ışid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ışid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2019 Perşembe

TERÖR, TERÖRİZM, ULUSLARARASI TERÖR VE TÜRKİYE'DEKİ DURUM. BÖLÜM 7

TERÖR, TERÖRİZM, ULUSLARARASI TERÖR VE TÜRKİYE'DEKİ DURUM. BÖLÜM 7



XII-TERÖRLE MÜCADELEDE KURUMLARIN DEĞERLENDİRMELERİ 


Komisyonumuzca Başbakanlık, içişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Milli 
Güvenlik Genel Sekreterliği ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığından 26.01.2006 tarih, 77,78,79,80,83 tarihli yanlarımızla; 
Genelde Türkiye'de özelde Doğu ve Güneydoğu ile Hakkâri bölgesinde; 

a) Meydana gelen terör olaylarının nedenleri ve bu olayların önlenebilmesine ilişkin yapılan çalışmalar ile hazırlanan güncel raporların tasdikli birer sureti ile, 

b) Faaliyet gösteren terör örgütleri tarafından kullanılan silah ve sair mühimmatın menşei, cinsi, sayılan ve menşei olan ülkelere göre mukayeseli dağılımının bir liste halinde çıkarılarak, ayrıca örgütlerin bu malzemeleri edinme yol ve yöntemlerini de belirten gerekli bilgiler istenmiştir. 

Buna göre; 

1. Başbakanlık 

Komisyonumuzun 26.01.2006 tarih, 83 sayılı yazısına cevaben Başbakanlığın 
13.02.2006 tarih, 090/0140 sayılı yazısında; Birinci husus ile ilgili olarak yazı ekinde Devlet Denetleme Kurulunun 18.03.1997 tarih, 1997/3 sayılı Anarşi ve Terörün Önlenmesi ve özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Süregelen Terör Ortamının Kaldırılması için Alınması Gerekli Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Tedbirlerin incelenmesi ve Araştırılması Raporu ve bu rapora ilişkin cevabi 
yazılar gönderilmiştir.

İkinci husus ile ilgili olarak Başbakanlıkça yapılmış bir çalışma bulunmadığı 
belirtilmiştir. 

Devlet Denetleme Kurulunun 18.03.1997 tarih, 1997/3 sayılı Raporun Sonuç ve 
Öneriler bölümünde aynen; 

"Sonuç ve Öneriler: 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1984 Ağustosundan beri devam eden 
bölücü terör, bugün için Ülkemizin en önemli sorunudur. Fakat, üniter devlet yapısını parçalamaya yönelik bu sorun aşılmaz da değildir. Anadolu'da yaklaşık bin yıldan beri birlikte yaşamış, et ve tırnak gibi kenetlenerek kederde ve kıvançta eşsiz bir birliktelik oluşturmuş, kardeşlik geliştirmiş insanlar arasına içerden ve dışardan çeşitli çevrelerce ve değişik gayelerle kin ve nefret tohumlan ekme emelleri, bölge insanının engin sağduyusu ile başarısız kalmıştır. 
Ancak, ne yazıktır ki uzunca bir süreden beri devam eden terör olayları bölgede 
yaşayanları sosyo-ekonomik ve kültürel bakımdan telafisi zor sıkıntılara düşürmüştür. Bu olaylarda pek çok masum evladını kaybeden bölge halkı, bin bir emekle sahip olduğu mal ve mülkü ile iş ve aşından da olmuştur. Bunun sonucu olarak da, terör ortamının yol açtığı derin acılarla içeriden ve dışardan gelen doğrudan veya dolaylı saldırılara karşı son derece duyarlı bir hale gelmiştir.Bu bakımdan böyle bir ortamda bölücü terörün ve onu besleyen etkenlerin 
süratle ortadan kaldınlabilmesi için öncelikle hükümetlere, siyasal partilere, kamu kurum ve kuruluşlannın yöneticilerine göre değişmeyen bir devlet politikasının büyük bir kararlılıkla ve kesintisiz uygulanmasının yanında, sosyo-ekonomik ve kültürel atılımlarla birlikte güven ortamının tesisi ile devlet ve bölge halkı arasındaki sevgi, şefkat ve güven köprüsünün hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kurulması gerekmektedir. 

Bölgede yıllarca süren terörün yol açtığı kuşku ve güvensizlik yerini süratle karşılıklı sevgi, hoşgörü ve güvene bırakmalıdır. Bunun isçin ise, güvenliğin mutlak surette sağlanarak terörist ile masum vatandaşın her halükarda birbirinden ayrılması ile masum vatandaşın korunup kollanması zorunludur. Bunu sağlayacak olanlar da istisnasız bölgede görev ve sorumluluk üstlenen kamu görevlileridir, öyle ki, bölgede görev yapan bazı kamu görevlilerinin kişisel yanlışlıklan ya da sahip oldukları yetkileri kendi kişisel çıkarları için 
kullanmaları, bölgede çoğu zaman sanki bir devlet politikası imiş gibi değerlendirilerek devletin yıpratümasına yol açmaktadır. Bunun önlenebilmesi bakımından da bölgede devlete güven duygusunu zayıflatan en ufak söz, hareket, eylem ve işlemlere asla müsamaha edilmemeli ve bu konuda acil ve etkin tedbirler kamuoyu vicdanında en ufak bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde alınıp uygulanmalıdır. Etkin, güçlü ve dürüst bir kamu yönetimi 
için Bölgeye sürgün değil saygın, deneyimli ve seçkin kamu personeli gönderilmelidir. öte yandan, Bölgede sevgi, şefkat, hoşgörü ve güven köprüsünün oluşturulması; şüphesiz yeni bir anlayış ve yeni bir ruhla bölgeye yaklaşılmasının yanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yeni istihdam alanları yaratarak, ekonomik hayata canlılık getirecek, bölge halkının refah düzeyini yükselterek birlik ve beraberliği daha da pekiştirecek, kısacası terör ortamının ortadan kaldırılmasını sağlayacak ekonomik ve sosyo-kültürel bir 
kalkınma seferberliği ile başarılabilecek tir. 

Bölgede ekonomik kalkınma seferberliğinde öncelik; aile işletmeciliğine dayalı özel istihdam projelerine verilmelidir. 
Özel istihdam projelerinden kastedilen; yörelerin özellikleri de dikkate alınarak küçük çaplı tarımsal ve hayvancılık projelerinin yanında, bölgede yöresel el sanatlarının geliştirilmesi (halıcılık ve kilim dokumacılığı, trikotaj, terzilik, yorgancılık, ayakkabı tamirciliği, çiçekçilik, ağaç işleri, battaniyecilik, şal-şapık dokumacılığı, cecimlik... vs. gibi) Arıcılık, tavukçuluk, hindi yetiştiriciliği ve ipek böcekçiliği gibi emek yoğun işgücüne dayalı üretim faaliyetleridir. Bu tür projeler bir yandan ailelerin gelirlerini doğrudan arttırmakla kalmamakta, neredeyse ailenin bütün bireylerini ekonomik faaliyetin içine çekerek istihdam 
imkan» da yaratmaktadır. 

Yine bölge ekonomisinin canlanması, her şeyden önce bölgesel altyapının 
geliştirilmesine bağlıdır. Bu nedenle bölgede ulaşım ve enerji yatırımlarına özel bir önem verilmeli, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu projesi de süratle tamamlanmalıdır, GAP Uluslararası Havaalanı Projesinin dış dünyaya en etkin ve hızlı bir açılım için ne derece önemli olduğu göz önünde tutularak, projenin biran önce hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. 

Bölgede kentsel altyapının geliştirilmesi de önemlidir. Bu çerçevede; belediyelere imar planlamalarını düzenlemede inisiyatif tanınmalı, Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi nüfusu çok. hızla artan kentlerde şehir hizmetlerinin yerine getirilmesinde şehir nüfuslarının dikkate alınması sağlanmalı, bölgede yoğun göç alan kentlerde konut, içme suyu, kanalizasyon gibi sorunların acil olarak çözümlenmesi, temin edilmeli ve aynca bu illerde bulunan özellikle hazine arazilerinin belediyelere tahsisi yapılarak, modern şehircilik ihtiyaçlarına uygun düzenlemelerle çarpık kentleşmenin önlenmesi için gerekli tedbirler 
alınmalıdır. öte yandan, bölgede yatırım programlarında yer alan bütün projeler süratle tamamlanmalıdır. Bu yatırımlardan özellikle istihdam ve bölge ekonomisinin canlanması bakımından da son derece önemli olarak görülen baraj ve Organize Sanayi Bölgeleri gibi yatırımların kısa sürede tamamlanabilmesi amacıyla yeterli kaynakların sağlanması gereklidir. 

Ayrıca üzerinde uzun süreden beri hassasiyetle durulan ve bölgede çalıştınlamayan sorunlu tesislerin biran önce rehabilite edilerek ekonomiye yeniden kazandırılması da büyük bir önem taşımaktadır. 
Aynı şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bu tesislerin işletmeye 
açılması bölge ekonomisine getireceği hareketliliğin yanında, bugüne kadar bölgede teşvikli yatınmlarla ilgili olarak ortaya çıkan kötü imajın silinmesi ve müteşebbisleri teşvik etmesi açısından da büyük bir önem arz etmektedir. 
Bununla birlikte, bölge ekonomisini canlandıracak topyekün bir kalkınma seferberliği için illerin mevcut ekonomik potansiyeli ve yatırım konulan objektif olarak ortaya çıkarılmalıdır. 

Bunu sağlamak bakımından da her türlü uzman personel ve teknik araçla donatılmış bir "Bölge Kalkınma Teşkilatı"mn kurulması da düşünülmelidir. Öyle ki DPT, DİE, TSE ve KOSGEB gibi kuruluşların uzman personeli ile takviye edilecek Bölge Kalkınma Teşkilatı; bir yandan fizibilite ve danışmanlık hizmetlerini yerine getirirken diğer yandan Valilik ve belediyelerin ihtiyaçlarına da hızla cevap verebilecek, kamu yatırımlarının süratle tamamlanabilmesi için görev ve sorumluluk üstlenecektir. Yine bu anlamda her il'de Valiliklerde bulunan "il Planlama ve Koordinasyon Müdürlüklerinin etkinleştirilerek, bunların sadece izleyen değil sorunları çözen, koordinasyon ve işbirliği yapan birer yapıya kavuşturulması sağlanmalıdır. 

Öte yandan, bölgede bir yandan erozyonu önlemek, bir yandan da istihdam yaratarak ailelerin gelir seviyesini yükseltmek için ormancılık projelerinden de yararlanılmalıdır. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde özellikle açık orman ve hazine arazilerinde yapılacak pistacia (melengiç, antepfıstığı) ile capparis türü ağaçlandırma projeleri sonucunda bir yandan erozyon kontrol altına alınabilecek, büyük çaplı yeni İstihdam imkanları oluşacak, bölge halkının gelir seviyesi yükselerek Devlete olan sevgi, güven ve bağlılığı da artacaktır. 
Ayrıca, bölge ekonomisinin arzulanan hareketliliğe ulaşmasında Organize Sanayi 
Bölgeleri ile Küçük Sanayi Sitelerinin yaygınlaştırılması da büyük bir önem taşımaktadır. 
Bunun yanında Organize Sanayi Bölgeleri ile Küçük Sanayi Sitelerinin mahalli istihdam yaratmada oynadıkları rol de unutulmamalıdır. 
Bölgede bugün için toplumu büyük ölçüde tedirgin eden sorunların kısa vadede tarım ve hayvancılık alanında atılacak adımlarla çözümlenebileceği, bu atılımların bölgede yoğun istihdam ve gelir artışı yanında toplumsal uzlaşma ve barış için de şart olduğu gözden kaçırılmamalıdır. 

Kısaca hatırlatmak gerekirse, bölge tarımının arzulanan seviyeye ulaşabilmesi 
bakımından öncelikle bölgede baraj yapımı dışında kalan sulama yatırımlarının 
hızlandırılması ile bazı teşvik ve desteklemelerle bireysel sulama yatırımlarının daha da artırılması ve mevcut sulama yatırımlarından azami verim alınması konusunda Devletin görevli bütün kamu kurum ve kuruluşları arasında İşbirliği ile gerekli planlı çalışmalar yapılmalıdır. 

Bölgede hayvancılık, kırsal kesimde yaşayanların en önemli geçim kaynağıdır. Ancak ne yazıktır ki, bir hayvancılık merkezi olan bölge, bugün terör nedeniyle bu niteliğini hızla yitirmiş bulunmaktadır. Bölgedeki sosyo-kültürel ve ekonomik sıkıntıların aşılabilmesi balonundan bölge hayvancılığının terörün her türlü olumsuz şartlarına rağmen geliştirmesi yollan aranmalı, başta bölgede devlet-vatandaş işbirliği içinde hayvanların beslenmesi ve barınması için uygun özel güvenli alanların oluşturulması olmak üzere hayvancılık alanında karşılaşılan güçlükler ve engeller en kısa sürede giderilmelidir. 

Öte yandan, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınması için değil, çağı 
yakalamak üzere Ülkemize yeni bir çehre kazandıracak olan Güneydoğu Anadolu Projesinin mevcut sorunları süratle halledilmelidir. 
Bu bakımdan, Güneydoğu Anadolu Projesinin arzulanan hedeflere ulaşabilmesi, için; bölgede su kaynaklarım geliştirme projelerine gereken önem verilmeli tarla içi hizmetler ile sulama projelerinin uyumlaştırılması sağlanmalı, arazî toplulaştırması çalışmalarına hız verilmeli, çiftçi eğitimi ve yayım faaliyetleri etkin bir şekilde sürdürülmelidir. Bu çalışmalarla birlikte sulama teknolojilerinin geliştirilmesi için yoğun bir gayret sarfedilmeli, sulama yönetimi için finansman desteği ile bölgesel altyapı projelerine gereken önem verilmelidir. 

Bu arada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sınır ticaretinin gerek bölge gerekse ülke ekonomisi için ne derece önemli olduğu özellikle körfez krizinden sonra bölgede yaşanan ekonomik durgunlukla birlikte bir kere daha anlaşılmış bulunmaktadır. 
Bölgede yeni gümrük kapılan açılarak sınır ticaretinin geliştirilmesi, yeni iş imkanları yaratacağı gibi gerek bölgeden yapılacak ihracatı, gerekse taşımacılık sektörünü olumlu yönde etkileyerek bölge ekonomisine canlılık kazandıracaktır. 
Bu bağlamda Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının kısmen de olsa açılması bölge ekonomisi açısından son derece sevindirici bir gelişme olmuştur. Ancak, petrol boru hattının bölücü terör örgütü PKK'nın saldırılarına karşı korunması gereği de gözden kaçırılmamalıdır. Bununla beraber, Habur Gümrük Kapısı da bölge ekonomisinde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak gümrük kapısının daha etkin bir hale getirilebilmesi bakımından eksiklikler süratle giderilmeli, araç giriş ve çıkışlarındaki uzun kuyrukların önüne geçilmelidir. 

Bölgede özel sektör yatırımlarının desteklenmesinin önemi tartışılamaz. 
Bölge halkının özlemi olan fakirliğin giderilmesi ve refahın artan bir şekilde 
yükseltilmesi için şüphesiz Devlet tüm imkanlarını seferber edecektir. Ancak bölgenin birikmiş sorunlarının sadece Devletin çabalarıyla kısa sürede giderilmeyeceği de bir gerçektir. 
Bu nedenle özel sektörün tanm, sanayi ve üretim alanlarında yeni bir teşvik anlayışıyla desteklenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda mevcut kaynakların sınırlı oluşu ihtiyaç duyulan her konuda yatırım ve teşvike imkan vermeyeceğinden teşvik politikalarının uygulanmasında; zaman, mekan ve yatırım konusu veya sektörler itibariyle öncelikler belirlenmeli, teşviklerin 
ve yatırımların bir program dahilinde uygulanması sağlanmalıdır. 
Bölgede acil destek programının uygulanmasına devam edilmesi ve bu fondan 
sağlanacak kaynakların yine doğrudan Valilikler emrine tahsisi ile kullanımlarının Valilerin inisiyatifinde olacak şekilde sürdürülmesinde büyük yarar görülmektedir. Ayrıca, 1984 den bu yana mevcut terör ortamı, Bölgedeki esnaf ve sanatkarları da büyük ölçüde sıkıntıya düşürmüştür. Zaman zaman ülkede ekonomiyi düzlüğe çıkarmak amacıyla yürürlüğe konulan ekonomik istikrar tedbirleri de bu konuda yaşanan sıkıntıların daha da artmasına yol açmıştır. Toplumun büyük bir bölümünü yalandan ilgilendiren esnaf ve sanatkarların ekonomik hayatta yeniden arzulanan yeterliliğe sahip olabilmelerini temin için 
vergilendirme, kredilendirme, teşvik uygulama ve sosyal güvenlik hizmetleri alanlarında karşılaştıkları sıkıntıların süratle çözümlenmesi de gerekli görülmektedir. 
Öte yandan, halen Ülkemizde entegre bölge planlamasının uygulandığı tek bölge olan Güneydoğu Anadolu bölgesinde beklenen gelişmeler ve hazırlanan plan hedeflerinin gerçekleştirilebilmesinde rol üstlenebilecek, bölgedeki sanayileşmenin gerektireceği destek hizmetlerim etkin bir şekilde yerine getirebilecek bir "Ekonomik Kalkınma Ajansı"run kurulmasında da fayda mülahaza edilmektedir. 
Yine Güneydoğu'da bir Tekstil İhtisas Merkezinin kurulması, bölgede sulama 
imkanlarının artması ile birlikte hem üreticilerin yönlendirilmesi ve hem de rekoltenin ve kalitenin yükseltilebilmesi için son derece önem arz etmektedir. 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da güven ortamının sağlanması ile birlikte, bu ortamı pekiştirecek, bölge insanının aş ve iş sıkıntılarını giderecek, bölge ekonomisine canlılık getirecek ekonomik projeler, şüphesiz terör ortamının ortadan kaldırılmasında son derece önemlidir. Ancak, ekonomik kalkınma çabalarının sosyo-kültürel tedbirlerle de desteklenmesi elzemdir. 

Bu balomdan bölgede her türlü etkinliklerden istifade edilerek öncelikle toplumsal kaynaşmayı sağlamak, önde gelen hedeflerden olmalıdır. Bununla beraber, bölgede sosyokültürel faaliyetlerin arzulanan düzeyde sergilenebilmesine imkan tanıyacak uygun altyapı ve tesislerin sayısı arttırılmalıdır. 
öte yandan, bölgede yer değiştirenlerin sorunları ile yakından ilgilenilmeli, devlet terörden doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görenleri sevgi ve şefkatle kucaklamalıdır. 

Unutultnamalıdır ki, Bölgede yaşanan yoğun göç ve buna bağlı sıkıntılar sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu değil, bütün yönleri ile ülkenin genelini de ilgilendirdiğinden ayrıca önem taşımaktadır. Bu açıdan hangi nedenle yer değiştirirse değiştirsin, yerlerinden ayrılanların ve bilahare geri dönüş yapmak isteyenlerin barınma, beslenme, iş kurma, iş bulma, sağlık, eğitim gibi sıkıntılarının çözümüne yönelik etkili ve sonuç alıcı çalışmalar yapılmalıdır. Bunun yanmda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da "Merkezi Köyler ve Toplu 
Çiftlikler Projesi", kırsal kalkınmayı sağlayacak önemli bir araç olarak görülmektedir. Şüphesiz, bölgede terör ortamının ortadan kaldırılmasında eğitim alanında karşılaşılan güçlüklerin aşılması da son derece önemlidir. Devlet bütün tedbirleri alarak eğitim-öğretim çağındaki öğrencilere bu imkanı sağlamalıdır. 
Bu nedenle yatılı ilköğretim bölge okulları, taşımalı sistem ve hatta mobil eğitim 
sistemi gibi bütün imkanlar seferber edilerek bölgedeki eğitim sorunu çözümlenmelidir. Öyle ki, eğitim ve öğretimden yoksun kalan bu çocukların Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kurutulmaya çalışılan terör bataklığının öz suyunu ve terörün kurumayan kaynağını oluşturacakları açıktır. 
Yine, Devletin en önemli görevlerinden birisi de, bölgede herhangi bir nedenle 
zorunlu ilköğretimden yararlanma şansım bulamamış ve okur yazar olamayan yetişkinlere okuma ve yazma becerisini kazandırmaktır. 
Aynca, bölgede sağlık sorunlarının aşılması bakımından da topyekün bir seferberlik başlatılmalı, bölge insanının sağlık hizmetlerini bölge dışında ya da büyük şehirlerde aramasına mutlaka bir çözüm bulunmalıdır. 
Öte yandan, bölgede fakru zaruret içinde bulunan bölge halkının sağlık sorunlarının giderilebilmesi için bir yandan yeşil kart uygulamaları yaygınlaştırılırken, diğer yandan da "genel sağlık sigortası" ile "işsizlik sigortası" gibi uygulamaların da başlatılması planlanmalı, bu anlamda özel sigortacılık hizmetleri de desteklenmeli ve hatta devletin öncülüğünde büyük 
oranda terörü bir insan haklan sorunu gibi değerlendiren ülkelerin sigorta şirketlerinin iştirakleri ile oluşturulacak bir ana sigorta kurumuyla bölgenin topyekün teröre karşı sigortalanması hususu da ciddi olarak değerlendirilmeli dir. 
Bölgede kontrol edilemeyen nüfus artışının issizlikle beraber fakirliği de büyük ölçüde arttırdığı unutulmamalıdır. Bu bakımdan aile planlaması çalışmalarına gereken önem verilmelidir. 

Bölgede sosyo-kültürel kalkınma seferberliğinde sporun sosyal barışı sağlamada 
oynadığı rol de gözardı edilmemelidir. Bu nedenle, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu tileri Olimpik Başarı Hedefine Yönelik Sporcu Gençlik Yetiştirme Özel Projesi"nin hedeflenen oranda gerçekleştirilebilmesi için bütün imkanlar seferber edilmeli dir. Ayrıca toplumda sevgi, kardeşlik ve güven ortamının oluşmasında yazılı ve görsel basının da rolü büyüktür. Bu bakımdan, öncelikle Bölgede televizyon ve radyo yayınlarının ulaşamadığı bölgeler ivedilikle tespit edilmeli, ölü bölgelere daha güçlü aktarıcı veya vericiler kurularak, radyo ve televizyon yayınlarının Bölgenin tamamında izlenmesi sağlanmalıdır. 
Günümüzde artık Güneydoğu denildiğinde sadece terörün akla gelmesinin önüne geçilmeli, bölge sadece terör olayları ile değil sosyo-ekonomik ve kültürel seferberliği ile de tanıtılmalıdır. Bölge halkı bunda son derece duyarlı ve haklıdır. Çünkü, terörün büyük oranda kontrol altına alınmasıyla beraber, bölgede bütün yönleriyle bir restorasyon seferberliği başlatılmıştır. Güneydoğu Anadolu Projesi gibi büyük boyutlu tarım ve hayvancılık projeleri ve büyük yatırım tesisleri ile mahalli el sanatlarının yaygınlaştırılması şeklindeki yoğun yatırım ve kalkınma seferberliğinin yanında şenlikleri, festivalleri, spor gösterileri ve üniversite oyunları ile bölge zengin etkinliklere sahiptir. Halk en geniş katılımı ile bu 
seferberliğin içindedir. 
Öte yandan, bölgede gerçekleştirilecek sosyo-ekonomik ve kültürel kalkınma 
seferberliği içinde bölge kadının oynayacağı rol de ihmal edilmemeli ve bu kalkınmada kadının aktif ve etkin bir şekilde yerini alabilmesi için gerekli planlı çalışmalar yapılmalıdır. 

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

TERÖR, TERÖRİZM, ULUSLARARASI TERÖR VE TÜRKİYE'DEKİ DURUM. BÖLÜM 6

TERÖR, TERÖRİZM, ULUSLARARASI TERÖR VE TÜRKİYE'DEKİ DURUM. BÖLÜM 6



XI- DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDE BÖLÜCÜ HAREKETLERE TESİR EDEN UNSURLAR VE BÖLGE HALKININ YAKLAŞIMI 

1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Bölücü Hareketlere Tesir Eden Unsurlar 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde son yıllarda süregelen bölücü terör 
olaylarını genel olarak değerlendirdiğimizde, olaylara tesir eden pek çok etkenin bulunduğu görülmektedir. 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bölücü terör olaylarına tesir eden unsurları genel olarak herhangi bir sınıflamaya tabi tutmaksızın, en önemlilerini aşağıdaki başlıklar altında sıralamak mümkündür. 

a) Bölgedeki Etnik Yapının Rolü 

Bilindiği gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan insanlarımızın büyük çoğunluğu Kürtçe konuşan ve kendilerini Kürt olarak kabul eden kitleden oluşmaktadır. 
Gerek Kürtçe dil konusu gerekse kendilerini Kürt kabul etme anlayışı, çok eskilerden bu yana bu bölge için bölücülük konusunda bir etken olmuştur. Amaçlarına ulaşabilmek bakımından bazı çevreler, Cumhuriyetin ilanından itibaren sürekli olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun çoğunlukla Kürtler yaşadığı için geri bıraktınldığı, Kürtler üzerinde baskı ve sömürü olduğu, Kürtlere yönelik bölgedeki insan hakları ihlallerinin kasıtlı olarak sürdürüldüğü propagandasını yaparak, bölge halkının bölücülüğe destek vermesini sağlamaya 
çalışmışlardır. 

b) Bölgenin Coğrafi Yapısı 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, Harran ve kısmen de İğdır ovalan hariç, geri kalan bölümleri arazi yapısı bakımından oldukça yüksek engebeli ve iklim bakımından da çok serttir, özellikle kışın kar, tipi, fırtına ve çığ nedeniyle yollar uzun süre kapalı kalmaktadır. 
Bölgenin bu arazi yapısı ve sert iklimi yüzünden Devlet tarafından yapılan her türlü yatırım bir yandan daha pahalıya mal olurken, bir yanda da zaman almaktadır, öte yandan, bu şartlar nedeniyle bölge yıllardan bu yana için de cazip bir yatırım sahası olarak görülmemiştir. Bu bölgenin kendi içinden çıkmış, zenginleri de ne yazık ki, sermaye ve yatırımlarını batıya götürmüşlerdir. Dolayısıyla bölge halkının en temel ihtiyaçlarının giderilmesinde, ekonomik ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasında bütün yük olanca ağırlığıyla devletin omuzlarında kalmıştır. 

Son yıllarda, terörün kontrol altına alınmasına paralel olarak bölgede büyük yatırımlar yapılmaya başlanmışsa da, daha önceki yıllarda bir yandan yukarıda belirtilen coğrafi durum ve iklimin yol açtığı olumsuz doğa koşullan, diğer yandan bölücü terör örgütünün bölge halkının huzur, refah ve mutluluğuna katkı sağlayacak her türlü atılımı baltalamaya, tahrip etmeye yönelik girişimleri yüzünden yeterli düzeyde yatınm yapılamamıştır. 
Şüphesiz devletin ülkemizde çözmek durumunda olduğu başka sorunlar da 
bulunmaktadır. Ancak, Devlet üniter sınırlan içinde tüm vatandaşlarını kucaklamak durumundadır. Devletin tüm iyi niyetli gayreti ve bölgeyi kalkındırma çabalarına rağmen bölgeye yönelik alınan ve alınmakta olan tedbirler ve ortaya konan çareler her ülkede olduğu gibi bazı çevreleri tatmin etmeye yetmemektedir. İşte bu durumda bazı çevreler derhal harekete geçerek yaraları kanatmaya, acılan istismar etmeye, hele mahalli yöneticilerin 
sorunlara yaklaşımlanndaki yetersizlikleri de söz konusu olunca bölücülük tohumlarım ekmeye ve körüklemeye çalışırlar. Oysa, 21. yüzyıla girilmekte olduğu şu günlerde bile başta ABD ve italya gibi gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde bölgeler arası büyük gelişmişlik farklılıkları bulunmaktadır. 

c) Bölgesel Gelişme Farkı Ve Bölgede Yaşanan Ekonomik Sıkıntılar 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin ekonomik yönden az gelişmişliği ve alt yapı hizmetlerindeki yetersizlikler eskiden beri bazı çevrelerce çok sık olarak gündeme getirilen ve istismar edilen önemli bir konu olmuştur. 
Bilindiği gibi, Ülkemizde bölgelerarası gelişmişlik farkı konusu, yıllardan beri 
kamuoyunun gündeminde olup, geri kalmış bölgelere yönelik kalkındırma çabalan Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana izlenen değişik politikalarla giderilmeye çalışılmaktadır. 
Ancak uygulanan bölgesel kalkınma amaçlı politikalara ve harcanan çabalara rağmen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin Ülkemizin gelişmiş bölgeleriyle olan entegrasyonu tam olarak gerçekleştirilememiştir. Bölgelerarası dengesizlik özellikle son on yılda biraz daha artmıştır. Bunda şüphesiz bölgedeki terör eylemlerinin çok büyük payı vardır. 
Aslında, bölgedeki alt yapı noksanlıkları son yıllarda teröre rağmen yapılan 
çalışmalarla bir ölçüde giderilmiştir. Bölgenin ekonomik refahını yükseltici fert başına düşen milli gelir payım arttıracak kamu yatırımları, başta GAP olmak üzere hızla tamamlanmaya çalışılmaktadır. Bölgenin coğrafi ve sosyal yapısından kaynaklanan noksanlıkların giderilmesi belli bir süre alacaktır. 
Ancak unutulmamalıdır ki, devletine ve milletine bağlı bir kitlenin yol, su, elektrik gibi alt yapı yetersizliklerini bahane ederek bölücülük duygularına sahip olması hiç bir zaman kabul edilemez, öyle ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan yerleşim birimlerinden daha geri durumda olan yerleşim merkezlerinin Anadolu'nun diğer yörelerinde de çok sayıda bulunduğu gözardı edilmemelidir. 
Ancak gerek bölgenin geri kalmışlığı, gerekse günümüzde bölgede yaşanan ekonomik sıkıntılar bölücü çevrelerce devamlı istismar edilmektedir. Bu istismar ortamının yok edilmesi ile bölücü çevrelerin yıllardan beri kullandıkları bu propaganda silahı ellerinden alınmış olacaktır, özellikle belirtilmelidir ki, bazı çevrelerce iddia edildiği gibi bölgeye kasıtlı biçimde hizmet götürülmediği iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır. 
Nitekim, Türkiye'nin Doğu bölgeleriyle Batı bölgeleri arasındaki gelişmişlik farkını kapatmak amacını taşıyan, Dünyanın üçüncü büyük baraj ve sulama sistemim içeren Güneydoğu Anadolu Projesinin, etnik ayrılıkçılığın önüne geçmek gibi herhangi bir kaygı taşımaksızın, bölücü terör örgütü PKK'nın ortaya çıkmasından çok önce 1965 yılında uygulamaya konulduğu da unutulmamalıdır. 
Esasında kalkınmanın bir bölge sorunu olmayıp top yekûn bir ülke sorunu olduğu da diğer bir gerçektir. 

d) Sosyo-Psikolojik Faktörler 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde meydana gelen terör olaylarını ve bölge halkının bu konudaki tutumunu değerlendirirken, yıllardan beri çeşitli nedenlerle yerleşmiş, örf ve adet haline gelmiş toplumsal alışkanlıkları ve bunları yaratan ortamı da gözden uzak tutmamak gerekir. Bölgenin coğrafi, sosyal ve dini yapısı bölge halkını daima bir otoritenin yanında ve onun himayesinde yaşamaya zorlamış ve bu yaşama biçimi de günümüze kadar devam etmiştir. 
Yerine ve zamanına göre değişmekle birlikte bu otoriteler bölgede karşımıza büyük toprak sahibi, aşiret reisi, karakol komutanı vb. gibi adlar altında çıkmaktadır. Kırsal kesimde yaşayan insanlarımız bulunduğu dağlık kesimlerde maddi ve manevi yönden şüphesiz huzur içinde olmak, tarım yapabilecek arazi bulmak, kısacası aile fertleri ile birlikte hayatlarını idame ettirmek için bu otoritelerle iyi geçinmek, bunların yanında olmak, himayelerinde bulunmak zorunluluğunu duymuşlardır. Bu durum insanların uzun süre maddi baskılar altında yaşamaları sonucunu doğurmuş ve toplum her an için bu otoritelerden kurtularak patlamaya hazır hale gelmiştir. 
Çeşitli nedenlerle bölgede toprak rejiminin değişmesi, aşiret bağlarının büyük ölçüde azalması, kısacası bu güçlerin etkilerinin giderek azalması ile yıllarca süren baskı sona ermiş ve bu otoritelere karşı tepkiye dayalı davranışlar son yıllarda daha da artmıştır. Bu otoriteler ile birlikte tepki, bunun arkasında olduğu varsayılan devlet ve güvenlik güçlerine yönelmektedir. Zira, uzun yıllar bölge halkı bu otoritelerin devletle yan yana, kol kola olduğunu, diğer bir tabirle bu yöresel güçlerin devletten güç ve destek aldıklarını görmüş ve inanmıştır. Son yıllarda bölgede yaşanan ekonomik sıkıntıların giderek artmasının yanında, 
köylerden büyük şehirlere doğru olan göç ile görsel ve yazılı basının yol açtığı hızlı iletişim ve etkileşiminde bu tepkileri hızlandırdığı söylenebilir. Ayrıca, bu gelişmelerde bölgede tüm bu otoritelere karşı tepkiyi yoğunlaştırarak düzeni tamamen değiştirmeyi amaçlayan toplumsal, ideolojik yaklaşım ve propagandaların da rolü unutulmamalıdır. 
tşte bölge halkında diğer otoriteler ile birlikte devlet otoritesine karşı kolayca gelişen tepkinin kaynağında, yıllarca çeşitli nedenlerle devam eden bu sosyo-psikolojik etkenlerin rolü bulunmaktadır. 

e) Yazılı Ve Görsel Basının Tutumu 

Dünyadaki diğer benzerlerinde olduğu gibi bölücü terör örgütü PKK(KONGRAGEL)'da sesini duyurmak, kendi lehlerinde propaganda yaptırmak, devlet güçleri ile kendilerini desteklemeyen halk kesimlerini kötülemek, karalamak, baskı altına almak ve yıldırmak için her konuyu istismar ederek yazılı ve görsel basından faydalanma yolunu seçmektedir. 
Gerek terör ve bölücülük maksadını taşıyan özel yayınlar, gerekse bu amacı 
taşımamakla birlikte sırf rating uğruna bilinçsizce kaleme alınan haber, yazı ve yayınlanan programlar, bölgede bölücülük anlayışının yaygınlaşmasına hizmet etmekte ve özellikle de genç kuşağı etkisi altına almaktadır. 
Bunu önlemenin yolu, kamuoyunun gelişmeler konusunda doğru, etkin ve süratli bir şekilde aydınlatılmasıdır. 

f) Türkiye'nin Jeopolitik Ve Jeostratejik Yapısı 

Türkiye geçmişte olduğu gibi günümüzde de üzerinde ve yakın çevresinde dünya güç dengesini etkileyecek tarzda, sürekli ve çok yönlü çıkar ve güç çatışmalarına sahne olan hassas bir coğrafi konuma sahip bulunmaktadır. 
Bu konumu ile Türkiye; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının düğüm noktası olarak 
nitelendirilen Akdeniz ve Ortadoğu'nun doğu-batı ve kuzey-güney asli mihverleri üzerinde bir köprü durumundadır. 

Öte yandan, bilindiği üzere Ortadoğu'nun coğrafi sınırlan Kuzeyde Türkiye'den 
başlamakta ve Libya'ya kadar olan geniş bir bölgeyi kapsamaktadır. Dünya tarihinde önemli siyasi rol oynamış bir coğrafî bölge olan Ortadoğu, son iki dünya savaşında da, elinde bulunduran tarafa zaferi kazandıran, dünyanın en zengin ve en ucuz üretilen petrol kaynaklarına sahiptir. Dünya petrol üretiminin % 30'u Ortadoğu Ülkelerinde üretilmektedir. 
Rezerv bakımından Ortadoğu petrolü dünya rezervinin % 62.7 sine sahiptir. Batılı ülkeler petrol ihtiyaçlarının % 50 sini, Avusturalya, Japonya ve Yeni Zelanda gibi ülkeler ise % 70- 80'nini bu bölgeden karşılamaktadır.( Prof. Dr. Abdülhaluk M. ÇAY, Her Yönüyle Kürt Dünyası Boğaziçi timi Araştırmalar Serisi: 15 Sh. 488) Ayrıca, SSCB'nın dağılmasından sonra bölgede ortaya çıkan yeni Türk Devletlerinin, bölgenin zengin doğal kaynaklarına ve henüz tamamen paylaşılmamış geniş bir "tüketim pazan"na sahip olması da bölgeyle tarihi ve kan bağları bulunan ülkemiz için bu pazara girmek isteyenlerce hesaba katılması gereken diğer bir unsur olarak görülmesine neden olmuştur. 

Boğazların önemini ise vurgulamaya bile gerek yoktur. Boğazların kapatılması 
halinde Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler bir kıta içi devlet konumuna düşeceklerdir, özellikle Rusya'nın Ortadoğu ve Afrika ülkeleri ile çok yönlü ticari ve ekonomik ilişkilerinin tümü boğazlarımıza bağımlıdır. Ruslar'ın Akdeniz'de varlıklarını sürdürebilmeleri ancak Karadeniz'den yapılacak lojistik destekle mümkündür. öte yandan, ülkemizin Ortadoğu'da jeopolitik önemini artıran etkenlerden biri de; büyük nüfus potansiyeli ve her alanda yetişmiş insan gücüne sahip olmasının yanında Güneydoğu Anadolu Projesi gibi birçok ülkenin gıpta ile baktığı büyük bir yatırım hamlesinin tüm olumsuzluklara karşın hedeflendiği biçimde devam etmesidir. Bilindiği üzere GAP, yakın tarihimizin en görkemli projesidir. Hidroelektrik santralleri, barajlar ve sulama tesislerinin yanı sıra ulaşım ve iletişim alanlarında her çeşit altyapının inşasını ve tarımsal tesisler ile eğitim ve sağlık alanlarındaki hizmetleri de kapsayan çok yönlü ve aynı zamanda entegre bir kalkınma projesidir. 
Adım adım gerçekleşmekte olan bu proje Türk Milletinin kabiliyetini bütün dünyaya kanıtlamıştır. GAP; Türk mühendisliğinin, Türk teknisyenliğinin ve işçiliğinin yanı sıra milletimizin azminin de göstergesi olmuştur. GAP bütün kademeleri ile Türk Milletinin ve gücünü milletinden alan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gurur şaheseridir. GAP'ın tamamlanması ile birlikte sadece enerji ve tarım sektörlerinde değil sanayi ve hizmet sektörlerinde de son derece önemli atılımlar gerçekleşecektir. 
Şüphesiz bugün Ortadoğu'nun en istikrarlı, en güçlü ve en büyük ülkesi durumunda olan Türkiye, GAP ile birlikte daha da güçlenecek ve bölgedeki etkinliği daha da artacaktır. 
GAP gerçeği Ortadoğu pazarını ellerinden kaçırmak istemeyen ülkelerin gelecekte Türkiye'nin rekabetinden endişe duymalarına da neden olmaktadır. Pek çok ülkenin GAP Projesine soğuk bakmasının altındaki asıl gerçek budur. 
Bütün bu özellikler, ülkemize dünya güç merkezleri için mutlak kontrol ve elde 
bulundurulması gerekli bir hedef olma niteliğini kazandırmaktadır. 
Ülkemiz, sahip olduğu bu jeopolitik ve jeostratejik değeri nedeniyle sürekli tehdide maruz bulunmaktadır. Bu tehdidi oluşturan veya oluşturacak olan güçler, hedeflerine ulaşmak için her türlü yolu denemektedirler. 
Türkiye üzerinde milli menfaat ve hedeflerine uygun ihtirasları olan büyük devletler, dünya ve bölgesel politik, ekonomik, sosyal ve kültürel koşullan da hesaba katan bir politik strateji izlemektedirler. Bu devletlerin politika ve stratejileri gereği, duruma göre tek başlarına ya da dahil oldukları siyasi ittifak çerçevesinde zaman zaman yanımızda, ama daha çok da karşımızda oldukları görülmektedir. 

g) Bazı Ülkelerin Bölücü Teröre Yaklaşımları 

Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanmakta olan bölücülük hareketlerinin gelişmesinde ve desteklenmesinde bir çok ülke zaman zaman değişik roller üstlenmişlerdir. Bazı ülkeler bölücü terör örgütü PKK'yı eleman, silah, para vb. gibi araçlarla doğrudan destekleyerek bölgede masum insanları katletmekten çekinmeyen teröristleri demokrasi ve insan hakları kisvesi altında korumaya çalışırken, diğer bir grup ülke de terörist gruplara eleman, silah, para, kamp yeri vererek, kendilerini ülkelerinde barındırarak ve hatta çeşitli 
şekillerde himaye etmek suretiyle bölgemizde bu olayın yaratılmasında ve devamında aktif bir rol, oynamışlardır. 

İçinde bulunduğumuz dönemde bölgemizdeki terörü alkışlayan, sanıklarını demokrasi ve insan haklan savunuculanymış gibi gören ülkelerin tutumları yavaş yavaş değişmekle beraber, geçmişte yasalara saygılı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu ülkelere girerken vize vb. pek çok engel ile karşılaştığı halde, ülkemizde suç işleyerek kaçan teröristler buralarda pasaportsuz, vizesiz yıllarca kalmış, izinsiz çalışmış ve yetkili makamların taleplerine rağmen bu suçlular ülkemize iade edilmemişlerdir. Bu ülkelerdeki terörist gruplar ülkemiz aleyhinde 
istedikleri şekilde faaliyet göstermişler, toplu eylemler yaparak baskı ve zorla haraç toplamak suretiyle ülkemizdeki bölücü terörü maddi ve manevi yönden destekleme çalışmalarını sürdürmüşlerdir. 

Son zamanlarda ise, yine ülkemizdeki bölücü terörü demokrasi haklan savunucusu olarak görmeye devam eden bazı ülkeler bulunmakla beraber geçmişte bölücü teröre maddi ve manevi destek veren bazı ülkeler de terör örgütünün gerçek yüzünü gördüklerinden bu desteklerini çekmişlerdir. 
Aslında herkesçe bilindiği gibi, ülkemizdeki teröre ve bölücülük olaylarına doğrudan veya dolaylı destek veren ülkelerin bu tutumları onların demokrasi ve insan haklarına duyduktan . ilgi ve saygıdan ileri gelmemekte, kendilerinin ulusal çıkarlarından kaynaklanmaktadır. 
Burada yaklaşımlan ile tarihsel süreç içinde ülkemizdeki bölücü teröre doğrudan veya dolaylı olarak destek verdiği değerlendirilen ülkelerden sadece birkaçı üzerinde durulmakla yetinilecektir. 

h) Türk Cumhuriyetleri Faktörü 

Doğu Bloku'nun ortadan kalkması, Kafkaslar ve İç Asya'da Türkiye Cumhuriyeti ile kan, din ve ortak kültür bağlan olan yeni devletlerin ortaya çıkması, bölge ve bu bölgelerdeki petrol, doğalgaz, madenler ve her türlü mal satışına müsait büyük pazarların bulunması dikkatleri Türkiye üzerine çevirmiştir. Çünkü Doğu Bloku'nun dağılmasıyla Jeopolitik ve Jeostratejik açıdan çok önemli bir konumda bulunan Ortadoğu'ya aynı derecede önem kazanan Kafkasya ve İç Asya da eklenerek ekonomik anlamda pasta büyümüştür. Bu pastanın büyümesiyle birlikte, büyüyen pastadan daha büyük paylar koparma mücadelesinin başlaması kaçınılmaz olmuştur. Bu mücadelede Türkiye'nin, büyük devletlerce pasta olarak algılanan bu bölgenin hemen yanında olması nedeniyle güçlü bir konuma gelmesi, pastadan pay koparma ve payı sürekli kılma mücadelesindeki devletlerde kendisiyle birlikte ırkdaş ve dindaşlan lehine de önemli zorluklar çıkarabileceği endişesini yaratmıştır. Bu açıdan da Türkiye hedef noktasına doğru kaydırılmıştır. 

Türkiye, bu genişleyen bölgede yani Ortadoğu, Kafkasya ve İç Asya ekseninde 
misyonu gereği yön verici, destekleyici ve birikimlerini kardeşlik duygularını da ön planda tutarak aktarıcı tutumuyla özellikle bölge halkları nezdinde olumlu yankılar uyandırmaya devam etmektedir. Bu tutum ise, bölgede sadece menfaate dayalı politikalar uygulayan devletleri ürkütmekte, onların ülkemiz ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki çok yönlü gelişmeleri, Osmanlı'nın yeniden dirilişi olarak algılamalarına yol açmaktadır. 
Ortadoğu'dan Kafkaslar ve İç Asya'ya hatta Çin'e kadar bir çok devletin ilgi alanı 
olarak genişleme eğilimi gösteren bölge sadece petrol, doğalgaz, diğer madenler bulunduğu için değil, aynı zamanda pazar olarak da büyük önem taşımaktadır. 
Türkiye'nin bu bölgede özellikle Türk Cumhuriyetlerine karşı politik, ekonomik, 
kültürel ve askeri yaklaşımları ve bunları özel anlaşmalarla geliştirme yönündeki bilinçli tavrı ve bölgede dengeleri değiştirebileceği korkusu, ilgili ülkelerin Türkiye'ye bu açıdan da bakmaları ve bilinen politikalarını gözden geçirmeleri sonucunu doğurmuştur. 
Türk Cumhuriyetleri faktörü açısından bakıldığında; ABD ve dolayısıyla İsrail, 
ingiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin dışında, bölge ülkeleri olarak, Ermenistan'ın Rusya ve özellikle İran'ın da Türk Cumhuriyetleri üzerinde etkinlik kurmaya çalıştıkları bilinmektedir. Bu ülkelerin Türkiye'nin kendi iç meseleleri ile boğuşmasını sağlayarak bölgede daha güçlü bir etkinlik kurabilmek bakımından, başta terör örgütü PKK olmak üzere her türlü karanlık oluşumlara doğrudan ya da dolaylı destek verebilecekleri de unutulmamalıdır. 

ı) Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye 

Yeni Dünya Düzeni'nin hedefi tek merkezli homojen bir dünya yaratmaktır. Soğuk savaşın egemen olduğu günümüzde bazı devletler, sahip oldukları ekonomik ve sosyo-kültürel potansiyelleri ile yeni dünya düzenine bir engel olarak görülmektedir. Nitekim bunlardan birisi de Türkiye'dir. 
Türkiye, gelişen bir ülkedir. Bu gelişmesi her yönü ile devam etmektedir. Ortadoğu'nun siyasi, ekonomik yapısına bakıldığında büyük güç ya da orta seviyede bir süper güç olmaya aday tek ülke Türkiye'dir. Bugün bağımsızlıklarım elde etmiş Türk Cumhuriyetleri için Türkiye ister istemez bir çekim merkezi durumundadır. Türkiye, Atlas Okyanusundan Büyük Okyanus'a uzanan İslam Dünyasının merkezinde ve Japon Denizinden Adriyatik'e uzanan Türk Dünyasının öncüsü konumundadır. Bu özellik Türkiye'ye ister istemez lider ülke olma şansım getirmektedir. 
Bu bakımdan Türkiye'nin, bölgesinde bir çekim merkezi olmaktan çıkarılması ve her açıdan büyümesinin engeüenebilmesinin yegane yolu Türkiye'nin Balkanlaşünlmasıdır. Yeni dünya düzeninde Ülkemizin Doğu ve Güneydoğusunda oynanan oyunun temelinde de bu politika yatmaktadır. 
Bilindiği üzere Balkanizasyon; büyük devletlerin küçük devletlere bölünmesinin 
siyasal literatürdeki adıdır. Bu yöntem hem SSCB'ne hem de Yugoslavya'ya başarılı bir şekilde uygulanmış ve ortaya bir çok devlet çıkarılmıştır. Şimdi sıra Türkiye ve Ortadoğu'dadır. 
Osmanlıdan atta kalan topraklarda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, Suriye ve Irak gibi devletler yeni. dünya düzeni Avrupa'sının ölçülerine göre çok büyük devletlerdir. 
Bu nedenle Balkanizasyon politikasının temelinde, kontrol edici güçler ya da odakların denetiminde hedef ülke olan Türkiye'ye yönelmiş terör tehdidi bulunmaktadır. Doğu Avrupa, Baltık ülkeleri, Kafkasya, Ermenistan, Gürcistan politikaları, körfez krizi, Kıbrıs, Bosna- Hersek trajedisinde görülen çifte standart politika ve uygulamaları, şüphesiz yeni dünya düzeninin iki yüzlü görüntüleridir. 
Gerçekte yeni dünya düzenini arzulayanlar hedefledikleri devletleri kontrollerine 
almada; zıt güçleri birleştirmek ya da birleşik güçleri dağıtarak zayıflatmak gibi iki ilginç strateji takip etmektedirler. Bunlardan birincisine örnek olarak Kıbrıs Rum ve Türk tarafını birleştirme çabalarını, ikincisine örnek olarak ise, Sovyetler Birliğinin dağılmasını, Yugoslavya'da etnik bölünmenin teşvik edilmesini ve Türkiye'de PKK ile Kürt kimliği ve Kürt milliyetçiliği gibi sun'i sorunların gündeme getirilmesi gösterilebilir. 
Yine yeni dünya düzeninde bu stratejilere uygun olarak, din ve milliyetçilik kimi 
ulusların yönetimlerini ve ondan da öte, bütünlüklerini bozmada birer araç olarak "gizlice" desteklenirken, kimi ülkelerde ise din ve milliyetçiliğin bütünleştirici rolünü bertaraf edebilmek amacıyla bu tür gelişmeler bastırılmaya ve etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır, örneğin; Balkanlar, Ortadoğu, İç Asya, Kafkaslar, Türkiye, bu bölgeler ve içerisinde yer alan ülkeler ve olaylar zaman zaman birinci stratejiye, zaman zaman da ikinci stratejiye konu olmaktadır. 
Her ne kadar Yeni Dünya Düzeni ve Homojen Evrensel Dünya Devleti'nden yeni yeni bahsedilmekte ve örneğin, Körfez Krizi ile Amerika önderliğinde bir çok devletin Irak'a karşı ortak hareket etmesi yeni dünya düzeninin İlk adımları olarak değerlendirilip, zemin arayışı şeklinde yorumlanmaktaysa da, gerçekte yeni dünya düzeninin hayata geçirilmesi çabalarının ve dünyanın tek devlet tarafından yönetilmesi planlarının çok öncelerden başladığı açıktır. 

2. Bölge Halkının Yaklaşımı 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bölücü hareketlere etki eden unsurlar bölümünde açıklandığı gibi bir yandan ülkemizi bölmeyi, bunu başaramazlarsa ülkemizin içinde bulunduğu bölgede iyi ilişkiler geliştirip lider bir ülke konumuna gelmemizi önleyerek, ülkemizde sürekli bir iç istikrarsızlık yaratmayı amaçlayan bazı ülkelerin tutum ve yaklaşımları yanında, bölücü terör örgütü PKK ile birlikte bazı çevrelerin maksatlı iftira ve propagandalarına rağmen bölge halkı terör örgütüne destek vermemiştir. 
Terör örgütü bunun üzerine, gönüllü olarak sağlayamadığı halk desteğini ve katılımını silah zoruyla sağlayabilmek için "zorunlu askerlik" yasası adı altında bir uygulama başlatmış, "zorunlu vergilendirme" adı altında halktan zorla para toplamış, yaptırdığı toplumsal hareketlerle güvenlik güçleri ile halkı karşı karşıya getirmeye özen göstermiş, halkı kendine yardıma zorlamış ve özellikle de toplumsal gösterilerde kadın ve çocukları ön plana çıkartarak, onları güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirerek, şiddet ve silahlı eylemlerin vuku bulması konusunda yoğun provokasyonlara girişmiştir. 
Terör örgütü PKK, her ne kadar teorik olarak Kürdistan ve Kürtçülük fikriyle hareket ettiğini iddia etmekteyse de, bugüne kadar Kürt kökenli kişilere yönelik bireysel ve toplu katliamlar gerçekleştirmiş olması, pratikte bölge halkını kalkındırmaya yönelik bütün ekonomik, kültürel ve sosyal yatırımları sabote etmesi, uyuşturucu trafiğini yönlendirmesi, bölge halkını haraca bağlaması, daha anne şefkatine muhtaç çocukları zorla kaçırarak savaşçı adı altında ölüme mahkum etmesi gibi uygulamaları, bu örgütün gerçek yüzünü ve hedefini 
gözler önüne serecek kanıtlardan sadece bir kaç tanesidir. 
Bölgenin sağduyulu halkı terör örgütü PKK'nın gerçek yüzünü görmüştür. 
Bilindiği gibi terör örgütlerinin halktan destek bulması, her şeyden önce istismar 
edebileceği olumsuz sosyo-ekonomik şartların varlığına bağlıdır. Bu nedenlerle PKK bölgede sosyo-ekonomik gelişmeyi baltalamayı kendine birinci amaç olarak kabul etmiştir. Bölücü terör örgütünün bölgede iş makinaları, haberleşme tesisleri, petrol boru hatları gibi doğrudan ekonomik hedefleri tahribe yönelmesi, bölgede yatırım yapacak iş adamlarından ve esnaftan zorla para toplayarak gerek kamu sektörü gerekse özel sektör kaynaklı yatırımlara engel 
olmayı hedeflemesi bundandır. 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da halkın çözüm bekleyen öncelikli sorunları; işsizliğin giderilmesi, barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi en temel ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. 
Bölgede yapılan bütün araştırmalar, bölge halkının en önemli sorununun işsizlik 
olduğunu göstermektedir. 
Bölgede işsizliğin giderilebilmesi, halkın refah ve mutluluğunun arttırılabilmesi 
bakımından 1960 h yıllardan bu yana bölgede bir kalkınma seferberliği başlatılmıştır. 
Ancak 1984'den bu yana terör örgütünün yatırımları baltalamaya yönelik eylemleri, devletin bölgedeki işsizliği ortadan kaldırma amacıyla başlattığı yatırım çabalarını olumsuz yönde etkilemiştir. 

1960'h yıllardan bu yana Devlet Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile diğer bölgeler 
arasındaki gelişmişlik farkını kapatabilmek amacıyla bölgesel kalkınma planlan yaparak uygulamaya başlamıştır. Nitekim, Dünyanın en büyük baraj ve sulama sistemini içeren Güneydoğu Anadolu Projesi, etnik ayrımcılığın önüne geçilmesi gibi kaygılar bulunmaksızın, 1965 yılında uygulamaya konulmuştur. 
Gerçekte bölgede aşılmaya çalışılan sosyoekonomik sorunlar olmakla beraber Devlet her türlü olumsuzluğa rağmen yıllar önce başlattığı bölgesel kalkınma seferberliği ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Şüphesiz bu seferberliğin en önemli göstergelerinden bir diğeri de tamamlanması ile bölge insanının refahını had safhaya çıkaracak ve ülkenin her köşesinde sevinç şarkıları söylenmesine yol açacak olan Güneydoğu Anadolu Projesidir. 
Gururla belirtelim ki, Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde yapımı halen devam eden 
barajlar ve yine hidroelektrik santralleri ile sulama tesislerinin yanında kentsel ve kırsal altyapı, tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık, konut turizmi ve diğer sektörlerdeki yatırımlarla birlikte sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesini değil, tüm ülkemizi etkileyecek değişimleri de beraberinde getirecek olan GAP, çok yönlü bir bölgesel kalkınma projesidir. 
Bu projenin tamamlandığındaki amacı ise; bölgenin gelir düzeyinin en az (S) kat artması ile 2005 yılında (9) milyonu aşması beklenen bölge nüfusunun yaklaşık % 40-50 sine istihdam imkanının sağlanmasıdır. 
Aynca, vurgulanması gereken bir diğer gerçek de Doğu ve Güneydoğu Anadolu 
bölgesindeki geri kalmışlık sorununun bugünün sorunu olmadığıdır. Bu sorunun kökleri çok eskilere gitmektedir. Bölgesel geri kalmışlığın Cumhuriyet döneminden de eskilere dayanan bir geçmişi vardır. Aslında günümüzde bile bazı büyük şehirler ve buralara yakın merkezi köyler bir yana bırakılacak olursa, îç Anadolu'nun bir çok köyü ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bir çok köyleri arasında fazla bir fark yoktur. 
Diğer taraftan, bölge halkınca gayet iyi bilinen başka bir hususa daha burada 
değinmekte yarar vardır. Bu da, bölge halkının sistemli olarak insan hakları ihlallerine maruz kaldığı yolundaki iddialardır. 
Gerek bölgede gerekse ülkemizde yaşayan Kürt kökenli kişiler, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Bu bakımdan bu tür iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Öyle ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesi dil, ırk, din, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefî inanç, mezhep ayırımı gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit olduğunu, hiçbir fert, aile sınıf veya gruba imtiyaz tanınamayacağını hüküm altına almıştır. 
Hemen belirtilmelidir ki, terör örgütü PKK'nın bölgedeki şiddet eylemleri sonucunda; 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da güvenlik açısından olağanüstü bir durumun mevcut bulunduğu da bir gerçektir. Devlet, terörle mücadeleyi daima meşruiyet sınırlan içinde, demokratik hukuk kuralları çerçevesinde sürdürmektedir. 
Aslında, insan haklan ihlallerinin genellikle terör eylemlerinin görüldüğü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğunlaştığı dikkate alınırsa, bölücü terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin konu ile doğrudan bağlantısı da ortaya çıkacaktır. Nitekim, Ülkemizin diğer yörelerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların insan haklan ihlalleri gibi bir iddialan söz konusu olmamaktadır. Unutulmaması gereken bir husus da, bölgede sadece Kürt kökenli vatandaşların yaşamadığıdır. Terör ve terörle mücadeleden kaynaklanan olumsuzluklar, bölgede yaşayan herkes içindir. 
Bölge halkı, gerek eğitim gerekse meslek ve yerleşim alanlarında ülkemizde herhangi bir farklı uygulamanın yapılmadığını çok iyi bilmektedir, örneğin; Türkiye'de devlet görevlerine talip obuada herkes eşit şansa sahiptir. Çünkü Türkiye'de dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin devlet görevleri ve kademeleri herkese açıktır. Kökeni ne olursa olsun herkes en küçük memurundan Cumhurbaşkanına kadar devletin her kesiminde görev alabilir. Aynı 
şekilde herkes istediği eğitimi alabilir ve yine her isteyen ülkenin hangi yöresi olursa olsun istediği yerde yerleşip orada oturabilir." 

Tespit ve değerlendirmeleri yapılmıştır. 

7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***