303 MADDELİ EYLEM PLANI NE DİYOR?
30 OCAK 2016
Hükümet sözcüsü Kurtulmuş açıklıyor; Terörü bitirmek için 303 maddeden oluşan bir eylem planı hazırlanmış. Terörle mücadele “arızi” imiş, terörün bitirilmesi için, “milli birlik ve kardeşlik” içerisinde hareket edilecekmiş…
303 maddelik eylem planı “terörü önlemek” içinmiş. Açıklamada, terörün sebebi olan, vatanımızın ve milletimizin bölünmesinden bahis yok. Bu 303 maddede, başka neler var, belli değil.
Geçmişte hep gördük, “Millî birlik ve kardeşlik”ten söz edilir, tam tersi yapılırdı. Kafalar karıştırılmaya devam ettiği için hala, terörle mücadele ve bölücülük konusu birlikte ele alınamıyor; esas olanın ülkemizin birlik be bütünlüğü olduğu düşünülemiyor.
Bölücülüğün kabul gördüğü, 5’inci Oslo mutabakatında iki paragraf, 9 madde vardı…
2013, İmralı mutabakatında ise, teröristbaşıyla dört basamaklı bir yol haritasında anlaşılmıştı. Adına “çözüm süreci” [ne güzel değil mi?] de denilen bu mutabakatı hatırlayarak, 303 maddenin şifrelerini çözmeye çalışalım:
Mutabakatın 4 basamaklı yol haritası şöyleydi:
Birinci basamakta:
“ Çatışmasızlık ” ilan edilecek. Bölücü örgüt terör yapmayacak, devlet de bütün unsurlarıyla, yasaya aykırı gibi gerekçelerle de olsa, PKK’nın bölgedeki “özerkleşme” faaliyetlerine müdahale etmeyecek.
Bu konuda Öcalan; BDP, Kandil, Avrupa ayağı ve Türkiye kamuoyuna 4 mektup yazarak; “demokratik özerklik yerine yerel yönetimlerin güçlendirildiği, gerçek anlamda bir demokratikleşmeye ihtiyaç olduğunu [demokratik özerkliğin, dolaylı ifadesi]” ve devletle mutabakata vardığını bildirecek; [Mektupların dağıtımı yapıldı. Çatışmasızlığa AKP iktidarı uydu, ama, azgınlaşan PKK/KCK uymadı… HDP Eş başkanının kışkırtması ile 6-10 Ekim 2014”de 54 kişi öldürüldü.]
İkinci basamakta:
Demokratikleşme adımları hızla atılarak, “ Yeni Anayasada ” uzlaşılan maddeler değiştirilecek, 4. Yargı paketi ile terör suçlarına “şiddet kriteri” getirilip binlerce KCK’lı serbest kalacak [tamamı serbest kaldı], PKK Türkiye’deki 4 bin civarındaki silahlı militanını sınır dışına çekeceğini açıklayacak [sadece açıklayacaktı, bunu bile yapmadı.]
Üçüncü basamakta:
PKK ile silahları bırakma görüşmeleri başlayacak; “Kürt sorununun demokratikleşme çerçevesinde çözümünde en kritik 3 konu; 1. “Nötr vatandaş, Türk ve Kürt adının olmadığı, Türkiye vatandaşı tanımı”, 2. Ana dilin önündeki engellerin kaldırılması, 3. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi [Özerk yönetim], Türkiye, Yerel Yönetimler Özerklik Şartına koyduğu çekinceleri kaldıracak,”
Dördüncü basamakta:
“ Silahların bırakılması, öyle kolay bir süreç değil. 30 yıldır silahla yaşamaya alışmış, bölgesel bir örgüt PKK. ” Bu konuda, günü geldiğinde Öcalan ağırlığını koyacak.
Bu bilgilerin ışığında 303 maddelik eylem planına dönelim:
Söylendiğine göre, “ Milli birlik ve Kardeşlik! ” için iki temel düzenleme yapılacakmış; bunlar: “ Yeni bir Anayasa ” ile “Ana dilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması ve etnik unsurlara statü kazandırarak kendilerini ifade etmelerini sağlamakmış.”
Düz okunduğunda ne kadar masum ifadeler değil mi?
Buradaki “Statü” ve “Kendini ifade etme”, egemenlik alanıyla ilgilidir; sosyal ve kültürel alanla ilgili değildir.
Egemenlik alanı, bölünmeyi ve ortağı kabul etmez. Türkiye Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, ABD ve Yunanistan gibi, bir millete ait millî/ulusal bir devlettir. Ama siz, bu bir ve bütün olan milleti, içinde var olan sosyal gruplara (dil, etnisite, inanç, vs.) göre ayrıştırır da, bunların her birini ayrı milletlermiş gibi, devletin inşasını düzenleyen anayasaya yazıp statü sahibi yaparsanız kıyamet kopar. Buna egemenliğin paylaşılması denir ki; tarih boyunca olduğu, günümüzde görüldüğü gibi; Afganistan, Libya, Irak ve Suriye’de yaşanan kanlı iç çatışmalar kaçınılmaz hale gelir. Devletin dili de egemenliği belirleyen kurum olduğundan, değiştirilemez.
Anayasalarımıza bakalım:
1876 Kanunu Esasi
Md.1: Osmanlı devleti ülkesiyle bir bütündür, hiçbir gerekçeyle bölünemez.
Md.8. Osmanlı Devleti’nin uyruğunda bulunanlara “Osmanlı” denir.
Md.17. Yasa önünde bütün Osmanlılar eşittir.
Md.18. Devlet memuru olabilmek için “devletin resmi dili” Türkçeyi bilmek şarttır.
1921 Anayasası
Md.1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
1924 Teşkilatı Esasi
Md.2. Devletin resmi dili Türkçedir.
Md.3. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
1982 Anayasası
Md. 42/9. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez, demektedir.
AİHM içtihatlarına bakalım:
- Resmi dil, egemenlik haklarındandır,
- Kamu kurumlarında devlet dili esastır,
- Bir dilin siyasi, kamusal ve resmi kullanım alanı ile özel, kültürel ve günlük kullanım alanları farklıdır,
- İdari konularda isteyen istediği dili kullanma özgürlüğüne sahip değildir,
- AİHS, hiçbir maddesinde azınlıkların dil hürriyetinden söz etmemekte ve dil hürriyetini güvence kapsamına almamaktadır,
- AİHS, milletvekillerinin mecliste istediği dilde konuşma yapmasını teminat altına almaz ,
- Düşünceyi açıklama hürriyeti, dil hürriyetini içerir şekilde yorumlanamaz,
- Devletin bir dil birliği politikası olması, haklı ve mantıklıdır.
Tarihimiz ve dünya hukuku böyle diyor. Buna rağmen, “teröre hayır, bölünmeye evet!” diyemeyiz. PKK/KCK’yı muhatap almayacağız, ama bölünmeye devam mı edeceğiz?
ASLA…!
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder