1 Ocak 2020 Çarşamba

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 5

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI,  BÖLÜM 5



8. İRAN’IN SURİYE POLİTİKASININ BÖLGESEL ETKİLERİ

Suriye’de Mart 2011’de başlayan hükümet karşıtı gösterilere bazı bölge ülkelerinin destek vermeye başlamasıyla sorun bölgesel bir sorun haline gelmiştir. Dolayısıyla İran’ın Suriye politikası hem bölgesel gelişmelerden etkilenmekte hem de bu gelişmeleri etkilemektedir. Diğer taraftan Suriye’de önümüzdeki yıllarda hâkim olacak rejimin dış politika tercihleri İran’ın bölgesel politikaları açısından son derece önemlidir.

Türkiye dâhil bölge ülkelerinin önemli bir kısmının, Suriye’de rejim değişikliğini desteklemesi, buna mukabil İran’ın Suriye’ye destek vermesi bölgede geçen onyılda oluşan rakip siyasi-güvenlik blokları arasındaki ayrışmanın şiddetlenmesine neden olmaktadır.114 
Bölgedeki kutuplaşma Suriye’nin İran ile ilişkilerine tepki olarak Arap ülkelerinin 
önemli bir kısmının liderlerinin 2008’de Şam’da yapılan Arap Birliği Zirvesi’ni “boykot” etmesine neden olmuştu. Son olarak Ekim 2010’da ortaya çıkan “wikileaks” belgelerinde Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Amerikalı muhatapları ile görüşmesinde İran’ın nükleer programının durdurulması için “yılanın başının kesilmesini” istediğinin ortaya çıkması, bölgedeki gerginliği doruk noktasına ulaştırmıştı.115 Böyle bir ortamda Suriye krizinin ortaya çıkması ve Suudi Arabistan’ın isyancıları himaye etmesi İran’ın isyana yaklaşımını olumsuz şekilde etkilemiştir.

 < Ekim 2010’da ortaya çıkan “wikileaks” belgelerinde Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Amerikalı muhatapları ile görüşmesinde İran’ın nükleer programının durdurulması için “yılanın başının kesilmesini” istediğinin ortaya çıkması, bölgedeki gerginliği doruk noktasına ulaştırmıştı. >

Her şeyden önce, yukarıda da değinildiği üzere İran, Suriye’deki isyanı direniş cephesini yıkmak amacıyla emperyal güçlerin bazı bölge ülkelerinin de işbirliğiyle Esad rejimine karşı düzenledikleri bir komplo olarak görmektedir. Bu komplonun amacı da rejim değişikliğine yol açmak suretiyle Suriye ile İran arasındaki ittifakın bitirilmesidir. Gerçekten de İran’ın Suudi Arabistan gibi bölgesel rakipleri ve düşmanları (ABD) Suriye’de rejim değişikliğini teşvik ederek İran’ın jeopolitik çıkarlarına darbe vurmak için kararlı görünmektedir. Nitekim Suriye, Suudi Arabistan ve ABD ile İran arasında hesaplaşmanın görüldüğü bir sahaya dönüşmüştür.116 

İran, Suriye’deki gelişmeleri büyük güçlerin ve bazı bölge ülkelerinin Orta doğu’daki siyasi değişimleri kontrol altına alma gayretlerine bağlamaktadır. İranlı seçkinler arasında sıkça dillendirilen bir söyleme göre Arap baharı ile birlikte Batı karşıtı ve İslami eğilimli isyanlar ABD, Batı ve muhafazakâr Arap devletlerinin Tunus ve Mısır’da müttefiklerini kaybetmesine yol açmıştır. Buna karşılık onlar bu kayıplarını telafi etmek ve İran’ın bölgesel gücünü kırmak için Suriye’de isyanı kışkırtmışlardır.117

Ortaya çıkmasında payının olup olmaması bir yana Suriye isyanı, Suudi Arabistan için İran’ın bölgesel yükselişinin önünün alınması, hatta İran ve müttefiklerinin etkisinin sınırlandırılması açısından fırsat sunmuştur. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Suriye’de demokratik bir rejimin tesis edilmesi için mücadele ettiklerini düşünmek İranlı seçkinlere göre safdillik olur. Nitekim İran Meclis Başkanı Laricani “Demokrasiden hiç nasibini almamış bazı Arap ülkelerinin Suriye’ye demokrasi adına müdahale etmeye hakları yok” demiştir.118 
Bu gözlem, bazı Amerikalı analistler tarafından da desteklenmektedir. 
Edward Luttwak Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerinin Suriye 
isyanını desteklemekteki amacının, tam da İranlı yetkililerin tahmin ettiği gibi, Esad yönetiminin devrilerek yerine muhafazakâr ve Sünni bir yönetimin tesis edilmesi olduğunu iddia etmiştir.119 

İran’ın diğer bölgesel aktörlerle Suriye krizinin çözümüne ilişkin perspektiflerinin 
uyuşmaması bölgesel işbirliği imkânını ortadan kaldırmıştır. Esad yönetimine karşı sert bir politika izleyen Suudi Arabistan ve Katar, Şam’daki büyükelçilerini Ağustos 2011’de çekmiştir. Ekim 2011’den itibaren Suriye’deki isyan Arap Birliği’nin gündemine “Suriye sorunu” olarak gelmiştir. “Şiddetin son bulması” yönündeki ilk girişimlerinden sonuç alamayan Arap Birliği, Suriye’ye karşı önce yaptırım kararı almış, ardından Suriye’nin üyeliğini askıya almıştır. Bütün bu tedbirler sonuç vermeyince Arap Birliği konuyu BM gündemine getirerek açıkça Esad’ın iktidardan çekilmesini öngören bir geçiş planı sunmuştur.120 Sorunun uluslararasılaşması yönünde atılan bu adımların her birisi İran’da tepkiyle karşılanmıştır.

İran bölge ülkelerinin özellikle Arap Birliği’nin girişimlerini Suriye’nin işlerine karışmak olarak değerlendirmiştir. İranlı yetkililer Suriye’ye yardımcı olmak isteyenlerin Suriye’de istikrarın sağlanması için Esad’ın reformlarının desteklemesi ve rejim ile muhalifler arasında diyaloğun tesisine yardımcı olması gerektiğini ifade etmektedir. İran’ın bu yöndeki çağrıları aslında Esad yönetiminin iktidarda kalmasını sağlayacak adımlar olarak görülmektedir.121 

< İran’ın diğer bölgesel aktörlerle Suriye krizinin çözümüne ilişkin perspektiflerinin uyuşmaması bölgesel işbirliği imkânını ortadan kaldırmıştır. >

Böylece ortaya çıkan iki zıt ve katı yaklaşım, “statükocu” Arap devletlerinin Esad’ın iktidardan çekilmesini istemeleri, buna karşılık İran’ın Esad rejimine verdiği destek, bölgedeki kutuplaşmayı şiddetlendirmekte ve sorunun çözümü yönünde bölgesel işbirliğini engellemektedir. Nitekim Arap Birliği’nin öncülük ettiği Suriye krizine çözüm arayışları çerçevesinde İran dışarıda bırakılmıştır. 24 Mart’ta Tunus’ta ve 1 Nisan’da İstanbul’da düzenlenen “Suriye Halkının Dostları” toplantılarına İran davet edilmemiştir.122 İran’ın bu şekilde dışarıda bırakılması, bölgedeki kutuplaşmanın mevcut halini göstermektedir. Bu durum ileriki yıllarda bölgenin şekillenmesinde İran’a rol verilmeyeceğinin işareti olarak da değerlendirilebilir. Suriye sorunu ekseninde görülen ve aslında kökü daha gerilere giden bölgesel kutuplaşma, böylece Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek olan bölgesel rekabetin yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. 

Ayrıca bölgesel gerilim ve İran’ın Suriye sorununa çözüm arayışlarının dışında tutulması, İran dış politikasının daha da radikalleşmesine yol açmaktadır. İran ile Suriye arasındaki özel ilişki dikkate alındığında, Esad yönetimini hedef alan girişimlerin nihai amacının İran olduğu değerlendirmesine yol açmaktadır.123 Dolayısıyla, Suriye’de Esad yönetiminin desteklenmesi İran’ın ulusal menfaatleri nin hatta mevcudiyetinin müdafaası olarak görülmektedir. 
Bu değerlendirme, İran rejiminin Esad’a daha güçlü destek vermesine neden olmaktadır.

Suriye krizi ile birlikte şiddetlenen bölgesel kutuplaşma ve gerilim Irak ve Lübnan’ı iki kutup arasında tercih yapmaya zorlamaktadır. Suriye’deki gelişmelerin kırılgan soysal ve siyasi yapılarını olumsuz etkilemesinden de endişe eden bu iki ülke, Arap Birliği’nin Suriye aleyhine aldığı kararlarda çekimser ya da karşı oy kullanmıştır.124 Zira kırılgan yapıları ve bölgesel güçlerin ülkeleri üzerindeki nüfuzu dikkate alındığında Irak ve Lübnan hükümetlerinin 
Suriye konusunda takınacakları kesin tavırlar, ülkelerindeki istikrarı tehdit 
etmektedir. Bu nedenle Irak, Arap Birliği ile Suriye arasında arabuluculuk yapmış ve Arap Birliği gözlemcilerinin Suriye’ye kabul edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Irak ve Lübnan’ın ihtiyatlı duruşu, diğer ülkeler ve gözlemciler tarafından Esad yönetimine verilen destek şeklinde değerlendirilmektedir.125 
Bu durum sadece Suriye rejimine karşı en sert tedbirlerin alınmasını savunan ülkelerde değil, İran tarafında da benzer şekilde değerlendirilmektedir. El-Arabiye gazetesi, Devrim Muhafızları arasında bir kaynağa dayandırdığı haberinde “Biz [İran], Irak ve Lübnan’daki kardeşlerimiz Suriye’yi koru yor!” diyerek Maliki hükümetinin ve Hizbullah’ın Esad yönetimini desteklediğini ima etmiştir.126 Ali Ekber Velayeti de Şubat 12’de yaptığı ve İran’ın Suriye’ye olan desteğini yinelediği konuşmada “İran, Irak ve Hizbullah’ın ciddi şekilde Suriye’nin arkasında olduğunu” söylemiştir.127 

<   Arap Birliği’nin öncülük ettiği Suriye krizine çözüm arayışları çerçevesinde İran dışarıda bırakılmıştır. 24 Mart’ta Tunus’ta ve 1 Nisan’da İstanbul’da düzenlenen “Suriye Halkının Dostları” toplantılarına İran davet edilmemiştir.  >

Bununla birlikte Suriye’nin dış ticaret ilişkileri doğal olarak yaptırım kararlarını kabul etmeyen Irak’ta yoğunlaşmaya başlamıştır. İran’ın lojistik ve ekonomik desteği de büyük ölçüde Irak üzerinden Suriye’ye ulaştırılmaya başlanmıştır. Fakat üç ülke arasındaki ilişkilerin bu şekilde yoğunlaşması bazı kesimler tarafından Irak’ın Şii blokuna eklemlenmesi olarak değerlendirilmiştir.

Suriye üzerinden yükselen gerilimin bir başka yansıması bölgede Şiiler ile Sünniler arasında mezhep çatışması riskinin artmasıdır. Suriye krizinin yayılması ve gerek rejimin gerekse muhalefetin kendi konumlarını güçlendirmek ve taraftarlarını seferber edebilmek için zaman zaman mezhepçi argümanlara sarılması bu ülkedeki mezhepler arasındaki ayrışmanın şiddetlenmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan Suriye rejimine açıkça destek veren İran’ın yanı sıra Irak ve Lübnan’ın zaman zaman Esad yönetimini destekliyor gibi görünmesi bu ülkeler arasında mezhepçi dayanışma şeklinde değerlendirilmekte ve tepki çekmektedir.

9. İRAN’IN SURİYE POLİTİKASININ TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

İran ve Türkiye, Suriye isyanı konusunda farklı yaklaşımlar benimsemiştir. Öncelikle, İran Suriye’de rejim karşıtı muhalefeti ve ilk protesto eylemlerini neredeyse görmezden gelirken Türkiye, Suriye hükümetinden eylemleri kontrol altına almak için bir an önce reform yapmasını istemiştir. Hatta Başbakan Erdoğan’ın Ocak 2011’de, Suriye’de rejim karşıtı eylemler başlamadan önce, Halep’te bir araya geldiği Suriye lideri Esad’ı reformlar yaparak siyasal sistemi bir an önce demokratikleştirmesi konusunda uyarmış ve altı ay içerisinde serbest seçimlere gitmesini istemiştir.128 Rejim aleyhine gösterilerin başlamasından sonra Türkiye bir süre daha Esad yönetimini kapsamlı reformlar yapması için teşvik etmiştir. Fakat Esad yönetiminin reformlar konusunda ağır hareket 
etmesi, gösterilerin hızla bütün Suriye’ye yayılması ve nihayet Haziran 2011’den itibaren şiddetten kaçan Suriyelilerin Türkiye’ye sığınmaya başlaması ile Ankara’nın Esad’a olan desteği kaybolmaya başlamıştır. Aynı zamanda Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de toplanarak örgütlenmelerine izin verilmiştir.129

<  Fakat üç ülke arasındaki ilişkilerin bu şekilde yoğunlaşması bazı kesimler tarafında Irak’ın Şii blokuna eklemlenmesi olarak değerlendirilmiştir. >

Esad’dan desteğini yavaş yavaş çeken Türkiye’nin aksine İran’ın Suriye rejimine desteğini sürdürmesi iki ülkenin bu konuda zıt kutuplarda konumlanmasına yol açmıştır. İran ile Suriye arasındaki yakın ilişkiyi dikkate alarak Suriye meselesini görüşmek, fikir ayrılıklarını gidermek üzere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 10 Temmuz 2011’de Tahran’a gitmiştir.130 Davutoğlu, İranlı muadili Salihi ile görüşmesinde bölgenin geçirdiği dönüşüme işaret ederek Türkiye’nin her türlü yabancı müdahalesine karşı olduğunu, fakat halkların meşru talepleri konusunda duyarlı olduğunu söylemiştir. İran’ın bölge halklarının meşru taleplerine barışçıl ve diyalog yoluyla olumlu cevap verilmesinden yana olduğunu bildiren Salihi, yabancı güçlerin müdahalesine karşı olduklarını kaydetmiştir. Salihi, İran, Suriye ve Türkiye’nin tek bir ailenin üyeleri olduğunu ve dolayısıyla Suriye sorununun da aile içinde çözülmesi gerektiğini söylemiştir.131 

Benzer söylem ve işbirliği temennisine rağmen İran, Türkiye ile aynı pozisyonu almaktan uzak durmuştur. İran’dan beklediği desteği bulamayan Davutoğlu bu defa net bir mesaj vermek için 9 Ağustos 2011’de Şam’a gitmiştir.132 Davutoğlu’nun Şam’da yaptığı temaslardan sonuç alamaması, Türk hükümeti ile Esad yönetimi arasındaki bağların kopmasına neden olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye dolaylı bir şekilde Suriye’de rejim değişikliğini desteklemeye başlamış tır.133  Bununla birlikte İran yönetimi, Türkiye ile işbirliği arayışını sürdürmüş tür. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Başbakan Erdoğan ile Ağustos 2011’de yaptığı telefon görüşmesinde bölge dışı güçlerin bölgesel sorunlara müdahalesinin daha büyük badirelere yol açtığını söyleyerek, bölgede özgürlük, demokrasi ve adaletin sağlanması amacıyla iki ülkenin sıkı işbirliği yapmasını istemiştir.134 

Eylül 2011’de New York’ta Ahmedinejad ile bir araya gelen Başbakan Erdoğan, 
Esad yönetimininin İran’ın verdiği destekten cesaret aldığını belirterek İran hükümetinin Esad’ı reform yapması için ikna etmesi gerektiğini söylemiştir.135

Hükümet yetkililerinin Türkiye’ye karşı açık bir tepki göstermemiş olmasına rağmen İran basınında yer alan değerlendirmeler Türkiye’nin Suriye politikasından dolayı İran’da duyulan rahatsızlığı göstermiştir. İran basınında Suriyeli kaynaklara dayandırılan haberlerde Türkiye’nin ABD ile işbirliği yaparak eylemcileri silahlandırdığı ve isyanda rol oynadığı ileri sürülmüştür.136 Davutoğlu’nun Tahran ziyaretinden kısa bir süre sonra Devrim Muhafızları’nın yayın organı Sobhe Sadegh dergisinde Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelerle ilgili tavrını sürdürmesi halinde mevcut krizin daha da derinleşeceği uyarısında bulunularak İran’ın tercih yapmak zorunda kalması durumunda Suriye’nin yanında yer alacağı yazılmıştır. Türk yetkililer olayların geri dönülmez bir 
noktaya varmaması için daha makul olmaya ve Suriye hükümetinin yanında yer almaya çağırılmıştır.137 

  <  Esad yönetiminin reformlar konusunda ağır hareket etmesi, gösterilerin hızla bütün Suriye’ye yayılması ve nihayet Haziran 2011’den itibaren şiddetten kaçan Suriyelilerin Türkiye’ye sığınmaya başlaması ile Ankara’nın Esad’a olan desteği kaybolmaya başlamıştır. >

İran basınında yer alan haber ve yorumlarda Türkiye ağır bir şekilde eleştirilirken İranlı yetkililer Türkiye’yi doğrudan hedef almaktan genellikle sakınmıştır. İranlı yetkililer konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda “bazı bölge ülkelerinin” Suriye’nin içişlerine müdahale ettiğini, muhalifleri desteklediğini, Siyonistler ve Amerikalıların direniş ekseni aleyhindeki komplolarına bilerek veya bilmeyerek alet olduklarını vs. ifade etmişlerdir. 
Böylece hem söylemlerine belirsizlik katmışlar, hem de Türkiye’yi üstü kapalı şekilde uyarmışlardır. Türkiye’ye en açık uyarı Ekim 2011’de Hamanei’nin güvenlik danışmanı Rahim Safevi’den gelmiştir. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik tavrının çok yanlış olduğunu ve Amerika’nın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini iddia eden Safevi, Türkiye’nin bu tavrını değiştirmemesi durumunda Suriye, İran ve Irak’ın bu ülke ile ilişkilerini yeniden değerlendireceklerini söylemiştir.138

İran ile Türkiye arasında Suriye konusundaki gerginlik Şubat 2012’de resmi düzeyde ortaya çıkmıştır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Suriye askeri birliklerinin “kandil gecesinde” Humus’a düzenledikleri yoğun saldırı karşısında İran’ı kayıtsız kalmakla itham etmiştir. Buna karşılık İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest Türkiye’nin Suriye’de yanlış hesap içinde olduğunu söylemiştir.139

Suriye meselesi en üst düzeyde Başbakan Erdoğan’ın 28-29 Mart 2012’de İran’a yaptığı ziyarette ele alınmıştır. Suriye meselesi Erdoğan’ın Hamanei ile Meşhed’ de yaptığı görüşmede gündeme gelmiştir. Hamanei bu görüşmede “İslam Cumhuriyeti’nin Siyonist rejime karşı direniş cephesine verdiği destekten dolayı Suriye’yi savunacağını ve Suriye’nin içişlerine yabancı güçlerin müdahalesi ne şiddetle karşı olduğunu” bir kez daha yinelemiştir.140 Türkiye’nin dolaylı da olsa Suriye’de rejim değişikliğini savunmasına karşın İranlı yetkililerin Esad’ı destekleyeceklerini ilan etmeleri; Erdoğan’ın Esad’ı reformlar konusunda güvenilmez bulduğu halde İranlı yetkililerin Suriye’de reform sürecini destekleyeceklerini söylemeleri iki ülkenin Suriye meselesindeki farklılığını bir kere daha ortaya sermiştir.141 

Fakat Erdoğan, İranlı yetkililerle bölgedeki her türlü istikrarsızlığın Türkiye ve İran dâhil bütün bölge ülkelerini olumsuz etkileyeceği konusunda mutabık  kaldıklarını ve bölgenin istikrarı ve kalkınması için İran ile her düzeyde işbirliği yapma konusunda kararlı olduklarını ifade etmiştir. Erdoğan, Rehber Hamanei ’nin Suriye konusunda “dayanışma içerisinde bir adımın atılması”nı talep ettiğini söylemiştir.142 Bu iyi niyet beyanlarına karşın Türkiye’nin ve İran’ın politikalarında değişiklik olmaması, iki ülkenin Suriye meselesinde anlaşmaya varamadıklarını göstermiştir. 

<  İran basınında Suriyeli kaynaklara dayandırılan haberlerde Türkiye’nin ABD ile işbirliği yaparak eylemcileri silahlandırdığı ve isyanda rol oynadığı ileri sürülmüştür. >

Bununla birlikte aralarındaki diplomatik kanalları her daim açık tutan İran ve Türk hükümetleri iki ülke arasındaki görüş farklılıklarının ikili ilişkilerin tamamını esir almasını önlemeye gayret etmektedir. Bu sayede Suriye konusunda benimsedikleri zıt pozisyonlara rağmen Türkiye-İran ilişkilerinde doğrudan Suriye eksenli gerilim olmamıştır. 
Suriye krizinin ortaya çıkmasından beri taraflar arasında çok sayıda ikili görüşme yapılmıştır, fakat bu görüşmelerde ne Türkiye, Tahran’ı Esad’a verdiği destekten vazgeçmeye ikna edebilmiş ne de İran, Ankara’yı Suriye muhalefetine destek vermekten vazgeçirebilmiştir. Buna rağmen, iki ülke üst düzey yetkilileri arasında karşılıklı ziyaretler ve hüsnü kabuller devam etmektedir. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın Tahran gezisi sırasında her iki tarafın da Suriye konusun daki farklı yaklaşımlarını tekrar etmelerine rağmen bölgesel işbirliği ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda mutabakata varmışlardır. Hatta Türkiye, İran’ın nükleer programına desteğini bir kez daha en yetkili ağızdan yinelemiştir. Fakat gerek İran basınında Türkiye’ye yöneltilen eleştiriler, gerekse 
Türk basınında İran’a yöneltilen eleştiriler dikkate alındığında, işbaşındaki hükümetlerin ikili ilişkileri belirli bir düzeyde tutma gayretlerine rağmen Suriye üzerinden yükselen bölgesel gerginliğin Türkiye-İran ilişkilerini olumsuz etkilemesi beklenebilir.

<  Suriye krizinin ortaya çıkmasından beri taraflar arasında çok sayıda ikili görüşme yapılmıştır, fakat bu görüşmelerde ne Türkiye, Tahran’ı  Esad’a verdiği destekten vazgeçmeye ikna edebilmiş ne de İran, Ankara’yı Suriye muhalefetine destek vermekten vazgeçire bilmiştir.  >

Nitekim Suriye üzerinde alınan farklı tavırlar Türkiye ile İran’ı zaman zaman karşı karşıya getirmektedir. Bu durumun en somut örneği İran’dan Suriye’ye yapılan silah sevkiyatının Türkiye tarafından engellenmesidir. Sadece silah sevkiyatı değil, Türkiye’nin Suriye’ye ambargo kararı almasından sonra Tahran’dan Şam’a Türkiye üzerinden sağlanan her türlü lojistik destek neredeyse kesilmiştir. Bunun üzerine İran ve Suriye ikili ilişkilerini ve karşılıklı malzeme transferini sürdürebilmek için Irak’a yönelmiştir.143 
Bu gelişme bölgede Irak’ın İran-Suriye ittifakına dâhil olması şeklinde değerlendirilmektedir. Gerçekten mezkûr üç ülke arasında yeni bir blok oluşması, Türkiye’nin diğer Ortadoğu ülkeleri ile ekonomik bağlarını olumsuz etkileyebilecektir. Aralık 2011’de Bağdat yönetiminin Ürdün kamyonlarına Türkiye’ye geçiş izni vermemesi bu çerçevede değerlendirilebilir.144 Irak’ın İran-Suriye ittifakı ile yakınlaşması “Şii hilali” söyleminin değirmenine de su taşımaktadır. Bu gelişme Türkiye’de ve Sünni Arap kamuoyunda “mezhepçilik yaptığı” gerekçesiyle İran’a karşı duyulan tepkinin şiddetlenmesine neden   olmaktadır.145 

6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder