söktürdü…” demektedir. 

Bu dönemde örgüte katılan Soro-Halil-Zafer Kod adlı A. E. bir örgüt mensubu ile yapılan mülakaatta; “…Yine K. B. aracılığı ile PKK/YCK içerisinde faaliyet gösteren İstanbul Üniversitesi Öğrencileri olan S. B. ve Özlem …. İsimli şahıslarla tanıştırdı. Bu şahısların Propagandaları sonucu PKK'ya sempati duymaya başladım 1998 başlarında derslerimde başarısız olmam dolayısıyla S. B.'e Avrupa'ya çıkmak istediğimi söyledim S.'de Özlem isimli arkadaşla irtibata geçerek durumu kendisine anlattı… Özlem bana seni PKK örgütü kanalı ile Romanya'ya göndereceğini söyledi. Romanya'da 
bulunan örgüt mensuplarının telefonlarını bana verdi ayrıca kendisi Romanya'daki örgüt mensuplarının telefonla arayarak size birisini gönderiyorum karşılayın alın dedi. Bende Türk Havayolları ile İstanbul Atatürk Hava limanından Romanya'nın Bükreş kentine gittim… daha sonra beni örgütün kullandığı bir eve götürdüler. Bu evde kırsalda yaralanmış üç kişi vardı. Yine Bu eve gittiğimizde yaklaşık 25-30 örgüt mensubu bulunuyordu bu şahıslar örgüte katılmak için burada siyasi eğitim görüyorlardı…” 

Yine Ender-Seyit Kod A. K. İle yapılan mülakaatta; “…1997 yılı Ağustos ayı içerisinde Atatürk havalimanından çıkış yaparak Romanya'ya gittim… Bu arada ben Romanya Bükreş'in Obur diye bir semtinde faaliyet gösteren 
Kürt Derneğine gidip gelmeye başladım. Dernekten tanıdığım Metin isimli şahıs benim Kürt olduğumdan dolayı derneğe gidip gelmemi söyleyerek, örgütün yani PKK'nın propagandasını yapmaya başladı... 

Metin isimli şahıs bana PKK terör örgütünün propagandasını yapıyordu. Bu sırada 1998 yılı sonlarına doğru Metin bana seni siyasi eğitim almak için beni Yunanistan da bulunan örgütün kampına göndereceğini söyledi. Bende 
kabul ettim. 1998 yılı sonbaharında Romanya’dan Yunanistan'a geçmemiz için Metin tarafından hazırlanan sahte pasaport bana verildi.   Karayolu ile yani Yunanistan'a gitmemiz söylendi benim ile birlikte bir aile yani anne ve kızı ile birlikte Atina’ya geçtik…” şeklindeki beyanları o dönem Romanya’nın Kuzey Irak’tan farksız olduğunu bizlere göstermiştir. 

Romanya faaliyetlerinin hızla büyümesi nedeniyle örgüte ait kurumların sayısında da artma meydana gelmiştir. bu nedenle de Bükreş’te ERNK merkez bürosu (tabelada başka ad kullanılmıştır), Male Kurde, Bomba 
eğitiminin verildiği bir çiftlik ve daha başka birkaç örgüt evinin yanı sıra; Yaş, Kaloşvar, Temeşvar ve Köstence illerinde de bürolar açılmıştır. Örgütün kullandığı evlerde ise genelde Türkiye’den gelen örgütün üniversite yapılanması olan PKK/YCK militanları bomba eğitimi almışlardır. 

Konu ile ilgili olarak PKK/YCK mensubu B. M. İle yapılan mülakaatta; “1998 yılı Mart ayı içerisinde Veysi isimli arkadaş bana, artık Üniversiteyi bırakmamız, bu devlete hizmet etmememiz ve kırsal alanda faaliyet göstermemiz gerektiğini bana söyledi. Bende kabul ettim… Atatürk Havalimanı’ndan uçağa binerek Romanya'ya gittim. O dönemde Türkiye'de okuyan öğrencilerin örgütle ilişki bakımından Romanya ile ilişkileri İstanbul'da bir üniversitede okuyan Savaş isimli şahıs sağlıyordu. Savaş da Romanya'da örgüt adına faaliyet gösteren Rodi Kod ile irtibat kurarak beni Romanya'da Bükreş Havalimanında Rodi Kod ile buluşturdu. Rodi Kod beni yanında kod adını hatırlamadığım bir şahısla birlikte beni karşıladı. 
Havalimanından beni alarak Bükreş’te bulunan ve PKK'nın o dönemde siyasi kanadı olan ERNK ‘nin kullanmış olduğu Büroya götürdü. Bu büroda bana örgütün yöneticileri tarafından Brüks kod adı verildi. Benden kimlik bilgilerimi içerir öz geçmiş raporu alındı. aynı zamanda pasaportumu ve kimliğimi buradaki örgüt mensuplarına teslim ettim. Bu dernekte benim gibi isimlerini hatırlamadığım (5) yeni katılım örgüt mensubu daha vardı…” şeklinde gençlik faaliyeti yürüten grubun örgütlenmesini ifade etmiştir. 

Örgütün Romanya’da örgütlenmenin yanında gerçekleştirdiği vergilendirme lerde de önemli boyutlara ulaşıldığından, bunun daha da kontrol altına alınması için “Kürt İş Adamları Derneği” adı altında bir dernek kurarak, ticari faaliyetleri kontrol etmeye başlamıştır. 

Örgütün Romanya'daki mali faaliyetleri Kürt-Şark İşadamları Vakfı görünümü arda altında yürütülmüştür. Bu vakfın o dönem başkanlığını Mustafa Hasan isimli Suriye ordusundan atılma Romanya'da 
bulunan bir işadamı yapmıştır. Bu şahıs Romanya devleti ile PKK terör örgütü arasında resmi aracı rolünü üstlenmiştir. Bu vakfa bağlı Olarak Voceo Mezopotamya (Mezopotamya’nın Sesi) dergisi çıkartılmaktadır. Örgütün Romanya'daki ERNK bürosu Türkiye ile Romanya arasındaki ilişkilerin bozulmaması için ERNK bürosu olarak gösterilmediğinden, bu derginin bürosu olarak gösterilmiş ve Atina'daki Balkan temsilciliğine bağlı olarak faaliyet yürütmüştür. Bu büronun sorumluluğunu ise o zamanlar Enver Kod isimli örgüt mensubu sürdürmüştür. 

Romanya'da Voceo Mezopotamya dergisinin yönetimi ise Mustafa Akkaya isimli bir şahıs tarafından gerçekleştirilmiş olup, adı geçen şahıs daha önceleri Türkiye'de Özgür Gündem Gazetesinde çalışmış, yapılan bir 
operasyonda deşifre olmasından dolayı yurt dışına çıkmıştır. Bu şahsa yine burada daha önceden Özgür Gündem Dergisinde çalışan İbrahim adlı kişi yardımcılık yapmıştır. 

Ayrıca bu büroda iki tane Romen bayan tercüman olarak çalıştırılmış ve kendilerine örgüt tarafından her ay 100'er dolar maaş verilmiştir. Bu dergiye Eski Devlet Başkanı İyon Iliescu’nun milletvekilleri sıkça gelip 
gittiğinden dolayı dokunulmazlığı olan bir kurum haline gelmiştir. 

Büronun ayrıca Romanya'daki diğer sivil kurum ve kuruluşlar ile de yakın ilişkisi söz konusu olmuştur. Romanya’nın Başkenti Bükreş'in Fainari sokağında faaliyet gösteren ana PKK Derneği de bu derginin lokali görüntüsü altında kurulu bulunmaktadır. Yine Voceo Mezopotamya adlı dergi, örgüt sempatizanları tarafından Türk işadamlarına dağıtılmakta, almayanlara ise zorla verilmektedir. Burada yürütülen bu faaliyetler 
karşılığında ayda (30-40) bin dolar aidat toplanarak, örgütüm Mali birimine aktarılmaktadır. Bu derginin ayrıca Köstence-Arat-Tinşora gibi Romanya kentlerinde de çok sayıda dağıtıldığı bilinmektedir. 

Romanya’da ortaya çıkan örgütlenme o denli büyümüştür ki örgütünde tahmin etmediği bir seviyeye ulaşılmıştır. Romanya’nın dış ticaret hayatının merkezi olan Bükreş’teki Avrupa Pazarı adı verilen bölgedeki tüm 
yabancı orta ölçekli kurumlar örgütün koruması altına girmiş ve bu şirketlerden her ay aidat adı altında büyük meblağlarda para alınmaya başlanmıştır. 

PKK, Romanya’da varlık gösteren Türkiye kökenli sağ mafya ve Çingene mafyasını da bertaraf ederek illegalitede tek söz sahibi olmuş, sadece Kürt kökenliler değil, sağ görüşlü Türk vatandaşları, Çingeneler hatta 
yabancılar dahi sorunların çözümlenmesinde PKK terör örgütünün kadrolarına arabulucu olarak başvurmaya başlamışlardır. 

Ayrıca Romanya'da Doğulu Esnaflar Derneği adı altında faaliyet gösteren bir yapıda oluşturulmuş ve Başkanlığına Ramazan Dilbaş getirilmiştir. Romanya'da legal olarak faaliyet gösteren 300 üyeli bu derneğin en etkili 
üyesi Bükreş yakınlarında Bisküvi fabrikası bulunan Halil lakabı ile tanınan bir şahıstır. 

Romanya’da örgütün genel Balkanlar sorumluluğunu o dönem Mehmet Hoca Kod Cevat Soysal isimli örgüt mensubu yapmakta olup, bu kişi ülkemizdeki birçok bombalama eyleminin de azmettiricisidir. Soysal, Öcalan’ın yakalanmasından kısa bir süre sonra Moldova’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmiş ve 21 yıl cezaya çarptırılmıştır. 21 yıla mahkûm edilen Cevat Soysal 4 Aralık 2008 tarihinde ise salıverilmiştir. Soysal ağır şiroz  hastalığıyla boğuşmaktadır. 

PKK örgütü Cevat Soysal ve ailesiyle şimdilerde hiç ilgilenmemekte olup, ailesi parasızlık içerisinde Almanya’da perişan durumdadır. Cevat Soysal’da akıttığı kanların bedeli ile ağır bir yaşam sürmektedir182. 

Örgütün Romanya’da bu denli rahat hareket etmesinin altındaki ana etken, Romen Devletinin faaliyetlere göz yummasından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede örgütün Romen istihbaratı ile çok iyi ilişkileri olmuş 
ve istihbaratından destek almıştır. 

PKK’nın Romanya’da kazandığı muazzam başarı Devlet yetkililerinin de dikkatini çektiğinden 1997 yılı içerisinde o dönemde İçişleri Bakanı olan Meral Akşener Romanya'ya giderek, Romanya İçişleri Bakanı ile PKK 
terör örgütünün faaliyetlerini kısıtlayan bir anlaşma imzalamış, bu anlaşmadan sonra Romanya İçişleri Bakanı PKK faaliyetlerini Romanya da kısıtlanacağı konusunda açıklamalarda bulunmuştur. 

Örgütün Avrupa Sorumlularından F. D.’nin konu ile ilgili olarak; “… Ben bu konuyu araştırmak ve engellemek için Romanya'ya gittim. Gittikten bir gün sonra Mustafa Hasan ile görüştüm. Bana kendisi Romanya istihbarat Başkan Yardımcısı konumunda olan VASİLİ soy isimli şahıs ile görüşmemi söylemesi üzerine bende kabul ettim, görüşmeyi Mustafa Hasan ayarladı. Bükreş'te bulunan Golden Falcon lokantasında görüşme yaptık. 

Tercümanlığı Mustafa Hasan yaptı. Bu görüşmede şahıs bana kendilerinin Romanya olarak Kürt halkının faaliyetlerini desteklediklerini, 30 Milyonluk bir halkın Devletsiz kalamayacağını belirtti. Bende kendisine İçişleri Bakanlığının açıklamalarının doğru olup, olmadığını sordum. Bana Bakanın bu tür şeyleri bilmeden açıklama yaptığını belirtti. Kendilerinin bu anlaşmadan sonra İçişleri Bakanlığını uyardıklarını ve PKK faaliyetlerinin yasaklanmasının söz konusu olmadığını belirtti. Fakat PKK adına yapılan bazı işlerden rahatsızlık duyduklarını, bu işlerin adam kaçırma fidye ve uyuşturucu işinden alınan paralar gibi işler olduğunu belirtti. Yine kaçırılan veya kendinden zorla para alınan Türk Vatandaşlarının bu durumu Türkiye'ye bildirdiklerini ve sonucunda da Türk Hükümetinin kendilerine baskı yaptığını anlattı. Bu tip açığa çıkan ve dikkat çeken faaliyetlerin yapılmamasını talep etti. Türkiye'ye karşı zor durumda kaldıklarını, Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasını istemediklerini ve Türkiye ile ilişkileri bozmadan PKK'yi destekleyeceklerini belirtti. Bu yüzden PKK faaliyetlerinin engelleneceği yönünde açıklamaların bir devlet politikası olduğunu hiç 
bir zaman böyle bir şey olmayacağını söyledi. Uyuşturucu kaçakçılarının kendilerine teslim edilmesini istedi. Yine Romanya sorumlusu Cemal (K) 'un bu tip faaliyetleri açıktan yaptığını, kendilerini dinlemediğini ve görevden alınmasını istediler. Biz zaten bir hafta önce Cemal (K) görevden almış yerine Cizreli olan Çektar (K) geçici olarak görevlendirmiştik. Bu konuya memnun oldu…” şeklinde yaptığı bilgilendirme de örgütün Roman devleti ve İstihbarat güçleri ile olan bağlarını ortaya koymuştur. 

Örgütün Avrupa sorumlusunun İstihbarat görevlisi ile görüşmesinden sonra Bükreş’e yakın bir noktada örgüte ait bir kampın kurulmasına izin çıkmıştır. Örgüt sorumlularından Ramazan Dirîbaş tarafından aylığı 800 DM’a kiralanan bu çiftlik Bükreş havaalanının 20 Km kuzeyinde ana yol üzerinde bulunan bir yerde konuşlu bulunmaktadır. Bu kampta ilk olarak 1997 Nisan ayında siyasi eğitim çalışmalarına başlanmış, uzun bir dönemde 
devam etmiştir. 

Bu kamptaki eğitim ile ilgili olarak P. A. Adlı bayan militanla yapılan mülakaatta; “…1997 yılında bir şahıs beni havaalanı çıkışında alarak Bükreş'te PKK örgütünün bürosu olarak kullanılan bir eve götürdüler. Bu evde Jiyan kod ve Dilan kod isimli örgüt mensupları da burada bulunmaktaydı. Bu evde bir hafta kadar kaldıktan sonra Bükreş'in dışında bulunan bir çiftliğe ismini bilmediğim bir erkek şahıs bizleri araba ile götürdü. Burada Mehmet Kod isimli bir örgüt mensubu tarafından 
burada bulunan toplam 20 kadar yeni katılan örgüt mensubuna siyasi eğitim verilmekteydi… Bu eğitim kampında (3) ay kadar siyasi eğitim gördükten sonra gelen bir talimat doğrultusunda Yunanistan'ın Atina şehrinin dışında bulunan PKK örgütünün kampına katılacağım bildirildi…” şeklinde eğitim alındığını belirtmiştir. 

Çiftliğin kiralanmasından yaklaşık 15-20 gün sonra Romanya polisi bu çiftliği baskın düzenleyerek bir kısım örgüt militanlarını gözaltına almıştır. Baskının akabinde Romanya istihbaratı duruma müdahale etmiş ve gözaltına alınanlar serbest bırakılmış, faaliyetler de kaldığı yerden devam etmiştir. 

Örgüt yönetimi ve Romanya istihbaratı arasında yapılan ikinci toplantıda, Romenler, örgütün Doğu ve Güneydoğululardan para almasında bir sakınca olmadığı ama diğer Türk vatandaşlarından alınmamasını istediklerini ifade etmişledir. Bu dönemden sonra Türkiye'nin batısından gelen vatandaşlardan para istenme olaylarında büyük düşüş yaşanmıştır. 

Yine PKK Romanya yapısı Türkiye’deki HADEP ve MKM gibi kurumlarında finansmanını sağlamakla görevlendirildiğinden, bu kurumların yöneticileri zaman zaman Romanya’ya giderek, örgütten maddi destek almışlardır. Bu kurumlarla parasal ilişkiyi ise Hoca Kod adlı militan takip etmiştir. 

1998 yılında PKK Balkanlar örgütlenmesi; 

CAHİT (K) (Balkanlar Sorumlusu) 
SERDAR (K) (Eğitim Sorumlusu) 
CEVDET(K) (Dış ilişkiler Sorumlusu) 
AHMET (K) (Metropol ve Bombacılar Sorumlusu) 
FAİK (K) Suriyeli (Bomba Eğitim Sorumlusu) 
MAHİR (K) (DHP Sorumlusu) şeklinde oluşturulmuş olup, Cahit Kod’un sonrasında sorumluluğa Mahir Kod F.D. getirilmiştir. 

 Mahir Kod’un Balkanlar sorumluluğuna getirilmesinden sonra Eğitim Faaliyetleri Genel Sorumluluğuna Serdar Kod, DHP Sorumluluğuna Ilgaz Kod, Eğitim Sorumluluğuna Cemal Kod getirilmiştir. Mahir Kod’un 
Karedeniz sorumluluğuna atanmasının akabinde Balkanlar sorumluluğuna Necmi Kod Mehmet Tandoğa getirilmiştir. 

Romanya’daki faaliyetler örgütünde beklediğinin çok ötesinde olumlu neticeler verirken, Bulgaristan faaliyetlerinde de artış gözlemlenmiştir. Bulgaristan’da faaliyet gösteren Milliyetçi Bulgar Partisi ve kurumları da salt Türkiye düşmanlığı nedeniyle PKK’yı destekleyerek ülkelerinde faaliyet göstermelerine yardım etmişlerdir. 

B. M. Bulgaristan’daki faaliyetlerle ilgili yapılan mülakaatta; “…Romanya’daki bu dernekte benim gibi isimlerini hatırlamadığım (5) yeni katılım örgüt mensubu daha vardı. İki gün bu dernekte kaldıktan sonra (6) yeni katılım ile birlikte tren ile Bulgaristan'a gittik. Bulgaristan'a sahte Bulgar pasaportu ile gittik. Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da örgüte ait 
bir milis bizi karşılayarak örgütün kullanmış olduğu bürosuna götürdü. Büronun sorumlusu Roni Kod isimli bir bayandı. Yaklaşık 15 gün kadar bu büroda kaldık…” şeklinde bilgilendirmede bulunmuştur. 

Yine Romanya PKK terör örgütüne bağlı olarak çalışan ve Romanya'dan gönderilen Moldovya ve Macaristan ülkelerinde de örgütün birer temsilcisi bulunmaktadır. Bu temsilciler bulundukları yerlerdeki doğu kökenli vatandaşlara ve öğrencilere PKK terör örgütünün propagandasını yaparak örgüte sempatizan ve eleman kazandırma faaliyetlerini yürütürmüşlerdir. 

PKK/YCK örgüt mensubu M. Y. ile yapılan mülkaatta; “…Romanya'nın Bükreş şehrine gittim. beni Bükreş havalimanında Savaş kod markasını bilmediğim başka bir araba ile karşıladı ve beni Bükreş şehrinde başka bir eve götürdü. Burası ikinci katta bulunan başka bir örgüt evine getirdi. Sonra Savaş kod beni alarak otobüs ile Moldovya'ya götürdü. Orada da yine 6. katta bulunan bir eve geldik, burada Mahir Kod, Erkan Kod ve isimlerini hatırlayamadığım iki militan daha vardı. Ben yine Kemal Kod adını kullanmakta idim ve burada 15 gün süre ile siyasi eğitim gördüm, eğitmenliği Savaş ve Erkan kod yaptılar. Ders olarak Kürdistan   Tarihî-Sosyalizm-İdeoloji-Önderlik Gerçeği -Katılım Sorunu isimlidersleri gördük. Eğitim sonunda ben tekrar Savaş Kod Erkân Kod ile birlikte tren ile Bükreş şehrine geldik…” beyanlarında bulunarak Moldovya’da da o dönem faaliyet 
yürütüldüğünü ortaya koymuştur. 

1997-98 Türkiye’de PKK Faaliyetleri 

Tarihler 24 Ocak 1997’yi gösterdiğinde Midyat’ta dağlık bölgeden geçen Kerkük - Yumurtalık Petrol boru Hattı bomba ile 4. kez havaya uçurulmuştur. Bu tür saldırılar devam ederken, 14 Mayıs 1997’ye gelindiğinde Türk ordusu, PKK terör örgütüne karşı Kuzey Irak’a 50 bin asker ve birçok korucu ile “Çekiç Harekâtı” adı altında dev bir operasyon gerçekleştirmiş ve bu operasyonlar sonucunda PKK’nın kalesi olarak bilinen birçok kamp ele geçirilerek imha edilmiştir. 

Bu operasyon sonucunda örgüt mensubu ölü ve yaralı yakalanmış, ayrıca 300 bine yakın hafif silah mermisi, 119 ağır silah, 3373 ağır silah mühimmatı, 421 ton yiyecek ele geçirildiği ifade edilmiştir183. Bu harekât sürerken 18 Mayıs’ta bir “süper kobra”, 4 Haziranda da “Cougar As 502” tipi helikopter vurularak düşürülmüştür. Bu füzeleri PKK’ya Yunanistan’ın verdiği ortaya çıkarılmış, nitekim bu hususu yakalandıktan sonra PKK’nın ikinci adamı Semdin Sakık’ta doğrulamıştır. 

1998 yılının ilk aylarında, PKK terör Örgütü’ne yönelik TSK operasyonları sürerken, PKK terör Örgütü’nün iki numaralı ismi Semdin Sakık, kardeşi ve iki Peşmerge KDP güçlerine teslim olmalarının akabinde teslim alınarak 
Türkiye’ye getirmiştir. 

1998 yılında terör örgütü birçok ilde silahlı saldırıda bulunurken Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Şehit, Tarlabaşı ve Çetedere köylerinde, köylülere zorla Hint keneviri (esrar) ektirmekten de geri kalmamıştır. 

Örgütün bu yıl içerisinde yapmış olduğu saldırılarda taktiksel olarak değişimler planlanmıştır. PKK terör örgütü, son üç yıldır yapmış olduğu baskınlarda karakolları hedef almasına rağmen, 3 yıl sonra ilk kez alay düzeyindeki tabura yönelik bir saldırı düzenlemiştir. Çelik Harekâtından sonra bazı devlet görevlileri örgütün bittiğini belirtseler de örgüt ”PKK bitti” söylentilerinin doğru olmadığını ortaya koyma adına daha kanlı saldırılara 
girişmiştir. 

Bu dönemlerde diğer bir çalışma tarzı ise mahalli milislerin daha etkin kullanılması olmuştur. Bölgede boşaltılan köyler ile mevsimlik isçi olarak Batı illeri ile Karadeniz bölgesine giden Güneydoğulu vatandaşların arasına milis adı verilen insanlar katılmıştır. Milislerin ikisinin birleşmesinden hücreler oluşturulmuş, bu hücreler kuruldukları yerlerde, metropollerde veya Karadeniz bölgesinde ortam ve lojistik destek arayışına girişmişleridir. 

PKK terör örgütünün Diyarbakır sorumlusu Sait Çürükkaya ile temasa geçen milisler, militanları istenilen bölgelere göndermeye başlamışlar ve milislerle ile militanların birleşmesiyle hücreler cepheye dönüşmeye başlamış ve eylemler artık bu çevrede yapılmaya başlanmıştır. 

1998 yılında, Türkiye’nin terörle mücadeledeki 14 yıllık bölümünde en büyük operasyon olan ve Diyarbakır, Elâzığ, Muş ve Bingöl’ü çevreleyen 16.00 km2’lik bir alanda yapılan “Murat Operasyonuna” 24 general ve 38.500 asker katılmış, bu operasyon sonunda 200’e yakın terörist etkisiz hale getirilmiş ve örgüte ait çok sayıda silah, mühimmat, giyim ve gıda maddeleri ele geçirilmiştir. 

Murat operasyonu asker sayısı olarak çok fazla olmasına karşın, neticeleri itibariyle yeterli sonuçları vermemiştir. Bu denli yüksek meblağlar tutan operasyonların daha caydırıcı sonuçlar doğurması gerekirdi. 

1998 Ateşkes Süreci 

Türkiye’nin PKK terör örgütüne yönelik 90’lı yılların ortalarına doğru geliştirdiği yeni terörle mücadele konsepti ve örgütün faaliyetlerinin kısır döngü şeklinde cereyan etmesi nedeniyle, örgütün lojistik ihtiyaçlarını 
karşılama da sıkıntılar yaşadığı, örgüt militanlarında tekrardan kaynaklı heyacanlarını kaybettikleri ve bununda eylemlerin etkinliğinde olumsuzluğa neden olduğu görülmüştür. 

1998 yılının ortalarına gelindiğinde örgütün askeri anlamda zorluklar içerisine girdiği gerçekliği ve ABD’nin Ortadoğu’da geliştirmek istediği Yeni Dünya Düzeni planı, Öcalan ve örgütü PKK’yı disipline edileceğini göstermiştir. Bu zorunluluğu gören örgüt yönetimi de yeni süreçte yer almak için kısmi değişime gidilmesi gerektiğini anlamıştır. Bunun içinde şiddet hareketlerini kültürel haklar söylemiyle kamufle etme politikasına yönelmiştir. 

Mücadelenin sürdürülebilirliği çerçevesinde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle taktiksel bir kış yolu aramaya başlanmıştır. Kürt sorunu çerçevesinde Almanya, Avusturya, Belçika, ABD, Lübnan ve İsviçre’de düzenlenen Kürt sorununa siyasal çözüm konferansları ve dış dünyanın silahlı terörün bitirilmesi noktasında beyanları bu sürecin hızlanmasını sağlamıştır. 

Ortaya çıkan zaruri durum örgütü yeni bir ateşkese mecburi kılmıştır. Ateşkes ilanından önce örgütün destek turları başlamış, SKP üyeleri Avrupa’daki ülkelere ziyaretler gerçekleştirmiştir. Bu amaçla Temmuz 1998 
tarihinde Sürgünde Kürdistan Parlamentosu heyeti tarafından İspanya-Madrid’de Sosyalist İşçi Partisi (PSOE), Birleşik Sol (IU) koalisyonuna, AP üyesi Pedro Marset başkanlığında bir heyete, İspanya’nın ikinci büyük 
sendikası olan İşçi Komisyonlarına (CCOO), İşçi Genel Birliğine (UGT), İspanya İnsan Hakları Kuruluşu Başkanı Juan Serranear ve İspanya Sosyalist Partisinden AP üyesi Fancisca Sauguillo’nun Başkanlığını yaptığı Barış, Silahsızlanma ve Özgürlük Hareketine (MPDL) ziyaretlerde bulunularak, görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 

Ayrıca İspanya’nın Bask Bölgesi Otonom Parlamentosunda temsil edilen parti temsilcileri ile de görüşmeler yapılmıştır. İspanyollarla başlayan ziyaret turları Avrupa’nın diğer ülkelerine de yapılarak örgütün ilan edeceği ateşkes için destek istenmiştir. 

Bu amaçla toplantılar ve ziyaretlerin ardından 27 Ağustos 1998 tarihinde Med-Tv de yapılan bir açıklamayla, 1 Eylül 1998 tarihinden itibaren gelişmelere ve şartlara bağlı olan bir ateşkese karar verildiği ifade 
edilmiş ve bir gün sonrada KDP-B’ye karşıda ateşkes çağrılarında bulunulmuştur. 1 Eylül 1998 tarihinde ise tek taraflı ateşkese ilan edilerek, ateşkesin; derinleşen şiddetin ve çözümsüzlüğün ortaya çıkardığı tehlikeli durumu ortadan kaldırmak ve sorunların çözümü için fırsat sunmak için ilan edildiği ifade edilmiştir. 

Ateşkes ilanı nedeniyle yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda basın mensubu, bu açıklamaya çağrılarak, açıklama Dünya kamuoyuna duyurulmuş, yine bu ateşkesin silah bırakma değil, silahları geçici olarak 
şartlara göre susturma olarak yapıldığı vurgulanmıştır. 

PKK’da Yeni Stratejik Dönem 

Batılı Ülkelerin etnik Kürtçü örgütlere ve terör örgütü PKK'ya bakış açıları, yaklaşımları ve beklentileri çerçevesinde hareket eden ve ilişki düzeyini belirlenen çerçeveye oturtan bölücü örgütler ve PKK, bu ilişkilerden 
önemli hâsılatlar elde etmiştir. PKK terör örgütü bu tür ilişkilerden azami faydalar sağlamak için gerekli altyapıyı ve mekanizmaları oluşturmuş ve her geçen gün de mevcut altyapıyı ve ilişki-irtibat araçlarını ve kanallarını 
geliştirmeye çalışmıştır. 

Nitekim hemen hemen her ülkede kurulmuş bulunan sosyo-kültürel maskeli demekler, bu derneklerin bağlı bulunduğu ve tüm ülke bazında etkili olan Kürt Dernekleri Federasyonları, bu federasyonların bağlı bulunduğu KON-KURD (Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu) isimli Konfederasyon kamuoyu ile direkt teması sağlayan kuruluşlar olarak öne çıkmıştır. 

Öte yandan, Kürdistan Aydınlar Birliği, Kürdistan Hukukçular Birliği, Kürdistan Gazeteciler Birliği, Kürdistan Gençlik Birliği, Kürdistan Kadınlar Birliği, Kürdistan İslami Hareketi, Kürdistan Aleviler Birliği, Kürdistan Yezidiler Birliği gibi mesleki veya dini kuruluşlar, ERNK koordinesinde ve muadili yabancı kuruluşlar nezdinde önemli ilişki ve irtibatlar oluşturmuştur. 

Yine, KON-KURD tarafından 03-04 Temmuz 1998 tarihlerinde Brüksel'de "Türkiye'de İnsan Hakları İhlalleri" ismiyle bir başka konferans gerçekleştiril miştir. Rusya, Ermenistan ve Lübnan'da da benzer toplantılar konferanslar yapılmıştır 

PKK'nın bu faaliyetleri neticesinde örgütün iddiaları, giderek uluslararası kuruluşlar ve birçok çevre tarafından da kabul görmeye başlamış ve bu yönlü olarak içte ve dışta kamuoyu oluşturmuştur. Sözde yargısız 
infazlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında işkence/kayıplar, köy yakma/boşaltmalar konularındaki iddiaları başta Batılı ülke yetkilileri olmak üzere, uluslararası birçok resmi/sivil kişi, grup ve kurum ve ülkemizdeki çeşitli sözde liberal-aydın kesimce de sahiplenemeye başlanmıştır. İçte ve dışta sürdürülen bu faaliyetler ülkemizi uluslararası çevrelerde zor duruma soktuğundan, her iddia ülkemize bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. 

Kürdistan Gazeteciler Birliği gibi kuruluşlara mensup örgüt mensupları, ulusal veya uluslararası temelde gazetecilerin üye olduğu kuruluşlar ile temas etmiş ve bu temaslar sonucu dikkatleri örgüt çizgisinde oluşturulan 
Kürt sorununa ve PKK'ya çekmiştir. 

Bu Amaçla; 

. Ermeni Davasını Savunma Komitesi ve Sürgünde Kürt Parlamentosu tarafından 29-31 Mayıs 1998 tarihinde Lübnan’ın başkenti Beyrut'ta düzenlenen "Türk Devletinin Bölgedeki Yayılmacı Politikasının Tehlikesi" adı altında düzenlenen konferans, 
. İsviçre'nin Cenevre/Cetigny kasabasında TOSAV (Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı) tarafından 06-07 Haziran 1998 tarihinde düzenlenen "Kürt Konferansı", Almanya’nın Berlin şehrinde bulunan Vanessi Gölü yakınlarında 06-07 Haziran 1998 tarihinde ABD Aspen Enstitüsü ile Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin Friedrich Ebert Vakfı tarafından düzenlenen "Türkiye'nin İç ve Dış Politikasının Geleceği" konulu konferans, 
. Terör örgütü PKK paralelinde göstermekte yürüten NAVEND (Kürdistan Enformasyon ve Dokümantasyon Merkezi) tarafından 27-28 Haziran 1998 tarihinde Almanya'nın Bonn şehrinde düzenlenen konferans, 
. Avusturya'nın başkenti' Viyana'da 02-03 Temmuz 1998 tarihinde Avusturya Kari Renner Enstitüsü ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist grubun ortaklaşa olarak düzenlediği "Avrupa'ya Giden Yolda Türkiye ve 
Komşuları İçin Kürt Sorununun Geleceği" adı altında düzenlenen konferans, 
. Belçika’nın Başkenti Brüksel'de 03-04 Temmuz 1998 tarihinde KON-KURD’un düzenlediği "Türkiye'de insan hakları ihlalleri" konulu konferans, 
. ABD’nin başkenti Washington'da faaliyet göstermekte olan Washington Kürt Enstitüsü (Washington Kurdısh Institute-WKI) tarafından organize edilen ve ABD eski Ankara Büyükelçisi olan Morton Abramovvitz'in bir dönem başkanlığını yaptığı Carnegie (Carnegie Endovvment For International Peace) Vakfı binasında 28-29 Temmuz 1998 tarihleri arasında "Kürt Sorununu Çözme Forumu" adı altında bir toplantı gerçekleştirildiği, söz konusu toplantıya ABD Barış Enstitüsünden Pâtrica Carley, CIA eski 
Ulusal İstihbarat Konsey Başkanı Graham Fuller, Tennesse Teknik Üniversitesi öğretim üyesi olan ve PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşme yapan Michael Gunter, Diyarbakır eski Belediye başkanı ve DEP eski Milletvekili Leyla Zana'nın eşi olan Mehdi Zana, Stratejik ve Uluslararası Politikalar Merkezi'nden Zeyno Baran ve TOSAV (Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı) Başkanı Doğu Ergil'in de katıldığı konferanslar düzenlenmiştir. 

PKK güdümünde faaliyet gösteren "Kürdistan Hukukçular Birliği" tarafından İsviçre'nin Lozan şehrinde, Lozan Antlaşmasının yıldönümü olan 24-25 Temmuz 1998 tarihleri arasında "Lozan'dan Sevr'e" adı altında, "Kürt Hukuk Konferansı" düzenlenmiştir. Bu konferansta, Kürt halkının Lozan ile dört parçaya bölündüğü fikri ileri sürülmüş ve antlaşmanın iptal edilmesi gerektiği belirtilmiştir. 

ABD’li ve Batı ülkelerin organize ettiği bu toplantı ve konferans serilerinde örgütü cesaretlendirici ifadeler kullanılmış ve PKK’nın Kürt sorunun çözümünde asli unsur olduğu ifade edilmiştir. Batılı güçler Türkiye karşıtı 
her oluşuma destek verirken, ülkemiz kendi tezlerini anlatma gibi gayretinin cılız kaldığı izlenmişti. 

PKK’da Ekonomik Örgütlenme 

Örgüt bir yandan siyasal çalışmalarını yürütürken diğer yandan da ekonomik örgütlenmeye başlamıştır. 
1995 yılı ile birlikte sözde "Uluslaşma-Devletleşme" süreci iddiası doğrultu sunda devlet olmanın özellikleri ve bu özellikleri taşıyabilme amacıyla çeşitli oluşumlar meydana getirilmiştir. 

Terör örgütü tarafından yandaşlarına yapılan propagandalarda, Türk Bankalarına yatırılan paraların Türkiye'nin silahlanmasına katkıda bulunduğu, bu nedenle Türk Bankaları ile ilişkilerin kesilmesi gerektiği 
belirtilmiştir. 

Bu propaganda çerçevesinde örgüt tarafından iktisadi bir kongre oluşturulması, Kürt işadamlarının bir araya gelerek milli bir sanayinin oluşturulması, "Kürt Bankasının” Avrupa ülkelerinin birinde kurulması, bu 
çalışmaların Sürgünde Kürt Parlamentosu üyeleri Ali YİĞİT ve Mehmet TAŞKALE tarafından sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. 

Diğer yandan terör örgütü güdümünde Hollanda'da faaliyet göstermekte olan Kürdistanlı Esnaflar ve İşçiler Birliği adlı dernekte, Avrupa ülkelerinde Kürt sermayesini geliştirmek ve uluslararası sermaye piyasasında 
yer edinmek gayesiyle banka kurma çalışmalarına katkıda bulunulmuştur. 

PKK'yı bu dönemde böyle bir kararı almaya iten asıl neden ise örgütün halktan vergilendirme adı altında zorla aldığı paraları aklayacak bir yer bulma isteğidir. Önceki yıllarda yapılan bazı operasyonlarda gerek 
uyuşturucu ticaretinden gerekse de vergilendirmeden elde edilen paralar ele geçirişmiş ve el konulmuştur. Lakin daha sonrada kurulan derneklerin Kürt sermayesi oluşturmak yerine Avrupa’da yaşayan Kürtlerin parasını legal şekilde gasp etmek için oluşturulduğu, bu paraların örgüte de ulaştırılmadan bazı yöneticiler tarafından zimmetine geçirildiği görülmüştür184. 

Abdullah Öcalan'ın Suriye'den Çıkartılması ve Takip Ettiği Güzergâh 

1996’lı yıllara gelindiğinde Öcalan’ın Türkiye’ye yönelik söylemlerinde hissedilir değişimler gözlenmiştir. Öcalan bu yıldan sonra Türk kamuoyuna ve yöneticilerine siyasal işbirliğinden ve muhatap kabul edilmesinden dem vurmaya başlamıştır. 

Özellikle Yalçın Küçük’le yaptığı röportajlarda muhatap alınması ve şartlarının kabul edilmesi durumunda Türkiye’ye gelmek istediğini belirtmiştir. Yalçın Küçük Öcalan ile yaptığı bu görüşmelerde kendisinin cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’ye geleceğini ve cezasını çekmek istediğini belirterek, bu dönemde Öcalan’ında geliş sürecine gireceği mesajını vermiştir. 

Baki Karer bu süreç için; “…Yalçın Küçük, devlet yetkililerine isimleriyle hitap eden çağrılarda bulunuyor, “Apo iyidir, dikkat edin. Sonra daha iyisini bulamazsınız” diyordu. Sonunun yaklaştığını hissettikçe bunalan A. Öcalan, Yalçın Küçük’le yaptığı sohbetleri terapi seansları olarak kabul ediyor, az da olsa rahatlıyordu…” tespitlerinde bulunarak Yalçın Küçük’ün gelişmeler konusunda önceden Öcalan’ı hazırladığını belirtmektedir. 

Öcalan seanslar sonrasında örgütün kuruluşunun 19. yıl kapsamında Med-Tv’de yaptığı konuşmasında; “Ciddi bir çözüme adım atanlarla da; devlet içinde de olabilir, bilmem ta istihbarat içinde de olabilir, ordu içinde de olabilir… Ben o zaman bir Amerikalı gazeteciye söyledim. Clinton’a dedik siz bir şeyler söyler misiniz? Amerikan’ın güç vereceği eğilim, getireceği çözüm; Çevik Bir Paşa etrafında ve Kürt çözümünü de az çok bağrında taşıyan biraz da odur. Ancak bir süre kalıcı olarak gelecek bir iktidar, ister askeriye, ister sivil olsun, ama ben askeriyenin gelmesini istemem ama asker gelirse, bu işi çözme ihtimali yüksektir. Orta Asya boyutuna kadar kapsamlı bir çözüm projesini tartışıyorlar bunlar” ifadeleriyle bürokrasiye mesaj göndererek, yeni gelişecek sürecin ipuçlarını ortaya koyduktan sonra, Türkiye’nin Kuzey Iraklı güçlere güvenmemesi vurgusunu yapmıştır. 

Öcalan bu konuda da; “KDP yedi kocalı Hürmüz gibidir. Sahibi çok. Bir sahibi de Amerika oluyor, güvenilmez. KYB fazla Amerika’yla oynayamaz, Türkiye’yle oynaması zor. Barzani Amerika’yla oynuyor. PKK üzerinde bazı görüş alış verişleri sanırım yapılıyor. Benim vardığım şey, gelişmeler de bunu doğruluyor” ifadelerini kullanarak, Iraklı güçlerdense kendisinin tercih edilmesi gerektiği mesajını vermeye çalışmıştır. 

İddialara göre Öcalan 1998 yılının başında ABD’nin Lübnan Büyükelçiliği ile görüşmeler yaptığı ve Öcalan’a Suriye’de kalamayacağının bildirildiği, Şam’dan çıkması halinde ise kendisine yeni yer bulunacağı  belirtilmiştir 185. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***