24 Kasım 2014 Pazartesi

MİLLETİNİN VEKİLİNİN KENDİNE KIYAK EMEKLİLİK YASASI


MİLLETİNİN  VEKİLİNİN  KENDİNE KIYAK EMEKLİLİK YASASI



VATANDAŞINA %0.35 KENDİLERİNE BİR GECEDE ( KIYAK ZAM EMEKLİLİK ) YASASI ( HAK VE EŞİTLİĞİNİ SAĞLANMASINI İSTİYORSAN ) = HAK VE EŞİTLİK PARTİSİNE BEKLERİZ..

Kıyak yasanın utanç metnini okumak için bağlantıya tıklayınız..
http://www.viewdocsonline.com/document/gl62mu

Bu ülkede müsriflik diz boyudur.
Tüm harcamalara gem vurulacak;
60 milyon dolarlık uçakları, trilyonluk arabaları,
gösterişten öte bir işe yaramayan koruma aracı ve
personelini, kamu konut ve lojmanlarını, ekmek elden su
gölden harcama yapan kurumları bir daha kimse, rüyasında
bile göremeyecektir.
Hepsini satıp halkın hazinesine irad edeceğiz.

Bu ülkede hiçbir zümrenin, hiçbir kesimin,
hiçbir grubun ayrıcalığı olmayacaktır.

“Halkın hakkı olan her ne varsa hepsi halka iade edilecektir.”

Türkiye'nin yönetiminde iş başındakiler için: “Acemi
nalbant işini devlet harasında öğrenirmiş” sözü bile
geçersiz hale gelmiştir. Sebep ise nettir: “Çünkü ip kısadır.”
Derin veya sığ, bu kısa iple hiçbir kuyudan su çekilemez.
Sonuçta bu millet açtır, yoksuldur, sömürülmüştür,
sömürülmektedir, gururu ayaklar altına alınmıştır, insan
yerine konulmamıştır. Öz yurdunda parya muamelesi
görmektedir. Ülkenin imkanlarından hiçbir zaman adil bir
şekilde yararlanamamıştır.

Genel seçimlerde % 7 barajını aşan partilere Hazine’den
yardım yapılmaktadır.
Oy yüzdelerine göre genel seçim dönemlerinde 3 kat,
yerel seçim dönemlerinde ise 2 kat para almaktalar.
Ne oluyor bu paralar?
Örnek: geçen seçimde bütçeden 195 Trilyon para aldılar ve bunları kağıt ve bezlerle reklam diye ortaya saçtılar.
Bir bölümünü lüks bina, araç ve laf olsun giderlerine harcadılar.
Bu paranın çarçur edilmesi bir yana, hazır para mevcut partileri de halkı
umursamaz hale getirmektedir.

Milletin parası sebil değildir; halkın “imanı gevremiş”,
bunlar “yağma hasanın böreği” peşindeler.
Bunlara halk tipi parti olmak,
üye aidatları ve bağışlarla yaşamak öğretilecektir.

“Partilere bütçeden yapılan ve halkın parası olan
yardım kaldırılacaktır.”

Siyasette yozlaşmanın bütün nedenleri bu ülkede yer etmiştir.
Milletçe aklımızı kullanma cesaretini göstereceğiz.
Bu çocuklarımızın geleceği için şarttır.

Kaba ve günlük siyaset yürüttükleri ve başka bir şeyden
anlamadıkları için her meseleye günlük faydaları açısından
bakıyorlar. Kendi menfaatlerine ait yasaları hemen çıkarıyorlar,

maaş artışlarında, gazilere sağlıkta tanınan %20'lik az ödemenin kendilerine de uygulanmasında, yedi
sülalelerinin sağlık harcamalarını meclis bütçesinden
karşılamada; hepsi şahin ve ittifak halindeler.
Misafir olarak gelip, ev sahibi olarak dönüyorlar.
Bu yolu keseceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini siyasi
demagoglar ve göstermelik demokrasiden kurtaracağız.
Millet yalandan dolandan bıktığı için, artık oynayacak ipleri
kalmayan eski siyaset cambazlarının yeni cambazhane
bulmalarıyla ilgilenmiyor.
Milletin derdi ne? Bunların derdi ne?

Bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek
ve yaşatmak için siyasete atıldık.
Türkiye Cumhuriyeti'nde kimsesiz birey olmayacak.
Gücü gücü yetene hiç olmayacak.

Yoksulluk, bozuk gelir dağılımı, devlet eliyle zenginleşenler,
bütçeyi perişan eden borç faizleri, kontrol
edilemeyen bütçe açıkları, sağlanamayan vergi adaleti,
toplanamayan vergiler, ekonominin kayıt altına alınamayışı,
kamunun her yanını bir kanser gibi sarmış olan rüşvet ve
işsizlik. Düzen rüşvet, talan ve yağma düzeni. Bir devletin
yozlaşma aşamalarının hepsi var. Kargaşanın ve suçların
anası yolsuzluğa savaş açılacaktır.

“Yağmacı ve bedavacı zihniyetin sonunu getireceğiz.”

Bu ülkede hak kavramı soluduğumuz havadan kovulmuştur.
Yolsuzluğa da kılıf bulmuşlar: “Devlet sırrı açıklayamam.”
Vurgun ve yağma zevkini tatmış olanlardan,
hazineyi soyanlardan bunların hesabı sorulacaktır.

Soygun ve yağma dediğimiz sadece arazi çalmak, rüşvet
almak, hazineyi soymak anlamına gelmiyor.
Emeği yağmalamak, bütün bu sistemin en temel hırsızlığıdır.
Kimileri sermaye adına,
kimileri devlet adına,
kimileri ağalık,
beylik adına,
kimileri de Allah adına
emek hırsızlığı yapıyor.
Milleti ve devleti soymak o kadar kolaylaştırılmış ki…

“Memleket kapanın elinde kaldı. Geri alacağız.”

Siyasi otoriteden bağımsız mahkemeler;
keyfi siyasi müdahalelere karşı korunmuş bir hukuk sistemi;
her çağda,her devirde, hukuk devletinin temel esaslarıdır.
Ülkemizde de yerleştirilecektir.

Demokrasi bir halk rejimidir. Demokrasiyi halk ister,
halk yapar. Halk demokrasi oyununa seyirci kalamaz.
Hakkını arayıp hesap sormalıdır.
Halkımız doğruluk ve dürüstlüğe hasret ve sahipsizdir.
Biz milletimiz için hak ve eşitlik mücadelesi yapacağız.

” Siyaseti kuru bir kavga haline sokan, ağzı kalabalık,
basma kalıp, siyaset meddahlarının cila ve riyaları bizim işimiz değil.
“Biz siyaseti vatan aşkı olarak biliriz.”

Ne teslim aldık? Neyi teslim ettik bir sonraki kuşağa?
Bu soruları herkes kendine mutlaka sormalıdır.
Bütün vatandaşlarımızın düşünmeye, konuşmaya,
hareket etmeye cesareti olmalıdır.
Yurttaşlarımız eylemde bulunmazsa ülkenin sorun
ve ıstırap yükünden kurtulamazlar.
Her millet kendi başındakilerin yaptıklarından sorumludur.

Elbisenin tersini giyip düz diyerek,
Aç gezip tokuz diyerek,
Yalana gerçek diyerek,
Kabağa kavun diyerek; yaşanmaz”
şehirlerin ve devletlerin uykuda zapt edildiğini
tarih her devirde anlatır.

Siyasi partiler ve seçim yasası değiştirilerek parti
başkanlarının beyliklerine son verilecek,

siyasetçi ve bürokratların tümünden dokunulmazlıklar kaldırılacak,

belediyeler dahil, kamu görevlilerinin, konut,
araç ve koruma saltanatlıkları bitirilecektir

Bu ülkenin insanları çocukluklarını, gençliklerini,
emekliliklerini, yaşlılıklarını hiçbir zaman için yerinde ve
gereğince yaşayamadılar. Bu ülkede milyonlarca insan
çok, ama çok ufak şeylerin hayallerini kurarak, onlara
kavuşmak isteyerek yaşam mücadelesi vermişlerdir.
Hayallerine de kavuşamadan sessiz sedasız göçüp
gitmişlerdir.

Yolsuzluk suçlarında zaman aşımını kaldıracak ve yolsuzluk
ihtisas mahkemelerinde hepsini yargılayacağız.
Hepsinin servetlerine el konularak satılacak,
paralar halkın hazinesine irad edilecektir.

Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet denilen rezilliğe, halktan
çalınanlara karşı hiç kimsenin tevessül edemeyeceği yasal
düzenlemeler hızla hayata geçirilecek ve tam tatbik
edilecektir.

Milletvekili, üst bürokrat ve memur dokunulmazlığı derhal kaldırılacak.
Herkes vatandaş gibi adalet önüne çıkıp hesap verecek

Parlamentoda milletvekili sayısı ilk seçim döneminde
450’ye, ikinci dönemde de 350'ye indirilecektir.

((( Kıyak emeklilik mevzuatı iptal edilecek, )))

memur maaşlarına % kaç zam geliyorsa
Cumhurbaşkanı dahil herkes aynıoranda zam alacaktır.

Örtülü ödenek denilen, kurum ve kişilerin keyfine kalan
harcamalar yasa ile iptal edilecektir

Halkın aç gezdiği bu memlekette halkın parası olan
hazineden, partiler, çarçur etsin diye onlara yardım
yapmak akıl dışıdır,
kaldırılacaktır.
Kanun çıkararak partilere verilen para haramdır

Bütün keyfi harcamalara, saltanatlıklara, ayrıcalıklara, lüks
yaşama, kamu ve mali yönetimlerde son verilecektir.
Yağma sofrası ortadan kaldırılacaktır.
Paraya muhtaç olan insanların
manevi ve ahlaki değerlerinden taviz vererek
bozulmalarına müsaade etmeyeceğiz.

Asgari ücretten vergi kaldırılacak ve asgari ücretin 1.600
liraya yükseltilecetir

Siyasi Partiler ve Seçim Yasasının mutlaka değiştirilmesi ve
tam bir demokratik düzene sokulması şarttır. Genel
Başkanlar imtiyazı ve sultasını yıkmak için, seçimi birkaç
yüz seçilmiş delegeyle değil, Edirne'den Kars'a kadar
binlerce parti üyesinin aynı gün oy kullanmasıyla yapılması
esası getirilecektir. %10 barajı %5'e düşürülecektir.

Yargıya bütün dünyada olabildiğinden de daha üst
bağımsızlık sistemi getireceğiz. Adalet Bakanı ve bu
bakanlığın hiçbir bürokratı yargı sisteminin içinde yer
almayacaktır. Bakanlık ve yargı personelinin, idari ve
lojistik hizmetler dışında yargıyla uzaktan ve yakından
asla bağı olmayacaktır.

1996 yılında Avrupa Birliği ile imzalanan
“Gümrük Birliği Antlaşması”
Türkiye'ye yapılan en büyük haksızlık ve adaletsizliktir.
Dünkü kapitülasyonların ta kendisidir.
Gümrük indirimleri, kotalar ulusal üretim ve rekabeti
mahvetmiştir. Tütün bitti, şeker pancarı bitti, bunların
fabrikaları satıldı savıldı. Biz ne kazandık? Milyonlarca
işsiz, açlık ve yoksulluk… Bu imtiyazı baştan ele
geçirdikleri için de şimdi Türkiye'yi, sanki birliğe
alacaklarmış gibi siyasi demagojilerle dolap beygiri gibi
döndürüyorlar. Siyasi talimat vermeye alışkın sömürge
kültürünün uzantıları eski alışkanlıklarından da
vazgeçemiyorlar.
Gümrük Birliği Antlaşması yeniden ele alınacak
ve Avrupa Birliği'ne girme çalışmaları dondurulacaktır.
Onlar bizim kapımıza gelecekler;

Hak ve Eşitliği göreceklerdir.

ÖĞRETMENİM,

ÖĞRETMENİM,





Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri olarak sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1924)
24 Kasım 2014 Pazartesi 
Ö Ğ R E T M E N İ M
Ben bir gülüm, sen bahçıvan, 
Çok açarsam eser senin, 
Mis kokarsam hüner senin, 
Ama birde solarsam, 
Günah senin, günah senin öğretmenim.
Ben tohumum, çiftçi sensin, 
Çok sularsan ürün senin, 
Bol olursam verim senin, 
Ama bir de çürütürsen, 
Hata senin, hata senin öğretmenim.
Ben elmasım, sarraf sensin, 
Pırlanta isem emek senin, 
Parlıyorsam yaldız senin, 
Ama bir de parçalarsan, 
Kırık senin, kırık senin öğretmenim.
Ben boş defter, kalem sensin, 
Doğru yazsan yarın senin, 
Güzel yazsan ikbal senin, 
Ama bir de karalarsan, 
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim.
Ben öğrenci, sen öğretmen, 
Başarırsam hüner senin, 
Kazanırsam zafer senin, 
Ama bir de kaybedersem. 
Yok diyecek başka sözüm. 
Yorum senin, yorum senin öğretmenim.


TERÖRE ŞEHİT VERDİĞİMİZ ÖĞRETMENLERİMİZ ANISINA, UNUTMADIK

TERÖRE ŞEHİT VERDİĞİMİZ ÖĞRETMENLERİMİZ ANISINA, UNUTMADIK..



TERÖRE ŞEHİT VERDİĞİMİZ  ÖĞRETMENLERİMİZ ANISINA, UNUTMADIK..RAHMETLE ANIYORUM..


  http://www.youtube.com/watch?v=SG8QRi_tXgQ&feature=youtu.be





..


23 Kasım 2014 Pazar

DÖNMEYİ DÜŞÜNMEDİLER..


DÖNMEYİ DÜŞÜNMEDİLER..








Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Hayatı millet tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.

Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir. 

Atatürk ve Büyük Zafer

Değerli Arkadaşlar,
Bu yıl 26 Ağustos 1922'de başlayıp 30 Ağustos 1922'de zaferle sonuçlanan Başkumandanlık Meydan Savaşı'nın 92. yıldönümünü kutluyoruz.

Bu zafer, Türk'ün bağımsızlık mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve paylaşılma teşebbüsüne başkaldırışının en çetin direnişi, en güçlü yumruğudur. Bu nedenle Türk olmanın, Türkiye'de yaşamanın bir gereği olarak ordumuzun her ferdiyle sapasağlam duruşundan aldığımız güçle gurur duymalı, her dostumuza, çocuklarımıza ve tüm sevdiklerimize milli bilincimizle, dilimiz döndüğünce bu yüksek ruhu anlatmalıyız.

Türk milletinden aldığı güçle yüzyıllardır varolan
Türk Ordusu'nun Büyük Zafer'i Kutlu Olsun !

Büyük Taarruz öncesinde Gazi Mustafa Kemal Paşa

Atatürk, Büyük Zafer'i anlatıyor:

"26 Ağustos günü geçen taarruz hareketlerini kolaylıkla kavramak için isterseniz, o tarihteki düşman ordusunun durumunu birkaç kelime ile anlatayım. Dört, beş fırkadan oluşan Yunan kuvveti Afyonkarahisar’da bulunuyordu. Afyonkarahisar’ın doğusunda ve güneyinde olmak üzere yaklaşık 90-100 kilometrelik bir yol üzerinde sağlamlaştırma yapılmıştı. Fakat bu sağlamlaştırma, .Efendiler, bayağı değildi. Yunanlılar bir sene sürekli olarak askerleri ve halkı kullanarak çalışmışlar ve fennin bütün araçlarını orada uygulamışlardı. Dediğim yol, birçok kuvvetli dayanma noktalarını ve derinliğine sağlamlaştırmayı, savunma yollarını içeriyordu. Yani bu mevzi tam anlamıyla, son zamanın bir kalesi olarak adlandırılabilecek bir durumdaydı. 
Biliyorsunuz ki, Efendiler, Batı Cephesi denildiği zaman orada bizim iki ordumuz ve diğer kuvvetlerimiz de vardı. Binaenaleyh Birinci Ordu, Afyonkarahisar’ın doğusunda Akarçay’dan batıya doğru Dumlupınar arasında bulunan düşman mevzileri karşısında toplanacaktı. Burada elbette ki desteklenmiş olan ordumuz, düşmanı yenerek, kuzeye atmak görevini aldı.

İkinci Ordumuz –bu Akarçay’dan kuzeye doğru Porsuk vardır, biliyorsunuz, işte onun kuzeyinde Sakarya kısmı vardır- oraya kadar olan cephede düşmana taarruz edecekti. Düşmanın Eskişehir’de bulunan üç fırkası ve Afyonkarahisar’ın doğusunda bulunan iki fırkası ki, toplam sekiz fırkayı kendi karşısında belirleyecekti. Kocaeli bölgesinde bulunan kuvvetlerimiz de karşısında bulunan düşman kuvvetlerine taarruz edecek ve bu kuvvetlerin güneye inmesini önleyecekti. Menderes yöresinde biri atlı fırkası, olmak üzere kuvvetlerimiz vardı. Bunlar da güneyden kuzeye doğru önündeki düşmana taarruz edecek ve o kuvvetlerin son savaş yerine gelmesine engel olacak ve aynı zamanda düşmanın İzmir’le olan ulaşım yollarını kesecekti.

İşte bu temel noktalar üzerine bütün önlemler ve düzenlemeler yapılmıştı ve hazırlık tamamlanmış olduğu halde 26 ağustos günü taarruz başlamıştır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa Kocatepe'de

Bu hareketleri yakından yönlendirmek ve yönetmek elbette ki istenildiğinden ve gerekli görüldüğünden, Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı 26 Ağustos günü güneş doğmadan önce, Birinci Ordunun gözleme noktası olan Kocatepe’de hazırdılar. Kocatepe, bilenlerce bilinir ki ve harita üzerinde düşünenlerce anlaşılabilir ki, düşmanın güney cephesine ve güney cephesindeki önemli noktalara o kadar yakındır ki mevzileri incelemek ve hareketleri yönlendirmek ve yönetmek için, hatta dürbün kullanımına bile gerek yoktur. 

Ordularla bütün cephe üzerinde taarruz olunacaktı. Fakat, ilk anda şu önemli noktalar düşünüldü. Afyonkarahisar’ın batısında Kaleciksivrisi vardır ve onun kuzeyinde 1310 rakımlı Erkmantepesi vardır. Bu mevziler son derece önemlidir ve ondan başka bütün mevzilerin kilidi derecesinde olan ikinci bir önemli yer vardır ki ona Tınaztepe adı veriliyor; bu, Kaleciksivrisi’nin on iki kilometre kadar batısındadır ve bu zincirlemenin en önemli bir noktasıdır. Burasını yok etmek istiyorduk. Bir de iki grubun arasında bir tepe vardır ki Belentepe deniliyor. Afyonkarahisar’ın güneyindeki esas mevzisi başlıca bu noktalara dayanıyordu. Bundan dolayı, bütün topçularımız ve ağır topçularımız bu üç noktayı ateş altına alabilecek mevzilere konmuştur.

Arkadaşlar! Topçularımız, bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve güneş doğmadan önce bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman, ateşe başladılar (maşallah sesleri). Tam bir övgü ve saygıyla bunu söylemek isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu yetenek ve bilgi, bütün dünya topçuları için örnek olacak yapıdaydı (sürekli alkışlar). Askeri hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel yönetilmiş bir topçu ateşi çok az gördüm. Topçularımız saat 4.30’da atışa başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta öncelikle ateş düzenlemek için atış yapılır. Yarım saat içinde bütün bu  cephede ateş düzenlenmiş ve saat beşte yani yarım saat sonra bu saydığım noktalar üzerinde şiddetli etki atışına başlamıştır. 

Başkomutan Büyük Taarruz'u yönetiyor
Oradan sonraki mevzilere kuvvetlerimiz girememişlerdi bunun batısında hareket uygulayacak olan atlı kolordumuz, yüce bilginizle Afyon’un batısında Çayhisar vardır, Çayhisar’a kadar geldi. Daha ileriye çok kuvvet geçirmek için, henüz zaman kendisine pek izin vermiyordu. Fakat, atlı bölüğümüzün burada görünmesi hemen düşmanın dikkatini çekti ve düşman buna karşı Ayvalı-Karka yolunun kuzeyinden güneyine doğru, batıya yönelik bir cephe almaya mecbur oldu. Harita üzerinde durum düşünüldüğünde kolaylıkla görülür ki, bu durum düşman kuşatmasının öncesidir.

Diğer cephelerde, Afyon’un doğusundaki düşman mevzilerine de kuvvetlerimiz taarruz etmemiştir ve orada bulunan düşman kuvvetlerinin, güneye gelip yardım etmesini önlemede başarılı olmuştur. Onun daha kuzeyinde düşman için olağanüstü öneme sahip olan Kazuçuran adında kuvvetli bir sağlam mevzi vardı. Oraya bizim bir fırkamız taarruz etti ve orasını aldı. Fakat düşman bu noktaya çok önem verdiğinden bölüğünü tekrar destekledi . karşı taarruz yaptı ve bizim fırkayı oradan attı. 
Kocaeli grubunda da taarruz başladı. Bölüklerimiz verilen görevi başarıyla yerine getiriyorlardı. Menderes yöresindeki bütün bölükler bile verilen görevi başarıyla yapıyorlardı. Orada bir atlı fırkamız, Uşak’ın batısına kadar ilerleyerek düşmanın ulaşım yollarını kesmeye başlıyorlardı. Bundan dolayı 26 Ağustos akşamı durum bu idi. Eğer incelenecek olursa bu sonuç memnuniyete değerdir. Ve gerçekten Başkomutanlıkça memnuniyete değer görüldü… çünkü kuzeyde ve Menderes’te düşman kuvvetlerini, tam tasarladığımız gibi, bulunduğu yerlerde belirledik ve sonra Afyonkarahisar batısındaki çok sağlam bir yolun da en önemli dayanma noktasından üç yer elimize geçti"

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Dumlupınar'a giderken
30 Ağustos 1924

''Efendiler, 'Türk yurdunu ele geçirmek düşüncesini, Türk'ü tutsak etmek düşünü, genel, yaygın bir düşünceye dönüştürmeye çalışanların layık oldukları sondan kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük.” 

''Türk ulusunun burada elde ettiği yengi kadar kesin sonuç veren ve yalnız bizim tarihimize değil, tüm dünya tarihine yeni bir akış vermekte kesin etkide bulunan bir meydan savaşı anımsamıyorum''. 

''Hiç kuşku duyulmamalıdır ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada güçlendirildi. Sonsuzluğa değin sürecek olan yaşamı burada taçlandı'' 

''Efendiler, bu pek büyük yenginin türlü etkenlerinin üstünde en önemlisi ve yücesi, Türk ulusunun bağılsız ve koşulsuz olarak egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük, ne verimli bir devrim olduğunu açıklamağa gerek görmem. Ulusumuzun uzun yüzyıllardanberi hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci altında ne denli ezildiğini, onların açgözlülüklerini doyurma yolunda ne denli büyük yıkımlara ve yitiklere uğradığını düşünürsek, ulusumuzun egemenliğini eline almış olması olayının tüm ululuk ve önemi gözlerimizin önünde belirir.. .'' 

''Saraylarının içinde Türk'ten başka ögelere dayanarak, düşmanlarla birleşerek Anadolu'nun, Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devinimdir. Türk ulusunun (yurdunda) tam anlamıyla efendi olarak yaşaması, ancak o gereksiz ve anlamsız olduktan başka, varlıkları yalnızca zarar ve yıkım getiren o makamların ortadan kaldırılmasıyla olanaklı olabilirdi.'' 

''.. .Efendiler, artık yurt bayındırlık istiyor, zenginlik ve gönenç istiyor. Bilim, ve beceri, yüksek uygarlık, özgür düşünce ve özgür düşünüş istiyor.'' 
''Efendiler, ulusumuz burada saptadığımız yengiden daha önemli bir görevin arkasındadır. O yenginin sonuçlarının tam olarak kazanılması ulusumuzun ekonomi alanındaki başarılarıyla olanaklı olacaktır. .. Hiç bir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş olmasın''. 

'' Çağın savaşımlarında ulusumuzu başarılı kılacak bir ekonomik yaşam sağlanmasını amaçlayan genel eğitim ve öğretim düzenlerimiz, her gün daha çok temellenecek ve kuşkusuz başarılı olacaktır. Efendiler, artık bugün yaşam ve insanlık gerekleri bütün gerçeğiyle belirmiştir. Bunlara aykırı söylentiler ahlak ve inanca temel olamaz Uydurmalar, boş inançlar kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve yetkinleşmeğe yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim atılımlarını kısaltmak isteyen engeller kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır''. 

''Efendiler, son sözlerimi yalnızca ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum. Gençler! Yürekliliğimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizsiniz''.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

KAÇARAK ÖZGÜR OLUNMAZ 

30 Ağustos 2009'dan günümüze Unutulanlar dışında yeni bir şey yok!

“Mustafa Kemal Atatürk’ü, İslamı, milliyetçiliği yıllardır sömüren ve suistimal eden siyasi cambazlar hala iplerin üzerinde entrikalar çevirmeye yüzleri kızarmadan devam ettikleri için;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

Kürt açılımı demagogları, devşirme sivil toplum örgütleri, yandaş ve yanaşma akıldaneleri, dört koldan milletin aklını bulandırmak amacıyla tünedikleri yerlerden köpeksiz köyde çomaksız oynadıkları için;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

İçeride tutuklu eşkıya, dışarıda serbest eşkıya, ‘ABD ve AB’ Türkiye’ye olan baskısını arttırsın, ‘Türkler adam gibi adam olsun…Yoksa dağda ki silahlılarla ben yapacağımı bilirim…’ meydan okumalarından hiç gururu kırılmayan siyasetçi ve bürokratlar olduğu için;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

Memlekette toprak satma, liman satma, maden satma, hayati kurumları satma, hazineyi soyma ve sülalece zengin olma furyası dört nal gittiği için;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

Üç yıl içinde ülkede ki hapishanelerde bulunan insan sayısı yüzde yüz on sekiz arttığı, bağımsız ve hızlı işleyen bir hukuk düzeni olmadığı, cezai ve idari davaların göbeğine kadar siyaset bulaştırıldığı için;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

Bizim kanunlarımızda ‘Silahlı eşkıya düşmandır. Düşman gibi işlem yapılır’ hükmü varken, dağlarımız ve hemen yanı başımızdaki topraklar eşkıya gruplarından geçilmezken, caddelerde törenler düzenleyip kendi kendimize propaganda yaparak işlerin iyi gittiği sanıldığı için de;
Ağla ‘30 Ağustos’ hakkındır!

Bu ülkede gün doğmadan nelerin doğacağını, ilk genel seçimde herkes görecek. Sana yakışan ağlamak değil, beylik siyasetçi ve bürokrat tüm meydancılara ‘Yeter Artık’ demektir, ‘30 Ağustos’...”

Osman Pamukoğlu



30 Ağustos 2009

TÜRK HALKININ HUZUR VE GÜVENİ İÇİN



TÜRK HALKININ HUZUR VE  GÜVENİ İÇİN 

HEPAR olarak 2015 Seçimlerinde ''  BAŞI DİK DEVLET  ONURLU MİLLET ''  SİYASİ FELSEFESİYLE KATILIYORUZ.. ATATÜRK MECLİSİNDE TERÖR ELEBAŞINDAN TALİMAT ALAN BİR PARTİ VARSA  ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARINA  TÜRK DEVLETİ VE HALKININ  ONURUNU GURURUNU  DÜŞÜNEN BİR PARTİNİNDA BÜYÜK COĞUNLUKA ATA MECLİSİNDE OLMASI DÜŞÜNCESİNDEN HAREKETLE  TÜRK HALKININ 2015 SEÇİMLERİNDE  OY'UNUZA TALİBİZ..SEÇİMDE KARARDA  SENİN..




Türkiye genelinde en az 15 Milyon oy almayı
%1000 garanti ediyoruz.
Avrupa Birliği hükümete baskı yapıyor,
hükümet de medyaya ve böylece HEPAR için
görmezden gelme politikası uygulanıyor.
Sonuç olarak seçim günü geldiğinde
HEPAR’a gönül verenler bile belirsizlik içinde kalıyorlar
ve oylar bölünmesin diye başka partilere oy veriyorlar.
Hepar Geliyor projesi sayesinde bu oyunu bozacağız!
Bende varım gücünüze güç katmak istiyorum diyorsanız
 <  http://78.186.125.110:8080/VideoGoster.aspx?Video=UyeKayit  >   
Adresine sizleride Bekliyoruz.



CİZLAVAT ONLAR - ( SOĞUK KUYU LASTİK )


CİZLAVAT ONLAR - ( SOĞUK KUYU LASTİK )






Cızlavet onlar.
Recep amcanın ayakkabıları.
Rahmetli maden işçisinin babası.
*
Bazı yörelerde cizlavit denir.
Bazı yörelerde cıslavat.
Hurda lastikten yapılır. Yekpare, kalıp halinde tabanıyla birlikte preslenir. Bağcıkları varmış gibi görünür ama, yoktur, bağcık şeklinde baskısı vardır.
*
İsveç malıdır!
*
1900’lerin başında, Wilhelm ve Carl Gislow adında iki kardeş tarafından icat edildi. Bu iki biraderin aslında otomobil lastiği fabrikası vardı. Gislaved şehrinde yaşıyorlardı, lastiğin markası da Gislaved’ti. Hurda lastikleri atmaktansa, değerlendirmeyi düşündüler, kalıpladılar, preslediler, bu ayakkabıyı ürettiler. Çok ucuzdu. Sadece İsveç’e değil, bütün Avrupa’ya sattılar. 1930’larda Türkiye pazarına girdiler. Ahalimizin dili dönmedi, Gislaved diyemedi, cızlavet dedi.
*
Gislow biraderler ikinci dünya savaşından sonra ayakkabı üretimini durdurdu, Avrupa değişmiş, sanayi gelişmişti, bu ilkel ayakkabı türevi artık satılamıyordu. Türkiye hariç… Türkiye’de taklitleri çıktı, şakır şakır üretime devam edildi.
*
1930’larda Türkiye gibi Gislaved giyen İsveç… Bugün, kişi başına 42 bin dolar milli geliriyle, dünyanın en mutlu, yaşam kalitesi en yüksek ülkelerinden biri.
*
Türkiye ise, cızlavet’e devam… Gislaved’ler bu topraklara geldiğinde, Recep amca henüz 5 yaşındaydı. Bugün 75 yaşında. Ayağında hala cızlavet var. Üstelik yırtık.
*
Çünkü… Türk siyasi tarihi, cızlavet’ten Prada’ya terfi etmiş politikacılarla doludur. Cızlavet’ten Milano markalarına geçince, matah adam oldum zannedip, halktan kopan, bağrından çıktığı insanları “köle”si gibi gören tiplerle doludur.
*
Ya ayakkabı kutularıyla mücadele edeceğiz kardeşim… Ya da, öbür Recep saray yaptırırken, Recep amcalarımız bi 75 sene daha cızlavet giymeye devam eder.

Yılmaz Özdil
Sözcü

Osman Pamukoğlu +1 TV


Osman Pamukoğlu +1 TV


Genel Başkanımız Sayın Osman Pamukoğlu +1 TV’de, Hilal’le Artı Muhabbet programında Hİlal Ergenekon’nun konuğu oldu.

YAYIN   ARTI 1 TV - 14.08.2014 


Hilal'e Artı Muhabbet 
Osman Pamukoğlu 
14 Ağustos 2014





    http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=NQJDgdODjOE   

DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.



DİNLEYİN BU SÖYLENEN BİR GÜNEŞ TÜRKÜSÜDÜR.

eyvatan-makale-42
1922 yılının Ağustos ayı Büyük Taarruz’un son hazırlıkları tamamlanmaya çalışmaktadır. 25 Ağustos akşamı 5’inci Kafkas Tümeninin 10’uncu Alay Komutanı Yarbay İsmail Hakkı Kızılcaali, subayları ile son görüşmesini yapmaktadır. Toplantı bitince alayın doktoru teğmen söz ister ve: “Kumandanım, alayın 2‘inci taburunun yarısı ile 3’üncü taburun tamamının ayakları çıplaktır. Gönderilen kömüş (manda) derisi yetişmediği için, bu taburdaki erlere çarık yapılamadı. Karşımızdaki Yunan siperlerinin etrafı örümcek ağı gibi dikenli tel örgüleriyle çevrilmiş durumda.”
Yaşamı o cepheden bu cepheye koşmakla geçmiş olan Alay Komutanı, “Doktor, sen merak etme, ben bu milletin çocuklarının vatanları için neler yapabileceğini çok iyi bilirim. Çıplak ayakla bile o tel örgüleri ayaklarında en sağlam çizmeler varmış gibi aşacaklardır. Yarın seyret, bak ne göreceksin.”
5’inci Kafkas Tümeninin alayları da ertesi gün sabahın alacakaranlığında taarruza başladı. Yunanlılar mevziin en can alıcı yeri olan Toklu Sivrisi’nde büyük bir direnme gösterdiler… Sonunda süngüler işi bitirdi.
30 Ağustos günü akşam olurken 5’inci Kafkas Tümeni’nin 10’uncu Alayı’nın cenkten cenge koşmaktan rengi solmuş sancağı Toklu Sivrisinin üzerinde güneşin son ışıklarıyla parlıyordu.
İki sönük ışıklı fenerin aydınlattığı alay sargı yerinde, doktor ve sıhhiye erleri durmadan yara sarıyorlardı. Şehitlerin gömülmesi yarına bırakılmıştı.
Alayın doktoru eski püskü, kaynatılmış gaz bezleri ile tabanları parçalanmış erlerin ayaklarını sarıyordu. Bir çavuş parçalanmış ayak tabanlarını pansuman eden doktora, “Şu talihsizliğe bak” der gibi başını iki yana sallayarak “Doktor bey, şu Yunanı arkasından kovalayamadığımızda o kadar çok üzülüyoruz ki, yoksa ne önemi var taban yaralarının…” diye hayıflanıyordu.
Bu metin Osman PAMUKOĞLU’ nun 2004 yılında yayınlanan EY VATAN (ARKADAŞLAR UYKULARDAN UYANSIN) kitabından alınmıştır.

.

ESKİ VE YENİ TÜRKİYE KAVRAMLARI



ESKİ VE YENİ TÜRKİYE KAVRAMLARI




Yeni Türkiye’nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacı ile mütenasip olacaktır. Artık yeni Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları dahilinde egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)
28 Ağustos’da görevi devralan Yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yeni Cumhurbaşkanımız tarafından atanan müstakbel yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu 27 Ağustos 2014 günü gerçekleştirilen AK Parti Olağanüstü Kongresindeki konuşmalarında defalarca Yeni Türkiye’den söz ettiler.

Bu toprakların yetiştirdiği bir Türk aydını olarak “Yeni Türkiye” söylemlerini reddediyorum.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti asla eskimemiştir.
Tüm müessese ve kurumları ile cumhuriyet rejimimiz dimdik ayaktadır.
Cumhuriyetimizin sözedildiği gibi yenilenme ihtiyacı bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelleri Türk halkının seçilmiş temsilcileri tarafından 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile birlikte atılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından muhteşem bir Kurtuluş Zaferini müteakip 29 Ekim 1923’te kurulmuş ve Lozan Barış Antlaşması ile dünya devletleri tarafından varlığı kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bugün şehit ve gazi kanlarıyla çizdiği vatan topraklarında, kurucu Türk milletinin 76 milyon evladının koruyuculuğunda, kurulduğu ilk günkü gibi yeni ve yepyeni olarak bağımsızlığını devam ettirmektedir.
İç ve dış tüm yıkma gayretlerine rağmen Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesinin ülkü birliği tüm yurtta yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Her Türk vatandaşının beynine kazınmış bu iradede hiç bir sapma ve zafiyet bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; 91 yıllık cumhuriyetimiz zaten yenidir ve yenilenme ihtiyacı yoktur.
Türk Milletine; “YENİ CUMHURİYET”söylemleri ile getirilmek istenen düzeni kabul ettirmek sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Türk Milletinin Zafer Haftasını ve 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum.
Cumhuriyetimizi bize armağan Eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere emeği geçen tüm şehit ve gazilerimizi saygı ile selamlıyorum. Ruhları şad olsun.
Dost ve düşmanlarımız bilmelidir ki; 76 milyon Anadolu Türkü bu muhteşem cumhuriyet eserini sonsuza kadar yaşatmaya kararlıdır..

Dr. Tahir Tamer Kumkale

..

BEŞİKTAŞ CAMİASINA VE TÜRK FUTBOLUNA BAŞSAĞLIGI

BEŞİKTAŞ CAMİASINA VE TÜRK FUTBOLUNA BAŞSAĞLIGI





Mümtaz insan ve gerçekten de Büyük Başkan Süleyman Seba beyefendiye, Allah’tan rahmet, Ailesi ve Beşiktaş camiasına başsağlığı dilerim.
Osman PAMUKOĞLU


http://hepar.org.tr/bassagligi.aspx

22 Kasım 2014 Cumartesi

Kerbela'da Türkmen katliamı!




Kerbela'da Türkmen katliamı!



Peygamber torununun öldürüldüğü kentte tam 1334 yıl sonra yeni bir dram yaşandı. IŞİD, yolunu kaybeden Türkmenleri pusuya düşürdü!
22 Temmuz 2014 Salı 18:03





Terör örgütü Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları Türkmenlere yönelik şiddeti iyice arttırdı. Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu Üyesi Erbil Milletvekili Aydın Maruf, Türkmenlerin perişan halde olduğunu söyledi. Maruf Türkmenlerin bölgede sürekli saldırılara uğradığını belirterek, “IŞİD bir taraftan Türkmenleri pusuya düşürüp öldürüyor. Öte taraftan Türkmenler bir yerden bir yere gitmek istese her arama noktasında kontrol ediliyor. 200 Hıristiyan yerinden ediliyor dünya ayağa kalkıyor. Türkmenler hem öldürülüyor, hem perişan ediliyor. Türkiye’den başka hiçbir devletten ses çıkmıyor. Bunu kınıyoruz” dedi. Maruf, Türkmenlerin güvende olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “ Selek kampında Musul’dan gelen bin aile barınıyor. Türkiye’den gelen yardımları oraya götürdük. İnsanlar sıkıntıda. Artık bölgelerinde yaşamak istemiyorlar.” 
Sahipsiz kaldık

IŞİD’ın saldırılarında Hıristiyanlar ölünce bütün dünyanın ayağa kalktığını anımsatan Maruf, “IŞİD, Hanadiye bölgesinde saldırılarda bulundu. Bütün dünya saldırılara tepki verdi. Burada saldırıya uğrayan bin kişiydi. Bu topraklarda Türkiye’den başka bizimle ilgilenen yok. Biz sahipsiz kaldık” diye konuştu. Bölgede Türkmenlere her türlü baskının yapıldığına dikkat çeken Maruf, Türkmenlerin Irak’ta çifte standart ile karşı karşıya kaldıklarını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Hanadiye’den gelen 200 Hristiyanın kontrol noktasında aramadan Erbil’e girişi sağlandı. Bizim Türkmenleri bir aydır bekletiyorlar, aramalar yapıyorlar. Erbil, Dahok, Kerbela, Bağdat nerede olursa olsun durdurup arıyorlar. O işkenceyi Türkmenlere yapıyorlar.” Maruf, şöyle devam etti: 
Çocuklarını satıyorlar

“Bütün Türk dünyası şunu iyi bilsin ki; ne kadar baskı yaparsa yapsınlar biz bu toprakları terk etmeyeceğiz. Milli kimliğimizi koruyacağız. Bütün Türkmenler bir araya gelip kendi irademizle bir oluşum ortaya koyacağız. Hıristiyanlar Musul’dan geliyor aranmadan giriyorlar. Türkmenler aranıyor, Türkmenler vatan haini mi? Kendi hükümetimiz maalesef sahip çıkmıyor. Kuzey Irak Yönetimi çok önemlidir. Peşmerge bölgesinde çok Türkmen var. Koruyorlar ama yeterince değil. Daha fazla sahip çıkılmalı.”  Türkmenlerin kaldığı kampların sağlık ve sosyal ortamının çok kötü olduğuna vurgu yapan Maruf, şöyle konuştu:   “Esirler kampında Türkmenler çocuklarını satıyor. Bu insanlar ne yapacak? El Kaide alıyor, başkası alıyor. Hamile olan Türkmen kadınları hastaneye göndermiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti bu kamplara bir an önce sahip çıkmalı. Gittikleri her yerde hakarete uğruyorlar.” Türkmenlerin canını kurtarmak için topraklarını bırakarak kaçtığını da belirten Maruf, sözlerini şöyle tamamladı: “IŞİD Haneki bölgesinde Diale’den gelenlere pusu kuruyor. Hatta bir grup Türkmen Kerbela’ya giderken yolunu kaybediyor. IŞİD bu sırada pusu kurup hepsini öldürüyor.”
Kaynak: Yeniçağ.

MİNCO!.


MİNCO!.

minco
Kerkük Kürtlerin, Musul yobazların eline geçti. Tamamen Türk yerleşim yeri olan Telafer’den, 59.000 kişi kovuldu. Musul konsolosluğundan esir alınan 49 kişi, bir ayı geçmesine rağmen teslim edilmedi. Sınırımızın altında bulunan Kobani, Suriye PKK’sı (PYD)’nin elindeyken IŞİD burayı almasın diye yüzlerce Türk vatandaşı Kürt, sınırdan güneye geçerek PYD’nin yanında savaşa katıldılar..
Güneydoğu Anadolu’nun kırsalında ve yerleşim alanlarında PKK’nın dağ kadrosu ve milisleri, köpeksiz köyde çomaksız oynuyor. Türkiye’yi bölmeye götürecek olan, bölücü başının önerisi 6 maddelik yasa AKEPE, CHP ve HDP(PKK’nın yedek, yeni yüzü) tarafından meclisten hızla geçirildi; klasik noter tarafından da hemen imzalanarak Resmi gazete de yayımlandı. Dün, Kandil’in elebaşlarından biri, bütün dünyaya ilan etti! “Abdullah Öcalan serbest bırakılmalı, Eylül ayına kadar müsaade veriyoruz!”
Bütün bunlar, olup biten kepazelikler kimin umurunda?.
PKK’ya kürtçülük yetmedi, şimdi de “ileri solculuk” jargonuyla Cumhurbaşkanı adaylarını meydana sürdü. Bir anda ortaya TV ve gazete köşelerine türeyen mincolar çıktı! “Çok farklıymış da, yeni şeyler söylüyormuş da.” Keteni atlas kumaş diye millete nasıl yuttururuz, onun, derdine düştüler. O kadar ki, kendini: “Tonton, somuncu, ekmekçi” diye tanıtan çatı adayı bile geri plana düştü..
Yeni trend şu: “Çatıyı bu gün 7’nci parti destekledi diye” el çırpıp sevinmek. (15 günden fazla düşünmüş 7’nci, diğeriyle pazarlıkta uyuşamayınca, bu taraftakinden istediğini almış demek ki!)
Yüksek Seçim Kurulu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde propaganda yapma hakkı olan partileri açıkladı. Bunların sayısı 27.. Ha gayret, geriye 20 parti, seçime de 24 gün kaldı!.
Seçimin sonucunu tatilciler belirleyecekmiş? Ve bunlar genel de CHP seçmeniymiş! Bunu derken bile kendi seçmenlerine suç atıyorlar. Bir de “Tıpış tıpış gideceksinizci” çıktı meydana. Akılları sıra karşı taraftan oy alalım diye aday çıkarırken, bırakın karşı taraftan oy almayı, kendilerine oy verenlerin seçimlere katılmayacakları derdine düştüler. Tıpış tıpışın arkasından ne gelecek söyleyeyim mi?: “Tin tin tini mini hanım” türküsüyle, “Dönülmez akşamın ufkundayız” şarkısı gelecek..
Bunların hayalleri; çeşme başındaki kızdan öteye geçemiyor, çoban gibi.. Bütün bunların altında çocukluktan başlayan bir güdükleşme ve budamayı, köy kurnazlığı ile giderme yatıyor..
Siyasi, kültürel ve sosyolojik yapıyı dikkate almayan, her zaman bir sahip bulup onun düdüğünü, zamanın koşullarına göre çalan mincolar yine sahnedeki yerlerini aldılar. Testi kırıldıktan sonra bakın bakalım, bunlar yenilgiye ne mazeretler bulup hızla, nasıl dönüş yapacaklar. Karakter ilkelerle değil, mizaçla olur. Ama bunlar da ilkeler bile yok..
“Akıl yaşamak için vahşice savaşmayı öğretir; birbirlerinin benzerini sevmenin hiç de akla uygun bir yanı yoktur.”
(Tolstoy)
Minco, kuru odundan yapılan bir çocuk topacıdır. Küçükken, benim de bir mincom vardı. Bir kış günü, minco’nun yere temas eden sivri ucu körelip de fır döndü yeteneğini kaybedince, ben de onu sobaya attım!.
Mincolar ve taklitçiler her zaman kaybedecektir…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/minco.aspx
.