ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 4
Bu yaklaşım Ortadoğu’daki devletleri ve siyasi hareketleri İsrail’e karşı konumları ve ABD ile ilişkilerine bakarak iki gruba ayırmaktadır. Bir tarafta bölgenin geleceğinin İsrail’in güvenliği ve Amerika’nın çıkarları doğrultusunda şekillenmesi için çalışan devletler vardır. Bu devletlerin bölgeye yönelik farklı hedefleri varsa da ana hatları itibariyle bu hedefler İsrail ve Amerikan çıkarları ile örtüşmekte dir. Bölgesel liderlik peşinde olan ve İran’ın bölgedeki nüfuzunun kırılmasını isteyen Suudi Arabistan bu hususta başı çekmektedir. Diğer tarafta ise ABD’nin bölgesel planlarına ve İsrail’e karşı mücadele eden direniş cephesi vardır.
Suriye, Hizbullah, Filistinli direniş örgütleri ve İran bölgedeki direniş cephesini oluşturmakta dır.82 Bu yaklaşıma göre Suriye üzerinde artan baskıların esas sebebi bu ülkenin direniş mihverindeki rolüdür. Birçok Arap ülkesinin ve hatta FKÖ’nün İsrail ile iş tuttuğu ortamda yalnızca baba ve oğul Esadların yönetimi altındaki Suriye, Arap dünyasında İsrail karşısında yıllardır direnen tek ülke olarak kalmıştır. Suriye’yi direniş örgütlerinin merkezi haline getirmiş olan Esadlar, İran ve Hizbullah ile ittifak ilişkileri sayesinde direniş cephesine güç katmıştır. O halde Suriye’nin direniş ekseninden koparılmasıyla İran ile Hizbullah’ın birbirinden uzaklaşması hedeflenmektedir. Böylece direniş ekseninin zayıflaması ve İran’ın bölgesel gücünün kırılması sağlanacaktır.83 Dolayısıyla İran için Suriye’nin desteklenmesi sadece dost bir yönetimin değil bir ülkünün ve direniş hattının desteklenmesidir.
Bu bakış açısı Suriye’deki gelişmeleri bir takım dış güçlere dayandırarak iç faktörlerin etkisini ve önemini göz ardı etmektedir. Birçok İranlı siyasetçi ve yazar Esad yönetiminin halkı ile bazı sorunları olduğunu kabul etse de onları Suriye’deki mevcut buhranın asli değil tali sebepleri olarak görmektedir.84 Suriye rejiminin zayıflıklarına ve hatalarına rağmen halk arasında belli bir meşruiyete sahip olduğu kabul edilmekte ve bazı reformların yapılması suretiyle bu sorunların düzeltilebileceği düşünülmektedir.85
Bununla birlikte isyanın büyümesi ve yayılması toplumsal bir tabana sahip olmasına değil dış güçlerden destek almasına bağlanmaktadır.
< Birçok İranlı siyasetçi ve yazar Esad yönetiminin halkı ile bazı sorunları olduğunu kabul etse de onları Suriye’deki mevcut buhranın asli değil tali sebepleri olarak görmektedir. >
Direniş ekseni söylemi büyük ölçüde İran’ın resmi görüşünü yansıtması açısından anlamlıdır, fakat bu yaklaşım Suriye’nin “direniş cephesinde” kalmasını doğrudan Esad yönetimine indirgemesi nedeniyle problemlidir. Bir kere Esadlar yönetimindeki Suriye’nin İsrail karşısında duran tek Arap ülkesi olarak kalmasının nedeni Esadların İran ile aynı “direniş” ideolojisini ve stratejisini paylaşmaları değil, barış görüşmelerinin çeşitli nedenlerle kesintiye uğramış olmasıdır. Suriye direniş örgütlerine destek vererek İsrail’e karşı mücadele vermiş olsa da doğrudan İsrail ile karşı karşıya gelecek hareketlerden daima sakınmıştır.86 Nitekim barış görüşmeleri sırasında direniş hareketleri ile ilişkilerini koz olarak kullanması, Suriye’nin direniş eksenindeki varlığının aslında
pragmatik nedenlere dayandığını göstermektedir.
Bu yaklaşımın diğer problemli yanı ise Esad yönetimine karşı muhalefetin İsrail ve Batı tarafından desteklendiği ve muhalefetin başarılı olması durumunda Suriye’nin İsrail ile barış imzalayarak direniş ekseninden ayrılacağı varsayımıdır. Bu varsayım Suriyeli muhalifler arasındaki farklılıkları göz ardı etmektedir. Gerçekten de Suriyeli muhaliflerin bir kısmının Siyonistlerle bağlantılı olduğu iddia edilmektedir, fakat bu, Siyonistlerin Suriye’deki ayaklanmaları kontrol ettiği ve yönlendirdiği anlamına gelmez. Suriye’nin topraklarının bir kısmı İsrail işgali altında olduğu müddetçe Suriye’de iktidara kim gelirse gelsin İsrail ile ilişkileri sorunlu olmaya adaydır. Dolayısıyla mevcut şartlar altında iktidar değişikliği olsa dahi yeni Suriye yönetimi İsrail’e karşı İran’ın ve Hizbullah’ın
desteğini almaya çalışacaktır.87
Son olarak bu yaklaşım Esad yönetiminin düşmesi durumunda İsrail’in güçleneceğini ve Hizbullah’ın yok olacağını varsaymaktadır. Bu varsayıma karşı İranlı eski diplomat Muhammad Ali Subhani tarihsel ve bölgesel gelişmelerin Suriye ve diğer Arap ülkelerinin direnişi göz ardı edemeyeceğini gösterdiğini, taktikler değişse de bölgede demokrasinin yayılmasının İsrail’in yalnızlığını artıracağını ve direnişi güçlendireceğini ileri sürmektedir.88 Subhani, Hizbullah’ın Lübnan’da kendi tabanı olduğuna işaret ederek Esad iktidardan düşerse Hizbullah’ın yok olacağını varsayımına da karşı çıkmaktadır.89
6. İRAN – ESAD YÖNETIMI İLİŞKİSİNİN SINIRLARI
İran ile Suriye arasında otuz yılı aşkındır süren ittifak ilişkisi ve son isyan sırasında İran’ın Esad yönetimine verdiği doğrudan ve dolaylı desteklere rağmen, İran ile Esad yönetimi arasındaki ilişkileri sınırlayan birtakım faktörler vardır.90 Bu faktörlerin birincisi her iki ülkede hâkim olan rejimlerin ideolojilerindeki farklılıktır. İki rejim Amerikan ve İsrail karşıtlığı noktasında birleşmiş olsa dahi Baas ideolojisinin Arap milliyetçiliği ve laikliği ile İran rejiminin İslamcı niteliği uyumsuzdur. Ayrıca, İran’ın “Siyonist rejim”le
her türlü anlaşmayı reddederek İsrail’in meşruiyetine reddetmesine karşın Suriye’nin BM kararlarının uygulanmasını ve Filistin’in “Siyonistler” ile Filistinliler arasında bölünmesini kabul etmesi iki rejimin İsrail’e bakışındaki farklılığı göstermektedir.91 Bu şartlar altında Şam yönetiminin zaman zaman İsrail ile barış ve Batı ile diyalog eğiliminin artması İran-Suriye ittifakını tehlikeye atmıştır. Fakat barış görüşmelerinin kesintiye uğraması ve Suriye’nin Batılı ülkeler ile ilişkilerinin gerilmesi İran-Suriye arasındaki ittifakın sürmesini sağlamıştır.
< İki rejim Amerikan ve İsrail karşıtlığı noktasında birleşmiş olsa dahi Baas ideolojisinin Arap milliyetçiliği ve laikliği ile İran rejiminin İslamcı niteliği uyumsuzdur. >
İkincisi, otuz yılı aşan “ittifaka” rağmen iki ülke arasındaki askeri ve ekonomik ilişkiler çok sınırlı seviyelerde kalmıştır. Mesela 2006 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşması ile güçlendirilmesine rağmen bu ilişki tam olarak askeri ittifak ilişkisine dönüşmemiştir.92 Nitekim Devrim Muhafızlarının eski Komutanı ve Hamanei’nin güvenlik konularındaki danışmanı Yahya Rahim Safavi Temmuz 2010’da yaptığı değerlendirmede İran’ın Suriye ve Türkiye dışında bölgede stratejik müttefikinin olmadığını, fakat onların da gerçek anlamda müttefik olarak görülmediğini ifade etmiştir.93 Keza yukarıda değinildiği gibi iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler oldukça zayıftır. Bu durum İran ile Esad yönetimi arasındaki ilişkilerin bizatihi önemli olmadığını, fakat ortak stratejik çıkarların, yani amaç birlikteliğinin bu ilişkide yönlendirici olduğunu göstermektedir.
O halde Esad yönetiminin yerini alacak fakat Suriye’yi “direniş cephesi”nde tutacak her türlü hareket İran’da makbul karşılanacaktır.94
Son olarak İran ile Suriye’nin bölgesel çıkarlarının ve yaklaşımlarının zaman zaman farklılaşması iki ülke arasındaki ilişkileri sınırlayan önemli bir faktördür. Bu durumun en çarpıcı örneği ABD’nin Irak’ı işgali sırasında görülmüştür. İran yönetimi kerhen de olsa Amerikan müdahalesini ve yeni hükümetin kurulmasını desteklerken Suriye, Amerikan müdahalesine doğrudan karşı çıkmış ve uzunca bir müddet direnişçileri desteklemiştir. Keza Suriye, Mart 2008’de Şam’da toplanan Arap Birliği Zirvesi’nde Tahran’ın tezlerinin aksine, İran’ın kontrolünde bulunan Abu Musa ve Tunb adalarının BAE’ne ait olduğu şeklindeki Arap tezine destek vermiştir.95
< Safavi Temmuz 2010’da yaptığı değerlendirmede İran’ın Suriye ve Türkiye dışında bölgede stratejik müttefikinin olmadığını, fakat onların da gerçek anlamda müttefik olarak görülmediğini ifade etmiştir. >
İki ülke arasındaki ilişkileri hâlihazırda olumsuz şekilde etkileyen mezkûr faktörlerin yanı sıra İran yönetiminin Suriye isyanına yaklaşımına ve Esad yönetimine verdiği desteğe İran seçkinleri arasından eleştiriler yükselmiştir. Mevcut İran yönetiminin Esad’ın iktidarını sürdüreceğine inanmasına rağmen İran kamuoyunda rejimin sürdürülebilir olmadığına dair tartışmalar baş göstermiştir. Mesela Meclis Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu üyelerinden Seyyid Ahmad Avaei, Ağustos 2011’de yabancıların müdahale etme gayretleri bir yana Suriye’de rejim aleyhine gösteri yapan muhalifleri dindar bir halk ve kendiliğinden ortaya çıkan bir hareket olarak değerlendirmiş ve Suriye’ye
mutlak destek verilmesinin doğru olmadığını söylemiştir. İran’ın eski Amman Büyükelçisi Muhammed Ali Subhani de Suriye’de mevcut durumun sürdürülmesi nin imkânsız olduğunu ileri sürerek İran’ın tek yönlü ve Esad yönetimini destekleyen politikasının değişmesi gerektiğini savunmuştur.96 Keza Devrim Muhafızlarının eski komutanlarından Hüseyin Alai, İran’ın bütün yatırımını Esad’a yapmadan alternatiflerini çeşitlendirmesi gerektiğini söylemiştir.
Diğer taraftan İran muhalefeti Esad’a verilen desteğe isyanın başlamasından beri karşı çıkmaktadır. “Arap baharı” sürecine İran yönetiminden farklı bir şekilde yaklaşan ve “Yeşil Hareket” şeklinde adlandırılan muhalefet, İran’ın Esad yönetimine destek vermesini çifte standart olarak nitelendirmiş ve Suriyeli muhaliflere sempatisini ve desteklediğini belirtmiştir.97 Bir dönem Cumhurbaşkanı Hatemi’ye danışmanlık yapan Huccetülislam Muhammad Şeriati Dehaghani 20 Nisan 2011’de verdiği mülakatta Suriye rejimini baskıcı olarak nitelemiştir. Esad’ın reformlarının gecikmiş olduğunu söyleyen Dehaghani devrim ateşinin er geç Suriye’yi etkisi altına alacağını ve İran’ın Suriye halkının karşısında durmaması gerektiğini söylemiştir.98 İran yönetiminin Suriye politikasına yöneltilen eleştiriler İran’ın Esad yönetimine verdiği desteği olumsuz etkileyen bir faktör olarak değerlendirilebilir.
İran’ın Esad yönetimine desteğini sınırlayan bir başka faktör ise iktidar içindeki uyumsuzluktur.99
Hükümet kanadından, yani Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ve Dışişleri Bakanı
Salihi’den gelen açıklamalar yabancıların isyandaki rolünü kabul etmekle birlikte
Suriye’de muhalefeti meşru bir hareket olarak görüp hükümetin muhalefet ile müzakere etmesini istemekte ve reform sürecini teşvik etmektedir. Diğer taraftan Rehberlik makamından gelen açıklamalarda muhaliflerin varlığı ve hareketleri neredeyse tamamen dış mihrakların komplosuna mal edilmekte ve Esad yönetimine mutlak destek belirtilmektedir.100
< Mevcut İran yönetiminin Esad’ın iktidarını sürdüreceğine inanmasına rağmen İran kamuoyunda rejimin sürdürülebilir olmadığına dair tartışmalar baş göstermiştir. >
Ayrıca iç siyasi mücadelenin bir yansıması olarak Ahmedinejad’ın dış politikadaki rolünün azaldığı görülmektedir. Özellikle Arap Baharının başlamasından sonra Ahmedinejad’ın Ortadoğu ve Suriye ile ilgili girişimlerine pek rastlanılma maktadır. Buna karşılık İranlı yetkililerin “İslami Uyanış” olarak adlandırdığı süreci takip etmek, tartışmak ve İslami uyanış hareketleri arasında temas sağlamak üzere “İslami Uyanış Dünya Meclisi” kurulmuştur. Bu kuruluşun sekreterliğine atanan Hamanei’nin dış politika danışmanı ve eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti bu süreçte İran’ın Ortadoğu politikasında daha çok öne çıkmıştır.101 İsyanın başlamasından sonra İran ile Suriye arasında üst
düzey siyasi temas yokken doğrudan Hamanei’ye karşı sorumlu olan Kudüs Ordusu Komutanı Süleymani’nin Şam’da temaslarda bulunduğunun iddia edilmesi de İran’ın Suriye politikasının Hamanei’nin kontrolünde yürütüldüğü kanısını desteklemektedir. Fakat iktidar merkezleri arasında uyumsuzluk, İran’ın hem Arap Baharı karşısında hem de Suriye isyanı karşısında aktif ve etkili bir dış politika izlemesini engellemektedir.
7. SURİYE MUHALEFETİ VE İRAN
Suriye’de Esad karşıtı protesto gösterilerinde sık sık İran bayrakları yakılmakta ve İran ile Hizbullah aleyhine sloganlar atılmaktadır. Bu durum Esad karşıtı muhalefetin aynı zamanda İran karşıtı olduğunu göstermektedir. Muhalefetin İran’a karşı olan tutumunda İranlı yetkililerin Suriye muhalefetinin taleplerine uzun bir süre kayıtsız kalması, hatta muhalefeti emperyalist ve Siyonist odakların piyonları olarak nitelemesi etkili olmuştur. Muhalefete kayıtsızlığının yanı sıra İran’ın Esad yönetimine verdiği destek de muhaliflerin İran karşıtı bir tutum almasına neden olmuştur.
İran’ın Suriye muhalefetine kayıtsız kalmasının başlıca sebebi Suriyeli muhalifler ile İran rejimi arasında tarihsel ve ideolojik bağların yokluğudur. Devrimci İran’ın 1979 yılından beri jeopolitik ve ideolojik kaygılarla Suriye rejimi ile ittifaka verdiği önem Suriye muhalefetine karşı ilgisiz kalmasına neden olmuştur. Suriye rejiminin zayıflamasının İsrail’in işine yarayacağı kaygısı İran’ı bu ülkeye yönelik devrim ihracı faaliyetlerinden bile alıkoymuştur. Hatta 1980-1982 yıllarında Baas rejimine karşı ayaklanan “Suriye İslam Cephesi”nin ve Müslüman Kardeşler’in İran devrimine sempatisine ve İslam Cumhuriyeti’nden yardım beklemesine rağmen İran yönetimi Suriye hükümeti ile iyi ilişkilerini sürdürmeyi tercih etmiştir.102 Bu tutum Suriyeli İslamcı hareketlerin dahi İran’a yabancılaşmasına neden olmuştur.103
İran’ın Suriye muhalefetine kayıtsız kalmasının ikinci nedeni İsrail’in ve ABD’nin Suriye rejimini devirmek için bitmek tükenmek bilmeyen komplolar tezgahladığı düşüncesidir.
Bu düşünce, Suriye hükümetine karşı çıkan her muhalif hareketin İsrail, Batı ve işbirlikçi Arap hükümetlerinin tasarladığı bir tertip olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır.
< İktidar merkezleri arasında uyumsuzluk, İran’ın hem Arap Baharı karşısında hem de Suriye isyanı karşısında aktif ve etkili bir dış politika izlemesini engellemektedir. >
Bu bağlamda Oded Yinon isimli bir gazetecinin Suriye ve Irak’ın parçalanmasını öngören “İsrail İçin 1990’lar Stratejisi” isimli makalesi ve farklı İsrailli yetkililerin Suriye aleyhindeki beyanatları tertip iddialarını desteklemek için kullanılmaktadır. Son dönemde ortaya çıkan muhalefetten de bazılarının “Siyonistlerle” bağlantılı olduğu iddiaları İran tarafında tertip tezlerini güçlendirmiştir.
Bahsedilen nedenlerden dolayı İran’ın Suriye muhalefetine genel olarak ilgisizliğinin yanı sıra son isyanda Selefilerin etkili bir rol oynadığı iddiaları, İran’ın muhalefetten uzak durmasına neden olmuştur. Selefiler, Suudi Arabistan ile güçlü olduğu düşünülen bağlarının yanı sıra Şiilik karşıtı olmaları nedeniyle İran rejimi tarafından tehdit olarak görülmektedir.104
El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’nin taraftarlarından isyana destek vermesini istemeleri, İran’ın Suriye’deki Selefilerin yükselişinden algıladığı tehdidi
şiddetlendirmiştir. Bu nedenle, İran Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Ruhani, Türk Büyükelçisi Ümit Yardım ile görüşmesinde bölgede demokrasinin ve istikrarın tesisi için terörizm ile mücadelenin önemini vurgulamış ve Suriye’de el-Kaide ile mücadele edilmesi gerektiğini söylemiştir.105
İran’ın Esad yönetimine destek vermesine ve muhalefete kayıtsız kalmasına rağmen, Suriyeli muhaliflerin arkasındaki uluslararası siyasi desteğin güçlenmesi, rejimin isyanı tam olarak kontrol altına alamaması, Esad yönetimine verilen desteğin İran kamuoyunda da sorgulanmaya başlaması üzerine İran yönetimi muhaliflerin bir kısmıyla temas kurmaya çalışmıştır. Muhaliflerle temas çabalarının ardında, Esad yönetimine alternatif arayışları değil, Suriye rejimi ile muhalifleri uzlaştırma arayışının etkili olduğu görülmektedir.
Muhaliflerle temas arayışları çerçevesinde İranlı yetkililer önce Ekim 2011’de İstanbul’da bulunan Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi’nin Siyasî Lideri Muhammed Faruk Tayfur ile görüşme girişiminde bulunmuşlardır. Tayfur bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada Ayetullah Hamanei tarafından üç kişilik bir heyetin kendileri ile görüşmek üzere görevlendirildiğini dile getirmiştir. Ekim 2011’de İstanbul’a gelen İranlı heyetin Tayfur’a görüşmek istediklerini bildirdiklerini, fakat kendisinin Tahran yönetimi Esad’ın tarafında yer aldığı için görüşmeyi reddettiğini aktarmıştır.106 Tayfur, “Ne zaman İran Suriye halkının yanında yer alırsa o zaman elçileriyle görüşürüz ve konuşuruz. Aksi halde, halkımızın öldürülmesine yardım ederlerken İranlılarla hiçbir surette görüşemeyiz.” demiştir.107
< Suriyeli muhaliflerin arkasındaki uluslararası siyasi desteğin güçlenmesi, rejimin isyanı tam olarak kontrol altına alamaması, Esad yönetimine verilen desteğin İran kamuoyunda da sorgulanmaya başlaması üzerine İran yönetimi muhaliflerin bir kısmıyla temas kurmaya çalışmıştır. >
Bu yöndeki ikinci adım Kasım 2011’de Demokratik Dönüşüm için Ulusal Koordinasyon Komitesi üyelerinden Heysem Menna ile görüşülmesi olmuştur. İran’ın Koordinasyon Komitesi’ne yaklaşmasında bu komitenin Suriye’ye yabancı askeri müdahalesine karşı duruşunun etkili olduğu düşünülmektedir. Fakat bu görüşme İran’ın muhalefet arasındaki ayrılığı şiddetlendirme çabası şeklinde de değerlendirilmiştir. Görüşmede İran’ın Menna aracılığıyla bir muhalefet konferansı organize etmek istediği, ama istediği sonucu alamadığı iddia edilmiştir.
Bu doğrultudaki en sürpriz gelişme, Suriye Ulusal Konseyi (SUK) üyesi Samir al-Nashar’ın Aralık 2011’de Tahran ile iletişim halinde oldukların söylemesi olmuştur. Oysa SUK, İran’ın Suriyeli muhalifler arasında en mesafeli olduğu gruptu. Bu grubun lideri Burhan Galyun’un İsrail Başbakanı B. Netanyahu’ya danışmanlık yaptığı ileri sürülen Fransız yazar Bernard Henry Levy ile dostluğu muhaliflerle Siyonistler arasındaki ilişkinin en somut kanıtı olarak gösteriliyordu. Ayrıca SUK’un Batı ülkeleri ile temas halinde olması İran’ın tepkisini çekiyordu. Diğer taraftan Galyun, Wall Street Journal’a verdiği mülakatta rejim devrilir ve muhalifler iktidara gelirse Suriye’nin İran ile özel ilişkisinin devam etmeyeceğini
ve Hizbullah ile şimdiki yakın ilişkisinin de değişeceğini söylemişti.108
Tahran ile iletişim halinde olduklarını söyleyen al-Nashar hiçbir taraf ile diyaloğa karşı olmadıklarını ve İran’ı bölgede merkezi bir güç olarak gördüklerini belirtmiştir. Fakat diyaloğa geçmeden önce İran’ın Suriye ilgili tutumunu düzeltmesi gerektiğini söylemiştir. Al-Nashar, muhaliflere karşı Suriye rejimine lojistik, istihbarat ve harekât desteği sağladığı için Suriye devrimi hakkındaki tutumunu düzeltinceye kadar İran ile görüşmeyeceklerini belirtmiştir.109
İlk girişimlerinde başarısız olsa da İran, Suriye muhalefeti ile diyalog kurma çabalarını sürdürmüştür. Müslüman Kardeşler’den Melhem al-Droubi Ocak 2012’de yaptığı açıklamada İran’ın Aralık 2011’de kendileriyle temas kurmaya çalıştığını belirtmiştir. Al-Droubi, Suriye halkı ile rejim arasında tarafsız bir tutum alıncaya kadar İran ile görüşmeyeceklerini ve tekliflerini dinlemeyeceklerini beyan etmiştir.110
Muhalifler arasında İran’a en sert tepkiyi Özgür Suriye Ordusu göstermektedir. Suriyeli muhaliflerin İran’a tepkisi önceleri gösteriler sırasında İran aleyhine sloganlar atılması ile sınırlı iken 2011 güz aylarından itibaren muhaliflerin bir kısmının silahlı gruplar halinde örgütlenmeye başlamasından sonra Suriye’de bulunan İranlılar hedef alınmaya başlamıştır. Kimliği belirsiz silahlı kişiler 21 Aralık 2011’de Humus’ta beş İranlı mühendisi kaçırmıştır. Mühendislerin kaçırılmasından sonra, kaçırılanların akıbetini araştırmakla görevli iki İranlı daha kaçırılmıştır. Bu olaydan kısa bir süre sonra Şam’dan Halep’e giden İranlı ziyaretçileri taşıyan bir otobüs 26 Ocak 2012’de durdurulmuş ve ziyaretçilerin
arasından 11 kişi daha kaçırılmıştır.111 İranlı mühendislerin çalıştığı MAPNA
mühendislik şirketinin Suriye mesulü Morteza Ganjizadeh mühendislerin kaçırılmasından Özgür Suriye Ordusu’na bağlı El-Faruk Tugayları’nı sorumlu tutmuştur.112
< Al-Nashar, muhaliflere karşı Suriye rejimine lojistik, istihbarat ve harekât desteği sağladığı için Suriye devrimi hakkındaki tutumu nu düzeltinceye kadar İran ile görüşmeyeceklerini belirtmiştir. >
Gerçekten de Özgür Suriye Ordusu 28 Ocak’ta Humus’ta kaçırılan mühendislerin görüntülerini yayınlayarak onlardan beşinin Devrim Muhafızı olduğunu iddia etmiştir. Onlardan birisi adının Sajjad Amirian olduğunu; Suriye’deki isyanı bastırmak için görevlendirilen Devrim Muhafızı birliğinin mensubu olduğunu ve emirleri Humus’taki Suriye Hava Kuvvetlerinin güvenlik biriminden aldıklarını söylemiştir. El-Faruk Tugayları bir bildiri yayınlayarak Hamanei’den “Esad rejimine Suriye halkını bastırması için yardım etmek üzere Devrim Muhafızlarının Suriye’de bulunduğunu” net bir şekilde itiraf etmesini ve ondan sonra Devrim Muhafızları’nı Suriye’den çekmesini istemiştir.113
5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder