27 Ekim 2016 Perşembe

DAYTON BARIŞ ANTLAŞMASI VE BOSNA - HERSEK’İN GELECEĞİ Bölüm 2


DAYTON BARIŞ ANTLASMASI VE BOSNA - HERSEK’İN GELECEGİ   Bölüm 2


II. Dayton Antlasması Öncesi Gelişmeler ,


2. Dünya Savası’nda yıkıcı Nazi Almanyası’nın isgaline karsı mücadele eden Tito; Bosnak, Sırp ve Hırvat olmak üzere savaş dönemi boyunca birbiriyle savasan farklı etnisiteleri kurdugu Partizan örgütüyle bütünlestirmeye çalısmış ve bu etnisiteleri federal bir yapı içerisinde tutmaya çalısmıstır. 31.01.1946 tarihinde kabul edilen Anayasa ile de Bosna ve Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadag, Sırbistan ve Slovenya olmak üzere 6 Cumhuriyetten ve özerkligi kısmen tanınan bölge Kosova’dan olusan Yugoslavya Halk Federal Cumhuriyeti kurulmuştur. 

1963 yılında ise adı Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olarak degistirilmistir. Sovyetler Birligi’nin dagılmasından sonra multi etnik yapılardan olusan Yugoslavya da dagılmaktan kurtulamadı. 25.06.1991 tarihinde Hırvatistan ve Slovenya, Yugoslavya’dan ayrıldıklarını açıklayarak bagımsızlıklarını ilan ettiler. 

Daha sonra ortaya çıkan çatısmalar Avrupa’nın müdahalesiyleönlenmistir.1 Esasen 1991 yılında Hırvatistan ve Slovenya'nın birlikten ayrılmalarıyla Yugoslavya fiilen parçalanmaya basladı. 15 Ekim 1991'de Bosna-Hersek Parlamentosu’nda Kasım 1990'daki seçimlerde çogunlugu elde eden Müslüman Demokratik Hareket Partisi bagımsızlık kararı aldı. Bu bagımsızlık kararı 29 Subat ve 1 Mart 1992'de yapılan referandum ile Müslümanların ve Hırvatların büyük çogunlugu tarafından kabul edildi. Sırplar ise bu referandumu boykot ettiler. 7 Nisan 1992'de Bosna-Hersek Avrupa Toplulugu ve ABD (Amerika Birlesik Devletleri) tarafından bagımsız bir devlet olarak tanındı.2 Eski Yugoslavya federasyonundan ayrılan ve Müslüman Bosnakların % 44, Sırpların % 33 ve Hırvatların % 18 oranında nüfusundan olusan Bosna-Hersek, etnik bakımından oldukça karısık bir yapı arz etmektedir. Bu üç kitle de Sırp ve Hırvatça konusmakta olup, kesin bir etnik özellige dayalı bir sınır çizmek mümkün degildir3. 

1992 yılında savasın patlak vermesinin hemen öncesinde Bosna üç etnik/milli politik parti etrafında bölünmüstü: Müslüman Demokratik Hareket Partisi (SDA), Sırp Demokratik Partisi (SDS) ve Hırvat Demokratik Birligi (HDZ). Üç parti de Bosna-Hersek’in gelecegi ile ilgili farklı vizyonlara sahipti. Bosnalı Müslümanların (Bosnakların) sayıca göreceli çogunlugu Bosnalı Sırp ve Hırvat toplumları arasında bunun politik üstünlüge yol açacagı kaygısını doguruyordu. Bu yüzden Bosnalı Sırplar, Sırp yogunluklu yerlesim bölgelerinde kontrolü ele geçirmeyi 
hedeflediler. Daha sonra bu hedef ileride Sırbistan’a baglanabilecek bagımsız bir devlet kurma amacına dönüstü. Bu durum karsısında Bosnalı Hırvatlar da Hırvat bölgelerinin ayrılıp Hırvatistan’la birlesmesini istediler. Bosnalı Sırplar tarafından reddedilen referandumla bagımsızlıgını kazanan Bosna ve Hersek, birlikten ayrılan diger devletler gibi Avrupa ve ABD tarafından aynı destegi almadı. Esasen referandum düzenlenmesi Bosna’nın uluslararası alanda tanınabilmesi için Avrupa Toplulugu tarafından olusturulan Hakemlik Komisyonu’nun bir sartıydı. 

Ama Bosna’da silahlı çatısma referandumla aynı gün basladı. Kısa sürede tüm ülkeye siddetlenerek yayılan savasta yüz binlerce insan öldürüldü.1 

1992–1995 yılları arasında süren Bosna savası, Bosna’daki tüm toplumlar için trajedi olustururken, özellikle Bosnaklar açısından agır sonuçlara neden olmustur. Bu savaş etnik temizlik ve soykırım kavramlarını üretmistir. Ölen yaklasık 200 bin kisinin 160 bini Bosnaklardan olusmustur (Bosnak nüfusun yaklasık % 10’u). Bosnak nüfusun yaklasık yarısını olusturan bir milyon Bosnak evini terk etmek zorunda kalmıstır. Bu savasta tecavüz özellikle Sırp milis ve askerleri tarafından Bosnak kadınlarına karsı kitlesel ve sistematik bir etnik temizlik aracı olarak kullanılmıstır. Tecavüz sadece bireylere karsı degil, 
grubun tümüne yönelik grup üyelerinde kalıcı ve ciddi bedensel ve ruhsal zararlar yaratacak sekilde islenmistir. Bu savasta Sırbistan’dan gelen 
para-militer gruplar hem önemli rol üstlenmisler hem de Yugoslavya’nın düzenli ordu birliklerinden destek almıslardır.2 Savaş süresince karsıt taraflar gibi hedefler de degismisti. Bu yüzden savaş üç döneme ayırabilmistir: Birincisi Müslüman-Hırvat Koalisyonu’nun 1992–1993 yılları arasında Sırp güçlerine karsı savası. kinci dönem 1993-1994 yılları arasında Müslüman-Hırvat ve bazı bölgelerdeki Müslüman-Müslüman savası. Üçüncü ve Bosna’da savası sona erdiren dönemse Müslüman/Hırvat saldırılarını takip eden NATO/Müslüman / Hırvat güçlerinin Mart-Ekim 1995 yılındaki Sırplara karsı yapılan savasıdır. 3 

Bosnalı Sırplar, Yugoslavya’dan ayrılan Bosna-Hersek devletinin bagımsızlıgını engellemelerinin yanı sıra kendi kontrolünde bir devlet olusturarak Sırbistan’a baglanmalarını veya en azından bagımsız olmaları amacını gütmekteydiler. Etnik ve dini ayrısmayı körükleyen söylemlerin kullanılması bu savasın önemli özelliklerinden biri olmustur. Avrupa’nın kendi göbeginde Müslüman devletinin kurulmasına karsı oldugu için Sırplara müdahale etmedigini ileri süren Müslümanların söylemi4 ile 2. Dünya Savasında Nazilerin yardımıyla kurulan Hırvat Ustashe hükümetinin Jasenovac toplama kampında Sırplara karsı girisilen  soykırımda Müslümanların da istirak ettigini, Osmanlı egemenligi döneminde Sırpların baskısı altında yasam sürdürdüklerini, bunu tekrar yasamamaları için harekete geçtiklerini ileri süren Sırpların söylemleri1 bu savasta öne çıkmıstır. 

Gerek Avrupa gerekse ABD, din ve etnisiteyi körükleyici bu söylemleri bosa çıkarmak için ciddi gayret göstermemislerdir. Bu savasta basta ABD ve AB (Avrupa Birligi) olmak üzere uluslararası toplumun Sırplara karsı etkili ve caydırıcı önlemlere basvurmaktan çekinmeleri Sırpları cesaretlendirmiş ve BM (Birlesmiş Milletler) tarafından güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’da binlerce mahsum insanın Barış gücü askerlerinin gözetiminde Sırp milisleri 
tarafından öldürülmesiyle Bosnaklara karsı yürütülen etnik temizlik zirve noktasına gelmistir. O dönemde Bosna-Hersek’in Sırbıstan’ın soykırım 
yaptıgıyla ilgili basvurusunu degerlendiren Uluslararası Adalet Divanı, verdigi kararla BM Güvenlik Konseyi ve Genel Sekreterligi Bosna’da Sırplar tarafından soykırım amaçlı girisilen faaliyetlerin önlenmesini istemekteydi. Ne var ki Divan’ın bu emri Güvenlik Konseyi üzerinde etkili olmamıstır. Dikkati çeken önemli bir nokta da Konseyin Bosna halkına karsıislenen insanlık suçlarını “etnik temizlik” olarak nitelemesiydi. Bu, Konseyi Soykırım Sözlesmesi uyarınca harekete geçmek zorunda bırakmayan bir tanımdı. “Soykırım” terimi2 kullanılmış olsaydı Konsey bu sözlesmeye göre tepki göstermek zorunda kalacaktı.1 

Bu olaylar Bosna-Hersek’i Dayton Antlasması sürecine götürmesinde önemli faktör olmustur. 

1 Serbian Network, http://www.srpska-mreza.com/History/ww2/ustashi.html E.T. 31.08.2008. Hâlbuki o dönemde söz konusu kampta Sırplar çogunlukta olmakla beraber, Müslümanların da bulundugu ve Nazilerle isbirligi yapmayan tüm etnik unsurların bu kampta katliama ugratıldıgı kaydedilmektedir. Bkz. Davor Konjikusiç, “Jasenovac gerçegini gözler önüne sermeyi amaçlayan sergi ” 08/01/07, http://www.setimes.com/ E.T.31.08.2008. 
2 Kuramsal olarak ulusal veya etnik bir grubun kasıtlı ve sistematik bir biçimde yok edilmesi anlamında kullanılan “soykırım” terimi ile bir veya daha fazla etnik grubun sistematik, kasıtlı ve çogunlukla acımasız bir biçimde baska bir etnik grup tarafından üzerinde hak iddia edilen bir bölgeden zorla gönderilmesi için kullanılan “etnik temizlik” terimi arasında iliski vardır. “Etnik temizlik”, “soykırım”dan ayrı tutulmakla birlikte uygulamada birbirinden ayrılması zordur. ( Graham Evans ve Jeffrey Newnham, Uluslararası liskiler Sözlügü, çev: H.Ahsen Utku, Gökkubbe y., 2007, stanbul, s.209) Bu iki kavram arasındaki ayırımın belirlenmesinde Uluslararası Adalet Divanı, önemli bir 
içtihat gelistirmistir. Divan, soykırımı diger vahset olaylarından ayıran temel farkın “özel kasıt” oldugunu belirterek, “etnik temizligin” yalnızca grubun yasadıgı bölgenin dısına çıkartılmasıyla degil, yok etme kastı ile uygulanması durumunda bir soykırım olarak degerlendirilebilecegini ve bu baglamda Srebrenitsa’da yapılanların soykırım olarak 
degerlendirildigini hükme baglamıstır. (Sevin Elekdag, “Uluslararası Adalet Divanı’nın Kararı: Soykırım Hukukuna Önemli Bir Katkı”, Uluslararası Suçlar Bosna-Hersek Örnegi, Haz: Sevin Elekdağ ve Erhan Türbedar, ASAM- KSAREN y., 2008, Ankara, s. 79-80.) 

Savaş suçluları listesinin basında yer alan, Bosna Sırplarının lideri Radovan Karadziç’in hedefi, ülkeyi Bosna Hersek Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti olmak üzere ikiye bölmekti.2 

Ayrıca bu konuda ABD ile AB arasında tam bir uyusma oldugu da söylenemez. Özellikle bagımsız olduklarında Hırvatistan ve BosnaHersek’e uygulanan ambargo konusunda AB, ABD’yi ran ve diger Müslüman ülkelerin Bosna-Hersek’e silah yardımı yaparak ambargoyu deldiklerini göz ardı etmekle suçlamıstır. AB, yapılacak bir barış antlasmasının Sırp isteklerine daha yakın olmasını istemistir. ABD ise Sırp saldırganlarını Sırp Cumhuriyeti gibi bir entiteyle ödüllendirecek Dayton Antlasması’nın Bosnalılar aleyhine oldukça dezavantajlar olusturacagı nın bilincindeydi. Bu dezavantajları telafi edecek bir girisimde bulunmak durumundaydı. Aliya zzetbegoviç, ABD’den Bosna güçlerini silahlandırıp egitimlerini üstlenmesi konusunda bir söz almadıkça Dayton Antlasmasını imzalamayacagını bildirmistir. Bosna Müslümanlarının ran gibi Müslüman devletlerden yardım taleplerinin engellenmesi için ABD’nin bu konuda söz verdigi ve ancak bu sekilde Aliya zzetbegoviç’in antlasmayı imzalamasına razı edildigi belirtilmektedir.3 ABD’nin girisimiyle sonuçlandırılan ve Karadziç’in taleplerini karsılayan Dayton Antlasması, kosulları ne kadar kötü olsa bile, Sırpların soykırım eylemlerinin engellenmesi ve barısın kurulması için geçici de olsa bir çare olarak degerlendirilmistir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder