ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER BÖLÜM 2
4. Yezdaniler:
Iraklı Kürtler arasında eskisi kadar etkinliği kalmayan bu inanç
akımı son dönemlerde yoğun bir inceleme, araştırma, istihbarat konusu
olarak ABD ve İngiltere’nin gündemindedir. Kürtçe’de Yezdani olarak
bilinen, geniş anlamda “Melekler Mezhebi” olarak adlandırılan bu eski
dinin özgün bir Kürt inanç sistemini temsil ettiğine dair bir propaganda
faaliyeti Irak’ta canlandırılmaktadır. Yezidilik ve Ehl-i Hak olarak bilinen
akımlar Yezdaniliğin kollarıdır. Zerdüştlük ve Yezdanilik birçok ortak
özelliği paylaşmaktadır. Yezdaniliğin “millî” özellikleri içeren bir Kürt dini
olarak sunulması ve diğer dinleri bünyesine katma boyutuna ilişkin
vurgular, son yıllarda tüm Kürt yayınlarında yoğun biçimde yer
almaktadır. Yezdaniliğin Semavi bir din olmadığı, Zagros dağlarına özgü
bir inanç sistemi ile Aryen tarzı bir üst yapıya dayandığına yönelik
tespitlerin, ABD ve Avrupa’da yaşayan Kürt akademisyenler tarafından
gündeme getirilmesi kayda değer. Yezdanilik İslam dışı bir öğreti
sayılmaktadır. İslam’dan binlerce yıl önce Kürtlerin dinî inancı olduğu
belirtilen Yezdanilik tarikatlar üzerindeki etkinliği ile araştırılmaktadır.
Hristiyan misyonerlerin 18. yüzyıldan itibaren Yezdanilik üzerinde
çalıştığı bilinmektedir. Bu çalışmalar neticesinde Kürtçe İncil ve eski bazı
metinler misyonerler tarafından basılıp dağıtılmıştır. Kuzey Irak’ta
Hristiyan ve Bahai misyonerlerin öncelikli hedefi Yezdaniliğe inanan Kürtlerdir.
5. Yarısaniler:
Ehl-i Hak, Aliullahi olarak da bilinen Yarısaniler, Irak ve İran’da
yoğunlaşmışlardır. Yarısaniliğin önemli ismi Sultan Sahak ya da İshak
11.-13. yüzyıllar arası bir dönemde, Süleymaniye’nin güneyinde bulunan
Berzenci’de doğmuştur. Yahudi birikiminden oldukça etkilenen
Yarısanilik Kuzey Irak’ta fazlasıyla yaygındır. Musul, Kerkük ile Kasrı
Şirin arasında yaşayan Bazalan, Kakai, Sarılı Kürtleri Yarısanidir.
Amerikan kaynakları günümüzde Kürtlerin %10-15’inin Yarısani
olduğunu özellikle vurgulamaktadırlar. Irak’ta Yezdanilik ve Yarısanilik
canlanmakta, ABD ve Avrupa üniversitelerinde bu konuda yapılan
yayınlarda ciddi bir artış görülmektedir.
6. Yezidiler:
Eski İran dilinde “melek” anlamına gelen “yazata” sözcüğünden
türetilen Yezidilik, Şerafeddin Bitlisi’nin bildirdiğine göre; 1597’de Kürt
aşiret ve bölgelerinin büyük çoğunluğunda etkilidir. Irak’ta, Laleş’te
bulunan tapınak en önemli Yezidi mabedidir. Cebel Sancar’dan Duhok’a
ve oradan da Laleş’e uzanan şeritte çok sayıda Yezidi yaşamaktadır.
Irak’ta Yezidilerin Kürtlüklerini ön plana çıkaran ve onları Arap
toplumundan iyice uzaklaştıran bir kampanya gündemdedir.
7. Yahudiler:
Kuzey Irak’ta 1742 ile 1831 yılları arasında ortaya çıkan veba
salgınları Yahudi toplumunu neredeyse tümüyle ortadan kaldırdı. Dağlık
alanda yaşayan Kürt Yahudiler zamanla bu boşluğu doldurdular. Bunun
sonucu olarak da, “Iraklı” Yahudilere dönüştüler. Yani bir Yahudi Kürt,
Arap veya Neo-Arami kökenden değil, Kürt kökenden gelir. Iraklı
Yahudiler arasında tarihsel Kürt aşiret adları yaygındır. Adiabane
(Erbil)’de bulunan krallık Kürt kabul edilmekte ve dininin Yahudi olduğu
Yahudi Ansiklopedisi’nde de vurgulanmaktadır. M.Ö. 1. yüzyılda çok
sayıda Kürt ve Adiabane yöneticilerinin Yahudiliği kabul ettikleri, yine
Yahudi Ansiklopedisi’nde yer alan bilgiler arasındadır. Ayrıca 17. yüzyılın
ikinci yarısında yaşayan Haham Samuel Barzani’nin Kuzey Irak’ta
Kürtlerin yaşadığı bölgelerde okullar açtığı, kızı Haham Asenath
Barzani’nin ilk kadın haham olarak atandığı belirtilmelidir.
Yahudi Kürtler, Irak-Türkiye ve Suriye-Türkiye sınırına planlı bir
biçimde iskân edilmektedir. Yaklaşık 100–150 bin nüfusu olan bu grup
içinden seçilen kişiler, 1996’da ABD’nin Guam Adası’nda eğitime tabi
tutulmuşlardır. Bölgede finansal altyapının oluşumunda, Batılı bazı
şirketlerin acente faaliyetlerinde, Irak’ın imarı için açılan ihalelerde ve
arazi satın almada Kürt Yahudiler son derece etkilidirler. İstisnasız tüm
Kürt yazarlar, akademisyenler, bu konuda çalışan yabancı uzmanlar Kürt
Yahudi gerçekliğini kabul ettikleri hâlde henüz Türkiye’nin önemli kültür
ve araştırma kurumlarında anti-semitizm etkilerinin yarattığı çekingenlik
ölçeğinde bu konuya girilmemektedir.
Kerkük–Yumurtalık hattının yerine Kerkük–Hayfa petrol boru
hattının onarılarak, Suriye veya Lübnan üzerinden sevkiyat projeleri
bağlamında Kürtlerin, Hayfa Limanı ile denize açılması mümkün
olacaktır. Irak’ın kuzeyinde yaşayan Yahudi Kürtlerden hareketle önemli
bir stratejik mevziye sahip olan İsrail; ayrıca bölge su kaynaklarında söz
sahibi olacak duruma gelebilecektir. İsrail’den Irak’a tersine bir göçle
Yahudi Kürtler gelmektedir. İsrail’in tarihinde ilk kez Yahudi Kürtlerle
dışarıya göç vermesi anlamlıdır. Yahudi Kürtlerin seçilmişlik kurgularına
dayalı üstünlük iddiaları diğer inanışlara sahip Kürtlerin tepkisine neden
olacaktır. Irak topraklarında seçilmiş ırk teorilerine dayalı bir
yapılanmaya yönelik tepkilerin önünü kesmek için Yarısanilik ve
Yezdanilik gibi akımlar canlandırılmakta, yedeklenmektedir. Kültür ve din
Irak’ta stratejik bir olgu niteliği kazanmaktadır. Kürtlerin bir bölümünün
Yahudi soy kütüğüne kaydedilmesi konusundaki ısrar bu olguya en iyi
kanıttır. İsrail’de kurulan İsrail-Kürt Dostluk Merkezi ile onun
bünyesindeki Kürt Kültür Merkezi, Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde
açılan Kürt Kültür Merkezi oldukça dikkate değer çalışmalar
yürütmektedirler. Bu kuruluşlar ile Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde
Kürt Yahudilerle ilgili araştırmalar şimdiden geniş bir kaynakça meydana
getirmektedir. Ayrıca özel eğitimli bir bankerler grubu, Fırat’ın Irak
güzergâhında ve Hayfa–Kerkük hattında, Kürt Yahudiler için toprak satın almaktadır.
8. Hristiyanlar:
Irak’ta Duhok, Erbil ve Musul yakınlarında küçük bir Nesturi
Hristiyan topluluğu bulunmaktadır. Ayrıca az sayıda Keldani Hristiyan da
Irak’ta varlığını sürdürmektedir. Kuzey Irak’ta misyonerlik çalışmaları
yapmak üzere Avrupa ve özellikle de Amerika’daki aktif Hristiyan
örgütler arasında yeniden bir ilgi doğmaya başlamıştır. Rönesans
sonrası Avrupalıların İncil’i çevirdikleri ilk doğu dili Kürtçe olmuştur.
1780’de ilk ayrıntılı Kürtçe gramer kitabı İtalyan Dominiken misyoner
papaz Maurizio Garzoni tarafından hazırlanmıştır. Oldukça eski tarihe
dayalı bu çalışmalar az sayıda da olsa bir Kürt Hristiyan topluluk ortaya
çıkarmıştır. Günümüzde canlanan misyoner faaliyetlerinin Kuzey Irak’ta
yaşayan Kürtler arasında özellikle de Erbil’de verimli bir zemin
bulacağını, bizzat Kürt yazarlar yayınlarda dile getirmektedirler.
9. Bahailer:
Fars kökenli bir ailenin oğlu olan Mirza Hüseyin Ali’nin yani
Baha’ullah’ın önderliğinde gelişen Bahailik, Irak merkezli bir akımdır.
Baha’ullah bu yeni dini, 1863’te Süleymaniye bölgesinde ilan etti.
Günümüzde Bahailerin en kutsal mekânları İsrail Hayfa ile Bahai’dedir.
İngiltere tarafından desteklenen Bahai Kürtler, ilk Kürt yayınevi olan
“Matbaa el Kurdi”yi 1920’de Kahire’de kurdular. İlk Kürt gazetesi 1898’de
İstanbul’da kısa süre için çıktı ve daha sonra merkezini Kahire’deki bu
Bahai yönetimindeki yayınevine taşıdı. Merkezi Londra’da bulunan
Bahailer, Kuzey Irak’ta küçük bir topluluk olmakla birlikte dünya çapında örgütlüdürler.
10. Irak’ta Etnik Karmaşa ve ABD’nin Konumu
Irak’ın etnik bileşimi Türkmen, Kürt, Arap, Nesturi, Fars,
Keldanilerden oluşur. 22,7 milyon civarındaki nüfusun %75’i Arap, %15’i
Kürt, %10’u Türkmen ve çok azı da diğer unsurlar olarak belirtilebilir. Bu
topluluklar içinde Türkmenler Irak’ın üçüncü asli unsurudur. Telafer,
Musul, Erbil, Altunköprü, Tushurmatu, Kifri, Mendeli, Hanekin ve
Bağdat’ın güneydoğusunda bulunan Bedre’ye kadar uzanan ve
“Türkmeneli” olarak bilinen bölge petrol, su, tarım kaynakları açısından
stratejik değer taşımaktadır. Türkmenlerin siyasal ve ekonomik
bakımdan güç kazanması muhtemel su savaşlarında, bölgeye yönelik
egemenlik projelerinde, Türkiye açısından hayati değer taşımaktadır.
Irak’ta Türkmen–Kürt–Arap temelli bir çatışma zemini yaratılmaya
çalışılmaktadır. Türkmenlerin mücadelesini böyle bir çerçevede
değerlendirmek yanlıştır. Kerkük’ün statüsü de dâhil olmak üzere
Türkmenlerle ilişkili tüm sorunlarda karar verecek konumda bulunan
güçler ABD, İngiltere ve İsrail’dir. Türkmenlerin birleşik, bütünlüklü ve
bağımsız bir Irak’ı savunması, yeni mandacılık programıyla çelişkili
olduğu için kuşatılmaları, etkisiz kılınmaları söz konusudur. Ordu,
bürokrasi, güvenlik kurumlarının yeni mandacılık temelinde örgütlenme
sürecinde Kürtler ön plana çıkarılırken; Türkmenlerin dışlanmışlığı kalıcı
hâle gelmektedir. Büyük Orta Doğu İnisiyatifi çerçevesinde tüm birlik
temelli yaklaşımlar şimdilik kaydıyla benimsenmekte ancak Türkmenler,
ABD ile Kürtler arasındaki “imtiyazlı ilişki”ye örtülü tehdit olarak
algılanmaktadırlar.
Irak’ın etnik bileşimi, Büyük Orta Doğu İnisiyatifi açısından
bölgesel anlamı da olan stratejik bir değer taşımaktadır. “Batı”yı
Amerikan liderliği altında Orta Doğu’da yeni bir misyon çerçevesinde
bütünleştirmek, bölgenin petrol, doğal gaz, su, tarım kaynakları ile
pazarlarını denetlemek amacıyla siyasi, ekonomik, kültürel, dinî
alanlarda yeni yapılanmalar oluşturmak gündemdedir. Türkmenlerin
Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü kendi varlık temelleri sayan yaklaşımları,
şimdilik Türkiye’nin direnciyle birlikte bu ülkede geçici bir statü tesis
etmiştir. Irak’ta ABD’nin istediği gelişmelerin sağlanması, Büyük Orta
Doğu İnisiyatifi çerçevesinde Türkiye’nin etnik öncelikli adımlar ile “Ilımlı
İslam” projesi karşısındaki tutumuna bağlıdır. Türkiye, sahip olduğu
etno-sosyal yapı kozu ile hem stratejik bir fay hattı üzerinde bulunmakta
hem de büyük bir ulusal politik açılım imkânını elinde bulundurmaktadır.
Dolayısıyla Irak’ın etnik-dinî çelişkileri olumsuz gelişmeleri
tetikleyebileceği gibi uzun soluklu bir bölge stratejisinin temellerini de
sağlamlaştırabilir. ABD’nin Irak’taki çatışma zemininden yararlanarak
ideolojik, siyasi ve kültürel yayılmacılığını bir hayat alanı yaklaşımıyla
gündeme getirmesi, Türk kültür havzasına olan ilgiyi artırmıştır. İslam
coğrafyasında alternatif yapılar kurma bilinç ve deneyimine sahip
Türklerin bu büyük kriz döneminde böyle bir hedeften uzak
tutulamayacağı tespiti, Türkmenlerin durumunu daha önemli hâle
getirmektedir. Türkiye Irak’ta ve bölgedeki konumu itibarıyla ABD, AB,
Çin ve Rusya arasındaki güç mücadelelerinde söz hakkını arttırdığı
ölçüde, Irak kaynaklı etno-sosyal sorunlarla kuşatılabilecektir.
ABD’nin Irak’ı işgalini büyük resimdeki yeri ile değerlendirmek
gerekiyor. Büyük Orta Doğu İnisiyatifi çerçevesinde ekonomik
egemenlik, jeo-stratejik üstünlük, etnik-sosyal bileşimlerin yeniden
yapılandırılması, ulus devletlerin Irak örneğindeki gibi tasfiyesi veya
etkisiz kılınması gündemdedir. Ancak asıl önemlisi ABD’nin Irak’la
başlayan organik hâkimiyet kurma girişimidir. Amerika dışsal değil de
Irak’a ait bir yönetime dayanma anlamında örtülü–organik hâkimiyet
peşindedir. ABD Irak’ta, egemenliğini; varlığını sürekli kılacak tarzda
sosyal, siyasal, finansal, kültürel yapılanma ile yerleştirecek bir hazırlık
içindedir. Askerî işgal bir süre sonra petrol kaynakları, finansal altyapı,
eğitim sistemi, iletişim ağları, kültürel kurumlar üzerindeki organik
hâkimiyete dönüşecektir. Bu hâkimiyetin ekonomik koşulları daha işgalin
ilk günlerinde hazırlanmıştır. ABD işgal yönetiminin 12 sayılı emri, tüm
gümrük tarifelerinin ve iç pazarı koruyan her türlü kısıtlamanın
kaldırılmasını sağlamıştır. 39 sayılı emir, tüm kamu kuruluşlarının %100
yabancı mülkiyetine yol açacak biçimde özelleştirilmesini, kârların
vergiden muaf tutularak ülke dışına transferini, ilgili sözleşmelerin en az
kırk yıllık olmasını güvence altına almıştır. 40 sayılı emir ile Irak’taki tüm
devlet bankaları J.P. Morgan’ın denetimine geçmiştir. İthalattan, gelir ve
kârlardan alınan vergiler ya sıfırlanmış ya da iyice aşağıya çekilerek
devletin vergi toplama gücü büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Bu tür
düzenlemeler meşru bir yönetim oluşmadan hızla uygulamaya
konulurken, merkezî devleti ayakta tutan unsurlar, müdahale kapasitesi
ve finansal kaynaklar bertaraf edilmiştir. Patlamalı etnik, dinî, sosyal
yapısı ile birlikte devletin temellerinin çözülmesi, devlet başkanlığı
makamının Kürt azınlığın temsilcilerine verilmesi ile yeni bir boyut
kazanmıştır. Bu tablo rejim değişikliğini aşan topyekûn bir dönüşüme
işaret etmektedir.
Tarihin yaşadığımız dönemecinde Irak’ın kendi içinde bir son
olmadığı görülüyor. ABD açısından Irak, kendi emperyal gücünün jeo-
politiğinin ve jeo-ekonomisinin gelişmesinde bir duraktır. Irak Savaşı’nın
altında yatan stratejik mantık kaçınılmaz olarak Orta Doğu’da yeni savaş
ve iç savaşlar tehdidini gündemde tutmaktadır. ABD, AB, Rusya, Çin,
Hindistan ve Japonya arasında derinden gelişen çelişkiler zembereğinin
boşalım alanı Orta Doğu olabilir.
Washington’un Irak’ta kalıcı askerî üsler oluşturduğu ve bunlardan
vazgeçmeyeceği açıktır. İşgalin sona ermesi ise organik hâkimiyetin
iyice yerleşmesi ile mümkündür. Bunun yolu ise Irak’ın dinî, etnik,
sosyal, siyasal bileşimine müdahaleden geçiyor. Bu tür müdahalelerin
sonuçları ise binlerce yılda oluşan toplumsal dengelerin sarsılmasını
getirecektir. Irak’ın etnik, dinî, sosyal yapısı Orta Doğu’nun minyatürü
gibidir. Bu ülkedeki dinamikler başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini
sarsacak niteliktedir. ABD’nin Irak’tan kısa sürede ayrılmasının koşulları
henüz olgunlaşmamıştır. Zira bu ülkenin sosyal, dinî, etnik, ekonomik
çelişkilerinin yeni kompozisyonu, ABD’nin askerî varlığını meşrulaştıran
sürekli bir kriz temelini beslemektedir. Kaynaklarına, geleceğine, siyasi
ve ekonomik bağımsızlığına sahip, ulus-devlet eksenli bir Irak’ın
yapılanmasına; demokrasiyi ülkenin finansal, kültürel, iktisadi kaynakları
üzerinde yurttaşın söz hakkı olarak düzenleyen bir anayasal mimariye
izin verilmeyeceği ortadadır. Herkesin dinî, mezhepsel, aşiretsel
aidiyetleri ile tanımlandığı bir toplumun ise akıl dışı iç çatışmalarla
parçalanması ihtimal dâhilindedir. Tüm bu gelişmelerin ABD’yi bölgede
kalıcı bir unsur hâline getireceği ise günümüz şartları değişmediği
takdirde kaçınılmazdır. Bu konuda tüm bölge açısından yegâne umut;
büyük devlet tecrübesi, etno-sosyal imkânları, köklü kurumları ve
alternatif kurtuluş çözümleri üretme yeteneğini kurduğu Cumhuriyetle
göstermiş, tüm inanç sistemlerine beşeriyetin en önemli kazanımları
ölçeğinde eşit mesafede durabilen Türkiye’nin, gelişmelere ağırlığını
koymasıdır.
***