kanlı noel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanlı noel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2018 Pazar

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 11

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 11



III. İKİ KRİZ ARASI DÖNEMDE YAŞANAN GELİŞMELER 


1967 krizinde ABD’nin takındığı tutumu ve izlediği politikayı daha iyi 
değerlendirebilmek için iki kriz arası dönemde yaşanan gelişmelere bakmak 
gereklidir. Çünkü bu üç yıllık süreç, 1964’teki krizde ABD’nin izlediği Kıbrıs 
politikasının sorunun tarafları üzerindeki etkilerinin Washington tarafından açıkça hissedildiği bir dönemdir. 1967 krizi sırasında ABD’nin yaptığı girişimler bu dönemdeki gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmiştir. 

A. Türkiye’de ve Yunanistan’da Yaşanan Gelişmeler 

1967 Arap -İsrail Savaşı, Vietnam Savaşı gibi sıcak çatışmalara rağmen 
ABD ve SSCB arasındaki Soğuk Savaş, özellikle 1960’ların başlarındaki Berlin ve 
Küba krizlerinden sonra, giderek artan bir “Yumuşama” dönemine girdi. Blokların içinden muhalif seslerin yükselmesi, sömürgecilikten kurtulma sürecinin hızlanarak devam etmesiyle bağlantısız ülke sayısında artış yaşanması, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Çin ve Japonya gibi aktörlerin uluslararası arenada belirmeye başlaması gibi olaylar iki kutuplu uluslararası sistemin katı yapısının görece kaybolduğunun işaretleriydi.398 
Soğuk Savaş ortamında yaşanan bu Yumuşama’nın etkisiyle Türkiye ve Yunanistan’ın kuzeyden algıladıkları tehditteki azalma da “milli mesele” olarak gördükleri Kıbrıs sorununa daha çok vurgu yapmalarına ve bu sorun nedeniyle “iç işlerine karışma” olgusuna daha hassas bakmalarına yol açtı.399 

 1. Kıbrıs Sorununun Türk Dış Politikasına Etkileri 

a. Johnson Mektubu’nun Etkisi 

1964 yılı boyunca Kıbrıs’ta yaşanan olaylara karşı ABD’nin takındığı tutum 
Türkiye - ABD ilişkilerine ve genel olarak Türk dış politikasına önemli etkilerde 
bulundu. Krizin ilk günlerinden beri ABD’nin daha aktif olmasını ve Batı dünyasının lideri vasfını kullanarak soruna Türklerin çıkarlarını da gözetecek bir çözüm bulmasını bekleyen Türkiye için, 1964 yılının sonuna gelindiğinde, durum tam bir hayalkırıklığıydı. Bu beklentiler karşılanmadığı gibi, bir de Türk yetkililerde “Johnson Mektubu”nda kullanılan sert ifadelerin yarattığı 
şaşkınlık hâkimdi. 

Aslında Türk - Amerikan ilişkilerinde daha önce de sorunlar ortaya çıkmıştı. 
1962’deki Küba Füze Krizi sırasında Türkiye, haberi olmadan Soğuk Savaş’ın iki 
kutup lideri arasındaki pazarlığın konusu olmanın sıkıntısını yaşamıştı. Ancak 
NATO’ya endekslenmiş bir dış güvenlik politikasının mantıklılığını ciddi biçimde 
sorgulanması asıl olarak 1964 Kıbrıs krizi sırasında gerçekleşti.400 Kıbrıs sorununun Türk dış politikasını böyle derinden etkilemesinin sebeplerinden biri “şüphesiz başta Birleşik Amerika olmak üzere, Türkiye’nin devlet düzenini seçerken kendisine örnek olarak aldığı ve bir dizi siyasal, ekonomik ve askeri bağlarla bağlandığı Batılı devletlerin bu olay karşısındaki tutumları[ydı].”401 Türkiye açısından bu tutumun en somut örneği ise “Johnson Mektubu”ydu. 

5 Haziran 1964’te gönderilen bu mektubun içeriği, gönderildiği dönemde 
kamuoyuna açıklanmamıştı. Türk halkı gazetelerden sadece “ABD’nin Türkiye’nin çıkarma girişimini yine önlediğini” öğrenmişti. Ancak sonradan Türkiye’de bu konu bir seçim malzemesi olarak kullanıldı ve mektupta yazılanlar hakkında dedikodular ortaya çıkmaya başladı. Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda görev yapan gazeteci Cüneyt Arcayürek’in mektup metnini ele geçirmesi ve mektubun 13 Ocak 1966 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanması sonucu Ankara’nın isteği üzerine ABD, Başkan Johnson’ın gönderdiği mektubu ve Başbakan İnönü’nün cevabını Ocak 1966’da yayınladı. İki ülke basınında da mektuplar ve bunlara ilişkin yazılar yer aldı.402 

Mektupların yayınlanması Türk kamuoyundaki ABD karşıtlığının artmasına 
neden oldu. Dış politikadaki değişim rüzgârları ise daha öncesinde esmeye 
başlamıştı. Bu değişim ihtiyacının işaretlerinden biri ve Batı’nın Kıbrıs sorununa 
yönelik tutumundan duyulan memnuniyetsizliğin ilk ciddi ifadesi, Başbakan İsmet İnönü’nün Nisan 1964’te Time dergisine verdiği demeçte görülmekteydi. Söz konusu demeçte İnönü, Batı ittifakının kendisini yıkmak isteyen güçlerle adeta yarış halinde olduğunu söyleyerek bunun gerçekleşmesi durumunda yeni şartlarda yeni bir dünyanın kurulacağını, Türkiye’nin de bu yeni dünyada kendisine iyi bir yer bulabileceğini ifade etmişti.403 

Bu sözler aslında ABD’ye yönelik bir serzenişti. ABD ile kurulan yakın 
ilişkilerin ve NATO ittifakına güvenmenin hikmeti hakkındaki şüpheler “Johnson 
Mektubu”ndan sonra daha da arttı.404 “Türkiye ile ABD arasındaki yabancılaşma süreci bu mektup ile başladı.”405 Gürel’e göre, Türk yöneticiler bu mektuptan iki önemli ders çıkarmıştı. Birincisi, Amerikan yardımının koşulsuz değil, ABD’nin onayladığı amaçlar için kullanılmak üzere verildiğiydi. İkincisi ise, NATO’nun da tıpkı öteki uluslararası örgütler gibi, egemen devletlerin yer aldığı ve bunların iradesi dışında harekete geçmeyen bir örgüt olduğu, yani NATO’nun otomatik işlerliği olmadığı idi.406 Ayrıca NATO ile olan bağlantıların, Türkiye’nin kendi ulusal çıkarını ilgilendiren konularda karar alma özgürlüğüne önemli biçimde ket vurduğu da anlaşıldı.407 Özellikle SSCB’nin olası müdahalesine ilişkin mektupta yer alan ifadeler sayesinde ABD’nin “müttefik” ve “ittifak” kavramlarına yüklediği anlamlar ile Türkiye’nin yüklediği anlamların aynı olmadığı görüldü.408 Yaşanan bu hayalkırıklığı nedeniyle Türkiye’de Batı karşıtı düşünce ve akımlar hızlı biçimde yayıldı. Hatta bazı çevreler Türkiye’nin NATO’dan çekilerek tarafsız bir dış politika izlemesi gerektiğini öne sürdüler.409 

Bütün bu sorgulamalar, Türkiye’nin sorunlarını daha realist bir şekilde 
değerlendirmesini sağladı. Soğuk Savaş ortamında yaşanan Yumuşama da 

Türkiye’nin daha bağımsız ve çok boyutlu dış politika seçenekleri tasarlamasına 
imkân verdi.410 Türkiye, ABD ve Batı yanlısı tek boyutlu dış politikasında gözle 
görülür ölçüde değişikliğe giderek çok yönlü bir dış politika izlemeye çalıştı. Bu 
yöndeki girişimlerden en önemlisi, 1953’te Stalin’in ölümünden beri iki ülke 
arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki Sovyet önerilerine cevap verilmesiydi. 

b. Türkiye - SSCB İlişkilerinde Yakınlaşma 

Daha önce de belirtildiği gibi, SSCB 1964 yılı boyunca Kıbrıs sorununda 
Makarios’u destekleyen bir tutum takındı. Adayı NATO şemsiyesi altına sokacağını düşündüğünden enosise karşı çıkarak Rum liderin bağlantısızlık politikasını devam ettirebilmesi için sürekli olarak Kıbrıs’ın tam bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne vurgu yaptı. Türkiye’nin adaya müdahalede bulunma tehditlerini ve Ağustos 1964’te gerçekleştirdiği havadan müdahaleyi sert bildirilerle eleştirdi. Ancak krizin yatıştığı 1964 sonbaharında, Türkiye’nin ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki girişimlerine karşılık verme konusunda da tereddüt etmedi. Türkiye - SSCB ilişkileri açısından Türk Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in Moskova’ya yaptığı ziyaret bir dönüm noktası oldu.411 

30 Ekim - 6 Kasım 1964 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu ziyarete ilişkin 
ortak bildiride Kıbrıs konusunda şöyle denilmekteydi: “…taraflar Kıbrıs sorununun, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi esasına ve her iki ulusal topluluğun kanuni haklarına saygı ve adada iki ulusal topluluğun varlığını tanıma esası üzerine, barış içinde yaşamalarını sağlayacak bir şekilde, barışçı yollarla çözümlenmesine taraftar olduklarını belirtmişler dir…”412 Bildiride SSCB’nin adadaki iki ayrı toplumun varlığını tanıması ve Türk toplumunun Kıbrıs’ta Rum toplumu ile birlikte yaşama hakkını destekleyen tutumu, Moskova’nın Kıbrıs konusunda Türkiye’nin görüşlerini kabul etmeye başladığının açık göstergeleriy di.413 

Bu nedenle 5 Kasım 1964 tarihli bu bildiri Türkiye’nin Kıbrıs politikası açısından 
oldukça önemli bir gelişmeydi. 

SSCB’nin ani bir şekilde Kıbrıs konusundaki Türk tezine yaklaşan bir tutum 
sergilemeye başlamasının altında başlıca iki neden yatmaktaydı. Birincisi, Batılı 
müttefiklerinin Kıbrıs konusundaki tutumları nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan ve 
SSCB’yi dışlayarak Kıbrıs sorununa çözüm bulmanın olanaksızlığını anlayan 
Türkiye’nin414 yeni bir dış politika anlayışı kazanmasıydı. İkincisi de, bu anlayış 
doğrultusunda, SSCB ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Türkiye’nin taleplerine 
hemen karşılık verebilecek yeni bir yönetimin Moskova’da iş başına geçmiş 
olmasıydı.415 Bu bakımdan Erkin’in ziyareti, iki ülkenin niyetlerini birbirlerine belli etmeleri açısından bir fırsat olarak değerlendirildi. 

Bu ziyaretten sonra iki ülke arasındaki üst düzey ziyaretler hız kazandı. 
Yapılan görüşmelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da adımlar 
atılarak Ankara - Moskova yakınlaşması sağlandı. İki ülke arasındaki ilişkiler 
geliştikçe SSCB’nin Kıbrıs konusundaki tutumu da Türkiye’nin “federasyon” tezine yaklaştı.416 Bununla birlikte Türkiye, SSCB’ye karşı yelkenleri tamamen suya indirmeye de gönüllü değildi. Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesindeki çıkarları esas olarak Kıbrıs sorunuyla baş edebilmek için esneklik kazanmada yatıyordu.417 

c. Türkiye - ABD İlişkilerinde Gerileme 

Bu dönemde Türkiye - ABD ilişkileri ise eski yakınlığını giderek kaybetti. 
Türkiye, dış politikasında yeni yönelimlere başvurarak ABD’ye ve NATO’ya karşı 
biraz daha mesafeli durmayı denedi. Kıbrıs sorunundaki tutumlarından duyulan 
hayalkırıklığı çeşitli yollarla Batı dünyasına -özellikle de ABD’ye- hissettirilmeye 
çalışıldı. Birçok kitap, gazete ve dergide yayınlanan yazılarda NATO’nun “esnek 
karşılık”418 olarak adlandırılan yeni stratejisi ve bunun Türkiye’nin ulusal 
güvenliğine etkisi, Türkiye ile ABD arasında imzalanmış olan ikili anlaşmalar gibi 
konular yoğun biçimde eleştirildi.419 ABD tarafından öne sürülen, NATO üyesi 
ülkelerden bir “Çok Taraflı Güç” (Multilateral Force - MLF) kurulması yönündeki 
proje Ocak 1965’te Türkiye tarafından reddedildi.420 1966’da Türk Hükümeti, ABD ile Türkiye arasındaki mevcut ikili anlaşmalarda düzenlemeler yapılması konusunda girişimde bulundu. ABD’nin bu teklifi kabul etmesi ile başlayan gözden geçirme süreci, Türkiye’ye topraklarındaki ABD üsleri üzerinde daha çok kontrol imkânı veren yeni Savunma İşbirliği Anlaşması’nın Temmuz 1969’da imzalanması ile sonuçlandı.421 

Türkiye yine bu dönemde NATO’ya bağlı askeri gücünün artırılması talebine 
olumsuz cevap verdi; Amerikan nükleer denizaltısının İstanbul limanını ziyaret 
talebini reddetti; Birleşmiş Milletler’de, Vietnam’da kuvvet kullanılmasına karşı 
olduğunu belirterek dolaylı yoldan ABD’yi eleştirdi; 1966’dan sonra Amerikan savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine kısıtlama getirdi.422 1967’deki Arap -İsrail Savaşı sırasında, ABD’nin Türkiye’deki iletişim istasyonlarını kullanmasına müsaade etmesine rağmen, yeni dış politika anlayışının bir başka açılımı olan “Arap dünyasıyla yakınlaşma” çabalarını göz önünde bulundurarak Amerikan üslerinden yakıt ve erzak ikmali yapmasına izin vermedi.423 

Yine de 1960’lı yılların ortalarında Türkiye - ABD ilişkilerinde görülen bu 
bozulmayı yalnızca Kıbrıs sorununda yaşanan anlaşmazlıkların etkisine bağlamamak gerekir. Zaten iki ülke arasındaki ilişkilerin eşitsiz ve bağımlılık yaratan yapısı nedeniyle Türkiye’nin ABD’nin bazı eylemlerinden hoşnut olmaması kaçınılmaz bir durumdur.424 Nitekim 1960’lar boyunca Kıbrıs sorununun yanı sıra füze bunalımı, haşhaş sorunu gibi nedenlerle de bu ülkeler arasında anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Ancak Rustow’un da haklı olarak belirttiği gibi, ilişkilere en büyük gölgeyi Kıbrıs sorunu düşürmüştür.425 Bununla birlikte Türk - Amerikan ilişkilerindeki bozulmanın göstergeleri olan yukarıdaki gelişmelere rağmen, Soğuk Savaş hâlâ devam etmekte olduğundan, iki ülkenin de ulusal çıkarları bu ilişkilerin en azından belli bir seviyede tutulmasını gerektirmiştir.426 Türkiye’nin ABD’li yetkililerle yapılan resmi temaslarda Batı dünyasına olan bağlılığın ve NATO’ya olan taahhütlerin korunduğunu sürekli olarak vurgulaması427 ile -daha sonra inceleneceği gibiABD’nin Kıbrıs konusun da Türkiye’yi memnun edecek girişimlerde bulunmaya çalışması, bu yöndeki göstergelerdir 


 2. Yunanistan’da Yaşanan Gelişmeler 

a. Kıbrıs Sorununun Yunanistan - ABD İlişkilerine Etkisi 

1960’ların ortalarına kadar Yunan ve Türk dış politikalarının ana rehberi 
NATO dayanışmasıydı ve bu, bütün amaçlar için ABD’nin liderliğini takip etme 
anlamına geliyordu. Fakat bloklar arasındaki Yumuşama, blok içi yumuşamayı da beraberinde getirdi ve ABD’nin Doğu Akdeniz’deki büyük güç otoritesini ve 
ittifakını erozyona uğrattı. Yunanistan ve Türkiye kendi çıkarları açısından 
aralarındaki çatışmayı, Sovyet tehdidinden daha öncelikli gördüler ve dolayısıyla 
NATO’yu sorguladılar. İki müttefikine yönelik politikalarını, “NATO’nun askeri 
konumunu ve önem arz eden üslerini koruma” temeline dayandıran ABD, sonunda bu ülkelerdeki mevcut siyasi ve askeri etkisinin gerilemesine şahit oldu.428 

Türkiye’de olduğu gibi Yunanistan’da da ABD’nin prestijini ve güvenilirliğini kaybetmesine neden olan başlıca etken Kıbrıs sorunuydu. ABD, Kıbrıs krizine müdahil oldu ve bu müdahale Kıbrıs’ı “Türkiye tarafından işgal edilmekten” kurtardı. Bununla birlikte ABD’li yetkililer, Yunanistan’ın Kıbrıslılara self-determinasyon hakkı tanınması yönündeki destek taleplerine Türkiye’nin 
tepkisini çekmemek için karşılık vermedi. ABD her iki tarafı da taraf tutmadığına 
inandırmaya çalıştı ancak bu yöndeki çabaları Türkiye’de olduğu gibi Yunanistan’da da aksi yönde sonuç verdi. New York Times’ta çıkan haberlere göre, krizdeki tutumu nedeniyle Yunanistan Başbakanı ABD’yi “Türk yanlısı” olmakla itham etmişti, Amerikan karşıtı gösteriler Atina sokaklarını kaplamıştı ve Yunan medyası ABD’ye ağır şekilde saldırmıştı.429 NATO’nun ve ABD’nin, 1964 Ağustosu’ndaki Türk müdahalesini ve bu müdahale sırasında NATO silahlarının kullanılmasını kınamaması Yunan Hükümeti’nde ve kamuoyunda tepkiyle karşılandı.430 ABD’nin Türkiye’yi NATO açısından Yunanistan’dan daha büyük stratejik öneme sahip bir ülke olarak gördüğü yönündeki endişeler kriz boyunca arttı. Böylece 1964 Kıbrıs krizi sadece Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkileri zayıflatmakla kalmadı, her iki ülkedeki Amerikan etkisini de zayıflattı. Bununla birlikte söz konusu dönemde ABD - Yunanistan ilişkilerinin seyri ABD - Türkiye ilişkilerinin seyrine göre daha iyi durumdaydı.431

 b. Yunanistan’da Siyasi İstikrarsızlık ve Askeri Darbe 

Yunan halkı, Kıbrıs sorunundaki tutumu nedeniyle ABD’ye tepki 
göstermekle birlikte kriz sonrası dönemde başlıca ilgisini Yunanistan’da yaşanan 
siyasi istikrarsızlığa yöneltti. İktidara geldiği tarihten beri Kıbrıs’ta yaşanan 
gelişmelerle uğraşmaktan iyice yıpranan George Papandreou Hükümeti’ne, zamanla Papandreou’nun kendi partisinden ve muhalefet partilerinden güçlü eleştiriler ortaya çıkmaya başladı.432 Papandreou’nun Kıbrıs krizindeki tutumu ve ABD’ye karşı olan mesafeli duruşu Yunan ordusundaki sağcı unsurların hükümete karşı olumsuz tavır takınmasına neden oldu. 1964’te Yunan Kralı olan II. Constantine’in de ABD’yle yakın ilişkilerin devamından duyduğu endişe nedeniyle Papandreou Hükümeti’ne şüpheyle yaklaşması433 Başbakan’ın sadece arkasındaki büyük halk desteğine güvenebileceğini gösterdi. 

Yunan siyasetinin belirleyicisi konumundaki bu aktörler arasındaki gerilim 
1965 yazında doruğa çıktı. 15 Temmuz 1965’te Başbakan Papandreou, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın değiştirilmesi konusunda Kral II. Constantine ile düştüğü anlaşmazlık nedeniyle istifa etti. Yunanistan’ı uzun süre azınlık hükümetleri yönetti. Stephanopoulos ve Paraskevopoulos hükümetleri döneminde de siyasi istikrar sağlanamaması sonucu 28 Mayıs 1967’de genel seçimlerin yapılmasına karar verildi. Ancak 21 Nisan’da gerçekleşen askeri darbe ile Yunanistan’da Albaylar Cuntası dönemi başladı.434 

Darbeyi yapanlar Albay Georgios Papadopoulos’un liderliğindeki bir grup 
orta rütbeli albaydı. Sıkı biçimde komünizm karşıtı ve milliyetçi ama hem iç hem de dış politika konularında deneyimsiz olan bu askeri cunta,435 Papandreou 
liderliğindeki koalisyonun kazanmasının beklendiği genel seçimlerin hemen 
öncesinde iktidarı devralarak ülkeyi komünizm tehlikesinden kurtardığına 
inanıyordu.436 Bu nedenle albaylar, yaptıkları bu askeri müdahaleyi bir “darbe” 
olarak değil bir “devrim” olarak nitelendiriyorlardı.437 

 c. ABD’nin Yunanistan Siyasetindeki Gelişmelere Yaklaşımı 

ABD, Yunanistan’da yaşanan bu siyasi istikrarsızlık dönemini ve sonucunda 
yaşanan darbeyi yakından takip etti. ABD’li yetkililer “dünyanın bu stratejik önemi 
yüksek bölgesindeki küçük ve fakir bir ülke” olan Yunanistan’ın “Doğu - Batı 
gerilimindeki azalma, SSCB ile artan ticari ilişkiler, Kıbrıs’ın durumundan duyulan 
hayalkırıklığı ve mevcut siyasi çıkmaz” gibi nedenlerle komünizmin etkisine giderek 
daha açık hâle geldiği konusunda endişe duyuyorlardı.438 Bu süreç boyunca ABD’nin 
Yunanistan’a yönelik tutumunu belirleyen başlıca etken, iktidara gelen sivil veya 
askeri otoritelerin ABD - Yunanistan ilişkilerine ve Kıbrıs sorununa yönelik 
yaklaşımları oldu. 

1965 - 1967 döneminde bazı ABD’li üst düzey siyasetçiler, Papandreouların 
tekrar iktidara gelmelerinin Yunan siyasetinin radikalleşmesine yol açabileceğini ve komünizmin Yunanistan’daki etkisini artırmasına izin verebileceğini 
düşünüyorlardı.439 Zaten Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabaları sırasında 
Papandreou Hükümeti’nin sergilediği performans da ABD’li yetkilileri memnun 
etmekten çok sinirlendirmişti. Bu nedenle Papandreou istifa ettikten sonra ABD, 
Stephanos Stephanopoulos’u hükümeti kurması yönünde destekledi.440 ABD’nin çıkarı, hangi partiden olursa olsun ABD’yle yakın ve yoğun ilişkileri devam ettirme taahhüdünde bulunan güçlü bir Yunan Hükümeti’nin varlığında yatıyordu.441 Böyle bir durumda, var olan Amerikan etkisi aracılığıyla hem Kıbrıs sorunu nedeniyle zarar görmüş olan ilişkilerin düzeltilmesi -ve böylece Yunanistan’ın komünizmden uzaklaştırılması- hem de Kıbrıs sorununa Türkiye ile Yunanistan arasında yapılacak ikili görüşmeler yöntemiyle çözüm bulunması hedeflerine ulaşılabileceği düşünülüyordu. 

Ancak ne Stephanopoulos ne de diğer siyasetçiler, ABD’nin bu temennilerini 
gerçekleştirebilecek kadar güçlü ve istikrarlı hükümetler kurabildiler. Bu nedenle askeri darbenin gerçekleştiği Nisan 1967’ye gelinene kadar birçok kez ABD’li diplomatlar George Papandreou’nun tekrar iktidara gelmesinin yaratabileceği olumsuz etkiler konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı’nı uyardılar.442 Sonuçta Papandreou’nun kazanmasına kesin gözüyle bakılan seçimler gerçekleşmeden önce Albaylar Cuntası’nın yönetime el koyması ile ABD’nin bu yöndeki endişeleri ortadan kalktı. 

Albaylar Cuntası’nın eylem ve söylemlerinin ABD’nin Yunanistan’da 
gerçekleşmesini arzuladığı gelişmelerle büyük ölçüde örtüşmesi ve uluslararası 
kamuoyu tarafından kınanan bu anti-demokratik harekete ABD’nin büyük bir tepki göstermemesi nedeniyle darbenin ABD istihbaratı (CIA) tarafından desteklendiği iddia edildi.443 Yunanlar bu olay nedeniyle NATO’yu ve ABD’yi suçladılar.444 

< Darbenin ardından Yunanistan’daki yeni yönetimin yetkilileri ile ABD’li yetkililer arasında yapılan görüşmeler de ABD’nin bu gelişmeden çok da hoşnutsuz olmadığını kanıtladı. Yunanistan’ın yeni Başbakanı Konstantinos Kollias, Ekim 1965’ten beri ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi olarak görev yapan Philips Talbot’a Yunan Hükümeti’nin NATO’nun güçlü biçimde destekçisi olduğunu belirterek, ABD’nin yeni hükümeti destekleyeceği yönünde umutlu olduğunu söyledi. Büyükelçi Talbot’un Başbakan Kollias’a söylediklerine göre ise, Washington’ın esas kaygısı, anayasal hükümetin devrilmesi sırasında ABD’nin sağladığı askeri malzemelerin kullanılmasıydı.445 Uluslararası kamuoyunun tepkisinden çekinen ABD sonraki görüşmelerde Cunta’ya açık destek veremeyeceğini belli etti. Buna karşılık Yunan tarafı devamlı olarak ABD’ye ve NATO’ya olan derin inanç ve bağlılıklarını vurgulayarak siyasi ve ekonomik destek talebinde bulundu.446 >

ABD, Yunanistan’daki yeni rejimi açıkça destekleyebilmesi için anayasal 
yönetime geçilmesi konusunda adım atılmasını şart koşuyordu. Ancak Yunan 
Hükümeti’nin bu yönde herhangi bir ciddi girişimi olmamasına rağmen ABD’li 
yetkililer darbeden üç ay sonra Yunanistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi 
konusunda hemfikirlerdi. Çünkü 1967’deki Arap -İsrail Savaşı nedeniyle ABD’nin 
hava ve deniz kuvvetleri tarafından kullanılan Yunanistan’daki bazı tesislerin önemi artmıştı.447 Ayrıca Albaylar Cuntası hem ikili ilişkilerin eskisinden daha iyi duruma getirilebileceği konusunda umut vaad ediyordu448 hem de Kıbrıs sorununda [ABD’nin de arzuladığı sonuç olan] “barışçı yollarla enosis”i çözüm yolu olarak görüyordu.449 Cunta’nın ABD tarafından çözümün önündeki en büyük engel olarak görülen Makarios’a bakışı da ABD’li yetkililerinki ile büyük ölçüde örtüşüyordu. Gerek enosis yerine Kıbrıs’ın bağımsızlığını devam ettirmeye çalışması gerekse uluslararası komünizmle yakın bağlantılar kurması nedeniyle Makarios, Albayların gözünde de artık bir “kızıl başpiskopos”tu ve cezalandırılma yı hak ediyordu.450 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

398 Seyfi Taşhan, “Turkey’s Relations with the USA and Possible Future Developments,” Foreign 
Policy (Dış Politika), Vol. 8, No. 1-2 (1979), s. 18-19. 
399 Theodore A. Couloumbis, The United States, Greece and Turkey: the Troubled Triangle, New York, Praeger, 1983, s. 42. 
400 Harris, op. cit., s. 60. 
401 Mehmet Gönlübol ve Halûk Ülman, “Türk Dış Politikasının Yirmi Yılı 1945-1965,” S.B.F. Dergisi, C. XXI, No. 1 (Mart 1966), s. 177. 
402 Şahin, op. cit., s. 89-90, 115-120; Landau, op. cit., s. 46-48. 
403 Cumhuriyet, 16 Nisan 1964’ten aktaran Sarıca, et al., op. cit., s. 66-67. 
404 Richard N. Haas, “Managing NATO’s Weakest Flank: the United States, Greece and Turkey,” ORBIS, Vol. 30, No. 3 (Fall 1986), s. 464. Sander’in de belirttiği gibi, o dönemde Türk yöneticileri “NATO içinde ABD’nin tartışma götürmez önderliği, Amerikan kuvvetlerinin Türk topraklarında yerleşmesi ve bunu izleyen çok yönlü ilişkiler nedeniyle, NATO ile ABD’yi özdeş tut[maktaydılar].” Böylece Türkiye’de “ABD eşittir NATO; NATO eşittir ulusal politika ve dolayısıyla ABD eşittir ulusal politika” anlayışı yerleşmiş vaziyetteydi. Bkz. Sander, Türk - Amerikan…, s. 83-84. 
405 Landau, op. cit., s. 46. 
406 Gürel, op. cit., s. 58-59. 
407 Ülman, op. cit., s. 163. 
408 Gönlübol, op. cit., s. 8-10; Sander, “Turkey: the Staunchest Ally…,” s. 21; Orkunt, op. cit., s. 9899; Sönmezoğlu, op. cit., s. 17. McGhee’ye göre, ABD’li yetkililer mektup yazılırken Sovyet müdahalesi tehdidini kullanmanın Türkiye’yi bu kadar derinden etkileyeceğini büyük olasılıkla düşünmemişlerdi. Bkz. George McGhee, ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, çev. Belkıs Çorakçı, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1992, s. 271. 
409 Mehmet Gönlübol, “NATO, USA and Turkey,” içinde Kemal H. Karpat, (der.), Turkey’s Foreign Policy in Transition 1950-1974, Leiden, Netherlands, E. J. Brill, 1975, s. 14, 35; “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, September 8, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4769.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). Büyükelçi Hare, 30 Kasım 1964’te ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta ABD’nin Türkiye’deki siyasi kredisinin gözle görülür ölçüde azalmakta olduğunu belirtiyor ve NATO’ya yöneltilen eleştirilerin ABD’nin Türkiye’deki çıkarlarına olumsuz etkide bulunduğunu söylüyordu. Bkz. 
“Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, November 30, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4769.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). ABD -Türkiye ilişkilerinde yaşanmakta olan bozulma ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi Belcher’i de endişelendiriyordu. Bkz. “Telegram From the Embassy in Cyprus to the Department of State,” Nicosia, December 2, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4769.htm (Erişim 
Tarihi: 25.05.2009). 
410 Bruce R. Kuniholm, “Turkey and NATO: Past, Present and Future,” ORBIS, Vol. 27, No. 2 (Summer 1983), s. 425.
411 Suat Bilge, “Türk-Sovyet İlişkileri,” içinde Mehmet Gönlübol, et al., Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1993, s. 425-427. 
412 Keesing’s Contemporary Archives, Vol. XVI, (1963-1964), s. 20500; Karpat, op. cit., s. 92. 
413 George S. Harris, “Cross-Alliance Politics: Turkey and the Soviet Union,” The Turkish Yearbook of International Relations, Vol. 12 (1972), s. 24. 
414 Fırat, op cit., s. 164. Bu anlayışın göstergelerinden biri, Nihat Erim’in 6 Ocak 1965’te Başbakan İnönü ile görüşmesi sırasında kullandığı ifadelerdir: “Amerikalılar Kıbrıs işinde bizi şimdiye kadar zora soktular. Bundan sonra da onlardan fazla bir şey beklenmez. Belki de Rusya’yla rekabet dolayısıyla biraz gayrete gelirler.” Bkz. Erim, op. cit., s. 451. 
415 SSCB’de 15 Ekim 1964’te yaşanan bu iktidar değişikliği ile Başbakanlık’tan ve SBKP Genel Sekreterliği’nden uzaklaştırılan Nikita Kruşçev’in yerini, SSCB dış politikası açısından “daha mâkul bir takım oluşturan [SBKP Genel Sekreteri] Leonid Brejnev ve [Başbakan] Aleksi Kosigin” ikilisi aldı. Bkz. Erica Schoenberger ve Stephanie Reich, “Soviet Policy in the Middle East,” MERIP 
Reports, No. 39 (July 1975), s. 16. “Türkiye’nin müttefikleri ile olan anlaşmazlıklarından faydalanabilmek için Kremlin’in yeni liderleri Türkiye’yi kazanmaya çalıştılar.” Bkz. Harris, op. cit., s. 24. Türkiye’yi Batı dünyasından uzaklaştırmayı amaçlayan bu tutum, aslında SSCB’nin söz konusu dönemde  ki dış politika amaçlarının bir yansımasıydı. Daha önceden, ABD’nin çevreleme politikası doğrultusunda kurduğu ittifak sistemlerinin etkililiklerini azaltmaya çalışan SSCB, 1960’ların ortalarına doğru daha çok bu blokları kırma yönünde çaba gösterdi. NATO’da, CENTO’da, SEATO’da SSCB ile ilişkilerini yumuşatmayı kabul edebilecek ülkelerin var olması bu çabanın altında yatan nedenlerden biriydi. Bkz. McLaurin, op. cit., s. 11. 
416 Aziz Aysel, “Sovyetler’in Kıbrıs Tutumları 1965-1970,” S.B.F. Dergisi, C. XXIV, No. 4 (Aralık 1969), s. 211-218; Dışişleri Belleteni, Sayı 4, (Ocak 1965), s. 48. 
417 Harris, “Turkey and The United States…,” s. 61. ABD’li yetkililer de Türkiye ile SSCB arasındaki yakınlaşmadan Türkiye’nin beklentilerinin esasen ne olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle başlarda iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinden büyük bir endişe duymadılar. Ancak Türk yetkilileri 
uyarmayı da ihmal etmediler. Türkiye’nin yeni hükümetinin Başbakanı Suat Hayri Ürgüplü ile 19 Mart 1965’te yaptığı görüşmede ABD Dışişleri Bakanlığı Yetkilisi John Jernegan, SSCB’nin Kıbrıs konusunda Türkiye’ye verdiği sözde desteğin etkileyici görünmesine rağmen herhangi bir taahhüt içermeyen sözlerden ibaret olduğunu, SSCB’nin aslında Kıbrıs sorununun çözülmesini istemediğini, tam tersine oyun oynamaya çalıştığını belirterek Türkiye’den temkinli hareket etmesini beklediklerini söyledi. Bkz. “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, March 19, 
1965, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4770.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Philips Talbot da bu konuda şöyle bir açıklama yapmıştı: “Kıbrıs buhranı yüzünden hayal kırıklığına uğramış olmasına rağmen Türkiye’nin NATO ile bağlarını gevşeteceğine 
veya Ruslarla, NATO ile ilişkilerini zayıflatacak bir yakınlaşmaya gideceğine dair herhangi bir işaret görmüyorum… Türkler bize, NATO’nun güçlü, azimli ve sıkı bir üyesi olmaya devam ettiklerini, Kıbrıs konusunda Sovyetler nezdinde giriştikleri teşebbüslerin NATO’ya sadakatlerini zayıflatmayacağını temin etmişler ve bu hususu Sovyetlere de açıkladıklarını belirtmişlerdir.” Bkz. Cumhuriyet, 4 Nisan 1965, s. 1’den aktaran Uslu, op. cit., s. 19. 
418 NATO’nun Kitlesel Karşılık Stratejisi’nden Esnek Karşılık Stratejisi’ne geçmesi düşüncesi Türkiye’yi tedirgin ediyordu. Çünkü bu yeni stratejinin öngördüğü şekilde Varşova Paktı’ndan gelebilecek bir saldırının, doğrudan nükleer silahlarla karşılanması yerine, öncesinde konvansiyonel silahlarla direnmenin denenmesi durumunda, Türkiye savaşı en yoğun hissedecek ülkelerden biri durumuna gelecekti. Bu durum da bazı çevrelerde NATO’nun güvenlik yerine bir güvensizlik kaynağı olarak algılanmasına neden oluyordu. Bkz. Sönmezoğlu, op. cit., s. 35-36. Nitekim 1960’ların başlarında öne sürülen ve Türkiye’nin uzun süre karşı çıktığı bu strateji NATO tarafından ancak Aralık 1967’de kabul edilebildi. Bkz. Gönlübol, op. cit., s. 43. 
419 Ibid., s. 23. 
420 Dışişleri Belleteni, Sayı 4, (Ocak 1965), s. 55-56. Bu konuda bkz. Orkunt, op. cit., s. 392-412; İlter Turan, NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1971, s. 73-77; Gönlübol, op. cit., s. 31; Gönlübol ve Ülman, op. cit., s. 175. Erim’in aktardığına göre, SSCB yetkilileri Moskova’da Dışişleri Bakanı Erkin ile yaptıkları görüşmelerde 
Türkiye’nin MLF’ye girmemesi durumunda SSCB’nin de Kıbrıs konusunda federasyon formülünü kabul edecekleri yönünde telkinde bulunmuşlardır. Bkz. Erim, op. cit., s. 442. 
421 Gönlübol, op. cit., s. 38; Gönlübol, “Türk-Amerikan İlişkileri:…,” s. 14-16; Ülman, op. cit., s. 152; CSIA European Security Working Group, “Instability and Change on NATO’s Southern Flank,” International Security, Vol. 3, No. 3 (Winter 1978-1979), s. 166; Harris, Troubled Alliance…, s. 160-165. 
422 Sander, Türk-Amerikan…, s. 240-241; Sönmezoğlu, op. cit., s. 37-38; Harris, op. cit., s. 169-172. 
423 Sönmezoğlu, op. cit., s. 53; Kuniholm, op. cit., s. 426. 
424 Orkunt, op. cit., s. 7. 
425 Dankwart A. Rustow, Unutulan Müttefik: Türkiye, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1989, s. 132. 
426 Fahir Armaoğlu, “Turkey and the United States: A New Alliance,” The Turkish Yearbook of International Relations, Vol. 6 (1965), s. 1. 
427 “Memorandum of Conversation,” Washington, December 1, 1965, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Memorandum of Conversation,” Washington, April 3, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
428 John C. Campbell, “The Mediterranean Crisis,” Foreign Affairs, Vol. 53, No. 4 (July 1975), s. 613. 
429 New York Times, March 1, 1964, p. 1, col. 1; New York Times, March 4, 1964, p. 10, cols. 4,7; New York Times, Feb. 27, 1964, p. 10, col. 3’ten aktaran Ehrlich, “Cyprus, the ‘Warlike Isle’…,” s. 1059. 
430 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, October 9, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4769.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
431 Haass’a göre, Türk - Amerikan ilişkilerindeki bozulmanın başlangıç yılı 1964 olarak sayılabilir. Ancak Yunan - Amerikan ilişkilerindeki bozulmayı asıl olarak 1974 Kıbrıs krizi ile başlatmak daha gerçekçidir. Bkz. Haass, op. cit., s. 459-464. 
432 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, June 30, 1965, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
433 Clogg, op. cit., s. 161. 
434 Ibid., s. 161-162; Papandreou, op. cit., s. 279-280; Gürel, op. cit., s. 61. 
435 Botsas, op. cit., s. 256; Bell, op. cit., s. 792. 
436 Foley ve Scobie, op. cit., s. 167; Ehrlich, Cyprus 1958-1967, s. 93-94; Papandreou, op. cit., s. 14. 
437 Clogg, op. cit., s. 163. 
438 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, September 5, 1965, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
439 “ Editorial Note,” http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 
25.05.2009). 
440 “ Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 10, 1965, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
441 “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, February 3, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
442 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, September 5, 1965, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4771.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Field 
Information Report,” Athens, March 7, 1966, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4766.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); 
“Memorandum of Conversation,” Athens, January 28, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, February 11, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Letter From 
the Ambassador to Greece (Talbot) to the Country Director for Greece (Brewster),” Athens, March 
30, 1967, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
443 Sarıca, et al., op. cit., s. 132; Couloumbis, op. cit., s. 50-51. Darbeden en büyük zararı gören isimlerden biri ve dönemin gelişmelerinin yakın tanığı olan Andreas Papandreou, kitabında bu konuda güçlü iddialar sunmaktadır. Darbe sürecinin ayrıntılı bir özeti, yönetimi ele geçiren albayların CIA ile ilişkileri ve darbeye ilişkin CIA raporu için bkz. Papandreou, op. cit., s. 250-276. Darbenin CIA tarafından desteklenip desteklenmediği konusundan daha kesin olan ise ABD’nin Yunanistan Ordusu içinde bu yönde bir oluşumun var olduğundan ve darbenin gerçekleşeceğinden önceden beri haberdar olduğudur. Bkz. “Field Information Report,” Athens, March 7, 1966, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4766.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Field 
Information Report,” Athens, December 20, 1966, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Intelligence 
Information Cable,” Athens, March 9, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); 
“Memorandum for the Record,” Washington, March 13, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, March 24, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). Nitekim ABD 
Dışişleri Bakanı Dean Rusk, 3 Nisan 1967’de Yunanistan’daki ABD Büyükelçiliği’ne gönderdiği 
telgrafta ABD’nin prensip olarak Yunanistan’daki herhangi bir parlamento dışı yönetim girişimine 
karşı çıkacağını ancak o an itibariyle ABD’nin böyle bir harekete vereceği tepkinin belli olmadığını, 
bu tepkinin o zamanki şartlara bağlı olarak değişiklik gösterebileceğini belirtmiştir. Bkz. “Telegram 
From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, April 3, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4764.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
444 Botsas, op. cit., s. 255. 
445 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, April 21, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
446 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, April 28, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, May 5, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Mission to the North Atlantic Treaty Organization and European Regional Organizations to 
the Department of State,” Paris, May 9, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, May 10, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, May 10, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, May 21, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, May 31, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). Yunan Ordusu’nun 1952’de Yunanistan’ın NATO’ya katılmasından beri ABD ve Kuzey Atlantik İttifakı ile yakın bir ilişkisi vardı. Bu yakın ilişki ve ordunun ihtiyaçlarının esasen ABD tarafından karşılanması sonucu Yunan Ordusu kendi ulusunun çıkarları ile NATO’nun/ABD’nin çıkarlarını birbirine karıştırır hâle gelmişti. Bkz. Danopoulos, op. cit., s. 257, 269. 
447 “Memorandum From Secretary of State Rusk to President Johnson,” Washington, July 21, 1967, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4763.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
448 Yunanistan’daki ABD karşıtı tutum darbe sonrası kısmen dengelendi. Yunan basını hükümet tarafından eylemlerine yönelik eleştirilerde bulunmaması için kontrol altında tutuluyordu. Bkz. Ehrlich, op. cit., s. 110. 
449 Bruce, op. cit., s. 125; Bayülken, op. cit., s. 115; Danopoulos, op. cit., s. 261, 272; Sarıca, et al., op. cit., s. 135. 
450 Bell, op. cit., s. 792-793. 

12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 10

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 10



Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen cevapta Acheson’a hemen pes etmeyerek 
tarafları ilk planı üzerinden görüşmeye razı etmesi yönünde talimat verildi. Belki de uzlaşmaları için bu iki ülkeye, “Türkiye ve Yunanistan’ın mevcut askeri güçlerini NATO üyesi olmalarına borçlu olduklarının, bu askeri gücün onlara birinin diğerine karşı kullanması için sağlanmadığının, savaşa tutuşarak NATO’nun güneydoğu kanadını zayıflatmanın ve SSCB’ye soruna dâhil olması için davetiye çıkarmanın NATO’nun kuruluş amaçlarına uygun olmadığının” iyice anlatılması gerekiyordu.352 

Başkan Johnson 16 Ağustos’ta Türk ve Yunan Başbakanlarına birer mektup 
göndererek Cenevre’deki görüşmelerde uzlaşmacı tutum takınmaları ve Kıbrıs 
sorununa nihai bir çözüm bulunması için yardımcı olmaları konusunda ısrarcı 
olduğunu belirtti. Papandreou’ya gönderilen mektupta Johnson, Kıbrıs sorununa 
dâhil olmanın ABD için sıkıntı verici olduğunu fakat NATO’ya verilen önem ile 
Türkiye ve Yunanistan’la olan dostça ilişkiler düşünülünce bunun kaçınılmaz 
olduğunu belirtiyordu. Almanya ve Fransa NATO üyesi oldukları zaman uzun bir 
anlaşmazlık tarihini arkalarında bırakmışlardı. Türkiye ve Yunanistan da aynı 
yükümlülüklere sahipti. Bu nedenle iki ülkenin Kıbrıs sorununa bir an önce kalıcı bir çözüm bulmalarının öneminin büyük olduğu ve Acheson’ın birinci planının, 
müzakerelere devam etmek için gayet uygun bir zemin sağladığı vurgulanıyordu.353 

ABD’nin Türkiye ve Yunanistan’ı uzlaştırmaya çalışırken uğraşması gereken 
başka bir sorun da Makarios’tu. 15 Ağustos’ta SSCB, bir dış müdahale olması 
durumunda Kıbrıs’a yardım edeceğini duyurmuştu.354 Başından beri Türkiye ile 
Yunanistan arasında varılacak bir anlaşmanın kendisine dayatılamayacağını belirten Makarios için, Cenevre’de yeni bir plan üzerinde çalışmalar devam ederken gelen bu açık Sovyet desteği cesaret vericiydi. 18 Ağustos’ta Makarios, ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi Belcher’e “Papandreou benim onayladığım herhangi bir planı kabul edecektir fakat ben onun vereceği kararları kabul etmek zorunda değilim” diyordu.355 

Bu gelişmelerin sonunda 20 Ağustos’ta Dean Acheson Türkiye ve 
Yunanistan’a ikinci planını sundu. Acheson bu yeni planı Türk temsilci Erim’e 
sunarken, planda yer alan önerilerin kendisine değil Başkan Johnson’a ait olduğunu da söyledi.356 Acheson’ın ikinci teklifi de ilkinde olduğu gibi Kıbrıslı Türklere verilecek haklar ve bunların nasıl korunabileceğine ilişkin öneriler içeriyordu. Yine Kıbrıs’ın bağımsızlık veya enosisi seçme hakkının olması öngörülüyordu. Yeni planda ilkine göre asıl değişiklik, görüşmeler süresince de en çetrefilli tartışmalara neden olan Kıbrıs’ta Türkiye’ye verilmesi düşünülen üs konusundaydı. İkinci Acheson Planı’nda Türkiye’ye ülkesinin ayrılmaz parçası olacak bir üs yerine yine Karpas Yarımadası’nda 50 yıllığına kiralanacak bir üs verilmesi teklif ediliyordu.357 

Aynı gün ABD, Yunanistan Büyükelçisi aracılığıyla Papandreou’ya Acheson’ın bu yeni teklifinin kabul edilmesi yönünde baskı yaptı. Kıbrıs Dışişleri Bakanı Spyros Kyprianou’nun Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştireceğinin duyurulması nedeniyle ABD, Kıbrıs’ın komünistlerin denetimi altına girmesinin an meselesi olduğunu vurgulayarak Papandreou’dan elini çabuk tutmasını istiyordu. 
Ayrıca bu önerilerin üzerinde pazarlık yapılacak öneriler olmadığı, evet ya da hayır gibi net cevaplar verilmesi gerektiği ve bu plan haricinde ABD’nin önerebileceği başka planının olmadığı da belirtiliyordu. Ertesi gün büyükelçilikten gelen telgraf Papandreou’nun planı kabul etmeye hazır olduğunu haber veriyordu.358 Fakat bu arada Türkiye, Cenevre’deki temsilcisi Erim aracılığıyla Acheson’a ikinci planını reddettiğini bildirdi. Acheson, Erim’e planı reddetme konusunda bu kadar aceleci davranmamaları gerektiğini, Yunanistan’ın henüz resmi bir açıklama yapmadığını, planın karşı tarafça reddini beklemenin en azından müzakerelerin başarısızlığa uğramasının nedeni olarak Yunanistan’ı sorumlu tutma gibi bir kazanç getirebileceğini söyledi.359 

Ancak Türkiye için bu kiralık üs teklifinin kabul edilmesi düşünülemezdi. 
Planı kabul ettirebilmek için Ball ve Acheson’ın talimatlarıyla Başbakan İnönü ve 
Dışişleri Bakanı Erkin ile görüşen Büyükelçi Hare’e İnönü, planı desteklemesinin 
siyasi kariyerinin sonu anlamına geleceğini belirtti. Uzlaştırma çabalarını sona 
erdiren taraf olarak görünmemek için İnönü bu red kararının bir nihai karar yerine fikir teatisi olarak anlaşılması gerektiğini vurguladı.360 Türkiye’nin bu kararlı tutumu karşısında ABD’nin karşı tarafa baskı yaparak Yunanistan’a geri adım attırabileceği de düşünülüyordu. 
ABD, Türkiye’ye planı kabul ettirmeye çalışırken bu kez de Yunanistan planı 
kabul edemeyeceğini bildirdi. Yunanistan Savunma Bakanı Petros Garoufalias’ın 
Kıbrıs ziyaretinden sonra Yunan Hükümeti Makarios’a bu planı kabul 
ettiremeyeceğine ikna olmuştu. ABD, Yunanistan’ın sözünden böyle kolay bir 
şekilde dönemeyeceğini vurgulayarak bu karara karşı çıktı.361 Fakat Papandreou da kendisinin böyle bir çözümü Makarios’a dayatacak güçten yoksun olduğu konusunda ısrarcıydı.362 Zaten bu planın ne olursa olsun Makarios’a kabul ettirilemeyeceği Kıbrıs’taki ABD Büyükelçisi Belcher tarafından da belirtilmişti: “Bırakın egemen Türk üssünü, kiralık üs önerisi bile başta Makarios olmak üzere Kıbrıslıların çoğunluğu tarafından reddedilecektir. Kıbrıslı Rumlar BM Genel Kurulu’nda kazanabileceklerinden daha azını neden kabul etsinler ki?”363 

Bütün tarafların planı reddettiklerini duyurmaları üzerine George Ball 23 
Ağustos’ta Acheson’a gönderdiği telgrafta, Cenevre’nin ABD’nin uzlaştırma 
çabalarındaki misyonunu tamamladığını belirterek yine de kalan olasılıkların gözden geçirilmesi için birkaç gün daha Cenevre’de kalmasını söyledi.364 Bu olasılıklardan kasıt bir sonraki başlıkta inceleneceği gibi ABD’nin Makarios’u tamamen devre dışı bırakarak Türkiye ve Yunanistan’la birlikte sorunu nihai çözüme ulaştırmayı amaçlayan planlarıydı. Fakat bu alanda da başarılı olunamaması üzerine 31 Ağustos’ta Acheson geri çağrıldı. Böylece Cenevre Görüşmeleri resmen sona ermiş oldu.365 

Ball’a göre, Acheson’ın Cenevre’deki çabalarının başarısız olmasının iki 
nedeni vardı: Kamuoyu tepkisinden çekinerek Makarios’un karşı çıktığı yöntemlerle Kıbrıs sorununa çözüm bulunması konusunda “sorumluluğu üzerine almaktan kaçınan Yunan Hükümeti’nin zayıflığı”366 ve “Türkler ile Yunanların, Türkiye’ye verilecek üs konusundaki farklı tutumlarında diretmeleri.”367 Önceden beri çözümün önündeki engel olarak görülen Makarios’un Cenevre Görüşmeleri’ndeki planları ifşa etmesinin de bu başarısızlıkta önemli bir etken olduğu düşünülüyordu.368 “Ancak, Cumhurbaşkanı Makarios’un giderek devlet başkanı olmanın avantajlarının farkına vardığı ve bu nedenle enosis fikrinden uzaklaştığı, Yunanistan’ın Kıbrıs üzerinde değil Kıbrıs’ın Yunanistan politik yaşamında bir baskı öğesi olduğu ve giderek ulusal ve uluslararası düzeyde gücü artan Makarios’a kendi rızası dışında bir çözümü kabul ettirmenin eskisi kadar kolay olmadığı göz ardı edilmişti.”369 

Kıbrıslıların doğrudan katılımı olmadan Kıbrıs sorununu ortadan kaldırarak 
ABD’nin çıkarlarını güvence altına almayı amaçlayan Acheson Planları’nın,370 
ölümcül zayıflığı Rumların ve Makarios’un görüşlerini önemsememesiydi.371 
Nitekim Makarios, “Kıbrıslılardansa NATO’nun çıkarları için adayı Türkiye ve 
Yunanistan arasında taksim etmeyi amaçla[dığını]”372 görerek bu planları 
reddetmişti.

 5. ABD’nin Kıbrıs Sorununu Makarios’u Devredışı Bırakarak Çözme 
Yönündeki Planları 

Acheson’ın Cenevre’deki faaliyetleri boyunca uygulanması düşünülen 
yöntem, Türkiye ve Yunanistan’ın üzerinde uzlaşacakları bir çözüm planını sonradan Kıbrıslılara kabul ettirmekti. Ancak yukarıda anlatıldığı gibi, iki ülkeyi de tatmin edecek bir plan üretmenin ve bunu Makarios’a kabul ettirmenin kolay olmadığı görüldü. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması sürecinde işe yarayan bu yöntem beş yıl sonra aynı başarılı sonucu vermiyordu. Kıbrıs’ın NATO’nun güneydoğu kanadını istikrarsızlaştıran bir sorun olmasının en büyük nedeni olarak görülen Makarios’un adanın geleceğindeki kilit rolü ve Yunan Hükümeti üzerindeki etkisi ABD tarafından hak ettiği önemi göremeyen gerçeklerdi. 

Acheson’ın arabuluculuk çabalarına Rum liderin daha kendisine bir öneri 
sunulmadan çomak sokması ABD’li yetkilileri Kıbrıs sorununa çözüm için daha uç yöntemlerin uygulanabilirliğini sorgulamaya sevk etti. Makarios’u çözüm sürecinin bütün safhalarından tamamen dışlamak artık tek çıkar yol gibi görünüyordu. Türkiye ve Yunanistan’ın üzerinde uzlaşacakları bir çözüme Makarios’un onay verip vermeyeceği endişesinin ortadan kalkması durumunda bu iki ülkenin anlaşmalarının da daha kolay olabileceği düşünülüyordu. 

Bu düşünceleri kışkırtan teklif Yunanistan’dan geldi. Birinci Acheson 
Planı’nda Türkiye’ye verilecek imtiyazlarla birlikte Kıbrıs’ın self-determinasyon 
hakkını da içeren tam bir bağımsızlığa sahip olması düşünülmüştü. Kısa bir geçiş sürecinden sonra da Kıbrıs, Yunanistan ile birleşecekti. Planın kamuoyuna ifşa edilip Cenevre Görüşmeleri’nin çıkmaza sürüklendiği ağustos ayı başında bu planda değişiklik yapılması gündeme geldi. Yunanistan’ın Cenevre’deki temsilcisi 
Nikolareizis’in önerdiği yeni plana göre, Kıbrıs’ın tam bağımsız olacağı bu geçiş 
süreci fikri ortadan kaldırılarak “ani enosis”in gerçekleştirilmesi gerekliydi. Ani 
enosis gerçekleştikten sonra da Türk yetkililerle yapılacak görüşmeler yoluyla 
Türkiye’ye verilecek imtiyazlar konusunda anlaşmaya varılabilirdi. Nikolareizis’e 
göre, bağımsızlığı temel alan her türlü çözümü müzakere etmek artık Yunanistan için imkânsızdı. Çünkü bu durum Makarios’un da işbirliğini gerektiriyordu ve Makarios iki ülkenin anlaşmasıyla oluşan herhangi bir planı kabul etmeyeceğini açık açık söylemişti.373 

Nikolareizis’i dinleyen Acheson kendisinin de tamamen aynı fikirde 
olduğunu söyledi. Yalnız Acheson’a göre, planın gerçekleşmesinin önünde bir engel vardı: Türkler Yunan ve Kıbrıs Hükümetleri’ne güvenmiyorlardı. Papandreou ve Makarios’un ittifak hâlinde hareket ettiklerine inanıyorlardı. Bu nedenle enosis gerçekleştirilmeden önce, sonrasında ne olacağına ilişkin tam bir anlaşmaya varılmalıydı. Bütün bu sürecin Türk Hükümeti’nin düşmesine neden olmaması için de uygun bir yol izlenmesi gerekliydi. Acheson’a göre, enosis sonrası düzenlemelere ilişkin anlaşmaya varıldıktan sonra Türkiye kamuoyu, Türkiye ve Yunanistan’ın anlaşmaya vardıkları hususunda çok genel bir biçimde haberdar edilmeli, hemen sonrasında da enosis gerçekleştirilmeliydi.374 

Aynı günlerde Makarios’u dışarıda bırakarak enosisi gerçekleştirmeyi 
amaçlayan başka bir plan bu kez Kıbrıs’ta General Grivas tarafından ABD’li 
yetkililere açıklanıyordu. “Tutkulu bir enosis yandaşı olan General Grivas”ın enosis planında adadan ayrılmak isteyen Türklere tazminat, kalanlara ise koruma sağlanması öngörülüyordu. Ball’a göre, Makarios’un devre dışı bırakılması konusu da planın çekiciliğini artırıyordu.375 

Ancak tam bu sırada Kıbrıs’ta Erenköy -Mansura saldırılarının 
gerçekleşmesi, bu iki planın da rafa kaldırılmasına neden oldu. Kıbrıs’taki çatışmalar nedeniyle Ball, Acheson’dan tekrar Cenevre’deki görüşmeler üzerine 
yoğunlaşmasını ve ABD’nin bu plana verdiği sözlü desteğin ötesine geçecek bir 
adım atmaktan kaçınmasını söyledi.376 Her ne kadar Makarios gibi bir engelin 
atlatılmasını öngörmeleri nedeniyle bu planlar kendilerini cezbetmiş olsa da ABD’li diplomatlar Cenevre Görüşmeleri yoluyla bir anlaşma sağlanması konusunda hâlâ umutluydular. 

Acheson ikinci planını sunmak için Cenevre’de temaslarına devam ederken 
Washington’daki ABD’li diplomatlar yeni planlar üretmeye devam ediyorlardı. 
Kıbrıs’tan Grivas’ın Makarios’u devirmek için darbe yapmayı planladığı yönünde 
söylentiler gelmesi nedeniyle Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinden Robert Komer ABD’nin bu girişimde yönlendirici rol oynayabileceğini düşünmüştü. Komer’e göre, adada bulunan Yunan askerleri de Makarios’a karşı yapılacak darbeye yardımcı olabilirlerdi. Fakat ABD’nin istediği çizgide bir darbe yapıp yapmayacağı konusunda Grivas’a güvenilmemesi nedeniyle ve Türklerin gösterebilecekleri tepkiler göz önünde bulundurularak bu aşırı düşünceden de vazgeçildi.377 

Bu yöndeki başka bir plan ise İkinci Acheson Planı’nın da başarısızlığının 
kesinleştiği tarihte, 23 Ağustos’ta ortaya çıktı. Dışişleri Bakanı Rusk’ın imzasıyla 
Cenevre’deki Acheson’a gönderilen telgrafta Ball’un yeni planının detayları yer 
alıyordu. Yine telgrafta belirtildiğine göre, bu öneriler aynı gün Yunan Başbakanı 
Papandreou tarafından Acheson’a gönderilen mektuptan esinlenilerek 
oluşturulmuştu.378 Plan kısaca şöyle bir yöntem uygulanmasını öngörüyordu: 
Yunanlara “ani enosis” planlarını uygulamaları talimatı verilerek, eğer bunu kabul edilebilir bir çabuklukla gerçekleştirirlerse ABD’nin de Türkiye ya da başka bir dış gücün askeri müdahalesine izin vermemeyi taahhüt ettiği bildirilecekti. 

Ancak bu önerinin bazı koşulları vardı. Yunanistan, enosis gerçekleşir 
gerçekleşmez Garanti ve İttifak Antlaşmaları’nın iptali için Türkiye’yle bir an önce ve iyi niyetle müzakere etmeyi taahhüt etmeliydi. Ayrıca Yunanistan bu müzakereler sırasında antlaşmaların iptaline karşılık olarak Türkiye’ye iki konuda imtiyazda bulunacağına da şimdiden garanti vermeliydi. Bunlar, “Kıbrıslı Türklere Dean Acheson’ın öne sürdüğü şekilde azınlık hakları sağlanması” ve “SHAPE (Supreme Headquarters of the Allied Powers in Europe)’in tavsiyesi doğrultusunda üzerinde iki ülkenin karşılıklı olarak anlaştığı uygun bir üs bölgesinin Türkiye’ye elli yıllığına kiralık olarak verilmesi” konularıydı. 

Bu konularda Yunan Hükümeti garanti verdiği takdirde Türkiye’ye de bu 
plandan ve Yunanistan’ın taahhütlerinden bahsedilecekti. Acheson’ın önerdiği ikinci planın Türk Hükümeti tarafından kabul edilmediği ancak ABD’nin de Kıbrıs’ın yeni bir Küba olmasına izin veremeyeceği güçlü biçimde vurgulanarak Türkiye’nin bu eylem planına itiraz etmemesi konusunda baskı yapılacaktı. Ball’a göre, bunun Türk Hükümeti’nin resmi kararını gerektiren bir teklif değil de, İnönü’nün rızasına dayanan bir plan olması nedeniyle bu kez çözüme ulaşma konusunda umut vardı.379 

Johnson Mektubu nedeniyle zaten yeteri kadar hayal kırıklığı yaşayan 
Türkiye’ye kabul edemeyeceği bir yöntem konusunda tekrar baskı uygulamak 
açıkçası pek de akılcı bir düşünce değildi. ABD’nin Cenevre’deki uzlaştırma 
çabalarında başarısız olmasının yarattığı hayal kırıklığı ile Kıbrıs sorununu acilen 
çözebilmek için Türklere karşı yeniden “kabadayılık etmesi” belki de Türkleri 
NATO ya da CENTO’ya “baş kaldıracak” duruma getirebilirdi.380 Kıbrıs sorununa 
çözüm bulunmasını artık bir gurur meselesi haline getiren bazı Amerikalı diplomatlar Türkiye - NATO, Türkiye - ABD ilişkileri gibi daha önemli konularda yaşanabilecek tehditleri göremiyorlardı. Ancak bazı ABD’liler de bunun tersine Kıbrıs konusunda daha mantıklı tespitlerde bulunuyorlardı. Nicolet’nin aktardığına göre, Ankara’daki bir Amerikalı yetkili Ball’un bu planını görünce şöyle bir yorum yapmıştı: “Amerikalılar Kıbrıs’ı ikinci Küba olarak görme saplantısından kurtulmalıdırlar. 

Küba’yla yaşayabiliriz ve yaşıyoruz da. Kıbrıs, Küba’nın onda biri büyüklükte ve ne Türkiye’ye ne de Yunanistan’a Rusya kadar yakın.”381 Böyle mantıklı eleştiriler yöneltilince plandan vazgeçilmesi kaçınılmaz oldu. 

Bu dönemde yapılan son öneri, Cenevre’den dönmek için ABD Dışişleri 
Bakanlığı’ndan talimat bekleyen Dean Acheson’dan geldi. Acheson’ın bu son önerisi Kıbrıs sorunu ile ilgilenen ABD’li yetkililerin kafa karışıklığının ve çaresizliğinin açık göstergesiydi. Daha birkaç gün önce Yunanistan’ın Kıbrıs’ı işgal etmesiyle enosis sonucuna ulaşılması ihtimalini ciddi bir şekilde değerlendiren ABD’liler bu kez “Türkiye’nin Acheson Planları’nda kendisine üs olarak verilmesi düşünülen bölgeyi işgal etmesi”ni temel alan bir planın uygulanabilirliğini tartıyorlardı. Nicolet’nin dediği gibi, “ne şekilde olursa olsun sorundan tamamen kurtulmak [düşüncesi] dışında ortada ne bir tutarlılık ne de bir strateji vardı.”382 
Acheson’ın 26 Ağustos’ta Ball ile paylaştığı plana göre, Türkiye mümkün 
olduğunca az miktarda ABD askeri malzemesi kullanarak Karpas Yarımadası’nı 
işgal edecekti. 
Bu sınırlı amaca ulaştıktan sonra daha ileri gitmek istemediğini Yunanlara gösterecek uzlaşmacı açıklamalar yapacaktı. İki ülke arasında yapılacak   görüşmeler yoluyla da Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi sağlanacaktı. 383 Bu planda güvenilen nokta “Makarios yüzünden Yunan kamuoyunun baskısı altında olan Papandreou’nun Türkiye’nin işgali sonucu kamuoyundan büyük bir tepki çekmeden üstüne düşeni yapabileceği ve Kıbrıs’ın geri kalanını Yunanistan’ la birleştirebileceği” düşüncesiydi.384 

Dean Acheson bu düşüncesini Cenevre’deki Türk temsilci Nihat Erim’le de 
paylaşmıştı. Erim’in kitabında aktardığına göre, 26 Ağustos’ta Acheson kendisine şunları söylemişti: “Özel olarak, dostça söylüyorum, fazla kan dökmeden size ayrılan bölgeyi gidip askeri kuvvetle işgal edebilir misiniz? Eğer bunu yapabilecekseniz, gidip alın. Amerikan Altıncı Filosu karşınıza çıkmaz. Tersine, sizi korur.”385 Durumdan haberdar edilen Başbakan İnönü’nün tepkisi ise gayet temkinli oldu. İnönü, ancak resmi bir şekilde yapılması durumunda teklifin incelenebileceğini belirtti.386 

Elbette bu önerinin resmi olarak yapılabilmesi için Başkan Johnson’ın da 
onayı gerekiyordu. Acheson Cenevre’den döndükten sonra 8 Eylül’de yapılan bir 
toplantıda konu gündeme getirildi. Ball ve Acheson, üzerinde uzlaştıkları bu plana Başkan Johnson’ın da olur vermesi için oldukça uğraştılar. Plan bazı yönleriyle aklına yatmasına rağmen Başkan’ın Kasım 1964’te yapılacak olan seçimler öncesinde böyle riskli bir işe kalkışma konusunda şüpheleri vardı. Sonunda Johnson “önümüzdeki iki ay başka bir savaş için pek de uygun bir dönem değil” diyerek Savunma Bakanı McNamara’ya ve Dışişleri Bakanı Yardımcısı Ball’a plan üzerine askeri ve siyasi unsurları birlikte içerecek şekilde daha dikkatli ve özenli çalışmalar yapılması talimatını verdi.387 Böylece Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik planların sonuncusu da Başkan’ın çekincelerine takılarak uygulamaya konulamadı. 

Makarios’un yaklaşan BM Genel Kurulu toplantısında uluslararası destek elde edebilmek için doğru zamanda Kıbrıs Türk topluluğuna yönelik bir barış 
girişiminde bulunması ile adada ortam biraz daha yumuşadı.388 25 Eylül 1964’te BM Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler’in daha önceki kararlarını tasdik eden 194 sayılı kararı aldı. Bu karar doğrultusunda BM Barış Gücü’nün görev süresi üç ay uzatıldı.389 1964 yılının kalan günlerinde Kıbrıs sorunu ABD’nin acilen harekete geçmesini gerektirecek bir seviyeye ulaşmadığı için bu uzun soluklu kriz dönemi ağustos ayı sonu itibariyle kapanmış oldu. 

D. 1964 Krizi Boyunca ABD’nin İzlediği Politika: Değerlendirme 26 Ekim 1964’te İngiliz ve Amerikalı diplomatlar arasında Kıbrıs sorununun da değerlendirildiği bir toplantı yapıldı. İngiltere Dışişleri Bakanı Patrick Gordon Walker toplantının sonunda, Kıbrıs sorunundaki durumun pek de iç açıcı olmadığı yönündeki Amerikan görüşüne katıldığını ancak İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik herhangi bir girişimde bulunmaya niyetli olmadığını söyledi. Bununla birlikte, eğer ABD Hükümeti sorunu çözmeye yönelik çabaları sırasında İngiltere’nin faydalı  olabileceğini düşündüğü bir görev öngörürse “İngiltere Hükümeti’nin yardıma hazır olacağını” belirtti.390 Bu toplantıda İngiltere’nin Kıbrıs sorununa ilişkin takındığı tavır Ocak 1964’teki ABD tavrının aynısıydı. Ancak ironik bir biçimde roller tam tersine dönmüştü. 

Bu değişimin yaşandığı 1964 krizi boyunca ABD’nin Kıbrıs sorununa yönelik 
tutumunu özet hâlinde hatırlamak, izlediği politikayı değerlendirmek açısından 
faydalı olacaktır. 

1963 yılının sonlarında Kıbrıs’ta şiddet olaylarının başlamasıyla birlikte 
ABD, NATO müttefikleri olan Türkiye ve Yunanistan arasında bir savaş 
yaşanmasından korkarak sorunu yakından izlemeye başladı. Taraflara sükunet 
çağrısında bulunmakla birlikte, Kıbrıs sorununda sorumluluğun İngiltere’de olduğu yönündeki düşüncesini devam ettirerek müdahil olmaktan kaçındı. 

Ancak adadaki olayların -dolayısıyla Türk - Yunan savaşı tehlikesinin- devam 
etmesi ve İngiltere’nin Kıbrıs sorunuyla artık tek başına mücadele edemeyeceği ni  belirterek ısrarla yardım istemesi gibi nedenlerle ABD soruna müdahil oldu. Ocak 1964’te Kıbrıs sorununa çözüm bulunması amacıyla toplanan Londra Konferansı sonucunda İngiltere ile ortaklaşa sunulan “Anglo - Amerikan Teklifi”yle birlikte bu iki ülkenin sorundaki rollerini değiştirecek süreç başladı. 

Teklifin Makarios tarafından reddedilmesi ve ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı George Ball’un aksi yöndeki çabalarının başarısız olmasıyla NATO’nun 
güneydoğu kanadı açısından tehlikeli durumunu koruyan Kıbrıs sorununa, BM 
Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964’te aldığı 186 sayılı kararla geçici de olsa bir 
çözüm bulunduğu düşünüldü. Ancak adada yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak Türkiye’nin müdahale söylemini devam ettirmesi nedeniyle BM kararının da çare olmadığı kısa sürede görüldü. Bu dönemde ABD, özellikle Türkiye’ye, müdahale etmemesi yönünde baskıda bulunarak çatışmaların en azından ada sınırları dahilinde kalmasına çalıştı. 

Doğu Akdeniz’deki Amerikan çıkarlarını ciddi biçimde tehdit eden bu soruna 
ABD’nin gayet hazırlıksız olarak müdahil olduğunun “Anglo - Amerikan Teklifi” 
girişiminin başarısızlığı ile kanıtlanması nedeniyle, özellikle nisan ayından itibaren ABD’li diplomatlara soruna bulunabilecek nihai çözüm konusunda fikir üretmeleri talimatı verildi. Haziran ayının başında Türkiye’nin Kıbrıs’a yapmayı planladığı askeri müdahale, tehdit dolu Johnson Mektubu sayesinde önlenebildi. Böyle bir tehlikenin tekrar yaşanmasını önlemenin tek yolunun ABD’nin Kıbrıs sorununda Türkiye ve Yunanistan arasında arabuluculuk yapması olduğuna karar verildi. 

Temmuz ayında başlayan Cenevre Görüşmeleri’nde Amerikalı diplomat Dean 
Acheson’ın öncülük ettiği uzlaştırma çabaları ile ABD iyiden iyiye Kıbrıs sorununun içine çekilmiş oldu. Acheson görüşmeler boyunca Türk ve Yunan temsilcilerine, bahar aylarından beri ABD’li yetkililerin soruna bulunabilecek nihai çözüm konusunda öne sürdükleri düşüncelerin şekillendirdiği planlar sundu. Tarafların üzerinde anlaşmaya vardıkları herhangi bir çözüm yolunun kendisi için de kabul edilebilir olacağı yönündeki söyleminin aksine, ABD Cenevre’de taraflara en uygun çözüm yolu olarak gördüğü “imtiyazlı enosis”i amaçlayan önerilerde bulundu. Bu doğrultuda hazırlanan iki planın da tarafların hepsini birden tatmin etmemesi sonucu ABD’nin uzlaştırma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. 

Acheson’ın arabuluculuk çabalarının istenilen sonucu sağlamaması nedeniyle 
ortaya çıkan karamsarlık ve çaresizlik ABD’li diplomatları, nihai çözüm konusunda aşırılık içeren yöntemlerin uygulanabilirliğini düşünmeye sevk etti. Başlıca fikir babaları Dean Acheson - George Ball ikilisi olan ve birbiriyle hiçbir tutarlılık göstermeyen planlar da çeşitli nedenlerle uygulanamadı. Böylece 1964 krizi sonucunda perde Kıbrıs sorununa çözüm bulunamadan ama Türkiye ve Yunanistan arasında bir savaş da yaşanmadan kapanmış oldu. 

Bu özetten de görülebileceği gibi ABD’nin kriz boyunca esas amacı Türkiye 
ve Yunanistan arasında Kıbrıs sorunu nedeniyle bir savaş yaşanmasını ne şekilde olursa olsun önlemekti. Soğuk Savaşşartlarında ABD ile SSCB arasında yaşanan küresel rekabet nedeniyle NATO ittifakı büyük önem arz ediyordu. İttifakın görece zayıf görülen ve yardımlarla desteklenmeye çalışılan güneydoğu kanadının Kıbrıs gibi küçük bir ada nedeniyle istikrarsızlaşması ABD’nin bu dönemde adaya yönelik izlediği politikada ilk sırayı alan kaygı unsuruydu. Çünkü SSCB’nin mevcut anlaşmazlığı istismar ederek ABD’nin uyguladığı çevreleme politikasında gedikler açabileceğine inanılıyordu. Bu nedenle “Makarios’un bağlantısızlık politikası”, “adadaki komünist faaliyetler” ve “Kıbrıs Cumhuriyeti - SSCB ilişkilerindeki gelişmeler” gibi konular ABD’nin Kıbrıs politikasındaki önemlerini korumakla birlikte yaşanan kriz nedeniyle önceliklerini kaybetmişler di. Kıbrıs bir savaş tehdidi oluşturmadığı sürece bu “sorun”ların da üstesinden gelinebileceğine inanılıyordu. 

Kriz boyunca ABD, Türk - Yunan savaşı ihtimalini önlemek için dış politika 
aracı olarak diplomasiyi kullandı. Bazen Başkan Johnson’ın mektupları, bazen 
Amerikalı yetkililerin ziyaretleri, genellikle de taraf ülkeler nezdindeki ABD 
Büyükelçileri aracılığıyla Washington’ın Kıbrıs sorununa ilişkin endişe ve 
düşünceleri vurgulandı. Savaş tehlikesinin yüksek olduğu dönemlerde ABD, Türkiye ve Yunanistan’a önceden sağlanmış olan yardımların NATO savunması dışındaki amaçlarla kullanılamayacağını, yapılmakta olan yardımların da kesilebileceğini dile getirerek tarafları şiddetten uzak durmaları konusunda uyardı. Bazı yazarların iddia ettiğinin391 aksine ABD taraflardan hiçbirine karşı Akdeniz’deki donanması olan Altıncı Filo’yu kullanmayı düşünmedi. İki NATO müttefikinin savaşma ihtimalinin bile örgütün güvenilirliğine ve prestijine verdiği zararın farkında olan Amerikalı yetkililer için “müttefikleri ile savaşma” olasılığı söz konusu değildi.392 

ABD’nin Kıbrıs sorununun çözülmesi konusunda uygulanmasını istediği 
yöntem ise, Türkiye ve Yunanistan’ın ikili görüşmeler yapmalarıydı. Moskova’nın 
da söz sahibi olduğu Birleşmiş Milletler, çözüm için uygun bir platform olarak 
görülmüyordu. Sorun Birleşmiş Milletler’e taşındıktan sonra da NATO içinde çözüm arayışlarına devam edildi. İngiltere’den boşalan arabuluculuk rolünü bir süre sonra ABD istemeyerek de olsa üstlenmek zorunda kaldı. Önerilen planların kabul görmemesi nedeniyle Amerkalı yetkililer tarafından meşruluk ve mantıktan uzak planlar gündeme getirildi. Bu planların hiç birinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne egemen bir devlet gözüyle bakılmadı. Türkiye ve Yunanistan’ın görüş ve düşünceleri uzlaştırılmaya çalışılırken çözümün esas muhatabı olacak Kıbrıslıların iradelerine önem verilmedi.393 Soğuk Savaş ortamında izlenen realist dış politika açısından bu durum kaçınılmazdı. 

ABD’nin 1964 Kıbrıs krizi boyunca izlediği politikanın başarılı olup olmadığı 
konusu ise tartışmaya açıktır. Bazı yazarlar bu politikanın Doğu Akdeniz’de bir 
Sovyet uydusu yaratılmasını önlediği, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesini ve 
böylece belki de iki NATO müttefiki Türkiye ve Yunanistan’ın savaşmasını 
engellediği için başarılı olduğunu savunmaktadırlar.394 Bazı yazarlara göre ise, bu politika başarısızdır. Çünkü sadece “savaşı önlemek krizin iyi bir şekilde çözüldüğü anlamına gelm[emektedir]. ABD, [taraflar üzerindeki] etkisini kullanmada diplomatik alanda başarılı olamamıştır.”395 Ayrıca “ABD’nin tarafları yatıştırma ve askeri müdahaleyi önleme çabaları, bu ülkenin Türkiye ve Yunanistan’la olan ilişkilerini kısıtlamıştır.”396 Nitekim Dean Acheson da 24 Mart 1965’te Chicago Barosu’nda yaptığı bir konuşma sırasında Kıbrıs konusuna değinerek bu sorun nedeniyle NATO ittifakının büyük ölçüde zayıfladığını belirtmiş, ardından da “Bir bütün olarak bakıldığında, bu hikaye Batı diplomasisi nin en parlak kısmı değildir” demiştir.397 

Yukarıdaki yorumlar ışığında ABD’nin 1964 Kıbrıs krizine yönelik politikasına ilişkin şunlar söylenebilir: Krizin ilk ortaya çıktığı günlerden beri ABD’nin izlediği politikanın başlıca amacı Türkiye ve Yunanistan arasında bir savaş yaşanmasını önlemek olmuştur. ABD’nin uyguladığı baskı ve tehditlerin de etkisiyle kriz sonuna kadar bu iki ülke arasında herhangi bir sıcak çatışma yaşanmaması 
nedeniyle bu amaca ulaşılarak bir başarı sağlanmıştır. Fakat sorunu tamamen ortadan kaldırmak için ABD’nin giriştiği arabuluculuk çabaları, önerilen planların kabul edilmemesi nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Ayrıca Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye ve Yunanistan’a karşı takınılan tutum da bu iki ülke tarafın dan memnuniyetsizlikle karşılanmıştır. Bunun olumsuz etkileri daha sonraki dönemlerde ikili ilişkilere yansıdığında görülmüştür. Kısacası 1964’ten sonra ABD’yi Kıbrıs’ta yeni krizler, Türkiye ve Yunanistan’la olan ilişkilerinde de sancılı bir dönem beklemektedir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

352 “Telegram From the Department of State to the Mission in Geneva,” Washington, August 15, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
353 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 16, 
1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
354 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 18, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); Keesing’s 
Contemporary Archives, Vol. XVI, (1963-1964), s. 20266. 
355 “Telegram From the Embassy in Cyprus to the Department of State,” Nicosia, August 18, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
356 Erim, op. cit., s. 399. 
357 Erim, op. cit., s. 399-400; Sarıca, et al., op. cit., s. 82-83. 
358 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 20, 
1964, 1:18 p.m., http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 21, 
1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 20, 1964, 11:36p.m., http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
359 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 21, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); Erim, op. cit., s. 400-401. 
360 “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 22, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
361 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 22, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
362 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 22, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). Danopoulos’a göre, Papandreou başta planı kabul etmiş olmasına rağmen oğlu Andreas Papandreou ve Makarios’tan gelen baskılara dayanamayarak reddetmek zorunda kalmıştı. Bkz. Daopoulos, op. cit., s. 260. 
363 “Telegram From the Embassy in Cyprus to the Department of State,” Nicosia, August 21, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
364 “Telegram From the Department of State to the Mission in Geneva,” Washington, August 23, 
1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
365 Uslu, op. cit., s. 143. 
366 Acheson’a göre de Papandreou daha büyük çaba gösterseydi Makarios’un 
muhalefetinin üstesinden gelebilir ve sorun ilk Acheson Planı’nın öngördüğü şekilde çözülebilirdi. Fakat tam tersine bu “…karar verme kudretinden yoksun, çenesi düşük bunak… çok kritik bir anda [ABD’nin planlarını] Makarios’a açıkla[mıştı].” Bkz. Acheson to Battle, 7 Dec. 1964, in David S. McLelland 
and David C. Acheson (eds.), Among Friends: Personal Letter of Dean Acheson, New York, 1980, p. 284’ten aktaran Brands, op. cit., s. 358. 
367 “Summary Notes of the 542d Meeting of the National Security Council,” Washington, September 1, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
368 Dean Acheson, Cyprus: The Anatomy of the Problem, 46 Chicago B. Record note 288, at 353 ve New York Times, Aug. 15, 1964, p. 1, col. 6’dan aktaran Ehrlich, “Cyprus, the ‘Warlike Isle’…”, s. 1086. 
369 Fırat, op. cit., s. 137. 
370 Mandell, op. cit., s. 211. 
371 Glen D. Camp, “Greek-Turkish Conflict Over Cyprus,” Political Science Quarterly, Vol. 95, No. 1 (Spring 1980), s. 51. 
372 Souter, op. cit., s. 673. 
373 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 6, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). Acheson’ın 2 Ağustos 1964’te Ball’a gönderdiği telgrafa göre, bu iki ABD’li diplomat da “ani enosis” yöntemini o an için en iyi çözüm yolu olarak görüyorlardı. Bkz. “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 2, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
374 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 6, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
375 Ball, op. cit., s. 357. 
376 Ball (signed Rusk), Deptel Nicosia 96, 6 Aug. 1964: SDSNF, 1964-66: Formerly Top Secret 
Central Policy Files (FTSCPF) 1964-66, POL 23-8 CYP, box 11, NARA, 2’den aktaran Nicolet, op. cit., s. 108-109. 
377 Nicolet, op. cit., s. 109-112; “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” 
Geneva, August 19, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 
25.05.2009). 
378 “Telegram From the Department of State to the Mission in Geneva,” Washington, August 23, 
1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
379 Idem. 
380 Bruce to Ball, Embtel London 911, 24 Aug. 1964: SDSFN, 1964-66, POL 27 CYP, box 2091, NARA, 1-2’den aktaran Nicolet, op. cit., s. 115. 
381 An unidentified “Earnie”, as reported by Acheson to Jernegan, Telephone Conversation, 24 Aug. 1964: SDSFN, 1964-66, POL 27 CYP, box 2091, NARA, 2’den aktaran Idem. 
382 Nicolet, op. cit., s. 117. 
383 Acheson, Embtel US Mission Geneva 486, 26 Aug. 1964: SDSFN, 1964-66: FTSCPF 1964-66, POL 27 CYP, box 12, NARA, 1-3’ten aktaran Ibid., s. 116-117; “Memorandum for the Record,”Washington, September 8, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm 
(Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
384 Bölükbaşı, “The Johnson Letter…,” s. 519. 
385 Erim, op. cit., s. 406. 
386 Idem. 
387 “Memorandum for the Record,”Washington, September 8, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4768.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
388 Nicolet, op. cit., s. 118. 
389 Bitsios, op. cit., s. 194; “Telegram From the Department of State to the Mission to the United 
Nations,” Washington, September 30, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4769.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
390 “Memorandum of Conversation,” 26 Oct. 1964, National Security File/National Security Council History, Box 16, Volume 3B, 44-54’ten aktaran Brands, op. cit., s. 360. 
391 Mallinson’a göre, “ABD, Türkiye’nin müdahalesini önlemek için gerekirse Altıncı Filo’yu 
kullanma konusunda kuşku duym[uyordu].” Bkz. Mallinson, op. cit., s. 495. 
392 “Telegram From the Department of State to the Embassy in the United Kingdom,” Washington, 
June 21, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4758.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); 
“Memorandum of Conversation,” Washington, June 24, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4758.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
393 Coufoudakis, op. cit., s. 18. 
394 Edward Weintal ve Charles Barlett, Facing the Brink: An Intimate Study of Crisis Diplomacy, New York, Charles Scribner’s Sons, 1967, s. 36’dan aktaran Ball, op. cit., s. 359; Adams ve Cottrell, op. cit., s. 67. Bununla birlikte Adams ve Cottrell, ABD’nin özellikle arabuluculuk çabalarını başarısız olarak değerlendirmektedirler. Bkz. Idem. George Ball ise bu yazarlarla aynı fikirde değildir. Bkz. Ball, op. cit., s. 358-359. 
395 Güney, op. cit., s. 31. 
396 George S. Harris, “Turkey and the United States,” içinde Kemal H. Karpat, (der.), Turkey’s Foreign Policy in Transition 1950-1974, Leiden, Netherlands, E. J. Brill, 1975, s. 59; Ehrlich, Cyprus 1958-1967, s. 110. 
397 Adams ve Cottrell, op. cit., s. 74-75. ABD’nin 1964 krizi boyunca izlediği politika Türk ve Yunan Başbakanları tarafından da eleştirilmiştir. Bkz. Sezer, op. cit., s. 162; Ehrlich, op. cit., s. 110. 


11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 9

1964 VE 1967 KIBRIS KRİZLERİ SIRASINDA ABD’NİN KIBRIS POLİTİKALARI, BÖLÜM 9


 3. Cenevre Görüşmeleri ve Birinci Acheson Planı 

George Papandreou’ya Cenevre’de Türkiye ile Yunanistan arasında Acheson’ın yardımıyla görüşme yapılması fikri zorla da olsa kabul ettirilmiş olmasına rağmen Yunanistan’ın gönülsüz tavrı ABD’yi tedirgin ediyordu. ABD’nin 
uzlaştırma girişimine Yunanistan’ın gereken ciddiyeti atfetmediğini ve bu girişimi geçiştirmeye çalışacağını düşünen Başkan Johnson, Papandreou ülkesine döndükten hemen sonra Başbakan’a görüşmelerin bir an önce başlamasının gerekliliğini vurgulayan bir mektup gönderdi.309 

1 Temmuz tarihli bu mektupta Johnson, iki ülke arasındaki görüşmeler sırasında ABD tarafından herhangi bir dış görüş dayatılmayacağını ya da ABD’nin,  dostlarından birine karşı diğeriyle birlikte tutum almayacağını, sadece çözüm bulunmasına yardımcı olmayı yürekten istediklerini belirtiyordu. Görüşmelerin başarıyla sürdürülebilmesi için de Cenevre’ye gönderilecek Yunan temsilcinin, BM Arabulucusu’yla ve Türk ile Amerikalı temsilcilerle Kıbrıs sorununun bütün yönlerini tartışabilecek yetkiyle donatılmış olması gerekliydi. 

ABD’nin duyarlılığını vurgulamaya çalışan bu ifadeler Başbakan Papandreou 
açısından normaldi, daha önce de birçok kez benzer bir söylemle karşılaşmıştı. 
Ancak normal olmayan, Başkan Johnson’ın olası Türk askeri müdahalesine yönelik sözleriydi. Başkan Johnson, Kıbrıs’ta, Türkiye’nin müdahalede bulunmasını kışkırtan koşulların devam ettiğini belirttikten sonra şöyle diyordu: “Geçen ay böyle bir müdahaleyi en yoğun kişisel çabaları göstermek suretiyle önlemiş biri olarak, Türklerin gerçekten meşru olan haklarını uygulamalarını önleme konusunda bundan sonra yapabileceklerimizin de bir sınırı olduğunu çok iyi biliyorum.” Kısacası Papandreou, sorunun çözümü için gereken çabayı göstermediği takdirde, ABD’nin de olası Türk askeri müdahalesini önlemek için herhangi bir girişimde bulunmayacağı söylenerek tehdit ediliyordu. Bu mektup, onun kadar sert ve ağır ifadeler içermemesine rağmen Johnson’ın Başbakan İnönü’ye gönderdiği mektubu anımsatıyordu.310 İnönü’ye gönderilen mektupta, uygulanmasını önlemek için her türlü tehdidin kullanıldığı “müdahale hakkı”, Papandreou’ya gönderilen mektupta tehdidin kendisi olarak kullanılıyordu. İronik olarak görülen bu durum aslında ABD’nin Zürih ve Londra Antlaşmaları’nı -özellikle Yunan yetkililere bu antlaşmaların hâlâ yürürlükte olduğunu sık sık vurgulamak suretiyle- Yunanistan’a baskı uygulamak için bir koz olarak kullanıldığının göstergesiydi. 

Yoğun çabalardan sonra nihayet 4 Temmuz’da ABD Dışişleri Bakanlığı 
“Başkan Johnson’ın isteği üzerine Dean Acheson’ın Kıbrıs krizinin çözülmesine 
yardım sağlamak amacıyla Cenevre’ye gideceğini” duyurdu.311 Türkiye’yi 
Cenevre’de temsil edecek ismin Nihat Erim olduğu Washington’daki görüşmeler 
sırasında belirtilmişti. Yunanistan da temsilci olarak deneyimli diplomatlarından 
birini, Belgrad Büyükelçisi Dimitrios Nikolareizis’i tayin etti. Acheson’ın ilk 
görüşmesini 9 Temmuz’da Türk yetkililer ile yapmasıyla Cenevre Görüşmeleri 
başladı. 

Acheson, Cenevre’deki görüşmelerin gidişatına göre şekillenecek çözüm 
yolları konusunda oldukça hazırlıklıydı. Kıbrıs sorununa bulunacak nihai çözüm 
konusunda daha önceden ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin görüşleri 
alınmıştı.312 Cenevre’ye gitmeden önce bütün ihtimaller üzerine planlar yapılmıştı. 
Ancak daha görüşmelerin başında, taraflara ABD’nin herhangi bir planını sunmak iki tarafın da tepkisini çekebilir ve görüşmeleri terk etmeleriyle sonuçlanabilirdi. Bu nedenle Acheson ilk temaslarda önerilerde bulunmaktan çok olasılıklar üzerinde durup tarafların tepkilerini ölçmeye çalıştı.313 

Türkiye, Cenevre’ye 1959 Antlaşmaları’nın uygulanması istemiyle gelmişti. 
Aslında mevcut antlaşmaların adadaki Türkleri ve Türkiye’nin güvenliğini yeterince koruyamadığı görülmüştü. Yine de birtakım düzenlemeler yapılarak Kıbrıs’ın anayasal sisteminde iyileştirmeler yapılabilirdi. Bu düzenlemelerin Makarios’un tek taraflı beyanları ile değil, Türkiye’nin de görüşü ve onayı alınarak yapılması gerektiği savunuluyordu. Bunun gerçekleşmemesi durumunda Türkiye sadece taksimi ya da Kıbrıs’ta iki toplumdan oluşacak bir federasyonu kabul edebilirdi.314 

Yunanistan ise uzun süredir self-determinasyon hakkıyla birlikte Kıbrıs’ın 
tam bağımsızlığını savunuyordu. Bunun gerçekleşmesi durumunda nihai hedef olan enosise de ulaşılabileceği ümit ediliyordu. Ancak birçok Yunan yetkili Makarios’un da tam bağımsızlığın ardından enosisi isteyip istemeyeceği konusunda ciddi şüphelere sahipti. Buna rağmen Papandreou Hükümeti göreve başladığından beri Makarios’un tutumuna verilen destek Yunanistan kamu oyunun gösterebileceği tepkiler düşünülerek geri çekilemiyordu.315 Çünkü “Yunanların büyük bir kısmı, Kıbrıs’ın self-determinasyon hakkına sahip olması gerektiği yönünde öyle güçlü ikna olmuşlardı ki Makarios’un entrikalarına mahkûm” edildiklerinin farkında değillerdi.316 Yunan Hükümeti, Kıbrıs sorununda ne kadar sert bir tutum izlerse [ki bu sertlik, Türkiye ile uzlaşmaktansa Makarios’un arkasında durmak anlamına geliyordu] içerde o kadar çok destek alıyordu.317 

Dean Acheson, 14 Temmuz’da Yunan temsilci Nikolareizis’e genel hatlarıyla 
bahsettiği ve sonradan “Birinci Acheson Planı” olarak anılacak olan çözüm önerisini, ertesi gün Türk temsilci Erim’e yazılı olarak sundu. Aslında Acheson, ABD’nin planı olarak sunulabilecek böyle bir belge vermek istemiyordu. Çünkü çözüm planının yazılı olarak ilan edilmesi halinde ABD’nin büyük tepki göreceğini düşünüyordu. Acheson’a göre, tepki olarak “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi’nde çeşitli karar örnekleri öne sürülebilir, Yunanistan NATO’dan çıkmaya kalkışabilir ve ABD’nin filosunu Akdeniz’den çekmesi dahi istenebilirdi.” Ancak Erim’in ısrarı üzerine “Birinci Acheson Planı”nı, ABD’nin çözüm için önerilerinden çok Acheson - Erim görüşmelerini soru cevap şeklinde özetleyen bir formatta ve gizli kalması kaydıyla yazılı olarak verdi.318 

Bu öneri Şubat 1964’ten beri Kıbrıs sorunundaki gelişmeler hakkında 
bilgilendirilen Acheson’ın birçok rapordan, belgeden ve görüşmeden çıkardığı 
sonuçlarla şekillenmişti.319 Plan esasen, Türkiye’ye verilecek bazı imtiyazlarla 
birlikte Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine, yani enosise dayanan bir çözüm yolu öneriyordu.320 Metinde, Türkiye’ye verilecek imtiyazlar konusunda önemli noktalar şöyleydi: 

-Türkiye’ye adanın kuzeydoğu ucundaki Karpas Yarımadası’nda bir alan 
verilecekti: Askeri üs olarak da kullanılabilecek bu alan hem Türkiye’nin 
kendi güvenlik kaygıları hem de Kıbrıs’taki Türklerin güvenliği düşünülerek teklif ediliyordu. Türkiye’ye verilecek olan alanın sınırları ve Türkiye’nin tam egemenliğinde olup olmayacağı konuları Yunan Hükümeti ile yapılacak müzakereler sonucu belli olacaktı. Ancak Acheson kişisel görüşünün bu bölgenin Türkiye’nin tam egemeni olduğu bir üs bölgesi olması ve sınırlarının da Kıbrıslı Türklerin tehlike anında bir sığınma yeri olarak kullanabilecekleri kadar geniş tutulması yönünde olduğunu da belirtiyordu. 

-“Sorunun nihai çözüm şekline göre, bağımsız ya da doğrudan 
Yunanistan’a bağlı [bu ifadeyle enosisin amaçlandığı belli ediliyordu] 
olacak olan Kıbrıs”taki Türk nüfus, çoğunlukta olduğu bir iki bölgede 
kendi kendini yönetme hakkına sahip olabilirdi. Bunların dışındaki 
Kıbrıslı Türkler ise, Lefkoşa’da kurulacak bir merkezi Türk yönetiminin 
kontrolü altına alınabilir, Lozan Antlaşması’yla Türkiye’deki azınlıklara 
sağlanan haklara benzeyen bir sistemle hakları koruma altında tutulabilir, 
hatta bu özel statünün denetimi de Birleşmiş Milletler veya Uluslararası 
Adalet Divanı tarafından atanan bir memur ya da komisyon tarafından 
yapılabilirdi. Bu konularda da nihai karar yine Türk ve Yunan yetkililerin 
görüşmelerine göre şekillenecekti.321 

Türk ve Yunan temsilciler bu öneriler konusunda hükümetlerinin görüşlerini 
almak üzere ülkelerine döndüler. Türkiye, önerileri olumlu karşıladı. Ankara’da 
Nihat Erim’e bu öneriler temelinde görüşmelere devam ederek daha fazla taviz 
koparmaya çalışması talimatı verildi.322 Acheson’ı karamsarlığa sevk eden ise 
Nikolareizis’in aldığı talimattı. Önerilerin büyük kısmı Yunan tarafı açısından tatmin edici olmasına rağmen Yunanistan herhangi bir Kıbrıs toprağının tamamıyla Türkiye’nin egemenliğine verilmesine karşı çıkıyordu. Başkan Johnson ile görüşmesi sırasında Yunan Hükümeti’nin böyle bir planı parlamentoya kabul ettiremeyeceğini söyleyen Yunan Büyükelçisi Matsas’a Kıbrıs sorunundan bunalan Başkan’ın tepkisi sert oldu. Johnson, Yunanistan Parlamentosu’na ve anayasasına hakaret ettikten sonra Büyükelçi’ye “Başbakanınız bana demokrasi, parlamento ve anayasa nutukları atmaya devam ederse, parlamentosuyla anayasasının ömrü uzun olmaz” diyerek tehditte bulunuyordu.323 

“Kıbrıs’ta egemen Türk üssü” düşüncesine karşı çıkan Yunanistan, bunun 
yerine, Türkiye’ye çok yakın bir Yunan adası olan Meis’in üs olarak Türk 
egemenliğine bırakılabileceği, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin NATO üslerine çevrilerek bir Türk komutanın yönetimine verilebileceği veya bu üslerin tamamen İngiliz egemenliğinde kalmak şartıyla Türklerle paylaşılabileceği gibi ihtimalleri dile getirdi.324 Türkiye’nin Kıbrıs’ta egemen üs isteğinden vazgeçmemesi, Yunanistan’ın da bu isteğin taksim anlamına geldiğini belirterek kabul edilemez bulması nedeniyle görüşmeler çıkmaza girdi. 

Acheson, Kıbrıs’ta üs konusunun bütün çabalarını boşa çıkarabilecek kilit 
konu olduğunu anlamıştı. Fakat bütün ihtimaller tükenmeden pes etmeyi de 
düşünmüyordu. 28 Temmuz’da yapılan Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında 
George Ball, Başkan Johnson’a Cenevre Görüşmeleri hakkındaki düşüncelerini 
söylerken gayet iyimser bir tablo çiziyordu. Ball’a göre, Acheson iki tarafı uzlaştırma konusunda büyük yol kat etmişti. Henüz bir anlaşmaya varılamamış olmasına rağmen uzun süredir Kıbrıs’ta ciddi bir çatışma yaşanmamış olması bile ABD için bir kazançtı. Basının dikkatini çekmeden BM Arabulucusu’nun şemsiyesi altında yürütülen görüşmelerin sonucu hakkında umutlu bir bekleyiş vardı. En büyük sorunun Türkiye ve Yunanistan’ın üzerinde anlaşmaya varacakları çözümü Makarios’a kabul ettirmek olduğu düşünülüyordu.325 

Fakat Ball’un bu iyimser görüşlerine ve Acheson’ın yoğun çabalarına 
öldürücü darbeyi vuran olayın gerçekleşmesi fazla uzun sürmedi. 29 Temmuz’da ABD’nin Atina Büyükelçiliği’nden gelen telgraf Yunanistan Dışişleri Bakanı Costopoulos ile Büyükelçi Labouisse’in görüşmelerine ilişkin bilgi veriyordu. Costopoulos, büyükelçiye Makarios’un Acheson Planı’ndaki önerilerden haberdar edildiğini ve bunlara kesin olarak karşı çıktığını söylemişti.326 Ertesi gün hükümet yanlısı Vima gazetesinin Acheson Planı’nın bir özetini, Yunan Hükümeti’nin bu planı reddedeceğini savunarak yayınlaması327 ABD’li yetkilileri daha da telaşlandırdı. 

Yunanistan’ın Washington Büyükelçisi Matsas ABD Dışişleri Bakanlığı’na 
çağrılarak Cenevre’deki görüşmelerin gizli kalması yönünde gösterilen hassasiyete rağmen bu sızmanın nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi vermesi istendi. Başbakan Papandreou ile görüştükten sonra Matsas, Yunanların sadece görüşmelerin seyri konusunda Kıbrıslıları bilgilendirmek istediklerini ancak Kıbrıslıların bu konu hakkında “çenelerini tutamadıklarını” söyledi. ABD’li yetkililer sızdırma olayının asıl sorumlusunun, Cenevre’deki görüşmeleri de gönülsüz olarak kabul eden Başbakan Papandreou olduğunu düşündüler.328 Yaptıkları ortak basın açıklamasında Makarios ile tam bir görüş birliği içinde olduklarını söyleyen Papandreou, ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmelerde ise Makarios’u “çözümün önündeki engel” ve “düşman” olarak gördüğünü söylüyordu. Bu ikiyüzlü tutum, ABD’li diplomatlara göre, bir “Bizans Oyunu” ydu.329 Ancak basına sızdırma eyleminin sorumlusu kim olursa olsun bu durum, Makarios’un “Kıbrıs sorununun çözümü egemen bir devlet olarak Kıbrıs’ın çözülmesi ile neticelenmek zorundaysa da buna dış güçlerin buldukları plana göre değil, Kıbrıslı çoğunluğun iradesine göre karar verilmesi gerektiği” yönündeki görüşünü değiştirmiyordu.330 

Cenevre’de tarafları uzlaştırma çabalarına vurulan bu ağır darbeye rağmen 
ABD, Acheson Planı olarak adlandırılan herhangi bir planı olmadığını duyurdu ve 
tarafların görüşmelere devam etmeleri için çaba gösterdi. Ancak ağustos ayı 
başlarında Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler nedeniyle görüşmelere zorunlu olarak ara verildi. 

4. Kıbrıs’ta Ağustos 1964 Olayları ve İkinci Acheson Planı 

Uzun süredir Yunanistan’da bulunan General George Grivas haziran ayında 
Kıbrıs’a dönerek, 1964 Nisanı’nda Papandreou ile Makarios arasında yapılan gizli 
anlaşma uyarınca adaya gönderilen paramiliter güçlerin başına geçmişti. Grivas’ın Kıbrıs’a gönderilmesine ABD de rıza göstermişti. 1950’lerdeki enosis mücadelesi sürecinde önemli bir rol oynayan General Grivas’ın, çözümün önündeki en büyük engel olarak görülen Makarios’a karşı bir denge unsuru olarak kullanılabileceği düşünülüyordu.331 

Ancak ABD’nin beklentisinin tersine General Grivas, Türkiye ile Yunanistan 
arasında savaş ihtimalini yeniden gündeme getiren olayların faili oldu. 6 Ağustos’ta Grivas liderliğindeki Rum silahlı güçlerinin Kıbrıslı Türklerin denetimindeki Erenköy - Mansura bölgesine saldırıları ile Kıbrıs’taki çatışmalar tekrar başladı. Rumların iddialarına göre, bu bölge, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere yaptığı asker ve silah yardımının geliş noktasıydı.332 

Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklere yönelik bu saldırıya tepkisiz kalması 
düşünülemezdi. Bu nedenle 6 Ağustos’ta ABD Büyükelçisi Raymond Hare ile 
görüşen Dışişleri Bakanı Erkin Türkiye’nin Kıbrıs’a havadan müdahalede 
bulunmaya niyetli olduğunu belirterek ABD’nin tepkisinin ne olacağını sordu. 
ABD’nin şiddete başvurulmasını hiçbir zaman arzu etmediğini söyleyen Hare 
Dışişleri Bakanlığı’yla görüşmesi gerektiğini belirterek net bir cevap vermekten 
kaçındı.333 

ABD’nin bu hava harekâtını istemediği Türk yetkililer tarafından gayet iyi 
biliniyordu. Ancak Türkiye’nin her seferinde müdahale tehdidinde bulunup 
müdahale edememesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eyleme geçeceği konusundaki 
inanılırlığına büyük zarar veriyordu.334 Bu nedenle Türk Hükümeti, saldırıların 
yayılmasını önlemek amacıyla Türk Hava Kuvvetleri’nin Kıbrıs üzerinde gösteri 
uçuşu yapmasına karar verdi. Bu karardan Yunanistan ve Büyükelçi Hare aracılığıyla ABD de haberdar edildi. Ayrıca Hare’den ABD’nin çatışmaların felaketle sonuçlanmaması için elinden geleni yapması istendi.335 

Bu haber üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı ile ilgili ülkelerdeki büyükelçilikleri arasındaki mesaj trafiği hız kazandı. Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball, Atina’daki Büyükelçi Labouisse’den hemen harekete geçerek Yunan Hükümeti ile en üst düzeyde temas kurmasını istedi. Yunan yetkililere, ABD’nin bu hava harekâtını onaylamadığının Türk Hükümeti’ne bildirildiği, yine de bir harekât  olursa durumun daha da tırmanmaması için Türk uçaklarına ateş açılmaması  gerektiği, Cenevre Görüşmeleri’nde sağlanan gelişmeyi ortadan kaldırabilecek her türlü eylemden uzak durulmasının ve Kıbrıslı Rumlar üzerindeki baskının artırılarak adadaki çatışmaların sona erdirilmesinin istendiği belirtilmeliydi.336 

Türkiye’deki Büyükelçi Hare’den ise Cenevre Görüşmeleri’nde gelinen 
aşamanın önemini vurgulayarak ABD’nin Türk Hükümeti’nin aldığı bu karardan 
duyduğu memnuniyetsizliği Türk yetkililere bildirmesi isteniyordu. İlla ki bir hava harekâtı olacaksa bunun en azından Aralık 1963’te olduğu gibi uyarı uçuşu şeklinde yapılması, herhangi bir bombalama eylemine girişilmemesi çatışmaların savaşa tırmanmaması için ABD açısından önemliydi. Bir taraftan da BM Barış Gücü’nün komutanı olan General Thimayya’dan Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında bir an önce ateşkesi sağlaması için her türlü çabayı göstermesi isteniyordu. 337 

7 Ağustos’ta Türk uçakları ada üzerinde uyarı uçuşu yaptılar. Bu harekât 
sırasında herhangi bir bombalama eylemi gerçekleşmedi. Ancak bu uyarıya rağmen Kıbrıslı Rumların saldırılarını ertesi gün de devam ettirmesi Türkiye’nin de tutumunu sertleştirmesine neden oldu. Zaten Başbakan İnönü’ye kabine toplantısında Kıbrıslı Türklerin geleceğinden duyulan endişe nedeniyle bir an önce güçlü eylemlere girişilmesi yönünde büyük baskı uygulanıyordu. Ayrıca Cenevre’den henüz dönen Erim de Acheson ile yaptığı görüşmelerden edindiği izlenime göre, “Kıbrıs’ta papazın aklını başına getirmek için, fiili bir müdahale nin… Amerikalılar tarafından anlayışla karşılanacağını” söylemişti.338 

Bu gelişmeler sonucunda 8 Ağustos günü Türk uçakları adadaki Rum mevzileri  ni bombaladı. Türkiye’nin bu eylemine karşılık olarak Rumlar adadaki Türk mevzilerine yönelik saldırılarına devam ettiler. 
Bunun sonucu da Türkiye’nin havadan bombardımana ertesi gün de devam etmesi oldu. Bir yandan Yunanistan Başbakanı Papandreou’nun, BM Barış Gücü Komutanı General Thimayya’nın ve ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi Belcher’in ateşkes sağlanması yolundaki çağrılarına olumlu cevap veren Makarios, diğer yandan 
9 Ağustos günü Yunanistan, SSCB ve Mısır’dan [Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden] askeri müdahalede bulunmaları konusunda yardım istedi.339 Fakat bu yardım talebine Yunanistan ve SSCB, Mısır ile Suriye’nin 1958’de siyasi olarak birleşme leri ile kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin 1961’de son bulmasına rağmen Mısır bu adı 1971’e dek korudu. 

Türkiye’ye nota göndererek “Kıbrıs’a karşı girişilen askeri müdahalenin bir an önce durdurulması” çağrısında bulunmakla yetindiler.340 
ABD’li yetkililer ise, Başkan Johnson da dâhil olmak üzere, Makarios’un 
SSCB’yi yardıma çağırmasını endişeyle karşılamakla birlikte SSCB’nin Kıbrıs’a 
herhangi bir askeri destekte bulunmayacağına inanıyorlardı. 
Yine de Akdeniz’deki ABD Deniz Kuvvetleri’ne alarm durumunda bulunmaları söylenmişti.341 Göründüğü kadarıyla ABD’nin Ağustos 1964’teki bu krizde asıl kaygısı SSCB’nin Kıbrıs sorununa müdahalesi değil, Türkiye ile Yunanistan arasında Cenevre Görüşmeleri sayesinde sağlanmış olan görece yakınlaşmanın bozulmamasıydı. 342 
İki ülke arasında Kıbrıs’ta meydana gelen olaylar nedeniyle herhangi bir sıcak çatışma yaşanması Cenevre’de devam ettirilmek istenen uzlaştırma çabalarını ortadan kaldırabilirdi. 
Bu nedenle Başkan Johnson 9 Ağustos’ta Makarios, İnönü ve Papandreou’ya   gerilimin azaltılması için ısrarda bulunan ve üç liderden de barışı koruma çabalarında BM’yle işbirliği yapmalarını isteyen mektuplar gönderdi.343 Bir taraftan da bu üç ülkedeki ABD Büyükelçileri yetkililere ateşkes sağlamaları konusundaki telkinlerine devam ediyorlardı.344 BM’deki Amerikalı ve İngiliz temsilcilerin yoğun çabaları sonucunda Güvenlik Konseyi 9 Ağustos’ta Kıbrıs’a ve Türkiye’ye ateşkes çağrısında bulunan bir karar aldı.345 Yunanistan’ın Birleşmiş Milletler’ deki temsilcisi Bitsios’a göre, Amerikalı temsilci Adlai Stevenson bu karar tasarısında taraflardan herhangi birini kızdırmamaya gayret göstermişti. Sadece Türk tarafını hedef alan bir karar alınması durumunda Kıbrıslı Rumların saldırılarına devam edebilecekleri de düşünülmüştü.346 

SSCB ve Yunanistan’dan beklediği desteği bulamayan Makarios için ateşkes 
kararını kabul etmekten başka yol kalmamıştı. 10 Ağustos’ta Makarios’un karara uyacağını belirtmesinden sonra Türkiye de aynı gün kararı kabul etti.347 

Krizin çözülmesiyle birlikte ABD hemen bütün ilgisini, eskisine göre daha 
düşük ihtimalli görünse de Cenevre Görüşmeleri’nin başarıyla sonuçlanması 
çabalarına yoğunlaştırdı.348 11 Ağustos’ta Türkiye ve Yunanistan’daki ABD 
Büyükelçileri Cenevre’deki görüşmelerin bir an önce başlaması için görevli oldukları ülkelerin yetkililerine ısrarda bulundular. Yunanistan Başbakanı Papandreou’yla yapılan görüşmede, Türkiye’nin Cenevre Görüşmeleri’nin başında öne sürdüğü taksim veya federasyon önerisinden ciddi anlamda taviz vermiş olduğu halde 

Yunanistan’ın bu altı hafta boyunca ciddi bir adım atmamasından duyulan hayal 
kırıklığı dile getirildi.349 ABD’nin bu baskıları ve Türkiye ile Yunanistan 
Başbakanlarının soruna kalıcı çözüm bulunması için birlikte çalışılması konusunda aynı fikirde olduklarını gösteren mektuplaşmaları 350 sayesinde Cenevre Görüşmeleri 15 Ağustos’ta tekrar başladı. 

ABD’nin uzlaştırma çabalarının ikinci turunda da esas anlaşmazlık noktasının 
Kıbrıs’ta Türkiye’ye verilmesi düşünülen üs konusu olmaya devam ettiği görüldü. 15 Ağustos’ta Türkiye’nin temsilcisi Nihat Erim ile görüşen Dean Acheson, 
Yunanistan’ın Kıbrıs’ta Türkiye’ye egemen bir üs bölgesi verilmesi yerine bu üssün 25 yıllığına kiralanması şeklindeki yeni önerisini iletti. Erim bunu kabul edilemez bulduğunu söyleyerek Türkiye’nin Birinci Acheson Planı’nda öngörülen hükümler üzerinden müzakere etmeyi sürdürmek istediğini belirtti. Yunan temsilci ise Türkiye’nin isteğinin taksimden başka bir anlama gelmediğini belirterek Kıbrıs’ta Türkiye’ye egemen bir üs bölgesi verilmesini ne Yunan ne de Kıbrıs Rum halkının kabul edebileceğini söyledi. Bu katı tutumlar nedeniyle daha ilk günden hayal kırıklığına uğrayan Acheson, Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta tarafların uzlaşması ihtimalinin yüzde elliden bile az olduğunu belirterek, muhtemelen en mantıklı hareketin görüşmeleri sona erdirmek olacağı yönündeki düşüncelerini iletti.351 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

309 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, July 1, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). [Mektubun içeriğine ait bilgiler bu kaynaktan alınmıştır.] 
310 Idem. Başkan Johnson’ın Ulusal Güvenlik konusundaki yardımcılarından olan McGeorge Bundy tarafından yazılan, George Ball’un Yakın Doğu ve Güney Asya İşleri’nden sorumlu yardımcısı Philips Talbot tarafından düzeltmeleri yapılan, George Ball tarafından uygun görülen ve Başkan tarafından imzalanan bu mektup hakkında Bundy şöyle bir yorum yapıyordu: “İnönü’nün 5 Haziran’da 
gönderilen mektuptan hoşlanmadığı gibi Papandreou da bu mektuptan hiç hoşlanmayacak. Ancak şu an asıl konu bu değil.” Nitekim mektubu okuduktan sonra sinirlenen ve bunu bir ültimatom olarak nitelendiren Papandreou, “Türkiye’nin askeri müdahalesi” tehlikesi yüzünden Yunanistan’ın imtiyaz 
vermeye zorlandığını düşünüyordu. Bkz. “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, July 2, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim 
Tarihi: 25.05.2009). Başbakan Papandreou’nun esasen Kıbrıs konusundaki Yunan politikasını savunduğu cevabı 6 Temmuz’da gönderildi. Bkz. Idem. 
311 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, July 11, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
312 supra., s. 67. 
313 “Memorandum for the Record,” Washington, July 7, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
314 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, July 11, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
315 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, July 14, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
316 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, July 31, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
317 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, June 13, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4758.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
318 Erim, op. cit., s. 351-352 
319 Nicolet, op. cit., s. 105. 
320 Ibid., s. 106. Rauf Denktaş’ın 7 Haziran 1964 tarihli bir İngiltere Dışişleri Bakanlığı arşiv belgesinden aktardığına göre “Türkiye’ye imtiyaz verilmesi karşılığında enosis”, üslerinin devamlılığı konusu düşünüldüğünde İngiltere tarafından da en uygun çözüm yolu olarak görülüyordu. Bkz. Denktaş, Hatıralar, s. 198. 
321 Erim, op. cit., s. 352-359. Acheson bu önerileri taraflara sunmadan önceki bir tarihte, 19 Haziran 1964’te yayınladığı raporda CIA, Kıbrıs sorununa çözüm olabilecek bütün ihtimallerin gözden geçirildiğini ve muhtemelen en iyi yolun “adanın Yunanistan ile birleşmesini sağlamaya çalışmak ve bu birleşme sırasında da adada Türkleri tatmin etmeye yetecek kadar büyük ama Yunanlara taksimi 
çağrıştırmayacak kadar da küçük bir alanda egemen Türk üslerinin bulunması” olduğunu bildiriyordu. Bkz. Memorandum: “Possible Solutions of the Cyprus Dispute,” 11 June 1964: Lot 70D21, Entry 5037, Records of the Executive Secreteriat - Briefing Books, 1958-76: Telegraphic Cables 
Ball/Acheson 1964, box 13, NARA, 10’dan aktaran Nicolet, op. cit., s. 103-104. 3 Temmuz 1964’te New York’ta yaptığı bir konuşma sırasında Senatör Kenneth Keating de Kıbrıs sorununun çözümü için enosisin en uygun yol savunarak Kıbrıs’taki Türklere uluslararası bir koruma sağlanabileceğini söylüyordu. Bkz. Kenneth B. Keating, “Cyprus: Union with Greece,” Vital Speechs of the Day, Vol. 30, Issue 22 (Jan. 1964), s. 695-696. Bu da gösteriyor ki ABD’li diplomatların uzun süredir esas çözüm yolu olarak değerlendirdikleri “imtiyazlı enosis”in makullüğü hakkında ABD’de yaygın bir uzlaşı vardı. 
322 Erim, op. cit., s. 360,372. 
323 Lawrence S. Witner, American Intervention in Greece, Columbia University Press, 1982, s. 303’ten aktaran Şahin, op. cit., s. 21. 
324 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, July 19, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram 
From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, July 21, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
325 “Summary Record of the 536th Meeting of the National Security Council,” Washington, July 28, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
326 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, July 29, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
327 Nicolet, op. cit., s. 107. 
328 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, July 30, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
329 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, July 31, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4765.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
330 Nicolet, op. cit., s. 107. 
331 Uslu, op. cit., s. 134; “Telegram From the Department of State to the Embassy in the United 
Kingdom,” Washington, June 21, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4758.htm 
(Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
332 Fırat, op. cit., s. 138; Nancy Crawshaw, The Cyprus Revolt, London, George Allen & Unwin, 
1978, s. 371. 
333 “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 7, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
334 Ehrlich, op. cit., s. 64. 
335 “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 7, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). [Bu bilgi, telgraf metnindeki açıklayıcı notta yer almaktadır.]
336 Idem. 
337 Idem. General Kodendera S. Thimayya, 8 Temmuz 1964’te UNFICYP’ın komutasını General Gyani’den devraldı. Bkz. Oberling, op. cit., s. 95. 
338 Erim, op. cit., s. 381. Erim’in bu izlenimini olumlayan bir kanıt da Dean Acheson’ın 7 Ağustos’ta ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta “Türklere, Kıbrıs’ın savaşmaya değmeyeceğini, fakat askeri bir müdahalede bulunurlarsa ABD’nin ne bunu engellemeye çalışacağını ne de Türkleri eylemleri nedeniyle ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlardan kurtaracağını, bunun tamamen kendi  meseleleri olduğunu” söylemeyi planladığını belirtmesidir. Bkz. “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 7, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
339 Gürel, op. cit., s. 60; “Telephone Conversation Between President Johnson and the Under Secretary of State (Ball),” August 9, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm 
(Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
340 Erim, op. cit., s. 385-392. 
341 “Telephone Conversation Between President Johnson and the Under Secretary of State (Ball),” August 9, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 
25.05.2009). 
342 Idem.; “Telegram From the Department of State to the Embassy in Turkey,” Washington, August 7, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telephone Conversation Between President Johnson and Secretary of Defense McNamara,” August 
8, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 8, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 9, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
343 “Telegram From the Embassy in Cyprus to the Department of State,” Nicosia, August 9, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
344 Idem.; “Telegram From the Department of State to the Embassy in Greece,” Washington, August 
9, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 9, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
345 Bu kararın tasarısı ABD ve İngiltere tarafından ortaklaşa hazırlandı ve Güvenlik Konseyi’ndeki oylama sırasında diğer üyelerin tamamının olumlu oy kullanmasına karşılık SSCB ve Çekoslovakya çekimser kaldı. Kararda Türkiye’ye, yaptığı bombardımanın ve Kıbrıs’a karşı her türlü kuvvet kullanmanın derhal durdurulması, Kıbrıs Hükümeti’ne kontrolü altındaki kuvvetlere derhal ateşkes 
emretmesi, ilgili bütün taraflara da BM ile işbirliği yapılması çağrılarında bulunuluyordu. Bkz. Dışişleri Belleteni, Sayı 2, (Ekim 1964), s. 16; Keesing’s Contemporary Archives, Vol. XVI, (1963-1964), s. 20265; “Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 10, 1964, http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 
25.05.2009). 
346 Dimitri S. Bitsios, Cyprus: The Vulnerable Republic, Thessaloniki, Institute for Balkan Studies, 1975, s. 173-175.347 Uslu, op. cit., s. 139; Erim, op. cit., s. 392-393.  “Memorandum for the Record,” Washington, August 10, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
349 “Telegram From the Embassy in Greece to the Department of State,” Athens, August 11, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); ”Telegram 
From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 11, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
350 ”Telegram From the Embassy in Turkey to the Department of State,” Ankara, August 11, 1964, 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009). 
351 “Telegram From the Mission in Geneva to the Department of State,” Geneva, August 15, 1964, 4 p.m., http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/johnsonlb/xvi/4767.htm (Erişim Tarihi: 25.05.2009); 


10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***