İstihbarat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstihbarat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

DEVLET VE İSTİHBARAT., BÖLÜM 2

DEVLET VE İSTİHBARAT., BÖLÜM 2



Prof. Dr. Ümit Özdağ*
* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü. 
uozdag@21yyte.otg


Yukarıdaki süreci somut bir örnek ile ortaya koyalım:

a) Yunan istihbaratı, Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik temel hedefinin Kıbrıs’ta
herhangi bir Yunan ilhakına çıkarma ile cevap vereceği analizini 1963’te ve
1967’de yapmış olmalıdır.

b) Türkiye’nin 1963’te ve 1967’de bu yeteneğinin olmadığı ortaya çıkmıştır.
Ancak Türkiye 1967’de itibaren bir yandan çıkarma filosu inşa etmeye
başlamış, öte yandan çıkarma birliklerinin oluşturulmasına başlamıştır.

c) 1970’li yıllarda Atina artık Ankara’nın amacı ile araçları arasında bir uyum
gerçekleştiğinin tespitini yapmış olmalıdır. 

  Diğer bir ihtimaller ise Atina’nın bu tespiti yapmadığı veya bu tespiti yapmış olmasına rağmen Türkiye’nin Kıbrıs’a bir çıkarma gerçekleştirmeyeceğine inanmış olmasıdır.
Bütün bunlardan hareket ile istihbaratın sağladıklarına bakar isek dört temel özellik ortaya çıkar: 

Bunlar,

a) Stratejik bir baskın/sürpriz ile karşı karşıya kalınmanın engellenmesi,

b) Uzun-vadeli bir perspektif ve öngörü sağlanması,

c) Politika oluşturma sürecine yardımcı olunması,

d) Bir devletin bilgilerini, ihtiyaçlarını ve yöntemlerini gizlemesidir. (Lowenthal, 2000: 2-5)

a) Hiçbir hükümet stratejik, operasyonel veya taktik bir baskın/sürpriz ile karşı
karşıya kalmak istemez.(Bu noktada izhah edilmesi gereken bir kavramda
stratejik baskın ve sürpriz kavramlarıdır. Amerikan literatüründe baskın
karşılığı olarak “sürpriz” kavramı kullanılmaktadır. Bazı Türk
istihbaratçılarının terminolojisinde ise bir şeyin “stratejik baskın” olabilmesi
için “son hedefini gerçekleştirmesi gerekir” fikri ileri sürülmektedir. Bu
çalışmada ise genelde bu ayrım yapılmayacak, baskın ve sürpriz eş anlamlı
olarak kullanılacaktır. Ancak bazı durumlarda ise sadece sürpriz kavramı ile
yetinilecektir.

Örneğin bir sabah kalktığımızda Adalar Denizi’ndeki bütün adalarının Yunan
Ordusu tarafından tepeden tırnağa silâhlandırıldığını, Yunan Deniz
Kuvvetleri’nin, Türk Deniz Kuvvetleri’nin harekât alanını yok edecek şekilde
Akdeniz ve Adalar Denizi’ne yerleştiğini görür ve aynı sabah Atina’nın kara
sularını 12 mile çıkardığını duyarsak bu Türkiye’ye yapılmış bir “stratejik
baskın/sürprizdir”.

b) İnsanlar günlük, aylık veya en uzun birkaç yıllık hedefler ile yaşarken,
devletler 5-10, ve bazıları 30-50 yıllık perspektiflerle yönetilirler. Bu tür bir
yönetim ancak stratejik bir istihbarat ile, yani gelecek ile ilgili bilgi toplanması
ve geleceğin tesadüfe bırakılmayarak şekillendirilmeye çalışılması ile
yapılabilir.

c) İstihbarat 10 yıllık olduğu gibi, günlük, yıllık olarak da politika
oluşturulması sürecine katkıda bulunur.

d) İstihbarat, başkaları ile ilgili bilgi toplarken, başkalarının bilgi toplamasını
engellemeye çalışır.

İstihbarat kavramını temel olarak,

a) Bilgi anlamında istihbarat,
b) Süreç olarak istihbarat,
c) Görev olarak istihbarat,
d) Örgüt olarak istihbarat, şeklinde dörde ayırabiliriz.

Öncelikle söz konusu olan, bilgi anlamında istihbarattır. Bu bir veri, malûmat
veya bilgi olabilir. Bir diğer istihbarat kavramı ile kastedilen, bilginin
toplanması, tasnif edilmesi, değerlendirilmesi ve dağıtılması aşamalarından
oluşan istihbarat döngüsü, süreç anlamında istihbarattır. (Johnson, 1989: 4)
Görev olarak istihbarattan kasıt ise istihbaratı yapabilmek amacı ile
gerçekleştirilen ve örtülü operasyondan masa başı analize kadar uzanan
çalışma anlamında istihbarattır. Nihayet örgüt anlamında istihbarat; bütün bu
faaliyetleri gerçekleştiren kurum anlamına gelir. (Şenel, 1997: 31)
Bilgi, süreç, örgüt ve görev toplama şeklinde dört kategoride toplanan
istihbarat, Roy Godson’a göre üç süreci ifade eder. 

Bunlar sırası ile; 

1) Toplama, analiz, üretim ve dağıtım aşamalarından oluşan istihbarat çarkının
yabancı hükümetler, siyasî partiler, örgütler, ordular, kişiler ile ilgili bilgi
toplaması, 

2) Diğer hükümetlerin benzer faaliyetlerini etkisizleştirmesi, 3)
diğer hükümetlerin ve grupların davranışlarını etkileyecek örtülü operasyonlar
süreçleridir.

Bu üç süreç, istihbaratın dört temel özelliğini ortaya koymaktadır. Bunlar gizli
metotlarla bilgi toplama, karşı-istihbarat, analiz ve örtülü operasyonlardır.
Gizli metotlar ile bilgi toplama: Genellikle HUMINT diye adlandırılan gizli
insanî istihbarat (casusluk) veya teknik istihbarat yöntemlerin kullanılması ile
veri, malûmat ve bilgi toplanması kastedilmektedir.
Karşı istihbarat: Diğer ülkelerin istihbarat faaliyetlerini tanımlama,
etkisizleştirme ve yönlendirme operasyonlarına verilen addır.
Analiz: Toplanan verilerin değerlendirme sürecinden geçirilerek istihbarat
hâline getirilmesi sürecidir.

Örtülü operasyon: Yurt dışında veya yurt içinde politik, ekonomik, kültürel,
psikolojik ve askerî olayları faili/kaynağı belli olmayacak şekilde etkileme
faaliyetleridir. (Godson, 1995: 325)

Gerek örgüt, süreç, misyon ve bilgi toplama anlamında başarılı bir istihbarat
gerçekleştirebilmek için, gerekse başarılı bilgi toplama ve örtülü operasyon
faaliyetleri için gereken hususları şu başlıklar altında toplayabiliriz:

1) Uygun yapılandırılmış ve sistematik bir süreç,
2) Düzenli bir uygulama,
3) Belirgin ve yerleşik bir görevlendirme. (McDowell, 16)

Yukarıda sayılan özellikler başarılı bir istihbarat süreci için temel
gerekliliklerdir. Bu ön şartlar oluşmadan başarılı ve etkili bir istihbarat
çalışması yapmak mümkün değildir. Ayrıca istihbaratın taşıması gereken
başka özellikler de vardır. İstihbarat faaliyeti, sürekli, kat’i, doğru, esnek,
yaratıcı, şüpheci, gelecek merkezli ve profesyonel olması gereken bir
faaliyettir. (şenel, 1997: 38) Şimdi teker teker bu ilkeleri inceleyebiliriz.

II. İstihbaratın Temel İlkeleri

Başarılı bir istihbarat süreci ancak belirli ilkelere ısrarla sadık kalınması ve
uygulanması ile mümkündür. Bu temel ilkeler şunlardır:

A. Sürat İlkesi

İstihbarat, siyaset hazırlamanın temel amacı olduğu için mümkün olduğunca
süratli olmalıdır. Tabiî burada süratin görece bir kavram olduğunu, sürat ile
kastedilenin politika üretmek için gereken zamanı temin edecek ölçüde
bilginin zamanlı olarak iletilmesi gerektiği olduğu ifade edilmelidir. Olayların
gerisinde kalan istihbaratın hiçbir politik faydası yoktur. Öte yandan vaktinde,
tam ve doğru istihbarat üretmek zordur. Bu tür durumlarda istihbarat analizci,
tam ve doğru istihbarat üretmeden de karar alıcıları olası tehditler/fırsatlar
konusunda uyarmalıdır. 
İstihbaratta başarısızlığın birçok olayda istihbarat olmamasından değil, doğru istihbaratın zamanında doğru kişiye aktarılmamasından kaynaklandığı göz önünde tutulmalıdır. (Douglas & Godden, 1995: 65)

B. Kesinlik İlkesi

İstihbaratın mümkün olduğunca kesin olması lâzımdır ki, politikacılar kararsız
kalmadan görüş oluşturabilsinler. Bir istihbarat raporunun kesin olması onun,
şu gelişme muhakkak olacaktır demesi anlamına gelmez. Ancak raporda farklı
olasılıklar net bir dille ifade edilmelidir. En olası gelişme, daha az olası
gelişme ve olması en çok muhtemel olan gelişme şeklinde sıralanabilir. Öte
yandan müphem ifadeler ile kaleme alınmış, kesin olmayan, “şöyle de olabilir
şöyle de, şu zamanda olabilir başka zamanda, ama olmayabilir” şeklindeki bir
istihbarat raporunun siyasal karar alıcılara politika üretmek konusunda hiç
yardımcı olmayacağı açıktır. İsrail askerî istihbaratının komutanı olan Eli Zeria
1973 Arap-Israil Savaşı’ndan kısa bir süre önce yaptığı değerlendirmede,
Arapların saldırı ihtimalini “%45”, saldırmama ihtimalini “%55” olarak
değerlendirmiş ve İsrail hükümetinin “muhtemel bir Arap saldırısı olacak mı?”
sorusuna kesin bir cevap vermiştir. Ancak bilindiği gibi Araplar saldırmış ve
İsrail, Arap saldırısına büyük ölçüde hazırlıksız yakalanmıştır. (Douglas, 241)

C. Doğruluk İlkesi

İstihbarat doğru olmalıdır. Doğru olmayan istihbarat, yanlış bilgilerin
üretilmesine neden kararlara yol açarak milli felâketlere neden olabilir.
Amerikan askeri istihbarat kurslarında kurs hocalarının kullandığı “National
Intelligence Course (NIC) Textbook, Joint Military Intelligence Training
Center 1999” “yanlış istihbaratın istihbaratın hiç olmamasından daha kötü
olduğunu” söyleyerek başlar ve bunu da bir örnek ile destekler. Osmanlı
İstihbaratı Venedik’te barut fabrikasında gerçekleşen bir patlama sonucunda
Venedik savaş filosunun imha olduğu haberini alır ve Venedik’e bir ültimatom
verir. Oysa Osmanlı filosunun kendisine saldıracağını anlayan Venedik
patlamada sadece dört gemi kaybetmiştir. Venedik, Avrupa’nın diğer
devletlerinden de aldığı destek ile Osmanlı filosunu 1571’de İnebahtı’da büyük
bir mağlubiyete uğratır. (NIC, 1999: 1-3)


D. İstihbarat Kullanılacağı Maksada Uygun Olmalıdır
İstihbarat toplama gibi, pahalı, hızla yürütülmesi gereken bir çalışmada her
türlü kaynak israfından uzak durmak gerekmektedir. Analizci önce sonuca
ulaşmak için sadece kendisini sonuca götürecek malzemeyi inceleyerek
sorunun çözümü için gereken istihbaratı üretmelidir. Özetle istihbarat, tam,
doğru, maksada uygun ve zamanında olursa faydalı olur.


E. İstihbarat sonuçları olayların değişmesi veya yeni verilerin gelmesi ile
değişebilecek esneklikte olmalıdır
İstihbarat doğmalara değil, olayların gelişmesini izleyen yaratıcı bir zekâ ve
tekniklere dayanmalı; istihbaratçı değişen veriler sonucunda istihbaratını
değiştirebilmelidir.


F. İstihbarat yaratıcı Zekâ, hayal gücü gerektirir
    Bilmeden karar verilmez, ancak istihbaratta bilgi kadar hayal gücü de
önemlidir. Çünkü istihbaratçı çok büyük ölçüde eksik bilgi ile karar vermek
zorunda olan insandır. İstihbaratçının önünde bütün parçaları olmayan ve
muhtemelen hiçbir zaman olmayacak olan puzzle vardır. İstihbaratçı bu eksik
parçalara rağmen puzzle tamamlamakla yükümlüdür. Onu sonuca götüren
elindeki bilginin ötesini düşünebilmesidir.


G. İstihbaratta her şey göründüğü gibi olsaydı istihbarata ihtiyaç olmazdı
Karl Marx, “her şey göründüğü gibi olsaydı, bilime ihtiyaç olmazdı”
demektedir. Ayni mantık istihbarat uygulaması açısından da geçerlidir.
İstihbaratçı şüpheci olmalıdır. Elindeki verileri ve olayları yaratıcı bir şüphe ile
incelemelidir. (Şenel, 98-99)


H. İstihbarat sadece aktüel tehditlerle ve fırsatlarla ilgili bilgi toplamakla
yetinmemelidir İstihbarat sadece günlük politika veya fırsat ve menfaatlerle ilgili istihbarat çalışması yapmakla yetinmemeli, siyasal karar alıcıların kısa ve orta vadede talep etmeyeceği bilgileri de istihbarat çalışması kapsamına almalıdır. 
Çünkü ancak bu tür bir çalışma ile istihbarat servisleri bilgi gerektiği zaman tepki verebilir.


I. İstihbarat bir başka şeyin yerine konamayacağı profesyonel bir süreçtir
İstihbaratın sağladığı bilgiyi, silâhlı kuvvetler, üniversite, medya, dışişleri gibi
kuruluşların üretmesi mümkün değildir.Bu anılan meslek grupları da istihbarat
üretimine/analizine katkıda bulunabilirler. Ancak milli düzeyde istihbarat
ancak bu iş için örgütlenmiş bu iş için eğitilmiş kadrolar ve bu kadroları
istihdam eden bir teşkilat tarafından gerçekleştirilebilir.


J. İstihbarat politik objektiflik ilkesinden ayrılmamalıdır
    Başarılı bir istihbarat süreci için dürüstlük yani analitik yargılarında
profesyonel bir duruş sergilenmelidir. İstihbaratçı, politikacı veya karar alıcı
değildir. Görevini dürüstlükle yapması mümkün olduğunca objektif olmasına,
analizlerini dar bir ideolojik zemine sıkıştırmamasına bağlıdır. (Betts&
Mahhken, 2003: 59-79)


K. İstihbarat adanmışlık gerektirir
    İstihbaratçı “adanmış” bir kişilik yapısına sahip olmalıdır. İstihbaratçı
kendisini ülkesine, kurumuna ve ülkesinin milli hedeflerine adamalıdır.


L. İstihbarat sürekli yenilikçilik gerektirir
    İstihbaratçı, “yenilikçi” olmalıdır. Sürekli daha yetkin istihbarat teknikleri
peşinde koşmalıdır. Kendisini üzerinde çalıştığı konu hakkında yetiştirmeye
çalışmalıdır. Bu süreç bir mükemmeliyetçilik arayışı ile içeiçe olmalıdır.


M. İstihbarat tek adam işi değil, iyi ekip işidir
    Ve nihayet iyi istihbaratın ancak bir ekip çalışması sonucu
gerçekleştirilebileceği göz önünde tutulmalıdır.


N. İstihbarat bir örgüt işidir
    İstihbarat ancak bir örgüt çerçevesinde kaynakları, görev dağılımı, yetkinlikleri belirlenmiş kadrolar tarafından yapılır.


O. İstihbarat (Devlet İstihbaratı) milli bir felsefeye dayanan faaliyettir
İstihbarat bir devletin ve milletin milli menfaatlerini en yüksek derecede
gerçekleştirmesi, millete yönelik her türlü tehdidin bertaraf edilmesi, milletin
önündeki fırsatları görebilmesi için yapılır ve milli bir felsefeye dayanır.
İstihbarat milli bir iş olduğu için “dost servislerden” alınan bilgiler hiçbir
zaman milli istihbarat üretiminin yerine geçemez ve bir milleti sistemli olarak
milli hedeflerine taşıyamaz.

Bazı kavram karışıklıkları da istihbaratın doğru anlaşılmasını engellemektedir.
Örneğin istihbaratı casusluk, espiyonaj gibi kavramlarla karıştırmak çok sık
yapılan bir hatadır. İstihbarat, bir süreci, kurumu, ürünü ve bilgiyi tanımlarken
casusluk ve espiyonaj açık istihbarat ile elde edilemeyen bilgileri, gizli yollar
kullanarak yapılan toplama, bulma faaliyetine karşı gelir. (Şenel, 45) Ancak bu
hata basit bir hata olarak kalmamakta, bir toplumun, aydınların, politikacıların
istihbarata bakışını şartlandırabilmektedir.

SONUÇ

Devlet yönetiminin, operasyonların, savaşların sadece doğasını değil sonucunu
da belirleyen istihbaratın sadece bir sosyal bilim olmakla kalmayıp aynı
zamanda bir sanat olduğunu söyleyebiliriz. İstihbarat en kapsamlı sosyal
bilimdir; çünkü istihbaratın nihaî amacı, incelediği sistemin -ki bu sistem bir
tugay da olabilir bir devlet de, bir şirket de olabilir bir büyükelçilikte yöneticisi
durumunda olan bir kişi veya kişilerin kelimenin en geniş anlamında hangi
imkân ve yeteneklere sahip olduklarını anlamak ve daha zoru olan bu imkân ve
yetenekleri daha kullanmadan nasıl kullanacaklarını öngörmektir.
İstihbaratın bunları anlamak için bilimin; tarih, siyaset bilimi, sosyoloji,
felsefe, sanat tarihi, din bilimi, psikoloji, özelikle politik psikoloji, ekonomi,
istatistik, uluslararası ilişkiler disiplinlerini kullanmak zorundadır. İstihbaratın
bilgi toplamak ve yorumlamak amacı ile yoğun bir şekilde kullanılması söz
konusudur. Ancak öngörmek için bilimin yetmediğini, bilimde ustalaşmanın
gerektiği, diğer bir ifade ile bilimsel yetenekler ile sezgisel yeteneklerin
birleştiği bir aşamanın istihbarat analizi için ideal durum olduğu söylenebilir.

İstihbaratın karar alma ve siyaset plânlama için en temel ve vazgeçilmez
unsurlardan birisi olduğu şüphe götürmez. İstihbarata dayanmayan bir karar
alma ve siyaset plânlamanın doğru olma ihtimali tamamen şansa bırakılmıştır
ki, devletlerin yönetiminin şansa bırakılmasının hiç de akıllıca olmadığı
ortadadır. Kişiler kendi yaşamalarını şansa bırakma özgürlüğüne sahiptirler.
Ancak devlet yönetimini elinde tutanların asgarî tarihsel ve toplumsal
sorumluk açısından böyle bir şansları yoktur.

KAYNAKÇA

ATAY Mehmet, Stratejik Ulusal Güvenlik İstihbaratı, Strateji Dergisi, 2000.
BARZUN & GRAFF, Modern Araştırmacı, TUBİTAK Yayınları, (Ankara 1999).
BETTS Richard K. & MAHHKEN Thomas G., Paradoxes of Strategic
Intelligence, Frank Cass, (London, 2003).
BOZEMAN Adda: Strategic Intelligence and Statecraft, Selected Esseys,
Brassey’s (45), 1992.
Council on Foreign Relations, Making Intelligence Smarter: The Future of US,
Intelligence Report of an Independent Task Force Sponsored by the Council on
Foreign Relations, www.copi.com/articles/inte../ofr.html.
DEARTH Douglas H. & GOODDEN R. Thomas (ed.), Strategic
Intelligence:Theory and Application, Washington, Defence Intelligence
Agency, (Washington D.C. 1995).
GODSON Roy, Intelligence and Security, Washington D.C., 1995.
HERMAN Michael, Intelligence Power in Peace and War, and Democracy,
Cambridge, 1996.
JOHNSON L. K., America’s Secret Power: The CIA in Democratic Society,
(New York, 1989).
LOWENTHAL Mark M., Intelligence, From Secrets to Policy, Washington
D.C. 2000.
McDOWELL Don, Strategic Intelligence, A Handbook for Practitioners,
Managers and Users, Australia 1998.
National Intelligence Course (NIC): Textbook, Joint Military Intelligence
Training Center, 1999.
Devlet Ve İstihbarat
Journal of Strategic Studies 51 1 (3), 2009, 33-5 1
OPSEC Support Staff, Intelligence Threat Handback, Unclassifed Inter
Agency, (Mayıs 1996).
PROCYSHYN T.W., The Coming Intelligence, Canadian Forces College,
(1998).
ŞENEL Muazzez & Turhan, İstihbarat ve Genel Güvenlik Konularımız,
Emniyet Genel Müdürlüğü Yayınları, 3. Baskı, (Ankara 1997).


***

DEVLET VE İSTİHBARAT., BÖLÜM 1

DEVLET VE İSTİHBARAT., BÖLÜM 1




Prof. Dr. Ümit Özdağ*
* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü. 
uozdag@21yyte.otg


ÖZET

Politikacıları ve karar alıcıları (his ve kanaatlerinden hareket ile değil de) kanıt ve
analize dayanan bir düşünce ve çalışma tarzına ancak bilgi yeterliliği, istihbarat itebilir.
İstihbaratı dikkate almayan bir devlet yönetiminin gözleri bağlı maraton koşmaktan hiçbir farkı yoktur. İstihbarat, Millî Güvenlik politikasının temel parçasıdır. Devlet yönetiminin, operasyonların, savaşların sadece doğasını değil sonucunu da belirleyen istihbaratın sadece bir sosyal bilim olmakla kalmayıp aynı zamanda bir sanat olduğunu söyleyebiliriz.

İstihbarat, Türk toplumunda yanlış anlaşılan, yanlış bilinen, yanlış tanınan,
korkulan, sık sık olumsuz anlamda kullanılan, uzak durulması gerektiği
düşünülen bir faaliyettir. Bu bir çelişki gibi görünür. Çünkü Türk toplumunun
“dedikodu” gibi bir tür istihbarat şeklini günlük yaşamın her anına ve
uzantısına sokmuştur ve dedikoduyu sever. Bir yandan istihbarattan
korkmanın, diğer yandan günlük yaşamında dedikoduyu seviyor olmanın
çelişkili olduğu gibi görünse de aslında görünümün aksine hiçbir çelişkisi
yoktur.

İstihbaratı, dedikodu gibi algılamanın, yaptığı şeyin, yani dedikodunun iyi bir
şey olmadığını bilmenin bir sonucu olarak yapılan bir yansıtma sonucu
istihbarata olumsuz gözle bakılır. Böylece yansıtma yapılarak istihbaratta
“resmî dedikodu” şeklinde algılanır. Öte yandan istihbaratın ve istihbaratçının
kötü algılanmasının ardındaki bir diğer gerçek de, istihbaratı etkisiz hâle
getirmek için yapılan bilinçli ve bilinçsiz olumsuz propagandadır.
İstihbarat kelimesi Arapça “istihbar”, “haber” ve “bilgi alma” kelimesinin
çoğuludur. Bu açıdan eşinin kendisini aldatıp aldatmadığını öğrenmek için
araştırma yapan bir kadının yaptığının, bir istihbaratçının yaptığından pek bir
farkı yoktur. Biraz sonra üzerinde daha ayrıntılı duracağımız gibi, teknik
anlamda ilk bakışta bazı benzerliklerin olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir.
İngilizcede istihbarat kelimesinin karşılığı olan kelime “intelligence” ve akıl,
zekâ, anlayış haber, bilgi ve istihbarat anlamına geliyor. İngilizcede vurgu,
haberin toplanmasında değil, toplananların birleştirilmesinde ve
değerlendirilmesindedir. Belki de Türkçede toplum “malûmatın
derlenmesine” daha fazla ağırlık verdiği için istihbarat; Amerikalı, İngiliz
“malûmatın değerlendirmesine” ağırlık verdiği için intelligence sözcüğünü
ile aynı faaliyeti nitelendirmekte kullanmışlardır.

Bu iki yaklaşımı basit bir etimolojik farklılık olarak görmek mümkün değildir.
Bu iki yaklaşım bunun çok ötesinde politik ve sosyal sonuçları ortaya
koymaktadır. Bu noktada vurgulanması gereken önemli bir hususun da
istihbarattaki başarı ile genel olarak araştırmacı ve keşifçi ruh arasında önemli
bir bağ olduğu hususudur. Dünyayı her türlü bilimsel veya sportif merak ile
araştıran ve onun üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışan toplumlar ile kayıtsız
toplumlar arasında istihbaratta başarı açısından önemli bir fark vardır.
Güney Kutbuna ilk erişen kâşif olmak, ilk kez DNA’yı bulan bilim insanı
olmak, batık bir uygarlığın arkeolojik kazılarını yapan arkeolog olmak ile
istihbaratı yaşamın olumlu bir parçası olarak görmek arasında bir iç bağ vardır.
Türk toplumunun ne yazık ki keşfedici, diğer bir anlamda bilimsel/sportif
merakı 400 yıl kadar önce gerilemeye başlamıştır. Bu gerileme Oryantalist
bakış açısı ile yazılmış ve Türk’e karşı gizli bir nefreti taşıyan modern
araştırma tekniklerini izah eden kitaplar da alay konusu hâlini almıştır.
Barzun ve Graff, “Modern Araştırmacı” adlı kitaplarında “araştırma ruhunun
ölümünü göstermek için” tarihsel bir anekdotu aktarmaktadırlar: “İngiliz
Arkeolog Layard bir Türk görevlinin bir İngiliz’in sorusuna verdiği yanıtı
içeren şu mektubunu yayımlamıştı, “Meşhur dostum, Ciğerparem! Benden
istediğin hem zor hem yararsız. Bütün zamanımı burada geçirdiğim halde, ne
evleri saydım ne de yaşayanların sayısını araştırdım. Kimin katır yüküyle ne
kaçırdığıyla, kimin neyi gizli saklı idare ettiğiyle hiç ilgilenmedim. Hepsinden
öte, şehrin tarihine gelince, İslâm’ın kılıcı buralara gelmeden önce gâvurların
ne haltlar yediğini, ne işler karıştırdığını ancak Allah bilir. Bunları
araştırmanın size bir yararı olmaz. Ruhum, canım! Sizi ilgilendirmeyen işlere
karışmayınız. Sefa geldiniz hoş geldiniz. Selametle gidiniz.” (Barzun ve Graff,
1999: 3).

4000 seneden bu yana tarih sahnesinde var olan ve bu süre içinde hiçbir
milletin yayılamadığı ölçüde yer küreye yayılarak egemenlik tesis eden, devlet
ve düzen oluşturan bir millet, dünyanın en düzenli takrir defterleri sistemi ile
dağın başında hangi köylünün kaç tavuğu olduğunu kayda geçiren bir düzenin
kurucuları, yukarıdaki mektupta tanımlanan zihniyete bir gün içinde
gelmemişlerdir, ancak bu aşamaya ulaştıktan sonra da uzun süre kemiklerimize
sinmiştir.

Eğer Osmanlı memuru bu mektubu yazdığından 200 yıl önce kaleme alsaydı,
karşımıza çok başarılı ve alaycı bir karşı-istihbarat çalışması çıktığını
düşünürdük. Belki hakikaten öyledir. Ancak çöküş döneminin genel karakteri
göz önünde tutulduğunda bu pek mümkün görünmemektedir. Ne yazık ki
bugünde Türk siyasetinin istihbarata gereken önemi verdiğini söylemek
mümkün değildir.

İstihbarata gizli bir dedikodu yansıtması ile bakan ve istihbaratçı ile bir araya
gelmesi durumunda istihbaratçının kendisini baskı altına alacak bilgilere
ulaşacağını düşünen Türk politikacısı mümkün olduğunca istihbaratçılardan ve
istihbarattan uzak bir yaşamı tercih etmekte, karar sürecine istihbarat
analizlerinin sonuçlarını mümkün olduğunca az dâhil etmektedirler. Oysa
politikacıları ve karar alıcıları (his ve kanaatlerinden hareket ile değil de)
kanıt ve analize dayanan bir düşünce ve çalışma tarzına ancak bilgi
yeterliliği, istihbarat itebilir.

Milli politikanın oluşturulmasında istihbarat ile siyasal yapı ilişkisi, daha geniş
bir çerçeveden bakıldığında “bilgi-eylem ilişkisi” kadar önemli bir faktör
yoktur. İstihbarat, diplomasinin, askerî gücün, propagandanın, psikolojik
savaşın, örtülü savaşın, ekonomik baskının alacağı yönü belirler. İstihbarat
sadece üst düzey politika yapımcıları için değerlendirmeler biçimine sokulmuş
casusluk ürün değil, aynı zamanda pozitif değerlendirme ve karar almanın
vasıtası olan bilimdir.

Ancak sadece Türkiye’de değil, istihbarat alt yapılarının gelişmiş olduğu ABD,
İngiltere, Fransa, Rusya ve İsrail’de de “istihbarat-devlet adamı” kopukluğu
yoğun şekilde yaşanmaktadır. Örneğin Amerikan istihbarat teşkilatı CIA’nın
1970’lerin başında AIDS hastalığının bütün dünyada yayılarak büyük bir tehdit
oluşturacağı doğrultusundaki raporu Amerikan yönetimleri tarafından dikkate
alınmamıştır. “Önemsenmiyor ise en iyi istihbarat raporunun dahi hiçbir
önemi yoktur” diyen istihbarat dehalarından Alman istihbaratçısı General
Gehlen çok önemli bir noktayı dile getirmektedir.

İstihbaratı dikkate almayan bir devlet yönetiminin gözleri bağlı maraton
koşmaktan hiçbir farkı yoktur. Nereye gittiğini, rakiplerini, önünde mi
arkasında mı olduğunu, ne kadar koştuğunu, özetle hiçbir şeyi bilmeden koşar.
Oysa siyasi karar alıcılar uluslarının karşı karşıya olduğu fırsatları ve
tehditleri öngörmekle yükümlüdürler. Bir millet için mevcut olan fırsat ve
tehditler sadece askerî nitelikli değildir ve çok geniş bir alana yayılmıştır.
İstihbarat, millî güvenlik politikasının temel parçasıdır ve onun doğru
kullanıldığında düşmanın diğer hatlara ulaşmasını engelleyecek ilk
savunma hattı olduğu sürekli akılda tutulmalıdır.

İstihbarat, bütün bilinmesi gerekenleri, gelecek ile ilgili sorularımızı doğru
olarak cevaplandırıp karar alıcıları “karanlıkta el yordamı ile” ilerlemekten
kurtarır mı? Bu soruya her istihbaratçı, istihbaratın temel amacının bu olmak
ile birlikte böylesine yüksek bir performansın her zaman mümkün olmadığı
cevabını verecektir. Ancak istihbarat her zaman gelecek için kesin doğru
analizler/öngörüler üretemese dahi gelecek ile ilgili genel çerçeveler çizerek ve
alternatif senaryolar üreterek geleceğin mutlak belirsizliğini ortadan kaldırıp,
ölçülmüş belirsizlikler üretip, geleceği daha kolay anlaşılır hâle getirecektir.
Oysa çoğu politikacılar ve karar alıcılar, “ölçülmüş belirsizlikler içinde
yaşamaktansa, sahte kesinlikler içinde yaşamayı” tercih etmektedir.
Üstelik, istihbaratçılar çoğu kez siyasi ve askeri karar alıcıların “Kassandra
Kompleksi” ile de uğraşmak zorundadırlar. Kassandra Kompleksi, karar
alıcıların beğenmedikleri düşünceleri, ön kabullerine uymayan bilgi ve
istihbaratı kabule yanaşmamalarıdır. Bu iki husus, istihbarat-devlet
ilişkisindeki en önemli sorunlardan birisidir.

Bir İngiliz istihbaratçısı olan M. Herman’a göre, istihbarat rasyonaliteyi
temsil eder ve istihbarat kullanmayı reddeden devlet adamı
Aristoteles’den beri Batılı insanının bilgi ufkunu genişletmek için
kullandığı iki araca sırtını döndüğünü bilmek zorundadır. Bunlar, akıl ve
bilimsel yöntemdir. Bu şekli ile istihbarat modern devletlerin başarı
kazanmasında veya başarısızlığa uğramasında çok önemli bir faktördür.
İstihbarat faaliyetleri ve demokrasi arasındaki ilişki antidemokratik rejimlerin
istihbarat ile olan ilişkisinden daha farklıdır. Bir yandan demokrasiler
varlıklarını korumak için istihbarata bağımlıdırlar. Öte yandan bazı istihbarat
uygulamaları anayasal hakların ve özgürlüklerin zedelenmesini beraberinde
getirebilir. Örneğin bilgi toplama amacı ile yapılan teknik istihbaratın,
yurttaşların temel özgürlüklerini yok etmesine izin verilmemelidir. Türkiye
bugün bu tür bir süreçten geçmektedir. Demokrasi insandan daha değerli hale
gelmiştir. Oysa demokrasi insan için vardır, tersi değil. Demokratikleştikçe
korkular artmaktadır. Oysa demokrasi korkulardan arınmış bir toplum inşa
etmeyi hedeflemektedir.

Karşı-istihbaratçılar, bir yurttaşın bir başka devlet hesabına çalışıp
çalışmadığını araştırırken hangi teknikleri kullanır ise anayasanın sınırlarını
zorlamış olur? İstihbarat servisleri, kendi halklarına veya yurttaşlarına karşı
örtülü operasyon düzenleyerek, anayasal haklarını çiğnemiş olmazlar mı?
Özetle demokrasilerde de vazgeçilmez olan istihbaratın, üstün bir anayasal
bilinç ile gerçekleştirilmesi çok büyük önem arz etmektedir.
İstihbarat bir bilim ve aynı zamanda sanattır. İstihbarat yarım yüzyıldan bu
yana uluslar arası ilişkiler biliminin bir alt dalı olarak akademik bir disiplin
olarak da kabul edilmektedir. Batı dünyasında istihbarat ile ilgili yaygın bir
bilimsel literatür 1975 sonrasında oluşmaya başlamıştır. 2000’li yılların
başında Batı’da bir çok üniversitede lisans, yüksek lisan ve doktora düzeyinde
stratejik istihbarat, aldatma operasyonları, örtülü operasyonlar ders olarak
incelenmektedir. 11 Eylül’den sonra Batı üniversitelerinde istihbarat eğitimine
daha da ilgi gösterilmeye başlanmış ve yeni sınıflar açılmaya başlanmıştır.
İstihbarat analizcisi, eksik, yanlış veya yönlendirilmiş bilgileri doğrularından
ayıklayarak, rakibin düşünce sistematiğini çözmeye çalışan, rakibin hareketlerini öngörmeye çalışan insandır. Bu çok zor bir uğraştır. Uzun çalışma ve çabayı gerektirir. Her ne kadar istihbarat bilimi bir sosyal bilim olarak tespit ve öngörülerinde fizik bilimlerinin kesinliğine ulaşamasa da karar alış süreci için genel bir çerçeve oluşturacaktır. Bazen sosyal bilimciler, tarihçiler, siyaset bilimciler, en gelişmiş istihbarat teknoloji ve tekniklerini kullanan, en geniş bütçe imkânlarına sahip olan istihbarat servislerinden daha sağlıklı ve doğru tespitlerde bulunabilirler. Ancak bu durum istihbarat biliminin yetersizliğinden değil, ilgili analizcilerin “yöntemsel yetersizliklerinden” veya söz konusu sosyal bilimcinin keskin zekâ ve olağan dışı sezgisinden kaynaklanır.

Yaşadığımız “bilgi çağında” analiz ve değerlendirmenin önemi azalmayacak
aksine artacaktır. Çünkü bilgi çağı beraberinde büyük bir veri-malumat ve bilgi
bombardımanını getirmekte ancak bu bombardıman bize gerçeği iletmemekte
aksine çoğu kez gerçeği gizlemekte hatta gerçeği gizlemekle görevli olabilmekte dir. İşte bu noktada analizcinin doğru analiz/değerlendirme yöntemlerini deneyimle birleştirerek, bu bombardımanla yüzleşmesi, daha da önemli hale gelmiştir.

I. İSTİHBARAT NEDİR?

İstihbarat, deyince birçok insanın aklına ilk ve son olarak gelen, filmlerden
veya romanlardan aktarılan imajlar çerçevesinde silâhlı adamlar, suikastlar,
entrikalar ve sofistike silah ve ölüm teknikleri dünyasıdır. Oysa bu örtülü
operasyonlar istihbaratın çok küçük bir parçasını oluşturur. Nasıl ölüm
hastanelerin bir parçası ise yukarıda sayılanlar da istihbaratın o kadar
parçasıdır. Ancak hastane deyince akla ölüm değil, tedavi gelir. İstihbaratta
durumun böyle olması onun tanınmamasının, diğer bir deyişle talihsizliğinin
bir sonucudur.

“Oysa” demektedir M. Atay “istihbarat, yabancı bir hükümetin veya siyasî
partinin yıkılması, yabancı devlet adamları veya hedeflerinin ziyana
uğratılması, kişi veya ajanların kaçırılması veya öldürülmesinden ayrı olarak
bir ülkenin rakiplerinden daha fazla avantaj sağlamasını veya en azından
yaşamaya devam etmesini sağlayan bilginin toplanmasıdır.” (Atay, 2001: 80)
İstihbarat, örtülü operasyon diye de tanımlanan operatif faaliyetlerden
ziyade bilginin toplanması ve analizidir. Hatta bazı istihbaratçılar ve
istihbarat bilimciler örtülü operasyonları istihbaratın değil, politika yapım
sürecinin bir parçası olarak görmektedirler.

İstihbaratın tek bir tanımını yapmak mümkün değildir. Hemen hemen herkesin
kabul edeceği birçok farklı tanımlama yapılabilir. Ancak istihbaratın teknik
boyutta yapılan aşağıdaki tanımı üzerinde anlaşmak kolay görünmektedir. Bu
tanım “istihbarat çarkı” denilen çarkın açılımına dayanmaktadır. Yani
istihbarat malûmatın toplanması, karşılaştırılması, değerlendirilmesi,
analizi, birleştirilmesi ve yorumlanması sürecinin sonunda ortaya çıkan
üründür. (OPSEC, 1996: 2,1)

T. W. Procyshy’nin “istihbarat, insan düşüncesinin mantıksal ilerlemesinin ve
çözümlemesinin nihaî ürünüdür.” şeklindeki tanımı, yukarıdaki izahı kısa ve
özlü bir teorik çerçeveye oturtmaktadır; ancak istihbarat literatürüne yabancı
olan bir kişiye pek bir şey ifade etmemektedir. (Procyshy, 1991: 1)
İstihbaratın içeriğini açtığımızda, bir milletin karşı karşıya olduğu fırsat ve
tehlikeleri önceden görebilmesi için stratejik, operasyonel ve düzeyde taktik
olaylarla, gelişmelerle, kişiliklerle, kurumlarla ilgili olarak bilgi toplama
karşılaştırma, değerlendirme, analiz, birleştirme ve yorumlama faaliyeti
şeklinde ifade edebiliriz. (Johnson, 1989: 1)

Muazzez Şenel ve Turhan Şenel’in aşağıdaki tanımı da konuya uzak olanlar
için dahi devlet istihbaratını ifade etmek noktasında yeterince izah edicidir:
“İstihbarat, hasım veya hasım olması muhtemel devletlerin niyetleri, plânları
ve bu plânları gerçekleştirme kapasiteleri hakkında her şekilde haber toplama
veya bilgi sahibi olmadır.” (Şenel, 1997: 32) İstihbarat bilimi konusunda
yaptığı çalışmaları ile haklı bir şöhrete sahip olan Prof. Dr. Adda Bozeman,
istihbaratın, politik olarak birleşmiş toplumların çevrelerindeki toplumlar ile
ilgili güvenilir malûmat, bilgi ve istihbarat ihtiyacına dayanan, devlet
yönetiminin bir parçası olan eylem şeklinde tanımlanabileceğini ifade eder.
(Bozeman, 1992: 1)

İstihbaratın büyük ölçüde yorum ve kaçınılmaz olarak da spekülâsyon
gerektirdiğini söyleyen McDowell, (McDowell, 1998: 11)1 “İstihbarat,
bilinenin, ona eklenilen yeni bilginin ve sonunda bunların karışımının
yorumunun tümüdür.” (McDowell, 1998: 12) derken daha önce verilen
tanımlarda uyum içinde istihbaratı veriden çok verinin yorumu şeklinde
tanımlamaktadır. Nitekim Şenel ve Şenel de haberin istihbarat olmadığını,
istihbarat olması için işlenmesi gerektiğini belirtmektedir. (Şenel, 1997: 40)
Ertuğrul Güven ise istihbaratı, haber değeri taşıyan bilgilerin toplanması,
değerlendirilmesi sonucunda ulaşılan bilgi olarak tanımlamaktadır. 

 Devlet istihbarat için ise Güven karar alıcıların istemleri doğrultusunda, haber ve bilgilerin açık, yarı açık ve gizli olarak toplanması, bunların değerlendirilmesi  (analizi-sentezi) sonucu elde edilen bilgidir, demektedir.

Özetle istihbarat eyleme yönelik, toplanan veri/malumat/bilginin analiz
edilmesi sonucunda ulaşılmış bilgi veya stratejik bilgidir.
Kavramın derinliklerine girdikçe istihbaratın tanımı ile ilgili başka özellikler
de ortaya çıkar. İstihbarat, muhafazakâr bir yoruma göre, “Kamuya açık
olmayan bilgiler, en azından veya kısmen bu tür bilgilere dayanılarak yapılan
analizlerin siyasal karar alıcılar veya hükümet içindeki diğer aktörler için
hazırlananlarıdır. İstihbaratı ayrıcalıklı yapan şey, gizlice toplanan bilgiyi
kullanması ve karar alıcıların taleplerini zamanında karşılayacak şekilde
hazırlanmasıdır.” (CFR, copi.com)

Bu tanımda istihbaratın alanında bir daraltmaya gidilerek istihbaratta
kullanılması gereken bilgilerin en azından bir kısmının gizli olması gerektiği
vurgulanmaktadır ki, böyle bir gereklilik zorunlu değildir ve günümüzde
istihbarat büyük ölçüde açık kaynaklardan toplanmaktadır.
Özetle, istihbarat ulaşılabilen bütün açık, yarı açık ve/veya gizli
kaynaklardan her türlü aracın kullanılması sonucunda elde edilen her

1 Mc Dowell’ın bu çalışması özellikle polis istihbarat çalışmalarına çok önemli bir teorik ışık tutmaktadır.

türlü veri, malûmat ve bilginin ulusal genel veya ulusal özel plândaki
politikaların gerçekleştirilmesi ve ulusal politikalara zarar verilmesinin
engellenmesi amacı ile toplandıktan sonra önemine ve doğruluğuna göre
sınıflandırılması, karşılaştırılması, analiz edilerek değerlendirilmesi süreci
sonucunda ulaşılan bilgidir.

Abram Shulsky’in, “İstihbarat, her tür politik, ekonomik, sosyal ve askerî olayı
anlamayı ve gelişmeleri öngörmeyi amaçlayan evrensel bir sosyal bilimdir”
ifadesi istihbaratın yapılmış en iyi tanımlarından birisidir. (Herman, 1996: 116)
Yukarıda verilen tanımlardan hareketle yola çıkarak, istihbaratın temel
amacının, rakip devletin/kuruluşun/birliğin,
a) Mevcut ve potansiyel rakiplerin kısa ve uzun vadeli niyetlerinin;
b) Kısa ve uzun vadeli niyetlerini gerçekleştirmek için ne tedbirler aldıklarının,
c) Bu tedbirleri uygulama güç/yeteneklerinin olup olmadığının tespiti ile
yeteneklerin kabul ihtimal derecesinin ne olduğunun belirlenmesidir. (Şenel, 1997: 22-23)

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

31 Ağustos 2018 Cuma

ABD GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKALARI – 2010

  ABD GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKALARI – 2010 
























Prof. Dr. Sait Yılmaz* 
ABD GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKALARI – 2010
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü        
19 Temmuz 2010 Pazartesi

  Amerikan Hegemonyasının temel kuramı olan Realizm;

İkinci Dünya Savaşı'ndan bugüne Modernizm düşüncesi temelinde; 1980'lerden 
itibaren siyasi olarak demokrasi, Ekonomik olarak kalkınma (development) ve 
1990'lardan itibaren ise kültürel kod olarak ise iletişim (diyalog) projesi adı 
verilen üç alt konsept ile pratikte uygulama alanı buldu. Bu üç proje ülkeleri 
içten ve dışarıdan saran 'ağ stratejisi' ile pratiğe geçmiştir. 
Amerika, hükmetmeyi değil, kontrol etmeyi amaçlar. Soğuk Savaş sonrası ABD'nin yeni vizyon arayışları içinde sırası ile George H.W. Bush'un "Yeni Dünya Düzeni (The New World Order)", Clinton'ın "Küreselleşme (Globalization)" ve oğul Bush'un "Terörizme Savaş Esnasında Hegemonya (War on Terror)" veya "Demokratik Realizm" anlayışının yerini 2008 seçimleri ile birlikte Obama'nın "Yeni İdealizm (The New Idealism)" vizyonu aldı. Obama dönemi yeni güvenlik stratejisi ve Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu (QDR 2010)'un yayınlanması ile artık Obama'nın niyetlerini daha iyi sorgulayabiliriz.

Yeni ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi

ABD Başkanı Obama'nın kalem aldığı ve imzaladığı yeni ABD güvenlik stratejisi 
daha cümlesinden "ABD'nin dünya üzerindeki tarihi rolünden, evrenselleştirme 
iddiasından, Amerikan çıkarlarına bağlılığından ve demokrasinin öneminden" dem vurarak işe başlıyor[1]. Sunuş bölümünde Amerikan politikalarının özünde bir değişiklik olmadığını anlıyor, sadece yeni dönemde 'nasıl' olacağı konusunda 
yeni bir şeyler bulma arayışına giriyorsunuz. Genel bir özet yapacak olursak, 
Obama önceliği içeriye; ekonominin düzeltilmesine, iç güvenliğin daha sıkı 
koordinasyonuna ve ABD'nin dışarıda bir şeyler yapabilmesi için iç 
mekanizmaların daha iyi kurgulanmasına vermiş durumdadır. Dışarıya yönelik 
iddialarında bir değişiklik olmamakla birlikte işi ucuza getirmek için ortaklara 
dayanma, müttefiklerle paylaşma gibi unsurlar yanında daha çok yumuşak güce 
dayanmak için diplomatlar, NGO'lar, sivil toplum ve özel sektör arasında yeni 
bir kurgu arayışı öne çıkmaktadır. AB Komisyonu Başkanı Barosso'nun yakın 
zamandaki şikâyetlerini haklı çıkaracak şekilde Avrupa ile ilişkilere hemen hiç 
değinmemektedir.

Ulusal güvenlik stratejisinin odak noktasını 21. yüzyıldaki çıkarlarını daha 
etkili bir şekilde sağlamak için Amerikan liderlik (hegemonya) kurgusunu 
yenilemek oluşturmaktadır. Bir yandan içeride bu kurgu yenilirken dışarıda 
Amerikan çıkarlarına uygun şekillendirmeler devam edecektir. İçeride yapılması 
gerekenler sırası ile: ekonominin uzun vadeli bir gelişme sağlayacak düzlüğe 
çıkarılması; anavatan güvenliği ve ulusal güvenlik yapılarının her seviyede 
entegrasyonu; dünya üzerinde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi (bildik) argumanlar üzerinden (Amerikan etki ve kontrol sistemini yaymak için) daha kuvvetli bir yapılanmaya gitmek ve bu yapının diğer uluslararası kurumlar ve ortaklar (ülkeler) ile bağlarını güçlendirmek. Söz konusu uluslararası kurumlar içinde NATO, BM, IMF ve Dünya Bankası (WB) adları öne çıkarken ülkeler arasında üç grup ayrımı belirgindir. Birinci grupta önem verdiği; Çin, Hindistan ve Rusya, ikinci grup ise artan önemleri ile Brezilya, Güney Afrika ve Endonezya'dır. ABD'nin bölgesel politikaları için önemli olan üçüncü grup içinde Pakistan ve Türkiye öne çıkmaktadır. Türkiye için Sayfa 42'de Obama özel bir cümle kullanmaktadır; "Türkiye'ye (özellikle bölgesel ortak çıkarlarımız için) 
angaje olmaya devam edeceğiz." Artık nasıl anlarsanız anlayın!

Amerika önceliğini anavatan (iç) güvenliğine vermekte ve en önemli tehdit olarak nükleer silaha sahip İran ve Kuzey Kore'nin adını söylemektedir. Daha sonra sırayı El Kaide almaktadır. Müteakiben, Irak, İsrail-Filistin çatışması ve 
Müslüman ülkeler ile ilgili beklentileri gelmektedir. Güvenlik stratejisinin 
ilginç olan bölümü ulusal kapasitenin geliştirilmesi için öngörülen eylem 
planıdır. Bu bölümde: dünya üzerinde askeri üstünlüğün korunması; diplomatik ve ekonomik vasıtalara daha çok yatırım yapılması; istihbaratın asimetrik tehditler için zamanında bilgi sağlaması; ulusal güvenlik, yardım programları ve (yumuşak güç) mekanizmalarının eğitimi, yenilenmesi ve güçlendirilmesi üzerinde durulmaktadır. Beyaz Saray'daki Anavatan Güvenliği ve Ulusal Güvenlik Konseyi organlarının birleştirildiği ifade edildikten sonra bekleyen yenilikler 
aşağıdaki gibi sıralanmaktadır;

Savunma; Terörle mücadele ve istikrar operasyonlarına öncelik, Amerikan gönüllü sisteminin yaşadığı sıkıntıların aşılması için yeni özendirmeler.

Diplomasi; Hükümetler, uluslararası kuruluşlar, NGO'lar, think-tank'ler, 
üniversiteler ve sivil toplum ile ilişki için yeni hünerler geliştirilmesi.

Ekonomi; Doların değeri, ticaret, dış yatırımlar, bütçe açığı, enflasyon, 
verimlilik ve rekabet gücünün korunması için kalkınmış ülkelerle işbirliği.

Kalkınma; Küresel ekonominin istikrarı için gelişmekte olan ülkelere yardım (!) 
için ekonomik araçlar ve finans kuruluşları ile angaje olmak.

Anavatan Güvenliği; Tehditlerin önceden belirlenmesi, yasal olmayan girişlerin önlenmesi ve terörist bağların ortaya çıkarılmasına odaklanılacaktır.

İstihbarat; Stratejik istihbarata önem verilerek istihbarat toplumun 
kabiliyetleri artırılacak, dış istihbarat servisleri ile işbirliği yapılacaktır.

Stratejik iletişim; Amerikan çıkarlarını geliştirmek ve meşruiyetini sağlamak 
için özellikle kültürel alanda projeler geliştirilecek, ikna kabiliyeti artırmak 
için medya dışında yeni metotlar bulunacak.

Amerikan Halkı ve Özel Sektör; Amerikan değerleri korunurken, özel sektörün yardımıyla diğer ülkelerdeki özel sektör, NGO'lar, vakıflar ve sivil toplum kuruluşları ile yeni fırsatlar, şeffaflık ve bilgi temini için bağlar geliştirilecektir.

ABD Savunma Stratejisi 2010

QDR 2010'a[2] baktığımızda ilk dikkati çeken şey ABD kafa karışıklığının devam 
ettiği oldu. Bunda QDR 2010'un Şubat ayında Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin ise 
Mayıs ayında yayınlanmış olması etkili olabilir. Kafa karışıklığının iki önemli 
belirtisi daha önceki QDR'dan farklı olarak Amerikan ordusu için öngörülen 
dönüşüm yerine 'kuvvetin evrimi' terimi kullanılması, bütçeye temel teşkil 
edecek 'kuvvet ölçeği' için muğlak ifadelerin arkasına saklanılmasıdır. QDR 
2010'un ana hatlarını; devam eden kuvvet yapısı dönüşüm çalışmaları, ordu 
personelinin durumunu iyileştirme, Silahlı Kuvvetlerin ABD içi ve dışı organik 
ilişkilerinin geliştirilmesi ve özellikle iş dünyası ile ilişkilerde reform 
çalışmaları oluşturmaktadır.

Amerika'nın savunma öncelikleri: bugünün savaşlarında üstün olmak (Irak ve 
Afganistan'ı tarif diyor ama kazanmak demiyor); (nükleer) çatışmayı önlemek ve caydırmak; rakipleri (büyük güçleri) yenmeye hazırlanmak ve pek çok ihtimalat (doğal afetler, kırılgan ülkeler vb.) bölgesinde başarılı olmak; (asker 
sıkıntısı yaşanan) gönüllü gücünü muhafaza etmek ve geliştirmek. Amerikan 
çıkarlarının tarif ettiği öncelikli coğrafyalar olarak Orta Doğu ve Güney Asya 
seçilmiştir. Ancak, önceki QDR'larda olduğu bu coğrafya ile ilgili düşünceler ve 
kuvvet projeksiyonu üzerine bağlantılar verilmemektedir. Sadece, Afganistan için El Kaide ile baş edilmesinde Pakistan'ın önemine vurgu yapılmaktadır. Irak'ta ise Irak güvenlik güçlerinin eğitilmesinin önemine değinilirken, nasıl bir Irak ve Orta Doğu konusunda açıklama için zaman erken bulunmuştur. Obama da bu konuya değinemediğine göre anlaşılan Orta Doğu ve Irak ile ilgili gelişmeler oldukça derindir.

Kuvvet yapısı ile ilgili olarak Kara Kuvvetlerine istikrar operasyonları 
öncelikli görev gösterilirken, Deniz Kuvvetlerine açık denizlerde kaybol veya 
müttefik gemilerle gez denilmekte, en büyük gelişme ve öncelik Hava 
Kuvvetleri'ne kaydırılmaktadır. Hava Kuvvetleri için büyük miktarda beşinci 
nesil savaş uçağı temin ederek uzak menzilli ve girilmesi zor bölgeleri vurma 
kabiliyeti geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bunun dışında özel kuvvetler, ISR 
(istihbarat, gözetleme, keşif) kabiliyetleri ile siber, elektronik ve haberleşme 
gayretlerinin geliştirilmesine vurgu yapılmaktadır. Amerikanın ordusunun 
dönüşümü ile ilgili önemli kararlar DDG-1000 destroyerleri, Geleceğin Muharebe 
Sistemleri vb.) 2011 bütçe çalışmalarına bırakılmaktadır. Amerikan savunma 
yatırımları için; döner kanatlı uçaklar, insansız hava araçları, patlayıcılara 
karşı sistemler, özel kuvvetler, sivil işler, dil ve kültür uzmanlığı ve 
güvenlik yardımları alanına dikkat çekilmektedir.

Sonuç yerine: "Allah'a Uzak, Amerika'ya Yakın Olmak"

Bir Fransız düşünür Amerikan politikalarını yorumlarken şöyle demişti; "Zavallı 
Meksika, Allah'a ne kadar uzak, Amerika'ya ne kadar yakın!". Bunu söylerken 
şüphesiz Meksika'nın içinde olduğu badireler kadar, Meksika'nın başına çorap 
örmeyi kendi güvenliğinin gereği sayan, yanı başındaki Amerika'ya atıf yapmakta idi. Bugünün yeni Meksikaları arasında Pakistan ve Türkiye de var. Bu ülkelerin güvensizliği Amerika için işlerin yolunda gitmesi demek. Bizlere düşen ise demokrasi ve küresel (!) çıkarlar adına bize biçilen rollere ve olup-bitenlere 
razı ve destek olmak. Obama ile de değişen bir şey olmadığı, ABD derin 
devletinin Obama ile ya da onsuz her zaman kendi yolunda gideceği açıktır. ABD, ne dünya üzerindeki hegemonya rolünden ne de evrenselleştirme (Amerikanlaştırma) merakından vazgeçmiştir. Obama ile sadece ABD'nin ekonomi ve güvenlik yapılanmasını gözden geçirme gibi öncelikleri ortaya çıkmıştır. Kısaca ABD'de para ve insan kaynağı sıkıntısı vardır ve kaynaklarını daha dikkatli kullanmak zorunda hatta ucuza getirmek istemektedir. Bunun için de Türkiye gibi bölgesel çıkarlarının payandaları ikna edilmelidir.

Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) Müdürü, 
saityilmaz@beykent.edu.tr

[1] The White House: U.S. National Security Strategy, May 2010, Washington.

[2] U.S. Department of Defense: Quadrennial Defense Review Report, February 
2010,



Uzman Hakkında
Sait Yılmaz

Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
sait.yilmaz@yeditepe.edu.tr

Uzmanın Diğer Yazıları

  İsrail’in Kıyamet Senaryosu 
  Orta Doğu’da Kovboy Diplomasisi 
  ABD Çöküyor... 
  Türk-Yunan Savaşı Ne Zaman? 
  CIA ve Analiz 
  Ermenistan’da neler oluyor? 
  Suriye’de Şimdi Neler Olacak? 
  NATO-Rusya Savaşını Kim Kazanır? 
  Bizi Kim, Neden ve Nasıl Takip Ediyor? 
  Rus Suikast Kültürü 
  Sahipsiz Türkçülük ve Türk Dünyası 
  40. Gününde Afrin ve Zeytin Dalı Harekâtı İçin Notlar 
  Suriye’de Bir Çözüme Ne Kadar Yakınız? 
  Afrin Harekatı ve Türkiye’yi Bekleyenler 
  Savaş ve Kahramanlık Üzerine: Kimler Kahraman Olabilir? 
  Orta Doğu’da Rus Realizmi ve Türkiye 
  Rusya İle İlişkilerin Askeri Matematiği 
  Küresel Sermayenin Kudüs’teki İzleri ve Siyonist Plan 
  Kuzey Kafkasya’nın Çalınmış Savaşları 
  21. Yüzyılda İstihbarat 
  Afrika’da Terör ve Sessiz Savaşlar 
  Kuzey Kore Gerçekleri 
  Devlet Adamı ve Kriz Yönetimi 
  Post-Modern İstihbarat 
  Rusya Örtülü Operasyonlarının Dönüşümü 
  ABD-İran Savaş Senaryosu 
  Transatlantik ilişkiler ve Ortadoğu’nun NATO’su... 
  Ortadoğu’da İngiliz İstihbaratı; 1914-1918 
  Suriye'deki İç Savaşın Gerçek Yüzü ve Türkmenler 
  Gelecek 25 Yıl; Büyük Avrasya Projesi (BAP) 
  Türk-Yunan Sorunlarının Neresindeyiz? 
  (H)iç Güvenlik Paketi Bizleri Nasıl Etkileyecek, Hükümetin Hedefi Ne? 
  Ortadoğu’daki Kuzey Kore: Suudi Arabistan 
  Dünya Orduları 2015’e Nasıl Girdi? 
  Ermeni İddiaları ve Gerçekler 
  Aselsan Cinayetlerinin İzini Sürmek... 
  Küresel Terörün Geldiği Aşamayı Nasıl Okumalıyız? 
  Fransa’daki Terör Olaylarının Anlamı 
  2015'e Girerken Uluslararası Güvenlik Ortamı 
  Yükselen Güç Türkiye Masalı 

***