27 Ekim 2016 Perşembe

DAYTON BARIŞ ANTLASMASI VE BOSNA - HERSEK’İN GELECEGİ Bölüm 3

DAYTON BARIŞ ANTLASMASI VE BOSNA - HERSEK’İN GELECEGİ   Bölüm 3


III. Dayton Antlaşması’nın Özellikleri ve Getirdiği Sistem 

21 Kasım 1995 tarihinde ABD’nin Ohio eyaletindeki Dayton kentinde taslagı hazırlanan ana metin ve 11 ekten olusan antlasma, 14 Aralık 1995 tarihinde Paris’te Bosna-Hersek adına Aliya zzetbegoviç, Hırvatistan adına Franko Tudjman ve Yugoslavya Federal Cumhuriyeti adına Slobodan Miloseviç tarafından imzalanmıstır4. Bu antlasmayla kurulan Bosna-Hersek Devleti, 10 kantondan olusan Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki entiteye ve Brcko adında küçük bir özerk bölgeye ayrılmıstır. 

Bu entiteler hukuksal olarak gerçek bir sınır niteligi tasımayan ve uluslararası güç (Implementation Force-IFOR/ Stabilization Force-SFOR) tarafından denetlenen yaklaşık 1400 km. uzunlugundaki bir sınır ve ayrım hattı ile ayrılmıslardır. Her entitenin siyasi ve ekonomik yapılanması birbirinden farklıdır. Bosna-Hersek Cumhuriyeti, Hırvatistan Cumhuriyeti ve Yugoslav Federal Cumhuriyeti’nin yanı sıra, AB, Fransa, Federal Almanya, Rusya Federasyonu, ngiltere ve ABD temsilcilerinin de gözlemci olarak imzaladıkları Dayton Barış Anlasması; biri çatısmaların önlenmesi amacıyla askeri biri de sivil olmak üzere iki alanda düzenlemeler içeren bir ana metin ile 11 Ek’ten olusmaktadır. Anlasmanın askeri yönlerinin uygulanması ilk bir yıllık süre için IFOR adı altında NATO liderliginde, bazı NATO dısı devletlerinin de katılımıyla olusturulan yaklasık 60.000 kisilik kuvvetin sorumluluguna verilmistir. Aralık 1996 tarihinden 
itibaren ise asker sayısı 30 bin civarına indirilmistir. Temmuz 2004 itibarıyla asker mevcudu 14 bindir. Bir yıllık görev süresi 20 Aralık 1996 tarihinde biten bu kuvvetin yerini daha az personele sahip SFOR (Stabilization Force) almıstır. Türkiye her iki kuvvete de Zenica’da konuslanmış bulunan bir Tugay ile katılmıstır. 2001 yılı sonu itibariyle SFOR’da 17.700 askere sahip Türk Tugayı, tabur düzeyine indirilmistir. 
AB’nin Bosna-Hersek misyonunu üstlenmesiyle SFOR'un barış misyonu, 2 Aralık 2004’ta EUFOR (Avrupa Gücü) tarafından devralınmıstır. 
Birbirleriyle savasmış üç etnik toplumun yeniden bir arada yasamasını ve Bosna-Hersek’in tüm kurumlarıyla islemesini amaçlayan Dayton Barış Anlasması’nın sivil yönlerinin uygulanması “Yüksek Temsilcilik”in (Office of the High Representative) sorumlulugundadır. 

Antlasma, su kurumlardan olusan bir anayasanın olusturulmasını öngörmüstür: Halk Meclisi ve Temsilciler Meclisi’nden olusan ikili parlamento, üç kisiden olusan Cumhurbaskanlıgı Konseyi (iki üye Bosna ve Hersek Federasyonu’ndan bir üye Sırp Cumhuriyeti’nden), Bakanlar Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Merkez Bankası. 

Antlasmada belirtilen ortak kurumların basında Müslüman, Sırp ve Hırvat olmak üzere her üç milletin bir temsilcisinin bulundugu Cumhurbaskanlıgı Konseyi gelmektedir. Dört yıllık bir süre için göreve gelen Konseyin baskanlıgı sekiz aylık rotasyonla el degistirmektedir. 
Bakanlar Kurulu, basbakan ve bakanlardan olusur. Basbakan dahil her bakanın ikiser yardımcısı vardır. Bakan Müslüman ise yardımcılarından birinin Sırp, digerinin Hırvat olması gerekir. Diger ortak kurum, Bosna Hersek Temsilciler Meclisi ile Bosna Hersek Halk Meclisi’nden olusan Bosna Hersek Parlamentosu ’dur. Bosna Hersek Temsilciler Meclisi, 28’i Bosna Hersek Federasyonu, 14’ü ise Sırp Cumhuriyeti’ndeki seçmenlerin dogrudan oylarıyla belirlenen 42 üyelidir. Bosna Hersek Halk Meclisi ise entite meclislerince seçilen toplam 15 üyeden olusmaktadır ve her üç etnik grup 5’er üyeye sahiptir.1 

Her ne kadar Dayton’un öngördügü anayasa tek devleti önerse de iki entite ve bir özerk bölge getirdiginden aslında tek devlete degil, bölünebilen devlet yapısına yol açmıstır. 10 kantondan olusan ademi merkezi Bosna-Hersek ile merkezi Sırp Cumhuriyeti (ve Brcko bölgesi) seviyesinde farklı anayasal yapı getirilmistir. Buradaki paradoks Devlet seviyesinde bir, entiteler seviyesinde ikiser, özerk bölge için bir ve 10 kanton için birer olmak üzere 3,5 milyonluk Bosna-Hersek Devleti adına 13 anayasa söz konusudur. Antlasmanın önerdigi merkezi otorite otonom siyasal etkinlikte bulunmayacak kadar zayıftır. Bunun yanında antlasmanın yürürlüge girdigi tarihten simdiye kadar gerek yorumunda 
gerekse uygulanmasıyla ilgili çözüme kavusturulamayan problemler yasal tutarsızlıkları, belirsizlikleri ve kurumsal tıkanmaları beraberinde getirmistir. Antlasmanın 4 nolu eki Bosna-Hersek’in anayasasını içermekte ve bu anayasanın prosedür ve degisiklik imkanlarını düzenlemektedir2. 

Anayasanın öngördügü yasama ve karar alma süreci de ilginç olup, bir karar veya yasanın çıkabilmesi için her üç etnik grubun da onayını gerektirmektedir. Entite meclislerinde bir yasa tasarısıyla ilgili çogunlukla karar alınabilmesine karsın, alınan kararda her bir etnik grubun en az üçte bir onayı olmadan tasarı yasalasmamaktadır (4. Madde 3.paragraf/d fıkrası). Ayrıca entite meclislerinde bir yasa tasarısının çogunluk tarafından “ulusal hayati çıkar”a uyusmadıgı kararı çıkarsa ilgili tasarı yasalasamaz (4. Madde 3.paragraf/e fıkrası). Aynı sekilde 
Cumhurbaskanlıgı Konseyi’nin bir üyesi Cumhurbaskanlıgınca alınacak bir kararnamenin “ulusal hayati çıkar”a aykırı oldugunu belirterek karsı çıkabilir. Kararname çıkmıssa üç gün içinde karsı çıkan üyenin baglı oldugu entitenin meclisinde oylamaya sunulur. On gün içinde üçte iki çogunlukla entite meclisi de aynı karara varırsa Cumhurbaskanlıgı kararnamesi geçersiz olur (5. Madde 2.paragraf/d fıkrası)3. Aynı sekilde Bosna-Hersek meclisinin anayasa degisikligi yapabilecegine isaret etmekle beraber, yönetici siyasal gruplarında bu konuda siyasal iradenin olmayısı anayasal degisikligi de önlemektedir. 

Uluslararası hukuk açısından antlasmanın karsı karsıya bulundugu önemli sorun da imzalanmasından simdiye kadar sadece Sırbistan ve Karadag’dan olusan Yugoslavya Federal Meclisi tarafından 2002 yılında onaylanması ve bu antlasma itibarıyla Bosna-Hersek’in Yugoslavya tarafından tanınmasıdır. 

Antlasma, Bosna-Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti tarafından tanınmasına ragmen Bosna-Hersek ve Hırvatistan Cumhuriyeti bu antlasmayı onaylamış degildir. Bu onayın amacı Eski Yugoslavya olarak bu devlet üzerinde haklar ileri sürmektir. Ayrıca Sırbistan dahilinde Kosova’nın gelecegiyle ilgili statüye yasal bir çerçeve olusturmak da bu onayın diger amacıdır.1 Antlasmanın Bosna-Hersek tarafından onaylanmaması basta Sırp Cumhuriyeti tarafından yapılacaklar olmak üzere entitelerin ulusal ve uluslararası hukuksal ve siyasal islemlerinin mesruiyetini gölgeleyecektir. 

Uluslararası hukukta bazı antlasmaların sadece imzayla yürürlüge girecegi öngörülmektedir. Viyana Antlasmalar Hukuku Sözlesmesinin 10. maddesi, hazırlanan bir antlasma metninin kesinlik ve resmiyet kazandıgının antlasma metninde saptanan ya da antlasmanın hazırlanmasına katılan taraflarca kararlastırılan usulle belirtilebilecegini hükme baglamıstır.2 Dayton Antlasmasının ana metnin 11. maddesi antlasmanın imzalanması durumunda yürürlüge girecegini öngörmektedir.3 Savası sona erdiren bir antlasmanın onay sürecinin beklenmesi telafisi imkansız olan sonuçlara yol açacagı dikkate alınırsa imzayla yürürlüge girmesi hayati önem tasımaktadır. Antlasmayı imzalayan temsilci üzerinde dogrudan veya dolayı güç kullanımı veya tehdidi söz konusu oldugu zaman yapılan bir antlasmanın uluslararası hukuk açısından sakatlıgı ortaya çıkacaktır.4 Aliya zzetbegoviç, antlasmayı imzalamamış olması durumunda Bosnakların Sırplar tarafından daha fazla katliama ugratılmalarının yanı sıra uluslararası alanda barısı istemeyen taraf olarak ilan edilme riski de bulunmaktaydı. 

Bununla birlikte istisnai durumlar da vardır. Siyasal, ekonomik ve askeri baskılar sonucu bir tarafın baska bir taraftan elde ettigi karsılıklı ve dengeli olmayan antlasma, uluslararası ögretide “esitsiz antlasma” olarak nitelenmektedir. Antlasmaların güvenligi açısından ortaya çıkaracagı sorunlar göz önünde bulundurularak esitsizlik nedeniyle bu tür antlasmaların geçersizligi, uygulanan uluslararası hukukta pek kabul görmemektedir. Buna karsın, Viyana Antlasmalar Hukuku Konferansı’nda yayınlanan bir bildiriyle antlasmaların yapımında bu tür baskılar kınanmıstır.5 

Aliya İzzetbegoviç’in o dönemde hem Bosna-Hersek devlet baskanı hem de Bosnak toplumunun lideri olarak uluslararası alanda devleti baglayıcı bir uluslararası hukuk islemini tesis etmeyi engelleyebilecek kurumsal ve siyasal yapılar savaş kosullarından dolayı islevsel olamazdı. Çok dezavantajlı kosullar getirse de barısın bir an önce tesisi için antlasmayı imzaladıgından dolayı kendi toplumuna karsı sorumluluk tasıyan bir devlet baskanının bu riski gögüsledigi gerçeginin farkında olan Bosnak toplumu liderlerinin imzasına karsı tepki gösterdiklerine rastlanmamıstır. Tepkiler daha çok 1992’de kurulan devletten çok, farklı bir devlet yapısını getiren ve kabul edilmek zorunda kalınan Dayton Antlasması kosullarına zorlayan ABD öncülügündeki uluslararası topluma karsı olmustur. Bosna-Hersek’i 1992 yılındaki yapısından çok farklı bir yapıda uluslararası alanda bir kisilige sahip kılan, olaganüstü bir durumda yapılan ve bir an önce barısın olusturulmasını amaçlayan bir antlasmanın onayla yürürlüge
girecegini saglayan kurumsal bir yapı zaten henüz olusturulmamıstır. Antlasmanın kendisinin öngördügü henüz olusturulmamış bir kurumsal yapının onayından geçmesi imkanı zaten bulunmamaktaydı. 

Bunun yanında çok uluslu güç tarafından denetlenen Bosna-Hersek’in etnik esaslara göre olusturulan kurumsal mekanizmalarının karmasık yapısından dolayı bir antlasmanın onayının sonuçlanması çok zordur. Uluslararası tüzel kisiligi niteliginin tartısmalı oldugu Sırp Cumhuriyeti antlasmayı tanımakla beraber Dayton’la getirilen anayasa geregi diger etnik unsurlarının muvafakatını almadan Bosna-Hersek devletini sekillendiren antlasmayı onaylama yetkisi bulunmamaktadır. 

Diger uluslararası islemler için aynı durum geçerlidir. Asagıda da deginecegimiz gibi, Sırp Cumhuriyetinin kendi inisiyatifiyle bazı uluslararası hukuk islemlerini 
gerçeklestirmesi merkezi hükümet tarafından elestirilmiş ve bu islemlerin anayasaya aykırı oldugu ve bagımsız bir devlet gibi hareket edemeyecegi vurgulanmıstır. Yukarıda incelenen anayasanın karar vermeyle ilgili düzenlemeler inde görüldügü gibi, yasama ve yürütme organlarında temsil edilen her üç etnik unsurun kabul etmedigi en basit bir karar ve yasa tasarısının yürürlük kazanmayacagı dikkate alınırsa bu antlasmanın Bosna-Hersek adına üç etnik unsurun onayından geçmesi zor oldugu gibi, uluslararası güç tarafından güvence altına alınan ve bu güç tarafından yürütülmesi denetlenen antlasmanın imzayla yürürlüge girmesi bu anlamda dogaldır. 

Bosna-Hersek Federasyonu’nun veya Sırp Cumhuriyeti’nin baglayıcı nitelikte uluslararası antlasmaları imzalama yetkilerinin olup olmadıgı da tartısma konusudur. 
“Uluslararası olarak tanınan” BosnaHersek’in böyle bir yetkisinin oldugunu ileri süren Friedman, Sırp Cumhuriyetinin ise bu yetkiye sahip olmadıgını belirtmektedir. 
Görüsmelerde bu iki entiteye esit olarak muamele edilmesi beraberinde birçok yasal problem getirmektedir. Buna karsılık Paola Gaeta, BosnaHersek’nin Sırp 
Cumhuriyeti’nden daha az yetkili oldugunu ileri sürmektedir.1 

Gerçekten de sınırlı uluslararası kisilikten faydalansa bile entiteler uluslararası hukukun sujesi olarak düsünülen belirli topraklar üzerine fiili kontrol yürütmekle birlikte Dayton’da müzakereciler, sınırlı olsa da bu entitelerin uluslararası kisilige sahip olarak antlasmalar yapabileceklerini ve tek taraflı deklarasyonla uluslararası yükümlülük üstlenebilecekleri yetkilerini tanımıslardır. Bununla birlikte bu antlasmaların Bosna-Hersek devletini baglayabilmesi için diger etnisitelerin muvafakat göstermesi gerekli oldugundan entitelerin uluslararası antlasma yapma yetkileri Dayton’la getirilen anayasa baglamında sınırlıdır. Sırp Cumhuriyeti’nden farklı olarak, Bosna-Hersek Hırvat Federasyonu, kontrolü altındaki topraklarla ilgili kontrol yetkisini kullanacak gereksinimlerden fiilen yoksundur. Bosnak ve Hırvatların Federasyonu Sırp Cumhuriyeti entitesinden daha zayıf olup karar verme süreci daha geç islemektedir. Dayton müzakereleri nde Sırpların Bosna-Hersek toprakları üzerinde ayrı bir egemen devlet olma düsünceleri ve bu düsüncelerini rahatlıkla hayata geçirebilme agırlıkları olmakla birlikte, özerkligi güçlendirilmiş bir entite olarak Bosna-Hersek Devleti’nin bir parçası olmalarına yanasmaları, uluslararası izolasyona ugramamaları, Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından insanlıga karsı suç islemekle mahkûm edilen Bosnalı Sırp liderlerinin teslimini aksatmaları, Yugoslavya Sırp Devleti’yle iliskilerini daha rahat sürdürebilmeleri ve dezavantajlı askeri konumları gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır.2 

Dayton Barış Antlasması tarafların rızası olmaksızın empoze edilmesinin ötesinde uluslararası topluma geniş yetkiler ve dokunulmazlıklar vermesinden dolayı 
“ Özel bir Antlasma ” olarak da tanımlanır. Dayton Antlasmasının esas bölümleri savası sona erdirmekten çok çesitli uluslararası örgütlerin üstlendikleri özel misyonlarla BosnaHersek’i yeniden nasıl insa edeceklerini içermektedir. Bu sekilde uluslararası toplum Bosna-Hersek devletinin ve kurumlarının üstünde bir otoriteye sahip olmustur.3 Yüksek Otorite’nin denetimindeki ülke yönetimi bagımsızlık ölçütlerinden yoksundur. 

Antlasmanın sivil uygulamayı içeren ek-10’un 1. maddesine göre; BM’ye baglı kurulması öngörülen Yüksek Temsilcilik, barısın sivil unsurunun kurulması amacıyla tarafların çabalarının harekete geçirilmesi, organlarının ve kurumlarının koordinasyonun saglanması ve çalısmalarının kolaylastırılması gibi konularda faaliyete bulunacaktır.1 

Antlasma, Yüksek Temsilcilige yedi görev yüklemistir: Antlasmanın uygulanısını denetlemek, antlasmanın taraflarıyla yakın iliski halinde olmak ve tarafların sikâyetlerini degerlendirmek, ülkedeki sivil örgütlerin faaliyetlerini denetlemek ve koordine etmek, antlasmanın sivil konularına iliskin uygulamalarında ortaya çıkan sorunları çözmek, ülkeye iktisadi bagısta bulunan örgütlerin ve devletlerin toplantılarına katılmak, antlasmanın uygulanısı ve ülkenin durumu hakkında düzenli olarak BM, AB, ABD ve Rusya Federasyonu’nu bilgilendirmek, BM Uluslararası Polis Gücü’ne yardımcı olmak ve tavsiyede bulunmak.2 

Bununla birlikte uygulamada Yüksek Temsilcilik, antlasmanın öngördügünün aksine kolaylastırıcı olarak hareket etmemektedir. BM üyesi egemen devletin tüm demokratik kurumlarının etkinligini sıfırlayacak sınırsız uluslararası otoriteye sahiptir. Bu yetki, herhangi bagımsız bir kurumun denetimine tâbi olmadan 
cumhurbaskanlarını, basbakanları, yargıç ve belediye baskanlarını görevden azledecek kararları alabilmeyi de içermektedir. BM tarafından Yüksek Temsilcilige verilen bu yetki Bosna-Hersek’in mesruiyetini, güç ve kabiliyetini zayıflatmaktadır. 2002 yılına kadar 100’den fazla görevlinin Temsilcilik tarafından görevlerine son verilmesi bunun göstergesidir. Yargı sisteminin askıya alınması, seçilmiş ve atanmış kisilerin görevden alınması ve etkili demokratik sürecin göz ardı edilmesi ülkenin demokratiklesmesini tehdit edebilmektedir. Son zamanlarda bu uygulamalara karsı yöneltilen elestirilerden dolayı Yüksek Otorite bu uygulamalarından vazgeçmiş ve daha önce görevlerinden alınanları geri almıstır. Gelecekte AB’ne üye olacagı beklenen Bosna-Hersek’in çarpık yönetim sisteminden kurtulması bu devletin istikrarlı devamı için hayati önem tasımaktadır.3 

Esasen Yüksek Temsilciligin yetkilerinin artırılmasının gerisinde Yüksek Temsilci’nin sadece karar verme sürecinde degil, BosnaHersek’teki farklı siyasi aktörler arasında denge kurmak ve ılımlı siyasetçilerin de yolunu açması bakımından etkili olması hedefleri yatmaktadır. Bu hedeflere kısmen ve göreceli de olsa ulasılabilmistir. 
Çünkü Bosna-Hersek’te, ılımlı partilerin pek öne çıkamadıkları görülmüstür. Dayton’ın uygulanması sürecinde Bosnalı siyasetçilerin sürekli olarak gerçekleri gizledikleri gerekçesi ile Barısı Uygulama Konseyi, 1997 yılında Yüksek Temsilcilige oldukça geniş yetkiler tanımıstır. 

Bu yetkiler Yüksek Temsilci Wolfgang Petrisch tarafından 2000 yılı Temmuz ayında çıkartılan bir karar ile daha da artırılmıstır. Bu tarihten sonra Yüksek Temsilci, çok sayıda siyasetçi ve bakanı görevlerinden almıstır. Söz konusu yetkiler literatürde “Bonn Powers” (Bonn Yetkileri)1 olarak tanımlanmaktadır. 
Bosna-Hersek’te uygulanan politikaların Dayton’a uygun olup olmadıgına karar veren tek yetkili organ Yüksek Temsilcidir. Bugüne kadar ülkede görev yapan Yüksek Temsilciler kendilerinin yetkilerinin sınırlanamayacagını ve Dayton’ın 10 numaralı ekinin kendilerine güç ve yetkilerinin sınırlarını yorumlama 
hakkı verdigini savunmuslardır2. 

Buna karsın Yüksek Temsilciligin iyi yürütülmesi halinde beraberinde olumlu sonuçlar da verebilecegi durumlar vardır. Örnegin, Bosna-Hersek yüksek temsilcilerinden Wofgang Petritsch, ülke içinde üçüncü bir Hırvat entitesini olusturmaya çalıstıgı gerekçesiyle 7 Mart 2001’de, Hırvat asıllı Ante Yelaviç’in Bosna-Hersek Cumhurbaskanlıgındaki üyeligine son vermistir3. Dayton Antlasması öncesi yürürlüge girmiş olan Sırp ve Bosna-Hersek entitelerinin anayasalarının Dayton’un 4. Ekinde düzenlenen anayasayla uyumlastırılması için tanınan 6 aylık sürede öngörülen anayasa degisikligini entiteler gerçekles tiremeyince, Yüksek Temsilci Petritsch harekete geçmiş ve yetkisini kullanarak 2002 yılında anayasa degisikligini her iki entite adına kabul etmistir.4 Ayrıca asagıda incelenecek olan Bosna-Hersek’in AB ile iliskilerinde görülecegi gibi, bu Temsilcilige Temmuz 2007’den itibaren altıncı temsilci olarak atanan 
Slovak diplomat Miroslav Layçak (Lajcak), Bosna-Hersek’in AB ile bütünlesmesi ne önemli katkı saglamıstır. Aynı zamanda AB’nin BosnaHersek’deki 
Özel Temsilcisi olarak çalısan bu temsilcinin atanması uygulamada, Bosna-Hersek’in AB ile entegre olma yolunda oldugunu gösteren ve AB’den bu konuda 
Bosna-Hersek’e destek verilecegini gösteren bir sembolüdür.1 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder