Eyüp ERSOY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eyüp ERSOY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 2

ORTA DOĞUDA DARBELER TARİHİ BÖLÜM 2





İRAN ANAYASA DEVRİMİ: İNKILAP, İSYAN VE İHTİLAL 1905-1911 

Eyüp ERSOY 
Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi 

İRAN ANAYASA DEVRİMİ: 

1905 öncesi dönem, İran için istikrarsızlık taviz-istikrarsızlık fasit dairesinin giderek daha tahripkâr olmaya başladığı bir devirdir. Harici güçlere verilen tavizlerin en önemlisi, 1890 Mart’ında İran’daki tüm tütünün üretim, satış ve ihraç hakkını bir İngiliz vatandaşına veren tekel anlaşmasıdır. 

Meşrutiyet veya İnkilab-ı Meşruta olarak da anılan 1905-1911 dönemi, modern İran siyasi tarihinin gidişatını şekillendiren çok sayıdaki ıslahatın ilk defa tecrübe 
edildiği bir dönemdir. 
Siyasi ve iktisadi harici müdahale ve işgal karşısında, Kaçar hanedanlığının ve idaresi altındaki İranlıların muhtelif yollarla mücadelesinin tayin 
ettiği bir dâhili karışıklık dönemi olarak 1905-1911 İran Anayasa Devrimi, inkılap ile başlamış, ihtilal ile zayıflamış, isyan ile devam etmiş, bir başka ihtilal ile 
mevcudiyetini sürdürmüş ve bir işgal ile nihayete ermiştir. Bu silsilenin gidişatını tespit eden esas etken, başta dönemin Şahları ve hükümetleri olmak üzere 
çeşitli kanaatlerden İranlıların fiili olarak istiklalini kaybeder hale gelen İran’ı siyasi iktidarsızlık, iktisadi zayıflık ve içtimai istikrarsızlıktan kurtarma yönünde 
ortaya koydukları, koymadıkları veya koyamadıkları iradedir. 

İnkılap ve İhtilal 

1905 öncesi dönem, İran için istikrarsızlık-taviz-istikrarsızlık fasit dairesinin giderek daha tahripkâr olmaya başladığı bir devirdir. Harici güçlere verilen 
tavizlerin en önemlisi, 1890 Mart’ında İran’daki tüm tütünün üretim, satış ve ihraç hakkını bir İngiliz vatandaşına veren tekel anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya karşı, 1891 baharında Şiraz’da başlayan gösteriler önce Tebriz’e ve daha sonra diğer İran şehirlerine sıçramış, Nasıreddin Şah’ın eşlerinin de katıldığı ulusal 
bir boykot hareketine dönüşmüştür. Bir yıl sonra, taviz anlaşması ilga edilse bile, İran’a 500 bin sterlin tutarındaki ilk dış borcunu miras bırakmıştır. Ulusal 
ölçekte ilk başarılı kitlesel protesto olarak Tütün Hareketi ile İngiltere’nin İran’daki nüfuzu azalmış ancak Rusya’nın nüfuzu artmıştır. 

1896 Mayıs’ında babası Nasıreddin Şah’ın bir suikast ile öldürülmesi üzerine Muzaffereddin Şah tahta geçti. İran’daki mevcut mali ve iktisadi sıkıntılara 
Muzaffereddin Şah’ın aşırı ve savurgan harcamalarının da eklenmesi, İran’ı daha fazla tavizlere sevk etti. Bir örnek olarak, Şah’ın 1900 yılındaki Avrupa gezisi, 
İran gümrük vergilerinin teminat olarak gösterilmesiyle Rusya’dan elde edilen 22 milyon rublelik borç ile gerçekleştirildi. 1902 yılında, Rusya ile yapılan  ilave anlaşmayla, gümrük tarifelerinde Rusya menşeli mallarda indirime gidildi. Art arda verilen tavizler ile gelen fiili yabancı hâkimiyeti, Şah idaresine karşı 
muhalif hiziplerin faaliyetlerini artırmalarına ve aralarında işbirliği yapmalarına sebep oldu. Meşrutiyete taraftar olan bu hiziplerin başında, tüccarlar, ulema 
ve ıslahatçı münevverler gelmekteydi. Muhalefet hareketlerinin etkili faaliyetlerine bir misal olarak, muhalif neşriyatlar İran’da yaygınlaşmış, İran’da yasaklı olmasına rağmen Malkum Han tarafından Londra’da basılan ‘Kanun’ gazetesini Şah ve yakın çevresi bile takip eder olmuştu. 

Muhalefet hareketinin gayesi, yabancı hâkimiyeti, adaletsizlik ve etkisiz yönetime bir çare olarak iktisadi ve siyasi ıslahatlardı. Yabancılara verilen tavizlerle birlikte İran’ın dış borçları ödenemeyecek duruma gelmişti ve idare, İngiltere ve Rusya’nın tazyiklerine karşı zafiyet içerisindeydi. Gittikçe kuvvetlenen muhalefet hareketi, 1903 yılında Sadrazam Emin el-Sultan’ın azledilmesini sağlayabilmiştir. Meşrutiyet taraftarı muhalefeti cesaretlendiren bir başka gelişme 1905 Rus-Japon Savaşı olmuştur. Doğulu bir meşruti monarşi olarak Japonya’nın Batılı bir mutlak monarşi olan Rusya’ya galip gelmesi, muhalefet nazarında 

1905 Anayasa Devrimi’ni başlatan süreç, Aralık ayında Tahran valisinin şeker tüccarlarını falakaya yatırması ile başladı. 

Kanun-u Esasi’de, Nikki Keddie’nin ifadesiyle, bir ‘sırr-ı kudret’ olduğu fikrini tahkim etmiştir. 

1905 Anayasa Devrimi’ni başlatan süreç, Aralık ayında Tahran valisinin şeker tüccarlarını falakaya yatırması ile başladı. Islahatçı ulemadan Muhammed 
Tabatabai riyasetindeki muhalefet, Şah’tan bir ‘adalet hane’ talep etmiştir. 1906 Ocak’ında Muzaffereddin Şah bu minvalde bir taahhüt vermesine rağmen, protestolar sonra ermemiş ve nihayet Ağustos ayında Şah, sadrazamı azletmeyi ve bir meclisin tesis edilmesini kabul etmiştir. Yapılan seçim ile 60 azası Tahran’dan olmak üzere 156 azalı İran’ın ilk meclisi teşekkül etmiş ve 7 Ekim’de Şah’ın açılış konuşması ile faaliyetlerine başlamıştır. Meclis’in ilk vazifesi Kanun-u Esasi adı verilen bir anayasa hazırlamak olmuştur. Belçika anayasası örnek alınarak hazırlanan anayasayı Muzaffereddin Şah, Aralık 1906’da imzalamış ve kısa süre sonra da vefat etmiştir. Kanun-u Esasi’ye göre, kanunlarda Meclis’in tasdiki gerekecek, nazırlar Meclis’e karşı mesul olacak, herkes kanun önünde eşit olacak ve ferdi hak ve hürriyetler teminat altına alınacaktı. 

Muzaffereddin Şah’ın yerine 1907 Ocak’ında tahta geçen Muhammed Ali Şah, meşrutiyete karşı bir idareci olarak, taç giyme merasimine meclis vekillerini 
davet etmemiştir. Meclis’in mevcudiyetine ve faaliyetlerine karşı anayasayı şeriata münafi ilan ettirmiş ve Meclis’teki hizipleri birbirlerine karşı tahrik etmiştir. 
Meclis’teki en etkili iki hizip, Muhammed Tabatabai öncülüğündeki muhafazakârlar ile Hasan Takizade öncülüğündeki daha ıslahatçı eğilimlere sahip hizipti.
Öte yandan, 31 Ağustos günü imzalanan Anglo-Rus Anlaşması ile İran, güneyde İngiltere, kuzeyde Rusya ve ortada tarafsız olmak üzere üç bölgeye taksim 
edilmiş, ancak bu anlaşma iki ülkenin büyükelçileri tarafından ancak 7 Eylül’de İran hükümetine bildirilmiştir. Siyasi istikrarsızlığı bahane gösteren Muhammed Ali Şah, 17 Aralık’ta hükümet azalarını acil toplantıya davet etmiş, ancak hepsini tutuklatmıştır. Şah’ın Meclis’e yönelik husumeti, nihayet 1908 

Haziran’ında Şah’a bağlı birliklerin Tahran’daki Vladimir Liahov komutasındaki İran Kazak Tugayı’nın yardımıyla Meclis’i kuşatması, bombalaması ve ilga 
etmesi neticesini vermiştir. Cemaleddin İsfahani gibi çok sayıda muhalefet önderleri yakalanıp idam edilmiştir. Bu, inkılaba karşı Şah’ın ihtilaliydi. 

İsyan ve İhtilal 

Muhammed Ali Şah’ın ülke çapında, merkezi idareye tabi olma davetine Tebriz şehrindeki isyancılar müspet cevap vermediler ve Şah’a bağlı birliklerin muhasarasına karşı Tebriz’de ciddi bir mukavemet sergilediler. Ne var ki, Rus birliklerinin Tebriz’deki Avrupalıları müdafaa bahanesiyle şehre girmesi üzerine, isyancılar Gilan’a geçerek güneye Tahran üzerine yürümeye başladılar. Bu süreçte, Bahtiyari aşireti de İsfahan’ı teslimalıp kuzeye Tahran üzerine yürümeye başlamıştı. 

Ülkenin başta Reşt, Kazvin, Şiraz, Hamedan, Meşhed ve Buşehr şehirleri olmak üzere her yerde isyanlar baş gösterdi. 1909 Temmuz’unda kuzeyden ve güneyden gelen meşrutiyet taraftarı isyancılar, Tahran’ı ele geçirdiler. 
17 Temmuz’da Muhammed Ali Şah, Rusya Büyükelçiliği’ne sığınmış ve aynı gün Meclis toplanarak Şah’ı tahttan azlederek yerine Ahmet Şah’ı getirmiştir. 
10 Eylül’de ise Muhammed Ali Şah, Odesa’ya sürgüne gitmiştir. Bu Şah’ın ihtilaline karşı halkın ihtilaliydi. 

15 Kasım’da faaliyetlerine tekrar başlayan Meclis, 24 Aralık 1911’e kadar hayatını sürdürmüş, bu dönemde başta eğitim, vergi ve seçim konularında olmaküzere çok sayıda kanunlar çıkarmıştır. Öte yandan, ıslahatlar İran’ın mali ve iktisadi sıkıntılarını gidermede yeterli olamamıştır. Meclis, 1911 Mayıs’ında bir Amerikan vatandaşı olan Morgan Shuster’i ülkenin maliye işlerine nezaret etmek üzere görevlendirmiştir. Ancak alınan bu tedbir, İkinci Meclis’in sonunu getirecektir. Kasım ayında Rusya, Shuster’in görevinden alınması ve Rusya ve İngiltere’nin rızası olmadan İran’ın yabancılar ile ilişkiye girmemesi yönünde bir ültimatom vermiştir. Meclis’in ültimatomu reddetmesi üzerine Rus birlikleri Tahran’a yürümüş ve bunun üzerine Sadrazam Nasır el-Mülk riyasetindeki hükümet Meclis’i feshetmiş ve Rusya'nın taleplerini kabul etmiştir. İkinci Meclis’in feshi, İran Anayasa Devrimi’nin de sonu olmuştur. 

1914 yılına kadar Meclis tekrar toplanamamıştır. Kuzey İran fiili olarak Rusya’nın işgali altında kalmış, 

1905-1911 İran Anayasa Devrimi, 

20. yüzyılın başında İran’da siyasi, iktisadi, mali ve içtimai ıslahatlara dair müzakerelerin, münakaşaların ve mücadelelerin devridir. İçeride Şah idaresi İngiltere ve Rusya’nın diplomatik sevki altında mevcudiyetini sürdürebilmiştir. 1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı’nda İran toprakları tekrar işgal edilmiş, iç isyanlar, siyasi ve mali istikrarsızlıklar İran için oldukça tahripkâr olmuştur. 1914 yılındaki bir başka hayati gelişme, 1909 yılında William Knox D’Arcy idaresinde tesis edilen Anglo-Pers Petrol Şirketi’nin çoğunluk hisselerinin İngiltere hükümeti tarafından satın alınması olmuştur. 

1905-1911 İran Anayasa Devrimi, 20. yüzyılın başında İran’da siyasi, iktisadi, mali ve içtimai ıslahatlara dair müzakerelerin, münakaşaların ve mücadelelerin 
devridir. İran siyasi tarihinde ilk defa halkın temsilcilerinden teşekkül eden bir Meclis toplanmış, yasama, yürütme ve yargıda Şah’ın yetkilerini tahdit etmiştir. 
Meşruti bir idareye dair yeni fikirler, yeni cemiyetler, yeni hareketler ve yeni şahsiyetler ortaya çıkmış, hem Şah idaresi ile aralarındaki münasebetler hem de kendi aralarındaki münasebetler sonraki dönemde İran’daki fiili ve fikri gelişmeleri tayin etmiştir. İran’ı siyasi iktidarsızlık, iktisadi zayıflık ve içtimai istikrarsızlıktan kurtarma yönünde ortaya konulan çabalar arzulanan sonuçları vermekten ziyade, bir fasit daireyi idame ettirmeye sebep olmuştur. 

Şah idaresine karşı mücadele veren ıslahatçı hareketin nihai hedefi ise, İran üzerindeki yabancı hâkimiyetinin sona erdirilmesiydi. Islahat, istiklal içindi. 
Ne var ki, özellikle 1917 Rus Devrimi sonrasında, İngiltere İran’ın dâhili ve harici siyasetini şekillendiren tek kuvvet olarak kalmış, D’Arcy tavizleri üzerinden 
İngilizlere İran petrol sektöründe tartışmasız bir hâkimiyet ve petrol ihracatındaki kârlar üzerinde orantısız bir menfaat sağlayan anlaşma, İran’ın tam istiklali önündeki en ciddi mani olarak telakki edilmiştir. Bu telakki etrafında cereyan eden gelişmeler, 1953 Musaddık Darbesi’ne uzanan süreci tayin etmiştir. 

Eyüp ERSOY 
Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi 
ORSAM RAPORU

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,



***



29 Aralık 2016 Perşembe

BÖLGESEL GELİŞMELER İRAN VE SURİYE İÇ SAVAŞI



   BÖLGESEL GELİŞMELER  İRAN VE SURİYE İÇ SAVAŞI






KOALİSYON SİYASETİ VE ARTAN MALİYETLERİ 

Askeri müdahalesini hava harekâtları ile sınırlı tutan Rusya ile tesis ettiği koalisyonda, Tahran yönetimini rahatsız eden başlıca hususlardan biri, sahada fiili olarak çatışan ve askeri kayıplar veren tarafın İran olması. Buradaki ikilem, koalisyonun askeri maliyeti İran tarafından ödenirken, siyasi faydanın Rusya tarafından devşirilmesi. 

İran’ın Suriye İç Savaşı’na mü dahalesi, İran’ın devam eden iç savaştaki muhtelif iç ve dış aktörlere karşı, muhtelif iç ve dış aktörler ile birlikte diplomatik iş birliklerine ve askeri koalisyonlara yönelmesini beraberinde getirdi. İçeride, başta Esad rejimi olmak üzere, Hizbullah ve yabancı Şii sa vaşçılar ile koalisyona giden İran, dışarıda, Rusya ve bir ölçüde Irak ile koalisyon tesis etti. Diploma tik ve askeri boyutlarıyla koalisyon siyaseti, İran’ın Suriye ve Ortadoğu politikasına faydalar sağlamasının yanında, çeşitli maliyetleri ve riskleri de süreç içerisinde ortaya çıkarmakta. İran’ın iç savaş bağlamında içeride ve dışarıda icra ettiği koalisyon siyasetinin geleceğini, getirdiği faydalar ve maliyetler arasındaki dengedeki değişimler belirleyecek. 

Son gelişmeler, İran’ın koalisyon siyasetinin askeri ve diplomatik maliyetlerinde göreceli bir artışa işaret etmekte. 

Eyüp ERSOY 

Her Müzaheretin Bir Maliyeti Var! 

Arap Baharı sürecinde Suriye ile birlikte Irak ve Yemen’e müdahil olarak, birçok cephede siyasi, iktisadi ve askeri maliyetleri göze alan İran, özellikle IŞİD’in Suriye’de harekete geçmesiyle sertleşen iç savaşta, Suriye’deki askeri birlikleri vasıtasıyla parçası olduğu koalisyonu takviye etmeyi sürdürmekte. 

Esad iktidarının devamını müzakere kabul etmeyen tek hedef olarak tespiteden Tahran yönetimi, İran kamuoyunda ve uluslararası kamuoyunda Suriye’deki askeri mevcudiyetini meşrulaştırma adına, tüm muhalif grupları terör örgütleri olarak nitelemekte ve özellikle IŞİD tehdidini sürekli gündemde tutmakta. 
Ek olarak, İran kamuoyuna bakan yönüyle bu söylem, İran’ın Suri-ye’de artan ve daha da görünür hale gelen askeri kayıplarına dair iç kamuoyunun 
tolerans eşiğini yükseltmeyi amaçlamakta. 

Hususen, Şam, Halep ve Laz-kiye bölgelerinde yoğunlaşan İran askeri varlığı, son zamanlardaki operasyonel kayıpları ile iç savaşın maliyetlerini Tahran yönetimi için artırmaya devam etmekte. 

Öncelikli olarak, İran’ın iç savaşta parçası olduğu koalisyonun diğer aktörlerinin de oldukça fazla sayılabilecek askeri zayiatlar verdiği ifade edilmeli. İsrail medyasındaki haberlere göre iç savaşın başlangıcında bu yana Hizbullah’ın askeri kayıpları 1,500’e ulaştı. Toplam rakamları kesin olarak bilmek mümkün olmasa da, Aralık başında Lübnan-Suriye sınırda IŞİD ile yaşanan çatışmalarda 14 Hizbullah militanının hayatını kaybetmesi, Hizbullah’ın kayıplarının sürdüğünü gösteren bir örnek. 

Tahran yönetimi, Suriye’de düzenli askeri birlikleri olduğunu resmi söyleminde kabul etmese de parçası olduğu koalisyonun iç savaştaki konumunu muhafaza 
etme ve elden geldiğince destekleme hedefiyle, koalisyonun diğer üyeleri ile ortaklaşa icra ettiği harekâtlarda artan askeri maliyetler ile karşı karşıya kalmakta. Her müzaheretin bir maliyeti bulunmakta ve bu maliyet İran için Suriye’de artmakta. 

İlk olarak, 

Çatışmalarda hayatını kaybeden İran askerlerinin sayısı günden güne artmakta. 
Uluslararası basına yansıyan haberlere göre Ekim ve Kasım ayları içerisinde en az 67 İran askeri Suriye’deki çatışmalarda hayatını kaybetti. Burada önemli bir husus, Suriye’deki operasyonlarda hayatını kaybeden İran askerlerinin giderek artan sayıda Devrim Muhafızları Ordusu’ndan oluşu. Askeri olarak, İran’ın dış operasyonlarından Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü birlikleri sorumlu ve bu birlikler Suriye’de faal olarakoperasyonlara katılmakta. Öte yandan, düzenli ordu birlikleri denilebilecek Devrim Muhafızları’ndan daha fazla sayıda askerin iç savaşa müdahil olması, Kudüs Gücü’nün ve elbette Esad rejimine bağlı güçlerin, İran’ın parçası olduğu koalisyonun iç savaştaki operasyonel hedeflerine ulaşmakta yetersiz kaldığını göstermekte. 

İkinci olarak, 

İran’ın son dönemdeki askeri kayıpları içerisinde oldukça üst düzey İran subayları bulunmakta. Bu kayıpların en ciddi olanı, 8 Ekim’de Suriye’de 
hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanlarından Tümgeneral Hüseyin Hamedani. İran askeri hiyerarşisinde en üst rütbenin Serleşker/Tümgeneral rütbesi olduğu düşünüldüğünde, en az üç yıldır Suriye’deki İran askeri operasyonlarından sorumlu bulunan Hüseyin Hamedani’nin hayatını kaybetmesi, hem askeri moral hem de operasyonel etkinlik açısından İran için ziyadesiyle ciddi bir kayıp. İlaveten, Kasım sonunda İdlib civarındaki çatışmalarda çok sayıda İran subayının hayatını kaybettiğine ve özellikle Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin Halep yakınlarındaki çatışmalarda yaralandığına dair haberler uluslararası basına yansıdı. 

Üçüncü olarak, 

Artan sayıdaki askeri kayıplar karşısında Tahran yönetiminin Suriye’deki İran askeri varlığını azaltmakta olduğuna dair emareler bulunmakta. 
ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’a göre Ekim sonu itibarıyla İran’ın Suriye’de 2,000 civarında askeri aktifti. Daha önceki haber ve raporlar göz önüne alındığında ve bu rakam doğru kabul edildiği takdirde, İran’ın Suriye’deki birliklerinin bir kısmını geri çektiği söylenebilir. 

Hem Sahada Hem Masada Kaybetmek! 




Suriye İç Savaşı’nda, İran’ın en önemli ve Irak sayılmadığı takdirde, tek koalisyon ortağı Rusya. Rusya, Suriye’de başlattığı ve aralıksız sürdürmekte olduğu askeri harekâtları ile İran’a bir kısım diplomatik ve askeri faydalar sağlamış görünmekte. İlk olarak, Rusya’nın askeri müdahalesi, İran’ın siyasi hareket alanını genişletti. 30 Ekim’de gerçekleştirilen Viyana görüşmelerine İran’ın da davet edilmesinin sebeplerinden birisi, Rusya’nın Suriye’de fazlasıyla belirleyici birtaraf olarak ortaya çıkması. Özellikle Batılı ülkelerin, Rusya ile İran arasındaki Suriye konusuna dair diplomatik tercih farklarını ortaya çıkarma ve kendi adlarına kullanma gayesine matuf olsa da, bu konudaki uluslararası diplomatik müzakerelere İran’ın ilk defa davet edilmesi, İran açısından mühim bir diplomatik kazanç. Böylece, İran hem sahada hem de masada bir yer kazanmış oldu. İkinci olarak, Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesinin, İran’ın hem Suriye’de hem de Ortadoğu’da Batılı ülkeler ile muhtelif mevzulara dair müstakil müzakerelerindeki konumunu kuvvetlendirdiği ifade edilebilir. 

Üçüncü olarak, Rusya’nın hava harekâtları, sahadaki askeri operasyonlarında İran destekli rejim yanlısı kara birliklerin hayati ihtiyacı olan hava desteğini sağladı. Özellikle istihbarat paylaşımı neticesinde, kara birliklerinin operasyonel etkinliği böylece hatırı sayılır ölçüde artmış oldu. 

Ne var ki, Rusya’nın Suriye’de hâkim bir aktör olarak ortaya çıkması, bu faydalarının yanında bir kısım potansiyel maliyetleri de İran için ortaya çıkarmış bulunmakta. İlk olarak, İran ciddi bir ikilem ile karşı karşıya. 
Askeri müdahalesini hava harekâtları ile sınırlı tutan Rusya ile tesis ettiği koalisyonda, Tahran yönetimini rahatsız eden başlıca hususlardan biri, sahada fiili olarak çatışan ve askeri kayıplar veren tarafın İran olması. Buradaki ikilem, koalisyonun askeri maliyeti İran tarafından ödenirken, siyasi faydanın Rusya tarafından devşirilmesi. 

İkinci olarak, Rusya müdahalesi ile İran, diplomatik marjinalleşme olasılığı ile karşı karşıya kaldı. Rusya müdahalesinden önceki süreçte, uluslararası aktörler 
tarafından muhatap alınmasa da, iç savaştaki taraflardan biri olarak Esad rejiminin asli ve tek dış destekçisi iken, Rusya müdahalesinden sonraki süreçte tali dış destekçisi konumuna düşmüş durumda. 

Son zamanlarda, İran resmi ve yarı-resmi medyasında, İran’ın Suriye’deki askeri mevcudiyetinin aleni kabulü olarak yorumlanabilecek haberlerin alışılmadık şekilde yer almaya başlamasının, İran’ın karşı karşıya kaldığı diplomatik marjinalleşme olasılığını bertaraf etmeye yönelik alınmış bir tedbir olduğu söylenebilir. 

Örnek olarak, 5 Kasım’da Fars Haber Ajansı, Suriye’de hayatını kaybetmiş olan Kadir Sarlak isimli Devrim Muhafızları’ndan bir askerin cenaze merasimine dair 
bir video yayınladı. Ek olarak, Dini Rehber Ali Hamaney, Tümgeneral Hüseyin Hamedani’nin evindeki taziye ziyaretinde çekilmiş bir fotoğrafı sosyal medyada paylaştı. 

Bu tür haber ve paylaşımların, hem iç kamuoyuna hem de dış kamuoyuna İran’ın Suriye’deki varlığını gösterme ve önemini hatırlatmaya yönelik olduğu ifade edilebilir. 

Bir başka örnekte, İran Kara Kuvvetleri Komutanı Ahmet Rıza Purdastan, Fars Haber Ajansı’na verdiği mülakatta, İran’ın Suriye’de hava operasyonları icra edebileceğini belirtti. Bu söylem de, Rusya’nın askeri müdahalesi karşısında beliren İran’ın diplomatik marjinalleşme olasılığına karşı bir adım olarak yorumlanabilir. 

Üçüncü olarak, İran ile Rusya’nın Suriye içindeki müttefik tanımlamalarında farklılaşma olasılığı, Tahran yönetimini endişelendirmekte. Rusya için ise geçiş 
sürecinde ve sonrasında bütün yolların Şam’a çıkması yeterli görünmekte. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın Viyana görüşmeleri sonrasında Beşar Esad’in bekasının Rusya için bir kırmızı çizgi olmadığı ifadesi, bunun bir göstergesiydi. Ancak, İran için, Suriye’de tüm yollar Beşar Esad’e çıkmakta. Ali Hamaney’in dış politika danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin 29 Kasım’daki Şam ziyaretinden bir hafta sonra, Suriye halkı tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak Beşar Esad’in İran’ın kırmızı çizgisi olduğuna dair beyanı, bu politikanın ve Rusya’nın tavrına dair endişenin son ifadesi. Bu tavizsizliğin bir sebebi, Beşar Esad yönetiminde olmayan bir Suriye’nin İran’ın Lübnan siyasetini oldukça menfi etkileyeceği düşüncesi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 23 Kasım’daki Tahran ziyareti, biraz da İran’ın 

Tahran yönetimi, Suriye’de düzenli askeri birlikleri olduğunu resmi söyleminde kabul etmese de parçası olduğu koalisyonun iç savaştaki konumunu muhafaza etme ve elden geldiğince destekleme hedefiyle, koalisyonun diğer üyeleri ile ortaklaşa icra ettiği harekâtlarda artan askeri maliyetler ile karşı karşıya kalmakta. bu endişelerini teskin etmeye yönelik gerçekleştirildi. Özetle, koalisyonun askeri maliyetlerini tek taraflı olarak karşılayan İran, hem sahada hem masada kaybetmek istememekte. 


İran, Suriye İç Savaşı’nda hem içeride hem dışarıda iki koalisyonun parçası. Bu koalisyonların İran’a hem faydaları hem de maliyetleri bulunmakta. Son dönemdeki gelişmeler, maliyetlerin faydalar karşısında arttığı yönünde. İran’ın iç savaşa yönelik siyasetini, her iki koalisyonun kendisine kazandırdıkları ve kaybettirdiklerine dair yapacağı değerlendirmeler ve alacağı tedbirler belirleyecek. Önümüzdeki süreçte ise, İran’ın yukarıda ifade edildiği şekliyle artan askeri ve diplomatik maliyetleri azaltmaya yönelik tedbirler alması beklenebilir. 

Doktora Adayı, Bilkent Üniversitesi 

***

1905-1911 İRAN ANAYASA DEVRİMİ: İNKILAP, İSYAN VE İHTİLAL,



  1905-1911  İRAN ANAYASA DEVRİMİ: İNKILAP, İSYAN VE İHTİLAL,


1905 öncesi dönem, İran için istikrarsızlık-taviz-istikrarsızlık fasit dairesinin giderek daha tahripkâr olmaya başladığı bir devirdir. Harici güçlere verilen tavizlerin en önemlisi, 1890 Mart’ında İran’daki tüm tütünün üretim, satış ve ihraç hakkını bir İngiliz vatandaşına veren tekel anlaşmasıdır. 
Eyüp ERSOY*
Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi  




Meşrutiyet veya İnkilab-ı Meşruta olarak da anılan 1905-1911 dönemi, modern İran siyasi tarihinin gidişatını şekillendiren çok sayıdaki ıslahatın ilk defa tecrübe 
edildiği bir dönemdir. 
Siyasi ve iktisadi harici müdahale ve işgal karşısında, Kaçar hanedanlığının ve idaresi altındaki İranlıların muhtelif yollarla mücadelesinin tayin ettiği bir dâhili karışıklık dönemi olarak 1905-1911 İran Anayasa Devrimi, inkılap ile başlamış, ihtilal ile zayıflamış, isyan ile devam etmiş, bir başka ihtilal ile 
mevcudiyetini sürdürmüş ve bir işgal ile nihayete ermiştir. 

Bu silsilenin gidişatını tespit eden esas etken, başta dönemin Şahları ve hükümetleri olmak üzere çeşitli kanaatlerden İranlıların fiili olarak istiklalini 
kaybeder hale gelen İran’ı siyasi iktidarsızlık, iktisadi zayıflık ve içtimai istikrarsızlıktan kurtarma yönünde ortaya koydukları, koymadıkları veya koyamadıkları iradedir. 

İnkılap ve İhtilal 

1905 öncesi dönem, İran için istikrarsızlık-taviz-istikrarsızlık fasit dairesinin giderek daha tahripkâr olmaya başladığı bir devirdir. Harici güçlere verilen 
tavizlerin en önemlisi, 1890 Mart’ında İran’daki tüm tütünün üretim, satış ve ihraç hakkını bir İngiliz vatandaşına veren tekel anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya karşı, 1891 baharında Şiraz’da başlayan gösteriler önce Tebriz’e ve daha sonra diğer İran şehirlerine sıçramış, Nasıreddin Şah’ın eşlerinin de katıldığı ulusal 
bir boykot hareketine dönüşmüştür. Bir yıl sonra, taviz anlaşması ilga edilse bile, İran’a 500 bin sterlin tutarındaki ilk dış borcunu miras bırakmıştır. Ulusal 
ölçekte ilk başarılı kitlesel protesto olarak Tütün Hareketi ile İngiltere’nin İran’daki nüfuzu azalmış ancak Rusya’nın nüfuzu artmıştır. 

1896 Mayıs’ında babası Nasıreddin Şah’ın bir suikast ile öldürülmesi üzerine Muzaffereddin Şah tahta geçti. İran’daki mevcut mali ve iktisadi sıkıntılara 
Muzaffereddin Şah’ın aşırı ve savurgan harcamalarının da eklenmesi, İran’ı daha fazla tavizlere sevk etti. Bir örnek olarak, Şah’ın 1900 yılındaki Avrupa gezisi, 
İran gümrük vergilerinin teminat olarak gösterilmesiyle Rusya’dan elde edilen 22 milyon rublelik borç ile gerçekleştirildi. 1902 yılında, Rusya ile yapılan 
ilave anlaşmayla, gümrük tarifelerinde Rusya menşeli mallarda indirime gidildi. Art arda verilen tavizler ile gelen fiili yabancı hâkimiyeti, Şah idaresine karşı 
muhalif hiziplerin faaliyetlerini artırmalarına ve aralarındaişbirliği yapmalarına sebep oldu. Meşrutiyete taraftar olan bu hiziplerin başında, tüccarlar, ulema 
ve ıslahatçı münevverler gelmekteydi. Muhalefet hareketlerinin etkili faaliyetlerine bir misal olarak, muhalif neşriyatlar İran’da yaygınlaşmış, İran’da yasaklı olmasına rağmen Malkum Han tarafından Londra’da basılan ‘Kanun’ gazetesini Şah ve yakın çevresi bile takip eder olmuştu. 

Muhalefet hareketinin gayesi, yabancı hâkimiyeti, adaletsizlik ve etkisiz yönetime bir çare olarak iktisadi ve siyasi ıslahatlardı. Yabancılara verilen tavizlerle birlikte İran’ın dış borçları ödenemeyecek duruma gelmişti ve idare, İngiltere ve Rusya’nın tazyiklerine karşı zafiyet içerisindeydi. Gittikçe kuvvetlenen muhalefet hareketi, 1903 yılında Sadrazam Emin el-Sultan’ın azledilmesini sağlayabilmiştir. Meşrutiyet taraftarı muhalefeti cesaretlendiren bir başka gelişme 1905 Rus-Japon Savaşı olmuştur. Doğulu bir meşruti monarşi olarak Japonya’nın Batılı bir mutlak monarşi olan Rusya’ya galip gelmesi, muhalefet nazarında 

 < 1905 Anayasa Devrimi’ni başlatan süreç, Aralık ayında Tahran valisinin şeker tüccarlarını falakaya yatırması ile başladı. >

Kanun-u Esasi’de, Nikki Keddie’nin ifadesiyle, bir ‘sırr-ı kudret’ olduğu fikrini tahkim etmiştir. 

1905 Anayasa Devrimi’ni başlatan süreç, Aralık ayında Tahran valisinin şeker tüccarlarını falakaya yatırması ile başladı. Islahatçı ulemadan Muhammed 
Tabatabai riyasetindeki muhalefet, Şah’tan bir ‘adalet hane’ talep etmiştir. 1906 Ocak’ında Muzaffereddin Şah bu minvalde bir taahhüt vermesine rağmen, protestolar sonra ermemiş ve nihayet Ağustos ayında Şah, sadrazamı azletmeyi ve bir meclisin tesis edilmesini kabul etmiştir. Yapılan seçim ile 60 azası Tahran’dan olmak üzere 156 azalı İran’ın ilk meclisi teşekkül etmiş ve 7 Ekim’de Şah’ın açılış konuşması ile faaliyetlerine başlamıştır. Meclis’in ilk vazifesi Kanun-u Esasi adı verilen bir anayasa hazırlamak olmuştur. Belçika anayasası örnek alınarak hazırlanan anayasayı Muzaffereddin Şah, Aralık 1906’da imzalamış ve kısa süre sonra da vefat etmiştir. Kanun-u Esasi’ye göre, kanunlarda Meclis’in tasdiki gerekecek, nazırlar Meclis’e karşı mesul olacak, herkes kanun önünde eşit olacak ve ferdi hak ve hürriyetler teminat altına alınacaktı. 

Muzaffereddin Şah’ın yerine 1907 Ocak’ında tahta geçen Muhammed Ali Şah, meşrutiyete karşı bir idareci olarak, taç giyme merasimine meclis vekillerini 
davet etmemiştir. Meclis’in mevcudiyetine ve faaliyetlerine karşı anayasayı şeriata münafi ilan ettirmiş ve Meclis’teki hizipleri birbirlerine karşı tahrik etmiştir. 
Meclis’teki en etkili iki hizip, Muhammed Tabatabai öncülüğündeki muhafazakârlar ile Hasan Takizade öncülüğündeki daha ıslahatçı eğilimlere sahip hizipti.
Öte yandan, 31 Ağustos günü imzalanan Anglo-Rus Anlaşması ile İran, güneyde İngiltere, kuzeyde Rusya ve ortada tarafsız olmak üzere üç bölgeye taksim 
edilmiş, ancak bu anlaşma iki ülkenin büyükelçileri tarafından ancak 7 Eylül’de İran hükümetine bildirilmiştir. Siyasi istikrarsızlığı bahane gösteren Muhammed 
Ali Şah, 17 Aralık’ta hükümet azalarını acil toplantıya davet etmiş, ancak hepsini tutuklatmıştır. Şah’ın Meclis’e yönelik husumeti, nihayet 1908 Haziran’ında Şah’a bağlı birliklerin Tahran’daki Vladimir Liahov komutasındaki İran Kazak Tugayı’nın yardımıyla Meclis’i kuşatması, bombalaması ve ilga etmesi neticesini vermiştir. Cemaleddin İsfahani gibi çok sayıda muhalefet önderleri yakalanıp idam edilmiştir. 
Bu, inkılaba karşı Şah’ın ihtilaliydi. 

İsyan ve İhtilal 

Muhammed Ali Şah’ın ülke çapında, merkezi idareye tabi olma davetine Tebriz şehrindeki isyancılar müspet cevap vermediler ve Şah’a bağlı birliklerin muhasarasına karşı Tebriz’de ciddi bir mukavemet sergilediler. Ne var ki, Rus birliklerinin Tebriz’deki Avrupalıları müdafaa bahanesiyle şehre girmesi üzerine, isyancılar Gilan’a geçerek güneye Tahran üzerine yürümeye başladılar. 
Bu süreçte, Bahtiyari aşireti de İsfahan’ı teslimalıp kuzeye Tahran üzerine yürümeye başlamıştı. Ülkenin başta Reşt, Kazvin, Şiraz, Hamedan, Meşhed 
ve Buşehr şehirleri olmak üzere her yerde isyanlar baş gösterdi. 1909 Temmuz’unda kuzeyden ve güneyden gelen meşrutiyet taraftarı isyancılar, Tahran’ı ele geçirdiler. 



17 Temmuz’da Muhammed Ali Şah, Rusya Büyükelçiliği’ne sığınmış ve aynı gün Meclis toplanarak Şah’ı tahttan azlederek yerine Ahmet Şah’ı getirmiştir. 
10 Eylül’de ise Muhammed Ali Şah, Odesa’ya sürgüne gitmiştir. Bu Şah’ın ihtilaline karşı halkın ihtilaliydi. 

15 Kasım’da faaliyetlerine tekrar başlayan Meclis, 24 Aralık 1911’e kadar hayatını sürdürmüş, bu dönemde başta eğitim, vergi ve seçim konularında olmaküzere çok sayıda kanunlar çıkarmıştır. Öte yandan, ıslahatlar İran’ın mali ve iktisadi sıkıntılarını gidermede yeterli olamamıştır. Meclis, 1911 Mayıs’ında bir Amerikan vatandaşı olan Morgan Shuster’i ülkenin maliye işlerine nezaret etmek üzere görevlendirmiştir. Ancak alınan bu tedbir, İkinci Meclis’in sonunu getirecektir. 

Kasım ayında Rusya, Shuster’in görevinden alınması ve Rusya ve İngiltere’nin rızası olmadan İran’ın yabancılar ile ilişkiye girmemesi yönünde bir ültimatom 
vermiştir. Meclis’in ültimatomu reddetmesi üzerine Rus birlikleri Tahran’a yürümüş ve bunun üzerine Sadrazam Nasır el-Mülk riyasetindeki hükümet Meclis’i feshetmiş ve Rusya'nın taleplerini kabul etmiştir. İkinci Meclis’in feshi, İran Anayasa Devrimi’nin de sonu olmuştur. 

 < 1914 yılına kadar Meclis tekrar toplanamamıştır. Kuzey İran fiili olarak Rusya’nın işgali altında kalmış, >

1905-1911 İran Anayasa Devrimi, içeride Şah idaresi İngiltere ve Rusya’nın diplomatik sevki altında mevcudiyetini sürdürebilmiştir. 1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı’nda İran toprakları tekrar işgal edilmiş, iç isyanlar, siyasi ve mali istikrarsızlıklar İran için oldukça tahripkâr olmuştur. 1914 yılındaki bir başka hayati gelişme, 1909 yılında William Knox D’Arcy idaresinde tesis edilen Anglo-Pers Petrol Şirketi’nin çoğunluk hisselerinin İngiltere hükümeti tarafından satın alınması olmuştur. 

 < 20. yüzyılın başında İran’da siyasi, iktisadi, mali ve içtimai ıslahatlara dair müzakerelerin, münakaşaların ve mücadelelerin devridir. >


1905-1911 İran Anayasa Devrimi, 20. yüzyılın başında İran’da siyasi, iktisadi, mali ve içtimai ıslahatlara dair müzakerelerin, münakaşaların ve mücadelelerin 
devridir. İran siyasi tarihinde ilk defa halkın temsilcilerinden teşekkül eden bir Meclis toplanmış, yasama, yürütme ve yargıda Şah’ın yetkilerini tahdit etmiştir. 
Meşruti bir idareye dair yeni fikirler, yeni cemiyetler, yeni hareketler ve yeni şahsiyetler ortaya çıkmış, hem Şah idaresi ile aralarındaki münasebetler hem de kendi aralarındaki münasebetler sonraki dönemde İran’daki fiili ve fikri gelişmeleri tayin etmiştir. İran’ı siyasi iktidarsızlık, iktisadi zayıflık ve içtimai istikrarsızlıktan kurtarma yönünde ortaya konulan çabalar arzulanan sonuçları vermekten ziyade, bir fasit daireyi idame ettirmeye sebep olmuştur. 

Şah idaresine karşı mücadele veren ıslahatçı hareketin nihai hedefi ise, İran üzerindeki yabancı hâkimiyetinin sona erdirilmesiydi. Islahat, istiklal içindi. 
Ne var ki, özellikle 1917 Rus Devrimi sonrasında, İngiltere İran’ın dâhili ve harici siyasetini şekillendiren tek kuvvet olarak kalmış, D’Arcy tavizleri üzerinden 
İngilizlere İran petrol sektöründe tartışmasız bir hâkimiyet ve petrol ihracatındaki kârlar üzerinde orantısız bir menfaat sağlayan anlaşma, İran’ın tam istiklali önündeki en ciddi mani olarak telakki edilmiştir. Bu telakki etrafında cereyan eden gelişmeler, 1953 Musaddık Darbesi’ne uzanan süreci tayin etmiştir. 



***