SURİYE İÇ SAVAŞI VE TARİHİ GELİŞMELERİ,
BÖLÜM 2
Fransa’nın Suriye Politikası
Zeynep SONGÜLEN İNANÇ
Osmanlı Devleti’nde on altıncı yüzyıldan itibaren merkezi yapının ve
bölgesel otoritenin zayıflamasıyla Avrupalı devletler ve özellikle İngiltere ile
Fransa, Suriye coğrafyasına ilgi göstermişlerdir. Ancak I. Dünya Savaşı’nın
sonuna kadar Suriye, Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında kalmıştır.
1916’da gizlice bir araya gelen Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya Ortadoğu
ve Arap topraklarının geleceğini belirleyen kararlar almışlardır. Sykes-
Picot Antlaşması olarak bilinen bu antlaşmayla İngiltere ile Fransa, Suriye
ve Lübnan’ın Fransız; Irak ve Ürdün’ün ise İngiliz nüfuzuna bırakılması
konusunda uzlaşıya varmışlardır. Buna göre Lazkiye, Trablusşam, Beyrut
ve Sur gibi liman şehirlerinde Fransızların yönetiminin kabul edilmesiyle
Suriye’de kurulacak Fransız mandasına ilişkin önemli bir adım atılmıştır.
1920’de düzenlenen San Remo Konferansı’nda Suriye Ulusal Kongresi
tarafından seçilen Kral Faysal yönetimi (1918-1920) ve Suriye’nin bağımsızlığı
tanınmamıştır. Konferans’ta Sykes-Picot Antlaşması’nda kararlaştırıldığı
şekilde Arap toprakları bölünmüş ve Suriye ile Lübnan Fransız mandasına
bırakılmıştır. 1920’den itibaren başlayan Fransız mandası döneminde
benimsenen böl ve yönet anlayışına uygun olarak Suriye, dini ve bölgesel
farklılıklar üzerinden siyasi olarak zayıf ve küçük özerk bölgelere ayrılmıştır.
Böylelikle Fransızlar, Arap milliyetçiliğinin önüne geçmek ile İngilizlerin bu
yöndeki kışkırtmalarından sakınmak ve Fransız mandasını güçlendirmek
için altı ayrı siyasi birim kurmuşlardır.
Buna göre Alevilerin idaresindeki Lazkiye, Dürzîlerin yoğun olduğu
Cebel-i Dürzî, Sünni unsurlara dayanan Halep ve Şam devletleri ile
Lübnan ve Hatay olarak bölünmüştür. Fransızlar her ne kadar özerklik
taleplerini destekleseler ve bu itibarla zayıf federal birimler inşa etseler
de 1925-1927 yılları arasında Fransa’ya karşı direnişte önemli rolü olan
isyanlar yoğunlaşmıştır. Düzenin yeniden sağlanmasının ardından Fransız
yönetimi, Milletler Cemiyeti tarafından talep edilen bir yükümlülük olarak
“kendi kendini idare” yönünde adımlar atmış ve 1927’de “Vatan Kitlesi”nin
kurulmasına izin vermiştir. Ayrıca Fransa, 1930’da Suriye’nin bağımsızlığını
da Fransız mandası altında olmak koşuluyla tanımıştır. Vatan Kitlesi’nin
önderliğinde devam eden bağımsızlık hareketleri, pek çok yerel yetkinin
merkezi Suriye hükümetine devredilmesinde etkili olmuştur. Bunun
üzerine Suriye’deki yerel hareketler, Fransa’dan Fransa-Suriye ilişkilerinin
nihai hedefini düzenleyen bir antlaşma yapılmasını talep etmişlerdir. Bu
antlaşmanın görüşmeleri devam ederken II. Dünya Savaşı’nın başlaması
görüşmelerin sonuca ulaşmasını engellemiştir. Fransa’nın işgalinin ardından
iktidara gelen Vichy hükümeti Suriye’ye yeni bir komiser atamışsa da Vichy
kuvvetlerinin yenilgiye uğramasıyla Suriye, Özgür Fransa otoritelerinin
yönetimine geçmiştir.
1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde olan
gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının kontrolü ve
kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine bağlamıştır. Fransa ise
sosyal ve kültürel işlerini, eğitim hizmetlerini ve güvenlikle ilgili “Levant
Özel Kuvvetleri”nin sorumluluğunu üstlenmiştir. Fransa’nın itirazına rağmen
Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere, Suriye ile Lübnan’ı egemen devletler
olarak tanımışlar ve Fransa’ya Suriye’yi boşaltması yönünde telkinde
bulunmuşlardır. 1945’te Suriye milli ordusunun kurulmasının ardından ittifak
devletlerine savaş ilan edilmiştir. Takiben Suriye, kurucu üye sıfatıyla BM’ye
kabul edilmiş ve Arap Ligi anlaşmasını imzalamıştır. Fransa ise kuvvetlerini
çekmeden önce kültürel, ekonomik ve stratejik çıkarlarının korunmasını bir
antlaşma ile garanti altına almıştır. II. Dünya Savaşı’nın ardından Fransa,
Suriye’den çekilmiş ve Suriye, 1946’da Suriye Arap Cumhuriyeti adıyla
BM’ye katılmıştır.2
Fransa-Suriye ilişkileri, Fransız mandasının sona ermesinden sonra da yakın
biçimde devam etmiştir. Fransa yalnızca Suriye sınırlarının belirlenmesinde
söz sahibi olmamış; aynı zamanda devlet yönetiminin örgütlenmesinde ve
toplumsal hayatın düzenlenmesinde doğrudan etkili olmuştur. Bu anlamda
Fransa’nın Suriye’ye olan ilgisi azalmadan ve kimi dönemlerde siyasi
ortama bağlı olarak artarak devam etmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda İsrail
ile ilişkilerini mesafeli bir çerçevede yürüten Fransa, tüm Arap devletleriyle
ve Suriye’yle işbirliğini geliştirmeye yönelmiştir. Bu dönemde Fransa’daki
üçüncü dünyacı yaklaşımlar dış politikanın şekillenmesinde etkili olmuş
ve sömürgecilik algısı oluşturmamak amacıyla kurumsal ve uzun vadeli bir strateji ortaya konulmamıştır.
1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde
olan gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının
kontrolü ve kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine
bağlamıştır.
Suriye askerlerinin Lübnan’dan çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye
müdahalesinin sona ermesini öngören 1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul
edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktası yaşanmıştır.
Ancak belirtmek gerekir ki Fransa’nın Suriye politikası her zaman Fransa’nın Lübnan’daki çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.
1981’de seçilen François Mittérand döneminde Akdeniz’e ve oradan
Ortadoğu’ya açılma hedefi belirlenmiştir. Bir başka deyişle Fransa’nın
geçmişten getirdiği yakın bağlarının Akdeniz coğrafyasında yeniden tesis
edilmesi amaçlanmıştır. Bu anlamda F. Mittérand, Müslüman Kardeşler’i
destekliyor durumda olmamak için 1982 Hama katliamını sessizlikle
karşılamıştır. 1983 yılında Lübnan’daki Fransız askerlerinin öldürülmesinde
Suriye’nin parmağı olduğu düşünülse de 1984 yılında F. Mittérand, Suriye’ye
bir gezi düzenlemiştir. Böylelikle Suriye yönteminin kullandığı yöntemler
tasvip edilmese de Suriye devletine duyulan saygı ortaya konmuştur. Bu
itibarla Fransa, Akdeniz’de etkinlik kazanmayı hedefleyen politikasını
kesintiye uğramadan uygulamayı tercih etmiştir.
Fransa ile Suriye arasındaki yakınlık 1990’larda devam etmiş ve Hafız Esed’ın
cenaze törenine katılan tek batılı cumhurbaşkanı Jacques Chirac olmuştur.
Buna ek olarak Fransız basınında babasının yerine geçmeye hazırlanan
Beşşar Esed’a J. Chirac’ın koçluk yaptığı yönünde yorumlara yer verilmiştir.3
2004 yılında Lübnan’daki iktidar tercihleri konusunda ayrı düşen Fransa ile
Suriye arasındaki ilişkiler, J. Chirac’ın önderliğindeki diplomatik girişimle
son derece gergin bir döneme girmiştir. Suriye askerlerinin Lübnan’dan
çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye müdahalesinin sona ermesini öngören
1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde
bir dönüm noktası yaşanmıştır. 2005 yılında eski Lübnan başbakanı ve J.
Chirac’ın yakın arkadaşı Rafik Hariri’nin bir suikasta kurban gitmesinin
ardından J. Chirac, Suriye’nin diplomatik olarak tecrit edilmesi yönünde
her türlü çabayı sarf etmiş ve Hariri suikastıyla ilgili Uluslararası Adalet
Divanı’na başvurmuştur.
2007 yılında Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesiyle birlikte Suriye ile
ilişkiler yeniden düzenlenmeye başlamıştır. Bu anlamda N. Sarkozy, iktidara
gelmesinin ardından Elysée Sarayı genel sekreteri Claude Guéant ile dış
politika danışmanı Jean-David Levitte’yi Şam’a göndererek Lübnan’daki
başkan seçimi sürecinde Suriye ile diyalog kurulması için girişimde
bulunmuştur. Ancak Lübnan konusunda yaşanan anlaşmazlıklar ve fikir
ayrılıkları, Şam ile temasın kesilmesiyle son bulmuştur. 2008 yılında Lübnan
konusunda uzlaşılan zemin, Fransa cumhurbaşkanının Suriye devlet
başkanını Akdeniz için Birlik projesi kapsamında Paris’e davet etmesiyle
sonuçlanmıştır. Fransız devleti, Suriye devlet başkanının insan hakları
konusunda mükemmel örnek olmadığını ve fakat çaba gösterdiğini ifade
etmiş ve bu çerçevede Suriye ile ilişkilerin geliştirileceğini ortaya koymuştur.
Fransa’nın Suriye ile ilişkilerini geliştirmesinin en önemli göstergelerinden
biri 2008 yılında düzenlenen 14 Temmuz kutlamaları olmuş ve Beşşar Esed
kutlamaları Paris’te resmi tribünden izlemiştir. 2010 yılı dâhil olmak üzere
Şam ile Paris arasında karşılıklı geziler düzenlenmiş ve siyasi yakınlaşma
sağlanmıştır.
J. Chirac’ın Suriye politikası ile N. Sarkozy’nin Suriye politikası önemli
farklılıklar barındırmaktadır. J. Chirac’ın dış politikası ABD’ye mümkün
ölçüde meydan okumaya dayanırken (2003 yılındaki Irak müdahalesine
karşı çıkılması gibi) N. Sarkozy, ABD’nin uluslararası alandaki rolüne ve
önemine (1966’da General de Gaulle döneminde terk edilen NATO’nun
askeri kanadına 2009’da geri dönülmesi gibi) dikkat çekmektedir. İran ile
ilgili olarak J. Chirac, nükleer tehdide inanmadığını dile getirmiş ve bu
doğrultuda Suriye’yi nükleer konularla ilgili bir aktör olarak görmemiştir.
N. Sarkozy ise Suriye’den İran’ın nükleer faaliyetlerinin sınırlandırılması
konusunda ikna edici olmasını beklemektedir. Ayrıca İsrail konusunda J.
Chirac daha mesafeli bir politika izlerken N. Sarkozy Suriye ile İsrail arasında
Şeba Çiftlikleri meselesiyle ilgili arabuluculuk yapabileceğini açıklamıştır.
Bu bakış açısı farklılığı, J. Chirac’ın Lübnan merkezli bir Akdeniz politikasını
desteklemesiyle; N. Sarkozy’nin ise Lübnan’ı unutmamakla birlikte daha
pragmatik ve müdahaleci bir tavır benimsemesiyle açıklanmaktadır.
Bu anlamda Suriye ile ilişkilerin geliştirilebilmesine uygun bir zemin
yaratılmasına ve bu zeminin korunmasına önem verilmektedir.
Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga dayanmaktadır.
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında farklılıklar
olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim kanallarının açık
tutulmasına çalışılmıştır. Suriye’ye ilişkin bu politika tercihinin somut
sonuçlar verdiği düşünülmemekle birlikte Fransa’nın bölgedeki ekonomik
çıkarlarının gözetildiği hatırlanmalıdır. Suriye’nin Hizbullah, Hamas,
Lübnan, İran ve İsrail’e karşı tavrının Fransa’nın beklentilerine paralel
biçimde geliştiğini söylemek mümkün değildir.4 Bu itibarla Fransa’nın
Suriye’ye yönelik politikasının ilk önceliğini ekonomik ve ticari ilişkilerin
oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca Fransa’nın, geçmişteki Fransız etkisi
doğrultusunda Suriye ile ilişkilerinde kültürel, bilimsel ve teknolojik
işbirliğine önem vermekte ve özellikle eğitim alanında pek çok işbirliği
projesi hayata geçirilmektedir.5
Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga
dayanmaktadır.
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında
farklılıklar olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim
kanallarının açık tutulmasına çalışılmıştır.
Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma
işaret etmektedir.
Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda etkin rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır.
Arap Baharı ve Suriye Krizi Karşısında Fransa
Fransa, 2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında
başlayan Arap Baharı karşısında ilk başta hazırlıksız ve yetersiz kalmıştır.
Tunus’ta ilk isyan dalgası başladığında Fransa, Tunus’a isyanın
bastırılmasında kullanılmak üzere ek polisiye kuvvet gönderme teklifinde
bulunmuş ve halkların yanında yer almak yerine mevcut rejimleri koruyan
bir görüntü çizmiştir. Halk hareketlerinin bu ölçüde genişleyeceği ve
uzun süreceği öngörülmediği için yönetimlerin desteklenmesi söz konusu
olmuştur. Ancak Fransa hızlı biçimde tarihin akışına uyum sağlamış ve
halkların taleplerinin yanında yer alan bir tavır sergilemiştir. Bunun
göstergesi olarak Libya’ya müdahalede başı çekmiş ve uluslararası
kamuoyuna geniş Ortadoğu bölgesindeki dönüşümde etkin rol alacağını
göstermiştir. 15 Mart 2011’de Suriye’nin Dera kentinde başlayan hareketler
karşısında ise Fransa, ABD ve Almanya ile koordinasyon halinde el altından
desteklediği Suriye içerisindeki muhalifler tarafından rejimin devrilmesine
destek vermektedir.
Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma işaret
etmektedir. Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda
etkin rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek
tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır. Bu itibarla Suriye’deki
Fransız büyükelçi geri çekilmiş ve ambargo düzenlemeleri uygulamaya
konulmuştur. Fransa bu kurumsal tasarrufları desteklerken Suriye’deki
muhaliflerin taleplerini ve beklentilerini esas almaktadır. BM çerçevesinde
ortak bir politika geliştirilememesinin sonucunda Fransa, Suriye Halkı’nın
Dostları Grubu’nun kurulmasına öncülük etmiştir. Ayrıca Fransa, Suriye
Ulusal Konseyi’ni Suriye muhalefetinin meşru temsilcisi olarak tanıyan
ilk ülke olmuştur. Ayrıca mevcut rejimin uluslararası meşruiyetinin sona
ermesinin bir göstergesi olarak Özgür Suriye Ordusu’na eğitim desteği
vermekte ve operasyonel kapasitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Buradan hareketle Fransa’nın Suriye’deki muhaliflere silah sağladığı
düşünülmektedir. Bu itibarla Fransa, Suriye ile yakından ilgilenmekte ve
uluslararası arenada Suriye ile ilgili çok taraflılığı teşvik eden bir politika
sürdürmektedir. Ayrıca sivillerin korunması ve sivil halka yardım edilmesi
amacıyla Fransa, Suriye’ye insani koridor açılmasını savunmaktadır.6
Suriye’deki olaylar başladığında askeri bir operasyonun söz konusu olmadığı
Fransız yetkililer tarafından çeşitli vesilelerle ifade edilmiştir.7 Bununla birlikte
Suriye’deki olayların başlamasından beri geçen süre boyunca Fransa’da
askeri operasyon seçenekleri gündeme getirilmiştir. Fransa uluslararası
bir karar olmadan Suriye’ye dışarıdan müdahalede bulunulmasına karşı
olduğunu tekrarlamaktadır. Ancak hem Suriye’nin kuzeyinde bir tampon
bölge kurulması hem Özgür Suriye Ordusu’na destek verilmesi hem de
Suriye’den kaçan askerlerin ve sivillerin korunması için sınırlı bir NATO
operasyonu çerçevesinde Türkiye’nin de içerisinde olduğu bir operasyona
Fransa’nın sıcak baktığı yönünde haberler basında yer almaktadır.8 N.
Sarkozy Suriye’ye operasyona sıcak bakılmadığını belirtirken ardından
Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine vurgu yapması
operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir. Bu itibarla Fransa’nın
uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon seçeneğine ilkesel olarak karşı
çıkmayacağı görülmektedir.
Sarkozy’nin Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine
vurgu yapması operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir.
Bu itibarla Fransa’nın uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon
seçeneğine ilkesel olarak karşı çıkmayacağı görülmektedir.
Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Ekim 2011, 4 Şubat 2012 ve 17 Şubat 2012 tarihlerinde sunmuş olduğu Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarına karşı çıkmıştı ayrıca 1 Mart ve 23 Mart 2012 tarihlerinde BM İnsan Hakları Komisyonu’nda Suriye’deki insan hakları durumu ile ilgili karar
taslağına da ret oyu vermişti.
Çin’in Suriye Politikası ve Çözüm Planı
Doç. Dr. Erkin EKREM
21 Mart 2012’de BM Güvenlik Konseyi, BM-Arap Birliği’nin Suriye özel
temsilcisi Kofi Annan’ın sunduğu altı maddelik öneriye destek vermiştir.
Kofi Annan’a tam destek verilen başkanlık açıklamasında, Suriye’nin
egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne de güçlü
destek verilmişti. Bu açıklamada, Suriye hükümetine ve muhalefete, Annan
ile Suriye krizine barışçıl çözüm bulma yolunda iyi niyet içinde işbirliği
yapmaları, beraber çalışmaları ve altı maddelik öneriyi tamamen ve derhal
uygulamaları çağrısında bulunulmuştu. Başkanlık açıklamasında, Suriye’de
yaşanan tüm şiddetin ve insan hakları ihlallerinin derhal durdurulması,
insanî yardımın sağlanması ve demokratik, çoğulcu ve eşitlikçi bir siyasi
sistemin oluşturulması için Suriyeliler tarafından yürütülecek olan siyasî
geçiş sürecinin kolaylaştırılması yönünde destekleneceği ifade edilmektedir.
BM-Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi Annan, misyonuyla ilgili olarak
Güvenlik Konseyi’ne uygun görünen bir tarihte bilgi verileceğini ve bu
bilgiler ışığında Güvenlik Konseyi’nin uygun şekilde başka adımlar atmayı
da düşüneceğini açıklamıştır. Yani Şam hükümeti, Annan’ın altı maddelik
önerisini tamamen uygulamadığı takdirde Suriye’ye yeni yaptırım kararı
çıkmasına yol açacaktır. Çin de Annan’ın söz konusu planına destek vermiş
ve Çin’in destek verdiği bu planın uluslararası kamuoyunda olumlu tepkiler
aldığı anlaşılmaktadır.
Fakat Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Ekim 2011, 4 Şubat 2012 ve 17 Şubat
2012 tarihlerinde sunmuş olduğu Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarına
karşı çıkmıştı. Çin, ayrıca 1 Mart ve 23 Mart 2012 tarihlerinde BM İnsan
Hakları Komisyonu’nda Suriye’deki insan hakları durumu ile ilgili karar
taslağına da ret oyu vererek karşı çıkmıştı. Dolayısıyla Batı ülkelerinin Çin’in
geçmişteki bu tutumundan dolayı Annan’ın barış planına karşı Çin ve
Rusya’nın engellerine uğrayacağına dair endişeleri vardı. Çin’in Annan’ın
sunduğu teklife destek vermesinin nedenleri ise, BM Güvenlik Konseyi
Başkanlığı’nın açıklamasında tek taraflı Suriye’ye baskı yapmamış, kınama
sözcüğü yer almamış ve Suriye rejimini değiştirme ifadesi kullanılmamıştır.
Yani, tehdit ve yaptırım veya içişlerine müdahale gibi BM tüzüğünün ve
uluslararası ilişkilerin ilkelerine aykırı olan terimler kullanılmamış olarak
gösterilmektedir. Ayrıca, Çin’e göre, Başkanlık açıklamasında BM Güvenlik
Konseyi’nin Suriye egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstereceğini
vurgulayarak BM tüzüğünün amaçları ve ilkelerini yerine getirmiştir.
Neticede Batılıların Suriye sorunu üzerindeki tutumu değişmiştir ve büyük
ölçüde geri adım atılmış, Çin ve Rusya’nın adil duruşundan böyle bir
sonuca varılmıştır. Bazı Çinli uzmanlara göre, Güvenlik Konseyi Başkanlık
açıklamasında yer alan ifadeler Çin’in sunduğu tekliflerle örtüştüğü
için Pekin hükümeti Annan teklifini kabul etmiştir. Çin’in Suriye sorunu
üzerindeki görüşünün ve tutumunun uluslararası kamuoyu tarafından kabul
ettiğini ileri sürmektedir. Bazıları Çin’in çabalarıyla Suriye krizinin olumlu
yöne doğru değiştiğini ileri sürerken, bazıları bütün bu gelişmelerin Çin’in
başarısı olarak vurgulamaktadır. Çin uzmanlarına göre, Çin ve Rusya’nın
çabası Suriye krizinin siyasî çözümü için zaman ve mekân kazandırmıştır,
Çin ve Rusya’nın çabaları olmasaydı, Annan’ın diplomasi girişimleri
gerçekleşemezdi ve Suriye’nin durumu bambaşka bir tablo ile karşı karşıya
kalacaktı. Ancak, Batı ülkeleri Çin ve Rusya’nın Annan barış planına destek
vermesinin nedenini bu iki ülke’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’ın
uygulamasına karşı sabırlarının tükendiğine yönelik olarak yorumlanmıştır.
Çin’in BM Daimi Temsilcisi Li Baodong, söz konusu Başkanlık açıklamasını
Güvenlik Konseyi’nin ortak sesini yansıtması olarak yorumlamış ve Suriye
sorununun siyasî çözümü yolunda olumlu bir adım atıldığını beyan etmiştir.
Li Baodong’a göre, Çin, Suriye’deki gelişmelerle ciddi ilgilenmektedir; Çin
her zaman Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı
gösterilmesini savunuyor, Suriye halkının siyasal tercihine saygı gösteriyor
ve siyasî diyalog yoluyla adaletli, barış ve uygun bir şeklide Suriye krizinin
çözülmesi görüşündedir. Suriye meselesinin nihai olarak Suriye halkının
takdiri ile karar verileceğini ifade eden Li Baodong, Suriye’ye yönelik
herhangi bir dış gücün askerî müdahalesine veya zorla rejim değişikliğine
izin verilmemesi gerektiğini de vurgulamaktadır. Li Baodong, Çin’in
Suriye üzerindeki çıkış noktasının BM tüzüğünün amaçları ve ilkeleriyle,
uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini korumaktır, Suriye halkının kendi
işlerine kendilerinin karar vermesi hakkını savunmaktır, bu Ortadoğu
bölgesinin barışı ve istikrarı ve dünyanın barış ve huzurunu sağlamaktır diye
açıklamıştı.
Batılıların Suriye sorunu üzerindeki tutumu değişmiştir.
Çin ve Rusya’nın adil duruşundan böyle bir sonuca varılmıştır. Bazı
Çinli uzmanlara göre, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasında yer
alan ifadeler Çin’in sunduğu tekliflerle örtüştüğü için Pekin hükümeti Annan teklifini kabul etmiştir.
Çin’e göre, Suriye’nin geleceği ve kaderine, sadece Suriye halkının
takdirine göre karar verilmelidir. Çin özel temsilcileri Çin’in Suriye
üzerindeki tutumunun Arap ülkelerle aynı olduğu mesajını vermeye de
çalışmıştı.
Çin daha önce, Suriye ile ilgili bazı teklifnamelere karşı çıkmış, ancak
çözüm planlarını ortaya koymamıştı. 4 Şubat 2012 tarihinden sonra Çin
hükümeti önce Suriye muhalif gruplarını Pekin’e davet ederek görüşlerini
almaya çalışmış ve sonra 10 Şubat’tan itibaren bölge ülkelerine özel elçi
göndererek bu ülkelerin Suriye tutumunu öğrenmeye ve fikir alışverişinde
bulunmaya başlamıştı. 17 Şubat’ta Suriye’ye özel elçi gönderen Çin,
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in görüşlerini almaya çalışmıştır. 6-7
Mart tarihlerinde Suriye, 10-14 Mart tarihlerinde Arap ülkelerine tekrar
özel elçi göndermiştir. Pekin hükümeti bu diplomasi girişimleri ile
Suriye’deki tarafların bütün şiddeti hemen ve tam bırakmasını ve önkoşulsuz
görüşmelerini, kapsamlı siyasî reform programı ve mekanizması hakkında
müzakereleri başlatmasını önermiştir. Çin’e göre, Suriye’nin geleceği ve
kaderine, sadece Suriye halkının takdirine göre karar verilmelidir. Çin özel
temsilcileri Çin’in Suriye üzerindeki tutumunun Arap ülkelerle aynı olduğu
mesajını vermeye de çalışmıştı. Çin’in bu yoğun diplomasi girişimi etkili bir
sonuç yaratmamış olabilir, ancak Suriye sorununda kendisinin var olduğunu
kanıtlamaktadır. Bu esnada Çin hükümeti Suriye’ye yönelik insanî yardım
yapma kararı da almıştır. Çin’in kapsamlı Suriye çözüm planı 4 Mart’ın gece
yarısında beyan edilmiştir.
Kofi Annan’ın Altı Maddelik Teklifi Çin’in Altı Maddelik Teklifi
1. Suriyeli halkın meşru taleplerine ve
1. Suriye Hükümeti ve ilgili taraflar derendişelerine yanıt verecek şekilde hal kapsamlı ve koşulsuz bütün şiddet
Suriyeliler tarafından yürütülecek ve eylemlerine son vermelidir, özellikle
herkesi kapsayacak siyasi süreç için masum sivillere karşı şiddet eylemle-
özel temsilciyle (Annan) çalışmayı ri durdurulmalıdır. Suriye’deki taraflar taahhüt etmek ve bu amaçla gerekirşiddet içermeyen yollarla siyasî iradesise
(müzakereler için) bir temsilcinin ni ifade etmelidir. atanmasına onay vermek.
2. Saldırıları bırakıp, BM tarafından
2. Suriye’deki taraflar, uzun vadeli ulusal gözetilecek ateşkesin derhal sağçıkarlarını ve halkın menfaatlerini esas alınması, bu amaçla öncelikle Suriye alarak BM ve Arap Birliği’nin Suriye hükümetinin, halkın yaşadığı bölge-temsilcisinin tarafsız çabaları çerçevelerde ağır silahların kullanılmasına sinde, önkoşulsuz, varsayılan sonuçları son verilmeli ve askerlerin geri çekil-olmayan ve kapsayıcı siyasî diyaloga girmesi; muhalefetin (ve Suriye’deki girmelidir. Ulusal istikrar ve sosyal düzey-diğer unsurların) saldırıları bırakıp ni sağlamak için kapsamlı ve ayrıntılı ateşkesin sağlanması için işbirliği reformun yol haritası ve takvim üzerin de yapılması çağrısı yapılıyor. de mutabakata varılmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
3. İnsani yardımın gerekli olan her yere ulaşabilmesi için ilk adım olarak derhal uygulanmak üzere günde 2 saat insani yardım için çatışmaların durdurulması isteniyor.
3. Çin, BM’n öncü rol oynamasını ve insanî yardımı koordine etmesini destekler.
Yani Suriye egemenliğine saygı göstermek şartı ile BM veya Suriye taraflarının
kabul edebileceği tarafsız bir örgüt Suri-ye’deki insanî durum üzerinde objektif
ve kapsamlı değerlendirme yapmalı ve insanî yardımın teslim ve dağıtımı sağlanmalıdır. Çin, Suriye halkına insanî yardım sağlamaya hazırdır. Çin, insanî meseleyi bahane ederek Suriye’nin içişlerine karşı herhangi bir müdahaleyi kabul etmemektedir.
4. Keyfi olarak tutuklanan ve gözaltına alınanların serbest bırakılması talep ediliyor.
4. Uluslararası toplumun tarafları, Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği ve
toprak bütünlüğüne samimiyetle saygı göstermelidir; Suriye halkının siyasî
düzen ve kalkınma yolunu tercih etme haklarına saygı gösterilmelidir. Bu şekilde Suriyeli siyasî gruplar için diyalog koşullarının yaratılmasına ve gerekli
yapıcı yardımın sağlanmasına katkılarda bulunacaktır, bununla birlikte tarafların
görüşme sonuçlarına saygı gösterilmelidir. Çin, Suriye’ye yönelik askerî
müdahale veya zorla rejim değişikliği girişimlerine karşıdır; tehdit veya yaptırım
uygulamanın, sorunun çözüme kavuşmasına katkısı yoktur.
Çin, BM’in öncü rol oynamasını ve insanî yardımı koordine etmesini
destekler. Yani Suriye egemenliğine saygı göstermek şartı ile BM veya
Suriye taraflarının kabul edebileceği tarafsız bir örgüt Suriye’deki insanî durum üzerinde objektif ve kapsamlı değerlendirme
yapmalıdır.
Rusya’dan olumlu tepkileri alan Annan, 26 Mart günü Moskova havaalanından Pekin’e doğru giderken Suriye krizinin sonsuza dek devam etmeyeceğini ve Suriye yönetiminin dönüşüm
rüzgârlarına karşı gelemeyeceğini beyan etmiştir.
5. Gazetecilerin ülke içinde serbestçe
5. Çin, Suriye’deki krize ilişkin olarak BM dolaşmalarının sağlanması isteniyor. ve Arap Birliği’nin ortak atanan temsilcisi karşılamaktadır ve Suriye krizinin siyasal
çözüm için oynayacağı yapıcı rolünü desteklemektedir. Çin, Arap ülkeleri ve
Arap Birliği’nin kriz için siyasî çözüm arayışı konusunda yapılan olumlu çabalarını desteklemektedir.
6. Barışçıl toplanma ve protesto hakkı
6. Güvenlik Konseyi’nin üyeleri BM tüzüne saygı duyulması talep ediliyor.
örğütün amaçları ve ilkeleriyle, uluslararası ilişkilerin temel ilkelerine uyma-
lıdır. Güvenlik Konseyi’nin Daimi Üyesi olarak Çin, sadakatle kendi görevini
yerine getirecektir, diğer taraflarla birlikte Suriye krizinin siyasî çözümü için
eşit düzeyde, sabırlı ve kapsamlı istişare etmeye devam edecektir ve Güvenlik
Konseyi’nin birliğini korumak için çaba gösterecektir.
Çin’in Suriye krizine yönelik çözüm planında Çin’in izlediği Suriye
politikasını hülasa etmek mümkündür:
- Suriye sorununa, BM tüzüğünün amaçları ve ilkeleriyle, uluslararası
ilişkilerin temel ilkeleri çerçevesinde çözüm bulunmalıdır;
- Suriye sorununu siyasî ve diplomasi yöntemiyle sonuca kavuşturma ve
yabancı güçlerin rejim değiştirme amacıyla her türlü müdahalesine
karşıdır;
- Suriye muhalifleri dâhil Suriye hükümetinin de şiddet kullanmasını
tasvip etmemekte ve reform yapmasını önermektedir; Çin’in bu politikasının temelinde birçok güvenlik, ekonomik (enerji) ve jeopolitik kaygılar yatmaktadır.
Annan’ın Ziyareti ve Çin’in Suriye Politikası
BM-Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi Annan, barış planını
gerçekleştirebilmek için Rusya ve Çin ziyareti gündeme gelmiştir. Rusya’dan
olumlu tepkileri alan Annan, 26 Mart günü Moskova havaalanından Pekin’e
doğru giderken Suriye krizinin sonsuza dek devam etmeyeceğini ve Suriye
yönetiminin dönüşüm rüzgârlarına karşı gelemeyeceğini beyan etmiştir. 27
Mart’ta, Çin Başkanı Wen Jiabao ile görüşen Annan Çin’in de desteğini
almıştır. Çin Başbakanı Wen Jiabao, Suriye hükümeti ve ilgili taraflara
yönelik ikna etme girişimini arttıracağını ve onların bu önemli fırsatları
kaçırmadan gerçek uygulamalarla özel temsilcinin çabalarına olumlu yanıt
vermesini ve verdiği sözü tutmasına dair çaba göstereceğini ifade etmişti.
Suriye krizinin Suriye halkına felaket getirdiğini ve Ortadoğu bölgesinin
barış ve istikrarını da etkilediğini belirten Başbakan Wen Jiabao, şu anda
acil yapılması gereken işlerin Suriye tarafları arasında ateşkesin sağlanması
ve diyalogun başlatılması ve bu çerçevede uluslararası insani yardımla
barışçıl çözüm sürecinin temelinin hazırlanması olduğunu ifade etmiştir.
Başbakan Wen Jiabao’ya göre, Suriye’de uzun vadeli barışın sağlanabilmesi
için Suriye halkının reform arzusu yerine getirilmelidir, onların yasal hakları
korunmalıdır, ekonomik kalkınması sağlanmakla halkın iktisadi hayatı
düzeltilmelidir. Bunları yapabilmek için Suriye hükümeti ile ilgili tarafların
ortak çabalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Neticede Suriye’nin kaderi Suriye
halkının kararıyla olacaktır. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei’nin
28 Mart’taki basın toplantısında, uluslararası kamuoyunun Suriye barışı ve
istikrarı için zemin hazırlaması gerektiği de ifade edilmiştir.
Özel temsilci Annan’ın Çin ziyareti sırasında, Suriye hükümetinin Annan
Barış Planı’nı kabul ettiğini açıklamıştır. Beşşar Esed yönetimini bir ölçüde
destekleyen Rusya ile Çin’in Annan Barış Planı’na olumlu bakması Suriye
hükümetinin bu kararı almasına neden olmuş olabilir. Aslında Rusya,
Annan planı Güvenlik Konseyi’nde kabul etmesinden önce ve sonra Suriye
yönetimine dolaylı baskı yapmaya başlamıştı. 16 Mart’ta Moskova hükümeti,
Beşşar Esed yönetiminin özel temsilci Kofi Annan ile işbirliğine ikna etmeye
çalışacağını bildirmiş ve 20 Mart’ta, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov,
Kofi Annan’ın Suriye için hazırladığı barış planını desteklemeye hazır
olduğunu açıklamıştı. Lavrov, çıkarılacak karar tasarısının Beşşar Esed
hükümeti için bir ültimatom niteliği taşımaması gerektiğini ifade ederken,
25 Mart’ta Annan’ı kabul eden Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev,
Annan’ın misyonunun Suriye’de sivil savaşı önlemek için son şans olduğunu
söylemiştir. Çin Başbakanı Wen Jiabao da bu önemli fırsatı kaçırmama
uyarısını yapmıştır. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei’nin 28 Mart’taki
basın toplantısında Suriye hükümetinin bu önemli fırsatı yakalamasının
önemini vurgulamıştır. Bununla birlikte Arap Birliği’nin Bağdat zirvesinde
Annan Planı’na destek vereceğini beyan etmiştir. Her şeye rağmen Beşşar
Esed yönetiminin Annan Planı’nı kabul etmesi uluslararası kamuoyuna umut
vermiştir. Ancak, Suriye muhalifleri Esed yönetimine güvenmediği için söz
konusu planın nasıl uygulanabileceği merak konusu olmuştur.
Çin’in Annan Planı’na verdiği desteği, Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
Hong Lei’nin 30 Mart’taki basın toplantısında Suriye’ye yönelik arttırmış
olduğunu baskıdan anlamak mümkündür.
Özel temsilci Annan’ın Çin ziyareti sırasında, Suriye hükümetinin
Annan Barış Planı’nı kabul ettiğini açıklamıştır.
Beşşar Esed yönetimini bir ölçüde destekleyen Rusya ile Çin’in
Annan Barış Planı’na olumlu bakması Suriye hükümetinin bu
kararı almasına neden olmuş olabilir.
Gerek Annan barış planı, gerekse Çin’in çözüm planı, ideal bir plan
olmasına rağmen uygulanmasında birçok zorluklarla karşı karşıya
kalmaktadır.
Özellikle Annan Planı’nı kabul eden Suriye hükümetinin nasıl bir uygulama sergileyeceği şüphelidir.
Hong Lei’ye göre, Çin tarafı Suriye hükümetinin Annan’ın altı maddelik planına verdiği olumlu cevabı karşılamaktadır, Suriye tarafının en kısa sürede uygulamaya geçmesini umuyoruz. Aynı zamanda Çin tarafı, Suriye muhaliflerinin Annan Planı’na derhal ve ciddiyetle yanıt vermesi ve şiddetin tamamen durdurulması ve siyasî diyalogun başlatılması için gerekli koşulların oluşturması için çağrıda bulunuyor. Bununla birlikte, uluslararası toplumun ilgili tüm tarafların Annan’ın çabalarını desteklemesini umuyor ve Suriye sorununun adil,
barışçıl ve uygun çözümü için katkılarda bulunmalıdır. Suriye sorununun
çözümü ile ilgili Çin, artık kendi altı maddelik planın yerine Annan Planı’nı
ciddi olarak desteklemeye başlamıştır.
Annan ve Çin Planların Uygulama Güçlükleri
Gerek Annan barış planı, gerekse Çin’in çözüm planı, ideal bir plan olmasına
rağmen uygulanmasında birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
Özellikle Annan Planı’nı kabul eden Suriye hükümetinin nasıl bir uygulama
sergileyeceği şüphelidir. Nitekim Esed yönetimi tarafından kabul edilen
ve Rusya ile Çin tarafından da uygun görülen Annan Planı’nın Suriye’de
devam eden şiddetlerden dolayı uygulamasının zor olduğu işaret
edilmektedir. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Annan Planı’nı uygun
şartla uygulanacağının sinyallerini vermiştir. Suriye lideri Esed 30 Mart’ta
Hindistan’da düzenlenen BRICS toplantısına mektup yazarak, Annan Planı’nın
uygulanabilmesi için önce Suriye’deki terör bataklığının kurutulması, terör
faaliyetlerinin durdurulması, bazı ülkelerin Suriye muhaliflerine para ve
silah yardımının kesilmesi gerektiğini belirtmiştir. Suriye lideri Esed’e göre
bazı komşu ülkeleri Suriye’deki teröristlere kolaylık sağlamaktadır. Yani bu
sorunlar çözülmeden Annan Planı’nın uygulanmasının imkânı yoktur. Suriye
yönetiminin bu tutumu Çin’in Suriye’ye uygulanan politikası ve önerdiği
planı ile de aykırıdır. Annan Planı başarısız olduğu halde Güvenlik Konseyi
Başkanlık Açıklaması’nda ifade edildiği gibi yeni adımlar uygulanacaktır.
Uluslararası kamuoyunda Annan Planı’nın uygulanmasına ilişkin kuşkular
vardır. Esed yönetiminin destekçisi olarak görünen Çin kamuoyunun da
şüpheleri vardır. Bazı Çinli uzmanlara göre, Annan’ın barış girişimleri
birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır, önemli sorundan biri şiddetin
nasıl durdurulacağıdır. Yani hükümet ile muhaliflerin hangileri önce ateşkes
yapacak ya da aynı anda mı ateşkes yapacaklardır? Batılılar Beşşar Esed
yönetiminin önce ateşkes yapmasını istemekte, gelişmelere göre Suriye
muhaliflerin silah bırakıp bırakmamasına bakacağını belirtmektedir. Diğer
bir önemli sorun ise Suriye’de reform mu yapılacağı yoksa rejim değişikliği
mi yapılacağıdır. Çinli uzmanlara göre, Batılılar rejim değişikliği peşindedir
ve kendilerinin siyasî çıkarlarının gerçekleşmesi için uğraşmaktadır. Dış
güçlerin desteğini alan Suriyeli muhaliflere dış destek arttıkça hükümet ile
uzlaşmaya yanaşmamaktadır. Bu çerçevede bazı Çinli yorumcular, Annan
Planı’nın gerçekleşmesine kuşku ile yaklaşmaktadır, bazıları Suriye’nin
geleceğinin belirsiz olduğu kanaatindedir. Çinli yorumcular Suriye hükümeti
ile muhalefetlerin uzlaşacağından da şüphe duymaktadır. Çin uzmanlarına
ve yorumcularına göre Annan Planı’nın işlememesi durumunda, Çin’in
Suriye planını da hayata geçirmesi zor olacaktır.
Çin tarafı, en çok Batı ülkelerinin Suriye’ye yönelik askerî müdahalesinden
endişe duymaktadır. Şu ana kadar bir askerî müdahale hazırlığı yoktur,
ancak Esed’in istifa etmesi talep edilmektedir. ABD de henüz bir askerî
operasyona karar vermiş değildir. Buna rağmen Çin uzmanları böyle bir
ihtimalin mevcut olduğunu sürekli vurgulamaktadır ve sonuçta Suriye’nin
ikinci Libya olacağını ileri sürmektedirler. Çinli uzmanlar, Libya askerî
müdahalesinden iki ibret çıkarmıştır: siyasî dönüşümün acele başlaması
kargaşa ve felaket getirmiştir ve Batılıların Ortadoğu’daki silahlı askerî
müdahaleleri sadece yıkıcı sonuçlar getirmektedir. Çinli yorumculara göre
Batılılar Beşşar Esed yönetimine son vermek istiyor, muhalifler hükümetin
yerel seçim sonuçları kabul etmiyor ve hükümet ile arasında güven sağlanmış
değil ve iç savaş ortamı giderek gerginleşmektedir. Böyle bir ortamda siyasal
çözüm sürecini başlatması fevkalade zor olacaktır. Bazı Çinli uzmanlara
göre dış güçler henüz silahlı müdahale niyetinden vazgeçmiş değildir,
sadece karar verememişlerdir. Bunun yanında Suriye muhalif güçleri kendi
başına hareket etmektedirler ve el-Kaide örgütü de fırsatı bularak sızmış
durumdadır. Böyle bir ortamda Annan Planı’nın uygulanması
şüphelidir.
Arap Baharı ile beraber Ortadoğu’da bir dizi siyasal değişimler yaşanmıştır.
Bu değişimlerde Libya Modeli, Mısır Modeli ve Yemen Modeli gibi üç
çeşit model ortaya çıkmıştı. Her üç modelin sonucunda büyük bedeller
ödenmiştir ve ödenmeye devam etmektedir. Bazı Çinli uzmanlar Suriye
krizinin ancak siyasal reformla çözüleceğini ileri sürerek, Suriye’nin siyasal
dönüşümü Beşşar Esed yönetimi ile ancak gerçekleşeceğini ve tepeden
aşağı doğru bir dizi reformla sonuç alabileceğini ortaya koymaktadır. Yani
Annan Planı’nın sonuç alması kolay olmayacaktır.
Çin tarafı, en çok Batı ülkelerinin Suriye’ye yönelik askerî müdahalesin den endişe duymaktadır. Şu ana kadar bir askerî müdahale hazırlığı yoktur, ancak Esed’in istifa etmesi talep edilmektedir. ABD de henüz bir askerî operasyona karar vermiş değildir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra bugün Ortadoğu diye adlandırılan bölgede yirmiden fazla ülke oluşmuştur. Bu ülkelerin sınırları sosyolojik sınırlara göre değil işgal edenlerin isteklerine göre
çizilmiştir.
3 CÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder