1 Ocak 2020 Çarşamba

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 2

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI,  BÖLÜM 2



3. İRAN’IN SURIYE İSYANINA İLIŞKIN TUTUMU

Mısır’da ve Tunus’ta devrimcilere destek verdikleri halde İranlı yetkililer ve İran basını Mart ayının başlarında Suriye’de ortaya çıkan rejim karşıtı gösteriler hakkında bir müddet sessiz kalmıştır.12 İran’dan gelen ilk resmi açıklamalarda da Suriye’de rejim karşıtı muhalefetin önemi göz ardı edilmiştir. 12 Nisan 2011’de basın açıklaması yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihman perest, Suriye’deki ayaklanmaların çok sınırlı olduğunu; olayların dışarıdan, özellikle Batılılar, Amerikalılar ve Siyonistler tarafından kışkırtıldığını ve medyanın olayları abarttığını söylemiştir.13 Mihmanperest daha sonra yaptığı bir başka açıklamada ise “görüşlerini barışçı şekilde ifade edenlerin şiddetle bastırılmasına karşı olduklarını” belirtmiş, ama Batı medyasının çok cılız ve zayıf olan muhalefeti abarttığını ve onları Suriye halkının çoğunluğunun taleplerini 
yansıtıyormuş gibi gösterdiğini iddia etmiştir. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi de yabancıların Suriye’de kargaşa çıkarmaya çalıştıklarını söyleyerek Mihmanperest’in açıklamalarına destek vermiştir.14 

< Böylece bir tarafta kendilerine “direniş cephesi” diyen İran, Suriye ve Hizbullah, diğer tarafta statükocu Arap rejimleri, yani Körfez ülkeleri,  Ürdün ve Mısır, olmak üzere bölgede iki rakip kutup şekillenmeye başlamıştır. >

İran’ın muhalefete karşı ilgisizliğinde gösterilerin seyri ve eylemciler ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar etkili olmuştur. Gösterilerin öncelikle taşrada ve sınırlara yakın bölgelerde çıkması ve Halep, Şam gibi büyük şehirlere yayılmamış olması nedeniyle isyanı yabancıların kışkırttığı iddiaları revaç kazanmıştır. Bu arada isyancıların yer yer silahlanması ve hükümet birlikleri ile çatışmaya girmesi, isyancıların dışarıdan destek aldığı iddialarını güçlendirmiştir.

Suriye’deki rejim karşıtı gösterilere karşı İran’ın kayıtsız kalmasının bir başka sebebi de İran siyasi seçkinleri arasında bu meseleye dair ortaya çıkan kafa karışıklığıdır. Suriye’de isyan söz konusu olunca İran’ın dış politikasına ve Ortadoğu siyasetine yön veren iki temel ilke çatışmıştır.15 Bu ilkelerden birisi emperyalizme, Siyonizme ve İsrail’e karşı mücadeledir ki Suriye-İran ilişkilerinin temeli bu prensibe dayanmaktadır. İkinci ilke ise (özellikle emperyalistler dayanışma içindeki) otoriter rejimlere karşı mazlum halkların savunulması, mazlum halkların kurtuluş ve özgürlük mücadelelerinin teşvik edilmesidir. Fakat Suriye’de halk ayaklanmasının desteklenmesi, “Siyonizme karşı mücadeledeki” 
tek müttefiki Esad yönetimi aleyhine tavır almayı gerektireceğinden İran 
böyle bir siyaset izlemeyi benimsemedi.16 Diğer yandan Suriye’de rejimi desteklemek bir diktatörlüğü desteklemekle aynı idi ve bölgedeki halk hareketlerinin desteklenmesi prensibine ters düşüyordu.17 

Ayrıca Suriye’de çıkan rejim karşıtı isyan İran’ın bölgedeki stratejik çıkarlarını tehdit ediyordu. Irak savaşının yıkıcı etkisinden edindiği tecrübeye dayanarak İran yönetimi, savunma stratejisini caydırıcılık esası üzerinden düşmanın sınırları dışında karşılanması şeklinde kurmuştur.18 Bu stratejide İran’ın Filistin, Lübnan ve Suriye’deki müttefiklerinin önemli bir yeri vardır.19 Dolayısıyla, Esad yönetiminin düşmesi, İran için sadece stratejik bir müttefikin kaybı değil, aynı zamanda direniş örgütleri ile bağlantı noktasının kaybı anlamına geliyordu.

İran’ın Suriye isyanına bakışını şekillendiren faktörlerden belki de en önemlisi, üçüncü aktörlerin, yani İsrail, ABD, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri’nin isyan karşısında aldıkları tutum olmuştur. Özellikle saltanatla idare olunan ve İran ile ilişkileri geçen birkaç yıl zarfında bir hayli kötüleşen Suudi Arabistan’ın isyana destek vermesi, İranlı liderlerin isyanın niteliği hakkındaki kuşkularını iyice artırmıştır.20 

Suudi Arabistan, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin rejim karşıtı gösterilere ve muhaliflere destek vermesi, İranlı yetkililerin aynı gösterileri direniş ekseni, dolayısıyla İran aleyhine tertip edilmiş büyük bir plan olarak görmesine neden olmuştur.21 

Esad rejiminin yıkılmasının İsrail’in çıkarlarına hizmet edeceğini düşünen İran, bölgede İsrail’in faydasına olduğunu düşündüğü her şeye karşı çıktığı gibi Esad rejimini hedef alan isyana da karşı durmuştur. İran’ın eski Umman Büyük elçisi Morteza Rahimi “Suriye’de İsrail’in zararına olan şey bizim faydamızadır ve İsrail’in faydasına olan şey bizim aleyhimizedir” diyerek bu tutumu özetlemiştir. 22 İran ile İsrail arasındaki gerilimin son yıllarda arttığı dikkate alınırsa 
Esad yönetiminin düşmesi sadece İsrail’in güçlenmesi anlamına gelmiyordu; aynı zamanda İran’ın pozisyonunun İsrail karşısında zayıflaması şeklinde değerlendiriliyordu.

  <  Suriye’de halk ayaklanmasının desteklenmesi, “Siyonizme karşı mücadeledeki” tek müttefiki Esad yönetimi aleyhine tavır almayı 
gerektireceğinden İran böyle bir siyaset izlemeyi benimsemedi.  >

Bununla birlikte İran’ın bölgesel rakiplerinin ve düşmanlarının hep birlikte bölgedeki tek müttefiki olan Esad yönetimine cephe alması, İranlı elitler arasında İran’ın stratejik çıkarlarına tehdit olarak görülmesine, hatta asıl hedefin İslam Cumhuriyeti olduğu endişesine yol açmıştır.23 Dolayısıyla, Suriye isyanı üzerinden Esad yönetiminin tehdit altında olması sadece bölgedeki tek müttefikinin değil, aynı zamanda İran’ın güvenlik meselesi olarak görülmeye başlanmıştır.

İran siyasetinin en tepesindeki kişi olan “İslam Devrimi Rehberi” Ayetullah’il Uzma Seyyid Ali Hamanei, Haziran 2011’de İran’ın Suriye isyanı karşısındaki pozisyonunu net bir şekilde ortaya koymuştur. ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bütün eylemlerin yanlış ve hatalı bir yolda olduğunu belirten Hamanei, İran’ın destek vereceği halk hareketlerinin niteliklerini şöyle sıralamıştır; İslami olmak, Amerikan ve Siyonist karşıtı olmak ve halkçı olmak. Hamanei, Suriye’deki eylemlerin ABD, İsrail ve Arap ülkeleri tarafından tertiplendiği ve Amerikan ve İsrail menfaatlerine hizmet ettiği için İran’ın Suriye rejiminin yanında olacağını beyan etmiştir.24 Hamenei tarafından çizilen bu çizgi, kısa süre içerisinde diğer siyasi liderler ve rejim yanlısı basın tarafından benimsenmiştir.

Temmuz 2011’de Suriye Petrol Bakanı Sufyan Alav ile Tahran’da bir araya gelen İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi, Suriye’deki mevcut karışıklıkları, “küstah güçler tarafından yönlendirilen ve düşmanların burunlarını soktuğu olaylar” diye nitelendirmiştir. Rahimi, “İran ve Suriye iki ayrılmaz ülke ve müttefiktir. İran, dost ve komşu Müslüman ülke olarak her halükarda Suriye’nin yanında duracaktır” diyerek İran’ın Suriye konusundaki tutumunu bir kez daha net bir şekilde ifade etmiştir.25

< Hamanei, Haziran 2011’de İran’ın Suriye isyanı karşısındaki pozisyonunu net bir şekilde ortaya koymuştur. >

İranlı yetkililer Esad’ın güvenlik tedbirleri ve reformlarla gelişmeleri kontrol altına alabileceğine inanıyordu. Gösterilerin büyük şehirlerde kontrol altında olması, güvenlik birimlerinin bütünlüğünü koruması, muhalefetin dağınıklığı, hükümetin hassas bölgeler üzerindeki kontrolünü sürdürmesi ve Esad lehine yapılan gösteriler bu inancı pekiştirmiştir. Bu nedenle İranlı yetkililer uzun bir süre Esad yönetiminin “yanlışları” ve muhalefete karşı aşırı güç kullanması hakkında pek konuşmadılar.26 

Ancak İran’ın Suriye isyanı karşısından benimsediği bu tavrın bazı olumsuz etkileri oldu. Bir kere Suriye’deki gelişmelerin diğer Arap devrimlerinden farklı tutulması, İran’ın Arap dünyasındaki imajına zarar verdi. Filistinli direnişçilere ve Hizbullah’a verilen destek Arap kamuoyunda İran’a yaygın bir popülarite kazandırmıştı. Fakat İran’ın Suriye’de ortaya çıkan “halk hareketi” karşısında “statükocu” bir güç olarak durması, devrim heyecanı ile “coşan” Arap kamuoyunda İran karşıtı bir hava oluşmasına neden oldu. İkincisi Suriye’deki muhalefetin asli unsurunu Sünnilerin oluşturması, diğer taraftan Alevi kimliği öne çıkarılan Esad yönetiminin muhalefete karşı sert tutumu, Şii-Sünni çatışmasının bir yansıması olarak görülmeye başlandı.27 İran’ın Suriye’ye verdiği desteğin böylece mezhepçi bir çerçevede değerlendirilmeye başlaması İran’ın mezhepler üstü bir direniş cephesi kurma politikasına zarar verdi.28 Üçüncüsü, İran’ın Suriye politikası İran kamuoyunda da tepki çekmeye başladı. Son olarak, Esad yönetimine karşı bölgesel ve uluslararası tepkiler güçlenirken İran’ın Esad yönetimine verdiği kayıtsız şartsız desteğin sürdürülmesi giderek zorlaştı.29

İran’ın Suriye’deki isyan karşısında aldığı tavrın olumsuz etkilerinin yanı sıra isyanın ülke geneline yayılması ve muhalefetin örgütlenmeye başlaması üzerine İran’dan farklı sesler gelmeye başlamıştır. Önce Dışişleri Bakanı Salehi, “Suriye halkının çoğunluğunun meşru taleplerine” Beşar Esad hükümetinin karşılık vermesi gerektiğini belirtmiştir. Fakat Salihi, Esad yönetiminin durumu düzeltmek için verdiği sözleri yerine getirdiğini ve Suriye gibi ülkelerde halkçı ayaklanmalar ile durumu suiistimal etmek isteyen hareketler arasında ayrım yapılması gerektiğini söyleyerek Suriye rejimine destek vermeye devam etmiştir.30 İran’dan en farklı açıklama Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’dan 
gelmiştir. Ahmedinejad 24 Ağustos 2011’de Al-Manar televizyonuna verdiği 
mülakatta Suriye yönetiminin muhalefetle oturup uzlaşmasını ve her iki tarafın da yıkıcı eylemlerden kaçınmasını teklif etmiştir. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Salihi, Suriye hükümetinin muhalefetin meşru taleplerine karşılaması gerektiği yönündeki görüşünü tekrar etmiştir. Bu açıklamalar, o zamana kadar Suriye muhalefetini yabancı güçlere alet olmakla suçlayan ve küçümseyen İran’ın, Suriyeli muhaliflere karşı tutumunun değişmesinin habercisi olarak değerlendirilmiştir.31

<   İran’ın Suriye’de ortaya çıkan “halk hareketi” karşısında “statükocu” bir güç olarak durması, devrim heyecanı ile “coşan” Arap kamuoyunda İran karşıtı bir hava oluşmasına neden oldu.  >

Gerçekten de Ağustos ayından itibaren İran’dan gelen açıklamalarda muhalefeti yabancıların piyonu olarak gören yaklaşım yerini muhalefeti ciddiye alan ve Suriye hükümetini muhalefet ile diyalog kurmaya ve reform yapmaya teşvik eden bir yaklaşıma bırakmıştır. Her ne kadar muhalefet dikkate alınmaya başlamışsa da isyanı yabancıların kışkırttığı söylemi kullanılmaya devam etmiştir. Bununla birlikte, Suriye rejimine karşı uluslararası tepkilerin güçlenmesi ve Suriye’ye “müdahale” tartışmalarının başlaması üzerine her türlü yabancı müdahalesine karşı çıkmak, İran’ın Suriye politikasının temeli olmuştur. Hamanei, 1 Şubat 2012’de yaptığı bir değerlendirmede İran’ın Suriye ile ilgili pozisyonunu “halkın yararına olan reformların desteklenmesi ve ABD ile müttefiklerinin Suriye’nin iç işlerine karışmasına karşı çıkılması” şeklinde ifade etmiştir.32 

Sonuç olarak, Suriye içindeki toplumsal huzursuzluklar ile ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların varlığını kabul etmesine rağmen İran yönetimi, Suriye’deki krizin bu ülkenin iç dinamiklerinden ziyade dış faktörlerden kaynaklandığı kanaatine varmıştır.33 Bu değerlendirmeden hareketle İran’ın Suriye politikasında söylemsel olarak şu hususlar öne çıkmıştır: Esad yönetimine desteği sürdürmek, rejim ile muhalefet arasında diyalog kurulmasını sağlamak, reform sürecini desteklemek ve Suriye’nin içişlerine her türlü yabancı müdahalesine karşı çıkmak. Bu söylemin pratikte tek bir sonucu vardır; 
Suriye’de statükonun korunması ve Esad yönetiminin iktidarda kalmasının sağlanması. Böylece İran hem kendisine dost bir rejimin iktidarda kalmasını sağlamayı hem de bölgedeki stratejik çıkarlarını korumayı hedeflemiştir. Bu yaklaşım İran’ın, rejim muhaliflerine karşı Esad yönetimine her türlü desteği vermesine neden olmuştur.

4. İRAN’IN ESAD YÖNETİMİNE VERDİĞİ DESTEĞIN MAHİYETİ

İran’ın Esad yönetimine verdiği destek, ekonomik, güvenlik (askeri) ve diplomatik (siyasi) destekler olmak üzere üç grupta değerlendirilebilir. Bu destekler arasında ekonomik destek ve diplomatik destek açık bir şekilde ortada olmasına rağmen güvenlik desteğinin mahiyeti ve kapsamı oldukça tartışmalıdır.

4.1. Ekonomik Destek

Siyasi ve stratejik temellere dayanan İran-Suriye ilişkilerinde ekonomik kaygıların pek bir önemi yoktur.34 Nitekim 2010 yılı itibariyle Suriye’nin toplam 30 milyar Avroluk toplam dış ticaret hacmi içerisinde İran 800 milyon Avro civarında payı ile on birinci sırada yer almıştır.35 İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin önemli bir kısmını İran’ın Suriye’ye sunduğu mühendislik hizmetleri oluşturmaktadır.36 İran’ın Suriye’de enerji, inşaat, otomotiv ve turizm sektörlerinde yatırımları bulunmaktadır. İran’ın yatırımlarının iki otomotiv fabrikası, çimento fabrikası ve Venezüella ile birlikte yürüttükleri petrol 
rafinerisi inşaatı ile birlikte 1,5 milyar doları aştığı tahmin edilmektedir.

   <  Suriye içindeki toplumsal huzursuzluklar ile ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların varlığını kabul etmesine rağmen İran yönetimi, Suriye’deki krizin bu ülkenin iç dinamiklerinden ziyade dış faktörlerden kaynaklandığı kanaatine varmıştır. >

Suriye’de isyanın çıkmasından hemen önce 8-9 Mart 2011’de Suriye Başbakanı Naji Otri, 13. İran-Suriye Yüksek Konseyi’ne katılmak üzere Tahran’a gitmişti ve iki ülke arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik müzakereler yapmıştı. Kısa bir süre sonra Suriye’de hükümet karşıtı gösterilerin çıkması ve ülkede birçok noktaya yayılmasına rağmen iki ülke arasındaki işbirliği arayışları devam etmiştir. Batı basınında Temmuz 2011’de çıkan haberlerde Hamanei’nin Suriye’ye 5,8 milyar dolarlık yardım yapılması planını onayladığı ileri sürülmüş, ancak bu haber teyit edilememiştir.37 İran’dan böyle bir yardımın yapıldığına dair bir bilgiye de ulaşılamamıştır. İran’ın Suriye’ye ekonomik desteği doğrudan mali yardım şeklinde değil, ekonomik ilişkilerin geliştirilerek sürdürülmesi 
olarak tezahür etmiştir.

Bu çerçevede 25 Temmuz 2011’de İran, Irak ve Suriye arasında imzalanan 10 milyar dolarlık doğalgaz mutabakat zaptı İran’ın Suriye’ye desteğini göstermesi açısından anlamlı olmuştur. Mutabakat Zaptı, İran’ın Asaluye’deki doğalgaz sahasından Irak’a ve Suriye’ye döşenecek boru hattı ile bu ülkelere gaz satışını öngörmektedir.38

Aynı doğrultuda bir başka gelişme ise İran Meclisi’nin Aralık 2011’de Şam ile Tahran arasında beş yıl süreyle “ticaretin serbestleştirilmesini” öngören bir karar almasıdır. Bu kararın Meclis’te görüşülmesi sırasında Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaadin Burujerdi, anlaşmanın önemine işaret etmek için “İslami ve devrimci bir ülke olarak İran’ın Amerikan komplolarına karşı Suriye’ye tam destek vereceğini” beyan etmiştir.39 Bu beyan, kararın aslında Suriye’ye verilen bir destek olduğunu net bir şekilde göstermektedir. Meclis kararından bir hafta sonra, 17 Aralık 2011’de iki ülke arasında “Serbest Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ile siyasi desteğin gösterilmesinin 
yanı sıra AB, ABD ve Arap Birliği ekonomik yaptırımlarının olumsuz etkisinin 
bir ölçüde kırılması hedeflenmiştir.40 Nitekim Suriye Başbakanı Adel Saffar İran’ın desteğinin Şam üzerindeki ekonomik yaptırımların etkisini azalttığını ifade etmiştir.41

<  İran’ın Suriye’ye ekonomik desteği doğrudan mali yardım şeklinde değil, ekonomik ilişkilerin geliştirilerek sürdürülmesi olarak tezahür etmiştir. >

Suriye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi suretiyle Esad yönetimine destek verilmesi siyaseti çerçevesinde Şubat 2012’de iki ülke arasında (Aralık 2011’de Humus kentinde mühendisleri kaçırılan) İranlı MEPNA şirketinin Suriye’de yeni bir santral (484 MW kapasiteli) ve rafineri inşa etmesi için 400 milyon Avro değerinde bir anlaşma imzalanmıştır.42 Keza Şubat 2012’de Tahran’da İran, Irak, Suriye ve Lübnan arasında İran’dan bu ülkelere elektrik enerjisi aktarımını öngören bir anlaşma yapılmıştır.43 Suriye’de hiçbir şey olmamış ve her şey normalmiş gibi ekonomik işbirliğinin sürdürülmeye çalışılması, İran’ın Esad yönetimini desteklemekte ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. 

4.2. Güvenlik Desteği

İran’ın Suriye’de isyanın bastırılması için çeşitli şekillerde yardım yaptığı hem Suriyeli muhalifler tarafından hem de Amerikalı ve İngiliz yetkililer tarafından isyanın çıkışından beri sık sık dile getirilmektedir. İran’ın Suriye’ye verdiği güvenlik desteği iddiaları üç grupta değerlendirilebilir. 

Birincisi, İran’dan Suriye’ye silah ve mühimmat temin edildiğine dair iddialardır. Aslında İran’dan Suriye’ye silah transfer edildiği iddiaları yeni değildir ve bu transferler iki ülkenin ittifak ilişkileri kapsamında direniş örgütlerine silah temin edilmesi çerçevesinde değerlendirilebilir. Fakat rejim karşıtı gösterilerin çıkmasından sonra Suriye’ye yapıldığı iddia edilen silah transferleri, İran’ın göstericilere karşı Esad yönetimine verdiği aktif lojistik desteğin bir parçası olarak görülmüştür. Bu bağlamda Türkiye Mart 2011’de, Tahran’dan Halep’e giden iki uçağı Diyarbakır’a indirterek arama yapmıştır. 

Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından bu uçakların birinde bir miktar hafif silah tespit edildiği ve BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a ve İran’dan her türlü silah transfer edilmesini yasaklayan 1929 sayılı kararına istinaden söz konusu silahlara el konulduğu duyurulmuştur.44 
Keza Nisan 2011’de Hizbullah’a ulaştırılmak üzere İran’dan Suriye’ye 
silah taşıdığı iddia edilen bir kamyonun Kilis’te durdurulduğu ortaya çıkmıştır.45 Buna benzer şekilde BM İran Yaptırımlarını İzleme Komitesi’nin hazırladığı raporda İran’dan Suriye’ye silah transfer edilmeye çalışıldığına dair altı ayrı olayın rapor edildiği bildirilmiştir.46 
Silah transferi iddialarının yanı sıra çift yönlü (dual use) ürünlerin Suriye’ye 
transferi de sorun olmaya başlamıştır. 7-8 Ocak 2012’de Suriye’ye giderken Kilis’te durdurulan dört İran tırında füze ve kimyasal silah yapmaya yarayan malzemenin bulunduğu iddia edilmiştir.47 
Benzer nitelikteki iddialar hala devam etmektedir. Son olarak İngiltere Başbakanı David Cameron, Akdeniz’de durdurulan gemilerden elde edilen 
kanıtlara göre İran’ın Suriye’ye silah sağladığını ve bu suretle BM yaptırımlarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.48 Silah sevkiyatlarının engellemelerle karşılaşması üzerine iki ülkenin silah sevkiyatlarını güvence altına almak için Ağustos 2011’de anlaşma yaptığı iddia edilmiştir.49 Bu iddiaya göre Lazkiye’de bir askeri üs inşa edilmesi; 2012 yılı sonuna kadar inşaatın tamamlanması ve buraya İran’dan Suriye’ye silah transferlerini kontrol etmekle yükümlü Devrim Muhafızlarının yerleşmesi öngörülmüştür.

<  Rejim karşıtı gösterilerin çıkmasından sonra Suriye’ye yapıldığı iddia edilen silah transferleri, İran’ın göstericilere karşı Esad yönetimine verdiği aktif lojistik desteğin bir parçası olarak görülmüştür. >

İran’ın Suriye’ye sağladığı iddia edilen güvenlik desteğinin ikinci boyutu Suriye güvenlik birimlerine teknik destek verilmesidir. Bu çerçevede kimliği belirtilmeyen bazı Amerikalı yetkililer, Nisan 2011’de İranlı asker ve istihbaratçıların Suriyeli meslektaşlarına, muhaliflerin gösterileri organize etmek için kullandıkları telefon ve mail gibi iletişim sistemlerinin izlenmesini mümkün kılacak teknik yardım sağladığı ve toplumsal olayların bastırılması yöntemleri konusunda tavsiyelerde bulunduğunu ileri sürmüştür.50 
İran yardımıyla oluşturulan Facebook ve Twitter hesapları üzerinden bilgisayar-
izleme yöntemiyle çok sayıda Suriyelinin tutuklandığı belirtilmiştir. Ayrıca gösterilerin kontrol altına alınmasında kullanılmak üzere İran’ın Suriye’ye miğfer, gaz bombası ve cop temin ettiği iddia edilmiştir.51

Son olarak, İranlı yetkililerin bizzat alanda bulunarak gösterilerin bastırılmasında rol aldığı iddia edilmektedir. İddiaya göre İranlı askerler eylemlere müdahale etmek için hem harekât planlamasında yer almakta hem de bizzat eylemcilere müdahale etmektedir. 
İlk defa, Dera’da güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesinin ardından muhalifler Devrim Muhafızlarının ve Hizbullah militanlarının gösterilerin bastırılmasına bizzat yardım ettiklerini ileri sürmüştür.52 Suriye Ulusal Konseyi sık sık İran’ı Esad yönetimine destek vererek Suriye’deki katliama ortak olmakla suçlamıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun Ocak 2012’de yayınladığı bir video kaydın da, Sajjad Amirian isimli İranlı bir şahıs Suriye’deki protestoları bastırmak la görevlendirilen timin bir üyesi olduğunu itiraf etmiştir. Keza Şubat 2012’de Kudüs Ordusu’na bağlı 15 bin askerin muhaliflere karşı savaşmak üzere Şam’a gittiği iddia edilmiştir.53 Bu tür iddialara dayanarak Suriyeli muhalifler İranlı yetkililerden Devrim Muhafızları’nı Suriye’den çekmelerini istemiştir.54

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder