Kavramsal Savaş
Yazar: Abdullah Ağar
26 Temmuz 2016 Salı
Irak’ta yaşadığım 4 yıl boyunca hep bir soruya yanıt aradım. ABD Irak’ı neden işgal etti ve neden bırakıp gitti? Öyle ya, ABD Irak’ın işgalinde insanlık tarihinin en büyük askeri yığınağını yapmıştı. Bu denli büyük (437.072 km2) bir alanda yaklaşık 8 yıl süren işgal için de oldukça kabul edilebilir bir zayiat (4.747 ABD askeri) vermişti.
437 bin km2 toprağın işgal edilmesiyle dünya hakimiyet teorilerine (kara-hava ve kenar kuşak) konu olan coğrafya ele geçmiş, Hindistan-Çin ve Rusya’nın baskılanması ve İsrail’in güvenliği sağlanmış, dünyanın en zengin enerji kaynaklarına oturulmuş, bölgedeki enerji nakil hatları kontrol altına alınmış ve petrolün kapitalizmin çarklarını yağlaması gayet güzel sağlanmıştı.
Ama bırakıp gitti!
Hem de Şii Arapların ve Kürtlerin eteklerine yapışmasına rağmen. Sen gidersen biz ne yaparız? Kulak bile asmadı onlara. Sofistike yığınağını yanına alıp, “Binlerle ifade edilen” dünya’nın en büyük elçiliğini ve hurdasını geride bırakarak 2011 sonlarında çekip gitti. Ve bizim ezberimiz bozuldu.
Yukarıda saydığım gerekçeler ve kazanımlarla ortaya çıkan işgal, bütün bu gerekçeler ve kazanımlarla alay edercesine sonlandırıldı. Benim bildiğim ABD, bu kazanımlardan asla vazgeçmezdi.
İşgalin sonlandırılmasıyla ilgili iki gerek şart öne sürülebilir:
1- ABD ya daha büyük bir kazanım için, işgali bitirdi.
2- Ya da daha büyük bir kaybın önüne geçmek istedi.
Bu iki maddeden kayıpla ilgili olanını elemek zorundayız, çünkü bu denli büyük bir işgal için oldukça mutedil (artık neredeyse sıfırlanan) kayıplara ve Obama’nın öne sürdüğü diğer gerekçelere rağmen, pekala devam edebilirdi operasyon. Irak’a özgü stabilizasyon çoktan sağlanmıştı, kurulan kukla hükümetler ve güvenlik güçleri ile ABD’nin etki ve varlığını devam ettirdiği üsler üzerinden Amerikan İmparatorluğun bekası çoktan perçinlenmişti. Fakat yapmadı.
O zaman ABD’nin kazancı neydi?
Bu sorunun yanıtı, Ortadoğu’da ve ülkemizde bugün yaşananlarda gizli. ABD toprak kazanımlı bir işgale girişmedi. ABD, kavramsal bir işgale girişti. Hatta ve hatta sonuçlarını kendisinin bile kestiremeyeceği kuramsal bir işgalle sonuçlandırdı fiziki işgali.
“Nereden çıkartıyorsun?” derseniz: “IŞİD’den, PKK’dan, Şii Milislerden, Sünni Sahvalardan ve FETÖ başta İslam’ı ve İslam iddiasındaki kitleleri istismar eden yapıların ürettiği varlık-güç-etki ve sonuçtan” derim.
Bugün artık İslam coğrafyasının ve İslam iddiasındaki kitlelerin gerçeği şudur: “Müslümanlık iddiasındaki halklar birbirine cihat ilan etmiştir. Birbirini kıtır kıtır doğrayan bu kitleler öldükçe kendilerini şehit ilan etmektedir.” Acı gerçek budur. Bu toprakların mağlubiyeti de, Duble Bush’un “Crusade” ile tanımladığı, zafer de!
Bush’un amaç, hedef ve zafer olarak tanımladığı ve fiziki işgal üzerinden başlattığı Crusade-Kutsal Savaş, Obama döneminin aparat güçleri ve vekalet savaşçıları üzerinden doruk noktasına ulaşmıştır. ABD, dahli olduğunu şiddetle reddetse bile, nedeni ve nasılı olduğunu artık inkar edemez.
Bırakın coğrafyadaki aparat güçlerin varlığı ve etkisiyle ilgili gerekçeleri-neden ve nasılları-asimetrik ve doğrusal bağlantıları, sadece şu FETÖ’ye bakın. Obama; “Benim haberim yoktu” dese de, sponsorları-bağlantıları-himaye-destek ve projeleri (Ilımlı İslam-Dinler Arası Diyalog) ile kime ve neye çalıştığını yekten ispat eden FETÖ’cü oluşum ve ürettiği evrim-şiddet-terör ve etki çarpıcı bir gerçeğe (Crusade metoduna) işaret etmektedir.
Siz şuna emin olun: Aynı diğerleri gibi, ‘bugün ne olduğunu bütün çıplaklığıyla gördüğümüz’ iç savaş güdümlü FETÖ’cü yapı da “sözde” cihat yapmaktadır, diğerleri de. İlginçtir: IŞİD de, Şii paramiliterler de, PKK da (kendilerine ‘sözde’ Devrim Şehidi diyorlar) Sünni milislerde, diğerlerinin hepsi de, aynı genetiği taşımaktadır.
İç savaş ve birbirini öldürmek!
Sadece bununla mı kalıyor peki? Ötekileştirme-düşman üretme ve birbirini öldürme mekanizmasına dönüşmüş, Tekfircilik sadece bu örgütlere de özgü değildir. Bugün İslam iddiasındaki sayısız kitle, toplum ve irade, kendisinden olmayanı, kendisi gibi düşünmeyeni Tekfir etmekte, savaşına mücadelesine öldürmesine ve haklılığına gerekçe üretmektedir. Çok acı ama, artık bu, bu medeniyetin kesin bir mağlubiyetidir. İslami bilgi, bilinç ve etkimiz bu derin karmaşaya engel olamamıştır.
Ve coğrafyada kazananı olmayan bu savaş, ilginç bir şekilde tek boyutlu bir kazanım da üretmemiştir. Bugün bilgi-bilinç seviyesi ve arayışı bize kıyasla çok daha güçlü olan Batı toplumu ile İslam arasına aşılması mümkün olmayan içi kan dolu derin bir yarık yerleştirilmiştir. Ve adına İslamofobi denilen bu yarık sayesinde, Batı toplumuna İslam sorulduğunda artık IŞİD tarif edilmektedir. Yani onlar da güdülmeye devam etmektedirler.
Bush döneminde ve ‘Bush’un ifadesiyle’ başlayan Crusade fiziki işgal üzerinden ara hedeflerine ulaşmış, Obama’nın döneminde evrildiği kavramsal işgal üzerinden artık asıl hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır. Hem de üreyen ve üretilen aparat güçler, vekalet savaşçıları ve birbirini tekfir eden ve birbirlerine cihat ilan eden insanlar üzerinden. Hem de çok kolay, ucuz ve risksiz metotlarla. Bu toprakların kaybettiği doğrudur. Ama ilginç bir şekilde Batı da kazanamamıştır. Kazanamayacaktır da! Elbette güç ve menfaat odakları hariç. İstihbarat servisleri, misyonerler ve ruhbanlar hariç.
Bugün medeniyetin beşiği olduğunu iddia eden ABD’nin temel sorunu: “Güç ve menfaat odakları tarafından nasıl kullanıldığıdır.” Obama’nın da öyle. İnsan ve insanlık adına koskoca iki dönemi çarçur edivermiştir. Hem de Obama’ya özgü bir metotla ve habersizlikle! Kasım ayına kadar makas değiştirebilir mi, değiştirmek ister mi, bilmem, ama Obama döneminde sadece Müslümanlar değil, bütün insanlık kaybetmiştir. Bütün insanlık artık mağlup olmuştur.
Ama durun!
Biz FETÖ’cü darbe girişimi üzerinden kaybetmedik. Ağır yaralandık, ama kazandık. Darbe üzerinden bir iç savaş çıkartamadılar, dış müdahalelere çanak tutamadılar. 96 yıl önce de böyle ağır yaralı kazanmıştık, bugün de. Kaybettiler.
O gün omurgası sapasağlam, dinsel ve pozitif bilgi ve bilinç üzerinden yükselmeyi amaçlayan bir devlet kurmuştuk. Okuduğu kutsal kitabını anlamayan bir toplumu, okuduğu Kur’an’ı anlar, yaşar ve “Canlı putlara kul olmaz” haline getirmek isteyen bir liderimiz; Atatürk’ümüz vardı.
Bugünkü Cumhurbaşkanımız da aynı şeyi yapabilir. Din istismarcısı üzerinden, zihinlerin, imanların, vicdanların, muhakemelerin formatlandığı ve güdüldüğü müritler, şakirtler ve mankurtlar üzerinden ağır bir darbe aldık, doğru. Ama, FETÖ’cü zihinden, darbe girişiminden, ramak kalan iç savaştan alınacak derslerle, bugünkü canlı putlara tapmayan bir topluma ön ayak olabilme, liderlik yapabilme fırsatı da doğdu. Bu sayede kendisini putlaştırma eğilimlerinden üreyen riskler ile kendisinin Allah’ın huzuruna put olarak çıkmasına neden olacak ukba riskini de ortadan kaldırmış olur.
Bu meşum olaydan alacağımız dersler ve kimyamızda var olan ‘dinsel ve pozitif’ bilgi ve bilinç üzerinden yükselir ve insanlığı yükseltebiliriz. Fırsat budur.
Ama ders almak, doğru akıl inanç bilgi bilinç ve eylem üretmek kaydıyla.
Yeri gelmişken, bilmeyenleri şaşırtayım biraz. Ruhbanın dine, dindara, devlete ve askere musallat olmasını engelleyen laikliğin kaynağı Batı diye bilinir, ama laikliğin asıl kaynağı Kur’an’dır. Biz Batı’dan, batı da Kur’an’dan almıştır. Dinde zorlama yoktur, ‘Senin dinin sana benim dinim banadır.’ Bu anlayabilenedir. Kur’an’ı okuyan, anlayan, tefekkür eden ve yaşamaya çalışan kimseyi, hiç kimse güdemez, hiç kimse istismar edemez.
Benim Kur’an’dan çıkardığım bir derste şudur: Allah’a Kuran üzerinden kulluk et. Eğer Allah’a Kuran üzerinden kulluk etmezsen, ya içindeki bir puta/putlara ya da dışındaki bir puta/putlara taparsın. FETÖ işte budur. Bizim FETÖ üzerinden yaşadığımız; canlı puta tapanların ürettiği terördür, şiddettir, katliamdır, cehennemdir. Ve kavramsal mücadele edilmezse, daha nice canlı put ve bu canlı putlara tapıcı sırada beklemektedir.
Doğru makasta Allah bize yardım edecektir.
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder