AMERİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AMERİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2021 Pazartesi

Salgınla Sıkılan Kemerler ve İstikrar Paketi İhtiyacı

Salgınla Sıkılan Kemerler ve İstikrar Paketi İhtiyacı


Devlet, Ekonomi, ideolojik, TASAM, ulusal eğitim, Amerika, piyasa, Hukuk, Japonya, Federal, Japon, bankacılık, para, kamu, inşaat,
Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU, Salgınla Sıkılan Kemerler, İstikrar Paketi,




Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU  23 Eki 2020
Salgınla Sıkılan Kemerler ve İstikrar Paketi İhtiyacı
Makale

Salgın öncesinde dünyanın durgunluk tehlikesi ile karşı karşıya bulunan ülkelerinde, bireyleri ve kurumları, harcamaya teşvik edecek gevşek para politikaları zaten başlamıştı. Miktar kolaylaştırma (Quantitative easing) denilen ve tahvil alımına dayanan aktif para politikası, Japon Merkez Bankasının icadı olarak tarihe geçti. ...

Salgın öncesinde dünyanın durgunluk tehlikesi ile karşı karşıya bulunan ülkelerinde, bireyleri ve kurumları, harcamaya teşvik edecek gevşek para politikaları zaten başlamıştı. Miktar kolaylaştırma (Quantitative easing) denilen ve tahvil alımına dayanan aktif para politikası, Japon Merkez Bankasının icadı olarak tarihe geçti. Ama bu “İlk borç veren“ (Lender of the First Resort) politikası olarak ABD Federal Rezerv’e (FED), AB (ECB) ve Kanada Merkez Bankalarının öncelikli, İngiltere ve İsveç Merkez Bankalarının selektif tercihi olarak 2019 öncesindeki yaklaşık on bir yıla damgasını vurdu. Nitekim bir örnek olarak FED’in 2008’den itibaren ilan ettiği fonlama faizlerine bakacak olursak o yıl yüzde 0,22 den başlayıp, yüzde 0,18’e kadar inen, 2009 ile 2015 arasında yüzde 0,12 oranında durağan seyreden oranlarda kaldığını görürüz.

FED, 2015 yılından sonra istihdam ve enflasyon rakamları nispeten makul düzeylere yükselme eğilimi gösterince, 2016’dan itibaren fonlama faizlerini tedricen yükseltmeye başladı. Tahvil satın alma yolu ile piyasaya sürülen bol para, borsa endekslerini yükselttikçe hisse, yenileme ve sabit yatırıma kayarak, ABD ekonomisinin durgunluk ile bağını koparmaya ve işsizliği yüzde5’in altına düşürmeye başladı. ABD ekonomisinde FED faiz tercihleri 2017 yılından itibaren yükseltme yönünde bir görüntü arz etti ve 2017 yılında yüzde 0,91’den 2018 başında yüzde 1,41’e, yıl sonunda yüzde 2,20’e, 2019 başında yüzde 2,41’e kadar yükseldi. 2019 FED’in yine yavaş yavaş faiz oranları ile piyasaya fiske fiske destek vermeye gerek duyduğu bir dönem oldu. Oranların 2019 yılı boyunca düşürülerek, yılın sonunda yine yüzde 1,58 gibi bir değere geri dönüşü, dünyanın bir numaralı ekonomisinde salgın öncesinde bile piyasa takviye edilmedikçe durgunluğa geri savrula bileceği endişesiyle, parasal genişletmenin sürdürüleceğinin ilanı oldu.



Dünya Şahtı Şahbaz Oldu

Anlaşılacağı üzere dünya salgına böyle bunalımlı bir durumda yakalandı. Şimdi 2020 sonuna hızla yaklaşılırken ABD ve AB’de faiz oranları nominal ve reel olarak artık negatif faiz alanında. Bunlar ABD de yüzde 0,7, AB de -yüzde 0,6, Kanada’da yüzde 0,6 düzeyinde. Çin’de ise yüzde 3. İşsizlik oranlarına bakacak olursak ABD’de yüzde 7,9, Kanada’da yüzde9, AB ortalaması olarak ise yüzde 8,1 düzeyinde. Geleneksel olarak işten çıkarmanın pek olmadığı Japonya’da yüzde 3, Çin’de ise yüzde 3,8. Resmî rakamlara hemen hiçbir yerde güven yok. Ama işsizlik mutlaka hemen her yerde ilan edilenden daha yükseklerde seyrediyor.

Bu arada tabii durgunluk pençesindeki ülkelere karşılık Türkiye gibi çift haneli enflasyonun patladığı ve para politikasının gevşemesine izin verilmemesi gereken ülkeler de var. Bunlar şu sıralar, hem işsizlik, hem yüksek ve yükselen enflasyon, hem takati aşan kamusal ve bireysel borçlanma, hem de devlet ve aile bütçesi açıkları ile mücadele etmek zorunda. İşte zaten dar politika koridoru bu noktada tıkanıyor. Bu tür ülkelerde yine devlet bir şekilde piyasayı nakde boğmak mükellefiyetinde olmakla birlikte, birkaç hata yapılıyor. Özellikle Merkez Bankaları para (faiz) ve kredi politikalarını siyasî araç olarak kullanmaktan vazgeçememe sığlığına düşünce, asıl görevleri olan fiyat ve makro ekonomik istikrarı gözetme hedeflerinden sapıyorlar. Hele faizin “ideolojik“ bir saplantı olarak muamele gördüğü ülkelerde, birden fazla faiz (ve birden fazla döviz kuru) ortaya çıkınca, para politikasının basitliği, anlaşılabilirliği ve en önemlisi keyfi olmaması özelliği aşınıyor. Para politikası dışındaki teşvik paketlerinin de keyfi, yandaş tercih eder ve “dostlar iş başında görsün“ mantığı ile ve “bakın işte devran dönüyor“ izlenimi veren inşaat sektörüne yönlendirilmesi ise sistem güvenini aşındırıyor. Açılan kredi musluklarına karşılık, bunların geri ödenememe riskinin doğması, bankacılık sisteminin disiplini için önemli bir tehdit.

Değer yitiren ulusal para yerine yabancı para ile değer saklama alışkanlığının geri gelmesiyle gün be gün yaşanan kur patlamaları “rekabetçi kur“ diye takdim edilse bile kimse buna kanmıyor. Çünkü genel küresel durgunluk, pandemik salgın, bölgesel savaşlar ve yaptırımlar nedeni ile kapanan piyasalar olduğu için ihracatı arttıramıyor. Pahalılaşan ithalat ise enflasyona katman katman ekleniyor. Eş anlı olarak gelen güven aşınması, ahlâkî bozulma ve bedavacılık da işin cabası. Ancak, bir yerlerde insanlar hâlâ “biz bedava ekmek istemiyoruz. Bize ekmeğimizi kazanacak iş ve onurla yaşayabileceğimiz kazanç kapısı bulun“ veya “bizim istediğimiz, iç hukuk-dış hukuk yollarını tüketmek değil. Hakkımız olan parayı istiyoruz“ diye haykırıyorsa, bu seslere kulak vermek kamu otoritesinin önemli ve tarihi bir görevi olarak düşünülmeli.

Acı Reçeteler ve Salgınla Değişen Tüketici Davranışı Dolayısı ile salgın ile gelen dalga dalga etkiye kamu politikalarının verdiği tepki en iyi ihtimal ile 2021 sonrasında Türkiye gibi birçok ülkeyi, daha kalın kemerlerle uygulanması gerekecek olan sıkı istikrar politikalarının insafına bırakıyor. Acı reçeteler, 2021-23 yılları arasında tüm ülkeler için geçerli olacak. Ama kamu politikalarını salgın öncesinden başlayarak keyfi uygulamalara, kamu harcamalarını boyunu aşan bölgesel güç olma heveslerine kurban eden ülkeler daha büyük sıkıntılar yaşayacak. Bu bağlamda eğer bir sıkıntı kaçınılmaz olarak yaşanacaksa bunun adil dağıtılması, zam yapılmayacaksa, meclis üyeleri ve muhterem zevat dâhil kimseye zam yapılmaması, kamu kurum bütçelerinde israfın önlenmesi insanlara iyi gelecek. Unutmayalım birçok ülkenin artık “yeni ekonomi politikası paketi“ine veya paketlerine değil, istikrar programı paketlerine ihtiyacı var ve 2021 sonrasında daha fazla ihtiyacı olacak.

Bütün bunlara karşı tek ve destekleyici ümit varsa, az da olsa değişen tüketici davranışlarında olabilir ki, salgın kendi başına yeni tüketim kalıpları yaratarak yaşantımıza bireysel düzeyde sıkılan yeni yeni alışkanlıklar yarattı. Giyim kuşam, ayakkabı, eğlence, taşımacılık, ulaştırma ve tatil harcamalarındaki israf boyutunu toplum, salgınla fark etti. Bu alışkanların törpülenmesi ile bu tüketim kalemleriyle ilgili sektörlerin keyfi fiyat ve etiket davranışlarını gözden geçirmeleri destek taleplerinden önce gelmeli.

Eğitim ve sağlık harcamalarında ciddi bir değerlendirme yapılması ve özellikle ikincisi ile ilgili sigorta harcamalarının durumun ne olacağı gözden geçirilmeli. Batıda bile derin kriz dönemlerinde aileler bir arada yaşamaya başlıyor. 
Gençler anne ve babaları ile oturmaya başlıyor. Bu davranış değişimi kira masrafları ile ilgili bir bireysel kemer sıkma tercihi olarak tebarüz ederken, inşaat sektörüne aşırı destek verme eğilimini de caydırması gerek. Yoksa yaptıkları binalar ellerinde kalan müteahhitler bu defa aldıkları krediyi geri ödememeye başlarsa, bu bankaları ya konut zengini ama nakit fakiri yapar veya zaten çoğu hepten iflas eder.

Öyle veya böyle salgın sonrası dünyanın birçok ülkesi, ekonomik daralmanın yaratacağı ekonomik salgınla, bir kısmı da durgunluk, işsizlik ve bu ikisi ile bir arada tırmanmaya devam edecek enflasyonla boğuşacak. 

Depresyon ve Slumpflasyon (Durgunluk ve Enflasyon) 2021- 2023 arasında gündemde olacak. 

***

24 Aralık 2018 Pazartesi

ÇİN İN YENİ DENİZ STRATEJİSİ

ÇİN İN YENİ DENİZ STRATEJİSİ



Dr. Nejat TARAKÇI* 
* Jeopolitikçi ve Stratejist, ntarakci@gmail.com 



Çin’in  Yeni Deniz Stratejisi,

Uzakdoğu’da Çin ile ABD ve müttefikleri arasındaki çatışma potansiyeli artıyor. Çin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin bölgede kurduğu askeri çemberi kırmayı hedefliyor. 
Bu bağlamda deniz kuvvetleri dengesi öne çıkıyor. Çin’in geçen sene sonunda yayınlanan Askeri Stratejik Belgesinde öncelikle Amerikan deniz gücü hedef alınırken Tayvan dâhil çevredeki petrol potansiyeli olan ada, adacık ve kayalıklar üzerindeki Çin ulusal çıkarlarının kararlılıkla korunacağı belirtilmişti. Tayvan’da bu yılbaşında yapılan seçimlerde bağımsızlık ve Amerikan yanlısı bir iktidarın iş başına gelmesi, Çin’in bölgedeki güç hesaplarını ve stratejisini önemli oranda değiştirecektir.

5 Nisan 2016’da 8 bin kişilik Amerikan ve Filipin askeri birliği Çin’in kendine çok güvendiği Güney Çin Denizi’nde yıllık tatbikata başladı. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter bu tatbikatı izleyen ilk savunma bakanı olacak. Diğer taraftan ABD başkan adayı Trump, Japonya ve Güney Kore’yi kendi nükleer silahlarını 
geliştirmesi için teşvik edeceğini açıkladı. Bu söylem BM’den tepki gördü, çünkü NPT Anlaşmasına göre BM Güvenlik Konseyi üyesi dışındaki ülkelerin nükleer silaha sahip olması yasak. Ancak NPT’ye aykırı olarak İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore nükleer silahlara sahip. 
Kuzey Kore hariç diğer ülkelerin bu silahlara sahip olmasının ABD tarafından cesaretlendirildiği de bilinen bir gerçek. Diğer taraftan Trump Amerikan 
üslerinin giderlerine katkı sağlamayan müttefik ülkelerdeki askerlerini çekeceğini açıkladı. 
Bu söylem ABD’nin küresel askeri stratejisine çok ters gözüküyor. Ancak mali açıdan bir baskı unsuru olarak söylendiği, çok açık. 
Çünkü ABD’nin ulusal çıkarları meydanı Rusya, Çin ve bölgesel güçlere terk edemeyecek kadar büyük.1 
Çin’in Denizci Strateji Reformları2 
Çin’in 13 ncü beş yıllık kalkınma planı yayınlandı. Bu planda Çin Denizci Stratejisi (maritime strategy) en üst seviyede güçlendirecektir ibaresi 
yer almaktadır. Klasik denizci strateji tarifi ülkelerin ulusal çıkarlarına imkân ve kabiliyetlerine göre değişmektedir. Bu ibareden Çinli politika yapıcıların 
denizci strateji ile ne kastettikleri önem arz etmektedir. Çin’in denize yönelik politikaları son zamanlarda çok sorgulanan hususların başında gelmektedir. Ancak yukarıdaki temel sorunun cevabı tam olarak ortaya konmamıştır. 

ABD’nin hali hazır Denizci Stratejisi, denize yönelik hizmetlerin barış ve savaş zamanında milli hedefleri ele geçirmek için (sahil güvenlik, deniz piyade) kurulması, organizasyonu için rehber prensipleri içermektedir. Çin ise konuya tamamen sivil bir kavram içinde yaklaşmaktadır. Diğer ülkelerin okyanus politikasına benzer bir durum mevcuttur. Denizden ve kıyılardan azami şekilde faydalanmayı amaç edinmektedir. Bu deyim, Çin literatüründeki uygulamaya bakıldığında değişebilir birbirinin yerine geçebilen bir anlam ifade etmektedir. 2012’den önce Denizci Gelişme Stratejisi (Maritime Development Strategy) olarak kullanıldı. 2012 sonlarından itibaren Denizci Güç Stratejisi (Maritime Power Strategy) oldu. 

Sonunda Denizci Güç (maritime power) haline geldi. Denizci Güç, genelde okyanus olanaklarına ulaşma, okyanuslardan faydalanma, okyanusları 
koruma ve okyanusları kontrol etme şeklinde; devletin amaçlarına yönelik bir deniz gücünü ifade etmektedir. 

Çin’in Denizci Strateji Uygulamaları Zararsız bir tanımlama olarak gözükmesine rağmen, Çin’in Denizci Stratejisi, okyanusların ekonomik açıdan kazanç için kullanılmasından daha fazla bir anlam içermektedir. Çin’in Denizci Stratejisi aynı zamanda Çin’in deniz alanlarındaki anlaşmazlıkların çözülmesi ve savunulması ile de ilgilidir. Çinliler bunu deniz alaka ve menfaatlerinin korunması olarak ifade etmektedirler. Bu bağlamda ekonomi sadece ekonomi demek değildir. Çinli politikacılar, tartışmalı deniz alanlarındaki hedef ve hakların korunması için balıkçılık, petrol ve gaz araştırmalarını aktif olarak cesaretlendiriyorlar. 

Çin’in Denizci Stratejisinde deniz hukuku uygulamaları anahtar rol oynuyor. Diğer kıyı devletlerinin sahil güvenlik kuvvetleri gibi, Çin’in jandarma kuvvetleri deniz hâkimiyet alanının kullanılmasının düzenlenmesine yardımcı oluyor. 
Ancak herkesin bildiği gibi Çin’in sahil güvenlik teşkilatı aynı zamanda Çin iddialarının kabul ettirilmesinde ön sırada yer alıyor. Duruma bağlı olarak Çin’in deniz hukuku uygulama kuvvetleri tartışmalı bölgelerde Çin’in otoritesini göstermek, istihbarat toplamak için seyir yapmaktadır. 
Bu çeşit harekât haftalık periyodlarla Senkaku Adaları civarında yapılmaktadır. Daha fazla tırmandırıcı bir tabiatta, Çin sahil güvenliği Çinlilerin hak iddia ettiği 
sularda zorlayıcı tatbikatlar yapmaktadır. Bu uygulama sıklıkla yabancı denizcileri onlara çarpma tehdidi ve bir dizi öldürücü olmayan silahlarla korkutma taktikleri ile taciz şeklinde yapılmaktadır. 

Çin’in Denizci Stratejisi aynı zamanda deniz hukuku uygulama kuvvetlerine Çin’in iddialarının sivillere karşı da sürdürülmesi talimatını vermektedir. 
2014 yılında Vietnam’a ait HD-981 numaralı petrol arama platformuna müdahale edilmesi buna klasik örnektir. Karakteristik nitelikteki son olay Endonezya’nın yetki alanında meydana gelmiştir. Olay Endonezya’ya ait Natuna Adası civarında avlanan Çin’e ait 300 tonluk bir balıkçı gemisine 19 Mart 2016’da Endonezya Balıkçılık Bakanlığı’na bağlı bir karakol gemisinin el koyması ve 8 mürettebatı Endonezya’nın Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde balık tutmak gerekçesiyle tutuklaması ile başlamıştır. Çin balıkçı gemisi çekilerek üsse götürülürken bir Çin sahil güvenlik gemisi yetişmiş, Endonezya karasularına girmeden kuvvet kullanarak gemiyi durdurmuştur. 


Karakol gemisi daha önce üsten deniz kuvveti yardımı istediğinden Endonezya Deniz Kuvvetlerine bağlı bir bot da hemen olay yerine gelmiştir. 

<  Çin, güneye doğru uzun menzilli balıkçılığı sahil güvenlik botları ile destekleyerek hem aktif hem de dinamik bir strateji uygulamaktadır. >

Aşağı yukarı aynı zamanda ikinci bir Çin Sahil Güvenlik Gemisi de olay yerine intikal etmiştir. Olayı daha fazla tırmandırmamak için Çin balıkçı gemisinde bulunan Endonezyalı subaylar Çin balıkçı gemisini bırakmaya ve üsse dönmeye karar vermişlerdir. Hemen sonra Çin sahil güvenlik botu Çin balıkçı gemisine el koyarak Endonezya sularından uzaklaştırmıştır. Bölgeye gelen Endonezya donanmasına ait bot Çin balıkçı gemisinin karasularından çıkmasına kadar refakat etmiştir. 

Olayı takiben Endonezya Balıkçılık Bakanı, Jakarta’daki Çin Büyükelçisini makamına çağırarak olayı sert biçimde protesto etmiştir. Çin balıkçı 
gemisi personeli halen Endonezya’da tutukludurlar. 
Bütün dikkat şimdi sekiz tutuklu balıkçının nasıl serbest kalacağına odaklanmış tır. Bu olay Çin’in balıkçı gemilerini kullanarak Güney Çin Denizi’ne (GÇD) yeniden sahip olmaya çalıştığı şeklinde değerlendirilebilir. Ancak çok daha önemli olan balıkçı gemileri ile Çin sahil güvenlik teşkilatı arasındaki yakın koordinasyon ve işbirliğidir. 

Bu işbirliği Çin balıkçı gemilerini tartışmalı sularda avlanmak için cesaretlendirmektedir. Bu bağlamda Çin’in hedefi Endonezya ile çakışan 
200 deniz millik Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) deki Natuna adaları civarındaki deniz alanına sahip olmaktır. Halkın protesto etmesi sonrasında, Endonezya Hükümeti Natuna Adası bölgesindeki deniz savunmasını ve deniz hukuku uygulamalarını acilen güçlendirmeye söz verdi. 
Çin tarafından tahkim edilen ve askerileştirilen Spratly Adaları, Çin’in daha büyük deniz alanlarını kontrol hedefi için bir adımdı. Natuna Adaları civarındaki son olay ise bunun devamıdır. Bu bağlamda Çin, güneye doğru uzun menzilli balıkçılığı sahil güvenlik botları ile destekleyerek hem aktif hem de dinamik bir strateji uygulamaktadır.3 

Çin’in Denizci Strateji Reformları.

Çin Sahil Güvenlik teşkilatı iki temel fonksiyona sahiptir. Birincisi, Çinli balıkçıların yabancı müdahele olmaksızın avlanmalarını sağlamak, ikincisi Çin karasuları ve MEB’in güvenliği için destek vermektir. Çin’in Denizci Stratejisi onun kurumsal temellerini dikkate almadan anlaşılamaz. 
Yıllarca bu konu hükümetin değişik bakanlıklarına dağılmış bir haldeydi. Bugün Toprak ve Kaynaklar Bakanlığına bağlı ve 2013’te kurulan Devlet Okyanus İdaresi’nde (State Oceanic Administration) toplanmış bulunmaktadır. Çinli politika yapıcılar denizci strateji uygulamak ve gayretlerin en iyi şekilde birleştirilmesi için büyük reformlar başlattılar. Mart 2013’te Milli Halk Kongresi, devletin Denizci Stratejisinin formüle edilmesinden sorumlu olacak Devlet Okyanus Komisyonunun (DOK) kurulmasını onayladı. Aynı yasada DOK’a ülkenin deniz hukuku uygulama kuvvetlerinin kontrol ve sorumluluğu da verildi. 

Bu Çin Sahil Güvenlik Teşkilatının DOK’un emrine girmesi demekti. DOK Başkanı bu adımı denizci stratejinin gelişmesi ve güçlü bir ülke olma rüyasının gerçekleşmesi yönünde önemli bir reform olarak nitelendirdi. Yeni ve güçlendirilmiş DOK, 2013 ortalarında 14 daire olarak göreve başladı. 
Bu dairelerin içinde Stratejik ve Ekonomik Planlama dairesi önem arzetmektedir. Bu dairenin en önemli görevlerinden biri DOK’un günlük olarak performans değerlendirmesini yapmaktadır. Bu dairenin dört şubesinden biri Denizci Strateji Şubesidir. Çin Sahil Güvenliği dışında, DOK’a bağlı diğer teşkilatlar da Çin’in Denizci Stratejisinin uygulanmasından ve korunmasından sorumludurlar. Bunlardan en az bilineni Tianjin’de bulunan Milli Deniz Veri ve Bilgi Servisi’dir (National Marine Data and Information Service) . Bu teşkilatın diğer sorumlulukları arasında, Çinli karar vericilere ve Sahil Güvenlik teşkilatına istihbarat desteği sağlamak gelmektedir. 

Bu birim tartışmalı alanlardaki kıyı faaliyetlerini izlemede DOK’un sinir merkezi gibi çalışmaktadır. NMDIS ayrıca açık kaynaklardan istihbarat toplama 
ve bunları analiz görevini de icra etmektedir. 

Sonuç ve Değerlendirmeler 

Sonuç olarak Çin’in bu beş yıllık planının denizci stratejiyi baştan aşağı dizayn ettiğini söylemek mümkündür. DOK’un çıkardığı bir gazetede Çin’in deniz gücü stratejisini baştan aşağıya dizayn eden 2013 reformu önemli bir değişim olarak belirtilmektedir. Planın 41. bölümünün başlığı “Mavi Ekonomi Alanının Genişletilmesi”dir ( Expanding Space for he Blue Economy). Bu bölüm her biri Çin’in Denizci Stratejisinin önemli bir unsuru olan üç ana alt başlık içermektedir: 

• Deniz ekonomisi inşası (yaratılması) 
• Deniz çevresinin korunması 
• Deniz alaka ve menfaatlerin korunması 

Bu zamana kadar Çin yönetiminin tartışmalı deniz alanları hakkındaki sorunu, Çin hukukunun kimin neyi yapacağını açıkça belirtmemiş olmasıydı. 
Ayrıca Çinli sahil muhafızlarının Çin’in haklarını korumak için ihlalleri nasıl cezalandıracakları da açık olarak tanımlanmamıştı. Bu nedenle, 2013 reformunun tamamlanabilmesi için temel denizcilik yasasına ihtiyaç var. Bu reformla paralel olarak Çin’in iç hukukun da değiştirilerek kaotik duruma son verilmesi gerekiyor. Bu yasanın 13. beş yıllık plan dönemi( 2106-2020) içinde çıkarılması bekleniyor. DOK taslak üzerinde çalışıyor. Kanun yayınlandığında Çin’in baştan aşağı değişen Denizci Stratejisi tam anlamıyla bitmiş olacaktır. 4 

Denizci Stratejinin ABD İlişkilerine Etkisi Çin’in, Batı’nın bin yılda oluşturduğu Denizci Stratejisi ile başa çıkmak için kendi Denizci Stratejisini baştan aşağı değiştirmesi Pasifik’teki ABD - Çin rekabetinin soyuttan somuta geçtiğini göstermektedir. 

<  ABD Savunma Bakanı Ash Carter, Çin’i ABD’nin Rusya’dan sonra ikinci sırada tehdit ülke ilan etti. Terörizm yani IŞİD ise Kuzey Kore ve İran’dan sonra beşinci sırada yer alıyor. >

Çin, Sovyetlerin dağılması sonrası, dünya deniz gücü dengesinin bozulması ve ABD’nin tek hâkim duruma gelmesi sonrasında, ABD ile bölgedeki çekişmeden zarara uğramadan çıkmasının ve kendi ulusal çıkarlarından taviz vermeden ayakta kalmasının deniz gücüne bağlı olduğunu anladı. 
Bu bilinçle 2001’de Varyag’ı satın alarak proto tip bir uçak gemisi ile işe başladı. Çin son beş yılda ABD’nin bölgedeki ortaklarını da dikkate alarak deniz kuvvetlerinde büyük bir atılım yaptı. Artık bir okyanus donanması kabiliyetine sahip olduğu söylenebilir. Bu bağlamda deniz gücü kuvvet kullanım doktrinini savunmadan açık denizlere doğru ve daha saldırgan bir stratejiye oturtmuş bulunuyor. 

Bölgedeki bu durum ABD Savunma Bakanı Ash Carter’in 7 Nisan 2016’da yaptığı konuşmada Çin’i ABD’nin Rusya’dan sonra ikinci sırada tehdit ülke olarak ilan etmesi ile tescillenmiştir. Terörizm yani IŞİD ise Kuzey Kore ve İran’dan sonra beşinci sırada yer almaktadır. ABD’nin en büyük korkusu ise Rusya- Çin stratejik ortaklığı olacaktır.5 

Özetle Çin tarruzi hale getirdiği Askeri Deniz Stratejisini (naval strategy), 2013’den bu yana dizayn etmeye başladığı ve bu yıl uygulamaya 
konulan yeni Denizci Stratejisi ( maritime strategy) ile bütünleştirmeyi başarmıştır. Tayvan seçimlerini bağımsızlık yanlılarının kazanması 
sonrasında Çin’in Güney Çin Denizi ve Münhasır Ekonomik Bölgesindeki tartışmalı alanlarda kuvvet kullanımının artacağı söylenebilir. 21. YÜZYIL 

Dr. Nejat Tarakçı 
21. YÜZYIL Nisan’16 • Sayı: 88 


DİPNOTLAR;

1 AEI’s Rundown AEIFDP@aei.org 4 April 2016 
2 Ryan D. Martinson, Maritime Strategy With Chinese Characteristics? 25 March 2016 
3 By Ristian Atriandi Supriyanto Breaking the Silence: Indonesia Vs. China in the Natuna Islands March 23, 2016 
   http://thediplomat.com/2016/03/breaking-the-silence-indonesia-vs-china-in-the-natuna-islands/ 
4 Ryan D. Martinson, Maritime Strategy With Chinese Characteristics? March 25 2016 
5 Matt Agorist, The US Just Declared Russia a Greater Threat than ISIS — Paving the Way for Deadly Perpetual War 7 April 2016 


***