Putin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Putin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

SOĞUK SAVAŞ SONRASI RUSYA FEDERASYONU GÜVENLİK VE SAVUNMA ANLAYIŞI

SOĞUK SAVAŞ SONRASI RUSYA FEDERASYONU GÜVENLİK VE SAVUNMA ANLAYIŞI




Sait Yılmaz*
* Yrd.Doç.Dr.Sait YILMAZ, Beykent Üniversitesi BÜSAM Müdürü, saityilmaz@beykent@edu.tr


ÖZET

2008 yılında Gürcistan’a yaptığı harekat Rusya Federasyonu’nun Batılı siyasi
merkezlerde ihtiyatlı bir şekilde bir tehdit kaynağı olarak tekrar hatırlanmasına yol açtı.

Bu aynı zamanda devlet kaynaklı konvansiyonel savaş olasılıklarının ortadan
kalkmadığının da bir göstergesi oldu. 1990’lı yıllar boyunca Rus Silahlı Kuvvetleri
parasızlıktan çürümeye bırakılmıştı. Putin ile birlikte toparlanmaya başlayan Rus
güvenlik sistemi birbiri ardına sessiz sedasız yeni güvenlik yaklaşımları ortaya
koymakta ve buna uygun savunma reformları gerçekleştirmektedir. Rusya, bir yandan Eski Sovyetler Birliği’nin yer aldığı bölgede etkisini sürdürmeye, Doğu ile Batı arasında kendine bir yer bulmaya ve Avrupa ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışırken, diğer yandan NATO’nun genişlemesini frenlemeye çalışmaktadır. Rusya geçmişte olduğu gibi Batı ve Doğu arasındaki çelişkisini Putin-Medvedev ikilisinin ‘bağımsız büyük güç’ olma hevesi ile aşmak istemektedir.

GİRİŞ.,

Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nden bağımsız bir devlet olarak ortaya
çıkışı sonrası 1990’lı yıllardaki Yeltsin döneminde siyasi, ekonomik ve
konvansiyonel askeri gücünü önemli ölçüde kaybetmişti. Bu dönemde
uluslararası sistemin belirleyici unsuru olmaktan da uzaklaşan Rusya, 2000
yılında iktidara gelen Vladimir Putin ile trendi tersine çevirdi. Putin, bölgesel
yönetimlere, medyaya ve iş dünyasına uyguladığı baskı ile gücü tekrar merkezi
yönetim üzerinde topladı. Putin’in önceliği ekonomi oldu. 2003 yılında Rus
GSMH’sı % 7.2 artış gösterirken, bütçe 30 milyar dolar fazla verdi (IISS,
2004: 121). 1990’lı yıllar boyunca yeni stratejik doktrinini tartışan Rusya,
2003 yılında son halini onayladı.

Stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için oldukça sınırlı güce sahip olan
Rusya, öncelikle çok kutuplu bir dünya düzeni istemekte ve uluslararası
ilişkilerde tek bir ülkenin üstünlüğüne karşı çıkmaktadır. Rusya, BM’nin onayı
olmadan önleyici müdahale hakkını kullanabilmek için komşu ülkeler ile
bölgesel serbest dolaşım fikrini savunmaktadır. Rusya, uluslararası güvenlik
alanında önemli diplomatik roller oynamaya devam etmektedir. Bir yandan
Eski Sovyetler Birliği bölgesinde etkisini sürdürmeye gayret ederken diğer
yandan Doğu ile Batı arasında kendine bir yer bulmaya, Avrupa ile iyi ilişkiler
geliştirmeye, NATO’nun genişlemesini frenlemeye çalışmaktadır. Uluslararası
platformlarda kendine güçlü bir konum edinmeye çalışan Rusya, NATO-Rusya
Daimi Konseyi ile edindiği NATO faaliyetlerinde söz sahibi olma
pozisyonundan memnun değildir. G-7 veya sonraki adı ile G-8’de ki siyasi
gücü ise oldukça sınırlıdır.

RUS GÜVENLİK ANLAYIŞINDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER

Rus Güvenlik Sistemi,

Rus güvenliğinin temelinde öncelikle geniş coğrafyası, stratejik konumu ve
doğal kaynakları yer almaktadır. Rus milliyetçiliği ile beslenen ve elit bir
tabakanın tespit ettiği içeride tavizsiz dışarıda acımasız Rus konseptinin
vasıtası olan büyük ve güçlü bir askeri güç ise diğer bir güvenlik parametresi
olagelmiştir (Kolt, 2001: 2). 1990’lı yıllara kadar Rusya’nın şifreleri ülke
içindeki ve çevresindeki etnik gruplar, bunları kontrol etmek isteyen askeri güç
ve doğal kaynaklardan pay almak isteyen köylüler arasında bir dengeye oturdu.
Bu üçlü Rusya’nın etrafındaki ülkeleri ve doğal kaynakları ele geçirme
mantığının belirleyicileri oldu. 1990’lı yıllardan sonra güvenlik stratejisinin
merkezine Rusya’nın ekonomik gelişmesini sağlamak ve büyük güç
konumunu sürdürmek düşüncesi yerleşti. Bu düşünce bir yandan yakın çevreyi
kontrol, diğer yandan NATO’nun genişlemesini frenleme politikası ile
bütünleşti.

Rus güvenlik sistemin yedi önemli aktöründen en önemlisi hiç şüphesiz Rusya
Federasyonu Devlet Başkanı’dır (Kortunov, 2001: 8-11). Başkan’ın kişiliği ve
yeterliliği güvenlik ve savunma konularına katılım oranında belirleyici
olmaktadır. İkinci önemli aktör yetkileri son yıllarda artırılan ve baş
koordinasyon mekanizması rolündeki Ulusal Güvenlik Konseyi’dir. Üçüncü
önemli aktör Savunma Bakanlığı ile rekabet halinde olmaya devam eden Rus
Genelkurmay Karargahı’dır. Dördüncü önemli aktör Maliye Bakanı, beşincisi
ise Rus Parlamentosu’dur. Altıncı grupta akademi ve düşünce kuruluşlarının
ya da baskı gruplarının yer aldığı resmi ve resmi olmayan kuruluşlar
gelmektedir. Son aktör ise medya’dır.

Anayasaya göre, Rus Parlamentosu, ulusal güvenliğin sağlanması, dış
politikanın desteklenmesi, ülkenin uluslararası yükümlülüklerinin yerine
getirilmesi gibi konularda Devlet Başkanı’nın ve Hükümetin önerilerini
dikkate alarak yasalar çıkarır. Ulusal güvenliğin sağlanması, Hükümete ait bir
sorumluluktur. Güvenlik Konseyi, ulusal güvenliğe yönelik tehditleri önceden
tespit eder, değerlendirir ve bu tehditlerin önlenmesi konusunda Devlet
Başkanına karar tasarıları sunar; ulusal güvenlik ve dış politika konularında
önerilerde bulunur, ulusal güvenliği sağlayan kuvvetlerin ve unsurların
faaliyetlerini koordine eder, alınan kararların uygulanmasını kontrol eder.
Güvenlik Konseyinin iki tür üyesi vardır. Konsey’in sürekli üyeleri; Devlet
Başkanı, Başbakan, Konsey Sekreteri, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, FSB
(Federal Güvenlik Servisi) Başkanı’dır. Federasyon Konseyi Başkanı, Duma
Başkanı, Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, sivil
savunmadan ve olağanüstü durumlardan sorumlu Bakan, Genelkurmay
Başkanı, Başsavcı, Sınır Koruma Hizmeti Başkanı, SVR (Dış İstihbarat Servisi
Başkanı), Bilimler Akademisi Başkanı ile Devlet Başkanı’nın 7 idare bölge
temsilcileri ve diğer üyeler gerektiğinde Konsey toplantılarına katılırlar.
1990’lı yıllardan beri geliştirilen ve 2000 yılında kabul edilen Rus Ulusal
Güvenlik Konsepti; “Gerçekçi Caydırma” stratejisi ile kriz ve çatışmayı
önleme operasyonlarında diplomatik, ekonomik ve kuvvet kullanma dışı
yöntemlere öncelik vermektedir. Ancak kabul edilemeyen tehlikeler karşısında
Rus hükümeti asimetrik karşılık esasına bağlı olarak tek taraflı kuvvet
kullanma hakkını saklı tutmaktadır (Putin, president.ru). Rus Ordusuna
Çeçenya gibi bölgeler başta olmak üzere ülke bütünlüğü koruma görevi
verilmiştir. Rusya için ana tehdit grupları şu şekilde sıralanmıştır (Bluth, 1998:
69); (1) Eski Sovyet ülkelerinden yapılacak toprak istekleri. (2) Rusya sınırları
yakınındaki yerel savaşlar ve silahlı çatışmalar. (3) Kitle imha silahlarının ve
onların kullanılma vasıtalarının yayılması. (4) Eski Sovyet ülkelerinde yaşayan
Rus vatandaşlarının hakları. (5) NATO gibi dış askeri blokların genişlemesi.
Rus Genelkurmayı tarafından hazırlanan “2025 Yılına Kadar Savunma
Maksatlı Rusya Federasyonu Harekât Hazırlığı” dokümanı maliyet-etkinkullanılabilir
bir model anlayışı içinde yeni stratejik kuvvetler kurulmasını,
operasyonel görev kuvvetleri teşkil edilmesini ve müşterek lojistik sistemi
geliştirilmesini öngörmektedir. Bu model iki tür çatışmaya hazırlığı
öngörmektedir;

Soğuk Savaş Sonrası Rusya Federasyonu Güvenlik Ve Savunma Anlayışı
Journal of Strategic Studies 83 1 (3), 2009, 79-9 9

- Düzenli ordular ile yerel, bölgesel ve küresel çatışmalar (uluslararası devlet çatışmaları),
- Düzensiz askeri formasyonlar (ayrılıkçı hareketler, suç grupları, terörist örgütler vb.) ile yerel, bölgesel ve küresel çatışmalar (devlet içi çatışmalar).

Rus İstihbaratı ve Enerji Güvenliği,

142 milyon nüfuslu Rusya Federasyonu’nda her 100 bin kişinin 800’ünün
hapiste olması (dünyada en yüksek hapisteki insan oranı) ve yıllık 30.000
intihar eden kişi miktarı; ülkedeki sosyal çöküntünün en çarpıcı
göstergeleridir. Rusya Federasyonu, Çeçenistan başta olmak üzere ülkedeki
muhalif gruplarla mücadeleyi kontrol almayı müteakip iç (FSB) ve dış (SVR)
istihbaratı ile ilgisini tamamen ekonomiye çevirdi. FSB ile birlikte Rusya;
politikacılar, iş adamları ve suç örgütleri için tehlikeli bir yer oldu ve tanınmış
kişilere düzenlenen suikastlar arttı. Putin, Yeltsin döneminden miras kalan
kokuşmuş iş dünyası, politikacılar, gazeteciler, bankerler ve suç örgütleri ile
mücadele için FSB’yi kuvvetlendirdi ve acımasız silahlarla desteklenen yeni
taktikler kullandı. Bu aynı zamanda ülkeyi yabancı kökleri olan zararlı
kuruluşlardan da temizlemenin diğer bir yolu oldu.

Öte yandan Rusya, özellikle yakın çevresindeki petrol ve doğal gaz
kaynaklarını ve güzergâhlarını kontrolüne almak, satış ve kullanım haklarını
eline geçirmek için istihbarat teşkillerinin örtülü faaliyetlerinden (rüşvet, şantaj
vb.) etkili şekilde yararlanmaktadır. FSB, Rus ekonomisinin güçlendirilmesi
için aktif bir rol edindi. Parlamento’da yeni oluşturulan ve yabancı yatırımlara
onay veren komitenin elemanlarının tamamen FSB’den teşkil edildiği
bilinmektedir. Dış politikada ise Ukrayna’nın NATO yolundan döndürülmesi
ve Gürcistan, Azerbaycan gibi Batıya meyilli ülkelerin frenlenmesi istihbaratın
örtülü taktikleri ile sağlanmaktadır. Rusya’nın örtülü savaşları yakın gelecekte
Batının genişleme politikalarına tepki olarak Bosna-Hersek, Kırım, Abhazya,
Güney Osetya ve Azerbaycan’da önemli çatışmaları tetikleyebilir ve harita
değişikliklerine yol açabilir.

Rusya’nın yayılmacı emelleri enerji koridorları boyunca ilerlemeye devam
etmektedir. 2008 yılı başında bu koridor Sırbistan’da enerji tekelini eline
geçirdikten sonra doğrudan yabancı yatırım yolu ile Karadağ’a da ulaştı. Ocak
2008’de Bulgaristan’ı ziyaret eden Putin Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya
doğal gaz göndermek için anlaşma imzaladı. Ayrıca Tuna yakınında Belene
şehrinde bir nükleer reaktör kurulması için sözleşme yapıldı. Böylece
Bulgaristan’ın doğal gaz, petrol ve nükleer enerji ihtiyacı da tamamen Rusların
kontrolüne geçti (Youroukov, 2008: 37). Halen Rus Lukoil, Bulgaristan’daki
en büyük petrol rafinerisini işletmektedir. Rusya diğer taraftan enerji fiyatları
ile oynayarak, diplomatik manipulasyonlar ve diğer örtülü yollar ile
Bulgaristan siyasetine müdahil olmaktadır. Aynı tür oyunlar Kosova ve
Kafkaslar da devam etmektedir.

ABD’nin % 10 doğal gaz ihtiyacını Rusya’dan karşılayacak olması ve artan
enerji güzergâhları Rusya için enerji güzergahlarının güvenliği ve kontrolünü
önemli bir güvenlik parametresi haline getirmiştir. Bu nedenle Rus Silahlı
Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetleri kıyı tesisleri, platform alt yapısı ve
deniz ulaştırma rotalarına ilişkin görevler edinmiştir. Bu rotalarda ABD ile
karşılaşma ihtimaline ilişkin olarak yeni prosedürler ve angajman kuralları
geliştirilmektedir (Blank, 2006). ABD nükleer politikasının caydırıcılıktan
önleyici vuruş sistemlerine doğru kayması Rusya’yı da karşı koyacak ve cevap
verecek sistemlere ilişkin bir arayışa itmektedir. Modernizasyon ve yeni silah
edinimi de Rus Ordusu’nun en öncelikli programları arasındadır.
Modernizasyon çalışmaları ABD Ordusu ile müşterek harekât yapacak
standartları da hedeflemektedir.

Rus Stratejisi.,

Rusya’nın genel devlet politikası uluslararası destek ve yatırımları çekerek
ülke ekonomisinin yeniden inşası ve modernizasyonu için küresel istikrarın
devamını öngörmektedir. Rusya’nın güvenlik politikası ise ‘yakın çevre’
olarak adlandırdığı Eski Sovyet ülkelerinin bulunduğu bölgelerde etkisini
sürdürürken uluslararası güç dengesinin büyük güçleri ile istikrarlı ilişkiler
geliştirmektir. Rusya, ekonomisini geliştirmek için Batıdan yoğun yatırım
beklerken Batı ise nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve Çin’in
yükselişinin frenlenmesinde Rusya’nın yardımını ummaktadır. ABD-Rusya
ilişkileri için uluslararası terörizmle mücadelede sağlanacak destek Rusya için
önemli bir pazarlık avantajı sağladı. Böylece Amerikan uçaklarının Rus hava
sahasını kullanmasına ve Eski Sovyet Ülkelerinden bazılarına üsler açmasına
göz yumdu. Ancak Rusya’nın uzun vadeli olarak asıl güç kapasitesini
geliştiren unsur sahip olduğu veya yönettiği büyük petrol ve doğal gaz
rezervlerinin 2000’li yıllardan itibaren Rus dış politikasının merkezine
yerleşmesi oldu.

Rusya henüz büyük güçler arasındaki yerini garantilememiştir. Baskı gördüğü
zaman Batı ile uyum göstermekte ancak diplomatik kazançlar için işbirliğinden
vazgeçme tehdidinde bulunmaktadır. 2008 Ağustos’unda Gürcistan üzerinde
güç kullanımı ise Rusya tehdidinin hafızalara tekrar yerleşmesine neden oldu.
Batı ve Rusya arasındaki ortak çıkar alanlarının başında terör ile mücadele,
nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve emniyeti gelmektedir. Rusya,
Çin-ABD-Avrupa arasında denge rolünü başarmak zorundadır. ABD ve AB
güç dengesinde statükonun devamı için çalışırken, Çin ve Rusya yanı
başlarındaki Hindistan’ı ABD’ye kaptırmadan Avrasya coğrafyasında sessiz ve
sakin bir değişimi gerçekleştirmektedir. Çin ve Rusya, Irak’ın güneyinden
Suudi Arabistan’a ulaşmak için İran'ı da yanlarına çekmekte; bu amaçla,
Rusya İran’ın nükleer heveslerini desteklerken, Çin üs edinerek İran kartını
güçlendirmektedir.

Bağımsız büyük güç olmayı hedefleyen Rusya, saldırgan bir şekilde liberal
imparatorluk stratejisi uygulamaktadır (Özdağ, 2007). Rusya’nın sahip olduğu
doğal gaz rezervleri ve kontrolünü ele geçirdiği enerji güzergâhları bu
stratejinin önemli bir parçasıdır. Rusya geçmişte olduğu gibi Batı ve Doğu
arasındaki çelişkisini hâlihazırdaki yönetimin hevesleri ile ‘bağımsız büyük
güç’ olma rolü ile aşmaktadır. Bu rol onun stratejik bağımlılık ve daha büyük
bir politik kimliğin altında kalmadan kendi yolunda yürümesini sağlayacaktır.
Rusya, giderek daha fazla oranda ülke dışındaki ve özellikle eski Sovyet
alanındaki imajına ve kendi ‘yumuşak gücü’nün, yani ekonomik, siyasi ve
kültürel cazibesinin geliştirilmesine önem vermektedir. Bu gücün sistematik
olarak geliştirilmesinde ABD’nin renkli devrimleri katalizör oldu.
Rusya’nın yumuşak güç geliştirmeye ilgisi Ukrayna’daki Turuncu devrimle
başladı ve önce kendi evini düzenlemeye karar verdi. Rus yumuşak gücü ülke
içinde önemli silahlar edinerek gelişti. Bu silahların içinde medya, gençlik
hareketleri, internet siteleri, uzman ağları (www.kremlin.org), düzenli
konferanslar ve yayın evleri bulunmaktadır. Renkli devrimler Eski Sovyet
Ülkeleri ve Rusya arasında daha farklı ilişkilerin kurulması gerektiğini
gösterdi. Daha önceleri çoğunlukla askeri ve ekonomik işbirliği cazibesine
dayanmaya çalışan Rusya, alternatif etki araçlarını geliştirmeye başladı.
Yumuşak gücünü kurumsallaştırmak için Devlet Başkanlık Ofisi nezdinde
BDT bölgesinde Rus etkisinin yayılmasından sorumlu bir birim kuruldu. Buna
ek olarak Rusya, ‘yakın çevre’de Rus etkisinin güçlendirilmesi amacıyla sivil
toplum kuruluşlarını da kullanmaya başladı.

Medvedev Doktrini.,

Ağustos 2008’deki Gürcistan harekâtından sonra Rusya Federasyonu, Avrupa
kanadı daha ölçülü bir şekilde de olsa Batı dünyasından yoğun tepkiler aldı.
Rusya’nın saldırgan yüzünün tekrar ortaya çıkması üzerine doğan şüpheleri
gidermek için Devlet Başkanı Medvedev Rus dış politikasının beş temel
prensibini ortaya koyan bir açıklama yaparak Rusya’nın niyetini daha açık hale
getirmeye çalıştı. Medvedev’e göre Rusya dış politikasını bu prensiplere göre
yürütecekti ve politikaların geleceği sadece Rusya’ya değil uluslararası
toplumdaki dostlarına ve ortaklarına da bağlı idi. “Medvedev doktrini” adı
verilen bu prensipler sırası ile şunları içermekteydi (Friedman, 2008: 2);

“- Rusya, uluslararası hukukun üstünlüğünü tanımakta ve diğer
ülkeler ile ilişkileri bu çerçevede geliştirmektedir.
- Dünya çok kutuplu olmalıdır, tek kutuplu dünya kabul
edilemez. Tek bir ülkenin bütün kararları aldığı bir dünyaya müsaade
edemeyiz.
- Rusya, ne başka bir ülke ile karşı karşıya gelmek ne de
kendini izole etmek istemektedir. Avrupa, ABD ve diğer ülkeler ile mümkün
olduğu kadar dostça ilişkiler geliştireceğiz.
- Nerede olurlarsa olsunlar kendi vatandaşlarımızın
hayatlarını ve onurlarını korumak ülkemizin tartışılmaz önceliğidir. Dış
politika kararlarımız bu ihtiyaca dayalı olarak alınmaktadır. Dışarıda iş
dünyamızın çıkarlarını da koruyacağız. Bize karşı yapılan her saldırıya
karşılık vereceğiz.
- Diğer ülkeler ile ilgili olarak bazı bölgelerde Rusya’nın özel
çıkarları bulunmaktadır. Tarihi bağlar, dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri içinde
olduğumuz bu bölgelere özel önem atfediyoruz.”
Yukarıda sayılan prensiplerden anlaşılacağı gibi Rusya
Federasyonu’nun uluslararası sistemde ABD’nin üstünlüğünü kabullenmeye
niyeti yoktur. ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin gelişmesi sadece Rusya’nın
değil onların da Rusya’ya olan tutumlarına bağlıdır. Öte yandan Rusya, Baltık
ülkelerinden Gürcistan’a ve Orta Asya ülkelerine kadar Rus kökenlilerin
yaşadığı her yeri potansiyel bir müdahale sahası haline getirmekte ve kuvvet
kullanmaktan çekinmeyeceğini ifade etmektedir. Rusya’nın özel çıkarlarının
bulunduğu ve iyi komşuluk içinde olduğu ülkelerin ise Rusya’daki rejim ile
barışık olan ve Rus çıkarlarını gözeten ülkelerin aynı safta tutulması için
gayret edileceği anlamına gelmektedir. Bir bütün olarak Rusya’nın yeni bir
imparatorluk ya da birlik kurmaktan ziyade bulunduğu coğrafyada kendisinin
merkezde olduğu yeni bir uluslararası yapılanma peşinde olduğu söylenebilir.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI RUS SAVUNMASI

1990’lı yıllar boyunca Rus Silahlı Kuvvetleri parasızlıktan çürümeye
bırakılmıştı. Rusya, savunma bütçesini ve silahlı kuvvetlerinin boyutunu
küçültme yolunu seçmişti. Geçen dönem içinde Rusya’nın savunma
harcamaları hemen hemen yarı yarıya azaldı. 2000 yılında Kuzey Atlantik’te
bir Rus nükleer denizaltısının batarak 118 denizcinin ölmesi, 2005 yılında
Japon balıkçı teknelerinin ağına takılan Rus denizaltısının ancak İngiliz ve
Amerikalı ekip tarafından kurtarılabilmesi, Rus ordusundaki tüm ölümlerin %
25’inin intihar vakası olması; ordudaki çöküşün belirtileri olarak görülebilir
(BBC News, 2004). Ancak gene de Rus Ordusu her fırsatta gövde gösterisinde
bulunmaktan vazgeçmedi. 1995 yılında Bosna-Hersek’e NATO müdahaleye
etmeye niyetlenince Yeltsin nükleer kartı bile kullanmaya çalıştı. Çin ile
ilişkilerini geliştirmekten, Çeçenya’da ağır bir iç savaşa devam etmekten geri
durmadı.

Soğuk Savaş sonrası Rusya’da ordunun rolü azalırken organize suçlar ve buna
bağlı yasal olmayan silah trafiği yükselişe geçti. Örneğin 2001 yılında
Rusya’da 53.900 yasal olmayan silah ticareti vakası tespit edildi ve bir
seferinde bir askeri birlikten 27.000 silah çalındı (Webster, 2002: 12-23).
Rusya içinde 200 kadar çete küresel bir ağ kurmuş, silah ticareti dışında siyasi,
ekonomi ve uluslararası yatırım gibi pek çok alana yayılıp etkili olmaya
başlamışlardı. Yasal olmayan silah ticaretine kısa ve orta menzil
konvansiyonel füzeler dışında ‘çanta’ adı verilen taktik nükleer silahların da
dahil olduğu tespit edildi. 1993-2002 yılları arasında 18 ayrı nükleer silah
maddesi (uranyum, plütonyum vb.) kaçakçılığı vakası tespit edildi. Rusya’nın
elinde nükleer silahlar haricinde 600 ton kadar zenginleştirilmiş uranyum
olduğu tahmin edilmektedir.

Ekonomi yoluna girince Putin yönünü Rus Silahlı Kuvvetlerinin prestij ve
kabiliyetlerini geliştirmeye ağırlık verdi. Bu kapsamda Kırgızistan’da ki
Amerikan üssüne yakın bir üs inşa etti, Gürcistan’daki kuvvetlerini çekmeyi
reddetti ve nükleer tatbikatlar düzenledi. Putin döneminde enerji fiyatlarının
yükselmesi ile Silahlı Kuvvetlere ayrılan para arttı. 2001’de 8 milyar dolar
olan savunma bütçesi 2007’de 32 milyar dolara çıktı. 2009 yılı Rus savunma
bütçesi bizzat Başbakan Putin tarafından 50 milyar dolar olarak açıklandı.
Gelinen aşamada siyasi ve ekonomik yönleri göz önüne alan esaslı bir askeri
reform yapılmadığı takdirde Rusya’nın uluslararası güvenlik alanındaki rolü;
iç güvenlik operasyonları, yakın ülkelere bazı angajmanlar ve nükleer
caydırıcılık ile sınırlı kalmaya devam edecektir.

Rus savunma gayretleri; Savunma Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Acil
Durumlar ve Sivil Savunma Bakanlığı, Federal Sınır Hizmeti Birliği, Rus
Elektronik ve Haberleşme İstihbaratı (FAPSI) ile Rus Güvenlik Servisi (FSB)
arasında koordine edilmektedir. 1998 yılında Savunma Bakanlığı’na bağlı;
sekiz askeri bölge ve dört filo, İç İşleri Bakanlığı’na bağlı yedi bölge ve Acil
Durumlar ve Sivil Savunma Bakanlığı’na bağlı dokuz bölgesel merkez ve
Federal Sınır Birliklerine Bağlı altı bölge bulunmaktaydı. Askeri reform ile
birlikte Rusya’da tek bir askeri-idari sistem kuruldu ancak askeri bölgeler iptal
edilmedi. Böylece her bölgede teşkil edilen Operasyonel Stratejik Komutanlık;
müşterek kuvvet anlayışı içinde sınırları dâhilindeki (stratejik nükleer
komutanlık unsurları hariç) tüm askeri teşkilleri bünyesine alırken, diğer
güvenlik kuruluşlarının koordine sorumluluğunu da üzerine aldı.

Rus Silahlı Kuvvetleri.,

Rus Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinden meydana
gelmektedir. Bu kuvvetlerden bağımsız askeri teşkiller ise; Stratejik Füze
Birlikleri, Askeri Uzay Kuvvetleri ve Hava İndirme Birlikleridir. Hava
savunma birlikleri 1998 yılında Hava Kuvvetlerine bağlanmıştır. Kara
Kuvvetleri altı askeri bölgede konuşlanmıştır; Moskova, Leningrad, Kuzey

Kafkasya, Privolzhsk Ural, Sibirya ve Uzak Doğu. Ermenistan’da ki 102.
Askeri Üs tek ülke dışı askeri üs olarak kalmıştır. Deniz Kuvvetleri; Baltık,
Pasifik, Kuzey ve Karadeniz donanmalarından oluşmaktadır. Ukrayna, 2005
yılında Rus Deniz Kuvvetlerine Sivastopol’de 2017 yılına kadar birkaç üs
kurma izni verdi. Kaliningrad özel bölgesi Baltık Filosu’na bağlı olup burada
11. Muhafız Ordusu ve bir Havacılık Alayı bulunmaktadır.
2006 yılı itibarı ile Rus Silahlı kuvvetleri aktif mevcudu 1.037.000 kişidir. Rus
Ordusu 2008-2010 yılları arasında sözleşmeli asker sayısını artırmayı, geçici
asker sayısının üçte birini zorunlu askerlerin üçte ikisini gönüllü asker kadrosu
ile tamamlamayı hedeflemektedir (İsakova, 2007: 75-82). Kara Kuvvetlerinin
mevcudu 190.000’i mecburi olmak üzere 359.000 kişidir. Deniz Kuvvetleri
142.000, Hava Kuvvetleri 170.000 kişi olup, ayrıca 415.000 aktif paramiliter
(160.000’i sınır muhafızı) kuvveti bulunmaktadır (IISS, 158-168). Soğuk
Savaş sonrası yurt dışındaki askeri unsurları 2006 yılına kadar önemli düşüşler
gösterdi. Bu unsurlar; Ermenistan (3.500), Gürcistan (3.000), Kırgızistan
(500), Moldova (1.400), Tacikistan (7.800), Ukrayna (1.100 Deniz Piyade),
Afrika (100), ve Suriye (150) olarak sıralanabilir. Rusya, BM operasyonlarını
desteklemek üzere Burundi, Kongo, Fildişi Sahili, Doğu Timor, Etiyopya,
Gürcistan, Ortadoğu, Sierra Leone ve Batı Sahara’ya asker gönderdi.
Konvansiyonel olarak Rusya çok büyük bir silahlı kuvvetlere sahip ama
kabiliyet bakımından zayıftır. Konvansiyonel alanda ABD ile yarışabilir ama
denizaltı alanında yarışamaz. Küresel güç projeksiyonu da oldukça zayıftır.
Yapısal bir krizde olan Rus Ordusu 2003 yılından beri sistemli bir gelişme
dönemine girmiş bulunmaktadır. Ancak, Rusya’nın SSCB döneminden gelen
askeri gücünü koruduğunu söylemek güçtür. Özellikle deniz gücünde ciddi bir
zayıflık söz konusudur. Rus Silahlı Kuvvetleri, büyük ölçüde Kara Kuvvetleri
ve o da 1990’lı yılların başından beri pek yenilenmeyen yaklaşık 28.000 ana
muharebe tankına dayanmaktadır. Topçu mühimmatı da Soğuk Savaş
döneminin senaryolarına uygundur.

Deniz Kuvvetleri 1 uçak gemisi ve 15 destroyer dâhil olmak üzere 66 yüzey
muharip gemisine sahiptir. 15 stratejik, 46 taktik denizaltısı bulunmaktadır.
Rusya, önemli miktarda uzun menzil ve taktik havacılık unsuru bulundurmakla
birlikte teçhizatı eski ve pilot uçuş saatleri oldukça sınırlıdır. Ulaştırma
Komutanlığı 293 uçağa sahip olup, bu sayı sivil hava unsurları ile takviye
edilebilir. Rus hava gücü daha çok orta menzil bombardıman uçakları ile taktik
füzelere dayanmaktadır (IISS; 158-164). Rus Hava Kuvvetlerinin
modernizasyonu en öncelikli konudur. SU-27 ve MİG-29’lar en az 10 yıl daha
hizmette kalacaktır ama yeni nesil uçaklar ile ilgili kararlar önemli riskler
taşımaktadır. Bunların başında da gerçek ihtiyaca bir türlü karar verilememesi
gelmektedir.

Savunma Reformları ve Modernizasyon

Rusya’da savunma reformu oldukça yavaş işlemekte ve 2011-2015 dönemi
için öngörülen savunma yapısına ilişkin değişiklikleri hedeflemektedir.
Reformların amacı Rusya’nın karşılaşacağı küresel, bölgesel ve yerel güvenlik
sorunlarına karşı kullanılacak öncelikli ve gerekli vasıtaları sağlamaktır. Söz
konusu savunma reformunun ana parametreleri şunlardır (İsakova, 2006: viii);
- Komuta-kontrol sistemi değiştirilerek askeri bölgeler yerine kontrol
yetkisinin stratejik direktiflere göre çalışan operasyonel komutanlıklara
devredilmesi.
- Özel maksat (karşı-terör) kuvvetleri için müşterek karargahlar kurulması.
- Askeri istihbaratta reform.
- Nükleer stratejik kuvvet yapısının yeni duruma adaptasyonu.
- Savunma sanayiinde reform ve özel yatırımları kolaylaştırmak.
- Başkanlık yetkilerini artıracak şekilde silahlı kuvvetler üzerindeki
sivil kontrol için yeni düzenlemeler yapmak.

Yeni askeri-idari sistem; Batı, Güney ve Doğu’da üç bölgesel komutanlık (Batı
Avrupa, Orta Asya ve Uzak Doğu) öngörmektedir. Rus Federasyonu’nun yeni
komutanlıkları şu şekilde sıralanabilir (Giles, 2006: 3);

- Stratejik Nükleer Kuvvetler Komutanlığı (2010 yılında Vlasikha/ Moskova’da kurulacak).
- Hava ve Uzay Savunma komutanlığı (Hâlihazırdaki Hava Kuvvet
Komutanlığı yerine 2008’de Balashikha’da kuruldu).
- Ulaştırma Komutanlığı (2010 yılında mevcut 62’nci Ordu Askeri
Ulaştırma Havacılık birliği yerine kurulacak)
- Batı Komutanlığı (Leningrad ve Moskova askeri bölgelerinde
konuşlandı, Avrupa ve İskandinavya’ya yönelecek)
- Güney Komutanlığı (Kuzey Kafkasya ve Volga-Ural askeri
bölgelerinde konuşlandı, Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelecek)
- Doğu Komutanlığı (Uzak Doğu ve Sibirya askeri bölgelerinde
konuşlandı, Doğu’ya yönelecek).

Rus Kuzey Donanması hariç diğer deniz unsurları filotilla yapısına
dönüştürülerek ilgili bölgesel komutanlıklara bağlandı. Arktik bölgelerdeki
doğal kaynaklara ilişkin çıkarların korunması için ayrı bir düzenleme üzerinde
çalışılmaktadır. 2006 yılından beri Rus Genelkurmayı Leningrad Askeri
Bölgesi’nden başlayarak Tugay-Kolordu seviyesinde görev kuvvetlerini test
etmeye başladı (Kasyanov, 2006). 2006-2007 döneminde Pskov’daki 76. Hava
İndirme Tümeni, 31. Hava İndirme Tugayı, İvanovo’daki 98. Hava İndirme
Tümeni ve Çeçenistan’daki 42. Motorize Tümeni tamamen profesyonel hale
getirilirken, 106. Hava İndirme Tümeni ise kısmen profesyonel hale getirildi.
Savunma Bakanlığı Rusya’nın 58 bölgesine 24 saat yayın yapan bir radyo ve
televizyon yayını başlattı. Böylece ülke genelinde bir propaganda vasıtası
edinildi.

Rus Silahlı Kuvvetleri modernizasyon ve yeni silah tedarik programlarının ana
hedefi nükleer caydırıcılığın idamesi ile içeride ve dışarıda yapılacak karşı
terör ve özel operasyon yeteneklerinin edinilmesidir. Satınalma programlarının
üç ana unsuru (İsakova, 2006: 30); 

(1) Stratejik nükleer kuvvetler. 
(2) Kalıcı/hazır birliklerin teçhizatı. 
(3) Karşı terör faaliyetlerine angaje olan birliklerin teçhizatıdır. 

  Rus Savunma Bakanlığı, konvansiyonel kuvvetlerinireforma tabi tutarken yoğun   bir şekilde stratejik nükleer kuvvetler ve özel operasyon birliklerine yatırım yapmaktadır.

Uzayda 12 Operasyonel uydusu olan ve 24’e çıkarmayı hedefleyen Rusya, ABD’nin GPS’inden daha iyi bir küresel yönlendirme sistemi için
GLONASS’a özel önem vermektedir. Rus uzaya dayalı gözetleme sistemleri
dünya üzerinde uçan her füzeyi tespit edebilir. Rusya, uzay kuvvetleri ile erken
ikaz kabiliyetini radara dayalı sistemden kurtarmayı hedeflemektedir. 
Rus Silahlı Kuvvetlerine alınacak yeni araç ve teçhizat arasında şunlar
bulunmaktadır (Kohan, 2006);
- Kara Kuvvetleri için 170 modern zırhlı araç; 30 adet T-90 ana
muharebe tankı, 40 adet hafif piyade muharebe aracı, 125 zırhlı muharebe
aracı (BTR 80 ve BTR 90).
- Hava Kuvvetlerine 10 adet yeni Mi-28 ve K-50 helikopteri.
- Modernizasyona tabi tutulanlar; 180 adet T-72 ve T-80 ana muharebe
tankı, 170 adet zırhlı muharebe aracı, 90 adet hafif muharebe aracı, 152 adet
uçak ve helikopter.
- Tedariki planlananlar; gece görüş cihazları, BND-4 yeni zırhlı
personel taşıyıcı, 125 mm. topçu (Kord), makineli tüfekler (Pecheneg).

Rus Nükleer Stratejisi.,

Rusya, ulusal gelirinin yeterli olmaması ve azalan nüfusu nedeni ile daha çok
nükleer caydırıcılığına ağırlık verme eğilimindedir (Krepinevich, 2006: 12).
Bugün Rusya’nın büyük bir güç olarak algılanmasının temelinde –2008 yılında
Gürcistan’a yönelik süratli konvansiyonel başarısına rağmen, kullanılabilirliği
pratikte çok az olmakla birlikte hala elinde tuttuğu nükleer kabiliyetleridir.
Rusya artan bir şekilde caydırıcılık için nükleer silahlara dayanmakta, bir
yandan bu alandaki teknolojisini yenilemeye çalışmaktadır. Rus nükleer
üçlüsünü; stratejik hava, deniz ve yer kuvvetleri oluşturmakta olup,
modernizasyon 2015-2020 yıllarını hedeflemektedir. Rus stratejik caydırma
kuvvetleri 129.000 kişilik personeli ile 15 nükleer denizaltıda yer alan 216
füze ve 30.000 kişilik stratejik füze kuvvetinin kullandığı 570 ICBM’den
oluşmaktadır. Rusya’nın elinde 7.800 kullanıma hazır nükleer başlık (4.400
stratejik, 3.400 taktik) ve 9.000 adet ise depoda veya monte edilebilir nükleer
başlık bulunmaktadır (Halley, 2004).

2003 yılında yayınlanan Rus Savunma Bakanlığı Politika Kağıdı; nükleer
savaşa dikkat çekerek daha önce azaltılan Stratejik Roket Kuvvetleri’nin
gözden geçirilmesine ve SS-27’lerin çoklu savaş başlığına taşımasına vurgu
yapmaktaydı. 2004 yılında Rusya, 6.000 mil menzile sahip ve her biri 10
başlık taşıyan kıtalararası balistik füzelerinin (ICBM) hızını artırmayı öngören
çalışmalarını beyan etti. Gerekçe ise ABD’ye bir mesaj vermek yani füze
savunma sistemlerinden vazgeçirmekti. ABD ve Rusya, her ne kadar en düşük
rakamlarda nükleer silah sahip olma konusunda anlaşmış olsa bile ellerindeki
silahların birbirini tamamen yok etmeye yeteceği ve bunun sarhoş birinin
neden olabileceği bir kaza sonucu da meydana gelebileceği hatırdan
çıkarılmamalıdır.

Örneğin Rus ana denizaltı filosunun Delata IV balistik füze denizaltılarının her
biri 16 MIRV1 çok başlıklı füze taşımaktadır. Bu füzelerin haberleşme sorunu
ya da başka bir nedenle ateşlenmesi halinde; bunların en azının 12’sinin
hedefini bulacağı, 40X3 mil kare genişliğinde bir alanda ölümcül radyasyon
yayarak örneğin New York’da aynı anda üç milyon kişinin ölümüne neden
olacağı hesaplanmaktadır (Forrow, 1998: 1328-9). Rusya’nın stratejik nükleer
kuvvetler kullanımı ile ilgili komuta-kontrol ve erken ikaz problemleri de
bulunmaktadır. 1990’lı yıllarda Rusya, Çin ve ABD arasında birbirilerini
füzelerini hedef almamak konusunda yapılan anlaşmaya rağmen, füzeler birkaç
dakika da birbirini hedef alabilir. (Kay, 2006: 103)

1 MIRV: Multiple Independent Reentry Vehicles)


Yapılan hesaplamalara göre Rusya liderliğinin nükleer silaha başvurması için
sekiz dakikalık bir zamanı olduğu; bunun dört dakikasının yapılan saldırının
nükleer olup olmadığına karar verilmesi, dört dakikasının ise bir misilleme
yapılması ile ilgili karara ayrıldığı ifade edilmektedir. Nükleer ve askeri
modernizasyon harekât konseptlerini ve güvenlik stratejilerini değiştirirken
Rusya ve Çin’i de füzelere ortak karşı tedbir geliştirme de bir araya getirdi.
2004’ün sonuna doğru Rusya stratejik nükleer kuvvetlerinin belkemiği olan üç
uzun menzilli füze sistemi geliştirdi; (1) Topol M’lerin mobil versiyonu. (2)
Denizden atılan Bulava. (3) Yeni yüksek hızlı, manevra kabiliyeti yüksek araç.
Rusya, ABD ile yaptığı (31 Aralık 2012’ye kadar nükleer başlıklarını 1.700-
2.200 seviyesine indirilmesi) anlaşmaya sadık kalarak minimum caydırıcı
nükleer potansiyelini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Rus nükleer stratejisinin
esasları; minimum caydırıcılık, eşitlik yerine denge, asimetrik karşılık,
MITV’lere dönüş ve ABD’nin benzer bir hareketine karşılık Orta Menzilli
Nükleer Kuvvet Anlaşması’ndan tek taraflı olarak çekilmek olarak
değerlendirilmektedir. Rusya, karadan atılan ICBM’ler, denizaltıdan atılan
SLBM’ler ve stratejik füzeleri muhafaza ederken bunarı 2015 yılına kadar
2000 savaş başlığı ile yeniden donatacaktır. Böylece 2045 yılına kadar yeniden
modernizasyon ihtiyacı kalmayacağı değerlendirilmektedir. Nükleer envantere
her biri üç ile altı başlık taşıyan iki yeni füze; karadan atılan Topol-M (SS 27)
ve denizaltıdan atılan Bulava 30 (SS-NX-30) katılacaktır (Babakin, 2006).

Gürcistan Harekâtı Sonrası Rus Ordusu

Gürcistan’a yapılan harekât Rus Ordusundaki eksikliklerini tespit etmek için
bir fırsat oldu. 10 Eylül 2008 tarihinde Duma’da konuşan Savunma Bakanı
Anatoly Serdyukov, Gürcistan harekatı esnasında harekata katılan Kuzey
Kafkasya Bölgesinden 58. Ordunun modern silah ihtiyacının ortaya çıktığını
beyan etti. Savunma Bakanlığı silahlanma programında değişikliğe giderek
yeni silah yerine muharebe destek sistemlerine öncelik verdi. Gürcistan’ın
saldırısının başladığı ilk saatlerde verilen zayiatlar ve 58. Ordu’nun harekete
geçmekte zorlanması ve Gürcü birliklerin yerini tespit etmekte yaşanan
güçlükler bu değişimin nedenleri oldu. Özellikle keşif sistemleri ve insansız
hava araçları yönünden eksiklikler dikkati çekti. Ruslar keşif için Tupolev Tu-
22M3 stratejik bombardıman uçağı göndermek zorunda kaldı. Gürcü Çok
Namlulu Roket (MLRS) silahlarını susturmak için Su-25 jetleri kullanıldı ve
bunların dördü düşürüldü. Böylece Afganistan’dan sonra bir kez daha Su-25
jetlerinin radara yakalanma ve yer hedeflerini tespit zafiyeti ortaya çıktı.
Pek çok savunma sanayi sergisinde gösterisi yapılmış olmasına rağmen Ruslar,
Gürcü topçusu ve karadan havaya füzelerine karşı uygun silahlar bulamadı.
Rus elektronik karşı tedbirlerinin de Gürcü SAM füzeleri, keşif sistemleri,
radarları ve UHV haberleşmesi ile birlik muhaberesini karıştırma ve baskı
altına almada yetersiz olduğu görüldü (Petrov, 2008). Bu sonuçlar Gürcü
ordusunun modern teçhizattan yoksun olduğu bilindiğinden daha da rahatsız
edici oldu. 58. Ordu gereğinden çok fazla zayiat verdi ve teçhizat kaybetti. Rus
Ordusu uzun zamandır önemli problemler yaşamaktadır. Kuzey Kafkasya
Askeri Bölgesi’ndeki ana muharebe tankı olan T-72’lerin gece görüş kabiliyeti
yoktur. Aslında daha sophistike olan T-80-U ve T-90’ların da aynı sorunu
bulunmaktadır. Üstelik tankların üstündeki reaktif zırhların içinde patlayıcı
olmadığından tanksavar silahlarına karşı tepki vermeyeceği bilinmektedir.
Modern orduların aksine Rus tankları taarruz helikopterleri ile
desteklenmemektedir. Rusların tank ve motorlu birlikleri ile helikopter, taarruz
uçakları ve taktik bombardıman birlikleri arasında düzenli bir telsiz
haberleşmesi de bulunmamaktadır. Sonuç olarak Ruslar yıllardır birliklerini ve
ateş sistemlerini entegre edecek bir muharebe destek sistemi eksikliği
çekmektedir. Modern silah sistemleri için de geç kalınmıştır. Bununla beraber
Gürcistan harekatı zafer ile sonuçlandığından Rus Ordusunun bu eksikleri kısa
sürede tamamlaması da beklenmemektedir. Son olarak, Rusya yeni ABD
yönetimi ile Avrupa coğrafyası üzerinde üç konuda pazarlığa hazırlanmaktadır
(Yevseyev, 2008); ABD’nin Avrupa’ya kurduğu füze kalkanı tesisleri, START-2 görüşmeleri ve Avrupa’daki Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması.

SONUÇ

Bağımsız büyük güç olmayı hedefleyen Rusya, geçmişte olduğu gibi Batı ve
Doğu arasındaki çelişkisini halihazırdaki yönetimin hevesleri ile ‘bağımsız
büyük güç’ olma rolü ile aşmaktadır. Bu rol onun stratejik bağımlılık ve daha
büyük bir politik kimliğin altında kalmadan kendi yolunda yürümesini
sağlayacaktır. Öte yandan Rusya, giderek daha fazla oranda ülke dışındaki ve
özellikle eski Sovyet alanındaki imajına ve kendi ‘yumuşak gücü’nün, yani
ekonomik, siyasi ve kültürel cazibesinin geliştirilmesine önem vermektedir.
Yapısal bir krizde olan Rus Ordusu 2003 yılından beri sistemli bir gelişme
dönemine girmiş bulunmaktadır. Ancak, Rusya’nın SSCB döneminden gelen
askeri gücünü koruduğunu söylemek güçtür. Özellikle deniz gücünde ciddi bir
zayıflık söz konusudur. Savunma reformların amacı Rusya’nın karşılaşacağı
küresel, bölgesel ve yerel güvenlik sorunlarına karşı kullanılacak öncelikli ve
gerekli vasıtaları sağlamaktır.

Rusya Federasyonu ve Türkiye, 21. yüzyılın ilk on yılını benzer stratejik
koşullar ile aşmaya çalışmaktadır. Farklı kültür ve coğrafi kapsamlarda da olsa
bir yandan büyük güçler tarafından izole edilme tehlikesi, diğer yandan Doğu
ve Batı kültürü arasında yaşanan çelişkiler iki ülkeyi de daha bağımsız
politikalar ile güçlerini geliştirmeye ve korumaya itmektedir. Şüphesiz Rusya
Federasyonu’nun 20. yüzyıl boyunca edindiği tecrübe, ulaştığı güçlü konum ve
imkânları Türkiye ile kıyaslanamaz ölçüde kendisine avantajlar sağlamaktadır.
Bununla beraber Türkiye’nin bu sıkışık coğrafyada Rusya’dan öğrenebileceği
ve işbirliği yapabileceği pek çok fırsat ta bulunmaktadır. 

    Özellikle enerji denklemleri ve Batı’nın Rusya ile iyi geçinme mecburiyetinde olması Türkiye’yi Rusya ile ilişkilerinde özel bir konuma sokabilir. Rusya’nın
güvenlik ihtiyaçları ve yaklaşımları yanında izleyeceği savunma stratejileri de
bu özel konumu daha anlamlı hale getirecek projeler sunabilir.

KAYNAKÇA

BABAKİN Alexander, The Retaliation Strike Is Unavoidable, Nezavisimoye
Voyennoye Obozreniye, (May 19, 2006).
BBC News, Russian Army Off-Duty Deaths Rise, (November 17, 2004).
BLANK Stephen, Reading Putin’s Military Tea Leaves, The Jamestown
Foundation Eurasian Monitor, (May 19, 2006).
BLUTH Christopher, Russian Military Forces: Ambitions, Capabilities, and
Constraints, in Security Dilemmas in Russia and Euroasia, ed. Roy Allison
and Christopher Bluth, Royal Institute of International Affairs, London 1998.
FORROW Lachlan, Accidential Nuclear War, New England Journal of
Medicine, No.338, 1998.
FRİEDMAN George, The Medvedev Doctrine and American Strategy,
Strategic Forecast Report, (02 Sep 2008).
GILES Keir, Russian Regional Commands, Conflict Studies Research Centre,
London, 2006)
HALLEY David, Russia Seeks Safety in Nuclear Arms, Los Angeles Times,
(December 4, 2004).
International Institute of Strategic Studies: Strategic Survey 2003-2004: An
Evaluation and Forecast of World Affairs, Oxford University Press, Oxford,2004.
ISAKOVA Irina, Russian Defense Reforms: Current Trends, Strategic Studies
Institute, US Army War College, Carlisle PA, 2006.
Soğuk Savaş Sonrası Rusya Federasyonu Güvenlik Ve Savunma Anlayışı
Journal of Strategic Studies 99 1 (3), 2009, 79-9 9
ISAKOVA Irina, The Russian Defense Reform, Central Asia-Caucasus
Institute & Silk Road Studies Program, China and Eurasia Forum Quarterly,
Volume 5, No. 1, 2007.
KASYANOV Georgyi, Discharged Generals Lead Military Reform,
Nezavisimoye Voyennoye Obozreniye, (March 17, 2006).
KAY Sean, Global Security in the Twenty-First Century, Rowman&Littlefield
Publishers Inc., Maryland, 2006.
KOHAN Nikita, For Providing A Secure Parity, www.oborona.ru (26 Şubat 2006).
KOLT George, Rooots of Russian National Security, Edt. Michael H.
Crutcher: “Russain National Secuity Perceptions, Policies, and Prospects”, US
Army War College, Carlisle, 2001.
KORTUNOV Andrei, What is the Russian National Security Community?,
Edt. Michael H. Crutcher: “Russain National Secuity Perceptions, Policies, and
Prospects”, US Army War College, Carlisle, 2001.
KREPINEVICH Andrew, Strategic Shocks, Center For Strategic and
Budgetary Assessments, Washington D.C., 2006.
ÖZDAĞ Ümit, Rusya’nın Yeni Stratejisi ve Türkiye, Yeniçağ Gazetesi, (11-12 Ocak 2007).
PETROV Nikita, Special for RIA Novosti, Moscow News, (December 4, 2008).
PUTİN’in Federal Meclise 10 Mayıs 2006 tarihinde yaptığı konuşma.
www.president.ru
WEBSTER William, Russian Organized Crime, Center for International
Strategic Studies, (Washington D.C., 2002).
YEVSEYEV Vladimir, End-Of-Year Non-Summit Of The CIS, Institute of
World Economy and International Relations, Moscow, 2008.
YOUROUKOV Plamen, New Russian Imperialists Wield Energy Weapon, Defense News, (April 12, 2008).


***

8 Nisan 2016 Cuma

Hakan Fidan Gerçekten İsrail'in Hedefinde mi? Yoksa Yeni Bir İktidar Oyunu mu Oynanıyor?



Hakan Fidan Gerçekten İsrail'in Hedefinde mi? Yoksa Yeni Bir İktidar Oyunu mu Oynanıyor?



Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat
Tarih:20/10/2013  
Türü:İç Politika 



Eğer, Hakan Fidan " Türkiye'nin Putin'i " olarak yakın gelecek projeksiyonlarına sokulmuşsa;

Tayyip Erdoğan'ın " Sağlık Durumu " sanıldığından ciddi demektir.

Öyledir çünkü, Putin benzetmesi kadar kritik bir benzetme yapabilen hiç kimse, böyle bir " Medyedev hatasına " düşmez..


****

Bayram gündeminde arada kaynayan çok önemli bir konu var. Amerikan ve İsrail basınında aniden MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef alan makaleler yayımlanması ve bu yayınlara mal bulmuş mağribi gibi atlayan Tayyip Erdoğan medyasının, (dikkat edin, "yandaş medya" demiyorum, zira konuya balıklama dalan tek medya kesimi, Tayyip Erdoğan'a bağlı olanlar. Cemaat medyası ile Abdullah Gül'e yakın kalemler konudan uzak durdu) "Tayyip Erdoğan'ı yedirmeyiz" kampanyasına benzer bir "Hakan Fidan'ı yedirmeyiz" kampanyası başlatmaya yönelmesi.

Neler oldu, kısaca hatırlayalım:

Kurban bayramının üçüncü günü, yani 17 Ekim 2013'te Washington Post gazetesinde yayımlanan bir makalede, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İran yetkililerine, "İsrail hesabına çalışan bir grup İranlı ajanın listesini ilettiği" yazıldı.

Makalenin yazarı tanıdık bir isimdi: Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “one minute” çıkışını yaptığı panelin moderatörü olan gazeteci David İgnatius.

Bu, Hakan Fidan'ı İsrail'in hedefi haline getirecek bir bilgiydi ki zaten Tayyip Erdoğan'ın çevresi de Fidan'ın "İsrail'in hedefi" olarak nam salmasından nedense her zaman pek hoşnuttular..

Başbakan'ın maaşlı danışmanları bayram-seyran demeyip hemen twitter'ın başına koştular ve Amerikan basınında pek de bir ağırlığı olmadığı anlaşılan bu köşe yazarının iddiasına karşı salvo atışları başlattılar.

Örneğin, Erdoğan'ın danışmanlarından Mustafa Varank'a göre bu bir "psikolojik harp" işaretiydi. "Hükümete ve istihbarata karşı uluslararası psikolojik harp harekâtından önümüzdeki uzun seçim döneminde vazife çıkaranlar mutlaka olacaktı"..

Olayı Gezi direnişine bağlama fırsatını da hebâ etmeyen Varank, şöyle dedi:

" Sonbahar sıcak geçecekti ya hani? Baktılar olmuyor, hükümetin ve istihbaratın itibarına yönelik uluslararası kampanyaya hız verdiler"

" İsminin açıklanmasını istemeyen" bir başka istihbarat yetkilisi de Turkish Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin'e konuşmakta gecikmedi:

“ Bu medya kampanyasını, arkasında İsrail kaynaklı bir çabanın bulunduğu bir saldırı olarak görüyoruz.."

Hakan Fidan'ın İsrail'i "ne kadar rahatsız eden" bir MİT Müsteşarı olduğu konusunda bu makale bile fazlasıyla malzeme değeri taşırken, yeni bir kazan kaynatmak arzusuyla tutuşanlara altın tepside bir 'fırsat' da ertesi gün “The Jewish Press” adlı, sanı pek de duyulmadık Kudüs kaynaklı bir internet sitesi tarafından sunuldu.

Sitede, İgnatius'un yazısının yorumlandığı bir "analizde" şu inanılmaz cümleler kuruldu:

“Amerikalılara göre, burada suçlanması gereken 50 yılık işbirliğinin ardından Türkiye’nin bunu yapmayacağını düşünmüş olan MOSSAD. Bu da demek oluyor ki, MOSSAD naif davranmış olabilir.Bir sabah arabasında özel bir sürprizi hak eden varsa o da Türkiye istihbarat şefi Hakan Fidan’dır.”

MİT Müsteşarı açıkça ölümle tehdit ediliyordu. Bunu yapmamış ve "yapmayacak" olan bir MOSSAD'ın 'zafiyetinden' söz ediliyordu! Hem de isminde açıkça "Jewish" kelimesi geçen bir yayın tarafından!.. Ve de İsrail'in sessizliği eşliğinde?

Erdoğan'ın medyadaki ekibi, sakin geçen bayram tatilinin mahmurluğundan hemen sıyrıldı. Şantajın hedefi MİT Müsteşarı'ndan çok "bizzat Başbakan Erdoğan'ın kendisiydi." Sabah, Meydan, Star, Akşam gibi Erdoğan'ın doğrudan kontrölünde olan gazeteler ve yazarları, İsrail'in sözüm ona "Hakan Fidan'ı yeme operasyonunun" birer ucundan heyecanla tuttular.

Cemaat medyasının sessizliği ise doğrusu dikkate şâyandı. "Sessiz kalmakla" suçlanmasına fırsat kalmadan, Sabah gazetesinin Erdoğan için farklı bir şeyler yapmak arzusu ile yanıp tutuşan yazarı Sevilay Yükselir tarafından "suç işlemekle" suçlandılar. Yükselir, makaleyi "yorumsuz" haberleştiren Today's Zaman gazetesinin, Fidan'ın tehdit edilmesinde 'aracılık' yaptığını iddia ederek, bu gazete hakkında yasal soruşturma yapılması gerektiğini savundu.

Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş'in Yükselir'e yanıtı ise doğrusu Ulusal Kanal'ın üslûbunu aratmadı:

"Yahu elinizde kulağı kocaman, eli her yere ulaşan istihbari örgütler var. Varsa bir ilinti çık erkekçe ortaya koy. Yoksa iftira atma. Ayıp. danışmanını, yalakasını, yardakçısını, hokkabazını niye sahaya sürüyorsunuz?Devlet de sizsiniz, yargı da! Buyrun…”

24 saat içerisinde saman alevi gibi büyüyen olayı, bir adım öteye taşıyan "ulusalcı medya" ise ilginç bir iddia ortaya attı. Yurt gazetesi yazarı Ali Ekber Ertürk'ün haberine göre Tayyip Erdoğan, kendisinden sonra başbakanlığa Hakan Fidan'ı hazırlıyordu!

Bu manşetten sonra, şu soruyu sormanın zamanı gelmiş bulunuyor:

Tayyip Erdoğan, "veliaht" olarak Hakan Fidan'ı işaret ediyorsa, ABD ve İsrail medyasında aniden beliren Hakan Fidan haberlerinin "arkasındaki güç, İsrail değil bizzat Erdoğan ve MİT'in kendisi olmasın?"

Bu sorunun haklılığını düşündüren bir başka haber, bugün (20.10.2013) Cumhuriyet gazetesinden geldi. Mikrofonu parti içine uzatan gazetenin deneyimli AKP muhabiri Erdem Gül, AKP'lilerin olayı Hakan Fidan'ı tutuklama girişimi olan 7 Şubat sürecinin "devamı" olarak gördüklerini belirttikten sonra şu bilgileri aktardı:

" 2014’teki kritik seçim süreci de gözetilerek asıl olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hedef alındığı değerlendirmeleri yapılıyor. AKP’de cemaate yakın medyanın Fidan tartışmasında büyük bir suskunluk sergilediğine de vurgu yapılıyor.

AKP’liler, olayın Türkiye’nin bölgedeki dış politikasına ve iç politikada da özellikle 2014’teki Köşk seçimlerine yönelik beklentilerle sahneye konulduğunun altını çiziyor.

Hedef Fidan değil Erdoğan: Operasyon Fidan üzerinden yürütülüyor ama asıl hedef doğrudan Başbakan Erdoğan. Hedef artık parti değil Başbakan’ın kendisi ve siyasi geleceği."

Erdem Gül'ün haberindeki en çarpıcı unsur kuşkusuz, AKP'liler tarafından yapılan şu değerlendirmeydi:

"Bu operasyon, özellikle İsrail patenti nedeniyle ters tepiyor. Amaç Fidan’ı yıpratmak ama tam tersi oluyor. Fidan İsrail’in hedefinde olduğu sürece içeride kazanacaktır. Bir süreden beri Erdoğan sonrası olası Başbakanlık ya da parti liderliği tabanda güçlenen isimlerde değişiklik yaşanıyor. Bir sene önce yapılan tüm anketlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dışında en çok destek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na çıkıyordu. Ancak bu olaylar Fidan’ın tabanda güçlenmesine neden oluyor. Yapılacak olası başbakan adayı anketlerinde Fidan’ın Davutoğlu’nun üstünde destek bulması şaşırtıcı olmaz. Üstelik AKP Grubu içinde Fidan’ı bizzat tanıyan milletvekili sayısı parmakla gösterilecek kadar az.." (Haberin tamamı için: http://cumhuriyet.com.tr/?hn=447822&kn=7&ka=4&kb=7 )

Amaç, AKP tabanındaki "İsrail karşıtlığı" üzerinden yeni bir "lider adayı"parlatmaksa, ABD ve İsrail medyasında peşpeşe sürüme sokulan bu iki yazının arkasında Erdoğan ve MİT'in olduğunu neden düşünmeyelim?

Hem de "Erdoğan sonrası" için yapılan parti içi anketlerde, "yüksek oylar alan" Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'na güzel bir cevap olmaz mı bu?

"Hakan Fidan'ın İsrail'in çıkarlarıyla çatıştığı masalına kim inanır? Erdoğan ve MİT, Suriye olayında açıkça İsrail'in eline oynamadılar mı?" sorusunu sormayı aklından geçirenler varsa bundan vazgeçsin, zira bu tür "tenâkuzlara" AKP'liler nasılsa zerre kadar kafa yormaz. ..

Gelelim, Hakan Fidan'ın ismi etrafında koparılan bütün bu gürültünün en "bomba" tarafına..

Bu bomba, bizzat AKP tarafından derin operasyonlarda kullanılan Milat isimli gazete tarafından patlatıldı.

İsa Tatlıcan imzalı yazıda "Türkiye'den bir Putin çıkar mı?" sorusu sorulduktan sonra, şu ilginç fikirler gündeme getirildi:

" Rusya Devlet Başkanı Putin, uzun yıllar Rusya iç istihbarat servisi başkanlığı ve Rusya'nın Polütbüro'su olarak adlandırılan Rusya Güvenli Konseyi sekreterliğini yürütmüştü. Hakan Fidan'ın hızlı yükselişini yorumlayan bazı çevreler son dönemde 'Türkiye'den de bir Putin neden çıkmasın' söylemini ciddi ciddi dillendirmeye başlamıştı. Hatta Fatih Altaylı bu söylemi bir adım ileriye taşıyarak 'Çankaya'ya hazırlanan Erdoğan'ın Başbakan adayı Hakan Fidan' iddiasını köşesine taşımıştı.

Hakan Fidan'ın siyasi duruşu benzemese de bürokrasideki yükselişini Putin'e benzeten ve siyasetin önemli aktörlerinden biri olacağını iddia eden köşe yazarları artık sadece Fatih Altaylı ile sınırlı değil.

Siyasette süprizleri seven Başbakan Erdoğan'ın kritik yurtdışı gezilerinde sürekli yanında bulunan 'sır küpü' Hakan Fidan'ı Başbakanlığa taşır mı?

Bu soruyu önümüzdeki dönemde daha sık soracağımızı düşünüyorum. Hakan Fidan'ın bürokrasideki yükselişini siyasete taşıyabileceğini düşünen ve bizim gibi bu soruyu soran çevreler şimdiden ön kesmeye çalışıyor olabilir."

Aynı argüman, ilginç bir şekilde, yine deneyimli bir AKP muhabiri olan Ali Ekber Ertürk'ün Yurt gazetesindeki haberine ise şu şekilde yansıyordu:

"Hakan Fidan, teknokrat bir bürokrat olarak, siyasi konularda çok deneyimli bir isim değil. Bu da kabinesinde teknokrat isimlere ağırlık veren Erdoğan için önemli bir ayrıntı. Erdoğan, 'siyasi imajı ön planda' olan isimlerden çok teknokrat yönüyle öne çıkan isimlere daha çok güveniyor. Hakan Fidan'ın da öteden beri birlikte çalıştığı ve kendisini, genç yaşında makamların en yükseklerine çıkaran Erdoğan'ın 'güvenini sarsacak'bir isim olmadığı belirtiliyor. Üstelik, kendisine en zor döneminde 'yedirmem'diyerek sahip çıkan, bu uğurda Cemaat'le bile zıtlaşmayı göze alan Erdoğan'a Fidan'ın ihanet etmesi beklenmiyor."

Şimdiki soru da şu:

Neden Medyedev değil de Putin ?

Normal şartlarda, Tayyip Erdoğan'ın kendisi Köşk'e çıkıp, arkasında da Hakan Fidan'ı bırakmak istiyorsa, bu durumda " Putin " in Erdoğan, Fidan'ın da " Medyedev " olması gerekmiyor mu?

Bir operasyon aygıtı olarak piyasaya sürülmüş olan Milat gazetesinin böyle bir benzetme yanlışına düşmesi olası mı?

Eğer, " Türkiye'nin Putini " Hakan Fidan olacaksa, Tayyip Erdoğan nerede yer alacak?

Milat gazetesinin böyle bir teşbih hatasına düşmeyeceğini bilerek ve de madem spekülasyon serbest, biz de deriz ki:

Eğer, Hakan Fidan " Türkiye'nin Putin'i " olarak yakın gelecek projeksiyonlarına sokulmuşsa;

Tayyip Erdoğan'ın " Sağlık Durumu" sanıldığından ciddi demektir.

Öyledir çünkü, Putin benzetmesi kadar kritik bir benzetme yapabilen hiç kimse, böyle bir " Medyedev hatasına " düşmez..

Hakan Fidan'dan bir Putin profili çıkar mı bilemeyiz, ancak her konuda bol bol hata yapma lüksüne sahip olan "devletimizin", siyasi emanetçilik konusunda sıfır hataya sahip olduğunu hatırlatırız. MHP'nin Türkeş'ten sonra Devlet Bahçeli'ye 'emanet edilmesi' özellikle hatırlanmalıdır.

Bu tecrübenin ışığı altında, abartılı " Putin" benzetmelerinin aksine,"mûnis devlet memurları" da çıkabilir projenin altından..

Son bir not olarak, Hakan Fidan planlarından Tayyip Erdoğan'ın da haberdar olduğunu ve bunları desteklediğini anlamaktayız.

Çevresinde Hakan Fidan'dan başka güvendiği kimse kalmadı zira..

www.acikistihbarat.com
twitter.com/fasibel


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10424

..