Mesut ŞÖHRET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mesut ŞÖHRET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 1



ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ, BÖLÜM 1 



Mesut ŞÖHRET
* Gaziosmanpasa Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora 
Adayı E-mail: sohretmesut@yahoo.com 

Özet 

Küresellesmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hale geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı ortaya çıkmıstır. Bu nedenle enerji güvenliği, temel ve yeni güvenlik tehditleri kapsamında düsünüldüğünde, dıs politikanın farklı yönleriyle olan iliskisi nedeniyle ayrı bir önem kazanmıstır. Buna göre yeni güvenlik tehditlerinin hem uluslararası iliskilere hem de küresellesme sürecinde sosyal ve siyasi hareketlere etkisini incelerken, dıs politika analizinde enerji güvenliğini ele almamız gerekir. Zira günümüzde 
enerji piyasalarını yönlendiren politikaların üst düzeyde siyasi olduğunu ve modern ekonomilerin organizasyonunun merkezinde yer alan unsurlardan biri olduğu görülmektedir. 
Çünkü sadece ekonomik veya teknolojik etkenler değil, siyasi güçler de petrol, doğal gaz ve elektrik piyasasındaki sonuçları belirleme eğilimindedir. Ayrıca enerji kaynakları ve enerji güvenliği sosyal, kültürel, politik, ekonomik ve askeri gibi tüm güvenlik konularıyla yakından iliskilidir. Enerji güvenliğinin ekonomi politik boyutunu ve uluslararası çatısmalara etkisini inceleyen bu çalısma genel itibariyle iki bölümde olusmaktadır. Dlk bölümde enerji güvenliğinin Realist, Liberal, Dnsacı ve Elestirel kuramlardaki yerini inceleyerek ekonomik ve 
politik açıdan değerlendirmektedir. Dkinci bölümde ise enerji kaynaklarının geçmiste ve günümüzde yasanan çatısmalara etkisi analiz edilerek enerji güvenliğinin önemi ortaya konulmaya çalısılmıstır. 

Anahtar Kelimeler: Enerji Güvenliği, Ekonomi Politik Yaklasımlar, Fosil Yakıtlar, Uluslararası Çatısmalar 


Giriş 

Günümüzde enerji güvenliği siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal boyutları olan oldukça genis bir kavrama karsılık gelmektedir. Soğuk Savas sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik tehditleri bağlamında enerji güvenliği, uluslararası iliskilerdeki dönüsüme paralel, enerji pazarında gelisen yeni yapısal değisiklikler doğrultusunda devletlerin ve uluslararası örgütlerin dıs politika stratejileri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllardaki çesitli gelismeler Örneğin Avrupa’nın ithal petrol ve gaza olan bağımlılığının giderek artması, Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin giderek artan enerji ihtiyaçları, en somut uygulamasını Rusya’nın enerji politikalarında anlam bulan kaynak milliyetçiliği, kritik enerji 
altyapılarını hedef alan enerji terörizmi, özellikle tankerin geçis yaptığı dar suyollarındaki korsanlık faaliyetleri, fosil yakıtların bu yüzyılın ortasından itibaren tükeneceği veya üretimlerinin zirve noktasına yönündeki beklentiler; iklim değisikliği konusundaki kaygılar enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur.1 

Bu gelismelerin temelinde Michael Klare’in tabiriyle “yeni enerji jeopolitiğinde” veya yeni enerji düzeninde olduğumuz gerçeği yatmaktadır. Klare’e göre bu yeni dönemde, devletleri iki kategoriye ayırmak mümkündür: enerji fazlası ve enerji açığı olanlar. Eski düzende bir devletin küresel hiyerarsideki sıralaması nükleer savas baslığı sayısı, deniz gücü veya askeri personel sayısıyla belirlenmekteydi. Yeni düzende ise devletler arası güç hiyerarsisinin tayininde sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı ve/veya enerji kaynaklarını satın alma (veya edinme) kabiliyeti gibi unsurlar gittikçe önem kazanmaktadır.2 

Uluslararası iliskilerde zenginlik ve güç devletler aracılığıyla yürütülen eylemlerle birbirine bağlanmıs konulardır. Dünya siyasetinde belirsizlik yaygındır, anlasmaya varmak güçtür ve hiçbir güvenlik önlemi ekonomik iliskilerden doğacak askeri ve güvenlik sorunlarını önleyemez. Ayrıca, karın (profit) dağılımı konusundaki anlasmazlıklar aktörler arasındaki iliskilerin önüne geçebilir.3 Bu anlamda Uluslararası Ekonomi Politik, politikanın merkezindeki ‘‘güç’’ ile ekonominin merkezindeki ‘‘refah’’ konularının kesisimi olarak görülebilir. Ekonomik alanda bir aktör diğerine üstünlük kurduğunda bu ekonomik güç siyasallasır. Siyasallasan bu güç diğer aktörlerin siyasi ve ekonomik politikalarını kendi çıkarlarına uygun sekilde değistirmeye çalısır. Dolayısıyla modern ekonomi nin politik olduğunu söylemek yanlıs olmayacaktır. Çünkü tıpkı devletler gibi sirketler ve diğer organizasyonlar aktörler üzerinde kontrol kurma amacındadır. Bu noktada hükümet ve piyasa ekonomisi arasındaki iliskinin uluslararası boyutu Uluslararası Ekonomi Politik’in merkezini olusturmaktadır.4 Bu kapsamda düsünüldüğünde enerji güvenliği konusunun da ekonomik olduğu kadar politik bir konu olduğu açıktır. 

Küresellesmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hale geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı, en genel tanımıyla güvenliğin “beseri güvenlik” kavramıyla ifade edildiği üzere insanların hayatındaki her alanla ilgili hale geldiği görülmektedir.5 Enerji güvenliği, temel ve yeni güvenlik tehditleri kapsamında düsünüldüğünde, dıs politikanın farklı yönleriyle olan iliskisi nedeniyle ayrı bir önem kazanmaktadır. Örneğin, insan, çevre ve güvenlik iliskisinde nüfus artısı, hızlı kentlesme ve iklim değisikliği sonucu ortaya çıkan tarımsal alan ve su sıkıntısı, enerji güvenliğinde doğal kaynakların önemini gündeme tasır. Bir baska örnek ekonomik yapılar ve insani güvenlik 
iliskisine baktığımızda, küresellesme sürecinde kırılgan ekonomik büyüme ve gelismekte olan ülkeler ile özellikle Ortadoğu bölgesinde artan genç nüfus oranı doğrultusunda karsılasılan issizlik ve yoksulluk sorunları, ekonomik büyüme ve insani kalkınmanın sürdürülebilirliği için enerji güvenliğinin önemini vurgular. Dolayısıyla, yeni güvenlik tehditlerinin hem uluslararası iliskilere hem de küresellesme sürecinde sosyal ve siyasi hareketlere etkisini incelerken, dıs politika analizinde enerji güvenliğini ele almamız gerekir.6 

1. Enerji Güvenliği’nin Teorik Yaklasımlarda Yeri Ekonomi Politik Boyutu;

Enerji piyasalarını yönlendiren politikaların üst düzeyde siyasi olduğunu ve modern ekonomilerin organizasyonunun merkezinde yer alan unsurlardan biri olduğu ifade edilebilir. Çünkü sadece ekonomik veya teknolojik etkenler değil, siyasi güçler de petrol, doğal gaz ve elektrik piyasasındaki sonuçları belirleme eğilimindedir.7 Enerji kaynakları ve enerji güvenliği sosyal, kültürel, politik, ekonomik ve askeri gibi tüm güvenlik konularıyla yakından iliskilidir. Enerji güvenliğinin artan önemini anlamamız için dünya enerji pazarındaki 
gelismeleri, devamlılıklar ve yapısal değisiklikler olarak iki ana grupta tanımlayabiliriz. Ancak bu iki ana grubun özelliklerine geçmeden önce enerji güvenliğinin tanımını yapmamız gerekir. Enerji güvenliği, bu çalısmada, “öngörülebilen bir gelecek için ülkelerin, sanayilerin ve tüketicilerin ihtiyacı olan enerji kaynaklarına makul fiyatlarla ve kesintide en az riskle 
ulasılabilirliğin devam etmesi durumu ve bu durumu sağlama yönünde yapılan politikalar” olarak tanımlanmıstır.8 

Bu çerçevede dünya enerji pazarındaki devamlılıkların en önemlisi, enerjide arz çesitliliğini arttırmaya olan ihtiyaçtır. Nitekim bu olgu, karsılıklı bağımlılık, enerjide asimetrik güç dağılımı ve jeopolitik gibi farklı kavramlarla hem kuramsal önerilerde hem de enerji güvenliğinin dıs politikada algılanmasında ve amaç-araç iliskisinin kurulmasında ele alınmaktadır. Arz çesitliliği ihtiyacı, kısa ve orta dönemde petrolün ana enerji kaynağı olarak kalması nedeniyle önemlidir. 



Tablo 1: Yıllara Göre Dünya’nın Artan Enerji Dhtiyacı (1990 – 2035)9 

Nitekim petrol ithalatına bağımlılığı azaltmak için çevre kirliliği tehdidine rağmen kömüre talep, birçok ülkede yerel bir enerji kaynağı olması nedeniyle devam etmektedir. Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri doğal gaz talebinin önemli bir oranını mevcut durumda sadece üç ülkeden (Rusya, Cezayir, Norveç) karsılamaktadır. Kısaca, arz çesitliliğine olan ihtiyaç, hem sanayilesmis ülkeler, hem de kalkınmakta olan ülkeler tarafından artarak devam etmektedir. Asağıdaki grafikte görüldüğü gibi 2010 – 2035 döneminde neredeyse tüm enerji 
kaynaklarına olan talepte artıs görülürken göreceli olarak en yüksek artısın yenilenebilir enerji ve doğal gazda olacağı görülmektedir. 



Grafik 1: Enerji Kaynaklarına Göre Dünyadaki Öncelikli Enerji Talebi 

Dünya enerji pazarındaki en önemli yapısal değisiklik, petrol arzında OECD ülkeleri dısında yer alan ülkelerdeki devlet petrol sirketlerinin hem üretim hem de rezervler bakımından üstünlüğü sağlamasıdır Dünyanın en büyük petrol sirketlerinden 27 tanesi devlet sirketiyken, bu sirketler 2035 yılına doğru artan bir eğilimle dünya üretiminin % 66’sını karsılayacaklardır. Ayrıca, petrol sektöründe üretim artısını, sadece bu sirketler yapabilecektir. Böylece, OPEC dısı petrol üreten bölgelerde kaynakların hızla azalmaya devam etmesi, bir yandan yeni alternatif enerji kaynakları devreye girene kadar petrole orta dönemde olan bağımlılığı, diğer yandan Ortadoğu bölgesinin jeopolitik önemini  vurgulamakta dır. 

Bu bağlamda Ortadoğu’nun jeopolitiği ve devlet sirketlerinin artan payı, enerji güvenliğinin dıs politika sürecinde analizi için karsılıklı bağımlılık olarak tanımlanan liberal yaklasıma ve liberal piyasa ekonomisinin öngörülerine karsı, hem “doğal kaynak milliyetçiliği” (resource nationalism) olarak adlandırılan realist yaklasımı, hem de yeni güvenlik tehditleri kapsamında insacı ve elestirel yaklasımları gerektirmektedir.10Buna göre Kaynak milliyetçiliği esas itibariyle Kaynağa sahip devletin giderek ulusal enerji sektöründe daha fazla otoriteye sahip olması ve enerji politikalarını devletçi bir bakıs açısıyla sürdürmesini ifade etmektedir. Bu konuda özellikle Rusya basta olmak üzere İran, Çin ve Venezuella gibi devletler son yıllarda milli çıkarları doğrultusunda enerji oyununun kurallarını değistirmekte ve enerji kaynaklarını bir manivela gibi dıs politika hedeflerini gerçeklestirmekte kullanmaktadır. “Örneğin Rusya, 2000’li yılların basından itibaren bir “enerji süper gücü” biçiminde (yeniden) ortaya çıkarak, bu türden politikaların en ‘bariz’ örneklerini enerji fakiri Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde tatbik etmistir. Moskova lehine olusan bu asimetrik güç dengesi NATO’nun özellikle de Rus enerji kaynaklarına yüksek oranda 
bağımlı üyelerini endiseye sevk etmektedir.”11 



Harita 1: Petrolün Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri12 



Tablo 2: 2013 Yılı Dtibariyle Bazı Bölge ve Ülkelerin Petrol Ticaret Miktarları13 

Bir baska önemli değisim, enerji arz ve talep merkezlerindeki kaymadır. Rusya ve Orta Asya ülkeleri, OPEC dısı yeni enerji arz bölgesi, Çin ve Hindistan ise enerji talebi en hızlı artan bölge olarak ortaya çıkmıslardır. Yeni enerji arz ve talep bölgelerinin yanında bölgeler arası enerji tasımacılığıyla önem kazanan transit ülkeler, boru hatları ve kritik boğazlar, sadece enerji geçis güvenliğini değil, küresel, bölgesel ve yerel düzeyde güvenlik yaklasımının önemini arttırmıstır. Zira Dünya petrol tasımacılığının 2/3’ü tankerlerle yapılmaktadır.14 



Harita 2: Dünyadaki Önemli Dar Suyolları (choke points) Üzerinde Gerçeklestirilen Petrol ve Doğalgaz Ticareti (2010-2035)15 


Yeni enerji jeopolitiğinde özellikle tüketici kanadında kaynak milliyetçiliği dısında giderek artan ikinci kaygı ise kritik enerji altyapılarını (boru hatları, petrol ve LNG tankerleri, enerji terminalleri, enerji santralleri, demir yolları, vs.) hedef alan “enerji terörizmi” olgusudur. Rakamlar da enerji altyapılarına yönelik ilgili tehdit unsurunun giderek daha önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıktığını doğruluyor. 2003 yılında terör saldırılarının yaklasık % 25’i enerji sektörünü hedef almısken, bu oran 2003–2007 arası dönemde %30-35’lere sıçramıstır. Dünya genelinde petrolün %35’i, doğalgazın ise %75’i -giderek uzamakta ve çoğu zaman istikrarsız bölgelerden geçmekte olan boru hatları tarafından tasınmaktadır. 
Enerji tankerleri ise okyanuslar kat ederek gerek terör gerekse de kazaya yönelik çesitli güvenlik riskleri bulunan Hürmüz, Süveys, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar suyollarından (choke points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmektedirler.16 



Harita 3: Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri17 

Esas itibariyle enerji güvenliği açısından gerek denizlerde görülen korsanlık faaliyetleri ve karada bulunan mevcut enerji altyapıları terör örgütleri için son derece çekici hedeflerdir. Bir boru hattının sadece belli bir kısmına yapılacak basarılı bir sabotaj eylemi, enerji üstyapıları karsılıklı bağımlı sebekeler olduklarından, enerji akısını tamamen kesebilir, enerjiye bağımlı bütün sanayi bransları otomatik olarak zarar görür, dahası bu ülkeye yapılacak yabancı yatırımlar gecikebilir veya toptan iptal edilebilir.18 Bu durum kuskusuz 
enerji güvenliğinin ekonomik ve politik açıdan ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. 

1.1 Realist Kuram Açısından Enerji Güvenliği;

Realist kurama göre karsılıklı bağımlılık esitlik getirmez; aslında bağımlılık demektir ve bağımlı taraf, özellikle üstün olan tarafın tercihlerine göre zaaf gösterebilir. Örneğin, petrol ithalatına bağımlı bir ülke, petrol ihraç eden ülkelerin petrol ambargosuna veya fiyat artısına karsı kırılgan bir durumdadır. Dolayısıyla, petrol ya da doğal gaz ithalatına bağımlı ülkelerle bu enerji kaynaklarını ihraç eden ülkeler arasında asimetrik bir bağımlılık mevcuttur. Hatta güç dengesini de bir çesit karsılıklı bağımlılık olarak düsünen bazı eklektik realistler, enerji piyasasındaki çokuluslu petrol sirketleri ve devlet petrol sirketlerini bu asimetrik bağımlılık kapsamına alırlar.19 Diğer taraftan petrol ve doğalgaz ihraç eden devletler açısından ise söz konusu ürünlerin pazarlanması ve satısı konusunda ithalatçı devletler açısından bir sorun bulunmaktadır. Örneğin politik ve ekonomik sebeplerle ithalatçı devletlerin bu ürünleri baska 
petrol ihraç eden devletlerden temini durumunda zarara uğrayabilmektedir. Bu konuda verilebilecek en güncel örnek ABD ve AB ülkelerinin nükleer enerji konusundaki çalısmalarından dolayı Dran’a uyguladıkları petrol ve doğalgaz ambargosu gösterilebilir. Bu bağlamda enerji güvenliği, gerek ithalatçı gerekse ihracatçı devletler için ekonomik açıdan değil, siyasi açıdan ele alınmalıdır ve ulusal güvenliğin temel unsurlarındandır. 

Enerji güvenliği, realist yaklasıma göre uluslararası sistemde devletler temel aktörler olarak kabul edildiklerinden ve diğer aktörlerin etkileri olmadığından veya sınırlı olduğundan devletler tarafından sağlanır. Bir baska deyisle Petrol Dhraç Eden Ülkeler (OPEC) gibi uluslar arası örgütlerin etkileri kabul edilmemektedir. Ancak 1973’te yasanan petrol krizinde de görüldüğü gibi OPEC gibi uluslar arası örgütlerinde uluslar arası sisteme etkileri olabilmektedir. Zira 1973 petrol krizinde dünya petrol ticaretinin sekteye uğraması, petrol 
sektöründe güç dengesinin değismesine neden olmustur. Esas itibariyle ABD 1971’den sonra en büyük petrol üreticisi konumunu yitirmis ve petrol üretiminde üstünlük Suudi Arabistan ve genel olarak OPEC ülkelerine geçmistir. Bir baska deyisle 1960’ta kurulan OPEC’in petrol ambargosunu 1973’te uygulayabilmesi, petrol sektöründe değisen güç dengesini ifade etmektedir. 

Enerji güvenliği bağlamında dıs politika davranıslarını açıklamada kullanılan bir baska kavram, “doğal kaynak milliyetçiliğidir”. Buna göre enerji güvenliği, söz konusu devletin uluslararası sistemdeki yerine ve enerji arz ya da talep düzeyine göre hem amaç hem de araç olabilir. Örneğin, enerji kaynaklarına sahip veya kaynaklardan yoksun olma durumu, devletlerin uluslararası sistemde kontrolünü ya da gücünü arttırma amacı olabilir. “Petrol/doğal kaynak çatısmaları” olarak da nitelenen uluslararası sistemde kontrolünü veya gücünü arttırma amacıyla enerji kaynaklarına sahip ülkeler üzerinde kontrol sağlama ya da askeri harekâtta bulunma, son yıllarda dıs politika tartısmalarında ivme kazanmıstır.20 

Örneğin Çin devlet enerji sirketinin (China Shenhua Energy Company) Ortadoğu dâhil Afrika ve Latin Amerika gibi genis bir coğrafyada enerji ve diğer ham madde kaynakları için yatırımlar yapması göz önüne alındığında doğal kaynak milliyetçiliği ve Ortadoğu bölgesinin jeopolitiği dıs politika analizinde önemli değiskenler olabilirler. 

Benzer sekilde enerji güvenliği, üretici ülkeler tarafından, çıkarlarını enerji ithal eden ülkelere kabul ettirmede pazarlık aracı ya da tehdit aracı olabilir. Örneğin, Türkiye’nin İran’a doğalgaz olarak bağımlılığı bazı durumlarda Türkiye açısından tehdit olurken bazı durumlarda da kazanım olabilmektedir. Zira Türkiye her iki devletle olan ticaretinde zaman zaman doğalgaz fiyatında indirim talep ederek daha ucuza gaz temin edebilmektedir. 

Diğer taraftan petrol ve doğal gaz pazarının oligopolistik yapısından kaynaklanan zorluklar, realist yaklasımın devletler arasındaki asimetrik bağımlılık vurgusunu öne çıkarır. 
Bu bağlamda dıs politika sürecinin devlet merkezli olması öngörülür. Çünkü enerji pazarında artan altyapı yatırım ihtiyacı karsısında özel sektörün ya da enerji ihracatı yapan ülkelerdeki devlet petrol sirketlerinin fiyatları yüksek tutma amacıyla yatırım isteksizliği ve anarsik bir uluslararası sistem nedeniyle, enerji güvenliğini sağlamada nihai sorumluluğun devletin elinde olması gerektiği savunulur. Bu yaklasıma parelel olarak Rusya Federasyonu’nun 2004 yılının basında izlediği enerji stratejisi çerçevesinde devletin merkezî rolünü ve monopol konumunu sağlamlastırıcı hamleler attığı söylenebilir. Zira bu sayede uluslararası arenadaki güç dağılımında Rusya’nın yeniden “küresel aktör” pozisyonuna kavusması için çaba gösteren Putin’in kullandığı en önemli dıs politika enstrümanlarının basında gelmistir. 2000’li yıllar boyunca devletin enerji sektöründeki “amir” konumunu önceleyen ve tahkim eden bu strateji, Gazprom’un ülke ve dünya doğal gaz piyasasında devasa bir sirket haline gelmesine yol açarken, simdilerde de özellikle petrol üretimi ve ihracatı noktasında Rosneft’in rolünü ve sektör üzerindeki hâkimiyetini perçinleyecek sekilde yeniden gelistiriliyor. Yeni dönemde Rusya Federasyonu’nun üzerine önemli vazifeler yüklediği Rosneft, bu açıdan, Rusya’nın bir “enerji süper gücüne” dönüsmesinin hayati sacayaklarından biri olacağa benziyor.21 

Genel olarak bir değerlendirme yapıldığında Realist yaklasımın savunduğu argümanların enerji güvenliği kapsamında birçok sorunu ve olayı açıklamada yetersiz kaldığı görülmektedir. Örneğin Realist yaklasım su soruları cevaplamada yetersiz kalmaktadır.22 

• Küresellesme sürecinde gücün ve zenginliğin yaratılması bağlamında enerji güvenliğinde devlet dısı aktörlerin, özellikle çok uluslu enerji sirketlerinin (7 Sisters)  teknoloji üretmede devam eden üstünlüğü ile uluslararası sistemde hegemonik bir istikrarın olmamasının dıs politikada önemi nedir? 
• Enerji talebinde orta dönemde petrole olan bağımlılık göz önüne alındığında, özellikle Ortadoğu’da devam eden daha fazla demokrasi ve refah için yapılan yerel  mücadelelerin ya da iç çatısmaların enerji güvenliğine etkisi dıs politikada nasıl ele alınmalıdır? 
• Enerji ithalatı yüksek sanayilesmis ülkelerin, benzer asimetrik bağımlılıklarına rağmen, enerji ihraç eden ülkelere yönelik dıs politikalarında tehdit algılamaları neden  farklıdır? 
• Hem enerji tüketen hem de enerji üreten ülkelerde enerji güvenliği, dıs politikada hangi sartlar altında amaç ve/veya araç olmaktadır? 

Devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda davranmaları en iyi belki de “uluslararası iliskilerde kalıcı düsmanlıklar ve dostluklar yoktur çıkarlar vardır” sözüyle açıklanabilir. 

Anarsik ortamda güvenlik en önemli sorun ve güvenliğin sağlanması sahip olunan güçle doğru orantılı olduğundan ulusal çıkar güçle özdeslestirilmistir. Buradaki güç elbette birçok değiskene sahip olsa da, gücün en önemli göstergesi diğer aktörlere emir verebilme kabiliyeti ve bu emirlerin yerine getirilmesini sağlatabilmektir. Güç kavramı uluslararası iliskilerin analizinde merkezi bir konuma sahiptir ve uluslararası politika güç mücadelesi biçiminde kavramlastırılır. Buradaki güç elbette birçok değiskene sahip olsa da, gücün en önemli göstergesi baskalarına emir verebilme kabiliyeti ve emirlerin yerine getirilmesidir. Örneğin günümüzde İran’ın nükleer programını sonlandırılmasına yönelik olarak basta ABD olmak üzere diğer uluslararası toplumun aktörlerine karsı direnebilmesi nükleer programından vazgeçmemesi güç ile ilgili bir durumu ifade eder.23 

1.2 Liberal Kuram Açısından Enerji Güvenliği ;

Liberalizmin temel ilkeleri olarak; sınırlı minimal devlet, serbest girisim, bireycilik, insan hakları, hukuka bağlı devlet, özgürlük, isbirliği gibi kavramlar sıralanabilir. Bu kavramlardan devlet ve devletlerarası iliskiler incelendiğinde bu yaklasımın Realist yaklasımın tam tersi olduğu görülecektir. Buna göre; 

1) Liberalizmin en önemli ilkelerinden biri sınırlı devlettir. Bu bağlamda, devletin sınırlanması gerekmektedir. Çünkü devlet sınırlandırılmazsa bireye müdahale 
edecektir ve birey arka plana itilecektir. Bu nedenle devlet hareket ederken toplumun rızasını almak zorundadır ve anayasa ile sınırlandırılmalıdır. “Locke’a göre toplum sözlesmesi ile kurulan devlet herkesin özgürlüğünü ve mallarını daha iyi korumak amacıyla kurulur.”24 Bu bağlamda devletin amacı topluma en iyi sekilde hizmet etmektir ve bireyin özgürlüğünü ve çıkarını korumaktır. 

2) Uluslararası iliskiler açısından liberalizmin temel varsayımları ve ilkelerine bakacak olursak, öncelikle liberalizm “devletleri uluslararası iliskilerdeki en önemli aktörler ve incelenmesi gereken tek analiz birimi olarak görmemektedir.” 25  Liberalizme göre uluslararası sistem devlet, birey, baskı grupları, uluslararası örgütler gibi birçok aktörden olusmaktadır. “ Bu aktörler rasyoneldir ve devletler in tercihlerini ve davranıslarını etkileyerek kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalısırlar.”26 

3) Liberalizme göre, uluslararası iliskiler sadece güç iliskileri açısından ele alınmamalıdır. Uluslararası sistem, “karsılıklılık ve isbirliğine bağlı olarak 
uluslararası normlar, örgütler ve hatta uluslararası hukuk tarafından” değistirilebilir. 

Bununla birlikte liberalizme göre, “devletler belli ve sabit bir dıs politika tercihine sahip değilirler.” Devletlerin davranısları bazı iç aktörler tarafından belirlenir. 
Son olarak ise liberaller “uluslararası iliskilerde askeri gücün kullanılmasının maliyetinin giderek arttığını ve devletler için en son basvurulacak bir araç olduğunu savunmaktadırlar.”27 

Liberalizmde karsılıklı bağımlılık, basit anlamda uluslararası iliskilerde ve uluslararası ekonomi politiğinde devletler ve devlet dısı aktörler arasındaki karsılıklı etkilesimler olarak tanımlanır. Bu etkilesimler, genelde malların, paranın, insanların ve bilginin ülkeler arasında değisiminden kaynaklanır. Fakat ülkeler arası değisimler, karsılıklı bağımlılıkla birebir aynı değildir. Karsılıklı bağımlılıktan söz edebilmek için, iki veya ikiden fazla taraf arasındaki etkilesim den kaynaklanan maliyetler ve faydaları göz önüne almamız gerekir. Bir baska 
deyisle karsılıklı bağımlılık, taraflar arası esit bağımlılık demek değildir. Örneğin, petrol ihraç eden ülkeler ve çok uluslu enerji sirketleri beraberce yüksek petrol fiyatlarından fayda sağlarlar; ama ortaya çıkan kârın nasıl paylasılacağı konusunda anlasamayabilirler. Bir baska deyisle artan faydaya rağmen, hangi tarafın ne kadar kazanacağı konusunda anlasmazlık olabilir.28 

Karmasık karsılıklı bağımlılığın (complex interdependence) temel özelliklerini enerji güvenliği açısından ele aldığımızda su 3 noktanın öne çıktığını söylemek mümkündür. 

1) Enerji güvenliğine etki eden birçok unsurun olması: Yani enerji güvenliği noktasında sadece devletler tek baslarına belirleyici değillerdir. Zira bu yaklasım 
uluslararası iliskileri birim düzeyinde analiz etmektedir. Bunun nedeni yaklasımın, “birim düzeyindeki nedenlerin sistem düzeyindeki sonuçlarıyla ilgilenmektedirler.”29 

Aynı zamanda neoliberalizme göre devletler rasyonel aktörlerdir. Ancak neoliberaller “devletten baska aktörlerin de varlığını kabul etmektedir ler.”Neoliberallere göre, uluslararası iliskilerde devletlerden baska birey, uluslararası örgütler, baskı grupları gibi birçok aktör vardır. Ancak küresellesme sürecine rağmen, enerji piyasasının süregelen oligopolistik yapısı, enerji ihraç eden ülkelerde devlet sirketlerinin artan rolü ve rejimlerin kısıtlı etkisi nedeniyle bu kanallarda bir daralma olduğu savunulabilir. 

2) Sorunlar arasında hiyerarsik sıralamanın olmaması: Yani konuların yüksek öncelikli ve düsük öncelikli olmaması ve ayrıca iç politika arasında bir ayrım 
gözetilmemesi bunların birbiriyle yakın iliski içinde oldukları söylenebilir. Dç siyasetteki farklı sosyal grupların (sanayiciler, tüketiciler, çevreciler, özel enerji 
firmaları, devlet enerji sirketleri ve hükümet, vb.) enerji ihraç/ithal eden ülkelere yönelik farklı görüs ve çıkarlarının olduğunu, hatta enerji güvenliğinin bu bağlamda sadece güvenlik boyutuyla değil, ekonomik ve çevre boyutlarıyla dıs politikada diğer ulusal güvenlik sorunlarıyla aynı düzeyde tutulduğunu düsünebiliriz. Bu durum enerji güvenliğinin çok boyutlu olduğunu göstermektedir. 

3) Askeri güç kullanımının en aza indirgenmesi: askeri gücün rolünün, özellikle gelismis ülkeler arasında azaldığı vurgulanmaktadır. Fakat gelismis ve gelismek te olan ülkeler arasında da, temel güvenlik sorunları dısında kalan ekonomik ve siyasi uyusmazlıklarda askeri güç kullanımı ya da tehdidinin giderek azaldığı belirtilmektedir. Genel olarak liberallere göre, liberal demokratik devletler arasında isbirliği mümkündür. Bununla birlikte, “devletleri karsılıklı olarak isbirliğine razı edecek çok sayıda faktör bulunmaktadır.”30Devletleri isbirliğine götüren nedenlerin basında uluslararası örgütler, uluslararası hukuk, devletlerin rasyonel davranması (devletlerin göreli kazançlar yerine mutlak kazançlar ile ilgilenmesi) gibi etkenler vardır. Ancak Realistlere göre “Askeri yeteneğe sahip devletlerin anarsik ortamda istedikleri siyasal sonuçları daha kolay elde ederek güvenliklerini sağlama konusunda daha becerikli oldukları kabul edilir. Realizm dısındaki kuramlarda, dönüsen küresel iliskiler çerçevesinde artık bu ayırımın somut zemininin bulunmadığı ifade ediliyor olsa da, iktisadi alandaki gelismelerin hala devletlerin denetiminde yani devletler arası ikili veya çok taraflı anlasma ya da örgütler yoluyla gelisiyor olması ve istendiğinde müdahale edilebileceği teziyle realistler bu ayırımda hala ısrarcıdır.”31 

Liberal Kuram’da Enerji güvenliği ve dıs politika iliskisinde çok taraflılığın önemini vurgulayan en önemli örnek, 1973 petrol krizi öncesi ve sonrası petrol piyasasını düzenleyen rejimdeki değisimdir. Liberal yaklasımın parçası olan rejim kuramına göre petrol rejiminde değisiklik, sadece OPEC ülkelerinin uyguladığı ambargo sonucu gerçeklesmemistir. Bilakis petrol rejimindeki değisim, çok uluslu petrol Sirketleri ile bunların hükümetleri, OPEC ülkeleri ve Amerikan bağımsız petrol sirketlerinin farklı pazarlık gücü ve değisen pazarlık dengesi doğrultusunda devlet ve devlet dısı aktörlerin dıs politikaya ve uluslararası kurumlara etkisiyle açıklanabilir.32 

Enerji güvenliği dıs politika iliskisinde karsılıklı bağımlılık doğrultusunda, çatısma olmasını ya da çatısma olasılığının kalkmasını analiz ederken önerilen ölçütlerin en zayıf yönü, beklenen amacımızın değerinin farklı aktörlerce nasıl algılandığı ve dıs politika olusumuna hangi aktörlerce aktarıldığıdır. Enerji güvenliği kapsamında dıs politikayı etkileyen devlet ve devlet dısı aktörlerin çıkarları ve stratejileri incelendiğinde, benzer fayda ya da zarar hesabına rağmen farklı tercihlerde bulunmaları, liberal yaklasımın öngörüleri doğrultusunda açıklanamamaktadır. Bir baska deyisle farklı aktörler arasındaki stratejik etkilesim, enerji ithalatında/ihracatında aynı tehdit/fırsat söz konusu olsa bile özgün yerel kurumların etkisiyle beklenen rasyonel davranıslardan ayrı hem maddi hem düsünsel (fikirsel) etkenlerle sekillenebilir.33 Örneğin Arap ülkelerinin büyük bir kısmı İsrail devletini tanımadıkları gibi bu ülkeye petrol ve doğalgaz satmak istememektedirler. 

1.3 İnsacı Kuram Açısından Enerji Güvenliği

İnsacı Kuramda Enerji güvenliğinin analizini yapabilmek için enerji ithal/ihraç eden devletler, bu devletlerdeki özel/devlet enerji sirketleri ve enerjiyle ilgili diğer çıkar grupları (sanayici birlikleri, çevre ve tüketici haklarını savunan sivil toplum örgütleri, vb.) arasında gelisen stratejik etkilesimin, yerel kapitalizme özgü sartlarda maddi ve düsünsel etkenlerle nasıl olustuğunu açıklamamız gereklidir. Bir baska deyisle insacı yaklasıma göre, sadece enerji pazarındaki güç dağılımı ve aktörlerin rasyonel davranıslarıyla sekillenen bir stratejik 
etkilesimi inceleyerek, enerji güvenliğinin dıs politikaya etkisini açıklamak yetersizdir. Kısaca, kapitalizm türlerinde yer alan özgün ulusal kurumlar, aktörlerin tercihlerini etkilerler. 

İnsacı kuram açısından yerel yapılar uluslararası iliskiler etkilesimini kullanması açısından önemlidir. Örneğin, AB’nin ortak bir enerji pazarı olusturma çabalarına karsın üye devletlerin enerji güvenlikleri doğrultusunda farklı dıs politika tercihlerinde bulunmaları, yerel yapıların farklı özellikleri ile açıklanabilir. AB’nin genelde artan bir enerji ihtiyacı olmasına rağmen, üye devletler arasında enerji ihtiyacı ve tedariki bakımından farklılıklar vardır. Üye devletlerin enerji bağımlılığı ile enerji ithalatını büyük oranda bir ülkeden yapma 
düzeyi az veya fazla olabilir. Yani üye devletler farklı oranlarda olmakla beraber, enerji piyasasında aynı tür maliyet (enerji bağımlılığı) ve tehditle (enerji ithalatının Rusya gibi bir ülkeden yapılma oranı) karsı karsıyadırlar. Fakat benzer maliyet ve tehditlere maruz üye devletlerin, ortak bir enerji pazarı olusturmaya yönelik tercihleri beklenen rasyonel tercihlerden farklıdır.34 Dolayısıyla üye devletler ve enerji sirketleri, mevcut maliyet ve tehditleri gidermek için enerji ithal edilen devletler ve bunların özel/devlet enerji sirketleriyle, tarihsel süreçte devlet-özel sektör iliskisi sonucu gelisen liberal piyasa ekonomisi veya koordine piyasa ekonomisi bağlamındaki ulusal kurumların etkisiyle stratejik bir etkilesime girerler. Bir baska deyisle, stratejik etkilesim, devletlerin yerel enerji pazarının yapısını (oligopolistik ya da liberal) ve enerji sirketlerinin uluslararası enerji pazarındaki faaliyetlerini (stratejik ortaklık kurma ya da piyasa ekonomisine göre sözlesme yapma) sekillendiren liberal ya da koordine piyasa ekonomisi sonucu olusur. 

Yerel yapıların dıs politikaya etkisine bir baska örnek, 1973 petrol krizi sırasında benzer maliyet ve tehditlere rağmen gelismis ülkelerin farklı dıs politikalarıdır. söyle ki ABD’nin federal devlet yapısı kapsamında hükümet, farklı çıkar gruplarının baskısına karsı daha açıktır. Bu yüzden ani gelisen bir krizi takiben dıs politika yapımı zorlasmaktadır. Diğer yandan Fransa’nın merkezi devlet yapısı, benzer bir krizde daha etkin dıs politikanın belirlenmesini kolaylastır maktadır. Nitekim 1973 petrol krizi sonrasında Fransa, enerji arz 
güvenliğini hızlı ve tutarlı bir politikayla, enerji firmalarını destekleyerek, petrol ihraç eden eski kolonileriyle iliskileri gelistirerek ve alternatif enerji kaynağı nükleer enerji yatırımlarıyla arttırmaya çalısmıstır. ABD ise, aksine federal devlet yapısı içinde çıkarları birbirinden farklı çevreci grupların, Amerikan petrol sirketlerinin, sanayicilerin ve diğer grupların baskıları nedeniyle daha kararsız bir dıs politika izlemistir. Özet olarak, enerji pazarında benzer maliyet ve tehditlere rağmen, enerji güvenliği kapsamında farklı dıs politika tercihlerini, yerel 
kapitalizm bağlamında ulusal kurumlar ile uluslararası iliskilerin etkilesimi sekillendirebilir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 3



ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU  POLİTİKASI BÖLÜM 3


1.5 NATO’nun Riga Zirvesi ve Enerji Güvenliğinin Teskilatın Gündemine Girmesi;

11 Eylül saldırıları sonrasında tüm dünyada artan küresel terör tehdidi basta Ortadoğu olmak tüm dünyadaki enerji kaynaklarının ve tasınmasının güvenlik risklerini de ortaya çıkarmıstır. Zira 2006 yılının Ocak Ayında meydana gelen Ukrayna Krizi ve aynı yılın Subat ayı sonunda Abqaiq petrol rafinerisine El-Kaide tarafından gerçeklestirilen terörist saldırılar ve benzer gelismeler bir bakıma NATO’nun enerji güvenliği ile ilgili rolünün ne olması gerektiğine dair somutlasmıs gibidir. Çünkü enerji tesisleri ve arz yollarına yönelik tehdit algılarının yüksek olduğu ve baslıca enerji üreticilerinin güvenirliliğinin sorgulandığı bir uluslararası ortamda Subat 2006’da düzenlenen NATO’nun Riga Zirvesi ile birlikte enerji güvenliği konusu tarihinde ilk kez teskilatın siyasi gündemlerinden biri haline gelmistir. 

Dönemin NATO genel sekreteri Joop de Hoop Scheffer söz konusu Riga Zirvesinde enerji güvenliği konusunda NATO’nun kendi üyeleri namına ve hesabına bu risklerle yüzlesmesi gerektiğini ifade ederek ilk defa bu konunun gündeme gelmesini sağlamıstır. 

“NATO’nun enerji konusunda oynayabileceği bir rolünün varlığı konusunda Riga Zirvesinde bir ihtilaf yasanmazken, bu rolün doğasının ne olacağı ve hangi yönlerden NATO’nun konuya ‘yeni bir’ değer katabileceği konuları üzerinde tüm üyelerin uzlastığı bir zemin olusmamıstır.”33 “ Bu konular Lizbon Zirve’sine kadar sürecek İttifak içi tartısmaları tetiklemistir. Bu tartısmalarda öne çıkan baslıca 2 yaklasım olmustur. Buna göre;”34 


1) NATO, Dttifak, terör örgütlerinin ve/veya korsan gruplarının enerji üretim tesislerine (petrol kuyuları gibi), üreticilerce tüketiciler arasında yer alan enerji nakil rotalarına (dar suyolları) ve diğer kritik altyapıya (boru hatları) yönelik tehditlerinin giderilmesine yoğunlasmalıdır. Bu sekilde teskilatın üyeleri için hayati önem arz eden kesintisiz enerji arzı temini, gerekli pratik ve lojistik planlama ile garantiye alınacaktır 

2) NATO’ya üye ülkelerin enerji güvenliğine yönelen esas tehdit, kaynak milliyetçiliğidir. Somut planda, doğrudan referans verilmese de, burada kastedilen Moskova tarafından Gazprom-Ukrayna krizinde, Ocak 2006’da, ustalıkla kullanılan, enerji kaynaklarının birer siyasal silaha dönüsmesi durumudur. Gerçekten de bu kriz, Soğuk Savas döneminde Avrupa devletlerinin Sovyetler Birliğine bağımlılığı konusundaki Amerikan endiselerini yeniden canlandırmıstır. 

Bu tartısmalar devam ederken 2008 Bükres Zirvesi öncesinde NATO’nun enerji güvenliğine iliskin rolü, kritik enerji altyapısının korunması ile sınırlandırılmıstır. Bükres Zirvesinde, kritik enerji altyapı tesislerinin güvenliğinin sağlanması amacıyla özellikle potansiyel terörist saldırılar, teknik arıza ve kazalara karsı NATO’nun ne türden bir görev üstlenebileceğini tartısan “NATO’nun Enerji Güvenliğindeki Rolü” (NATO’s Role in Energy Security)35 isimli bir rapor hazırlanmıstır. 
Bu raporda kısaca NATO’nun katkıda bulunabileceği asağıdaki 5 alandan bahsedilmektedir. 

Bunlar: 

1) Bilgi ve istihbarat birlestirilmesi ve bunların paylasımı 
2) İstikrar yaymak 
3) Uluslararası ve bölgesel isbirliklerini gelistirmek 
4) Sonuç yönetimi36 konularında destek verilmesi 
5) Kritik altyapıların korunmasına yardımcı olma,

  Bu raporla “NATO, devlet-harici aktörlerden (terörist ve korsan gruplar), insan hatasından ve doğal afetlerden kaynaklanabilecek risk unsurlarına karsı kritik enerji altyapısının korunmasını, İttifak’ın ortaklasa eyleminin gereği olarak ilan etmiştir. 
Müdahalede öncelik sıralamasına gideceğini, askeri varlığıyla sahayı kaplamaya çalısmak yerine, risk değerlendirmesini esas alacağını ilan etmistir.”37 

NATO’nun enerji güvenliği konusunda attığı bir diğer adım 2009 Nisan ayında yapılan Strazburg-Kehl Zirvesinde “Enerji Güvenliği Alanında Sağlanan İlerleme” (Report on Progress Achieved in the Area of Energy Security) Raporu olmustur. Söz konusu raporda kısaca su noktaların altı çizilmistir. 

• Hidrokarbon kaynaklarının ve ulasım yollarının çesitlendirilmesi 
• Enerji sebekelerinin karsılıklı bağlantılarının tesis edilmesi yönünde hareket edilmesi38 

Ayrıca söz konusu Strazburg-Kehl Zirve Bildirgesinde ise enerji güvenliği gibi yeni ortaya çıkan tehditlere karsılık Yeni Stratejik Konseptin hazırlanacağı belirtilmistir 

1.6 NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti ve Ortadoğu;

NATO’nun yeni stratejik konseptinin belirlendiği Lizbon Zirvesi öncesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde yayımlanan “NATO 2020: Sigortalanmıs Güvenlik; Dinamik Angajman”39 baslıklı uzmanlar raporunda “Kapsamlı Siyasi Yönerge ve Çoklu Gelecekler Projesi’nde belirtilen hususlar dikkate alınmıstır.”40 Raporda NATO’nun, geleceğini planlarken füze saldırılarına karsı önlemler gelistirme, küresel terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele, genislemenin devamı, Akdeniz Diyaloğu, Dstanbul Dsbirliği Girisimi gibi İttifak dısı ülkelerle ortaklık ve is birliğinin gelistirilmesi, iklim değisikliği, enerji güvenliği gibi konularda kapsamlı yaklasımlar olusturması önerilmistir. Ayrıca bu raporda, NATO’nun yetki alanını yeniden tanımlaması ve farklı coğrafyalarda üye olmayan ülkelerle is birliği yapılmasını gerektirecek durumlarda bu iliskilerin nasıl yürütüleceğinin belirlenmesi de tartısılmıstır. 

Kasım 2010’da Lizbon’da düzenlenen NATO Zirvesinde teskilatın gelecek vizyonunu ortaya koyan Yeni Stratejik Konsept kabul edilmistir. Söz konusu bu zirvede daha önce Nisan 2008 Bükres Zirvesi’nin kapsamını ve sınırlarını çizdiği NATO vasıtasıyla sürdürülecek faaliyetler bir kez daha tekrar edilmistir. Yeni Stratejik Konsept’te ayrıca teskilatın ilk enerji güvenliği tanımı ortaya konmustur. Bu tanım, enerji güvenliği kavramı ile alakalı üç temel unsuru içerisinde barındırmaktadır. “Bu unsurlar:41 

• Enerji arzının güvenli ve sürekli olması 
• Arz yollarının, arzı sağlayan ülkelerin ve kaynakların çesitlendirilmesi 
• Enerji sebekeleri arasında sürekli bağlantıların tesis edilmesi Enerji güvenliği konusundaki temel unsurlar ortaya konulduktan sonra NATO tarafından gerçeklestirilmesi beklenen eylemlerin neler olabileceği netlik kazanmıstır. Bunlar kısaca su sekildedir.”42 
• Deniz ticaret rotalarının güvenceye alınması 
• Yasadısı ticaretin engellenmesi için önlem alınması 
• Enerji fiziksel altyapısıyla ilgili üretim birimlerinin ve boru hatlarının korunması 
• Enerji üreten, satın alan ve nakleden ülkeler arasında isbirliğinin kurulması 
• NATO’nun BM, AB ve Uluslararası Atom Ajansı ile yakın temasta bulunması NATO’nun yukarıda belirtilen “zirve ve konferanslarında Dttifak’ın enerji güvenliğinin sağlanması yönünde kabul edilen prensipleri, birbirleriyle isbirliği içerisinde olan ülkelerin olusturmus olduğu çalısma grupları vasıtayla uygulamaya konulmustur. Bunlar arasında; Avrupa-Atlantik Dsbirliği Konseyi (Euro-Atlantic Partnership Council), Akdeniz Diyaloğu (Mediterranean Dialogue), Dstanbul Dsbirliği Girisimi (Istanbul Cooperation Initiative) ve NATO’nun Barıs ve Güvenlik için Bilim Programı (NATO’s Science for Peace and Security Programme) sayılabilir.”43 

Genel olarak değerlendirildiğinde Yeni Stratejik Konseptte ve Lizbon Deklarasyonunda betimlendiği sekliyle, Dttifak’ın enerji güvenliği konusunda liderlik rolü oynamak gibi bir niyetinin olmadığı anlasılmaktadır. NATO’nun bu tutumunun en önemli nedenleri sunlardır.44 

1) Üye ülkelerin ulusal çıkarlarının birbirinden farklı olması: Enerji güvenliği genellikle bir ulusal ekonomi konusu olduğu için birçok ülke konuyu çokuluslu 
forumlarda tartısmak istememektedir. Bu sadece NATO için değil, aynı zamanda AB için de bir sorundur. Avrupa Komisyonu’nun ileriye dönük bir enerji politikası 
olusturma konusundaki çabalarına rağmen üye ülkeler enerji ithal eden ülkelerle bireysel olarak anlasmalar yapmaya devam etmektedirler. Kısacası, is enerji 
güvenliğine gelince uluslar kendi çıkarlarını kollamaktadırlar. 

2) Enerji güvenliği konusunun AB’den Uluslararası Enerji Ajansına, Ekonomik İsbirliği ve Kalkınma Teskilatı’ndan (OECD) özel sektöre kadar çok sayıda 
oyuncu tarafından zaten ele alınmıs olması: NATO’nun oynayacağı rol bu nedenle ancak tamamlayıcı bir rol olabilir—sürece öncülük etmekten çok değer katacak bir rol oynayabilir. 

3) Öncelikli olarak askeri olarak tanımlanan bir ittifak olması: Enerji güvenliğinin askeri bir boyutu olabileceği gayet açıksa olsa da NATO’nun Somali açıklarında 
korsanlara karsı giristiği operasyonların aynı zamanda petrol tankerlerinin korunmasına yardımcı olması gibi temelde ekonomiyi ilgilendiren bir konunun 
gereksiz yere “askeri” hale gelebileceğinden endise duymaktadır. 

Bu anlamda Mayıs 2012’de NATO’nun Chicago Zirvesinde enerji güvenliği konusunun gündem dısında tutulması NATO üyesi ülkelerin konuya iliskin yaklasımlarının asgari-müsterek düzeyin ötesine geçemediğini göstermektedir. Bir baska deyisle NATO ancak Somali açıklarında korsanlara karsı girisilen operasyon askeri bir müdahaleye ihtiyaç olduğu durumlarda enerjiyle ilgili konularda etkin bir sekilde müdahil olabilmektedir. Yani NATO’nun enerji güvenliği konusunda yaklasımı proaktif olmaktan çok diğer aktörlerin yaklasımlarını tamamlar nitelikte olmaktadır. Bu noktadan hareketle “NATO’nun günümüzde ve yakın gelecekte enerji güvenliği konusundaki etkinliğinin asağıdaki su 4 uygulama noktasında yoğunlasabileceği öne sürülebilir.”45 

1) Enerji güvenliği durumunun gözlemlenmesi ve değerlendirilmesi: Dttifak üyelerinden ve ortaklarından gelen uzmanlara danısılarak, enerji güvenliğine iliskin gelismelerin değerlendirileceği mekanizmaların olusturulması ve askeri personelin ortaklasa hazırlayacağı analizlerin ve istihbarat raporlarının Kuzey Atlantik Konseyi’ne (North Atlantic Council) sunulması ve Konsey’de alınacak tedbirin karara bağlanması, bu mekanizmanın isleyis prensibini olusturmaktadır. Bu yapılanmaya ilave olarak, aynı uluslararası terörizm konusunda olduğu gibi, Kuzey Atlantik Konsey’ince olusturacak bir Enerji Güvenliği ve Dstihbarat Analiz Birimi, istihbarat paylasım mekanizmalarını daha da etkin kılacaktır. Böylece NATO, enerji altyapılarına yönelik küresel güvenlik risklerinin değerlendirilmesi konusunda son derece önemli bir rol oynayabilecektir. 

2) Deniz seyrüsefer gözlemi ve tehdit bazlı müdahale: seyrüsefer halindeki tankerlerin özellikle Afrika Boynuzu ile Süveys Kanalı gibi dar geçis noktalarında 
gözlemlenmesi ve meydana gelebilecek tehditlerin doğasına göre onlara müdahale edilmesi hakkındadır. Bu husus, sadece NATO ve üyeleri açısından değil, aynı zamanda ortaklar için de ciddi bir güvenlik açığını kapatabilir. Dlk uygulama alanında bahsedilen gözlem ve tehdit değerlendirmesi, bir bakıma, hayati kaynakların güvenlik riski olan bölgelerden güvenle geçisi açısından büyük önem arz etmektedir. Mevcut durumda NATO, Etkin Çaba Harekatı (Operation Active Endeavour) yoluyla Akdeniz’i gözlemlemekte ve askeri olmayan gemilerin maruz kalabileceği muhtemel saldırıları, eskortluk yaparak caydırmaya çalısmaktadır. 

3) Engelleme operasyonları: Enerji arz akısının güvenliğini tehdit eden bir kriz veya çatısma durumunda, askeri engelleme operasyonlarının nasıl tasarlanacağına iliskindir.46 

4) Müttefiklere güvenlik yardımı: Bir veya daha fazla sayıda müttefike güvenlik yardımı (Sivil Aciliyet Planı yoluyla afetlerde yardım, vb.) ve tehditkâr unsurlara karsı askeri engelleme operasyonları (denizden ve havadan devriye katkısı) yapılabilecektir. Olağan üstü hallerde ise, 4. Madde kapsamında acil müdahale gücünün kriz bölgesine nakledilmesi, bu sayede tehdit altındaki sahanın güvence altına alınması da, 4. uygulama alanı ile düzenlenebilecek bir baska NATO operasyonu örneği olarak verilebilir. Genel itibariyle Stratejik Konsept NATO’nun 1991 ve 1999 yıllarında açıkladığı diğer iki konseptte olduğu gibi, tehdit olarak herhangi bir bölge veya ülke telaffuz edilmemistir. Ancak “balistik füze, nükleer ve diğer kitle imha silahlarının yayılması, NATO’nun sınırları dısında olusan istikrarsızlık ve çatısma ortamı ve uluslararası terörizm” gibi  tehditlerin çoğunlukla Ortadoğu kaynaklı olduğunu söylemek mümkündür. 

Sonuç 

Tarihteki en basarılı ve güçlü askeri ittifak olarak kabul edilen Kuzey Atlantik Paktı Soğuk Savas yıllarında Avrupa’da güvenliği sağlamıs bu dönemin sona ermesinden sonrada kendisini günümüzün hızla değisen güvenlik tehlikelerine karsı uyarlamaya baslamıstır. 1990 sonrası dönemde güvenlik anlayısının farklılasmasıyla birlikte teknik olarak varlık sebebi ortadan kalkan NATO varlığını sürdürebilmek için faaliyetlerinde yeniliği ifade eden bir dönüsüm sürecine girmistir. Bu kapsamda Avrupa’da birçok ülkeyi kendi bünyesine katan ve bir kısmı ile Barıs İçin Ortaklık programı gibi ortaklıklar gelistiren NATO, günümüzde bölgesel bir örgüt olmanın ötesine geçerek küresel bir savunma ve isbirliği örgütü haline dönüsmüstür. Bu kapsamda müttefik devletlerin yakın çevresinde bulunan diğer devletlerin istikrarını da dikkate almaktadır. Zira günümüzde müttefiklerin güvenliği ancak Orta ve Doğu Avrupalı ve Ortadoğulu ortaklar arasında ve ortakların kendi aralarında yapacakları yakın isbirliği sayesinde garanti edilebilir. 

Bu süreç NATO’nun farklı coğrafi bölgelerde ortaklık programları kurarak bölgesel bir örgütten küresel bir örgüte dönüsmesi, yeni üyeler kabul etmek suretiyle genislemesi, bu doğrultuda kuvvet yapısının yeniden düzenlenmesi gibi çok yönlü faaliyet ve teskilat değisimini içinde barındırmaktadır. NATO eski Genel Sekreterlerinden George Robertson, bu ortaklık programlarını “NATO’nun altın tozu ve simdiye kadar daha güvenli bir gelecek için yapılmıs en önemli yatırım”47 olarak nitelendirmistir. Çünkü varlık sebebi ortadan kalkan NATO açısından bu Ortaklıklar, alan dısı harekâtların yanında, NATO’nun statik ve kolektif savunma örgütü yapısından çıkarak esnek ve küresel bir güvenlik ittifakına dönüsüm isteğinin en belirgin ifadesi olarak görülmektedir. Bir baska deyisle ortaklık programları, değisen güvenlik paradigmaları ve tehditlere karsı varlığını mesrulastıran ve kabuk değistirmesine imkan sağlayan araç olarak ifade edilebilir. 

Bu anlayısın bir yansıması olarak NATO’nun Soğuk Savas sonrası gelistirdiği stratejik konseptlerinde Ortadoğu’da yer alan devletlerle ortaklık programları gelistirmeyi ve bu programa katılan ülkelerle iliskilerini gelistirmeyi amaçlamaktadır. Kurumsal çerçeve açısından bakıldığında, NATO’nun Ortadoğu’ya yönelik politikasının iki ana dayanağı olduğu görülmektedir. Bunlar Akdeniz Diyaloğu ve Dstanbul Dsbirliği Girisimi’dir. Bu iki çerçevenin öncelikli oldukları, 2010 Kasımında Lizbon’da kabul edilen yeni stratejik konseptte’de ifade edilmektedir. Akdeniz Diyaloğu’na yeni ülkelerin katılmasından, Körfez ülkelerinin olusturduğu İstanbul İsbirliği Girisiminde de bölge ülkeleri ile olan siyasal veaskeri isbirliğinin daha da derinlestirilmesin den açıkça bahsedilmektedir. 

NATO’nun Ortadoğu’ya olan ilgisinin altında yatan diğer bir sebepte kuskusuz bölgenin sahip olduğu fosil yakıt kaynakları ve bu kaynaklardan elde edilen ürünlerin müttefik devletlerin pazarlarına güvenli bir sekilde transfer edilmesi yatmaktadır. Bu konuda NATO’nun özellikle 2006 Riga Zirvesinde enerji güvenliğini siyasi bir gündem maddesi Ortadoğu’ya olan ilginin artmasına neden olsa da gelinen noktada NATO’nun enerji güvenliği konusunda ancak askeri bir tehdit olduğunda devreye girmesinin düsünüldüğü üye devletlerin teskilatı bu konuda proaktif bir aktör olarak düsünmedikleri görülmektedir. Ancak NATO’nun denizde, havada ve karada kanıtlamıs olduğu operasyonel kabiliyetleriyle askeri güvenlik enerji güvenliğini sağlamada bir araç olarak kullanabileceği açıktır. Bu nedenle NATO’nun bu kapasitesi kullanılmadan Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde enerji güvenliği stratejisini sekillendirmek ve gerçeklestirmek zor olacaktır. 

NATO’nun Soğuk Savas sonrası olusturduğu ortaklıklar, NATO’nun bölgesel bir örgütten küresel bir örgüte dönüsümünün temel göstergeleri arasında sayılabilir. NATO ortaklık programlarının yapısı sürekli gelistirilmeye çalısılmaktadır. Ancak NATO’nun özellikle Orta Doğu’ya yönelik olarak olusturduğu ortaklıkların Dttifak’a sağladığı avantajlar hedeflerine ulasmasında sağladığı katkı ile ölçülebilir. Fakat bu katkının çok belirgin olduğunu söylemek yanıltıcı olacaktır. Çünkü söz konusu katkının sağlıklı bir biçimde ölçülebilmesi katılımcı ülkelerin hedeflerindeki farklılıklar, ülkelerin gelismislik düzeylerinin aynı olmaması, Ortadoğu coğrafyasının Batılı değerlerle anlasılması güç olan kendine has kültürel, sosyal ve ekonomik yapısı ve kronik hale gelen çatısmaları ile beraber değerlendirildiğinde daha güç bir hal almaktadır.48 

Günümüzde, NATO, sadece bir savunma değil, aynı zamanda bir güvenlik teskilatı haline gelmistir. 21. yüzyılın değisen güvenlik sorunlarının üstesinden gelebilmek adına ittifak yapısı yenilenmeye devam etmektedir. Dttifakın dayanağını olusturan, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ortak değerleri, müttefiklerinin güvenliğini sağlayabilmek adına NATO’nun genislemesi gerekmektedir. NATO’nun sınırları dısında olusan istikrarsızlık, terörizm, konvansiyonel saldırı olasılığı Dttifak’ın güvenliğini tehdit etmektedir. Zira Terörizm Avrupa ve Kuzey Amerika için olduğu kadar Orta Doğu ülkeleri için de bir tehdit olusturmakta ve bu konuda yapılacak isbirliği bu ülkeler için de son derece önemli hale gelmektedir. Ortadoğu’da son yıllarda yasanan Arap Baharı’nın getirebileceği istikrarsızlıklar, çatısmalar ve bilinmeyenler göz önünde tutulduğunda Ortadoğu, Körfez, Kuzey Afrika ve Akdeniz bölgesinin NATO’nun güvenlik tartısmalarında giderek daha fazla ağırlık kazanacağı ve dolayısı ile NATO’nun bu bölgelerle ortaklık faaliyetlerini derinlestirme ve gelistirme yolunda çaba harcayacağını söylemek yanlıs olmayacaktır. 

DİPNOTLAR,

1 John Kriendler, “Transforming NATO HQ: The Latest Hurrah”, Swindon, Conflict Studies Research Center Special Series 06/30, July 2006, s.1, ss.1–15 
2 Esas itibariyle Soğuk Savas döneminde 16 olan NATO’nun üye devlet sayısı Soğuk Savasın ardından SSCB’den ayrılarak bağımsızlıklarına kavusan Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya gibi eski Varsova Paktı üyesi devletlerin 1999’da teskilata katılması ile 19’a yükselmistir. Bunun ardından 2004 yılında 5. genişleme dalgasında NATO hem Baltık hem de Balkan coğrafyasında yer alan çoğu eski Varsova Paktı üyesi Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya’yı bünyesine katarak üye sayısını 26’ya yükseltmistir. 2009 
yılında 6. genisleme dalgasında Arnavutluk ve Hırvatistan teskilata katılarak üye sayısı 28 olmustur. Gelinen noktada NATO üye devletler bakımından Kuzey Atlantik bölgesini kapsamaktadır. Yani bir bakıma üye devlet 
bakımından teskilat hala bölgesel niteliktedir. 
3 Suat İlhan, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın Jeopolitiği, Ankara, Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayınları, 134, Seri 8, Sayı A.1, 1989, s. 50 
4 İbrahim Karagül, “NATO'nun Genisleme Stratejisi, İslam ve James Jones'un Sözleri”, 
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/eylul/30/ikaragul.html (Erisim 8 Eylül 2014) 
5 Arif Bağbaslıoğlu, “Ortaklık Politikası Çerçevesinde Nato’nun Ortadoğu’ya Bakısı”, Akademik Ortadoğu Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, 2011, s.83, ss. 77 – 95 
6 Mediterranean Dialogue Work Programme 2003, http://www.nato.int/med-dial/2003/mdwp-2003.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
7 Madrid Declaration of North Atlantic Council, 
http://www.nato.int/cps/en/SID-A9413620-D36797B1/natolive/official_texts_25460.htm (Erisim 8 Eylül 2014) 
8 NATO Handbook 2006, s.233, www.nato.int/docu/handbook/2006/hb-en-2006.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
9 Nicola de Santis, “Akdeniz ve Büyük Orta Doğuya Açılmak”, NATO Dergisi, Sonbahar 2004, 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue3/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
10 A More Ambitious and Expanded Framework for the Mediterranean Dialogue, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-meddial.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
11 NATO’nun düzenlediği askeri operasyonlara Akdeniz Diyalogu ülkelerinin katılımı oldukça sınırlı olmustur. 
Bu ortaklık programı üyelerinden sadece Fas Bosna ve Hersekteki SFOR ve Kosova’daki KFOR’da asker konuslandırmıstır. Bunun dısında Mısır ve Ürdün geçmiste Bosna Hersek’teki NATO baskanlığındaki operasyona asker vererek katkıda bulunmuslardır. 
12 Operation Endeavour: NATO'nun Akdeniz’de yürüttüğü bir deniz operasyonudur. Bu operasyonun amacı teröristlerin veya kitle imha silahlarının hareketini önlemeyi amaçlamaktadır. Kuzey Atlantik Antlasması’nın kolektif savunma yapılmasını öngören 5. maddesinin uygulanmasından sonra NATO tarafından baslatılan ilk operasyonlardan biridir. Bkz. Operation Active Endeavour, http://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Active_Endeavour (Erisim 9 Eylül 2014) 
13 Muhammed Kadry Said, “NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ile ilgili Bir Değerlendirme” 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue1/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
14 Nicola de Santis, a.g.m 
15 Graeme P. Herd ve Daniel Kight, “Future Visions of NATO Partnerships and Cooperation Programs”, 
Connections The Quarterly Journal, Cilt 6, Sayı 3, 2007, s.6, ss. 1–9 
16 Dstanbul Cooperation Initiative, 28 – 29 June 2004, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-cooperation.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
17 Nicola de Santis, a.g.m 
18 Pierre Razoux, “What Future for NATO’s Dstanbul Cooperation Dnitiative”, NATO Defence College, Research Paper No: 55, 2010, s. 4–8, ss.1–12 
19 Deniz Ülke Arıboğan ve Mert Bilgin “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to Energeopolitics”, Uluslararası İliskiler Dergisi, Cilt 5, No 20, 2009, s.119, ss. 109 – 132 
20 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010,s.12
21 Jennifer Giroux, “Targeting Energy Infrastructure: Examining the Terrorist Threat in North Africa and its Broader Implications”, Analysis of the Real Instituto Elcano, 
http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_eng/Content?WCM_GLOBAL_CONTEXT=/elcano/elcano_in/zonas_in/international+terrorism/ari25-2009 (Erisim 10 Eylül 2014) 
22 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger, 2009,s.147–156 
23 World Energy Outlook 2009, International Energy Agency, s.118, 
http://www.iea.org/textbase/nppdf/ free/2009/WEO2009.pdf , (Erisim 10 Eylül 2014) 
24 BP Statistical Review of World Energy 2011, 
http://www.bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistical_en 
ergy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2011.pdf, (Erisim 10 Eylül 2014) 
25 Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değisen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Olası Konumu”, 
Uluslararası İliskiler Dergisi, Cilt 9, Sayı 34, 2012, s. 236, ss. 227–252 
26 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.237 
27 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.238 
28 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.239–240 
29 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.239 
30 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.240 
31 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.240 
32 Zurab Khamashuridze, “Energy Security and NATO: Any Role for The Alliance?”, Connections: The Quarterly Journal, Cilt 2, Sayı 4 2008, s.54, ss. 43–58 
33 Andrew Monaghan, “Energy Security: NATO’s Limited, Complementary Role”, NATO Defense College Research Paper, No 36, 2008, s.2, 
http://www.incipe.org/rp_36en.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
34 Monaghan, a.g.e., s.3 
35 NATO’s Role in Energy Security, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_49208.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
36 Sonuç Yönetimi: Terörist saldırı, doğal afet, kaza gibi olağanüstü hal sonrası yönetim manasına gelmektedir. 
Bkz. Scott R.Taylor vd., “Consequence Management in Need of a Timeout”, Joint Force Quarterly, 1999, s.79 ss.78-85, 
37 Monaghan, a.g.e., s.4 
38 Strasbourg / Kehl Summit Declaration, 4 Nisan 2009, http://www.nato.int/cps/en/natolive/ news_52837.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
39 NATO Public Diplomacy Division, “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement-Analysis and 
Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic Concept for NATO”, Brusselss, 17 May 2010, 
http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
40 Çoklu Gelecek Projesi’nde herhangi bir ülke ya da bölgenin tehdit olarak isminin geçmemesine özen gösterilmis; İttifak için tehdit olan/olabilecek ülke ve bölgeler için “gelisime entegre olamamıs ülkeler” ve “otoriter yönetimlerin bulunduğu bölgeler” gibi üstü kapalı ifadeler kullanılmıstır. Bu çerçevede söz konusu belgede “Ortadoğu” ifadesi doğrudan kullanılmamıs olmakla beraber; yukarıda bahsettiğimiz üstü kapalı ifadelerle ve “enerji kaynaklarına sahip, kültürel olarak gelismis ülkelerden farklı” gibi özelliklerle tanımlanan bölgelerden biriyle de Ortadoğu’nun kastedildiği açıktır. 
41 Emre Dseri, A.Oğuz Dilek, “ Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları ”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s.237, ss. 229 – 248 
42 Strategic Concept For the Defence and Security of The Members of the North Atlantic Treaty Organisation, 20 Kasım 2010, 
http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
43 İseri ve Dilek, a.g.e., s. 238 
44 Michael Rühle, “NATO ve Enerji Güvenliği”, http://www.nato.int/docu/review/2011/Climate-action/Energy_Security/TR/index.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
45 Jamie Shea, “Energy Security: NATO’s Potential Role”, 
www.nato.int/docu/review/2006/issue3/english/special1.html (Erisim 10 Eylül 2014) 
46 Örneğin, İran-Irak savası esnasında Kuveyt’in petrol tankerlerini korumak için Hürmüz Boğazı’na savas gemilerinin konuslandırılması veya tanker bayraklarının bir 
sasırtmaca olarak değistirilmesi türünden tedbirleri içeren Operation Earnest Will, bir NATO operasyonu olmasa dahi, gelecekte yapılacak engelleme operasyonları 
için NATO güçlerine bir örnek teskil etmektedir. Bu tip bir operasyon, kritik enerji altyapılarının korunması için kısa süreliğine seyrüsefer eskortluğu desteği verilmesi biçiminde de yürütülebilir 
47 George Robertson, Farewell Speech to the Council on 17 December 2003 in NATO Headquarter, 
http://www.nato.int/docu/speech/2003/s031217a.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
48 Bağbaslıoğlu, a.g.e, s.94 

KAYNAKÇA 

A More Ambitious and Expanded Framework for the Mediterranean Dialogue, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-meddial.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
Arıboğan, Deniz Ülke ve Bilgin, Mert, “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to Energeopolitics”, Uluslararası Dliskiler Dergisi, Cilt 5, No 20, 2009, s.119, ss. 109 – 132 
Bağbaslıoğlu, Arif, “Ortaklık Politikası Çerçevesinde Nato’nun Ortadoğu’ya Bakısı”, Akademik Ortadoğu Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, 2011, ss. 77 – 95 
BP Statistical Review of World Energy 2011, 
http://www.bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world 
_energy_full_report_2011.pdf , (Erisim 10 Eylül 2014) 
Giroux, Jennifer, “Targeting Energy Infrastructure: Examining the Terrorist Threat in North Africa and its Broader Implications”, Analysis of the Real Instituto Elcano, 
http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_eng/Content?WCM_GLOBAL_CONTEXT=/elcano/elcano_in/zonas_in/international+terrorism/ari25-2009 (Erisim 10 Eylül 2014) 
Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 
Herd, Graeme P. ve Kight, Daniel, “Future Visions of NATO Partnerships and Cooperation Programs”, Connections The Quarterly Journal, Cilt 6, Sayı 3, 2007, ss. 1–9 
İlhan, Suat, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın Jeopolitiği, Ankara, Türk Kültürünü 
Arastırma Enstitüsü Yayınları, 134, Seri 8, Sayı 1, 1989 İstanbul Cooperation Initiative, 28 – 29 June 2004, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-cooperation.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
İşeri, Emre ve Dilek, A.Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji 
Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss. 229 – 248 
Karagül, Dbrahim, “NATO'nun Genisleme Stratejisi, Dslam ve James Jones'un Sözleri”, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/eylul/30/ikaragul.html (Erisim 8 Eylül 2014) 
Khamashuridze, Zurab, “Energy Security and NATO: Any Role for The Alliance?”, Connections: The Quarterly Journal, Cilt 2, Sayı 4, 2008, ss. 43–58 
Kriendler, John, “Transforming NATO HQ: The Latest Hurrah”, Swindon, Conflict Studies Research Center Special Series 06/30, July 2006,ss.1-15 
Luft, Gal ve Corin Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger, 2009 
Madrid Declaration of North Atlantic Council, http://www.nato.int/cps/en/SID-A9413620-D36797B1/natolive/official_texts_25460.htm (Erisim 8 Eylül 2014) 
Mediterranean Dialogue Work Programme 2003, http://www.nato.int/med-dial/2003/mdwp-2003.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değisen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Olası Konumu”, Uluslararası Dliskiler Dergisi, Cilt 9, Sayı 34, 2012, ss. 227–252 
Michael Rühle, “NATO ve Enerji Güvenliği”, 
http://www.nato.int/docu/review/2011/Climate-action/Energy_Security/TR/index.htm, (Erisim 10 Eylül 2014) 
Monaghan, Andrew, “Energy Security: NATO’s Limited, Complementary Role”, NATO Defense College Research Paper, No 36, 2008, 
http://www.incipe.org/rp_36en.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
NATO Handbook 2006, s.233, www.nato.int/docu/handbook/2006/hb-en-2006.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
NATO Public Diplomacy Division, “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement-Analysis and Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic 
Concept for NATO”, Brusselss, 17 May 2010, 
http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
NATO’s Role in Energy Security, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_49208.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
Operation Active Endeavour, 
http://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Active_Endeavour (Erisim 9 Eylül 2014) 
Razoux, Pierre, “What Future for NATO’s Dstanbul Cooperation Dnitiative”, NATO Defence College Research Paper No: 55, 2010, ss.1–12 
Robertson, George, Farewell Speech to the Council on 17 December 2003 in NATO Headquarter, 
http://www.nato.int/docu/speech/2003/s031217a.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
Said, Muhammed Kadry, “NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ile ilgili Bir Değerlendirme”, 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue1/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
Santis, Nicola de, “Akdeniz ve Büyük Orta Doğuya Açılmak”, NATO Dergisi, Sonbahar 2004, 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue3/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
Shea, Jamie, “Energy Security: NATO’s Potential Role”, 
http://www.nato.int/docu/re¬view/2006/issue3/english/special1.html (Erisim 10 Eylül 2014) 
Strasbourg / Kehl Summit Declaration, 4 Nisan 2009, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/ news_52837.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
Strategic Concept For the Defence and Security of The Members of the North Atlantic Treaty Organisation, 20 Kasım 2010, 
http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
Taylor, Scott R.vd., “Consequence Management in Need of a Timeout”, Joint Force Quarterly, 1999, ss.78-85 
World Energy Outlook 2009, International Energy Agency, s.118, 
http://www.iea.org/textbase/nppdf/ free/2009/WEO2009.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 



***