8 Mart 2019 Cuma

Kanaat En Büyük Hazinedir

Kanaat En Büyük Hazinedir



Uzm. Mehmet Dere
2011 - Haziran, Sayı: 304, Sayfa: 062


Kanaat; sözlükte elde bulunanla yetinmek, kısmetine/hakkına razı olmak, başkasının elindekine göz dikmemek, tamahkâr/açgözlü olmamak gibi anlamlara gelir. (Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yay., İstanbul 1996, s. 594)

İslam ahlakında ise kanaat, kişinin Allah’ın kendisine dünya nimeti olarak verdiği paya rıza göstermesi, kısmetine razı olması, başkalarının elindekine göze dikmeyip tok gözlü olmasıdır. (Mustafa Çağrıcı, “Kanaat”, DİA., C. 24 , TDV. Yay., İstanbul  2001, s. 289)

Kanaat, ahlakî bir erdem olmanın yanı sıra insanın hem kişiliğini ve haysiyetini koruması, hem de mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasının bir gereği olarak görülmüştür.

İnsanların çok çeşitli ihtiyaçları ve istekleri vardır. Her insan, ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak ve isteklerini tam olarak yerine getirmek ister. Ama bu her zaman mümkün olmaz. Çünkü dünyanın imkânları, bizim ömrümüz ve kazanma gücümüz sınırlıdır. İşte insanda oluşabilecek aşırı mal hırsının ve dünya tutkusunun yok olması ancak kanaat ile mümkündür.

Dinimiz kanaatkârlığı emretmiş, kanaatkâr insanı övmüş, açgözlülüğü, hırsı, tamahı, israfı kötülemiştir. Kanaat büyük bir hazinedir. İnsanın, durumuna göre hareket etmesi, ayağını yorganına göre uzatması kanaatkâr olmasına bağlıdır. Kanaat aslında bir gönül zenginliği, göz tokluğudur. Zengin bir kalbe, tok bir göze sahip olan insan, Allah’ın ihsanı olarak kavuştuğu bir nimete, bulunduğu duruma şükreder. Başkalarının malına göz dikmez, tamah etmez, açgözlülük etmez. Bu nedenledir ki Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül zenginliği (göz tokluğu) iledir” buyurmuşlardır. (Buhârî, Rikâk 15; Müslim, Zekât, 120; Tirmizî, Zühd, 40; İbni Mâce, Zühd, 9)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de kanaatkârlığı bir iffet, tok gözlülük hali olarak değerlendirmiş (Buhârî, Zekât, 18), İslam’la hidayete kavuşup yeterli miktarda rızka/ nimetlere sahip olan ve buna kanaat edeni övmüş (Tirmizî, Zühd, 35; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 2/168, 173), asıl zenginliğin kanaatkârlık olduğunu (Buhârî, Rikâk 15; Müslim, Zekât, 120), kanaatkârlığın şükrün en ileri derecesi olduğunu (İbni Mâce, Zühd, 24) bildirmiştir.

Kanaatsiz kimse, içinde bulunduğu hiçbir durumdan memnun olmaz; şükretmeyi bilmez. Hangi durumda olursa olsun hep daha fazlasını ister ve bu nedenle de hiçbir zaman mutlu olamaz. Kanaat yoksunu, hırslı, aç gözlü kimseleri Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle tanımlar: “İnsanoğlunun iki vadi dolu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. İnsanın gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz. Fakat Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk,10; Müslim, Rikâk, 16, Zekât, 116, 119; Tirmizî, Zühd, 19; İbni Mâce, Zühd, 27)

İnsan kanaatsizlik nedeniyle gayrimeşrû, haram, emeksiz, zahmetsiz kazançlara yönelir. Bu yolda izzetini, haysiyetini, şerefini kaybeder. Bu durum kişinin rahatını ve huzurunu bozduğu gibi toplumun da rahatını ve huzurunu bozar. Müslümana yakışan kanaat sahibi olmalı; meşrû ve helal ölçüler içerisinde şeref ve haysiyetiyle çalışıp gayret gösterdikten sonra elde ettiği nimetlere/paya razı olmalı ve bu nimetleri veren Allah’a şükretmelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) “Sizden biriniz, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için daha uygundur” (Buhârî, Rikâk, 30; Müslim, Zühd, 8; Tirmizî, Kıyamet, 59) buyurarak, kişinin her türlü gayretine rağmen istediği hedefine ulaşamadığı takdirde, kendisinden daha aşağı durumlarda olanlara bakıp kısmetine razı olması gerektiğini ifade etmiştir. Böylece kanaatkârlık sonucunda kişi huzurlu ve mutlu olduğu gibi toplum da huzurlu ve mutlu olur.

Kanaat ile ilgili anlatacağımız şu olay konumuzun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Mehmet Akif, bir gün saat satın almak için çarşıya doğru gider. Giderken yolda karşılaştığı adamın bir kolunun omzundan aşağısının olmadığını görür. “Ben saatim yok diye üzülüyordum, bu adamın saati olsa bile takacak kolu yok” der. (Vehbi Vakkasoğlu, Mehmet Akif, Nesil Yay., İstanbul 2001, s. 215)

Kanaat, şükür kavramıyla da yakından ilgilidir. Mümin sıkıntılara sabreden, nimetlere şükreden kimsedir. Şükretmek için çok mala, nimete sahip olmak gerekmez. Elde bulunan her şeye şükretmek kanaatkâr insanın özelliğidir. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimede: “Şükrederseniz size olan nimetimi artırırım” (İbrahim, 14/14) buyurmuştur. Atalarımız da “aza şükretmeyen çoğu bulamaz” demişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Kanaatkâr ol ki insanların Allah’a en çok şükredeni olasın” (İbni Mâce, Zühd, 24) tavsiyesinde bulunarak şükürle kanaat arasındaki yakın ilgiye dikkat çekmiştir. Çalışarak helalinden kazanç elde etmek, kanaatkâr olmak, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek İslam ahlakının kazandırdığı güzel nimetlerdendir.

Bu arada şunu da hatırlatalım ki kanaatkârlığı tembellikle birbirine karıştırmamalıyız. Kanaatkâr olan kişi, gücü yettiğince çalışır, çabalar, Allah’a tevekkül eder. Az çalışıp az kazanmak, eldekiyle yetinip çalışmayı terk edip tembellik yapmak asla kanaatkârlık değildir. Gerçek kanaatkârlık, çok çalışıp helal/meşrû yollardan kazanıp elde edilene razı olmaktır. Fakirliğe, sefalete, tembelliğe, miskinliğe, aile ve toplumların yokluk, yoksulluk, darlık içinde kalmasına yol açabilecek yanlış anlayışları yüce dinimiz şiddetle reddetmiştir. Helalinden ve meşrû bir yolda kazanmak şartıyla ne kadar zengin olursak o kadar iyi olur. Çünkü Allah yolunda infak etmek, harcamak, zekât vermek vb. gibi maddî yolla yapılan ibadetler için zengin olmak gerekir. Zira bir hadiste de buyrulduğu gibi “Veren el alan elden üstündür.” (Buhârî, zekât, 17; Tirmizî, Zühd, 32) Ancak elde edemediklerimize üzülmemeli; elde ettiklerimize ise kanaatkârlık gösterip şükretmeliyiz.

Netice olarak söylemek gerekirse, kanaat/kanaatkârlık İslamî ve ahlakî bir erdem olup, yüce dinimiz İslam kanaati ve kanaatkârlığı övmüş; hırs, tamah ve açgözlülüğü ise yasaklamıştır. Bizlere düşen görev çalışıp helalinden kazanmak, payımıza düşene razı olup kanaatkâr olmaktır. Kanaatkâr olup Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek Müslümanın temel vasıflarından olduğu gibi, aynı zamanda İslam ahlakının kazandırdığı güzel niteliklerdendir.


https://dergi.altinoluk.com/index.php?sayfa=yillar&MakaleNo=d304s062m1

***

6 Mart 2019 Çarşamba

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 4

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 4



2017 // Middle East Security Report, 2017

Türkiye’nin 2016-17 dönemi savunma ihracatı ise tarihin en üst seviyesine ulaşmış olsa da hala potansiyelin çok altında 1.74 milyar dolar düzeyinde olmuştur. Resim 1’de gösterildiği üzere Türkiye’ni en fazla ihracat yapığı ülke ABD iken Almanya ve Hindistan ilk üç sırayı şekillendirmiştir. Türkiye savunma ihracatında 2016-17 döneminde gerçekleşen anlaşmalar ise şöyledir: 

. Katar’a BMC üretimi Amazon, 1500 adet; Nurol Makine üretimi NMS 100 adet; 
. Nurol Makine üretimi Ejder Yalçın 400 adet 
. BAE’ye Otokar Üretimi Arma 8X8, 400 adet 
. Umman’a FNSS üretimi Pars III 8X8, 172 adet 
. Tunus’a NUROL MAKİNE A.Ş. üretimi Ejder Yalçın, 70 adet 
. Özbekistan’a Nurol Makine üretimi Ejder Yalçın, 1000 adet 


Resim 1: 2017 Yılı Savunma İhracatı ve İhracat Yapılan Ülkeler46 


Sonuç 

Ortadoğu bölgesel güvenlik kompleksini 2016-17 döneminde birden fazla boyutlarda etkileyen stratejik değişim parametreleri Suriye krizi, Suudi Arabistan-İran rekabeti ve Katar Krizi, Yemen iç savaşı, Libya iç savaşı, DEAŞ ve diğer devlet dışı silahlı aktörlerin varlığı, yüksek düzeyli savunma harcamaları oldu. Bölgesel krizlerin hiçbirinde çözüme yönelik kalıcı bir ilerleme sağlanamaması bölgedeki güç boşluğunu besleyerek ülkeleri daha fazla 
savunma yatırımı yapmaya yönlendirdi. Bölge ülkelerinin çoğu savunma sanayilerini yerelleştirme yönünde politikalar izlerken bölgenin geneline bakıldığında bölge-dışı aktörlere olan bağımlılığı azaltmaya yönelik bir çaba gözlemlendi. 

Suudi Arabistan-İran bölgesel liderlik rekabeti, Ortadoğu’nun güvenlik atmosferini negatif anlamda etkileyen başat faktörlerden birisiydi. 

Bu rekabet 2016-17 dönemi içerisinde Katar krizi ile bölgeye yansırken, kriz bölge ülkeleri de taraf seçmek zorunda bıraktı ve Ortadoğu’da dost-düşman ayrımları derinleşti. Bu rekabet savunma sanayilerine de yansırken İran ve İsrail’in başını çektiği savunma sanayileri Suudi Arabistan, BAE ve Türkiye’nin çabaları ile çok kutuplu bir rekabete dönüştü. 2016-17 dönemi, aynı anda Ortadoğu ve bölgedışı aktörlerin daha güvenlikli bir yapı için birçok boyutta gerçekleşen rekabet ve bu rekabetten doğan krizlerle geride kaldı. 

Kaynakça 

1 IISS, Strategic Survey, Middle East, 2017 s. 161. 
2 IISS, Strategic Survey, Middle East, 2017 s. 160. 
3 “Russia’s Use of Hamadan Base is ‘Profitable for Iran’”, Reuters, 26 Temmuz 2016. 
4 Behnam Ben Taleblu, “Understanding Iran’s Deployment of the S-300 System”, 
http://www.defenddemocracy.org/media-hit/behnam-ben-taleblu-understanding-irans-deployment-of-the-s-300-system/. 
5 “Turkey ends 'Euphrates Shield' operation in Syria”, Al-Jazeera, 30 Mart 2017. 
6 “Turkish army sets up second monitoring post in Idlib”, Hurriyet Daily News, Ekim 2017. 
7 Rusya 2016-17 döneminde Suriye’de 2 savaş uçağı ve 5 helikopter kaybederken; Suriye 6 helikopter 24 adet 
uçak kaybetti. Bilgiler açık kaynaklardan edinilmiştir. 
8 IISS, Strategic Survey, Middle East and North Africa, 2017 s. 171. 
9 Balistik füze saldırıları ile ilgili bir grafik 
10 Hûsîlerin elinde bulundurduğu limanlara yönelik başlatılan abluka ve operasyonlar sonucunda Hûsîler 
Yemen’in güneybatısında kontrol ettikleri bazı alanları kaybetti. 
11 Bu ayrıma dair bir yazı. Stasa Salacanin, “Divergent Saudi and Emirati Agendas Drag Yemen Deeper into 
Chaos”, The New Arab, 2 Mart 2018. 
12 IISS, Strategic Survey, Middle East and North Africa, 2017, s. 189. 
13 IISS, Strategic Survey. Middle East and North Africa, 2016, s. 171 . 
14 “Libyan National Army Commander Haftar Visits Russia's Admiral Kuznetsov”, Sputnik News, 11.01.2017. 
15 Bilgay Duman, “A new Controversial Actor in Post-ISIS Iraq: The Popular Mobilization Forces”, ORSAM, Mayıs 2015. 
16 IISS, Strategic…, 2016, s. 167. 
17 “Iraq: Legislating the Status of the Popular Mobilization Forces”, Library of Congress, 7 Aralık 2016 
18 Martin Chulov, “More than 92% of voters in Iraqi Kurdistan back independence”, The Guardian, 28 Eylül 2017. 
19 “Iraq to sell Kirkuk oil to Iran”, Al-Jazeera, Kasım 2017. 
20 IISS, Strategic…, 2017, s. 185. 
21 “Qatar-Gulf crisis: Your Questions Answered”, Al-Jazeera, Aralık 2017. 
22 Heather Murdock, “Turkey Opens First Mideast Military Base in Qatar”, VOA News, Mayıs 2016. 
23 IISS, Strategic Survey, Middle East and North Africa, 2016, s. 173 . 
24 İsrail’e dair de farklı rakamlar çeşitli araştırma kuruluşlarınca rapor edilmiştir. Örneğin 
http://www.jpost.com/Middle-East/2018-Global-defense-spending-to-hit-post-Cold-War-high-of-167-trillion-518440. 
25 Suudi Arabistan savunma bütçesine dair veriler, savunma harcamalarını inceleyen kurumlarca bile güvenilir 
bulunmamaktadır. Bu konuda araştırma yapan üç büyük kuruluşun gösterdiği rakamlar 50.9, 63.673, 81,526 
milyar dolardır. Buradan hareketle bu araştırmada Suudi Arabistan resmi makamlarının bütçede verdiği rakam 
ve destek fonları dikkate alınarak en gerçekçi rakam tercih edilmiştir. 
26 Suudi Arabistan için farklı verilere de bakılabilir. Örn: 
http://www.janes.com/article/76607/saudi-arabia-increases-defence-budget. 
27 Türkiye savunma harcamaları, 2016 sonrasında dolar kurunda yaşanan büyük değişikliklerden dolayı azalmış 
olarak görünebilir. Ancak TL bazında bir artış söz konusudur. Dolar bazındaki azalmanın temel sebebi TL’nin 
Dolar karşısında büyük oranda değer kaybetmesidir. 
28 2017 yılı için belirtilen rakamların bütünü 2017 yılı dolar kuru baz alınarak oluşturulmuş; önceki yıllarda ise 
kendi dönemlerinin dolar kurunu yansıtmaktadır. 
29 IHS Jane’s Defense kuruluşunun 2017 rakamları: Suudi Arabistan: 50.9; BAE: 19.8; İran: 16.3; İsrail: 15; 
Türkiye: 12.1 milyar dolar. Kaynak: 
http://www.janes.com/article/76463/global-defence-spending-to-hit-post-cold-war-high-in-2018-jane-s-by-ihs-markit-says. 
30 IHS Markit Raporunda Suudi Arabistan, İsrail, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak’a dair savunma bütçeleri çok büyük fark içerecek şekilde daha az gösterilmektedir. Örneğin; Suudi Arabistan için SIPRI ve The Military Balance ile IHS Markit verileri arasında 30 milyar dolardan fazla bir fark bulunmaktadır. Ancak IHS Jane’s açıkladığı her veri için gerçek rakamların açıklanan verilerin bir hayli üstünde olduğu vurgusu yapmaktadır. Nitekim yazarın Ortadoğu ülkelerinin 2014’ten bu yana senelik ekipman tedariklerini ve imzalanan antlaşmaları içeren araştırmaları da çalışmada sunulan rakamların gerçeğe en yakın olanlar olduğu savını güçlendirmiştir. 
31 Öz-Savunmacı güvenlik postürü kavramı savunma harcamaları %4’ün üzerinde olup uluslararası askeri operasyonlarda yer almayan ülkeler için kullanılır. 
32 Kaynak: IISS, The Military Balance, Chapter 2, Country Comparisons, 2017. 
33 “Turkish, Saudi Firms Sign Joint Venture”, Defense News, 
https://www.defensenews.com/global/mideast-africa/2016/12/29/turkish-saudi-firms-sign-joint-venture/. 
34 “Turkey, Ukraine and Saudi Arabia to co-operate on maritime patrol variant of AN-132”, IHS Jane’s, 
http://www.janes.com/article/70316/turkey-ukraine-and-saudi-arabia-to-co-operate-on-maritime-patrol-variant-of-an-132. 
35 “Saudis in talks with TAI to buy six Anka turkish drones”, Defense News, 
https://www.defensenews.com/digital-show-dailies/2017/11/17/saudis-in-talks-with-tai-to-buy-six-anka-turkish-drones/. 
36 “Turkey to deploy up to 600 troops at military base in Qatar”, IHS Jane’s, 
http://www.janes.com/article/70199/turkey-to-deploy-up-to-600-troops-at-military-base-in-qatar. 
37 “Turkish Armor Makers in Talks to Produce 1,000 Vehicles for Qatar”, Defense News, 
https://www.defensenews.com/land/2016/12/29/turkish-armor-makers-in-talks-to-produce-1000-vehicles-for-
qatar/. 
38 “Turkey’s Havelsan Builds AW139 Simulator for Qatar”, Defense News, 
https://www.defensenews.com/training-sim/2017/01/04/turkeys-havelsan-builds-aw139-simulator-for-qatar/. 
39 Haberin kaynağı için bkz. “Sikorsky Transfers S-70i-TM Helicopter to Aselsan for Turkish Utility Helicopter 
Program Development”, 
https://news.lockheedmartin.com/2017-03-02-Sikorsky-Transfers-S-70i-TM-Helicopter-to-Aselsan-for-Turkish-Utility-Helicopter-Program-Development. 
40 “Havelsan Becomes Raytheon’s Three-Star Supplier”, Defence Turkey, 
http://www.defenceturkey.com/tr/icerik/havelsan-becomes-raytheon-s-three-star-supplier-2733#.Wo8GkOeYPIW. 
41 “Rolls-Royce forms joint venture with Turkey's Kale Group to produce TF-X engines”, IHS Jane’s, 
http://www.janes.com/article/70204/rolls-royce-forms-joint-venture-with-turkey-s-kale-group-to-produce-tf-x-engines. 
42 Quwa, “Eurosam and Aselsan, Roketsan sign agreement to conduct study for Turkey’s national long-range 
SAM program”, 
https://quwa.org/2018/01/07/eurosam-and-aselsan-havelsan-sign-agreement-to-conduct-study-for-turkeys-national-long-range-sam-program/. 
43 Türkiye’nin Savunma İthalatı ile bilgi için bkz. Export.gov (ABD), https://www.export.gov/article?id=Turkey-
Defense-Technology-and-Equipment. 
44 “Trends In International Arms Transfers: 2016”, SIPRI, 
https://www.sipri.org/sites/default/files/Trends-in-international-arms-transfers-2016.pdf. 
45 “Turkey Buys 4 Russian S-400 Systems, Russian Loans to Cover 55% of Costs”, Sputnik News, 
https://sputniknews.com/military/201712271060341881-turkey-buy-russia-s400-loans/. 
46 “Türkiye Savunma İhracatı”, Anadolu Ajansı, Aralık 2017. 


***

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 3

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 3 



3. Savunma Harcamaları 

Ortadoğu’nun savunma harcamaları, 2016-17 döneminde DEAŞ’e karşı 
yürütülen operasyonlar, Suriye Krizi, Yemen iç savaşı, Suudi Arabistan-İran 
bölgesel rekabeti gibi başat faktörlerin etkisinde artmaya devam etti. 
Tablo 1’de bölgesel savunma harcamaları azalıyor gibi görünse de bu nominal bir azalmadan kaynaklanmamaktadır. 
Gözlemlenen bu azalmanın sebebi, Katar’a dair verilerde olan belirsizlik ve Türkiye’ye dair verilerin dolar bazlı  hesaplanmasıdır. Bu dönemin en dikkat çeken savunma bütçesi, azalan petrol fiyatlarına rağmen yüksek seyrini devam ettiren Irak savunma bütçesidir. Bunun temel sebepleri Ninova eyaletinde DEAŞ’a karşı yürütülen ve Irak’a ciddi bir maliyet oluşturan operasyonlar, Kuzey Irak’la yaşanan bağımsızlık sorunu ve ülkede kapasiteleri giderek artan paramiliter güçlerdir. 

Suudi Arabistan, Ortadoğu bölgesel savunma harcamasında en büyük paya sahiptir. Bölgesel savunma harcamalarının %41’i Suudi Arabistan’a aittir. Arap isyanlarının ortaya çıkışından önce başlayan modernizasyon ve kapasite arttırma planları, Donald Trump’ın ABD başkanlığına gelmesiyle son safhasına geldi. Ancak bu düzeyde harcamaların çok daha uzun süreler devam etmesi konusunda hem Suudi Arabistan yönetiminde hem de uluslararası araştırma kuruluşlarının öne sürdüğü dikkate değer soru işaretleri var. 

Suudi Arabistan’ın 2030 vizyonu içerisinde savunmayı yerlileştirme planları ve ekonomiyi çeşitlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflediği bilinmektedir. Aynı stratejileri takip eden BAE gibi Suudi Arabistan da 2023 sonrası (110 milyar dolarlık anlaşmalar dâhilinde teslimatın sona ereceği) dönemde savunma harcamaları daha sürdürebilir düzeylere doğru çekmeye çalışacaktır. 

Ortadoğu ülkelerinin GSMH’lerinde savunma harcamalarının oluşturduğu pay incelendiğinde, Umman, Suudi Arabistan, Irak, İsrail, Cezayir ve İran’ın güvenlik postürlerini önceledikleri açıkça görülmektedir. Umman, Suudi Arabistan ve Irak GSMH’lerinin yüzde %10’undan fazlasını savunma harcamalarına ayırarak öz-savunmacı bir güvenlik duruşunu sergilemişlerdir.31 Suudi Arabistan ve Irak’a dair temel sebepler hem önceki hem gelecek bölümde detaylandırılmıştır. Umman ise ordusunu ciddi bir modernizasyon sürecine tabi 2017 Top Defence Security Budgets as % of GDP tuttuğundan ve deniz harbinde ofansif-defansif kapasitesini arttırmaya çalıştığından son dönemlerde GSMH’sinin %10’una yakınını savunma harcamalarına ayırmaktadır. 

Seçilmiş Ortadoğu Ülkelerinin Savunma Bütçelerinin GSMH’deki Payı,


Tablo 2: Ortadoğu Ülkelerinin bazılarının Savunma Bütçelerinin GSMH'deki Payı32 

Tablo 2 detaylı olarak incelendiğine bu üç ülkeyi İsrail, Cezayir, Kuveyt ve İran’ın izlediği görülür. Kaynak verilerinde Birleşik Arap Emirlikleri verileri olmadığından bu tabloda görünmese de BAE, GSMH’sinin %4.68’lik kısmını savunmaya ayırarak öz-savunmacı bölge ülkeleri arasında yer almıştır. Bu tablo Ortadoğu’da sahadan bilgi sahibi olunmadığında dahi, bölgede önemli güvenlik krizlerinin, uzun süredir devam eden düşmanlık desenlerinin ve ülkelerinin bu nedenle kendilerini güvenliksiz hissettiklerinin ampirik olarak ispatıdır. 
Ortadoğu’da bölgesel güvenlik atmosferi böyle gözlemlenirken ülkelere dair güvenlik algıları ve boyutlarına ise ancak ayrık ülke etütleri ile ulaşılabilir. 

5. Türkiye Özelinde Gelişmeler ve Stratejik Ortaklıklar 

Suriye Krizi, Arap Baharı’nın başından günümüze dek Türk dış politikasına etki eden en önemli faktörlerden birisidir. Türkiye, Ayn el-Arab’daki çatışmada sınırında gerçekleşen savaş, Fırat Kalkanı Operasyonu ve Astana süreci sonrasında İdlib’te gözlem noktaları oluşturan ve Suriyeli muhalif unsurlarla birlikte ülkenin kuzeyinde etkili olan bir pozisyona geldi. 2016-17 dönemi içerisinde Ortadoğu’da etkinliği ve nüfuzu Katar Krizi sebebiyle eskisinden farklı bir dengeye oturan Türkiye, bir yandan Suudi Arabistan ile mesafeli ortaklığını sürdürürken; diğer yandan Katar ile stratejik bir ortaklık inşa etti ve Rusya-İran 
ikilisi ile de Suriye’de lehine bir denge kurmaya çalıştı. 

Yerli savunma sanayisini giderek geliştiren ve bu konuda büyük yatırımlar yapan Türkiye, 2016-2017 döneminde birçok yeni savunma unsurunun denemelerini, atış-uçuş testlerini yaparken seri üretimde olan unsurların teslimatları ise devam etti. Örneğin, 280 km. menzilli Kaan balistik füzesi, yakın destek ve gözlem uçağı Hürkuş-C, ilk yerli MALE sınıfı İHA olan ANKA, 140 km. menzilli anti-gemi füzesi Atmaca’nın atış-uçuş testleri yapıldı. Ayrıca öz itişli uçaksavar sistemi Korkut, ANKA İHA, Hürkuş-C, Mini mühimmatlar, SOM-A, SOM-B1 seyir füzeleri ve daha birçok ürün de 2016-17 döneminde seri üretime geçti. 

a) Savunma İşbirlikleri 

Türkiye-Suudi Arabistan askeri işbirliği 2016-2017 yılında pozitif seyrini sürdürdü. Her ne kadar Suudi Arabistan’ın Türkiye savunma ve havacılık ihracatındaki payı oldukça düşük olsa da, ilk 100 savunma şirketi arasında 58. sırada olan ASELSAN ve Tekniyye firmalarının bir araya gelerek %50’şer hisse ve 6 milyon dolar sermaye ile kurdukları Suudi Savunma ve Elektronik Şirketi (SADEC) bu ortaklığın en önemli yansımalarından birisi oldu.33 Suudi 
Arabistan ve Türkiye farklı bir projede Ukrayna ile Antonov AN-132D askeri nakliye uçağı projesinde birlikte çalışmak üzere Tekniyye ve Havelsan A.Ş. üzerinden anlaştı.34 Bu ortaklık Türkiye adına Suudi Arabistan’a güncel durumda çok düşük olan ihracatın arttırılması ve Suudi Arabistan için ise ortak üretim ve teknoloji transferi anlamına gelebilir. Ayrıca Suudi Arabistan’ın ANKA İHA ve ALTAY Ana Muharebe Tankı ve MİLGEM projeleriyle yakından  ilgilendiği ve tedarik için Türkiye ile iletişimde olduğu da iddialar arasında yer aldı.35 

Türkiye-Katar işbirliğinin savunma boyutu Doha’da açılan Tarık bin Ziyad Tabur 
Komutanlığı ve eğitim üssü ile çok önemli bir aşamaya ulaştı. 1000 Türk askerini barındırabilecek kapasitede olan üssün toplam kapasitesinin ise 3000 kişi olduğu bilinmektedir. Türkiye, şimdiye kadar bu üsse çoğunluğu 2016-2017 Katar krizi sonrasında 800’e yakın asker gönderdi.36 Türkiye-Katar savunma ortaklığı BMC tarafından üretilen KİRPİ MRAP (mayına dayanıklı zırhlı personel taşıyıcısından) 1000 adetlik bir paketi kapsayan ortak üretimi için yapılan anlaşma ile daha uzun süreli bir zemine oturdu.37 Havelsan’ın Doha’da inşa ettiği AW139 uçuş simülatörü de Katar ordu mensubu helikopter pilotlarının Türkiye teknolojisi ile eğitim görmesine ve bu anlamda da bir tecrübe transferi olmasına platform hazırladı.38 Bunların yanında Katar, yerli bir savunma üreticisi olan BMC’nin %50’lik hissesini de satın alarak Türkiye ile savunma sanayiinde büyük bir ortaklık kurdu. 

Türkiye’nin-bölge dışı ülkeler ile kurduğu savunma ortaklıklarında ise ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya öne çıkarken, aynı zamanda Rusya ile de bir savunma işbirliği içine girmek için çaba gösterdi. Türkiye havacılık alanında ABD ile olan ortaklığını, yaşanan birçok krize ve türbülansa rağmen şirketler ve kuruluşlar vasıtasıyla devam ettirdi. 2016-17 döneminin en önemli anlaşmalarından birisi, Lockheed Martin’in bir alt kuruluşu olan Sikorsy Havacılık Şirketi ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. arasında 109 Sikorsky T70 nakliye 
helikopterinin Türkiye’de lisanslı olarak üretilmesine dair sözleşmeydi.39 Toplam değeri 3.5 milyar dolar olan bu 10 yıllık anlaşma ile Türk-ABD havacılık sanayi uzun süren bir işbirliği platformu oluşturdu. 

ABD’nin son dönemde en büyük projelerinden birisi olan F-35 bombardıman uçağının gövde kısmını, seyir füzesini ve birçok elektronik aksamını üreten Türkiye projenin önemli bir ortağı haline geldi. Öyle ki Havelsan, ABD’nin en önemli havacılık şirketlerinden birisi olan Raytheon’un 3 yıldızlı tedarikçileri arasına girdi.40 Bunlara ek olarak Türkiye ile İngiltere arasında da milli muharip uçak projesi TF-X için önemli bir teknoloji transferi ve iş birliği platformu oluşturuldu. BAE Systems ve TAI arasındaki işbirliği ve ön çalışma gruplarına, 
yerli bir üretici olan Kale Group (%51) ile Rolls Royce’un (%49) TF-X motoru üretimi adına birleşerek TAEC Uçak Motor Sanayi A.Ş.’yi kurmaları dönemin en büyük gelişmelerinden birisiydi.41 Diğer önemli gelişme ise, Türkiye’nin orta menzilli hava savunma sistemi ihtiyacını gidermek adına Fransa ve İtalya’nın ortak bir teşebbüsü olan Eurosam savunma konsorsiyumu seçilmesi ve bu iki ülke arasında çok önemli bir ortak gelişim sürecine girilmesi oldu. Bu anlaşma kapsamında menzili 100 km’den fazla olan Aster 30 SAMP/T hava savunma füzelerinin ve platformun geliştirilmesi için Eurosam, Aselsan A.Ş. ve 
Roketsan arasında karşılıklı anlaşmalar yapıldı.42 Türkiye gelişen savunma sanayisini ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya ile destekleyerek ithalat ve teknoloji transferleri ile savunmada millileşme politikasını desteklemeye devam etti. 

b) İthalat-İhracat 

Türkiye’nin savunma ithalatının yıllık 2 ile 2.5 milyar dolar civarında olduğu iddia edilirken, 2017 için bu rakamın gelişen projeler ve artan yerli üretim dikkate alınarak yükseldiği iddia edilebilir.43 2012-2016 yılları arasında gerçekleştirilen yaklaşık 9 milyar dolarlık savunma ithalatının %63 gibi çok büyük bir kısmı ABD’ye aittir.44 Senelik bazda ise ABD’den 1 milyar dolar savunma ithalatı yapıldığı istatistik bazlı ampirik veri raporlarından elde edilebilecek 
bir bilgidir. 
Türkiye küresel anlamda 2012-16 döneminde dünyanın en fazla savunma ithalatı yapan 6. ülkesi olarak gözlemlenirken ABD’den sonra en çok ithalat yapılan ülkeler ATAK Taarruz ve Gözlem Helikopteri projesinin ortağı olan İtalya (%12) ve Türkiye’nin birçok deniz gücü projesinde önemli rol oynayan İspanya (%9) olarak gözlemlenmiştir. 

2016-17 döneminin en önemli gelişmelerinden birisi ise Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi ihtiyacını gidermek amacıyla Rusya’dan S-400 Triumph hava savunma sistemlerini sipariş etmesidir. 2.5 milyar dolar değerinde olan sözleşme bedelinin %45’i Türkiye tarafından depozit edilirken kalan %55’lik kısmı da Rusya’dan alınan kredi ile ödenmiştir.45 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 2

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 2





Middle East Security Report, 2017

c) Irak ve Katar Krizleri 

Haziran 2016’da Felluce’nin DEAŞ teröründen arındırılması, Irak için devlet egemenliği ve Ortadoğu güvenliği için en önemli gelişmelerden birisiydi. Felluce için yapılan operasyonda Irak ve Ortadoğu gündemine yeni katılan bir tartışma konusu ile Ayetullah Ali Sistani öncülüğünde kurulan Haşdi Şabi hareketi ve onun 30.000’e ulaşan askeri kadrosu oldu.15 

Irak’ta yürütülen operasyonlarda ABD ve Irak hükümetini sıkça karşı karşıya getiren bu stratejik değişim parametresi, Irak hükümetinin Şii elitleri ve dolayısıyla İran’la olan ilişkilerinde de farklı bir boyut açmış oldu. Haşdi Şabi hareketi Ortadoğu’daki mezhep çatışmasını körükleyecek yönde bir potansiyel duruş sergilemektedir. Suudi Arabistan ve ABD, Irak Başbakanı Abadi üzerinde hakimiyet kurma konusunda İran ile mücadele yürütürken; İran, ilgisini çıkarları ile daha çok örtüşen Haşdi Şabi hareketinin kalıcı olmasına yönlendirdi.16 Bu süreç, Irak hükümetinin Haşdi Şabi unsurlarını Paramiliter 2. kategori ordu 
olarak tanımasıyla İran adına olumlu sonuçlanmış oldu.17 Musul’un da DEAŞ teröründen temizlenmesi ile birlikte Irak’ta DEAŞ tehdidi çok minimal düzeylere inerken, devlet egemenliği ve şiddet tekeli bu kez de Haşdi Şabi kuvvetlerinin varlığı nedeniyle Bağdat’ın kontrolüne tam anlamıyla geçmedi. 

2016-17 dönemi içerisinde, Ortadoğu bölgesel güvenliği adına en anlamlı stratejik değişimlerden birisi de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, Türkiye’nin şiddetli tepkisine rağmen Eylül 2017’de gerçekleştirdiği bağımsızlık referandumu oldu.18 Bu gelişme uzun zamandır her iki tarafa da olumlu katkısı olan Türkiye-IKBY stratejik ortaklığını zedelerken, Bağdat’ın tartışmalı bölgeleri tekrar kontrolü altına almasının önünü açtı. Bunlara örnek olarak, Kerkük petrolünün İran üzerinden satılmaya başlanacağı ve Türkiye’nin, IKBY Başkanı Mesud Barzani’nin istifa etmesi ile sonuçlanan süreçte, IKBY ile zedelenen stratejik 
ortaklığı gösterilebilir.19 

Türkiye’nin Ortadoğu’da stratejik müttefiklerinden birisi olan Katar’a dair de 2016-17 döneminin sonlarına doğru önemli gelişmeler yaşandı. ‘Vizyon 2030’ çerçevesinde daha şahin bir Suudi dış politikası şekillenirken, Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz’in oğlu Muhammed bin Selman veliaht oldu.20 Suudi Arabistan’a anti-İran ve radikalizm karşıtı mücadelede lider bir rol biçen bu yeni yol haritasının ilk adımı ise Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in, bölgede terörü destekleyor gerekçesiyle Katar’a karşı ambargo başlatmak oldu.21 Katar krizi Körfez işbirliğini derinden etkileyen bu denli şahin bir dış politikanın, Ortadoğu’ya istikrar getirmeyeceği ise oluşan çatışma potansiyeli ile ortaya çıktı. Ankara bu gelişmeler karşısında en baştan itibaren Katar’ın yanında yer aldı ve Katar’da 3 bin kişi kapasiteli askeri eğitim üssünün açılışını gerçekleştirildi.22 

Katar krizinin Ortadoğu güvenlik kompleksine en stratejik etkilerinden birisi son dönemde olumlu yönde gelişmeyen Suudi Arabistan-Mısır ilişkilerinin tekrar dostluk eğilimine dönmesi oldu. Kızıldeniz’in Akabe Körfezi’ndeki Tiran ve Sanafir adalarının, Suudi Arabistan’a devredilişi süreci iptal olmuş olsa da bu iki ülke hem ABD ile bozulan ilişkileri hem Katar konusundaki işbirliği, hem de Rusya’ya yakınlaşma çerçevelerinde çıkar ortaklıkları oluşturdu. Ancak, Mısır’da yeni kurulan hükümet konsolidasyonunu, Müslüman Kardeşlere ve DEAŞ’e karşı yürütülen operasyonları daha öncelikli bir stratejik skalaya oturtmaktadır. Kahire yönetimi ile Ortadoğu’da en temel stratejik tehdidin İran olduğunu savunan Riyad yönetimi bir tehdit ortaklığı zeminine sahip olmadığından, İran karşıtı kampa Mısır’ın henüz dâhil olmadığı söylenebilir. 

Katar krizi, Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında çok derin anlaşmazlıklar oluşturmadı. Türkiye,  Kuveyt ve Umman’ın iki kampa da yakın olduğu bir İran-Suudi Arabistan rekabeti Ortadoğu güvenlik kompleksinin en etkili stratejik değişim parametrelerinden birisi oldu. 

2. Suudi Arabistan-İran Bölgesel Rekabeti 

Riyad ve Tahran arasındaki gerilim 2016-17 döneminde sıfır toplamlı bir oyun gereği iki tarafı da yıpratmaya devam etti. Her iki taraf da mezhepçiliği ön plana çıkararak, Ortadoğu güvenlik kompleksini Şii-Sünni parametreleri üzerinden iki kampta toplama ve bu kamplara liderlik etmeye yönelik stratejiler izlerken bu şahin dış politika anlayışı bölgesel istikrar adına olumsuz gelişmeler için platform görevi gördü. 2016 yılında Suudi Arabistan 20 ülkenin askerinin katılımıyla gerçekleşen Kuzey Fırtınası ortak askeri tatbikatıyla İran’a güç gösterisinde bulunurken; İran, Avrupa’da dondurulmuş olan 100 milyar dolarlık varlığını 
almaya çalışması, menzili giderek artan balistik füze denemeleri ve Rusya’dan tedarik edilen S-300PMU-2 uzun menzilli hava savunma sistemleri ile buna karşılık vermeye çalıştı.23 

2016 yılında 63 milyar dolar ve 2017 yılında 76 milyar dolar savunma bütçesine sahip olan Suudi Arabistan, aynı dönemdeki İran (2016-15.9; 2017-16) savunma bütçesinin yaklaşık 5 katı büyüklüğünde askeri yatırım yaptı. Suudi Arabistan, İran’dan oldukça fazla askeri yatırım yapsa da İran ekonomik olarak bu düzeylerde besleyemediği savunma sektöründeki açığı Rusya ile geliştirdiği yakın stratejik ortaklık ile nispeten kapatmaya çalıştı. 

En önemli stratejik değişim parametrelerinden birisi olan İran-Suudi Arabistan rekabeti, bölgesel güç dinamikleri bağlamında ele alındığında, Ortadoğu’nun en etkili jeopolitik rekabeti olmaya devam etti. Suriye ve Irak’ta, İran’ın daha fazla nüfuz sahibi olduğu, Suudi Arabistan’ın ise statükoya karşı çıktığı bir durum gözlemlendi. Yemen ve Katar krizlerinde ise Suudi Arabistan daha saldırgan bir tutum takınırken, İran daha savunmacı bir pozisyonda yer aldı. Bu rekabet, Ortadoğu bölgesel güç dengesinden enerji politikalarına kadar birçok alanda bağımsız değişken olarak hareket ederek bölgede birçok değişikliğin temel sebebi olarak tezahür etti. Suudi Arabistan, Rusya ile daha ılımlı bir politika izlemeye başlayıp S-400 HSS için görüşmelere başlasa da bu bölgesel rekabetin daha uzun süre Ortadoğu bölgesel güç dinamiğini şekillendirmesi beklenmektedir. 


Ortadoğu Ülkelerinin Savunma Bütçeleri (Milyon $) 



4. Tablo 1: Ortadoğu Ülkeleri Savunma Harcamaları: 
SIPRI ve Military Balance 2017 esas, IHS Jane’s Defense29 Tali Kaynak olarak kullanılmıştır. 
* Yazarın araştırmaları sonucunda minör değişiklik içerir.30 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 1

Ortadoğu Güvenlik Raporu 2017. BÖLÜM 1 



Furkan Halit Yolcu.* 
* Arş. Gör. Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Enstitüsü, 
e-mail: 
furkanyolcu@sakarya.edu.tr 

Middle East Security Report, 2017


Özet 

Bu çalışma, kriz bölgelerindeki temel gelişmeleri ve güncel durumları raporlarken; bölgenin askeri anlamda önemli devletlerinin diğer bölge devletleri ve uluslararası aktörlerle olan ilişkilerini tematik bir şekilde mercek altına alacaktır. Çalışmada bölgedeki stratejik değişim parametreleri yeniden belirlenerek 2016-17 döneminin Ortadoğu bölgesel güvenlik kompleksine ne derece etki ettiği ortaya konmaya çalışılacaktır. Ortadoğu güvenlik yapısının 
dinamizmi ve stratejik değişim parametrelerindeki dikey hareketlilikler 2016-17 döneminde dikkat çekici düzeydeydi. Suriye’deki kriz, 2017’de lineer bir şekilde azalan DEAŞ etkinliğine rağmen derinleşmeye devam etti. Irak’taki kriz ise ABD’nin geniş çaplı desteğiyle daha olumlu bir konuma gelindi. Yemen’de Hûsîler askeri ve taktik kapasitelerini arttırmaya devam ederken Birleşik Arap Emirlikleri’nin Suudi Arabistan’dan farklılaşan Yemen politikası, Yemen krizinin daha kompleks bir duruma dönüştü. Libya’da Temsilciler Meclisi 
Başkanı Halife Hafter’in askeri gücünü arttırmaya çalıştığı ancak bu çabaların birçok uluslararası ve bölgesel gücün dâhil olduğu karmaşık bir güç dengesinde eridiği gözlemlendi. 

Bölgenin önemli bir stratejik değişim parametresi olan İran-Suudi Arabistan rekabeti ise Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesi ile daha belirgin düzeylere tırmandı. Suudi Arabistan ve İran stratejik müttefikleri ile önemli savunma işbirlikleri ve anlaşmalar oluşturmaya devam etti. Katar krizi 2017’nin bölgede stratejik değişim parametrelerinden birisi oldu. Bölgesel anlamda savunma harcamalarında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye savunma harcamalarını 
bir önceki yıla göre arttırdı. Devlet-dışı aktörlerin artan etkinliği ve kapasite artışı bölgesel güvenlik ve devlet egemenliği adına negatif etki yaratmaya devam etti. 

Stratejik Değişim Parametreleri, 

Arap Baharı sonrası Ortadoğu’da ortaya çıkan çok boyutlu bölgesel krizler 2016-17 döneminde de bölgesel güvenlik denkleminin en önemli parametreleri olarak gözlemlenmiştir. 
Arap isyanları sonucunda ortaya çıkan Suriye, Yemen ve Libya iç savaşları bölge ülkelerini farklı kamplarda toplarken, Irak özelinde DEAŞ karşıtı bir birlik sağlanmaya çalışılmıştır. 
Ancak DEAŞ sonrası Irak’a dair birçok görüş ayrılığı ve Kuzey Irak sorunu özelinde birçok potansiyel güvenlik krizi varlığını korumaktadır. 2014 Körfez krizinin bir benzeri olan Katar krizi, 2017 yılına bölgesel istikrar açısından negatif bir gelişme olarak ortaya çıkarken bölgesel ayrışmayı da derinleştirmiştir. Bu krizlerin ve iç savaşların ortasında kalan ve nispeten daha güçsüz olan devletler, bölge liderleri ve uluslararası güçlerle ortak politika izleyerek peşine takılma (band-wagoning) politikası takip etmiştir. Bölgesel güvenlik kompleksini şekillendirici rol oynamak isteyen Türkiye ve İran gibi devletler ise küresel 
aktörlerin izlediği politikalara karşı genel anlamda dengeleme ile karşılık vermeye çalışmıştır. 

Bu iki düzlem arasında yinelenen istikrarsız bölgesel güvenlik yapısı, bütün bölge ülkelerinin sınır, göç, beka, yayılmacılık gibi sorunlarla karşı karşıya kalmalarının da önünü açmıştır. 

Ortadoğu bölgesel güvenlik kompleksinin mikro ve bölgesel seviyelerde analizi, kriz bölgelerindeki kamplaşmaların ve stratejik gelişmelerin gerçekçi bir analizini ve bölgesel düzeydeki rekabetler ile küresel işbirliklerinin çok boyutlu incelemesini gerektirmektedir. Bu çalışmada, Ortadoğu’da stratejik değişim parametreleri olarak tanımlanan bölgesel krizlerin 2016-17 dönemi bölgesel güvenliğini nasıl etkilediği incelenecektir. 

1. Bölgesel Krizler, 

Ortadoğu bölgesel güvenliğinin yapısı 2016-17 döneminde temel anlamda Suriye, Yemen, Irak, Libya ve Katar krizleri etrafında şekillenmiştir. Katar krizi temel anlamda bir güvenlik krizi olarak ortaya çıkmasa da bu krizin arka planında Suudi Arabistan-İran bölgesel rekabetinin var olduğu iddia edilebilir. 
Bu krizlerin müstakil analizi ve dönem içerisinde yaşanan stratejik gelişmelerin bölgesel askeri dengeye etkisi analiz edilirken, bölgede devam eden krizlerin Ortadoğu güvenliğine nasıl bir etkisi olduğu da ortaya çıkacaktır. 

a) Suriye İç Savaşı, 

Arap Baharı sonrası dönemde olduğu gibi, 2016-2017 döneminde de Ortadoğu güvenlik kompleksinin en etkili stratejik değişim parametresi Suriye iç savaşı oldu. Bu savaş çerçevesinde Ortadoğu ülkeleri arasındaki kamplaşma ve karşılıklı mücadele devam ederken, bölge bu kriz nedeniyle dışarıdan müdahaleye daha açık bir yapıdaydı. Suriye krizi sebebiyle İran ve Suriye gibi devletlerin bölgesel dış politikaları Rusya’nın kapsama alanına girerek arka planda kaldı. 
Muharebe alanı, ABD’nin daha yayılmacı ve müdahaleci dış politikası ve PKK/PYD’nin daha fazla etkiye sahip olması sonucunda daha geniş bir spektruma taşındı. Bu bağlamda ABD’nin, Suriye ve Ortadoğu’da izlediği anti-DEAŞ stratejisinin temel pratiği ABD-PKK/PYD işbirliği oldu. Ancak 2016 yazına gelindiğinde DEAŞ, 2015 yılında elinde bulundurduğu toprakların üçte birini kaybetti ve muharebe alanında kendi bekasını savunmaya başladı. 2017 yılında DEAŞ’in sahip olduğu toprakların en önemli üç parçası olarak kabul edilen Rakka, Deyrizor ve el-Bab’ın (Dâbık) kontrolünü kaybetmesi, Suriye özelinde büyük bir stratejik değişime sebep oldu. 

Bu değişimin en büyük yansımalarından birisi, 2017 Nisan ayında Esad rejiminin Han Şeyhun kasabasına yönelik gerçekleştirdiği kimyasal saldırı sonrası, ABD’nin Şam’a saldırı düzenlemesi ve doğrudan rejim güçlerini hedef almasıydı.1 Ancak ABD’nin Suriye stratejisi, temel anlamda Esad rejimine karşı muhalif güçleri desteklemekten çok PKK/PYD güçlerine alan açma etrafında şekillendi. 

ABD bölgede İsrail ve PKK/PYD ile olan organik bağlarını sağlamlaştırırken, dengeleme politikası gereği Rusya-İran-Suriye üçlüsü de ilişkilerini derinleştirmeye devam etti. 
Rusya Suriye’nin Tartus deniz üssüne S-400 uzun menzilli hava savunma sistemi konuşlandırırken 2, İran da Rus hava kuvvetlerinin ilk defa topraklarında bir hava üssünü kullanmasına izin verdi.3 Rusya ise buna karşılık İran’a S-300 teslimatlarına başladı; İran bu HSS’lerini, stratejik nükleer reaktör sahaları ve nükleer ve atomik araştırma laboratuvarları etrafına konuşlandırdı.4 Bu karşılıklı 
kazan-kazan alışverişleriyle zıt kamplardaki taraflar müttefiklerini güçlendirirken nüfuz alanlarını da arttırmaya çalıştı. 

Muhalifler ile rejim güçleri arasındaki mücadelede önemli gelişmeler yaşandı. Türkiye muhalif gruplardan oluşan bir piyade birlikte ile birlikte Carablus’tan başlamak üzere Halep’in 30 km. kuzeyinde bulunan el-Bab şehrini ve Azez’i içine alan 5000 m2’lik bir alanı DEAŞ teröründen temizledi.5 Yine 2016-17 döneminde gerçekleşen Astana görüşmeleri çerçevesinde İdlib vilayetinde çatışmasızlık bölgeleri ilan edilirken Türkiye bu bölgede gözlem noktaları kurmaya başladı ve Suriye sınırları içerisinde 50 km. kadar içeride askeri varlık bulundurmaya başladı.6 Halep’in, muhalifler adına uzun ve yıpratıcı bir mücadeleden 
sonra rejim güçlerinin eline geçmesi ve Rusya’nın şehre kendi kolluk kuvvetleri ni yerleştirmesi ise 2016-17 döneminin bu bağlamda en önemli gelişmesi oldu. Muhalifler, Türkiye, Katar, BAE ve Suudi Arabistan’dan alınan desteklerle askeri kapasitelerini arttırırken yüz ölçümü anlamında ise büyük oranda bir gerileme yaşadı. 2016-17 dönemi içerisindeki ateşkes süreçleri genel olarak Rusya ve Rejim kuvvetlerinin kendi lehlerine, radikal grupların ise toparlanmak için avantaja çevirdiği molalara dönüştü ve muhalifler bu bölümlerde ciddi oranda güç kaybetti. Buna rağmen muhalifler önemli miktarlarda Rus ve Suriye hava unsurları imha ederken ileri düzey taktiksel hazırlık gerektiren İHA saldırıları 
gerçekleştirdi.7 Bu da Suriye krizindeki kamplaşmanın ne düzeyde derinleştiğini ve Ortadoğu’da stratejik bir değişim sürecinin yaşanmakta olduğunun göstergesi oldu. 

Suriye krizi bağlamında Ortadoğu’da yaşanan stratejik değişim ise geri dönüşü olmayan seviyelere tırmanan yıkım, kaynak kıtlığı, İran ve Rusya askeri varlığına duyulan ihtiyaç vb. sebeplerden ötürü giderek azalan Suriye otoritesiydi. Suriye’nin devlet egemenliğini büyük ölçüde yitirdiği 2016-17 döneminde, ülkenin en verimli toprakları Türkiye destekli muhalifler ve PKK/PYD’nin kontrolünde kaldı. 2016-17 döneminde Suriye topraklarının Türkiye, ABD, 
Rusya ve İran arasında nüfuz alanlarında bölündüğü söylenebilir.8 Suriye iç savaşı bu anlamda bölgede ayrışmanın temel sebeplerinden birisi ve düşmanlık desenlerinin pratiğe döküldüğü saha olması nedeniyle Ortadoğu’da negatif yönde stratejik değişime sebep olmaya 2016-17 döneminde de devam etti. 

b) Yemen ve Libya İç Savaşları 

Suudi Arabistan-İran bölgesel rekabetinin en önemli pratik yansımalarından birisi olan Yemen iç savaşı 2016-17 döneminde de derinleşerek, bölgesel güvenliği tehdit etmeye devam etti. İran destekli Hûsîler balistik füzeler ile Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı sıkça hedef alırken, Suud ve BAE tarafından desteklenen Hadi hükümetine ait kuvvetler ve koalisyon güçleri ise Hûsîlere karşı savaşı sürdürdü.9 

2016-17 döneminde BAE’ye ait bir gemi Hûsîler tarafından kontrol edilen bir insansız bot tarafından saldırıya uğrarken, Suudi Arabistan’a ait bir F-15SA muharebe uçağı da Hûsî hava savunma unsurlarınca vuruldu. 
2016 Nisan’ında başlayan barış müzakerelerinin çözümsüz kalması üzerine derinleşen krizde, Hûsîler ofansif ve defansif kapasitelerini arttırırken elinde bulundurduğu toprakların ise bir kısmını kaybetti.10 

Yemen krizinde BAE’nin, Suudi Arabistan’dan ayrılan dış politikası ise Ortadoğu’da Katar krizi nedeniyle çatlayan Körfez işbirliğinin işlevselliğini zedeleyen önemli gelişmelerden birisi olarak öne çıktı.11 Riyad, başkent Sânâ’nın Hûsîlerden geri alınmasına odaklanırken BAE yönetimi ilgisini Yemen’nin güneyine asker konuşlandırmaya ve Arap Yarımadası el-Kaide’sine yönlendirdi. Bunun üzerine Hûsî karşıtı kanat da pratik olarak ikiye bölünmüş 
oldu.12 Yemen krizi, Ortadoğu’da düşmanlık yapısının en rahat okunabildiği çatışma sahası olmaya devam ederken ortaya çıkardığı çıkar çatışmaları bağlamında 2016-17 döneminin en büyük stratejik değişim parametrelerinden birisi oldu. 

Ortadoğu’nun diğer bir kompleks çatışma bölgesi olan Libya’da ise 2016-17 döneminde kamplaşmalarda ve dost/düşman desenlerinde bir değişim yaşanmadı. DEAŞ’in, Libya’da taban bulması ve güç kazanması üzerine, Libya’nın karmaşık çatışma denklemine bir de DEAŞ’in potansiyel geri çekilme sahası olması eklendi. 2016 yılının üçüncü çeyreğine gelindiğinde DEAŞ Libya kıyılarının 200 km’lik kısmını kontrol ederken, Libya sınırları içerisinde 6000 savaşçıya sahipti.13 DEAŞ’in kapsamlı bir koalisyon desteğine karşın 
Libya’da kalıcı olamayacağı 2016 sonlarına doğru belirginleşirken bu tehdit Mısır’ın çöl bölgesi olan Sina yarımadasına kaydı. Libya’da 2016-17 döneminde de, Birleşmiş Milletlerin desteklediği Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti ve BAE-Mısır ikilisinin desteklediği Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi arasındaki güç mücadelesinin dışına çıkılamadı. 

2017 Ocak ayında Temsilciler Meclisi’ne önderlik eden Halife Hafter’in, o dönem Suriye operasyonları için Akdeniz’de bulunan Rus uçak gemisi Amiral Kuznetsov’da ağırlanması ise Libya iç savaşı stratejik değişim parametresine dair en önemli gelişmeydi.14 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***