İNSANLIK SUÇLARI, BÖLÜM 1
Siyasal bilimci ve demograf; Rudolph J. Rummel
19. Ve 20. Yüzyılda gerçekleşen soykırımlarda , mevcut iktidarlar tarafından çeşitli teknikler kullanılarak öldürülen insan sayısının 170 milyon olduğunu belirtiyor ve soykırım tarifinin daha da geniş tutulup , buna insanın insana karşı gerçekleştirdiği her türlü öldürme olayı dahil edilirse bu rakamın 300 milyona yakın olduğunun tespitini yapıyor.
Rummel kendi tespit ettiği belge ve bilgilere göre , soykırım ( genocide ) ve her türlü insan kırımının ( democide ) İspanyol engizisyonu döneminde yaygın olarak uygulandığını ve 1480-1758 yılları arasında 124 milyon insanın , İspanyol monarşisi tarafından engizisyon mahkemeleri kovuşturmaları sonucunda katledildiğini belirtiyor.
Günümüzde insanlığın , soykırım konusunda uluslar arası retorikten dolayı oluşan genel kanı sonucu , soykırım denince akla sadece Nazi dönemi Almanya’sını yöneten ekibin ( 1938 – 1945 ) ; Yahudileri , Çingeneleri ve diğer çeşitli milliyetten ve etnik kökenden gelen grupları ve üyelerini sistematik ve planlı hedef seçerek yok etmesini getirmektedir.
Ancak konunun Nazilerle başlamadığını belirten Amerikalı psikolog ve sosyolog Williams James bu konudaki insanlık tarihiyle ilgili araştırmasında “ tarih kan deryasıdır “ ( 1910 ) diyor . William James gibi konu üzerinde araştırma yapan çeşitli bilim adamları da , soykırımın Nazilerin yaptıklarıyla sınırlandırılamayacağını ve insanlık tarihinin diğer dönemlerinin de bu tür zalimliklerle dolu olduğunu belirtiyorlar.
“ Kabalıklara ve vahşiliklere insanlık tarihinin tüm evrelerinde rastlandığını ve yok etme olaylarının Antik çağların nispeten müşterek vakası olduğunu “ belirtiyorlar.
Uluslar arası arenada soykırım ( genocide / jenosid ) kavramının tarifini yapan , gündeme gelmesi ve kullanılmasına ön ayak olan , BM soykırım sözleşmesinin hazırlanması ve sonuçlanması evrelerinde birinci dereceden katkı yapan kişi yukarıda da belirttiğimiz gibi Polonyalı hukukçu Raphale Lemkin’di.
Lemkin 1933 te yapılan 5. Uluslar arası Hukukçular Ekim Kongresinden itibaren soykırımın uluslar arası ceza yasası olarak kabulü ve bunun devletlerin iç hukuklarında yer alması ve aynı şekilde düzenlenmesi için , hukukçuların katıldığı Uluslar arası Hukuk Konferanslarında ( Madrid ve Lahey ) terimin işerliği ve kabulü için öneriler veriyor ve çalışmalar yapıyor ve soykırımı ilk olarak 1933’de şöyle tarif ediyordu :
“ dini , milli ve ırki grubun yok edilmesidir. “
Lemkin “ soykırım : direkt olarak kişileri hedef almaz , kişinin dahil olduğu grubu hedef alır , kişi de bu gruba dahil olduğu için saldırıya uğrar. “ diyordu.
Lemkin’in yoğun çalışmaları sonucu dikkat çeken soykırım kavgası , İkinci Dünya Savaşında yaşanan toplu katliamlardan dolayı , uluslar arası bir uzlaşma çerçevesinde 1946 yılında oluşturulan soykırım sözleşmesi taslağından biraz farklı bir biçimde , zamanın uluslar arası dengelerine uygun olarak 1948 yılında BM tarafından kabul edildi.
AVRUPALILARIN KÖLE TİCARETİ : AFRİKALILARIN TEHCİRİ
1600’lü yıllarda İspanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde baş gösteren ekonomik ve siyasi krizler , Avrupalıların denizaşırı bölgelere yönelmesine yol açtı.
Bunun için her bir Avrupa devleti , kendi siyasi ülke sınırlarını ve hükümetler de kendi siyasi iktidarlarını korumak amacıyla , yeni ekonomik yatırım ve kalkınma alanları yaratmak için Afrika, Asya ve Amerika kıtasını sömürgeleştirmeye başladılar.
Bu da sonuç olarak yeni sömürgelere göç edilmesine ve de ihtiyaca göre sürekli yeni sömürgeler oluşturulmasına yol açtı.
İşgal edilen bu yeni sömürgelerde sömürgeciler , ilk önce kendi toplumlarındaki ekonomik taleplerin karşılanması ve Avrupalı devletlerin arasında ticaretin yayılması için , yeni gelir getiren tarım alanları yarattılar.
Çünkü , 1600’lü yıllardaki Avrupa’da , ekonomik krizden dolayı binlerce Avrupalı işsiz kalmıştı ve fakirlik artarak yayılmaktaydı.
Avrupalıların ülkelerindeki krizden dolayı ekonomik rekabetteki zayıflıkları , her ülkede siyasi ve ekonomik daralmaya , ülkeler arasındaki karşılıklı gerginliğe ve savaş rüzgarlarının da esmesine yol açıyordu.
İlerleyen zaman süreci içerisindeki gelişmelere göre , sömürgelerdeki iş gücü ihtiyacını karşılamak maksadıyla , sömürgeciler tarafından Afrika ve Güneydoğu Asya dan yeni sömürgelere köle ticaretine başlandı ve gerçekleştirildi.
1650 - 1713 yılları arasında , Afrikalı köle ticareti bir endüstri olarak , Amerikada’ki yeni sömürgelerde yeni tarım alanlarının geliştirilmesine ve yeni maden yatakları bulunmasına paralel şekilde gelişen iş gücü talebine bağlı olarak Danimarkalı – Norveçli , Fransız , Hollandalı , İspanyol , İngiliz ve Portekizli köle tacirleri tarafından çok karlı bir ticaret alanına dönüştürüldü.
Köle ticareti ve kölelerin ucuz iş gücü olarak kullanılması ve üretimi artırmaları o kadar karlı bir iş ti ki 16. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar olan zaman içerisinde , özellikle İngiliz , Portekizli , İspanyol , Danimarkalı – Norveçli , Fransız ve Hollandalı köle tacirleri tarafından , Afrika kıtasından 12 – 13,5 milyon arasında Afrikalı insan , Amerika’ya köle olarak tehcir edildi.
Afrikalıların , Amerika daki yeni sömürge alanlarına , Avrupalılar tarafından yapılan bu tehcirler sırasında , Kuzey Amerikaya tehcir edilen Afrikalı kölelerin % 25 i sömürgeciler tarafından dayatılan ağır yaşam ve iş koşullarına dayanamayarak ilk 18 ay içerisinde öldü.
Bunun dışında , Afrika dan Amerika’ya yapılan köle sevkiyatı sırasında da , İngilizlerin elindeki köle ticareti filolarındaki yaşam koşullarına dayanamayan ortalama % 6,5 oranındaki köle yaşamını yitirdi.
İSPANYOLLAR;
İspanyollar ilk köle ticaretine başlayan Avrupalılardandı. İspanyollar ilk etapta , 1520 yılında Afrika dan Meksika’ ya 2,000 köle getirdiler. 1550’de ise , 3,000 köleyi Peru’ya sevk ettiler . Daha sonra , köle tehcirini ve iş gücünü , İspanya’nın yeni sömürge alanları olan ; Bolivya , Şili ve Ekvator’a yaydılar. 1640’da ise , Peru’nun bugünkü başkenti Lima’ya getirilen köle sayısı 20,000 kişiyi buldu . 18. Yüzyıl’a gelindiğinde , Peru’da zorla iskan ettirilen köle 90,000 ‘e ulaşmıştı.
Buna karşılık Meksika’da iskan ettirilen köle sayısı ise , 6,000 dolaylarındaydı. 1650 yılında ekonomik gelişmeye uygun olarak , yeni iş gücü ihtiyacını karşılamak için , Peru ve Meksika’ya İspanyollar tarafından , Afrika’dan 300,000 civarında çok büyük bir köle tehciri yapıldı.
Sömürgecilikte hiçbir sınır tanımayan Avrupalı sömürgeciler, kendi ekonomilerinin gelişmesi için Güney Amerikanın diğer bölgelerine de köle tehcirini yaymaya başladılar.
1575 – 1591 yılları arasında , sırf Angola ’dan Brezilya’ya ve İspanyol Batı Hint bölgesine 52,000 köle , 1617 yılından itibaren ise , her yıl 28,000 köle Angola ve Kongo dan aynı bölgelere gemilerle tehcir edildi.
İspanyol ve Portekiz sömürgecilerinin , Brezilya daki , özellikle şeker üretimiyle ilgili olarak yarattıkları yeni tarım alanlarındaki ucuz iş gücüne ihtiyaç gittikçe büyümeye başlayınca, bu sefer bir yıl içerisinde ( 1700 lerin başlarında ) 600,000 Afrikalı köle bölgeye tehcir edildi.
1798 yılında , Brezilya’da gerçekleştirilen nüfus sayımında Brezilya’daki iş gücüne yönelik olarak Afrika’dan tehcirlerin sonucunda 1,582,000 köle ( o zaman ki Brezilya ya Fransızlar ve Hollandılaların da sürekli köle taşıdılar ) olduğu saptandı.
1600 yıllarında aynı gerekçeler ve sömürgeci mantıkla hareket eden Fransızlar da , köle ticaretini ve köle iş gücünü geliştirdi.
Saint Dominique adasını elinde bulunduran Fransız sömürgecileri , 1660 yılında Afrika dan 18,000 köleyi adaya tehcir etti.
İngilizler yeni sömürge alanlarının olduğu , Amerika Kıtasına , 1700 yılından 1808 yılına kadar 3,1 milyon Afrikalı köle tehcir ederek , birinci sırada yer alırken , 1 milyonun üzerinde Afrikalı köle tehcir eden İspanyollar ikinci sırada ve 1 milyon Afrikalı köle tehcir eden Fransızlar ise üçüncü sırada yer alıyorlardı.
Danimarka gemilerindeki 60,783 köleden ancak 46,387 kişi Amerikaya ayak basabilmişti. Geri kalanlar ise , Amerika’ya varamadan gemideki ağır şartlardan ( işkenceden , angaryadan , aç bırakılmaktan , hastalıktan vs. ) dolayı ölmüştü.
Klein’ın verilerine karşılık , konuyla ilgili araştırma yapan diğer tarihçiler ve demograflar ise , Afrika ve Atlantik ötesi arasında yapılan köle ticaretinin esas sayısının 25 milyon kişiyi kapsadığını belirtiyorlar.
Araştırmacıların tespitlerine göre , tehcir edilen her 1,000 köleden ortalama 35 - 45 arasında insanın gemideki yada sömürgedeki ağır koşullara dayanamamaktan dolayı kısa sürede öldüğü de eski belgelerde kayıtlara düşüldüğü görülmektedir.
Köle iş gücü kullanımı konusunda , Avrupalı sömürgeciler sadece , Afrika’dan Amerika Kıtasına köle tehciri yapmakla kalmadılar , aynı zamanda paralel olarak Afrika kıtasında da aynı yöntemi geliştirdiler.
Güney Afrika da sömürgeciliğe başlayan Hollandalılar , 1662 yılında Cape şehrini oluşturdular.
Batı Afrika kıyılarındaki Guinea ve Angola’dan tehcir ettikleri kölelerle birlikte , Güney Afrika ‘da , ekonomik çıkarlar sağlamak için , bölgeye yerleşmeye başladılar.
1692 ila 1793 yılları arasında Hollandalı sömürgeciler tarafından , 64,848 köle , sömürgeci tarım ekonomisinin geliştirilmesi için Cape bölgesi sömürgesine tehcir edildiler ve ağır koşullarda çalıştırıldılar.
Hollandalılar tarafından bu şekilde sürdürülen sömürgecilik ve tehcir olayları , 140 yıl boyunca devam etti. Bu zaman içerisinde bir çok köle , ağır şartlarda dayanamadığı için ve Hollandalılardan kaynaklanan hastalıklardan öldü.
VOC , Güney Amerika’da oluşturulan Hollanda sömürgesi Surinam’daki yeni tarım alanlarına sürekli köle taşıyordu. VOC firmasının çeşitli düzeyde rakipleri olan , diğer devletlere bağlı köle ticareti yapan firmalar ise, Cape bölgesi ve Güney Afrika’ya yakın denizlerde aynı şekilde faaliyette bulunuyorlardı.
Bu Hollandalı olmayan firmalarda , Madagaskar’dan Fransız sömürgelerine ve Mozambik’ten Brezilya’daki Rio Portekiz sömürgesine köle taşıyan gemilerdi.
Aynı zamanda bu gemiler , Hollandalılar tarafından oluşturulan , Güney Afrika’daki Cape – Hollanda sömürgesindeki köle pazarına VOC firmasının dışında da köle tehciri yapıyorlardı.
Burada bu yüzden , büyük bir köle pazarı ve borsası oluşturulmuştu.
Cape – Hollanda sömürgesine köleler başlıca ; Endonezya Madagaskar , Mozambik , Malabar , Sri Lanka’dan tehcir ediliyorlardı.
Cape , Graaf – Reinet , Drankenstein , Swellendam , ve Stellenbosch Hollanda sömürge bölgelerine , tehcir edilen bu köleler , sırt maddi çıkar elde etmek karşılığında , sömürgeciler tarafından , Avrupalıların çeşitli bölgelerde ve kıtalarda oluşturdukları yeni sömürgelere dağıtılıyorlardı.
Köle ticareti ve tehcirle ilgili olarak yukarıda anlatıldığı gibi beyaz Avrupalı insanın siyah Afrikalıya yaptığı ırkçılığa dayalı köleciliğin , psikolojik , sosyal ve kültürel etkileri günümüze kadar sürdü.
Avrupalılar yaptıkları köle ticareti vasıtasıyla , kendi ekonomilerini geliştirdiler ama milyonlarca insanı ülkelerinden ve yaşamlarından zorla kopartarak , Afrika halklarının mevcut kültür , gelenek ve sosyal düzenlerine büyük darbeler vurdular.
Avrupalılar , Afrika’dan yaptıkları bu köle tehciriyle birlikte , Afrika’daki bir çok bölgede topluluklar arasında insan gücü ihtiyacı doğmasına , ekonomik , sosyal , siyasi , demografik ve kültürel kaosa yol açtılar.
Afrika da değişik bölgelerde insanların , Afrikalıların köle ticaretinde bir meta haline getirilmesiyle de , Afrikalıların günümüze kadar kökeni Avrupalı olan beyaz adamlar tarafından , her türlü aşağılayıcı muameleye tabii tutulmasına ve aşağı bir ırk olarak görülmesine neden oldu.
AVRUPA KÖKENLİ KUZEY ve GÜNEY ( BEYAZ ) AMERİKALILARIN AMERİKALI YERLİ HALKLARA KARŞI SOYKIRIMI
İSPANYOLLAR
Amerika kıtasının , Avrupalıların kendi değerlendirmelerine göre , ilk defa , Avrupalı bir İspanyol olan Colombus tarafından ( İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçesi Isabella’nın himayesindeydi ) 1492 yılında keşfedilmesiyle birlikte , Avrupa kıtasında yer alan ülkelerin iktidarları bu yeni keşfedilen kıtayı işgal etmek ve oralarda kendi siyasi ve ekonomik coğrafyalarını oluşturmak amacıyla birbirleriyle adeta yarış edercesine Karayipler , Meksika daha sonra tüm güney ve Kuzey Amerika’yı içine alacak bir biçimde işgale başladılar.
1492 yılında Colombus’un Amerika Kıtasında , Hispaniola adasına ( bugünkü Haiti ve Dominik Cumhuriyetinin bulunduğu ada ) 50 kişiyle ayak bastığı zaman , ada da toplam nüfusu 8 milyon olan Arawaks Yerlileri yaşıyordu.
Edinilen bilgilere göre bölgede , hüküm süren 22 yıllık İspanyol egemenliğiyle birlikte ilk sıralarda 8 milyon ( bazı veriler 5 milyon ) Arawaks yerlisinin yaşadığı ada da 22 yıl sonra geride kalan nüfus sayısı ise sadece 28,000 di.
Colombus’un Karayiplere , 17 gemiyle tekrar geri dönüşü olan 1493 yılından sonra , Karayiplerde yaşayan 8 milyon Arawaks ( Tanios ) yerlisinin İspanyol egemenliği sırasında , fiziki olarak yok edilmesinden , hastalık ve köle ticareti yapılmasından , çocukların sömürgeciler tarafından parçalanarak köpeklere yem olarak atılmalarından , toplu şekillerde asılmalardan , işkencelerden
( Özellikle yerlilerin İspanyollar şişe geçirilerek alevde yapılan insan kızartması / çevirmesi yapılması yaygın bir uygulamaydı ) dolayı soykırıma uğratıldı.
Sömürgecilerin adaya ayak bastıklarından 50 yıl sonra ise ada da yaşayan yerli halktan sadece 200 kişi ancak hayatta kalmıştı.
Olaylara tanıklık eden , zamanın bir İspanyol misyoneri , Bartolome de las Casas bölgesinde , kendi gördüklerini not ettiği yazılarında , sömürgecilerin yerlilere karşı yaptığı katliamlarla ilgili şunları belirtiyor :
“ Bir gün Las Casas önlerinde , İspanyollar 3,000 kişinin kellesini kesiyorlardı , organlarını parçalıyorlardı ve ırzlarına geçiyorlardı. Ben hayatımda bu kadar barbarlığın benim insanlarım tarafından yapıldığının hiç bir örneğine hiçbir zaman bir anı olarak şahit olmadım “
Diyor ve yazısına şöyle devam ediyor ;
“ İspanyollar kendilerinden kaçan çocukların bacaklarını koparıyor , insanları kaynayan kazanlara atıyorlardı , insanları iki parçaya ayırıyorlardı , yerlileri bir kancaya domuz asar gibi asıyorlar ve kızartıyorlardı. Kızaran insanları ise köpeklere yiyecek olarak veriyorlardı. “
1519 yılında , İspanyol Corte’in Meksika’yı feth etmesiyle birlikte , ilk başta 12 milyon yerli nüfusu olan Meksika da , 1600 yılına gelindiği zaman ancak 1 milyon yerli hayatta kalmıştı.
İspanyollar Meksika nın California bölgesini egemenlikleri altına aldıkları zamanda , 700,000 olan bölgedeki yerli nüfusu ise , 1845 yılında yerlilere yapılan soykırımlardan dolayı 200,000 kişiye düşmüştü.
1850 yılında California ABD egemenliğine girince , katliamlardan geriye kalan 200,000 yerliden 10,000’i 1854 yılında köle olarak pazarda satıldılar. 1852 yılında , California’nın yerli nüfusu 85,000’di . 1862 yılına gelindiğinde ise , bu sayı 35,000 kişiye düşmüştü.
Buna sebep ise , 1849 yılında ABD askerlerinin Pomo yerli kabilesine saldırısından dolayı , Pomoların yok edilmesiydi. Aynı dönemde , ABD askerleri , 2,000 – 3,000 Yama yerli kabilesinden olan insanları katletti. Bölgenin diğer güçlü kabilelerinden Yukiler’e de saldıran ABD askerleri , saldırıda 12,000 Yuki’yi katlettiler.
Sömürgecilerin Yukilere yaptıkları seri katliamlarından sonra , Yukilerden geriye kalan nüfus ise , sadece 200 kişiydi.
Saldırılar ve yerli katliamları hiç durmadan bütün bölgelerde devam etti.
1860 yılında California’nın Indian Adasındaki ABD saldırısında , yüzlerce yerli kadın ve çocuk katledildi.
1900 yılına gelindiği zaman , 1800 lerin ilk yarısında 700,000 kişi olan California yerli nüfusundan yerlilere karşı sömürgeciler tarafından yapılan katliamlardan sonra ancak 15,000 kişi hayatta kalabilmişti.
İspanyolların ve Kuzey Amerikalıların eski İspanyol sömürge bölgesinde ( California , Mexico ) yaptıkları yerli katliamlarından sonra , 1492 yılında , 7 milyon olan ( bazı verilere göre 12 milyon ) yerli nüfusu , 1892 yılına gelindiği zaman , 500,000 kişiye inmişti.
Bir başka veriye göre ise , İspanyol Colombus’un Amerika kıtasına ayak bastığı zaman ve daha sonra 48. Birleşik Devletler bölgesine girecek olan bölgede 12 milyon yerli yaşıyordu , 400 yıl sonra ise , yerli nüfusunun % 95’i soykırıma uğratılarak sayıları sömürgeciler tarafından 200 bin ( bazı verilere göre 237 bin ) kişiye düşürülmüştü.
İNGİLİZLER
Yerlilere ilişkin İngilizler sömürgecilerin , öldürme amaçlı işledikleri soykırımlarda , insanları vurarak öldürmeleri dışında , sömürgecilerin Amerika kıtasına bilerek yaydıkları çiçek hastalığının da büyük payı vardı.
1607 yılında , Rio Grande ve Virgina bölgesini sömürgeleştirmek için gelen İngilizlerin hazırladıkları bir raporda da bu durum su yüzüne çıkıyordu.
Buna bir örnek verecek olursak , hastalıklardan ve öldürme olaylarından önce bölgede yaşayan , Powhatans yerli kabilesinin nüfusu , 1600 yıllarında 50,000 iken , İngilizlerin hastalık yayarak yerlileri soykırıma uğratmaları sonucu , 1607 yılında Powhatanlardan geriye ancak 5,000 kişi hayatta kalmıştı.
1607 yılında Jamestown bölgesini işgal eden İngilizler , bölgede yakaladıkları her yerliyi kayıtsız şartsız öldürüyorlardı.
Bu konuda Tarihçi David E.Stannard şöyle diyor :
“ Yüzlerce yerli hiç yoktan meydana gelen saldırılarda katledildiler. Diğer yüzlercesi ise çeşitli entrikalarla zehirlenip öldürüldüler. Yerlilerin kanoları paramparça edildi bütün tarım alanları yakılıp yıkıldı. Ne zaman yerliler barış istediyse hep İngilizler tarafından sahte bir anlaşma yapıldı ve ardında İngilizler barış zamanında olduğunu sanan yerlilere , beklenmedik bir biçimde tekrar saldırdılar. Çünkü sömürgeciler yerlileri yeryüzünden silmek istiyorlardı. Onun için yerlilere karşı her türlü öldürme olayını kendilerine reva gördüler , yerlilerin ekili alanlarını da sırf yerlileri aç bırakarak yok etmek için yaktılar “ demektedir.
Yerlileri yabani ve barbar olarak gösteren birçok Avrupalı kaynağa karşın , tarihçi David Stannard’ın yaptığı araştırmayı yayınladığı eseri American Holocaust’da Stannard’ın sözünü ettiği Virginia’da yerleşmiş olan Powhatan’lı Paspaghegh yerlileri , bölgede tarımı çok iyi geliştirmişler ve iyi seviyede bir medeniyet kurmuşlardı.
Bölgeye yerleşen 500 İngiliz sömürgeci her yıl , yerlilerin buğday üretiminden 1610 yılına kadar aralıksız olarak yararlanıyordu.
1610 kışında yerlilerden buğday alamayan bölgedeki İngilizler , kuru kış ve açlıktan meydana gelen ölümlerden dolayı nüfusları 60 kişiye kadar düştü.
Açlıktan ölen İngilizlerin ölümlerini kabullenemeyen İngiliz Bölge Valisi , Paspaghegh kabilesi yerlilerine karşı savaş ilan etti ve 15 kadarını öldürdü , kabilenin kraliçesini ve çocuklarını kaçırdı ve evlerini ateşe verdi.
İngilizler kaçırdıkları yerli çocuklarının hepsini ve Paspaghegh katlettiler ve cesetlerini ırmaklara attılar.
1624 yılında ise , 60 silahlı İngiliz in saldırılarında ise , 800 savunmasız kadın , erkek , çocuk kendi yerleşim bölgelerinde katledildiler.
1644 yılında ise, yerliler yavaş yavaş topraklarının işgal edilmesine ve yaşam şartlarının zorlaştırılmasına karşı mücadele etmeye başladılar ve İngilizlerin saldırılarına karşılık , 500 yeni sömürgeciyi öldürdüler.
Bunun üzerine bölge valisi William Berkeley , yerlileri yok etme amacıyla yerlileri iç ve verimsiz bölgelere tehcir ettirmeyi hedefleyen bir stratejiyi uygulamaya koydu.
1637 yılında yerlilerin sömürgeciler tarafından katledilmesi Virginia’da olduğu gibi Massachusetts’de de sürdürüldü.
Connecticut ırmağına yakın bölgedeki Black adasında , İngiliz bir subayın emriyle bölgede bulunan ne kadar erkek yerli varsa katledildi ve bölgenin en güçlü Pequot kabilesine ait iki yerleşim birimi yakıldı , yerleşim birimindeki yerli kadın ve çocuklarda hiç acımadan İngiliz askerleri tarafından katledildi.
Connecticut’ta General Court kumandasındaki ingiliz kuvvetleri ise , yerli yerleşim bölgesi Mystic at Dawn’a saldırıda bulundu ve bir saat içinde 700 tane yerli kadın , yaşlı erkek ve çocuğu katletti.
1900 yılına gelindiğinde , yerlilerin yüzyıllarca , yüzbinler olarak yaşadıkları bölgelerde aşırı derecede yerli nüfusunun azalmasından dolayı Avrupalı sömürgecilerin yerlilere yaptıkları soykırımların sonuçlarını algılamak çok zor değildi.
AMERİKALILAR
Amerika’da 1900 yılına gelindiğinde milyonlarca yerliden geriye hayatta kalanlar şunlardı ;
New Hampshire 22 kişi , Delaware 9 kişi , Alabama 177 kişi Arkansas 66 kişi , Connecticut 153 kişi , Georgia 19 kişi , Kentucky 102 kişi , Massachusets 587 kişi , Ohio 42 kişi , Rhode Island 35 kişi , South Carolina 121 kişi , Tennessee 108 kişi , Texas 470 kişi , West Virginia 12 kişi , Maryland 3 kişi ve New Jersey de ise 5 kişi hayatta kalmıştı.
Amerikada’daki Avrupa kökenli sömürgecilerin , yerlilere soykırım uygulamasına ilişkin olarak , Amerikan Devlet Başkanı Theodore Roosevelt’in Amerikalıların yerlilere yaptıkları katliamlarla ilgili söylediği söz , Amerikalıların yerlilere karşı besledikleri soykırımcılığı çok iyi özetliyordu.
Roosevelt yerlilerle ilgili olarak ırkçı ve soykırımcı görüşlerini anlattığı bir konuşmasında :
“ Ben en iyi yerli ( kızılderili ) ölü yerlidir diyebilecek kadar çok ileri gitmek istemiyorum ama onda dokuzu öyledir. “ diyebilmekteydi.
Esasında Roosevelt’in bu ırkçı ve soykırımcı sözlerinin altında yatan neden şuydu ;
Roosevelt , Black Hills’den South Dakota’ya kadar olan bölgeyi fethetmek istiyordu. Roosevelt’in rüyası gerçekleştiği zaman sayısız yerli çocuk , kadın , yaşlı ve erkek katliama uğradı.
Daha sonra yerlilere karşı , aynı ırkçı ve soykırımcı düşünce ve retorik South Dakotalı General ve vali William Jankov tarafından , yerlilere karşı yapılan insanlık dışı uygulamalarda da kullanıldı.
Kuzey Amerika’daki yerli soykırımlarında , Avrupa kökenli yeni Amerikalılar ( sömürgeciler ) her türlü insanlık dışı sayılacak yöntemi kullanıyorlardı.
Yeni Amerikalıların bu kullandıkları soykırım yöntemlerini başlıca sayacak olursak , şöyle özetleyebiliriz ;
Toplu soykırımlar , hastalık yayarak oluşturulan soykırımlar , işkencelerle hedefe varılan soykırımlar , ürünleri yakıp yıkarak ve hayvanları katlederek yerli halkı aç bırakarak oluşturulan soykırımlar , zorla kadınları kısırlaştırarak oluşturulan biyolojik soykırımlar ,
yerlilerin bin yıllardır yaşadıkları topraklardan yerlileri dağıtıp yok etmeye yönelik olarak yaptıkları tehcir yoluyla gerçekleşen soykırımlar , yeni Amerikalıların kendi değerlerini zorla empoze ederek yerlilerin beyninin ( özellikle çocukların ) yıkanması yoluyla uygulanan soykırımlar ,
( beynin sömürgeleştirilmesi / asimilasyon ) , yerleşim bölgelerinin yakılması yoluyla uygulanan soykırımlar , şamanist ve totemist dine inanan yerliler arasındaki dini ibadet özgürlüğünün kaldırılması yoluyla uygulanan soykırımlardı.
New York ve Pennsilvania’da yaşayan ve çok büyük bir yerli kabilesi olan Iraquoisler tehcirlerden dolayı en sonunda yaşamlarının anlam getiren her şeylerini bırakarak Kanada’ya gitmek zorunda bırakıldılar.
Daha sonra bu yerli kabilesinden birkaç yüzyıl sonra yerli kabilesinden birkaç yüzyıl sonra hemen hemen arda hiçbir şey kalmadı.
1830 yılında ABD’nin aldığı yerlileri tehcir kanunuyla , 5 tane Choctaws , Creeks , Chickasaws , Cherokees , ve Seminoles yerli medeniyetlerinden 100,000 kişi Mississipi bölgesine ABD’nin kontrolünde olarak tehcir edildiler.
Tehcire karşı çıkan Cherokees kabilesinden yüzlerce kişi ise katledildi.
Özellikle yerli çocukların asimile edilerek kendi kültürlerinden kopmaları için Jesuit ( hristiyan tarikatı ) örgütlenmesi yoluyla açılan okullarda öğretilen sömürgeci hrıstiyan kültür ve sosyal değerlerle şartlandırılıyorlardı.
Dil eğitimi verilmesi ve çocukların asla okulda yatılı olarak yer aldıkları müddet içerisinde hiçbir zaman kendi anadilinin konuşmasına olanak verilmemesi yoluyla yapılıyordu.
Pensylvanyadaki “ Charlis Indian Industrial “ okulunun kurucusu , Capt. Richard H. Pratt ‘ın “ İnsanları koruyabilmek için yerlileri öldüreceksin “ sözüyle yerli çocuklara okul yoluyla yapılan bu kültürel asimilasyonun esasında yerlileri yok etmek olduğunu doğruluyordu.
Kuzey Amerika’ya ek olarak Latin Amerika’da da Avrupalı sömürgeciler , aynı türden soykırımları aynı amaçları güderek , yerlilere karşı uyguladılar.
1970 – 1980 yılında zamanın ABD Başkanı, Ronald Reagan tarafından bizzat direktif verilerek desteklenen ABD destekli Guatemala’daki mevcut hükümet birlikleri ve paramiliter örgütler tarafından , yüzyıllardan beri yerlilere gerekçesiz olarak uygulanan soykırım uygulamalarının bir devamı olarak , insanlık tarihinde Aztekler gibi önemli medeniyetlerden birisi olan Myaların en son nesli olan Guatemala da yaşayan yerlilerden binlercesi kaçırıldı ,
Yerlilerin 400 e yakın yaşadığı köy ve tarım alanları yok edildi , bir çoğu işkenceden geçirildi ve bu soykırım uygulamalarının sonucunda ise , 200,000 Maya yerlisi tamamen katledildi.
Olayların dünya kamuoyu nezdinde ortaya çıkması ve yoğun uluslar arası protestolardan dolayı , 1999 yılında ABD Başkanı Bill Clinton , Mayalara Guatemala askerleri tarafından yapılan bu saldırılarda ve katliamlarda Reagan dönemindeki ABD’nin aktif rolünden dolayı resmi olarak yerli halktan özür diledi.
Sömürgecilerin Latin Amerika’ da yerlilere karşı yaptıkları soykırımların araştırmacıların Hans Goning , yaptığı yorumda , sömürgeci anlayışın hala sürdürüldüğünü belirtiyor ve bu konuda şöyle diyor ;
“ Latin Amerika’da hala fetihler günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Bu fetihler hala fethedilmeyen ormanlar ve dağlık alanlarda sürdürülmektedir. Amazon yerlilerinin köyleri Orta Amerika’nın bu arka ormanları , buralara çiftlikler açma ve maden arama gerekçesiyle gelen eli silahlı güçler ( sömürgeciler ) tarafından işgal edilmektedir. “
Araştırmacı Arne Falk – Rönne’de Latin Amerika yerlileriyle ilgili yaptığı bir araştırmada , Kuzey ve Orta Amerşka’daki yerlilere uygulanan sömürgeci soykırımlarda olduğu gibi , Latin Amerika’daki Avrupa asıllıların yaptıkları soykırımlarda da , yerlilerin yaşadıkları bölgelerin işgal edildiğini ve planlı olarak sömürgeciler tarafından aynı ekonomik çıkar amacı güdülerek , Avrupa asıllılar tarafından Kuzey Amerika’daki soykırımlarda olduğu gibi , soykırımcı metotların aynen uygulandığını gözler önüne sermektedir.
Arne Falk – Rönne’nin yaptığı araştırma sonuçlarına göre , Avrupalı sömürgeciler tarafından üzerlerinde soykırım uygulanan yerli grupları ve yaşadıkları bölgeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz ;
Brezilyanın Rio Arinos bölgesinde yaşayan Tapayuna yerlileri , 1967 yılında bölgelerini işgale gelen Avrupa asıllı ticaret adamları ( sömürgeciler ) tarafından unlarına ve sularına zehirli madde olan arsenik karıştırılarak yok edildiler.
Geride kalan çok az miktardaki Tapayuna yerlisi ise , profesyonel yerli insan avcıları tarafından , ormanlarda avlandı.
10,000 kişilik nüfusu olan Cinta Larga yerlileri ise , Brezilyanın Rio Jureaneler bölgesinde , 1962 / 1963 yılında sömürgeciler tarafından tamamen yok edildi.Bu gruptan hayatta sadece tesadüf olarak , 20 kişi kaldı.
Brezilyanın Rio Manuel bölgesinde yaşayan Kraho yerlileri ise , bölgenin güçlü adamı Pedro Alfons – egnen tarafından yerleşim birimleri yakıldı ve daha sonra aynı şahıs ve adamları tarafından , verimsiz ve Malarya hastalığının yaygın olduğu bir bölgeye tehcir edildiler.Tehcir edilen Kraho’lar tehcir edildikleri bölgede , açlık ve hastalıktan dolayı tamamen yok oldular.
Brezilyanın Belo Horizonte bölgesinde yaşayan 5,000 nüfuslu Maxakali yerlileri ise , baskılardan ve sömürgeci avcıların kendilerini avda avlayarak öldürmelerinden dolayı tamamen yok edildi.
Brezilyanın Rondon bölgesinde yaşayan binlerce Nambikvara yerlisi de 4 – 5 dolar karşılığı verilen ödüllerle , beyaz sömürgeci avcılar tarafından katledildiler.
Beyaz avcılar tarafından yerli avlarında katledilmelerden dolayı , 1968 yılında Nambikvara’dan geriye ancak 500 kişi hayatta kaldı.
Brezilyanın Rondonia bölgesinde yaşayan binlerce Pakaa – nova yerliside , 1900 yılında Avrupalı sömürgeciler tarafından bulundukları yerleşim birimi tamamen sarıldı ve hiç birinin kurtulmasına göz yumulmayıp kurşunlanarak katledildiler.
Brezilyanın Itibuna bölgesinde yaşayan Pataxo yerlileri ise , sömürgeciler tarafından hastalık yayılarak katledildiler.
Brezilyanın Rio Xingus bölgesinde yaşayan Bororo yerlileri de bilinçli olarak sömürgeciler tarafından yok edilmek için verimsiz bir bölgeye tehcir edildiler ve bir çoğu yeni yaşama ayak uyduramadığı için hastalıktan kırıldı.
Bugüne kadar konuyla ilgili yapılan araştırmalardan ortaya çıkan verilerden edinilen bilgilere göre , Amerika’ya Avrupalılar gelmeden önce yaklaşık 100 / 145 milyonun üzerinde yerli yaşarken ,
Avrupalı sömürgeci Colombus’un Amerika’yı 500 yıl önce keşfiyle birlikte yerli nüfusun bir çok nedenlerden dolayı yavaş yavaş Avrupalı sömürgecilerin boyunduruğuna geçtiği ve birçoğunun Avrupalılar tarafından çeşitli neden ve metotlarla soykırıma uğratıldığı yukarıdaki tarihsel bilgiler ışığında da iyice belirginleşmektedir.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder