11 Şubat 2016 Perşembe

SURİYE İÇ SAVAŞI VE TARİHİ GELİŞMELERİ, BÖLÜM 2






SURİYE  İÇ  SAVAŞI VE  TARİHİ GELİŞMELERİ,
BÖLÜM 2



Fransa’nın Suriye Politikası 

Zeynep SONGÜLEN İNANÇ 

Osmanlı Devleti’nde on altıncı yüzyıldan itibaren merkezi yapının ve 
bölgesel otoritenin zayıflamasıyla Avrupalı devletler ve özellikle İngiltere ile 
Fransa, Suriye coğrafyasına ilgi göstermişlerdir. Ancak I. Dünya Savaşı’nın 
sonuna kadar Suriye, Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında kalmıştır. 
1916’da gizlice bir araya gelen Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya Ortadoğu 
ve Arap topraklarının geleceğini belirleyen kararlar almışlardır. Sykes-
Picot Antlaşması olarak bilinen bu antlaşmayla İngiltere ile Fransa, Suriye 
ve Lübnan’ın Fransız; Irak ve Ürdün’ün ise İngiliz nüfuzuna bırakılması 
konusunda uzlaşıya varmışlardır. Buna göre Lazkiye, Trablusşam, Beyrut 
ve Sur gibi liman şehirlerinde Fransızların yönetiminin kabul edilmesiyle 
Suriye’de kurulacak Fransız mandasına ilişkin önemli bir adım atılmıştır. 
1920’de düzenlenen San Remo Konferansı’nda Suriye Ulusal Kongresi 
tarafından seçilen Kral Faysal yönetimi (1918-1920) ve Suriye’nin bağımsızlığı 
tanınmamıştır. Konferans’ta Sykes-Picot Antlaşması’nda kararlaştırıldığı 
şekilde Arap toprakları bölünmüş ve Suriye ile Lübnan Fransız mandasına 
bırakılmıştır. 1920’den itibaren başlayan Fransız mandası döneminde 
benimsenen böl ve yönet anlayışına uygun olarak Suriye, dini ve bölgesel 
farklılıklar üzerinden siyasi olarak zayıf ve küçük özerk bölgelere ayrılmıştır. 
Böylelikle Fransızlar, Arap milliyetçiliğinin önüne geçmek ile İngilizlerin bu 
yöndeki kışkırtmalarından sakınmak ve Fransız mandasını güçlendirmek 
için altı ayrı siyasi birim kurmuşlardır. 

Buna göre Alevilerin idaresindeki Lazkiye, Dürzîlerin yoğun olduğu 
Cebel-i Dürzî, Sünni unsurlara dayanan Halep ve Şam devletleri ile 
Lübnan ve Hatay olarak bölünmüştür. Fransızlar her ne kadar özerklik 
taleplerini destekleseler ve bu itibarla zayıf federal birimler inşa etseler 
de 1925-1927 yılları arasında Fransa’ya karşı direnişte önemli rolü olan 
isyanlar yoğunlaşmıştır. Düzenin yeniden sağlanmasının ardından Fransız 
yönetimi, Milletler Cemiyeti tarafından talep edilen bir yükümlülük olarak 
“kendi kendini idare” yönünde adımlar atmış ve 1927’de “Vatan Kitlesi”nin 
kurulmasına izin vermiştir. Ayrıca Fransa, 1930’da Suriye’nin bağımsızlığını 
da Fransız mandası altında olmak koşuluyla tanımıştır. Vatan Kitlesi’nin 
önderliğinde devam eden bağımsızlık hareketleri, pek çok yerel yetkinin 
merkezi Suriye hükümetine devredilmesinde etkili olmuştur. Bunun 
üzerine Suriye’deki yerel hareketler, Fransa’dan Fransa-Suriye ilişkilerinin 
nihai hedefini düzenleyen bir antlaşma yapılmasını talep etmişlerdir. Bu 
antlaşmanın görüşmeleri devam ederken II. Dünya Savaşı’nın başlaması 
görüşmelerin sonuca ulaşmasını engellemiştir. Fransa’nın işgalinin ardından 
iktidara gelen Vichy hükümeti Suriye’ye yeni bir komiser atamışsa da Vichy 
kuvvetlerinin yenilgiye uğramasıyla Suriye, Özgür Fransa otoritelerinin 
yönetimine geçmiştir. 

1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde olan 
gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının kontrolü ve 
kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine bağlamıştır. Fransa ise 
sosyal ve kültürel işlerini, eğitim hizmetlerini ve güvenlikle ilgili “Levant 
Özel Kuvvetleri”nin sorumluluğunu üstlenmiştir. Fransa’nın itirazına rağmen 
Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere, Suriye ile Lübnan’ı egemen devletler 
olarak tanımışlar ve Fransa’ya Suriye’yi boşaltması yönünde telkinde 
bulunmuşlardır. 1945’te Suriye milli ordusunun kurulmasının ardından ittifak 
devletlerine savaş ilan edilmiştir. Takiben Suriye, kurucu üye sıfatıyla BM’ye 
kabul edilmiş ve Arap Ligi anlaşmasını imzalamıştır. Fransa ise kuvvetlerini 
çekmeden önce kültürel, ekonomik ve stratejik çıkarlarının korunmasını bir 
antlaşma ile garanti altına almıştır. II. Dünya Savaşı’nın ardından Fransa, 
Suriye’den çekilmiş ve Suriye, 1946’da Suriye Arap Cumhuriyeti adıyla 
BM’ye katılmıştır.2 

Fransa-Suriye ilişkileri, Fransız mandasının sona ermesinden sonra da yakın 
biçimde devam etmiştir. Fransa yalnızca Suriye sınırlarının belirlenmesinde 
söz sahibi olmamış; aynı zamanda devlet yönetiminin örgütlenmesinde ve 
toplumsal hayatın düzenlenmesinde doğrudan etkili olmuştur. Bu anlamda 
Fransa’nın Suriye’ye olan ilgisi azalmadan ve kimi dönemlerde siyasi 
ortama bağlı olarak artarak devam etmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda İsrail 
ile ilişkilerini mesafeli bir çerçevede yürüten Fransa, tüm Arap devletleriyle 
ve Suriye’yle işbirliğini geliştirmeye yönelmiştir. Bu dönemde Fransa’daki 
üçüncü dünyacı yaklaşımlar dış politikanın şekillenmesinde etkili olmuş 
ve sömürgecilik algısı oluşturmamak amacıyla kurumsal ve uzun vadeli bir strateji ortaya konulmamıştır. 


  1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde 
olan gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının 
kontrolü ve kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine 
bağlamıştır. 

Suriye askerlerinin Lübnan’dan çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye 
müdahalesinin sona ermesini öngören 1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul 
edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktası yaşanmıştır.  


Ancak belirtmek gerekir ki Fransa’nın Suriye politikası her zaman Fransa’nın Lübnan’daki çıkarları doğrultusunda  şekillenmiştir. 

1981’de seçilen François Mittérand döneminde Akdeniz’e ve oradan 
Ortadoğu’ya açılma hedefi belirlenmiştir. Bir başka deyişle Fransa’nın 
geçmişten getirdiği yakın bağlarının Akdeniz coğrafyasında yeniden tesis 
edilmesi amaçlanmıştır. Bu anlamda F. Mittérand, Müslüman Kardeşler’i 
destekliyor durumda olmamak için 1982 Hama katliamını sessizlikle 
karşılamıştır. 1983 yılında Lübnan’daki Fransız askerlerinin öldürülmesinde 
Suriye’nin parmağı olduğu düşünülse de 1984 yılında F. Mittérand, Suriye’ye 
bir gezi düzenlemiştir. Böylelikle Suriye yönteminin kullandığı yöntemler 
tasvip edilmese de Suriye devletine duyulan saygı ortaya konmuştur. Bu 
itibarla Fransa, Akdeniz’de etkinlik kazanmayı hedefleyen politikasını 
kesintiye uğramadan uygulamayı tercih etmiştir. 

Fransa ile Suriye arasındaki yakınlık 1990’larda devam etmiş ve Hafız Esed’ın 
cenaze törenine katılan tek batılı cumhurbaşkanı Jacques Chirac olmuştur. 
Buna ek olarak Fransız basınında babasının yerine geçmeye hazırlanan 
Beşşar Esed’a J. Chirac’ın koçluk yaptığı yönünde yorumlara yer verilmiştir.3 
2004 yılında Lübnan’daki iktidar tercihleri konusunda ayrı düşen Fransa ile 
Suriye arasındaki ilişkiler, J. Chirac’ın önderliğindeki diplomatik girişimle 
son derece gergin bir döneme girmiştir. Suriye askerlerinin Lübnan’dan 
çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye müdahalesinin sona ermesini öngören 
1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde 
bir dönüm noktası yaşanmıştır. 2005 yılında eski Lübnan başbakanı ve J. 
Chirac’ın yakın arkadaşı Rafik Hariri’nin bir suikasta kurban gitmesinin 
ardından J. Chirac, Suriye’nin diplomatik olarak tecrit edilmesi yönünde 
her türlü çabayı sarf etmiş ve Hariri suikastıyla ilgili Uluslararası Adalet 
Divanı’na başvurmuştur. 

2007 yılında Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesiyle birlikte Suriye ile 
ilişkiler yeniden düzenlenmeye başlamıştır. Bu anlamda N. Sarkozy, iktidara 
gelmesinin ardından Elysée Sarayı genel sekreteri Claude Guéant ile dış 
politika danışmanı Jean-David Levitte’yi Şam’a göndererek Lübnan’daki 
başkan seçimi sürecinde Suriye ile diyalog kurulması için girişimde 
bulunmuştur. Ancak Lübnan konusunda yaşanan anlaşmazlıklar ve fikir 
ayrılıkları, Şam ile temasın kesilmesiyle son bulmuştur. 2008 yılında Lübnan 
konusunda uzlaşılan zemin, Fransa cumhurbaşkanının Suriye devlet 
başkanını Akdeniz için Birlik projesi kapsamında Paris’e davet etmesiyle 
sonuçlanmıştır. Fransız devleti, Suriye devlet başkanının insan hakları 
konusunda mükemmel örnek olmadığını ve fakat çaba gösterdiğini ifade 
etmiş ve bu çerçevede Suriye ile ilişkilerin geliştirileceğini ortaya koymuştur. 
Fransa’nın Suriye ile ilişkilerini geliştirmesinin en önemli göstergelerinden 
biri 2008 yılında düzenlenen 14 Temmuz kutlamaları olmuş ve Beşşar Esed 
kutlamaları Paris’te resmi tribünden izlemiştir. 2010 yılı dâhil olmak üzere 
Şam ile Paris arasında karşılıklı geziler düzenlenmiş ve siyasi yakınlaşma 
sağlanmıştır. 

J. Chirac’ın Suriye politikası ile N. Sarkozy’nin Suriye politikası önemli 
farklılıklar barındırmaktadır. J. Chirac’ın dış politikası ABD’ye mümkün 
ölçüde meydan okumaya dayanırken (2003 yılındaki Irak müdahalesine 
karşı çıkılması gibi) N. Sarkozy, ABD’nin uluslararası alandaki rolüne ve 
önemine (1966’da General de Gaulle döneminde terk edilen NATO’nun 
askeri kanadına 2009’da geri dönülmesi gibi) dikkat çekmektedir. İran ile 
ilgili olarak J. Chirac, nükleer tehdide inanmadığını dile getirmiş ve bu 
doğrultuda Suriye’yi nükleer konularla ilgili bir aktör olarak görmemiştir. 
N. Sarkozy ise Suriye’den İran’ın nükleer faaliyetlerinin sınırlandırılması 
konusunda ikna edici olmasını beklemektedir. Ayrıca İsrail konusunda J. 
Chirac daha mesafeli bir politika izlerken N. Sarkozy Suriye ile İsrail arasında 
Şeba Çiftlikleri meselesiyle ilgili arabuluculuk yapabileceğini açıklamıştır. 
Bu bakış açısı farklılığı, J. Chirac’ın Lübnan merkezli bir Akdeniz politikasını 
desteklemesiyle; N. Sarkozy’nin ise Lübnan’ı unutmamakla birlikte daha 
pragmatik ve müdahaleci bir tavır benimsemesiyle açıklanmaktadır. 
Bu anlamda Suriye ile ilişkilerin geliştirilebilmesine uygun bir zemin 
yaratılmasına ve bu zeminin korunmasına önem verilmektedir. 
Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga dayanmaktadır. 
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında farklılıklar 
olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim kanallarının açık 
tutulmasına çalışılmıştır. Suriye’ye ilişkin bu politika tercihinin somut 
sonuçlar verdiği düşünülmemekle birlikte Fransa’nın bölgedeki ekonomik 
çıkarlarının gözetildiği hatırlanmalıdır. Suriye’nin Hizbullah, Hamas, 
Lübnan, İran ve İsrail’e karşı tavrının Fransa’nın beklentilerine paralel 
biçimde geliştiğini söylemek mümkün değildir.4 Bu itibarla Fransa’nın 
Suriye’ye yönelik politikasının ilk önceliğini ekonomik ve ticari ilişkilerin 
oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca Fransa’nın, geçmişteki Fransız etkisi 
doğrultusunda Suriye ile ilişkilerinde kültürel, bilimsel ve teknolojik 
işbirliğine önem vermekte ve özellikle eğitim alanında pek çok işbirliği 
projesi hayata geçirilmektedir.5 


  Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga 
dayanmaktadır. 
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında 
farklılıklar olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim 
kanallarının açık tutulmasına çalışılmıştır. 

Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma 
işaret etmektedir. 
Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda etkin rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır. 

Arap Baharı ve Suriye Krizi Karşısında Fransa 

Fransa, 2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında 
başlayan Arap Baharı karşısında ilk başta hazırlıksız ve yetersiz kalmıştır. 
Tunus’ta ilk isyan dalgası başladığında Fransa, Tunus’a isyanın 
bastırılmasında kullanılmak üzere ek polisiye kuvvet gönderme teklifinde 
bulunmuş ve halkların yanında yer almak yerine mevcut rejimleri koruyan 
bir görüntü çizmiştir. Halk hareketlerinin bu ölçüde genişleyeceği ve 
uzun süreceği öngörülmediği için yönetimlerin desteklenmesi söz konusu 
olmuştur. Ancak Fransa hızlı biçimde tarihin akışına uyum sağlamış ve 
halkların taleplerinin yanında yer alan bir tavır sergilemiştir. Bunun 
göstergesi olarak Libya’ya müdahalede başı çekmiş ve uluslararası 
kamuoyuna geniş Ortadoğu bölgesindeki dönüşümde etkin rol alacağını 
göstermiştir. 15 Mart 2011’de Suriye’nin Dera kentinde başlayan hareketler 
karşısında ise Fransa, ABD ve Almanya ile koordinasyon halinde el altından 
desteklediği Suriye içerisindeki muhalifler tarafından rejimin devrilmesine 
destek vermektedir. 

Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma işaret 
etmektedir. Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda 
etkin rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek 
tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır. Bu itibarla Suriye’deki 
Fransız büyükelçi geri çekilmiş ve ambargo düzenlemeleri uygulamaya 
konulmuştur. Fransa bu kurumsal tasarrufları desteklerken Suriye’deki 
muhaliflerin taleplerini ve beklentilerini esas almaktadır. BM çerçevesinde 
ortak bir politika geliştirilememesinin sonucunda Fransa, Suriye Halkı’nın 
Dostları Grubu’nun kurulmasına öncülük etmiştir. Ayrıca Fransa, Suriye 
Ulusal Konseyi’ni Suriye muhalefetinin meşru temsilcisi olarak tanıyan 
ilk ülke olmuştur. Ayrıca mevcut rejimin uluslararası meşruiyetinin sona 
ermesinin bir göstergesi olarak Özgür Suriye Ordusu’na eğitim desteği 
vermekte ve operasyonel kapasitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır. 
Buradan hareketle Fransa’nın Suriye’deki muhaliflere silah sağladığı 
düşünülmektedir. Bu itibarla Fransa, Suriye ile yakından ilgilenmekte ve 
uluslararası arenada Suriye ile ilgili çok taraflılığı teşvik eden bir politika 
sürdürmektedir. Ayrıca sivillerin korunması ve sivil halka yardım edilmesi 
amacıyla Fransa, Suriye’ye insani koridor açılmasını savunmaktadır.6 

Suriye’deki olaylar başladığında askeri bir operasyonun söz konusu olmadığı 
Fransız yetkililer tarafından çeşitli vesilelerle ifade edilmiştir.7 Bununla birlikte 
Suriye’deki olayların başlamasından beri geçen süre boyunca Fransa’da 
askeri operasyon seçenekleri gündeme getirilmiştir. Fransa uluslararası 
bir karar olmadan Suriye’ye dışarıdan müdahalede bulunulmasına karşı 
olduğunu tekrarlamaktadır. Ancak hem Suriye’nin kuzeyinde bir tampon 
bölge kurulması hem Özgür Suriye Ordusu’na destek verilmesi hem de 
Suriye’den kaçan askerlerin ve sivillerin korunması için sınırlı bir NATO 
operasyonu çerçevesinde Türkiye’nin de içerisinde olduğu bir operasyona 
Fransa’nın sıcak baktığı yönünde haberler basında yer almaktadır.8 N. 
Sarkozy Suriye’ye operasyona sıcak bakılmadığını belirtirken ardından 
Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine vurgu yapması 
operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir. Bu itibarla Fransa’nın 
uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon seçeneğine ilkesel olarak karşı 
çıkmayacağı görülmektedir. 



  Sarkozy’nin Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine 
vurgu yapması operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir. 
Bu itibarla Fransa’nın uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon 
seçeneğine ilkesel olarak karşı çıkmayacağı görülmektedir. 

Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Ekim 2011, 4 Şubat 2012 ve 17 Şubat 2012 tarihlerinde sunmuş olduğu Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarına karşı çıkmıştı ayrıca 1 Mart ve 23 Mart 2012 tarihlerinde BM İnsan Hakları Komisyonu’nda Suriye’deki insan hakları durumu ile ilgili karar 
taslağına da ret oyu vermişti. 


Çin’in Suriye Politikası ve  Çözüm Planı 

Doç. Dr. Erkin EKREM 

21 Mart 2012’de BM Güvenlik Konseyi, BM-Arap Birliği’nin Suriye özel 
temsilcisi Kofi Annan’ın sunduğu altı maddelik öneriye destek vermiştir. 
Kofi Annan’a tam destek verilen başkanlık açıklamasında, Suriye’nin 
egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne de güçlü 
destek verilmişti. Bu açıklamada, Suriye hükümetine ve muhalefete, Annan 
ile Suriye krizine barışçıl çözüm bulma yolunda iyi niyet içinde işbirliği 
yapmaları, beraber çalışmaları ve altı maddelik öneriyi tamamen ve derhal 
uygulamaları çağrısında bulunulmuştu. Başkanlık açıklamasında, Suriye’de 
yaşanan tüm şiddetin ve insan hakları ihlallerinin derhal durdurulması, 
insanî yardımın sağlanması ve demokratik, çoğulcu ve eşitlikçi bir siyasi 
sistemin oluşturulması için Suriyeliler tarafından yürütülecek olan siyasî 
geçiş sürecinin kolaylaştırılması yönünde destekleneceği ifade edilmektedir. 
BM-Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi Annan, misyonuyla ilgili olarak 
Güvenlik Konseyi’ne uygun görünen bir tarihte bilgi verileceğini ve bu 
bilgiler ışığında Güvenlik Konseyi’nin uygun şekilde başka adımlar atmayı 
da düşüneceğini açıklamıştır. Yani Şam hükümeti, Annan’ın altı maddelik 
önerisini tamamen uygulamadığı takdirde Suriye’ye yeni yaptırım kararı 
çıkmasına yol açacaktır. Çin de Annan’ın söz konusu planına destek vermiş 
ve Çin’in destek verdiği bu planın uluslararası kamuoyunda olumlu tepkiler 
aldığı anlaşılmaktadır. 

Fakat Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Ekim 2011, 4 Şubat 2012 ve 17 Şubat 
2012 tarihlerinde sunmuş olduğu Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarına 
karşı çıkmıştı. Çin, ayrıca 1 Mart ve 23 Mart 2012 tarihlerinde BM İnsan 
Hakları Komisyonu’nda Suriye’deki insan hakları durumu ile ilgili karar 
taslağına da ret oyu vererek karşı çıkmıştı. Dolayısıyla Batı ülkelerinin Çin’in 
geçmişteki bu tutumundan dolayı Annan’ın barış planına karşı Çin ve 
Rusya’nın engellerine uğrayacağına dair endişeleri vardı. Çin’in Annan’ın 


sunduğu teklife destek vermesinin nedenleri ise, BM Güvenlik Konseyi 
Başkanlığı’nın açıklamasında tek taraflı Suriye’ye baskı yapmamış, kınama 
sözcüğü yer almamış ve Suriye rejimini değiştirme ifadesi kullanılmamıştır. 
Yani, tehdit ve yaptırım veya içişlerine müdahale gibi BM tüzüğünün ve 
uluslararası ilişkilerin ilkelerine aykırı olan terimler kullanılmamış olarak 
gösterilmektedir. Ayrıca, Çin’e göre, Başkanlık açıklamasında BM Güvenlik 
Konseyi’nin Suriye egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstereceğini 
vurgulayarak BM tüzüğünün amaçları ve ilkelerini yerine getirmiştir. 

Neticede Batılıların Suriye sorunu üzerindeki tutumu değişmiştir ve büyük 
ölçüde geri adım atılmış, Çin ve Rusya’nın adil duruşundan böyle bir 
sonuca varılmıştır. Bazı Çinli uzmanlara göre, Güvenlik Konseyi Başkanlık 
açıklamasında yer alan ifadeler Çin’in sunduğu tekliflerle örtüştüğü 
için Pekin hükümeti Annan teklifini kabul etmiştir. Çin’in Suriye sorunu 
üzerindeki görüşünün ve tutumunun uluslararası kamuoyu tarafından kabul 
ettiğini ileri sürmektedir. Bazıları Çin’in çabalarıyla Suriye krizinin olumlu 
yöne doğru değiştiğini ileri sürerken, bazıları bütün bu gelişmelerin Çin’in 
başarısı olarak vurgulamaktadır. Çin uzmanlarına göre, Çin ve Rusya’nın 
çabası Suriye krizinin siyasî çözümü için zaman ve mekân kazandırmıştır, 
Çin ve Rusya’nın çabaları olmasaydı, Annan’ın diplomasi girişimleri 
gerçekleşemezdi ve Suriye’nin durumu bambaşka bir tablo ile karşı karşıya 
kalacaktı. Ancak, Batı ülkeleri Çin ve Rusya’nın Annan barış planına destek 
vermesinin nedenini bu iki ülke’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’ın 
uygulamasına karşı sabırlarının tükendiğine yönelik olarak yorumlanmıştır. 

Çin’in BM Daimi Temsilcisi Li Baodong, söz konusu Başkanlık açıklamasını 
Güvenlik Konseyi’nin ortak sesini yansıtması olarak yorumlamış ve Suriye 
sorununun siyasî çözümü yolunda olumlu bir adım atıldığını beyan etmiştir. 
Li Baodong’a göre, Çin, Suriye’deki gelişmelerle ciddi ilgilenmektedir; Çin 
her zaman Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı 
gösterilmesini savunuyor, Suriye halkının siyasal tercihine saygı gösteriyor 
ve siyasî diyalog yoluyla adaletli, barış ve uygun bir şeklide Suriye krizinin 
çözülmesi görüşündedir. Suriye meselesinin nihai olarak Suriye halkının 
takdiri ile karar verileceğini ifade eden Li Baodong, Suriye’ye yönelik 
herhangi bir dış gücün askerî müdahalesine veya zorla rejim değişikliğine 
izin verilmemesi gerektiğini de vurgulamaktadır. Li Baodong, Çin’in 
Suriye üzerindeki çıkış noktasının BM tüzüğünün amaçları ve ilkeleriyle, 
uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini korumaktır, Suriye halkının kendi 
işlerine kendilerinin karar vermesi hakkını savunmaktır, bu Ortadoğu 
bölgesinin barışı ve istikrarı ve dünyanın barış ve huzurunu sağlamaktır diye 
açıklamıştı. 


Batılıların Suriye sorunu üzerindeki tutumu değişmiştir. 
Çin ve Rusya’nın adil duruşundan böyle bir sonuca varılmıştır. Bazı 
Çinli uzmanlara göre, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasında yer 
alan ifadeler Çin’in sunduğu tekliflerle örtüştüğü için Pekin hükümeti Annan teklifini kabul etmiştir. 


Çin’e göre, Suriye’nin geleceği ve kaderine, sadece Suriye halkının 
takdirine göre karar verilmelidir. Çin özel temsilcileri Çin’in Suriye 
üzerindeki tutumunun Arap ülkelerle aynı olduğu mesajını vermeye de 
çalışmıştı. 

Çin daha önce, Suriye ile ilgili bazı teklifnamelere karşı çıkmış, ancak 
çözüm planlarını ortaya koymamıştı. 4 Şubat 2012 tarihinden sonra Çin 
hükümeti önce Suriye muhalif gruplarını Pekin’e davet ederek görüşlerini 
almaya çalışmış ve sonra 10 Şubat’tan itibaren bölge ülkelerine özel elçi 
göndererek bu ülkelerin Suriye tutumunu öğrenmeye ve fikir alışverişinde 
bulunmaya başlamıştı. 17 Şubat’ta Suriye’ye özel elçi gönderen Çin, 
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in görüşlerini almaya çalışmıştır. 6-7 
Mart tarihlerinde Suriye, 10-14 Mart tarihlerinde Arap ülkelerine tekrar 
özel elçi göndermiştir. Pekin hükümeti bu diplomasi girişimleri ile 
Suriye’deki tarafların bütün şiddeti hemen ve tam bırakmasını ve önkoşulsuz 
görüşmelerini, kapsamlı siyasî reform programı ve mekanizması hakkında 
müzakereleri başlatmasını önermiştir. Çin’e göre, Suriye’nin geleceği ve 
kaderine, sadece Suriye halkının takdirine göre karar verilmelidir. Çin özel 
temsilcileri Çin’in Suriye üzerindeki tutumunun Arap ülkelerle aynı olduğu 
mesajını vermeye de çalışmıştı. Çin’in bu yoğun diplomasi girişimi etkili bir 
sonuç yaratmamış olabilir, ancak Suriye sorununda kendisinin var olduğunu 
kanıtlamaktadır. Bu esnada Çin hükümeti Suriye’ye yönelik insanî yardım 
yapma kararı da almıştır. Çin’in kapsamlı Suriye çözüm planı 4 Mart’ın gece 
yarısında beyan edilmiştir. 

Kofi Annan’ın Altı Maddelik Teklifi Çin’in Altı Maddelik Teklifi 

1. Suriyeli halkın meşru taleplerine ve 

1. Suriye Hükümeti ve ilgili taraflar derendişelerine yanıt verecek şekilde hal kapsamlı ve koşulsuz bütün şiddet 
Suriyeliler tarafından yürütülecek ve eylemlerine son vermelidir, özellikle 
herkesi kapsayacak siyasi süreç için masum sivillere karşı şiddet eylemle-
özel temsilciyle (Annan) çalışmayı ri durdurulmalıdır. Suriye’deki taraflar taahhüt etmek ve bu amaçla gerekirşiddet içermeyen yollarla siyasî iradesise 
(müzakereler için) bir temsilcinin ni ifade etmelidir. atanmasına onay vermek. 

2. Saldırıları bırakıp, BM tarafından 

2. Suriye’deki taraflar, uzun vadeli ulusal gözetilecek ateşkesin derhal sağçıkarlarını ve halkın menfaatlerini esas alınması, bu amaçla öncelikle Suriye alarak BM ve Arap Birliği’nin Suriye hükümetinin, halkın yaşadığı bölge-temsilcisinin tarafsız çabaları çerçevelerde ağır silahların kullanılmasına sinde, önkoşulsuz, varsayılan sonuçları son verilmeli ve askerlerin geri çekil-olmayan ve kapsayıcı siyasî diyaloga girmesi; muhalefetin (ve Suriye’deki girmelidir. Ulusal istikrar ve sosyal düzey-diğer unsurların) saldırıları bırakıp ni sağlamak için kapsamlı ve ayrıntılı ateşkesin sağlanması için işbirliği reformun yol haritası ve takvim üzerin de yapılması çağrısı yapılıyor. de mutabakata varılmalı ve uygulamaya konulmalıdır. 

3. İnsani yardımın gerekli olan her yere ulaşabilmesi için ilk adım olarak derhal uygulanmak üzere günde 2 saat insani yardım için çatışmaların durdurulması isteniyor. 

3. Çin, BM’n öncü rol oynamasını ve insanî yardımı koordine etmesini destekler. 
Yani Suriye egemenliğine saygı göstermek şartı ile BM veya Suriye taraflarının 
kabul edebileceği tarafsız bir örgüt Suri-ye’deki insanî durum üzerinde objektif 
ve kapsamlı değerlendirme yapmalı ve insanî yardımın teslim ve dağıtımı sağlanmalıdır. Çin, Suriye halkına insanî yardım sağlamaya hazırdır. Çin, insanî meseleyi bahane ederek Suriye’nin içişlerine karşı herhangi bir müdahaleyi kabul etmemektedir. 

4. Keyfi olarak tutuklanan ve gözaltına alınanların serbest bırakılması talep ediliyor. 

4. Uluslararası toplumun tarafları, Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği ve 
toprak bütünlüğüne samimiyetle saygı göstermelidir; Suriye halkının siyasî 
düzen ve kalkınma yolunu tercih etme haklarına saygı gösterilmelidir. Bu şekilde Suriyeli siyasî gruplar için diyalog koşullarının yaratılmasına ve gerekli 
yapıcı yardımın sağlanmasına katkılarda bulunacaktır, bununla birlikte tarafların 
görüşme sonuçlarına saygı gösterilmelidir. Çin, Suriye’ye yönelik askerî 
müdahale veya zorla rejim değişikliği girişimlerine karşıdır; tehdit veya yaptırım 
uygulamanın, sorunun çözüme kavuşmasına katkısı yoktur. 

Çin, BM’in öncü rol oynamasını ve insanî yardımı koordine etmesini 
destekler. Yani Suriye egemenliğine saygı göstermek şartı ile BM veya 
Suriye taraflarının kabul edebileceği tarafsız bir örgüt Suriye’deki insanî durum üzerinde objektif ve kapsamlı değerlendirme 
yapmalıdır. 

Rusya’dan olumlu tepkileri alan Annan, 26 Mart günü Moskova havaalanından Pekin’e doğru giderken Suriye krizinin sonsuza dek devam etmeyeceğini ve Suriye yönetiminin dönüşüm 
rüzgârlarına karşı gelemeyeceğini beyan etmiştir. 


5. Gazetecilerin ülke içinde serbestçe 

5. Çin, Suriye’deki krize ilişkin olarak BM dolaşmalarının sağlanması isteniyor. ve Arap Birliği’nin ortak atanan temsilcisi karşılamaktadır ve Suriye krizinin siyasal 
çözüm için oynayacağı yapıcı rolünü desteklemektedir. Çin, Arap ülkeleri ve 
Arap Birliği’nin kriz için siyasî çözüm arayışı konusunda yapılan olumlu çabalarını desteklemektedir. 

6. Barışçıl toplanma ve protesto hakkı

6. Güvenlik Konseyi’nin üyeleri BM tüzüne saygı duyulması talep ediliyor. 
örğütün amaçları ve ilkeleriyle, uluslararası ilişkilerin temel ilkelerine uyma-
lıdır. Güvenlik Konseyi’nin Daimi Üyesi olarak Çin, sadakatle kendi görevini 
yerine getirecektir, diğer taraflarla birlikte Suriye krizinin siyasî çözümü için 
eşit düzeyde, sabırlı ve kapsamlı istişare etmeye devam edecektir ve Güvenlik 
Konseyi’nin birliğini korumak için çaba gösterecektir. 

Çin’in Suriye krizine yönelik çözüm planında Çin’in izlediği Suriye 
politikasını hülasa etmek mümkündür: 

Suriye sorununa, BM tüzüğünün amaçları ve ilkeleriyle, uluslararası 
ilişkilerin temel ilkeleri çerçevesinde çözüm bulunmalıdır; 
Suriye sorununu siyasî ve diplomasi yöntemiyle sonuca kavuşturma ve 
yabancı güçlerin rejim değiştirme amacıyla her türlü müdahalesine 
karşıdır; 
Suriye muhalifleri dâhil Suriye hükümetinin de şiddet kullanmasını 
tasvip etmemekte ve reform yapmasını önermektedir; Çin’in bu politikasının temelinde birçok güvenlik, ekonomik (enerji) ve jeopolitik kaygılar yatmaktadır. 

Annan’ın Ziyareti ve Çin’in Suriye Politikası 


BM-Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi Annan, barış planını 
gerçekleştirebilmek için Rusya ve Çin ziyareti gündeme gelmiştir. Rusya’dan 
olumlu tepkileri alan Annan, 26 Mart günü Moskova havaalanından Pekin’e 
doğru giderken Suriye krizinin sonsuza dek devam etmeyeceğini ve Suriye 
yönetiminin dönüşüm rüzgârlarına karşı gelemeyeceğini beyan etmiştir. 27 
Mart’ta, Çin Başkanı Wen Jiabao ile görüşen Annan Çin’in de desteğini 
almıştır. Çin Başbakanı Wen Jiabao, Suriye hükümeti ve ilgili taraflara 
yönelik ikna etme girişimini arttıracağını ve onların bu önemli fırsatları 
kaçırmadan gerçek uygulamalarla özel temsilcinin çabalarına olumlu yanıt 
vermesini ve verdiği sözü tutmasına dair çaba göstereceğini ifade etmişti. 
Suriye krizinin Suriye halkına felaket getirdiğini ve Ortadoğu bölgesinin 
barış ve istikrarını da etkilediğini belirten Başbakan Wen Jiabao, şu anda 
acil yapılması gereken işlerin Suriye tarafları arasında ateşkesin sağlanması 
ve diyalogun başlatılması ve bu çerçevede uluslararası insani yardımla 
barışçıl çözüm sürecinin temelinin hazırlanması olduğunu ifade etmiştir. 
Başbakan Wen Jiabao’ya göre, Suriye’de uzun vadeli barışın sağlanabilmesi 
için Suriye halkının reform arzusu yerine getirilmelidir, onların yasal hakları 
korunmalıdır, ekonomik kalkınması sağlanmakla halkın iktisadi hayatı 
düzeltilmelidir. Bunları yapabilmek için Suriye hükümeti ile ilgili tarafların 
ortak çabalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Neticede Suriye’nin kaderi Suriye 
halkının kararıyla olacaktır. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei’nin 
28 Mart’taki basın toplantısında, uluslararası kamuoyunun Suriye barışı ve 
istikrarı için zemin hazırlaması gerektiği de ifade edilmiştir. 

Özel temsilci Annan’ın Çin ziyareti sırasında, Suriye hükümetinin Annan 
Barış Planı’nı kabul ettiğini açıklamıştır. Beşşar Esed yönetimini bir ölçüde 
destekleyen Rusya ile Çin’in Annan Barış Planı’na olumlu bakması Suriye 
hükümetinin bu kararı almasına neden olmuş olabilir. Aslında Rusya, 
Annan planı Güvenlik Konseyi’nde kabul etmesinden önce ve sonra Suriye 
yönetimine dolaylı baskı yapmaya başlamıştı. 16 Mart’ta Moskova hükümeti, 
Beşşar Esed yönetiminin özel temsilci Kofi Annan ile işbirliğine ikna etmeye 
çalışacağını bildirmiş ve 20 Mart’ta, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, 
Kofi Annan’ın Suriye için hazırladığı barış planını desteklemeye hazır 
olduğunu açıklamıştı. Lavrov, çıkarılacak karar tasarısının Beşşar Esed 
hükümeti için bir ültimatom niteliği taşımaması gerektiğini ifade ederken, 
25 Mart’ta Annan’ı kabul eden Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev, 
Annan’ın misyonunun Suriye’de sivil savaşı önlemek için son şans olduğunu 
söylemiştir. Çin Başbakanı Wen Jiabao da bu önemli fırsatı kaçırmama 
uyarısını yapmıştır. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei’nin 28 Mart’taki 
basın toplantısında Suriye hükümetinin bu önemli fırsatı yakalamasının 
önemini vurgulamıştır. Bununla birlikte Arap Birliği’nin Bağdat zirvesinde 
Annan Planı’na destek vereceğini beyan etmiştir. Her şeye rağmen Beşşar 
Esed yönetiminin Annan Planı’nı kabul etmesi uluslararası kamuoyuna umut 
vermiştir. Ancak, Suriye muhalifleri Esed yönetimine güvenmediği için söz 
konusu planın nasıl uygulanabileceği merak konusu olmuştur. 

Çin’in Annan Planı’na verdiği desteği, Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 
Hong Lei’nin 30 Mart’taki basın toplantısında Suriye’ye yönelik arttırmış 
olduğunu baskıdan anlamak mümkündür. 

Özel temsilci Annan’ın Çin ziyareti sırasında, Suriye hükümetinin 
Annan Barış Planı’nı kabul ettiğini açıklamıştır. 
Beşşar Esed yönetimini bir ölçüde destekleyen Rusya ile Çin’in 
Annan Barış Planı’na olumlu bakması Suriye hükümetinin bu 
kararı almasına neden olmuş olabilir. 


 Gerek Annan barış planı, gerekse Çin’in çözüm planı, ideal bir plan 
olmasına rağmen uygulanmasında birçok zorluklarla karşı karşıya 
kalmaktadır. 
Özellikle Annan Planı’nı kabul eden Suriye hükümetinin nasıl bir uygulama sergileyeceği şüphelidir. 

Hong Lei’ye göre, Çin tarafı Suriye hükümetinin Annan’ın altı maddelik planına verdiği olumlu cevabı karşılamaktadır, Suriye tarafının en kısa sürede uygulamaya geçmesini umuyoruz. Aynı zamanda Çin tarafı, Suriye muhaliflerinin Annan Planı’na derhal ve ciddiyetle yanıt vermesi ve şiddetin tamamen durdurulması ve siyasî diyalogun başlatılması için gerekli koşulların oluşturması için çağrıda bulunuyor. Bununla birlikte, uluslararası toplumun ilgili tüm tarafların Annan’ın çabalarını desteklemesini umuyor ve Suriye sorununun adil, 
barışçıl ve uygun çözümü için katkılarda bulunmalıdır. Suriye sorununun 
çözümü ile ilgili Çin, artık kendi altı maddelik planın yerine Annan Planı’nı 
ciddi olarak desteklemeye başlamıştır. 

Annan ve Çin Planların Uygulama Güçlükleri 

Gerek Annan barış planı, gerekse Çin’in çözüm planı, ideal bir plan olmasına 
rağmen uygulanmasında birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. 
Özellikle Annan Planı’nı kabul eden Suriye hükümetinin nasıl bir uygulama 
sergileyeceği şüphelidir. Nitekim Esed yönetimi tarafından kabul edilen 
ve Rusya ile Çin tarafından da uygun görülen Annan Planı’nın Suriye’de 
devam eden şiddetlerden dolayı uygulamasının zor olduğu işaret 
edilmektedir. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Annan Planı’nı uygun 
şartla uygulanacağının sinyallerini vermiştir. Suriye lideri Esed 30 Mart’ta 
Hindistan’da düzenlenen BRICS toplantısına mektup yazarak, Annan Planı’nın 
uygulanabilmesi için önce Suriye’deki terör bataklığının kurutulması, terör 
faaliyetlerinin durdurulması, bazı ülkelerin Suriye muhaliflerine para ve 
silah yardımının kesilmesi gerektiğini belirtmiştir. Suriye lideri Esed’e göre 
bazı komşu ülkeleri Suriye’deki teröristlere kolaylık sağlamaktadır. Yani bu 
sorunlar çözülmeden Annan Planı’nın uygulanmasının imkânı yoktur. Suriye 
yönetiminin bu tutumu Çin’in Suriye’ye uygulanan politikası ve önerdiği 
planı ile de aykırıdır. Annan Planı başarısız olduğu halde Güvenlik Konseyi 
Başkanlık Açıklaması’nda ifade edildiği gibi yeni adımlar uygulanacaktır. 

Uluslararası kamuoyunda Annan Planı’nın uygulanmasına ilişkin kuşkular 
vardır. Esed yönetiminin destekçisi olarak görünen Çin kamuoyunun da 
şüpheleri vardır. Bazı Çinli uzmanlara göre, Annan’ın barış girişimleri 
birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır, önemli sorundan biri şiddetin 
nasıl durdurulacağıdır. Yani hükümet ile muhaliflerin hangileri önce ateşkes 
yapacak ya da aynı anda mı ateşkes yapacaklardır? Batılılar Beşşar Esed 
yönetiminin önce ateşkes yapmasını istemekte, gelişmelere göre Suriye 
muhaliflerin silah bırakıp bırakmamasına bakacağını belirtmektedir. Diğer 


bir önemli sorun ise Suriye’de reform mu yapılacağı yoksa rejim değişikliği 
mi yapılacağıdır. Çinli uzmanlara göre, Batılılar rejim değişikliği peşindedir 
ve kendilerinin siyasî çıkarlarının gerçekleşmesi için uğraşmaktadır. Dış 
güçlerin desteğini alan Suriyeli muhaliflere dış destek arttıkça hükümet ile 
uzlaşmaya yanaşmamaktadır. Bu çerçevede bazı Çinli yorumcular, Annan 
Planı’nın gerçekleşmesine kuşku ile yaklaşmaktadır, bazıları Suriye’nin 
geleceğinin belirsiz olduğu kanaatindedir. Çinli yorumcular Suriye hükümeti 
ile muhalefetlerin uzlaşacağından da şüphe duymaktadır. Çin uzmanlarına 
ve yorumcularına göre Annan Planı’nın işlememesi durumunda, Çin’in 
Suriye planını da hayata geçirmesi zor olacaktır. 

Çin tarafı, en çok Batı ülkelerinin Suriye’ye yönelik askerî müdahalesinden 
endişe duymaktadır. Şu ana kadar bir askerî müdahale hazırlığı yoktur, 
ancak Esed’in istifa etmesi talep edilmektedir. ABD de henüz bir askerî 
operasyona karar vermiş değildir. Buna rağmen Çin uzmanları böyle bir 
ihtimalin mevcut olduğunu sürekli vurgulamaktadır ve sonuçta Suriye’nin 
ikinci Libya olacağını ileri sürmektedirler. Çinli uzmanlar, Libya askerî 
müdahalesinden iki ibret çıkarmıştır: siyasî dönüşümün acele başlaması 
kargaşa ve felaket getirmiştir ve Batılıların Ortadoğu’daki silahlı askerî 
müdahaleleri sadece yıkıcı sonuçlar getirmektedir. Çinli yorumculara göre 
Batılılar Beşşar Esed yönetimine son vermek istiyor, muhalifler hükümetin 
yerel seçim sonuçları kabul etmiyor ve hükümet ile arasında güven sağlanmış 
değil ve iç savaş ortamı giderek gerginleşmektedir. Böyle bir ortamda siyasal 
çözüm sürecini başlatması fevkalade zor olacaktır. Bazı Çinli uzmanlara 
göre dış güçler henüz silahlı müdahale niyetinden vazgeçmiş değildir, 
sadece karar verememişlerdir. Bunun yanında Suriye muhalif güçleri kendi 
başına hareket etmektedirler ve el-Kaide örgütü de fırsatı bularak sızmış 
durumdadır. Böyle bir ortamda Annan Planı’nın uygulanması 
şüphelidir. 

Arap Baharı ile beraber Ortadoğu’da bir dizi siyasal değişimler yaşanmıştır. 
Bu değişimlerde Libya Modeli, Mısır Modeli ve Yemen Modeli gibi üç 
çeşit model ortaya çıkmıştı. Her üç modelin sonucunda büyük bedeller 
ödenmiştir ve ödenmeye devam etmektedir. Bazı Çinli uzmanlar Suriye 
krizinin ancak siyasal reformla çözüleceğini ileri sürerek, Suriye’nin siyasal 
dönüşümü Beşşar Esed yönetimi ile ancak gerçekleşeceğini ve tepeden 
aşağı doğru bir dizi reformla sonuç alabileceğini ortaya koymaktadır. Yani 
Annan Planı’nın sonuç alması kolay olmayacaktır. 



  Çin tarafı, en çok Batı ülkelerinin Suriye’ye yönelik askerî  müdahalesin den endişe duymaktadır. Şu ana kadar bir askerî müdahale hazırlığı yoktur, ancak Esed’in istifa etmesi talep edilmektedir. ABD de henüz bir askerî operasyona karar vermiş değildir. 


  Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra bugün Ortadoğu diye adlandırılan bölgede yirmiden fazla ülke oluşmuştur. Bu ülkelerin sınırları sosyolojik sınırlara göre değil işgal edenlerin isteklerine göre 
çizilmiştir. 

3 CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder