31 Ekim 2017 Salı

CUMHURİYET; KURUCU İRADENİN IŞIĞINDA SONSUZA KADAR YAŞATILACAKTIR

CUMHURİYET; KURUCU İRADENİN IŞIĞINDA SONSUZA KADAR YAŞATILACAKTIR,


Türk Milletinin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.- Gazi Mustafa Kemâl Atatürk- 1924)

 28 Ekim 2016 Cuma 


Dr. Tahir Tamer Kumkale
28 Ekim 2016 Cuma



Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Anadolu'daki Türk milli varlığının tarihi ömrünü tamamlamış Osmanlı İmparatorluğu içinden çıkardığı, geliştirdiği ve yücelttiği bir milli oluşumdur. Sömürgecilere karşı gerçekleştirilen şanlı kurtuluş mücadelesini müteakip şehit ve gazi kanları ile oluşturulan bu muhteşem eser, bu coğrafyadan çıkar ve rant elde etmek isteyen küresel güçler tarafından kolay kabul edilmemiştir.

Cumhuriyetimiz; sahip olduğu milli güç potansiyeli ve coğrafi konumunun kazandırdığı özellikleri dolayısıyla küresel çıkar çevrelerinin her zaman göz diktiği bir varlıktır. Bütün iç ve dış saldırılara rağmen devletimizin ulaştığı gelişmişlik seviyesi milletimize ve dostlarımıza güven verirken ülkemiz üzerinde milli çıkarları bulunan küresel güçlerin de korkulu rüyası olmuştur..

Son yıllarda yaşadığımız çok ciddi yönetim zafiyetlerine rağmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milletine ve Türklük camiasına hediye ettiği bu muhteşem eser dimdik ayakta durmaktadır . Milli kültür değerlerimiz ve kazanımlarımıza karşı sürdürülen saldırılar ve tüm yıkma çabalarına rağmen bu yüce eser sonsuza kadar ayakta kalacaktır. İnanıyorum ki bu ulu çınardan bir dal dahi koparmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Çünkü içeriden ve dışarıdan kaynaklanan tüm baskılar Türk milletinin gönlünde yer tutan Atatürk sevgisini ve vatanseverlik duygusunu söndürmeye yetmemiştir. Türk milleti, Ata'sının eserine sahip çıkacak, Cumhuriyetle birlikte tattığı bağımsızlık ve özgürlüğünden asla taviz vermeyecek ve egemenliğine ortak kabul etmeyecektir.

Son yıllarda Cumhuriyetimizin kurucu iradesine karşı yönlendirilen Küresel Asimetrik Psikolojik Harekat saldırıları ısrarlı çabalara rağmen hasımlarımızın planladığı şekilde gelişmemiştir. Türk milleti, yediden yetmişe Atatürk’ün emanetini sahiplenmiş v e üzerinde oynanan küresel oyunları bozmuştur.

İnanıyorum ki; 29 Ekim 2016’da Türk cumhuru, cumhuriyetin gerçek sahibi olduğunu tüm yurt sathındaki meydanlarda haykıracak, O’nu yıkmaya çalışanlara anlayacakları dilden cevabını verecektir.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
28 Ekim 2016 Cuma


***

TÜRK SUBAYINA KARŞI YAPILAN ASİMETRİK PSİKOLOJİK SAVAŞ SALDIRISINDA SON NOKTA,

TÜRK SUBAYINA KARŞI YAPILAN ASİMETRİK PSİKOLOJİK SAVAŞ SALDIRISINDA SON NOKTA,

Türk milleti ve onun küçük ve büyük yaştaki çocukları çelikten yapılmış heykellerdir; onların ne olduklarını anlamak için onlarla savaş meydanlarında boy ölçüşmek lazımdır. -Gazi Mustafa Kemâl Atatürk- (1937)
 28 Ekim 2016 Cuma 

27 Ekim akşamı Kanal D Televizyonunda Osmanlının son dönemini anlatan “VATANIM SENSİN” isimli iddialı dizinin 1. Bölümü yayınlandı. Bu bölümde Türk Subayının düşürüldüğü rezil durumu eski bir subay olarak utanarak ve üzülerek izledim. İşte şimdi Orduyu bitirmek için son noktayı koydular dedim.

Ergenekon, Balyoz tipi Kumpas davaları ile aşağılanan Türk subayı ve Türk Ordusu, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında tekrar ve daha büyük darbelerle sarsıldı. Yurt içinde, Suriye'de ve Irak’ta fiilen sıcak savaşın içinde olan Türk Ordusunun acilen güçlendirilmeye ihtiyacı varken ve ordumuz FETÖ Terör Örgütü ile mücadele ediyorum denilerek her alanda çok büyük darbeler almaya devam ediyor.

Son olarak “VATANIM SENSİN” isimli dizi ile Türk subayları iyice itibarsızlaştırılıyor ve halkının gözünde sıfırlanıyor. Bu bölümde Türk subayı vatanını para ile satıyor, kendi komutanını gözünü kırpmadan öldürüyor, en yakın silah arkadaşını sırtından vuruyor, vurduğu arkadaşının dul karısına göz koyuyor, şehit subayın kızı Yunan işgalini baloda kutluyor, ve nihayet vatansever olarak gösterilen Osmanlı Alay Komutanı Binbaşı Cevdet Yunan Albayı olarak İzmiri işgal eden kuvvetlerle sahile çıkıyor.

Psikolojik Harp konularını bilen bir kişi olarak bu filmin Türk insanının beyninde yaratacağı tahribatın büyüklüğünü tahmin edebilmek zor değil.

Bu televizyon dizisi daha fazla zarar vermeden durdurulmalı ve RTÜK derhal devreye girerek gereken tedbirleri almalıdır.

Türk subayını bu kadar aşağılamaya kimsenin hakkı yoktur.

İçeride ve dışarıda savaş halini yaşayan Türk Ordusunun moral ve motivasyonu güçlendirmek her Türkün asli görevidir.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
28 Ekim 2016 Cuma

...

Suriye'de Askeri Üsse Girdik


Suriye'de Askeri Üsse Girdik

Ali Serdar Bolat      
28 Ekim 2017
14 Ekim'de Atme - Salva - Dar et İzze - Kaptan el Cebel - Anadan hattını 
denetim altına alarak Afrin kuşatmasını tamamlayan TSK ve desteğindeki  
ÖSO, yönünü güneye döndü.

14 Ekim 2017 Afrin kuşatmasının tamamlanmasını gösteren harita

TSK, Afrin kuşatma hattının güneyindeki Turmanin'e ve Şeyh Süleyman Askeri 
Üssü'ne girdi. İlk gözlem noktasını Dar et-İzze'de kurmuş olan TSK, ikinci göz
lem noktasını bu üste kurdu. 2 km boyunda 1 km eninde olan bu üs büyük bir
askeri kışla görünümünde.

Sarı: PKK-PYD denetimindeki Afrin    Doğudaki sarı: Menbic batısı
Yeşil: HTŞ ve diğer terör guruplarının denetimindeki İdlib
Pembe: Suriye Ordusu      Gri: TSK + ÖSO  Harita: haberyirmi.net

TSK ile çarpışmaya cesaret edemeyen HTŞ, anlaşmalı şekilde güneye 
çekilerek Afrin sınırını terk etti ve çekilmeye devam ediyor.

20 Ekim günü teknik çalışmalar nedeniyle geçici olarak kapatılmış olan 
Kilis'teki Öncüpınar Gümrük Kapısı ticari geçişlere açıldı.

TSK İdlib'de

Bu arada TSK, Afrin kuşatma hattı üzerinde mevziler kazmaya başladı. 
Bunlardan biri Aziz Simeon Kilisesi yakınında kazılıyor.

video 45 saniye:
 
W. Aleppo : #Turkish combat engineers guarded by armored vehicles construct defenses near the Simeon Citadel.

Aziz Simeon Kilisesi yakınında kazılan mevzi



Suriye Ordusu da İdlib'e güneydoğudan girmeye başladı. Karyateyn'den  
temizlenen IŞİD, İdlib'in güneydoğusundaki 4 köyü HTŞ'den alarak alan 
genişletmeye başlamıştı. HTŞ - IŞİD arasında şiddetli çatışmalar devam 
ederken IŞİD hattını yaran Suriye Ordusu HTŞ bölgesine girdi



İdlib güneybatısı 24 Ekim 2017 durumu
Yeşil; HTŞ     Gri: IŞİD     Pembe: Suriye Ordusu
Harita: Levent Kemal



***

Saray'ın güvenliğine bakın kaç milyon harcanacak



Saray’ın Güvenliğine Bakın kaç milyon harcanacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çoğu zaman havadan da desteklenen koruma harcamaları için 2018 yılı bütçesinden 83.5 milyon lira ödenek ayrıldı.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çoğu zaman havadan da desteklenen koruma harcamaları için 2018 yılı bütçesinden 83.5 milyon lira ödenek ayrıldı. BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre; Emniyet Genel Müdürlüğü'nün TBMM'ye sunulan 2018 yılı bütçe yasa tasarısında, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin korunması amacıyla harcanacak tutarlar da yer aldı. 2016 yılında ayrılan 27 milyon 783 binlik ödeneği yetersiz kalan ve yıl sonu harcaması ayrılan ödeneğin iki katını aşarak 59 milyon 769 bin lira olan Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığımın harcamaları için 2017 yılı ödeneği 59 milyon 547 bin liraya çıkartıldı. Ancak bu tutarın 51 milyon 69 bin lirası da Ağustos ayı sonuna kadar harcandı. TBMM'de görüşmelerine başlanan 2018 yılı bütçe yasa tasarısında Emniyet Genel Müdürlüğümün bu hizmet için yüzde 60'ı aşan oranda bir artışla ödenek talebi 83 milyon 514 bin liraya fırladı. 2019 bütçe tahmini 90 milyon 830 bin lira, 2020 tahmini ise 97 milyon 768 bin lira oldu.
 
2018 yılının 83 milyon 514 bin liralık ödeneğinin 70 milyon 40 bin lirası personel giderleri için ayrıldı. TBMM ve Başbakanlık'a da sıkı koruma 2018 yılı bütçesinden Başkanlık Divanımın yeni bir güvenlik konseptini devreye alma kararı çerçevesinde Meclis'in korunması için 42 milyon 820 bin lira istendi. Bu ödeneğin 2020 için 50 milyon 124 bine çıkarılması tahmini de tasarıda yer aldı. Koruma amaçlı en yüksek ödenek talebi Başbakanlıktan geldi. Başbakanlık 2018 yılı bütçesinden 118 milyon 209 bin lira koruma ödeneği istedi.
 
TANIK KORUMAYA 21 MİLYON TL ÖDENEK
 
Emniyet Genel Müdürlüğü tanık koruma programı için 2016'da 16 milyon, 2017'de 19.6 milyon olan ödeneği 2018'de 21.3 milyon liraya çıkarttı. MEB'e güvenlik için beş yılda 24 milyon TL Kamunun her alanında güvenlik harcamasını tavan yaptıran Hükümet, bazıları ölümle sonuçlanan kaza ve olaylara sahne olan okulların bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) güvenlik hizmetleri için ise beş yılda 24 milyon 810 bin TL'lik harcama yapmayı planlıyor. 2016 yılında Kamu Düzeni ve Güvenliği kaleminden 4.4 milyon harcayan MEB, 2017 yılı için ise 3.6 milyon ödenek ayırdı. Bu ödeneğin 3.3 milyonunu sekiz ayda harcayan MEB. 2018 yılı için 5.3 milyon, 2019 yılı için 5.6 milyon TL ve 2020 yılı için ise 5.8 milyon TL'yi güvenlik hizmetleri için kasasına koyacak.
 


Odatv.com

KİME, KİMLERE GÜVENİLİR?

KİME, KİMLERE GÜVENİLİR?


Nurullah AYDIN
27 Mart 2017
ANKARA
na741954@gmail.com


KİME KİMLERE GÜVENİLİR?


İnsanlar çoğu kez hayal kırıklığı yaşar. “Ona güvenmiştim ne kadar da
inandırıcıydı oysa yalancıymış, sahtekarmış beni kandırdı” der.

Kime güvenmeliyiz? Adam gibi adamlara. Peki adam gibi adamlar kim?

İnsan tipleri

1. Güvenilir insan

2. Güvenilmez insan

3. Güvenilir gibi görünen güvenilmez insan

4. Kendine güvendiren güvenilmez insan


Bazıları mutlu, bazıları suskun, bazıları ezik, bazıları sinmiş durumda.

*Mutlu olanlarda;* gurur, kibir, pişkince arsızca yüzlerinde.

*Mutlu olanların ortak özellikleri:* makam, servet, şehvet düşkünü, yalancı,
çıkarcı olmaları.

Toplumu ayakta tutan bütün ortak değerler, paramparça ediliyor.

*Her konuda;* Ya halkımız ya Milletimiz diyorlar. Hangi milletten oldukları
belli ama açıkça söyleme cesaretinden yoksunlar. Tarihi fırsatı
yakalamışlar, kin, öfke ve hınçla saldırıyorlar. Sinsice tuzak kuruyorlar.

Bilinçaltlarındaki aşağılık komplekslerini tatmin içinde yalakalık
yapanları taltif ediyorlar.

Kötülüğü; insanlarımıza yapıyorlar. İnsanlarımızı bizden olan olmayan diye
ayırdılar.

Kötülüğü; siyaset’e yapıyorlar. Robotlaşmış biat eden etmeyen diye ayırdılar.

Kötülüğü; medya’ya yapıyorlar. Yandaş, candaş diye ayırdılar.

Kötülüğü; ticarete yapıyorlar. Yeşil olan-olmayan diye ayırdılar.

Kötülüğü; din’e yapıyorlar. Dindar insanların inancını ya bu, ya da değil diye 
ayırdılar.

Kötülüğü; kızlara, kadınlara yapıyorlar. Kadınları ayırdılar.

Kötülüğü; eğitime yapıyorlar. Okulları ayırdılar.

Kötülüğü; bürokrasi’ye yapıyorlar. Yeteneksizleri takdir ve taltif ediyorlar.

Kötülüğü; kardeşliğe yapıyorlar. Toplum ayrışmaya başladı.

Kötülüğü; adalet’e yapıyorlar. Hakim-savcıları ayırdılar.

Kötülüğü; ordu’ya yapıyorlar. Darbeci ordu, cuntacı ordu, millete ihanet
eden ordu, katil ordu diyorlar. Asker bizim, ordu bizim.

Kötülüğü; polis’e yapıyorlar. Polis kamplara ayrıldı, bölündü, parçalandı.
Yakışır mı bu. Polis bizim, devlet bizim, adalet bizim, halkımızın.

*Nereye kadar gider bu iş? *

Yapılan siyaset; bir ülkeyi böylesine nasıl ayrıştırabilir?

Vicdan nasıl bunu kabul edebilir?

Ülkesini böylesine ayrışmış görmekten bir insan nasıl rahat uyuyabilir?

*Ülkeyi;* korku almış bürümüş, adalete güven kalmamış, gelir uçurumu
artmış, işsizlik, yoksulluk, açlık almış başını gidiyor, bunları görmemek
midir insan olmak?

*Herkes;* cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, adalet, kardeşlik, mutlu ve
huzurlu bir yaşam, geleceğe güven duymak istiyor. Ülkeyi ve çocukların
geleceğini tehlikeye atmak değil.

*Adamlığı;* kine öç almaya ben ve ötekiye dökenler, ticarete dökenler ve
peşinden körü körüne sürüklenenler, ülkemizi ne hale getirdiğinize bir
bakın, elinizi vicdanınıza koyun, vicdanınıza ve geç olmadan bu ayrıştırma
siyasetini terk edin.

Her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin her konuda uzman olduğu bir ortamda
gerçeklerin ne olduğu anlaşılabilir mi?

*Bunun için de; yapılması gereken nedir? *

Binlerce yıldır aynı coğrafyada kaynaşan bütünleşen toplumun farklı
renklerini, sevgi-saygı-paylaşım-adil yönetimle enerjik hale getirmek
gerekir.

Bu ayrıştırıcı, bölücü kötülüğe alet olanları, bu topraklar, geçmişte
affetmedi, şimdi de gelecekte de affetmeyecek. Biz de affetmeyeceğiz.


*Çare;* aydınlanma ve adam gibi adamlara güvenmekten geçer. Tarih, akıl,
bilim böyle diyor. Adam gibi adamları bekleyin!

 
*Günün Sözü:*

 Dünya gerçeklerini algılayabilecek yöneticileri, aydınları,
siyasetçileri etkili olmayan bir toplum, yabancı güçlerin emireri olanlarca
idare edilmeye mahkumdur.

***

Koltuklar Nasıl Temizlenecek

Koltuklar Nasıl Temizlenecek?



Arslan BULUT


​Zonguldak'ın Kilimli ilçesinde, "Koltuklar kirlenmesin" diye otobüste ayakta seyahat ederek gündeme gelen maden işçileri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kapsamında verilecek resepsiyona davet edildi. Anadolu Ajansı, konuyla ilgili haberi, "Örnek vatandaşların Cumhuriyet Resepsiyonu'na davet edilmesi" başlığıyla servise koydu.
Haberde "Resepsiyona davet edilen 'hayat hikâyeleriyle topluma örnek vatandaşlar' arasında, Zonguldak'ta otobüs boş olmasına rağmen yaklaşık 6 kilometrelik yolda 'koltuklar kirlenmesin' düşüncesiyle ayakta seyahat eden işçiler Gökhan Onur, Musa Uğur, Sabahattin Akkoç, Ali Aktaş, Turgay İnam ve Koray Karabacak da yer alıyor." bilgisi verildi.

*

"Koltuklar kirlenmesin diye" düşünen maden işçileri, ister istemez akla, "Peki, devlet kadrolarında oturdukları koltukları kirletenler ne olacak?" sorusunu getiriyor!

Bazı belediye başkanları istifaya zorlanıyor. Koltukları kirlettikleri için mi? Koltukları sadece onlar kirletmişse, geride kalanlar tertemiz ise mesele yok! Fakat uygulanan kadrolaşma, yandaşları ihalelerle zengin etme, alınan komisyonlarla oluşturulan havuzlarda biriken 200 milyar dolar civarındaki parayı, Katar, Singapur ve Malezya bankalarına yatırma, sonra da bu paralarla, Türkiye'nin mal varlığını satın alma gibi kirli işlere ne demeli?

*

Türkiye'de 20-25 yıldır, devlet kadrolarına çalınmış soruları ezberleyenler girdi. Askeri okullara 1996 yılından itibaren hakkıyla giren olmadı! Poliste durum daha farklı değil. Hâkim-savcılar da temizlemekle bitmiyor. Türkiye'de devlet koltuklarının yarısından fazlası, bu şekilde kirletilmiş durumdadır. Geride kalan koltuklara da parti yandaşları yerleştirildi. Yazılı sınavda 90-100 puan alanlar sözlüde elendi, yerlerine 70'in altında kalanlar yerleştirildi?

Kısacası, ülkede kirlenmemiş koltuk kalmadı. Şimdi, birkaç maden işçisi, koltuklar kirlenmesin diye otobüs koltuğuna oturmadığı için örnek vatandaş ilan edilerek resepsiyona davet edilince, devlet koltukları temizlenmiş mi olacak?

Şimdi de IŞİD'le tehdit ediyorlar!

BBC'nin haberine göre ABD merkezli düşünce kuruluşu Soufan Center'ın hazırladığı "Halifeliğin Ötesi: Yabancı Savaşçılar ve Geri Dönenlerin Yarattığı Tehdit" adlı raporda "IŞİD'in en az 5 bin 600 yabancı savaşçısı Suriye ve Irak'tan ülkelerine döndü. Bu kişiler arasında Türkiye'ye dönen yaklaşık 900 kişi de var ve Türkiye bu kategoride ilk sırada yer alıyor." açıklaması yapıldı.

Raporda, Türkiye'ye dönen 7 bin 240 kişinin IŞİD veya El Kaide üyeliği şüphesiyle gözaltına alındığı ya da tutuklandığı da belirtildi.

IŞİD'li 900 Türkiye vatandaşının da herhangi bir engele takılmadan geri döndüğü hesaplanmış. Verinin kaynağı ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı...

Rapor, IŞİD'in toprak kaybetmesine rağmen örgütün lider kadrosunun ülkelerine dönen savaşçıları uzun süreler kullanabileceği uyarısında bulunuyor!

*

IŞİD, öyle bir örgüt ki bir taraftan dünyanın dört bir köşesinden topladığı teröre eğilimli Müslüman gençleri Suriye'ye toplayıp ABD'ye veya bölge ülkelerine imha ettirdi, diğer taraftan Suriye'yi parçaladı, Irak'ın parçalanmasına ve işgal ettiği yerleri adım adım PKK'ya bırakarak, Erbil'den Akdeniz'e koridor açma projesine hizmet etti.

2015 yılında Time dergisinde yayınlanan ABD merkezli Airwars adlı kuruluşun raporuna göre ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak ve Suriye'de bir yıl içinde düzenlediği 5800 hava saldırısında 15 binden fazla IŞİD militanı öldürüldü.
Toplamda kaç bin kişi öldürüldü henüz belli değil...

*

ABD ve İngiltere, IŞİD'e yol vererek İslâm dinini öcüleştirme projelerinde de kullandı.

Şimdi de "IŞİD militanlarını, Türkiye'de Türkiye'ye karşı kullanırız" mesajı veriyorlar herhalde!

__._,_.___

Posted by: Tamer Olgun <htamerolgun@gmail.com>

Yılmaz ARSLAN
y.arslan57@gmail.com

***

Gizli mandacılık!

Gizli mandacılık!


NECATİ DOĞRU


​Sadece İstanbul'a ihanet edilmedi,  gizli mandacılığa da hizmet edildi.  Milyonlarca örnek var. Örneklerden biri; İstanbul Şehir Hatları vapurlarının acı durumudur.
Vapurlar yerli yapımdı.
Şehre yakışıyordu.
Eksiksiz çalışıyordu.
Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmuş Haliç Tersanesi ile 1938 yılında Fransız şirketten alınarak kamulaştırılan İstinye Tersanesi, Şehir Hatları vapurlarının üretim, bakım, onarımlarını yapıyordu.  Yeni değil 40 yıl önce; köprü yanına köprü yaparak İstanbul'u ranta kurban etmek yerine insanları deniz üzerinden daha çok taşıyarak trafiği rahatlamak böylece İstanbul şehrini, park, bahçe, yeşil alan düşmanı beton yığınına çevirmeden onun tarihine saygılı olmak fikri de benimsenmişti.

2004'e gelindi.

Vapurlar Belediye'ye devredildi.

Üç yıl geçmeden  Belediye vapurları satmaya ve dağıtmaya başladı. Çoğu “C Tipi”denilen 750 yolcu taşıyan gemilerdi. 1850 yılından beri yerli tersanelerde üretilip, onarımı, tamiri yapılıp Marmara'da, Boğaz'da, iki yaka arasında çalışıyorlardı. Vapurlar satılınca filoda açık doğdu.
2007 yılına gelinmişti.
Yeni vapurlar yapılmalıydı.

* * *
Propaganda, tantana!

Sözüm ona İstanbul halkına soruldu. Yeni vapuru nasıl istersin? Rengi, biçimi, çizgisi ne olsun? Yarışma düzenlendi. Tarihi çizgisi olan modeller kazandı.  Fakat İstinye Tersanesi, çevreyi kirletiyor diye yıllar önceden kapatılmış, Haliç Tersanesi de üzerinde yat limanı, 5 yıldızlı otel, 1000 kişilik cami, lüks lokantalar, alışveriş çarşıları, sinemalar yapsın diye özel sektöre satılığa çıkarılmıştı. Yapmayın, etmeyin, İstanbul'a kıymayın, “şehir rantı için Fatih Sultan Mehmet'ten kalma Haliç Tersanesi'ne hançer vurmayın” diyen sivil inisiyatifler doğdu. Gemi mühendisleri, üniversite hocaları, şehir plancıları, tarihçiler toplantılar yaptı. Onları dinlemediler.

Haliç Tersanesi, ranta gitti.

Vapurlar dışarıya sipariş edildi.

2007 yılının gazetelerinde tek bir vapur 7-8 milyon dolara mal edildiği, çok pahalı oldukları, kulaklara zarar muazzam gürültülü çalıştıkları, eski şehir hatları vapurlarının kalitesine yaklaşamadıkları, İstanbul'un geleneksel vapur karakterine uymadıkları için de halk tarafından sevilmediği yazıldı.
Sonunda!
İstanbul, denizinde ucube teknelerin yüzdüğü şehir oldu! Kıyılarına, Boğaz'ın iki yakasına deniz manzarası hırsızı camdan ve çok çirkin gökdelenler dikilen, pahalı köprüler yapılan, işe gitmek ve dönmek için günde 3 saat yitirilen ucube şehir haline geldi. Temiz havasını, suyunu, doğasını, dokusunu, çiçeğini, börtü böceğini yitirdi.
* * *
100 yıl önce; biz yapamayız, başaramayız, bizi İngilizler yönetsin, Amerikalılar idare etsin demek açık mandacılıktı. Mandacılığa karşı Kurtuluş Savaşı verildikten 94 yıl sonra İstanbul'u ucube şehir haline getirmek ise gizli mandacılık.

GÜNÜN SORUSU

İYİ OLAN KAZANIR!

Demokrasilerde muhalefet sağlıktır. Muhalefet partileri çoğalırsa vatandaş “iyiyi seçmekte” zorlanmaz. İyi Parti, kuruldu. Adı iyi fakat eylemi de iyi olacak mı? Zamanla göreceğiz.  İktidar sözcüleri aylarca otel sahiplerini korkutup, İyi Parti'nin kurucularına toplantı yapmayı bile zorlaştırdılar. Şimdi de daha ilk günden; “dışarıdan kurmalıdır, milli değildir, Amerikan projesidir” diye küçümseyip, çamur sıvıyorlar. Günün sorusu şu oluyor:  Yeni kurulan bir partinin “İyi olup olmayacağına” iktidar mı yoksa halkın iradesi mi karar verir?

***

Papazı Bulduk!

Papazı Bulduk!

Yılmaz ARSLAN
y.arslan57@gmail.com

MURAT MURATOĞLU: Papazı bulduk!
​Ülke ekonomisinden çok kendi ekonomisi ile ilgilenen insana gidip dünyanın gözündeki Türkiye'nin halini anlatınca, tepki göstermesini beklemek pek gerçekçi olmuyor.

Zira insanımız evin elektrik faturasını bile zar zor öderken maalesef yaşananların da faturasını ödeyecek. Artan faizler ve döviz, dönüp dolaşıp bu ülkede yaşayan herkesi vuracak.

* * *
Zaten vurmuyor mu? Henüz bir şey görmediniz deyip özet geçeyim …
Para ihtiyacımız öyle bir hal aldı ki, Varlık Fonu Başkanı'nın işine borç para bulamadığı için son verildi. Varlık Fonu şimdi vekâleten yönetiliyor. Her ne kadar aksini iddia etseler de fellik fellik borç arıyorlar! Oysa bir süredir “aradığınız paraya ulaşılamıyor” uyarısı çıkıp duruyor! Borç aldığımız Batı, Türkiye üzerinde finansal baskı kurmaya başladı. Bunu resmen yapmasalar da alenenyapıyorlar. Biliyorlar ki son 15 yılda borç paraya bağımlı hale gelen Türkiye onlara muhtaç!

Eğer Amerika ve Avrupa bankaları karar alıp kredileri azaltırsa, Türkiye'de yatırım ortamı Kuzey Kutbu'na döner. Buz keser!

* * *
Malum
Amerika ile papaz olmuş durumdayız. Hatta adamların papazını tutuklayıp “Al papazı ver Zarrab'ı” diye pazarlık etmişiz.
Bu Zarrab işi gelecek ay dallanıp budaklanacak. Erdoğan boşuna; “Yargılayıp itirafçı olarak kullanmak istiyorsunuz” demedi. Kullanacaklar! Sahi neyi itiraf edecek?


Zarrab,
“İran'a yönelik ekonomik ambargoyu delmek”, “kara para aklamak” ve “banka sahtekârlığı” suçlamalarıyla ABD'de tutuklu yargılanıyor. Bu adamın bankası olmadığına göre iş yaptığı bankalar vardı. Haliyle onlar için milyarlarca dolarlık ceza konusu gündeme gelecek.

* * *

Amerika, Türkiye'den vize vermiyor. Biz, çok uzun sürmez, dost ve müttefik, şu, bu derken Dışişleri kaynaklarından; “ABD ile vize görüşmeleri olumlu geçti”açıklaması düşüyor.

İki gün sonra ufak bir haber; “ABD, Adalet Bakanlığı heyetine vize vermedi”.Bunlar turist değil, öğrenci değil … Ülkenin bakanlığı … Vize mi alamadı? Görüşmeler olumlu geçti dedikleri bu mu? Ne iş yapıyor Dışişleri? Mahalleden arkadaşlarla Amerika'ya rica etsek daha kötüsü olmazdı zaten!
Gelelim Avrupa'ya … Özellikle üçüncü havalimanı ve duble yollarımızı kıskanan, Erdoğan'ın; “Hasbelkader yakaladıkları zenginlikle bizi tehdit etmeye kalkıyor”dediği Almanya bariz finansal vize uygulamasını başlattı. Resmi olmasa da, Türkiye'ye verilecek kredilere yönelik yeni kriter kararları aldı.

* * *

Sorun sadece Almanya değil, diğer Avrupa Birliği ülkelerinin de Almanya'dan etkilenecek olması. Alman devleti sigorta kuruluşu Hermes Avrupa'dan Türkiye'ye yapılan yatırımları sigortalamıyor. Kim neye güvenip gelecek? İşler böyle devam ederse ekonomik yaptırımlar artarak devam edecek.
Yine de Erdoğan'ın bir yıl önce “seviyemde, kalitemde değilsin” dediği Irak

Başbakanı İbadi'ye bu kez “değerli kardeşim” demesinden feyz almak gerekir. Bakarsınız “ Nazi ” Merkel, “ dünya ahiret bacımız” olabilir.

MURAT MURATOĞLU

***

İYİ Parti'nin Adalet Anlayışı...

İYİ Parti'nin Adalet Anlayışı...

Arslan BULUT:

​Meral Akşener'in önderliğinde kurulan İYİ Parti'nin "İYİ" adının yazılışı, Osmanlı Devleti'ni kuran Kayı boyunun sembolü ile hemen hemen aynı. Kayı boyu, dünya stratejisi uygulamış, bu sayede coğrafyayı bütünleştirmiş ve 600 yıl yaşayan ulu bir çınar ağacı dikmişti. Türkiye Cumhuriyeti de o büyük çınarın filizidir.
Şimdi isteriz ki Akşener ve arkadaşlarının diktiği parti fidanı da bütün dünyayı etkisine alacak büyük stratejilerin merkezi olsun. Tabii ki pergelin sivri ucu Ankara'da ve Türk Milleti'nin elinde olmak kaydıyla...

İYİ Parti'nin programını inceledim. Daha önce "Tüzük taslağı" olduğu iddiasıyla basına kimlerin servis ettiği meçhul bir metinde yer alan "medeniyet üst kimliği" gibi Türk kimliğinin yerine yeni bir kimlik arayan garip yaklaşımlar, açıklanan programda yok.

*

Meral Hanım, kuruluş toplantısında, sadece siyasilere değil herkese rehber olacak bir anlayış yansıttı.

"Buradan 80 milyonla, aziz milletimle, zamanın üstünde kalmış bir 'dersi' paylaşmak istiyorum...

Büyük müjde gerçeklemiş, Müslümanlar Mekke'yi fethetmişlerdir.

Efendimizin amcası, Hz. Abbas ve damadı Hz. Ali, en büyük prestij olan Kâbe'nin sorumluluğunun kendilerine verilmesini, Hz. Peygamber'den talep ediyor.

Efendimiz ise 'O işi Talha Ailesi yapıyor' diyor.

Hz. Abbas'ın 'Ama onlar Müslüman değiller ki...' şeklinde hatırlatmasına,

Efendimizin, kendi damadına ve amcasına cevabı;

'Ama onlar bu işi iyi yapıyorlar' şeklinde olmuştur...

Makam mevki aile efradına değil, Talha ailesine kalıyor.

Davaları, İslam'dan kutsal olanlar, rehberleri ve reisleri, Peygamber'den güçlü olanlar, menfaatleri dururken, hakkaniyeti nasıl kavrasın...

Efendimizin bu cevabı, evrensel ders niteliğinde değil midir?

Bu nedenle, saygın ilahiyatçıların vurguladığı 'Devletin dini adalettir' sözünü kıymetli buluyoruz."

Biz de yıllardan beri, "adalet kendini bile kayırmamaktır" derken işte böyle bir adaleti esas aldık ama uygulayana rastlayamadık. Dileriz, Meral Hanım ve arkadaşları bunu başarır.

*

Yoksa Türkiye'de siyaset yıllardır katır sırtında gidiyor!

"Katır sırtı"nı biraz açayım. Trabzon basınının önde gelen isimlerinden Kuzey Ekspres Gazetesi sahibi Hasan Kurt, Güneydoğu gezisi yaptı, dağ, taş gezdi ve izlenimlerini yazdı:

"Habur 2 köprüsünün yakınlarında birkaç yerde yol kenarında katır sürüsü gördüm. Katırların çevresinde insan yoktu.

Katır'ın farklı özellikleri vardır. Bir Arap arkadaşım, 'çölde deve sürülerinin önünde katır gider. Katırın gazı deveye hayat verir, deveyi yürütür' demişti.

Şırnak'ta, katırın doğal navigasyon özelliği taşıdığını öğrendim.

Şırnak ve sınır bölgelerinde kaçakçılık için katır kullanıldığını herkes bilir.

Bölgede katır sürüsü insansız bir şekilde 30-40 km. belki de daha uzun mesafeye gidiyor...

Sabah Türk tarafındaki bir köyde katırlar yedirilip, içiriliyor ve semersiz olarak yolcu ediliyor.

Katırlar, akşama doğru karşı tarafta gitmeleri gereken yere ulaşıyor.

Kuzey Irak'ta, ertesi gün katırlar tekrar yedirilip içiriliyor ve akaryakıt, sigara vs. yüklenerek Türk tarafına gönderiliyor.

Sınırda katır sürüsü yakalanırsa taşıdığı yüke el konuluyor. Katırları kimse sahiplenmediği için de kaçakçılığı yapanlar yakalanamıyor.

Yol kenarlarında birkaç yerde sahipsiz katır sürüsü gördüğüm için anlatılanlar bana mantıklı geldi!"

Türkiye, uzun yıllardır, böyle yönetiliyor! Yük birilerinin omuzunda ama yükleyen ortada yok! Yükleniciler hep kandırılıyor! Türk Milleti, artık kendi kendini yönetebilmelidir.


İYİ Parti bunu sağlayabilmelidir.


***

HALKLA NASIL DALGA GEÇİLİR. ?

HALKLA NASIL DALGA GEÇİLİR. ?


 Servet AVCI
 27 Ekim 2017
 
Meselâ kafalarına vura vura belediye başkanları istifa ettiriliyorsa ve partide üst düzey yetkili birisi "Bu istifalar belediye başkanlarının bireysel kararlarıdır" diyebiliyorsa, halka yönelik 'enayi' muamelesi devreye girmiş demektir…
 
Herkes her şeyi biliyorken, "Biz aslında müzeyi konuştuk" diye açıklama yapıyor, insanların gözünün içine baka baka, neredeyse "Tost yedik, ayran içtik, biraz da pembe dizi seyrettik" pişkinliğine başvurabilecek aşamaya gelinmişse, halka hangi gözle bakıldığını tahmin etmek berbat bir şey..
 
Bir belediye başkanı da önce direnip direnip, sonra da "Dâvâm için görevi bırakıyorum, liderimin ve partimin emrindeyim" diyebiliyorsa, ortaya karışık zekâ ve ahlâk problemi servisi vardır…
 
Her türlü suçlama ve eleştiriyi "Sandıkla gelen sandıkla gider" edebiyatıyla çitileyen, sandıktan birinci çıkınca o sandığın üzerinde pagan gibi zıplayan kafalar, öyle icap ettiğinde sandığı antikacıya postalayabiliyorsa, 'çift kişiliklilik' artık resmi ideolojidir…
 
***
 
Geçenlerde CIA, Labrador cinsi olan köpek Lulu'yu işten çıkardı… Üstüne üstlük bununla da yetinmedi, işten çıkardığını Twitter'dan duyurarak Lulu'yu dünya âleme rezil etti…
 
Lulu'nun suçu, aldığı onca eğitime rağmen, koklayarak patlayıcı bulma görevini reddetmesiydi… 'Reddetme hürriyeti' çok güzel bir şey… Lulu köle olmadığını gösterdi... CIA de park ve bahçelerde gezdirmek için köpek besleyemeyeceğine göre Lulu'nun işine haklı olarak son verdi…
 
Daha önce de Afganistan'da benzer örnek yaşanmış… Görevi yol ve kenarlara yerleştirilmiş patlayıcıları bulmak olan Vidar, İngiliz ordusunda çalışıyormuş… İki yıl çalışmış… Sonra patlama seslerinden korkunca emekli edilmiş…
 
Avustralya'da da bir Alman çoban köpeği, suçluların peşinden gitmek yerine, arkadaş edinmek ve oynamakta ısrar edince işine son verilmiş…
 
***
 
Doğru işleyen mekanizmalarda köpekten bile esirgenmeyen muamelenin bizim buralarda insandan esirgenmesi çok ilginç…
 
"Sandıkla gelen sandıkla gider" klişesi, işportaya düşmüş demokrasi geyiğidir… O ne kadar yanlışsa, "Sandıkla da gelse, parti veya lider istedikten sonra gider" tekerlemesi de o kadar yanlıştır…
 
Geliş türü ne olursa olsun, ister sandıkla gelsin, ister meteora binip gelsin, ister liderin bahşetmesiyle gelsin fark etmez, suç işleyen yargılanır ve cezasını çeker, suçun niteliği göreve engelse el çektirilir, halk da şeffaf biçimde bilgilendirilir…
 
Ortada bir suç yoksa, seçilmiş kişiyi, ne lider talimatı, ne partinin ihtiyacı yerinden edemez… Onun ayrılması ancak sandıkla, sağlık sebepleriyle, ölümle ve istifayla, pardon 'öz istifa'yla mümkündür…
 
***
 
"Fetö'den mi?" diyorsunuz… "Yok" diyorlar…
 
"Yolsuzluktan mı?" diye soruyorsunuz… Onun da cevabı "Yok"…
 
"Peki gerçek sebep ne?"… Onu da açıklayan yok!..
 
Varsa yoksa 'metal yorgunluğu'… Bu metal nedir, yorgunluğu nasıl anlaşılır, demokrasilerde 'metal yorgunluğu' adı altında bir suç var mıdır ki, bu suçun failleri çevrelerine, çoluk çocuklarına ne açıklayacaklarını şaşırmış durumdalar?
 
Elin oğlu köpekleri bile işten çıkarırken gerekçesini açıklıyor… İnsan oğluna bu muamele gerçekten tuhaf, hem de çok tuhaf!.. Bir art niyetimiz yok, insan hakları savunucusu olarak bunları yazıyorum!..
 
Eğer suç var ve bunlar biliniyorsa, buna rağmen konu adliyeye intikal ettirilmek yerine kapatılıyorsa buna 'örtbas etmek' denir…
 
Gerçek bir açıklama yapılmadığı sürece istifa edenlerin hepsi şaibe altında kalacak!.. Bazılarının ekstradan şaibeye ihtiyacı yok ama insanlık bizde kalsın, onun için haklarını savunuyoruz!..
 
* * *

***