Hasar Tespiti “Kirmanşah Horozu”
Yazar: Abdullah Ağar
19 TEMMUZ 2016 SALI
Irak’tan bir generalle konuşurken sormuştum: “ Nasıl oldu bu olay? Nasıl 6 tümen asker, Musul’da 600 IŞİD’çinin önünden kaçtı? ” Öyle ya, Musul’da merkezi Irak’a bağlı tam 6 asker ve federal polis tümeni ile IBY’ye bağlı yaklaşık 2 Peşmerge tugayı vardı. Ve hepsi IŞİD’in önünden kaçmıştı. Bu birliklerin kadrosu -bir kısmı boş olsa bile - 60 bine yakındı ve bu on binlerin bir kısmı her nasılsa kaçmış, bir kısmı da IŞİD’e katılmıştı.
General bu soruma karşılık: “Amerika bizi Kırmani horozuna çevirdi!” deyivermişti.
Bakakalmıştım yüzüne. Kocaman bir şey diyordu, bu hissediliyordu. Bana göre bu koca balık, koca bir tecrübeydi ve yakalanmalıydı.
“Ne diyorsun paşam?” Bu Iraklı general savaşlar görmüştü. Irak-İran savaşını katılmış, 1991 Körfez Savaşı'nda Kuveyt’e girmiş, 8 yıllık ambargoyu, 2003 işgalini, işgal sırasındaki iç savaşı, bitmek bilmeyen terörü ve en son IŞİD’i yaşamıştı. Üstüne bir de kaçırılmış, aylarca tutsak kalmış, sonra da Allah’ın hikmetiyle kurtulmuştu.
Anlatmaya başladı: "Bizim Irak’ta horoz dövüşü çok yaygındır. Horozbazlar ‘Horoz dövüştürenler’ en çok da Kırmani Horozunu severler. İran’dan, Kirmanşah’tan gelir. Bu öyle bir horozdur ki, saatlerce yılmadan, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, pes etmeden, ölümüne dövüşür. Hiç bir horoz Kırmani’yi kaçıramaz. Bunu yenemezsin. Sonra birden, saatlerce dövüşmüş Kırmani bitiverir, serilir kalır yere, bu sefer de yerinden kaldıramazsın. Ölü gibidir artık. Horozbaz onun bu halini iyi bilir. Artık hiç bir işe yaramayacağını da... Alır bunu tavukların arasına atar. İki-üç hafta ölü gibi yatar Kırmani. Sonra kendine gelir, ayağa kalkar, ama artık ruhunu kaybetmiştir. Kümeste tavuklardan bile gaga yemeye başlar, artık tavuklardan bile kaçar. Amerika işte bunu yaptı bize. İran harbinde zaten çok hırpalanmıştık. 91’de çok fena dövdü bizi. Soktuğu Kuveyt’ten, tekmeleye tekmeleye çıkarttı. Ambargoda da çok ezildik. Milyona yakın çocuk hasta gitti, ilaç, hatta ekmek bile bulamadık. Sonrası işgal zaten, o da bildiğin gibi. Orada da fena sopaladı bizi. Dağıldı ordumuz. Kurduğu orduyla, polisimiz de, işte gördüğün gibi! İnancımızı, güvenimizi yitirdik biz. Bizim ordumuz halkına, halkımız da ordusuna inanmaz yıllardır, güvenmez. Bırak, halkı orduyu, ordu kendisine bile inanmaz!”
“Bitti artık!”
Kulaklarımda çınladı bu sözler.
Halk ordusuna inanmaz!
Güvenmez!
Ordu halkına inanmaz!
Güvenmez!
Ordunun kendine inanmaması ise!
Güvenmemesi!
O gün fena irkilmiştim.
Fetocu çetenin yaptığını yaşadıktan sonra, çok değil, şu 3-4 gündür olanları gördükten sonra daha çok irkiliyorum. Bir de üstüne çok korkuyorum.Yaşadığımız Fetocu girişimin asıl hedefi iç savaş çıkartmak olsa da, bu kumpasın her safhasında ağır kayıpların üreyeceğini, çok iyi biliyorlardı.
Uluslararası müdahaleye çanak tutan ‘altından kalkılamayacak’ bir iç savaşın asıl hedef olarak tasarlandığı bu Fetocu darbe, dost unsurlar için kayıp üstüne kayıp, düşman unsurlar için ise kazanç üstüne kazanç barındıran bekasal ve stratejik bir güç piramidiydi. “İşgal edemese, iç savaş çıkaramasa, ele geçiremese bile, bizim kayıplardan kayıp beğeneceğimiz” kalleşliğine dayanan bu darbe girişimi, nerede durursa dursun, her seviyede büyük bir tahribata neden olacaktı.
Yaşadık 4 gün önce. Yaşayacağız da.
Bizim silahlarımızla bizi vurdular. Bizim Meclisimizi, Cumhurbaşkanlığımızı, Genelkurmayımızı ve diğer kalpgahlarımızı vurdular. Irak’ta bile olmadı bu. Bağırsaklarımızı Kızılay Meydanına, Boğaz Köprüsüne saçtılar.
2003 işgalinden 2015 sonuna kadar “Sadece Bağdat’ta” yaşanan ve tekli çoklu ölümle sonuçlanan 15.189 terör saldırısının travmasını bir gecede yaşattılar bize. Evet, tam 15.189 canlı bomba, bombalı araç, suikast vb. eyleminin biriktirebileceği travmayı bir gecede yaşadık biz. Ağız birliği etmişçesine insanımız diyor ki; “Rüya mı gördük biz, hayal mi, yoksa bir karabasan mı?” Hayır, bu bir rüya, karabasan filan değil. Acısı sonradan ortaya çıkacak ağır gerçektir. Sadece bireylere özgü de değildir. Halkta, devlette, orduda, gelecekte ve bekadadır. Bu kadar ağır bir travma, duygusal hezeyanlarla, sosyal medya kurgularıyla geçmez dostlar. Vakum artık ortadadır. Hem fiziki varlıkta, hem komuta-kontrolde, planlamada ve uygulamada, hem de ruh ve moralde. Hasar tespiti ve gereği acilen yapılmalıdır.
Nasıl Iraklı yaşaya yaşaya geliştirdiği travmalarla, şüphelerle, zanlarla, inançsızlıklarla, güvensizliklerle ve düşmanlıklarla, birbirine ordusuna ve devletine inanmayı ve güvenmeyi bir tarafa bırakmış, sonra da IŞİD’in önünden kaçmışsa; bir kısmıyla da aynı IŞİD’e katılmışsa, darmaduman dağılmışsa, kurda kuşa yem olmuşsa, bir gecede yaşadığımız bir travma üzerinden, ağır büyük ve hızlı tehlikeler dibimizde ve içimizde beklemektedir.
Ordusuna güvenmeyen ve inanmayan bir halk, halkına inanmayan ve güvenmeyen bir ordu.
Kendine inanmayan ve güvenmeyen bir Silahlı Kuvvetler. Benim bugün en büyük korkum budur. Ve bu korkumun altı boş değildir. Bugün Türk askerinin üniformasını sırtına geçirmiş silahını gasp etmiş Fetocu çeteleri dövmekle, küfretmekle, elinden silahını almakla başlayan süreç, başta terörle mücadele görevlerindeki aksaklıklar, görev konvoyunun önünü kesmek, markete giden askere ekmek vermemek, kıtasına giden askeri geciktirmek gibi örneklerle, bir başka şekilde kendini göstermiştir. Bir başka tarafıyla, ‘gerekçe, maske ve mazeretler üzerinden’ TSK ve Mehmetçik bir linç harekatıyla karşı karşıyadır. Bütün bu yaşananlar asimetrik veya doğrusal, bilinçli ya da bilinçsiz, karşılıklı bir güven ve inanç bunalımına gebedir. “Şu andaki gözaltı ve tutuklamalara göre” 650 binlik Türk ordusunun ancak % 1’ini kendine angaje ederek ortaya çıkan Fetocu darbe girişiminin asli iradesi, darbeyi başaramasa bile ürettiği etki ile zafer kazanma derdindedir.
Kamu diplomasisi, psikolojik savaş, algı operasyonları, etki ajanlığı, nüfuz casusluğu, bilgisizlik, bilinçsizlik ve şuursuzluk sosyal medya ve sokak devrededir. Bir de ekstralar var; tavanın diğer balıkları yani: PKK’sı, IŞİD’i, HBDH’sı ve daha nicesi. Milli gücü hedef alan ya da alacak içimizden, bölgeden ve küreden olası saldırılar.
Dedim, ama tekrar diyeceğim: Görevinin başında duran, dağları, taşları, sınırları, vatanı ve geleceği tutan % 99 Mehmetçik zan altında bırakılmıştır. Asker güven ve inanç bunalımının eşiğindedir. Mehmetçiklerin üreyen kırgınlığını, uyanan hislerini çok detaylandırmayacağım, ama siz sadece şunu bilin dostlar. Çok üzgünler, çok yılgınlar. Fetocu pisliğin üzerlerine yığılmasına da çok kırgınlar. Siz duydunuz sadece, yaşamadınız, etkilerini tam da anlamadınız, ama onlar canlarını vererek yaptıkları bir mücadelede, başta FTÖ olmak üzere nice saldırıya maruz kaldılar. Tek başına şu yeter: Kumpaslarla 650 bini birden koca bir hapishaneye tıkıldılar.
Yalnızlıklarını, üzüntülerini, sahipsizliklerini sineye çekip; “Ne olursa olsun ‘Vatan için, devlet için, millet için, bayrak için, inanç için, onur ve şeref için, silah arkadaşlığı için, Allah hakkı için’ mücadeleye devam” dediler. Sürekli, ama sürekli şüphelerle, zanlarla, iftiralarla, itibarsızlaştırmalarla, etkisizleştirmelerle karşı karşıya kaldılar.
Gene sineye çektiler, gene yılmadılar.
Küresel iradeler ve çeteleri sistematik saldırılarla, güçlerini, morallerini, savaşma azim ve iradelerini kaybetmelerini istedi.
En sonra yığınaklı ‘sözde’ isyan günleriydi. Türkiye’yi bölünmekten beter edecek, kırsal ve kırsala dayalı şehir terörü başladı. Polis kardeşleriyle birlikte, merminin, roketin, el bombasının, karpuzun önden mi, arkadan mı, sağdan mı, soldan mı, çaprazdan mı, alttan mı, üstten mi geleceği, bubinin mayının EYP’nin hangi adımda patlayacağını bilmeden ölüm alanlara daldılar.
Mermi yediler, havalara uçtular. Deşilmiş bedenleriyle şehit düştüler, parçalanmış kafaları kolları bacaklarıyla havalara uçuştular. Harp tarihinde görülmemiş bir meskun mahallin talimnamesini kanlarıyla yazdılar. Gidenler gitti ya, kalanlar deşilmiş bedenlerle havalara uçuşan kollarla, bacaklarla, kafalarla yaşıyorlar hala. Hala o yaşadıklarıyla, dağlardalar, taşlardalar. Mücadeleye devam ediyorlar.
Ama bu darbe yok mu ve sonrasında yaşananlar yok mu!
Feto’nun darbe girişimi üzerinden üreyen zan, şüphe, inançsızlık ve güvensizlik Mehmetçik’i artık çok kötü vurmuştur. Yıllardır türlü türlü tezgahlarla böğründen hançerlenen Mehmetçik, şimdi tam kalbinden vurulmuştur. Ve bunun Mehmetçik’te bir karşılığı vardır. Hem de çok çok çok tehlikeli bir karşılık. Kumpaslarla başlayan bu yılgınlık, bu darbenin asimetrik etkileri üzerinden bir dağ olup milletin üzerine yıkılır.
“Fitne, katilden beterdir” der, büyükler. Bir kötü bin iyiyi bozar. Ricat bir kişiyle başlar. Mehmetçik’in kendini sahipsiz hissetmesi bizi bozar. Dirliği, birliği, varlığı, vatanı ve devleti bozar. Çil yavrusu gibi dağıtır bizi. Ağlarsın, Iraklı, Suriyeli gibi.
Ama artık geri getiremezsin. “ Bitti artık ” dersin,
Iraklı general gibi.
Son; “Ayağına sıkma” derim.
Ama yetmez bu söz.
Namluyu kafamıza dayayıp, bence tetiğe asılmayalım.
Peki ya sen Mehmetçik!
Her sahipsiz bırakmamıza, her zannımıza, her şüphemize, her inançsızlığımıza, her güvensizliğimize rağmen.
Bizi bırakmazsın değil mi?
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder