ORTADOĞU LABORATUVARINDA DEVLETLEŞEN ÖRGÜT HİZBULLAH BÖLÜM 1
Ahmet CÜLÜK*
*Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
ORTADOĞU`NUN LABORATUVARINDA DEVLETLEŞEN ÖRGÜT: HİZBULLAH
İÇİNDEKİLER
I. ÖZET
II. GİRİŞ
III. LÜBNAN`IN SOSYAL VE SİYASAL YAPISI
IV. HİZBULLAH`IN TARİHSEL GELİŞİMİ
V. HİZBULLAH`IN AMAÇLARI VE İDEOLOJİSİ
VI. ÖRGÜTSELVE SİYASİ YAPILANMA
VII. SOSYAL YAPILANMA
VIII. ASKERİ YAPILANMA
IX. İRAN, SURİYE, HİZBULLAH İLİŞKİSİ
X. SONUÇ
XI. KAYNAKÇA
Özet
Ortadoğu birçok farklı etnik unsurun, kültürün, dinin ve hatta aynı dine mensup farklı mezheplerin yer aldığı birçok ülkeye ev sahipliği yapmaktadır ve hiç şüphesiz uzun ve çalkantılı tarihi boyunca Ortadoğu, bu farklılıkların yaratmış olduğu çatışmalara ve zorunlu birlikteliklere şahit olmuştur. Bu farklılıklar kimi zaman ayrıştırıcı bir unsur olmuş, kimi zaman ise hiç beklenmediği şekilde birleştirici bir güce sahip olmuştur fakat Ortadoğu`nun laboratuvarı olarak adlandırılabilecek bir ülke varsa şüphesiz ki o ülke Lübnan`dır. Ortadoğu`nun Paris`i olarak adlandırılan Beyrut`un başkentliğini yaptığı Lübnan Ortadoğu`daki diğer devletlerden çok daha fazla farklı dini kimliğin yer aldığı bir ülke olup, Lübnan`da neredeyse her dini grubun siyasi gücünü oluşturan yapılar bulunmaktadır fakat içlerinde öyle bir grup vardır ki; zaman içerisinde siyasi ve askeri gücünü giderek arttırarak devletleşme noktasına gelmiştir ve bugün onsuz bir Lübnan düşünülemez; Hizbullah. Bu çalışma Hizbullah`ın laboratuvar ülke olarak adlandırılan Lübnan`da hangi amaçla, hangi süreçlerden geçerek bugünkü konumuna geldiğini, süreç içerisinde ve bugün hangi devletlerle ittifak içerisinde olduğunu ve Lübnan`ın sosyal ve siyasi yapısının bu süreçte etkisini araştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Lübnan, Şii, Sünni, Emel, Hizbullah, Hasan Nasrallah, İran, Suriye
GİRİŞ
Lübnan, birçok akademisyen ve Ortadoğu uzmanı tarafından bölgedeki dini kimliklerin farklılıkları üzerinde kendine has yönetim esasları ile birlikte varlığını sürdüren laboratuvar bir ülke olarak adlandırılmaktadır. Böylesi bir yapıya sahip bir ülkede her mezhep ve o mezhebe bağlı feodal aile, liderliğini yaptığı çeşitli siyasi oluşumlarla ülke siyasetine yön vermektedir. Fakat içlerinde öyle bir siyasi yapılanma vardır ki sadece siyasi bir yapılanma olmakla kalmamış askeri ve sosyal profili ile de ülke içinde ve bölgede etkili bir güç olma stratejisini benimsemiştir. Böylece kriz ve savaş ortamlarında gücünü arttırmak için bulduğu fırsatları kullanabilmiş ve bugün ülke siyasetinde birçok siyasi oluşumdan daha fazla söz hakkına sahip hale gelmiş, ülkenin belirli bölgelerinde zaman içerisinde örgüt ve siyasi partiden ziyade devlet konumuna gelmiştir. Bu örgütün adı Hizbullah`tır. Hizbullah, Lübnan’da 1975-1989 tarihleri arasındaki iç savaş sırasında örgütlenmeye başlayan, 1985’te de resmi olarak kuruluşunu ilan eden hem askeri hem de siyasi kanada sahip radikal İslamcı Şii bir örgüttür. Örgüt, ülke içerisinde sadece siyasi bir oluşum olmakla kalmayıp askeri ve sosyal çalışmalar yürüten büyük bir güç haline gelmiştir. Bu süreç içerisinde sadece Lübnan`da güçlenmekle kalmayan Hizbullah`ın İran ve Suriye ile kurmuş olduğu karşılıklı stratejik ve ideolojik bağlar, Hizbullah`ı bölgede daha önemli bir konuma getirmiştir.
Hizbullah, sadece Lübnan’da değil aynı zamanda bölgedeki en önemli güçlerden biridir. Hizbullah’ın gücü kuşkusuz tesadüf değildir. 1985`ten bu yana düzenli bir strateji izleyen Hizbullah, 30 yıl boyunca uyguladığı program ve stratejiler sonucunda sürecin meyvelerini almış ve bugünkü gücüne erişmiştir . Bu çalışmalar vesilesiyle Hizbullah, bir Şii parti olarak, Lübnan halkının özellikle Şiilerin büyük bir kısmının desteğini kazanmakla kalmayıp Lübnan dış politikasında ve bölgede dikkate alınan önemli bir güç haline gelmiştir. Katı İslami bir ideoloji üzerine kurulmuş olan Hizbullah`ın ana amaçları Lübnan’da bir İslam devleti kurmak, ülkeyi İsrail işgalinden kurtarıp Batı emperyalizminden korumaktır. Hizbullah, Batılı devletlerce tehlikeli bir terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen Arap Dünyası ve Ortadoğu’da özellikle Şii kesimlerce kurtarıcı, koruyucu bir askeri güç, insanlara yardım eden bir sivil toplum kuruluşu olarak görülmektedir.
Bu çalışmada Hizbullah`ın Ortadoğu`nun laboratuvarında kurulmuş olan bir örgütken giderek devletleşme yolundaki süreci, bu süreci oluşturan altyapı ve ilişkiler ağı ele alınacaktır. Çalışmada ilk olarak Lübnan`ın sosyal ve siyasal yapısı, ardından Hizbullah`ın tarihsel gelişimi, amaçları ve ideolojisi, örgütsel, siyasi, askeri ve sosyal yapılanması ve son olarak İran-Suriye-Hizbullah ilişkisi ele alınacaktır.
LÜBNAN`IN SOSYAL VE SİYASAL YAPISI
Lübnan`ın sosyal ve siyasi yapısı arasındaki bağ günümüzde birçok ülkeye göre çok daha fazla iç içe geçmiş ilişkiler ağıdır. Ülkenin siyasi yapısı, sosyal yapısındaki farklı oluşumlar, özellikle de farklı dini kimlikler ve feodal düzende gücünü devam ettiren büyük aşiret ve aileler üzerinden şekillenmiş olup, aynı şekilde siyasal yapı ve bu yapının ortaya koymuş olduğu eylemler de bütün bir sosyal yapıyı etkilemektedir. Bu nedenle Lübnan`ın siyasi ve sosyal yapısı birbirinden bağımsız hareket edemez, zira bu iki yapıdan herhangi birinin ortaya koyacağı eylemlerin diğer yapıyı etkilememesi düşünülemez.
Günümüz sosyal ve siyasal yapısı 1861 Cebel-i Lübnan Nizamnamesine dayanan Lübnan, sosyal yapısı ile birçok ülkeden farklı bir karakteristiğe sahiptir. Bunun en önemli nedeni ülkede farklı dini kimliklerin sosyal yapıda belirleyici unsur olmasıdır ve ülkedeki iki büyük din olan Hıristiyanlık ve Müslümanlığın 22 farklı mezhebe bölünmüş olmasıdır. Bu farklı dini kimlikler siyasi partilere şekil vermekte ve siyasi yapıyı oluşturmaktadır. (BORAN, 2007)
Bugün Lübnan`ın sosyal yapısını ele aldığımızda; 5 milyona yaklaşan nüfusuyla %95 Arap, %4 Ermeni ve %1 oranında diğer etnik unsurlar ortaya çıkmaktadır. (KAYA, 2013) 22 farklı mezhebin bulunduğu fakat resmi olarak 18`inin tanındığı Lübnan`da başlıca mezhepler şu şekildedir:
Sünni Müslümanlar; nüfusun %20`sini oluşturmaktadırlar. Genellikle sahil kesimlerinde ve şehir merkezlerinde yaşarlar. Sünni kesimin önemli aileleri Karami, Hariri ve Selam aileleri olup; Hariri ailesi Tayyar El Mustakbal hareketinin, Kerami ailesi Arap Kurtuluş Partisi`nin ve Selam ailesinin Reform Öncüleri Partisi`nin liderliğini yapmaktadır. (ATLIOĞLU, 2005)
Şii Müslümanlar; nüfusun %30 unu oluşturmakta olup ülke içerisindeki en güçlü gruptur. Genellikle Güney Lübnan ve Bekaa vadisinin kuzeyinde yaşayan Şii Müslümanlar, özellikle 1960`lardaki göç ile birlikte Beyrut`ta yoğunlaşmış ve güçlenmişlerdir. En önemli Şii aileler Berri, Asad ve Hamadeh`dir. Şii Müslümanlar ise Emel Örgütü ve Hizbullah etrafında toplanmıştır. (GÜNGÖRMÜŞ)
Dürziler; genel nüfusun yaklaşık olarak %7-8`ini oluşturmakta olup, Lübnan siyasi sistemi tarafından Müslüman olarak kabul edilmekte ve kendilerini Müslüman olarak görmektedirler fakat genel olarak Müslümanlardan farklı ibadet şekillerine sahip olduklarından diğer Müslüman topluluklar tarafından Müslüman olarak görülmemektedirler. Genellikle Beyrut`un doğusu ve güneydoğusunda bulunan Şuf adı verilen dağlık bölgede yaşamaktadırlar. En önemli Dürzi aileleri Canbulat ve Aslan aileleridir. (ATLIOĞLU, 2005)
Hıristiyan Maruniler; genel nüfusun yaklaşık olarak %19-20`sini oluşturmaktadırlar ve nüfus itibariyle Lübnan`da Şiilerden sonra 2.büyük grupturlar. Buna rağmen Maruniler meclisteki koltuk dağılımında en güçlü grup konumundadır. Batı dünyası ve Vatikan ile iyi ilişkileri vardır fakat 2. Vatikan Konsilinden itibaren Vatikan`dan bağımsız olarak kendi ayinlerini organize etmektedirler. Yoğun olarak Cebel-i Lübnan adı verilen bölgede ve Beyrut`ta yaşamaktadırlar. Ülkedeki diğer önemli dini topluluklar ise; Grek Ortodoks, Grek Katolik, ve çok daha küçük oranlarda Ermeni Ortodoks, Musevi, Bahai, Mormon, Hindu ve Budistlerdir. (Yeni Rehber Ansiklopedisi, 1994)
Lübnan`daki siyasi yapıyı ele aldığımız zaman rahatça görebiliriz ki; Lübnan`da siyaset feodal aileler ve onlara kimliklerini veren mezhepleri tarafından şekillenmektedir. Demokratik Parlamenter Cumhuriyet sisteminin ve kuvvetler ayrılığının hakim olduğu Lübnan siyasetinde, siyasi yapının işleyişini belirleyen 2önemli anlaşma vardır. Bunlar; 1943 yılında ortaya konulan Ulusal Pakt ve 1989 yılında imzalanmış olan Taif Anlaşmasıdır. (ATLIOĞLU, Ortadoğu`da Seçimler (3): Lübnan Parlamento Seçimleri, 2009)
2. Dünya Savaşı sırasında Fransa`nın bölgedeki güç boşluğundan yararlanarak bağımsızlığını ilan eden Lübnan`daki siyasi yapı 1943`te ortaya konulan ülkenin kurucu belgesi olarak tanımlanan Ulusal Pakt çerçevesinde siyasi görev ve yapıların ülkedeki mezheplerin nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına dayanmaktadır. Ulusal Pakt ile cumhurbaşkanının Maruni, Meclis başkanının Şii, başbakanın Sünni olduğu ve meclisteki dağılımın Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında 6/5 oranında olduğu bir yapı ortaya konulmuştur. (mfa)
1975 yılında başlayıp 1989 Taif Anlaşması`na dek süren iç savaşın ardından 1989 yılında Suriye yönetiminin de baskısıyla imzalanan Taif Anlaşması ile birlikte dinsel toplulukların meclisteki dağılımında değişikliğe gidilmiştir. Taif Anlaşması ile Maruni cumhurbaşkanının yetkileri azaltılıp bazı yetkiler Sünni başbakana verilmiştir. Ayrıca parlamentodaki koltuk sayısı 99`dan 128`e çıkarılmış ve 6/5`lik oran yerine Hıristiyan ve Müslümanlara eşit sayıda koltuk verilmiştir. (Cüneyt DOĞRUSÖZLÜ, 2011)
Günümüzde de yürürlükte olan Taif Anlaşması gereğince Lübnan Parlamentosu`nda mezheplere göre koltuk dağılımı şu şekildedir: Sünniler 27, Şiiler 27, Dürziler 8, Nusayriler 2, Maruniler 34, Grek Katolikler 8, Grek Ortodokslar 14, Evanjelistler 1, Ermeni Katoliler 1, Ermeni Ortodokslar 5 ve diğer azınlıklar 1 koltuğa sahiptir. (Ortadoğu Analiz, 2009) Günümüzde ülkede nüfus olarak en büyük çoğunluğa sahip olan Şiilerin 27 koltuğu varken Marunilerin 34 koltuğa sahip olması Şii kesimin tepkisini çekmekte olup bu tepki kendi seslerini duyurabileceğine inandıkları Hizbullah`a olan desteğin artmasını sağlamaktadır.
Birçok farklı mezhep ve bu mezheplere ve feodal ailelere bağlı olarak birçok siyasi hareketin var olduğu Lübnan`da iktidara gelebilmek için farklı siyasi hareketler arasında bir ittifak ve koalisyonun oluşturulması kaçınılmaz hale gelmektedir. Nitekim 2009 seçimlerini kazanan 14 Mart İttifakı`n da 6, 14 Mart İttifakı`nın kazandığı 71 koltuğa karşın 57 koltuk kazanabilen 8 Mart İttifakı`nda ise 9 farklı siyasi grup bulunmaktadır. (Ayhan, 2009) Bu kadar çok siyasi hareketin mecliste bulunduğu Lübnan`da hükümet tabiri caizse pamuk ipliğine bağlı bir şekilde birçok farklı siyasi hareket tarafından kurulmaktadır. Örneğin; 8 Mart İttifakı içerisinde yer alan Hizbullah 2 bakanlığa sahiptir ve Lübnan hükümetinde herhangi bir mezhep grubunun hükümete karşı tutum alması bütün bir hükümeti sallantıya düşürebilmektedir.
HİZBULLAH`IN TARİHSEL GELİŞİMİ
Hizbullah, ‘’hizb’’ ve ‘’Allah’’ kelimelerinden türetilmiş olup kelime anlamı itibariyle Allah`ın Partisi veya Allah`ın Taraftarları anlamına gelmektedir. Örgütün her şeyden önce bu ismi seçmesi ve kullanmasının temelinde önemli bir atıf yatmaktadır. Bu isim Maide suresinin 55. ve 56. ayetlerinden esinlenerek ortaya konulmuştur. ‘’55 – Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekatı veren mü’milerdir. 56 –Kim Allah’ı, O’nun peygamberini ve inananları dosta edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendilerdir’’ (Maide Suresi )
Hizbullah`ın isim babası olarak Molla Muhammed Gaffari`yi gösterebiliriz. Molla Muhammed Gaffari`nin en önemli özelliği İran`da Şah rejimine karşı savaşan; demokrasi, Batılı kurumlar ve çok partili rejime karşı çıkan bir molla olmasıdır. Zira Molla Muhammed Gaffari bu süreçte hapse atılmış ve hapisteyken yazdığı bir mektupta ‘’Tek parti vardır, o da Allah`ın Partisi`dir.’’ diyerek İran`da şah rejimine karşı savaşan Şiilerin büyük desteğini toplamış ve önemli bir sembol haline gelmiştir. (ERDİN, 2010)
İsim babalığını Molla Muhammed Gaffari`nin yapmış olduğu Allah`ın Partisi anlamına gelen Hizbullah`ın tarihsel gelişimini ele aldığımız takdirde genel itibariyle İsrail`in Güney Lübnan`ı işgali, Şii Emel örgütü ve radikal Şiilerin bu örgütten koparak Hizbullah`ın kurulması, Seyyid Hasan Nasrallah`ın Hizbullah`ın genel sekreteri oluşu ve örgütün İsrail ile olan çatışmaları ve nihayetinde 2006`da Beyrut`a gerçekleşen saldırı sonucunda İsrail-Hizbullah çatışması ile birlikte örgütün büyük bir çoğunluk ve özellikle Arap kamuoyunda Şii toplulukların yanı sıra bazı Sünni kesimler tarafından da destek görerek gücünü arttırması örgüt için tarihi dönüm noktalarıdır demek yanlış olmayacaktır.
1943 yılında Lübnan`ın bağımsızlığını ilan ettiği andan itibaren Ulusal Pakt ile birlikte ülkedeki Hıristiyanlar en güçlü toplulukken ülkedeki Şiiler nüfuslarına oranla maddi ve politik olarak güçsüz durumdaydılar. Yıllar içerisinde kırsaldan kente göç ile Beyrut`un kenar mahallelerine ve gecekondulara yerleşen Şiiler, politik olarak yeterince seslerini duyuramayan, hastane gibi kamu kuruluşları için bütçenin sadece %7`sinin ayrıldığı bir gruptu. Mevcut koşulların tepki çektiği bu durumda Şiiler adına ilk örgütlenme, İmam Musa Sadr`ın kurduğu Şii Emel Örgütü ile 1974 yılında ortaya çıkmıştır. (ERDİN, 2010) Şii Emel Örgütü Hizbullah`a giden yolda Şiilerin kurmuş olduğu bir örgüt olarak ilk adım olmuştur.
Lübnan`daki ilk Şii örgütlenme olan Emel Örgütü`nün kurucusunun Musa Sadr olması veya bundan sonraki süreçte Hizbullah`ın günümüze dek İran tarafından desteklenmesi tesadüf değildir. Lübnan`daki Şii örgütlenmelerin temeli de aslında İran`da medrese eğitimi almış mollalar tarafından atılmıştır. İmam Musa Sadr da İran`da doğmuş, Necef ve Kum gibi önemli şehirlerde medrese eğitimi görmüştür. Daha sonra Lübnan`a yerleşmiş olan Sadr 1943 Ulusal Paktının getirdiği eşit olmayan düzenin barış yoluyla değiştirilemeyeceğini düşünerek Şii Emel Örgütü`nü kurmuştur. Örgüt milis kuvvetlere sahip olup, tek amacı Lübnan`daki Şiilerin haklarını korumak olmayıp, İsrail tehdidine karşı da organize edilmiş bir yapılanmadır. (IŞITAN, 2008)
1975 yılında iç savaşın ortaya çıkmasıyla birlikte milis kuvvetlere sahip olan Emel de iç savaşa dahil olmuştur. 1978 yılında Libya`ya yaptığı gezinin ardından ortadan kaybolan Sadr, Emel`i lidersiz bırakmış olup, ardından gelen liderler de Sadr`ın karizmatik liderliğini dolduramamıştır. Ayrıca 1979`da İran`da gerçekleşen İslam Devrimi ile İmam Humeyni, İran İslam Cumhuriyeti`nin resmi ideolojisini bölgedeki Şiilere ihraç etmek istemiştir. Bu koşullarda Lübnan bu strateji için önemli bir adımdır. İç savaşla birlikte 1982 yılında İsrail`in Lübnan`da bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü militanlarını bahane ederek Lübnan`ı işgal etmesiyle birlikte birçok Şii militan, uzlaşmacı bir tavır sergileyen Emel`i terk edip radikalleşerek 1982 yılında örgütlenmeye başlayan Hizbullah`a katılmışlardır. (MANNES, 2004)
1982 yılında örgütlenmesine rağmen resmi kuruluş tarihi 1985 olarak kabul edilen Hizbullah`ın isim babası Molla Muhammed Gaffari, İran Devrim Muhafızlarını yardımı ve İran İslam Devrimi lideri Ayetullah Humeyni`nin onayıyla örgütü organize eden kişiler Abbas Musavi ve Suphi el Tufeyli olmakla birlikte örgütün ruhani lideri ve asıl kurucusu olarak Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlallah görülmektedir. Fadlallah`ın ortaya koymuş olduğu görüşler Hizbullah`ın dini ve ideolojik altyapısını oluşturmuş olup bu bağlamda Fadlallah birçok kimse tarafından desteklenmiştir. Hizbullah`ın ruhani liderliği gibi bir iddiası bulunmadığını birçok kez belirtse de Fadlallah`ın öğretileri Hizbullah`ın yolunu çizmiştir. Fadlalah`a göre camiler sadece ibadet yeri olmakla kalmayıp, siyasi ve cihad faaliyetlerinin de yürütüldüğü yerler olmalıdır. (ÖZTÜRK, 2014) Nitekim Hizbullah bu tavsiyeyi dikkate almış olup, kısa süre içerisinde halk tabanına inebilmiştir. Hizbullah`ın tabana yayıldığı süreç içerisinde izlediği bazı stratejiler Hamas`ın Filistin`de tabana yayılmak için izlediği stratejilere benzetilebilmektedir. Camilerin sadece ibadethane olarak kullanılmakla kalmayıp halka siyasi mesajların verilebildiği cihad organizasyonların tertip edilebildiği yerler olarak kullanılması, bu iki örgütün de kısa sürede halka ideoloji ve amaçlarını anlatabilmesi ve taraftar toplayabilmesini sağlamıştır. Zira Şeyh Ahmet Yasin de camilerde vermiş olduğu ünlü vaazlar ile birlikte halkın dikkatini çekmiş ve Hamas destekçi sayısını arttırabilmiştir. Çünkü Hamas ve Hizbullah`ın hitap ettiği orta sınıf veya yoksul olarak nitelendirilebilecek olan kesimi toplu halde kendine çekebilmek için en uygun ortamlar camilerdir. (BORAN, 2007)
1985 yılında resmi olarak kuruluşunu ilan Hizbullah`ın yönetici kadrosu aslıdan tam anlamıyla 1989 tarihinden itibaren şekillenmiştir. 5 Kasım 1989`da Hizbullah`ın ilk genel sekreteri olan Suphi El Tufeyli`nin ardından 1991 Mayıs ayında örgütün genel sekreterliğine Abbas Musavi getirilmiştir. Abbas Musavi`nin Şubat 1992`de İsrail tarafından öldürülmesinin ardından örgütün genel sekreterliğine İran`ın da desteğiyle Seyyid Hasan Nasrallah gelmiştir. Nasrallah göreve gelişiyle birlikte İran ile olan derin dostluğunun devam edeceğini belirterek İran`dan gelecek olan maddi ve manevi desteğin devamını sağlamıştır. (BORAN, 2007)
1992 tarihinde Hizbullah`ın genel sekreterliğine gelişinin ardından Seyyid Hasan Nasrallah yapmış olduğu bir basın açıklamasında aynı yıl içerisinde Bekaa bölgesinde yapılacak olan parlamento seçimlerine katılacağını ilan ederek Hizbullah`ı sadece askeri bir örgüt olmaktan çıkarıp siyasi bir parti haline de getirmiş, böylece Lübnan iç siyasetine politik olarak da müdahale fırsatı kazanmıştır. (Susan G. MAHAN, 2003)
Nasrallah liderliğindeki Hizbullah yıllar içerisinde kendisine olan desteği ve ulaştığı kitleyi genişletmiş, bunun yanı sıra İsrail ile olan mücadelesini sürdürmüştür. 1996 yılındaki İsrail saldırısına karşı ülkeyi örgütleyebilen Hizbullah, 2000 yılında Şeba Çiftlikleri hariç İsrail`i Lübnan`dan çıkartmıştır. Böylece ülke çapında Nasrallah ve Hizbullah`a olan destek sadece Şii gruplarca kalmamış, geniş kesimlere ulaşmıştır. (ÇELİK, 2006)
Hizbullah`ın 2006 yılında 8 İsrail askerini öldürüp, 2`sini esir almasıyla birlikte Temmuz 2006`da İsrail Lübnan`a karşı saldırı başlatmış ve bu saldırıda Hizbullah`ın gücünü tamamen kırarak örgütü halk nezdinde küçük düşürmek ve ona olan desteği kırmak istemiştir. 33 gün süren ve Lübnan`da birçok yerleşimin harabeye dönmesiyle sonuçlanan savaşın ardından, İsrail`in beklentisinin aksine Hizbullah, Lübnan ve özellikle Arap Şii dünyasında en önemli güçlerden biri kabul edilmiş ve Nasrallah bir kahramana dönüşmüştür. (Peraino, 2006)
Böylece 1974 yılında Emel Örgütü`nün kurulmasıyla birlikte ilk adımların atıldığı tarihten günümüze dek izlenen düzeni strateji içerisinde 1985 yılında resmi olarak kuruluşu ilan eden Hizbullah 2006 yılındaki savaşla birlikte tüm dünyaya askeri gücünü kanıtlamakla kalmayıp Nasrallah`ın liderliğinden itibaren siyasi faaliyetler de yürüterek meclise ve kabineye girmiş, bugün Lübnan yönetiminin vazgeçilmezi haline gelmiştir.
HİZBULLAH`IN AMAÇLARI VE İDEOLOJİSİ
Adını İran`daki şah rejimine karşı vermiş olduğu mücadelede hapishanede işkence ile öldürülen Molla Muhammed Gaffari`nin bir mektubunda Maide suresinin 55. ve 56. ayetlerine atfından alan Hizbullah 1985 yılında resmi olarak kuruluşunu ilan etmesiyle birlikte amaçlarını açıklayan bazı maddeler ortaya koymuştur.
1985 Şubat ayında Hizbullah genel kurulunda alınan kararlara göre:
a- Lübnan’ı problemlerinden kurtarmanın ilk yolu İslami bir devlet kurmaktan geçer. Ancak İslami bir sistem Lübnan halkı arasında eşitliği ve adaleti sağlayabilir.
b- Hizbullah, Batılı emperyalist güçlerin Lübnan’ı terk etmesi için elinden geleni yapacaktır.
c- Ülkenin İsrail tarafından işgal edilmiş olması asıl problemdir. İşgal sona erinceye ve Siyonist düşman yok edilinceye kadar direniş sürecektir.
d- Bütün Dünya Müslümanları bu mücadele de Hizbullah’ın yanındadır. (ERDİN, 2010)
Hizbullah`ın amaçlarını özetleyen bu önemli 4 maddeye ek olarak Hizbullah liderleri tıbbi yardımlarda bulunmak, ihtiyaç sahiplerini ve yetimleri gözetmek, savaştan zarar gören insanlara maddi ve manevi yardımlarda bulunarak bölgedeki halkın eğitiminin sağlanması amaçlarını taşıdıklarını belirtmişlerdir. Özetle Hizbullah`ın ana amacı Lübnan`ın İsrail ve Batı tehdidine karşı korunması ve bu yolda ülke içinde eşit ve adaletli bir yönetim sağlayabilmek için Lübnan`da İslami bir devletin kurulmasıdır.
Hizbullah`ın ideolojisi ise Muhammed Hüseyin Fadlallah`ın, İran İslam Devrimi ve onun lideri Ayetullah Humeyni`nin öğretilerine ve Şia mezhebi öğretilerine dayanmaktadır. Fadlallah`ın ve Humeyni`nin öğretileri genel itibariyle Şia mezhebinin temel öğretilerini içinde barındırmakta olup, bununla birlikte bu öğretilerin ve şeri hükümlerin esas alındığı bir yönetim şeklinin hakim kılınması İran İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah`ın ideolojik olarak ana amacını oluşturmaktadır.
İran İslam Cumhuriyeti ve İran İslam Devrimi lideri Ayetullah Humeyni ile Hizbullah arasında birbirinden asla kopmayan büyük bir bağ vardır çünkü Hizbullah`ın ortaya çıkışı İran İslam Devrimi`nden geçer. 1979 yılında İran`da gerçekleşen İslam Devrimi`nin ardından İmam Humeyni İslam Devrimi`nin bölgedeki diğer ülkelere de ihraç edilmesi kararını almıştır. Bu süreçte en uygun koşullara sahip olan ülke Lübnan`dır. Çünkü Lübnan`daki Şiiler ile İran`daki Şiilerin siyasal ve toplumsal çıkarları arasında bir fark yoktur. Böylece İran Devrim Muhafızlarının da desteği ve Ayetullah Humeyni`nin de icazeti ile Lübnan`da İran İslam Devrimi`nin yolunu ve öğretilerini izleyecek olan örgüt, Hizbullah kurulmuştur. Hizbullah`ın da yolunu çizen ve ortak paydaya sahip olduğu İran İslam Devrimi`nin ideolojisi ise Şia mezhebi ve imamiyye inancına dayanmaktadır. Bu yolda Hizbullah kendisini ve ideolojisini hak olarak görmüş, bu nedenle girdiği mücadeleyi de Batıla karşı Hak savaşı olarak adlandırmıştır.
Şia, Arapça bir kelime olup yandaş anlamına gelmekte ve Hz. Ali`nin yandaşları anlamında kullanılmaktadır. Mezheplerin ortaya çıkışı ile birlikte, Hz. Muhammed`in ölümünden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman`ın yerine en başından beri Hz. Ali`yi halife olarak gören ve onun ardından Ehl-i Beytin, yani Hz. Ali ile Hz. Fatıma`nın soyundan gelenlerin halife olması gerektiğine inanan toplulukların zaman içerisinde almış olduğu addır. (FIĞLALI, 2007)
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman`ın ardından halifelik Hz. Ali`ye geçmiştir fakat Hz. Ali ile Muaviye arasında halifelik üzerine sorunlar baş göstermiş, bunun sonucunda Hz. Ali ile Muaviye arasında ünlü hakem olayı gerçekleşmiştir. Hakem olayı ile birlikte halifelik Hz. Ali`nin elinden alınmış olup, Hz. Ali bu olayın ardından Hariciler tarafından şehit edilmiştir. Muaviye ise Hz. Ali`nin ölümünün ardından 2. İmam olan Hz. Hasan`ı şehit ettirmiştir. Muaviye`nin vefatının ardından Muaviye`nin halifeliği bıraktığı oğlu Yezid ise Hz. Ali`nin diğer bir evladı olan Hz. Hüseyin`i şehit etmiş, bu olay tarihe Kerbela olayı olarak geçmiştir. Böylece İslam dünyasında önlenemez bir ayrılık başlamış ve Şia doğmuştur. (BORAN, 2007)
Şia inancında yer almakta olup İran ile Hizbullah`ın ideolojisinde de son derece önemli yer kaplayan diğer bir konu ise imamiyye konusudur. Şia mezhebine göre Hz. Muhammed`in vefatının ardından hilafet Hz. Ali`ye geçmeli ve Hz. Ali`nin hilafetinin ardından ise Hz. Ali ve Hz. Fatıma`nın soyundan gelenler bu imameti devam ettirmelidir. İmamet insanların seçimiyle değil, ilahi bir kudretin atamasıyla gerçekleşir ve Şia`ya göre Hz. Muhammed imametin Hz. Ali`nin soyundan devam etmesi gerektiği konusunda insanları uyarmıştır. Tıpkı Hz. Muhammed`in Hz Ali`yi imam olarak atadığı gibi Hz. Ali de Hz. Hasan`ı ve Hz. Hasan da Hz. Hüseyin`i imam olarak tayin etmiştir. Genellikle imam sayısı 12 ile sınırlandırılmış olup bu imamlar şu şekildedir; Hz. Ali, ondan sonra İmam Hasan, ondan sonra kardeşi İmam Hüseyin ve onun soyundan gelen dokuz kişidir. Bu dokuz kişi sırası ile İmam Ali, İmam Muhammed’ül Bakır, İmam Ca’fer’us-Sadık, İmam Musa el Kazım, İmam Aliyy’ür-Rıza, İmam Muhammed’üt-Takıy, İmam Aliyy’ün-Nakıyy, İmam Hasan’ül-Askeri ve İmam Mehdi’dir. Yine Şia inancına göre 12. İmam Hz. Mehdi`dir, İmam Mehdi hayatta olup günün birinde zuhur edecektir. (GÖLPINARLI, 1997)
Hizbullah`ın Şii ideolojisinde ise temel olarak 3 kavram vardır. Bunlar; imamlık öğretisi, takiye ve tabiyadır.
İmamlık öğretisi; 12 İmam`ın tanınması ve onlara sunulacak saygı ile birlikte Kur`an, hadisler ve şeriat hakkında tam bir bilgi sahibi olan yaşayan bir imam takip edilmesidir. Hizbullah için günümüzde yolu takip edilen imam, İran dini lideri Ayetullah Hamaney`dir.
Takiye; örten, koruyan anlamına gelmekte olup Kur`an da Nahl Suresi`nin 106. Ayetine dayanmaktadır. Buna göre Müslümanlar eğer çok zor durumda kalırlar ise inançlarını gizleyebilir veya inkar edebilirler. Hasan Nasrallah`a göre takiye belirli dönemlerde bir gereklilik olup zulüm altındaki Şii Müslümanlar adaletsiz yöneticilerle çatışmamak için takiyeye başvurabilirler.
Tabiya; seferberlik anlamına gelmekte olup insanları haklı davaya katmak için kullanılmalıdır. Hizbullah bu yolda İmam Humeyni`nin yolunu seçmiş ve tevekküle karşın genel bir eylemci çizgiyi benimsemiştir. Bu eylemci çizgi Hizbullah`ı Emel örgütünden farklı kılmış, radikal bir tutumla İsrail ve Şia`ya zulmeden bütün güçlere karşı seferberlik ilan etmesini sağlamıştır. (ALAGHA, 2007)
Özetle Lübnan`dan İsrail ve Batılı güçleri atarak eşitliğe ve adalete dayalı bir İslam Devleti kurma amacını güden Hizbullah`ın belkemiğini oluşturan ideoloji İran İslam Devrimi ideolojisi, dolayısı ile Şia ve imamiyye inancına dayalı öğretilerden oluşan bir ideolojidir Bu nedenlerden dolayı Hizbullah ve İran arasındaki bağ dini ve ideolojik olarak birçok devletten daha güçlü konumdadır.
ÖRGÜTSELVE SİYASİ YAPILANMA
Hizbullah`ın örgütsel yapısına baktığımız zaman görülmektedir ki; Hizbullah kuruluşundan itibaren bireysel liderlik yerine kolektif çalışma yürüten bir yönetimi esas almıştır. Bu kolektif liderliğe şura adı verilmektedir. Şura 9 kişi ile sınırlı olup şura içinden bir genel sekreter seçilmektedir. Bu genel sekreter Hizbullah`ın liderliğini de yürütmüş olmaktadır.1992 yılından bu yana Hizbullah`ın genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah`tır. (BORAN, 2007)
İlk yıllarında tabiya anlayışıyla yerel camilerde örgütlenerek halk tabanına kısa sürede yayılan Hizbullah, yıllar içerisinde destek aldığı tabanı ve gücünü büyütmesiyle birlikte örgütsel yapısını tam anlamıyla oturtmuştur. Hizbullah`ın örgütsel yapısı şu şekildedir:
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder