AVRUPA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AVRUPA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2018 Cumartesi

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 5

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ  BÖLÜM 5


İsviçre-PKK İlişkileri, 

İsviçre'nin AB ülkelerinden bağımsız olarak uluslararası birçok kuruluşa ev sahipliği yapıyor oluşu, her dönem örgütün ilgisinin bu ülkeye çevrilmesine neden olmuştur. Örgüt her dönem bu ülkede bulunan uluslararası kurum ve kuruluşların dikkatini çekmek amacıyla çok sayıda eylem ve etkinlik gerçekleştirmiştir. 

01 Mayıs 2002 tarihinde, Zürih'te düzenlenen 1 Mayıs etkinlikleri çerçevesindeki gösterilere KADEK yanlıları da katılmış ve ülkemiz aleyhine çeşitli pankartlar taşınmıştır. 

Yine İsviçre’de, PKK'nın AB terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla, KADEK terör örgütü mensubu bir grup tarafından, 03 Mayıs 2002 günü Bern’in Thunplatz meydanında bir gösteri yapılmıştır. 
Gösteriye katılanların açıklama yaptıktan sonra Bern kentinde bulunan İspanya Büyükelçiliği'ne dilekçe verdikleri görülmüştür. 

Yine 10 Mayıs 2002 tarihinde Cenevre’deki BM binası önünde 50 kişilik KADEK yandaşı gösteri yapmış, göstericiler KADEK bayrağı taşımış ve Fransızca pankart açmıştır. Yine aynı gün, 60 kişilik KADEK mensubu, yerel makamlardan izin alarak, Lozan'dan başlayıp, 11 Mayıs günü Cenevre'de tamamlanacak bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. 

01 Haziran 2002 tarihinde, yaklaşık (500) kadar örgüt mensubu tarafından, PKK'nın AB terör örgütleri listesine dahil edilmesini protesto etmek amacıyla, Helvetia meydanı ile tren garı civarında gösteri yürüyüşü 
yapılmış, yürüyüş esnasında "Kürtler Eşitlik istiyor, PKK Terör Listesinden silinsin" başlıklı ve "FEKAR" imzalı bildiriler dağıtılmıştır. 

Yine, 04 Haziran 2002 tarihinde, Bern tren garı yakınlarında 5 örgüt mensubu tarafından örgüt çadırı kurularak bir imza kampanyası başlatılmış, açılan pankartlarda ise Almanca olarak, "Adalet İstiyorum AB Terörüne 
Son, Benim Dilim, Kültürüm, Kimliğim Yasak, Ben Terörist Değilim, Kürtlerin Varlığının inkar Edilmesine Son" ifadeleri yer almıştır. 

2002 yılının ikinci yarısı, İsviçre'deki örgüt yandaşları açısından bir hayli hareketli geçmiştir. Nitekim dönem itibarıyla ABD'nin olası Irak operasyonu nu protesto etmek için, 02 Kasım 2002 günü Bern'de bulunan Federal  Parlamento binasının önündeki meydanda 3-4 bin civarında KADEK ve sol terör örgütleri yandaşının katılımıyla bir gösteri düzenlenmiştir. 

Öte yandan, Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da tecrit edildiği ve avukatlarıyla görüştürülmediği iddiasıyla İsviçre’de dahil olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde sürdürülen kampanya ve gösteriler çerçevesinde; 14 Kasım 
2002 tarihinde İsviçre’nin Bern kentindeki Parlamento Meydanı'nda bir gösteri düzenlenmiş olup, İsviçre Kürt Dernekleri Federasyonu (FEKAR) tarafından düzenlenen gösteriye (45-50) civarında örgüt yandaşı katılmıştır. 

22 Ocak 2003 tarihinde FEKAR tarafından Bern Büyükelçiliğimiz önünde Abdullah Öcalan'a destek amaçlı gösteri düzenlenmiş ve Büyükelçilik binası önüne siyah çelenk bırakılmıştır. 

Örgütün İsviçre faaliyetleri ile ilgili olarak A. A.; “…İsviçre’de kaldığım süre içerisinde evimize PKK'nın yayın organı olan Serxwebun ve Berxwaden isimli dergileri Ekrem ve Nasır isimli şahıslar getirmekte idiler. Bunlar oradaki Kürt Kültür Derneğinde görevli idiler. Bende boş zamanlarımda bu derneğe giderek folklor ve müzik etkinliklerine katılmakta idim. 21 Mart Nevruz şenliklerine, 15 Ağustos şenliklerine, 27 Kasım şenliklerine ve gecelerine katılmakta idim…” 

Z. K.; “…beni Mahir Kod Atina' ya geri çağırdı. Birkaç gün sonra bana İsviçre'ye gideceğimi, burada imkan bulursam tedavimi yaptırmamı ayrıca örgüt adına kitleye yönelik çalışma yürütmemi söyledi… pasaportla Atina'dan İsviçre'nin Zürih kentine gittim. Burada Hüseyin Kod beni karşılayarak Cenevre' de bulunan ve dış ilişkileri yürüten Kürdistan 
Komitesi'nin bürosuna götürdü. Burada bir kaç gün kaldıktan sonra Basel' de bulunan iltica merkezine giderek Z. K. olarak iltica talebinde bulundum. Beş gün sonra iltica talebim kabul edilerek karar çıkana kadar kalabileceğim bana söylendi. Beni oradan Freiburg kentine gönderdiler. Bana refakat eden Hüseyin Kod iltica talebi kabul edilerek daha önceden oturum almıştı. O da Frieiburg' ta kalıyordu…Ancak ben tedavi olmam gerektiğini söyleyerek Sipan Kod'u ikna ettim. Bu dönem içerisinde ben örgütün Frieiburg'ta bulunan Kürt Kültür Merkezi isimli derneğine gidip geliyordum. Zaman zaman da İsviçre sorumlusu Sipan Kod ve 1996 yılında örgütün Avrupa sorumlusu olarak bildiğim Şahin Kod (Suriye'li, kendisi Kasırga taburu isimli bir kitap yazmıştır) isimli örgüt mensupları yanıma gelmekte idiler… 

…İltica talebim kabul edildi. Ancak oturum alabilmem için bana 2000 yılına mahkeme tarihi verildi. Mahkeme tarihine kadar özel bir oturum izni verildi. Ben halamın kızının yanma gelirken örgüte haber vermemiştim. Amacım örgütten tamamıyla kopmaktı. 1999 yılı içerisinde benim kaldığım yeri örgüt tespit etti ve halamın kızının evinde bulunan telefonu arayarak halamın kızma yaptığımın yanlış olduğunu ve geri dönmem gerektiğini söylediler. Daha sonra örgüt mensupları halamın kızı F. K.'nun yolda önünü keserek benim için örgüte geri dönmemi, dönmediğim taktirde hem halamın kızma hem de bana zarar verecekleri şeklinde tehditlerde bulunduklarını halamın kızı bana anlattı. Halamın kızının eşi olan Hollandalı A. D. Hollanda kraliyetine ait bir özel güvenlik şirketinde çalışmakta idi. Benim durumumu polise anlattı. Ancak polisler herhangi bir şey yapmadı. 

Daha sonra dışarıda gezdiğim bir sırada yanıma bir araba park etti. İçinde üç kişi vardı. İki kişi arabadan inerek bana onlarla gelmemi söylediler. Ben sebebini sorduğumda kendilerinin Partili (PKK) olduklarını ve benimle konuşacakların söylediler. Daha sonra beni arabaya bindirdiler. Arabayla şehir dışındaki Midelburg şehrinde bulunan bir örgüt evine götürdüler… 

…(2) gün sonra YCK sorumlusu olan eski İsviçre sorumlusu Sipan Kod ve Nuda Kod isimli örgüt mensupları gelerek benimle konuştular. Bana niçin örgütten kaçtığımı sordular. Bende kendilerine örgüte kaçırılarak katıldığımı, örgüt içerisinde istemeyerek bulunduğumu ve sağlık problemlerimden dolayı daha fazla örgüt içerisinde kalamayacağımı kendilerine söyledim. Bana küçük yaştan beri emek verildiğini bir birikimimin olduğunu bu şekilde örgütü bırakamayacağımı söylediler. Ben kendilerine buradan çıktığım takdirde tekrar kaçacağımı kendilerine söyledim. Bana seni halanın kızının kaçırdığını biliyoruz bu şekilde hareket edersen hem sana hem de halanın kızına zarar veririz dediler. Bana yardımcı olan halamın kızı F. K.'na bir zarar vermelerinden dolayı çekmiyordum. Bana bütün bunları düşünerek ne yapmak istediğim hakkında Avrupa’da bulunan Örgütün Üçlü Avrupa Merkez Yürütmesine rapor yazmamı söylediler. Bu yürütmede o zaman bulunan örgüt mensupları; 
Şahin Kod (Avrupa Sorumlusu), 
Ferhan Kod (Şanlıurfalı, Türkmen kökenli), 
Saadet Kod (Suriyeli 30 yaşlarında ) isimli örgüt mensupları  
bulunmaktaydı. 

Ben bu Üçlü yürütmeye hitaben yazmış olduğum raporda örgüte katıldığım dönemden itibaren başımdan geçenleri içeren bir rapor yazdım. 
Bu dönemde Hollanda'nın Eindhoven Kentinde Avrupa'daki sorumluların katıldığı Örgütün Avrupa yıllık konferansı yapılmaktaydı. Beni Şahin Kod bu konferansa çağırdı. Bu konferansa katılan Örgüt mensuplarından benim 
tanıdıklarım; 

Deniz Kod (Fransa Sorumlusu), Bişar Kod ( İsveç Sorumlusu, son olarak örgütten ayrıldığım duydum), Seyfi Kod (Med Tv Sorumlusu), Sakine Uzunçene Kod ( PJA Sorumlusu) ve Renas Kod idi. 

Konferans bitiminde Şahin Kod konferansa katılanlara benim raporumu okudu. Konferansa katılanlar benimle ilgili görüşlerini belirttiler. Burada benim Kuzey Irak'a gönderilerek orada faaliyet yürütmem kararı çıktı. Beni tekrar Midelburg şehrine beni daha önceden arabayla kaçıran şahıslar geri götürdüler. Aradan bir hafta geçtikten sonra Şahin Kod ve Saadet Kod 
yanıma gelerek benimle konuştular. Bana sen örgüte küçükken katıldım senin gibi küçükken katılan birinin bu şekilde davranması örgüte zarar verir senin için en iyisi Kuzey Irak'a gitmendir. Bende 1-2 ay sonra geleceğim dedi. İki gün sonra Pegeri Kod isimli örgüt mensubu beni alarak havaalanına götürdü. Ayrıca hazırlamış oldukları pasaportu bana vererek benimle birlikte Pegeri Kod ve Berfin Kod isimli örgüt mensupları ile birlikte İran-Tahran'a geldik. Bana verilen pasaporttaki ismi hatırlamıyorum ancak 
Almanya oturumlu bir şahsa ait pasaportla İran-Tahran' a geldik. Burada bizi Zeki Kod (Batmanlı,50 yaşlarında Yezididir) isimli örgüt mensubu karşıladı…“ beyanlarıyla örgütün İsviçre’de ne kadar rahat faaliyet gösterebildiğini ve şiddet sergileyebildiğini göstermektedir. 

İngiltere-PKK İlişkileri, 

İngiltere Kürt orijinli nüfusun fazla olması nedeniyle örgütün etkin olmaya çalıştığı ülkeler arasında yer almıştır. İngiltere AB'nin aksine PKK'yı çok önceleri terör örgütleri listesine almıştır. 
Buna rağmen, PKK/KADEK'in birçok paravan kuruluşu bu ülkede sorunsuz faaliyet göstermiştir. 

2002 yılının ilk yarısında İngiltere’de örgüt yandaşlarının ciddi bir faaliyeti görülmemiştir. Sadece PKK'nın AB tarafından, terör örgütleri listesine alınmasını protesto ve 1 Mayısı kutlamak amacıyla, 01 Mayıs 2002 
tarihinde, aralarında sol örgüt mensuplarının da bulunduğu kalabalık bir grupla, Londra’nın Trafalgar Meydanı'nda bir gösteri yapılmış, anılan gösteriye KADEK mensubu (200) kişilik grup katılmış, göstericiler örgütü tanımlayan pankart ve flamalar taşımışlardır. 

İngiltere’deki örgüt faaliyetleri kapsamında 02 Kasım 2002 tarihinde KADEK yanlıları tarafından "Türkiye'nin Irak'ın Kuzeyindeki örgüt kamplarına müdahale planlarını protesto" gerekçesiyle, 32 örgüt yandaşının katılımıyla bir gösteri düzenlenmiştir. 

Öte yandan, uyuşturucu satışı konusunda çıkan bir anlaşmazlık dolayısıyla 09 Kasım 2002 tarihinde İngiltere/Kuzey Londra'da KADEK'in de dahil olduğu iki Kürt grup arasında bir çatışma meydana gelmiş, çatışmada 
iki kişi ölmüş, dokuz kişi yaralanmıştır. 

İngiltere’nin Irak işgalinde ABD ile birlikte başı çekmesi nedeniyle bu ülkede önemli bir savaş karşıtı potansiyel ortaya çıkmıştır. Bu dinamik gücün etkisinden de istifade etmek isteyen örgüt, bu ülkede savaş karşıtlarıyla müşterek gösteriler tertip etmiştir. 

29 Ocak 2003 tarihinde Öcalan'ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve serbest bırakılması amacıyla, KADEK yandaşı yaklaşık (150) kişilik bir grup tarafından Londra Büyükelçiliğimiz önünde gösteri düzenlenmiştir. 

İngiltere’deki PKK faaliyetleri ile ilgili olarak İ. B.; “…Avrupa vizesi İngiltere'ye geçmediği için tren ile Fransa'dan İngiltere'ye kaçak geçiş yaptım. Londra kentinde kardeşim T. B. İle eniştem M. B.'un yanma gittim. Bu şahıslar vasıtasıyla Londra-Duston mahallesinde bulunan Kürt ve Alevilerin işletmiş oldukları Halk Evine gittim… Londra'da bulunan 
Cem evine, Halk evine ve Kürtlerin yoğun olarak gittikleri kahvelere gidip gelmeye başladım. Bende işimi Halk evi vasıtasıyla bulduğum için PKK örgüt mensupları bizlerden yılda bir sefere mahsus olmak üzere (100) Sterlin para almaya başladılar. Devamlı olarak aynı şahıslar gelmiyorlardı, ancak benden para alan Agit Kod ve Zeki Kod isimli şahısların isimlerini öğrenebil  dim. 

İngiltere'de kalmış olduğum süre içerisinde, 1999 yılı ilkbahar mevsiminde yabancı işçiler için çıkarılacak yasayı protesto etmek için Londra'ya korsan gösteri yürüyüşüne katıldım, ayrıca Kürt derneklerinin düzenlemiş olduğu 1999 ve 2000 yıllarından 21 Mart Nevruz kutlamalarına katıldım. 2000 yılı 21 Mart Nevruz kutlamaları esnasında PKK örgüt mensupları bir Sterlin karşılığında toplanan…” ifadelerini kullanmıştır. 

Fransa-PKK İlişkileri, 

Avrupa genelinde olduğu gibi Fransa'da da, terör örgütünün faaliyetleri YDK akabinde de CDK (Koordinasyona Cıvata Demokratik a Kurd-Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu) tarafından yönlendirilmiş, söz konusu oluşumların önemli mahiyetteki toplantıları da anılan ülkede herhangi bir engel olmaksızın gerçekleştirilmiştir. 

Fransa Kürtçü örgütlere hep sıcak yaklaşmış, sürekli himaye etmiştir. Fransa’nın bu yaklaşımının yanı sıra, bu ülkede çok sayıda Kürt orijinli kişinin olması nedeniyle örgütün yoğun ilgisini çekmiştir. Dolayısıyla her 
dönem örgütün Fransa'daki faaliyetleri aktivitesini korumuştur. 

Bu dönemde birçok Avrupa ülkesinde eş zamanlı olarak başlatıldığı gibi PKK'nın AB terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla, 01 Mayıs 2002 tarihinde, Paris'teki Fransa Parlamentosu önünde yaklaşık (300) 
KADEK yandaşı tarafından bir gösteri düzenlenmiştir. İki gün sonra, 03 Mayıs 2002 tarihinde, KADEK yanlısı yaklaşık (250) kişilik bir grup tarafından, yine Paris şehri Montparnasse tren istasyonu önünde bir gösteri 
düzenlemiştir. 

04 Mayıs 2002 tarihinde Strazburg Gar Meydanı'nda (100-120) örgüt yanlısının katılımıyla bir gösteri yapılmıştır. Akabinde, 06 Mayıs 2002 tarihinde, yaklaşık (10) örgüt yanlısı tarafından Avrupa İnsan Hakları 
Mahkemesi önünde bir başka gösteri düzenlenmiştir. 

Öte yandan Strazburg Kleber meydanında 10 Mayıs 2002 tarihinde örgüt yandaşlarınca bir çadır kurulmuş, çadır önünde Abdullah Öcalan'ın posterleri taşınarak slogan atılmıştır. 12 Mayıs günü ise Alzas Loren ve Almanya'nın mücavir kentlerinden gelen 200-250 kişilik grup tarafından gösteri düzenlenmiş, kurulan çadır içerisinde birkaç kişi açlık grevine başlamıştır. 

Bir sonraki gün 11 Mayıs 2002 tarihinde Paris Republique ile Bastille meydanları arasında, yaklaşık 500 örgüt yandaşının katılımıyla PKK’nın terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla gösteri yürüyüşü 
yapılmıştır. 

Avrupa Parlamentosu tarafından 10-13 Haziran 2002 tarihleri arasında Strasbourg'da gerçekleştirilen oturuma katılmak amacıyla anılan ülkeye giden, örgütün Avrupa sorumlularından olan Engin Sincar isimli örgüt 
mensubu öncülüğünde oluşturulan heyet, PKK'nın AB terör örgütleri listesine alınmasını kınamak amacıyla, İngilizce ve Fransızca (700) kadar bildiriyi, AP milletvekillerinin posta kutularına bırakmıştır. 

02 Haziran 2002 tarihinde, Paris'de Denfert-Rochereau ile İtalie meydanları arasında KADEK yandaşı yaklaşık 700 kişinin katıldığı, PKK'nın AB terör örgütleri listesine alınmasını protesto etmek amacıyla gösteri düzenlenmiş, gösteride "AB kararlarını kabul etmiyorum, Kürtler terörist değildir" başlıklı imza kampanyası başlatılmıştır. 

19 Ekim 2002 tarihinde (250-300) kadar KADEK yandaşı tarafından PKK'nın AB Terör Örgütleri Listesine alınmasını protesto amaçlı olarak Republique ve Bastille meydanında bir gösteri yürüyüşü yapılmıştır. Yine, 13 Kasım 2002 tarihinde Fransa’nın Strazburg Kentindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde yaklaşık (40-50) kişilik KADEK yandaşı izinsiz bir gösteri yapmıştır. 
22 Aralık 2002 tarihinde (200) kadar KADEK yandaşınca Fransa/Marsilya Başkonsolosluğumuz önünde teröristbaşı Abdullah Öcalan'ı övücü sloganlar atılmıştır. Devamında, 04 Ocak 2003 tarihinde terör örgütü KADEK yandaşları tarafından Abdullah Öcalan'ın sözde kötü cezaevi koşularının düzeltilerek özgürlüğüne kavuşturulması amacıyla yaklaşık (100) örgüt yandaşının katılımıyla Strazburg'da bir gösteri düzenlenmiştir. 

Yine, 15 Şubat 2003 tarihinde terör örgütü KADEK sempatizanlarınca Öcalan’ın yakalanarak ülkemize getirilmesinin yıldönümü vesilesiyle, Strazburg'da bir gösteri yürüyüşü düzenlenmiş, diğer ülkelerden gelenler de dahil olmak üzere yaklaşık (15.000) kişinin katıldığı söz konusu gösteri yürüyüşü kent merkezindeki tren garı önünde başlayarak Meinau semtinde son bulmuştur. 

Öte yandan, 05 Şubat 2003 tarihinde sözde "Önderliği Sahiplenme ve Demokratik Serhildanı Geliştirme Kampanyası" çerçevesinde, Paris'te yerleşik bulunan Ahmet KAYA Kürt Kültür Merkezi organizesinde, yaklaşık (80) kişinin katılımıyla bir gösteri yapılmış, gösteride, "Kürt Demokratik Halk Birliği" imzalı bir bildiri dağıtılmıştır. 
Keza, 03 Mayıs 2003 tarihinde yaklaşık (20) kişiden oluşan KADEK yanlısı bir grup Strazburg Başkonsolosluğumuz kapısına "Bingöl'deki ölümlerin sorumlusu devlettir" yazılı siyah çelenk bırakmıştır. 

Fransa’da yürütülen PKK faaliyetleri ile ilgili olarak K. G.; “…Hollanda’da Arnaim şehrine bağlı ormanlık bölgede bulunan kampa gittik, kampta yaklaşık (80) kişi bulunmakta idi, kamp sorumluları daha doğrusu burada siyasi eğitim veren kişiler Hasan, Mervan, Dilar isimli örgüt mensupları idi, bu şahıslar aynı zamanda kampın sorumlusu konumundaki örgüt mensuplarıydı, burada üç ay süreyle siyasi eğitim gördüm, çok sayıda dergi ve kitap okudum ve PKK'nın bir elemanı olarak kendimi iyice geliştirdim, bu şekilde örgüte inandım ve faaliyetlere başladım, Hollanda’daki Kamp eğitimi sona erdikten sonra 1996 yılı Ekim ayında Uğur, Hogir ve ben Paris'e gönderildik, kampta siyasi eğitim gören diğer örgüt mensupları da Avrupa'nın diğer şehirlerine gönderildiler, Paris sorumlusu Mehmet Kod ‘un yanına gittik, ben Mehmet'in yardımcısı oldum, Uğur Paris'in bir alanına komite sorumlusu olarak, Hogir Kod ise Marsilya'ya gönderildi, Fransa sorumlusu ise Hani Alkan’dır. 

Paris sorumlusu yardımcılığına getirildikten sonra, Paris'te bulunan (13) alanın komite sorumluları tarafından getirilen paralan teslim aldım, bu parayı da sorumlum olan Mehmet’te teslim ediyordum, Mehmet'te Fransa sorumlusu Hani Alkan'a teslim ediyordu, alan sorumlularından her ay (6-7) bin frank alırdım, aynı zamanda Paris'te her yıl kampanya düzenlenir, orada bulunan Kürt ve Türk kökenli iş adamlarıyla irtibata geçilerek birer aylık maaşlarını alırdım, ben alan olarak Paris'in Montajeole alanında faaliyet gösterdim. Burada bulunan Kürt kökenli vatandaşlara propaganda yaptım, toplanan paralan daha kolaylıkla alınmasını sağladım, Paris'te bulunan her komitede (11) kişi faaliyet göstermektedir, 1997 yılı Haziran ayına kadar bu şekilde faaliyette bulundum…” 

Yine örgüt içinde Fransa’da çalışma yapmış olan E. M.; “…yalnızdım ve yaşımın da küçük olması nedeni ile bu insanların etkisi altında kaldım, çünkü o sıralarda büyük bir boşluk içerisinde idim. Benimle ilişkiye geçen Zinar kod adlı ERNK içerisinde faaliyet gösteren şahıs beni PKK'ye kazandırdı ve kendisinin kızları olan Helin ve Mizgîn ile birlikte beni alarak 
Haziran 1997 tarihinde Fransa'nın Mulhouse şehrinde bulunan büyük bir yeşillik alan içerisinde iki katlı bir binada 50 kişilik grup ile 10 gün süre ile PKK adına Siyasi eğitim gördük. 

Burası Gençlik kampı idi orada bizlere Yurtseverlik, PKK Tarihi gibi konular da ders verdiler. Ders hitamında bana Avesta kod adını taktılar. Öz geçmiş raporları verdik. Kamp sorumlusu Küçük Dilar isimli birisi idi ve kamptakiler in tamamı da bayandı, bilahare eğitim sonunda bizleri arabalarla Hollanda' nın şu an yerini, tam olarak hatırlayamadığım bir yerine götürdüler ve orada da aynı kişilerle birlikte 90 gün süren bir siyasi eğitim devresi gördük. Burada da aynı konularda eğitim gördük…” şeklinde beyanlarla Fransa’daki PKK faaliyetlerini ortaya koymuşlardır. 

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 4

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ  BÖLÜM 4


Hollanda-PKK İlişkileri, 

Hollanda devleti terör örgüte en fazla müsamaha gösteren ülkelerin başında yer almıştır. Nitekim SKP (Sürgünde Kürt Parlamentosu) ve KNK (Kürdistan Ulusal Kongresi) gibi o döne en büyük ve en iddialı paravan örgütler Hollanda Merkezli faaliyet yürütmüşledir. 

Terör örgütü PKK Avrupa alanındaki faaliyetlerini, Doğu ve Güneydoğulu vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkelerde, oluşturduğu çeşitli dernek vs. organizasyonlar vasıtasıyla yürütmektedir. Dönem itibarıyla 
Hollanda'da örgüt, FED-KOM (Hollanda Kürt Dernekleri Federasyonu) güdümünde 11 dernek, 4 birlik ve 3 merkez ile faaliyet göstermiştir. 

Terör örgütünün Hollanda da yaz kampı, izci kampı görüntüsü altında eğitim kampları bulunmaktadır.Terör örgütü PKK faaliyetlerine gösterilen müsamahakâr tutum sebebiyle, örgütün Avrupa faaliyetlerini yönlendiren YDK ve KNK toplantıları da genellikle bu ülkede düzenlenmiştir. Yine, Avrupa'daki örgüt faaliyetlerini koordine eden üst düzey örgüt mensupları Hollanda da rahatça hareket edebilmişlerdir. 

PKK'nın Avrupa Birliği tarafından terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla, 2002 yılının ilk yarısında çeşitli eylemler düzenlenmiştir. Bu çerçevede 01 Mayıs 2002 tarihinde, FED-KOM organizesinde, Lahey'deki Hollanda Dışişleri Bakanlığı önünde yaklaşık 200 kişinin katılımıyla bir gösteri düzenlenmiştir. 

Yine 02 Mayıs 2002 tarihinde, FED-KOM organizesinde, Lahey'deki Hollanda Dışişleri Bakanlığı önünde, yine yaklaşık 150 kişinin katılımıyla bir gösteri daha düzenlenmiştir. 

Örgüt paralelinde Hollanda'da faaliyet gösteren Rumet isimli bir kuruluş öncülüğünde, Avrupa alanına geçiş yapan ve savaş mağduru olarak nitelendirilen örgüt mensup ve yandaşlarına yönelik bir rehabilitasyon 
merkezinin açılması konusunda çalışmalar başlatılmış, Kasım 2002 ayı itibariyle de önemli bir aşamaya gelmiştir. 

2003 yılında Hollanda'daki örgüt faaliyetleri ise, dış temsilciliklerimize siyah çelenk bırakılması ve mitinler düzenlenmesi şeklinde olmuştur. 

Nitekim 27 Ocak 2003 tarihinde, Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto etmek amacıyla KADEK yandaşı 14 kişilik bir grup tarafından Rotterdam Başkonsolosluğumuzun ana giriş kapısına siyah çelenk 
bırakıldığı görülmüştür. 

Öte yandan, Kırmızı Bülten ile uluslararası düzeyde aranmakta iken, 28 Eylül 2001 tarihinde Hollanda'ya yasadışı yollardan girerek iltica talebinde bulunan sözde PKK/ KADEK Yürütme Konseyi Üyesi Sözdar (K) Nuriye Kesbir’in tutukluluk hali 17 Aralık 2002 tarihinde sona ermiştir. 

Kesbir'in 14 Şubat 2003 tarihinde görülen temyiz duruşmasında; adı geçene isnat edilen suçların ciddiyeti nedeniyle iltica başvurusu ile ilgili işlemleri sonuçlanıncaya kadar tutuklanması ve bu süreyi cezaevinde geçirmesi karar altına alınmıştır. 
Hollanda makamlarınca alınan bu karar üzerine yıl içinde ve devam eden dönemde Nuriye KESBİR lehine gösterilerin süreklileşmesine neden olmuştur. 

Nitekim, Hollanda'ya iltica talebinin anılan ülke Danıştayınca 24 Temmuz 2004 tarihinde reddedilmesi üzerine, hakkında Hollanda Adalet Bakanlığı 'nca 07 Eylül 2004 tarihinde verilen Türkiye'ye iade kararının da onanması beklenirken, Hollanda iç hukukunda son merci olan Hollanda Acil Mahkemesi tarafından 09 Kasım 2004 tarihinde söz konusu iade kararı durdurulmuştur. 

Yine yıl içinde, 10 Şubat 2003 tarihinde terör örgütü KADEK yandaşı yaklaşık 75 kişinin katılımıyla Rotterdam Başkonsolosluğumuz önünde Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto eden bir gösteri 
düzenlenmiş, gösteride KON-KURD imzalı bildiri dağıtılmıştır. 

Hollanda Lahey Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar üzerine, Hollanda Adalet Bakanı'nın temyiz başvurusu 2004 yılı Aralık ayında değerlendirilmiş ve 20 Ocak 2005 tarihinde temyiz talebinin sonuca bağlanması 
kararlaştırılmıştır. Bu tarihte ise adı geçenin serbest bırakılması kararı verilmiştir. 

Hollan’da örgütün gençlik merkezi durumunda olan bir ülkedir. Bu ülkede eğitilen gençler, eğitimlerinin akabinde Avrupa’daki faaliyetlerde, Türkiye’deki çalışmalara ve kuzey ıraktaki kmaplara gönderilmektedir. Bu 
kamplarda eğitim gören Delal Kod F. T.’nin beyanları Hollanda daki eğitim faaliyetlerini açıklığı ile göstermektedir. “…Ben 1981 yılında Almanya'nın Nem-Ulm şehrinde dünyaya gelmişim, İlk orta ve Lise birinci sınıfina 
kadar Almanya'nın Ulm şehrinde okudum…13.06.1996 tarihinde Okuldan ayrılarak Dilan Arslan ile birlikte PKK örgütünün arabasına binerek ULM şehrinde bulunan PKK örgütünün Derneğine gittik… 

Aynı tarihte Ulm şehrinden Hanifî Kod'un kullandığı Derneğinin arabası ile yola çıktık, yaklaşık 200 Km. gittikten sonra Nurunberg şehrine geldik, bizi götüren şahıs benimle Dilan Arslan'ı bir Yurtsever Ailenin evine götürüp bıraktı… bu evde kaldığımız süreç içerisinde ev sahipleri gönderileceğimiz kampm çok rahat bir yer olduğunu burada kendi kültürümüzün yani Kürt kültürünü öğrettiklerini burada çok iyi bir eğitim göreceğimizi anlatmakta idiler… 

…Bu aile bütün ihtiyaçlanmızı karşılıyorlardı. Bizleri hiç dışarı çıkartmıyorlar dı, ancak bizlere verilen kitaplan okuyorduk… bizi Yurtseverlerin getirmiş olduklan (3) arabaya bindirerek Hollanda'nın Amheim şehrine götürdüler bu yolculuğumuz yaklaşık (10) saat sürdü, benim bulunduğum arabada Dicle Kod, Dilan Kod, Zindan Kod, Polat Kod bulunmakta idi. 
Hollanda'nın Arnheim şehrinde bizleri ikişer ikişer ayırarak buradaki Yurtsever ailelere dağıttılar…Kamp; büyük bir ormanlık alanın kenarında kurulmuş,daha çok gençler için hazırlarmış kamp yerini andınyordu ancak duvarda asılı resimler vardı bu resimler bir kutlama anında çekilmiş resimlerdi bu resimlerde yaşlılar vardı, eğitim süresince bizim dışımızda kimse yoktu yalnız birkaç kez yabancı kişiler geldi, yabancılar geldiğinde bizi dershanelere sokarlardı, bu kampm sahibi yaşlı bir Hollandalıydı. Girişteki 1. koğuş iki katlı olmak üzere diğerleri tek katlı içice girmiş tek katlı (7) binadan oluşmuştu… Kampa vardığımızda Kamp sorumlusu Dilar Kod adlı örgüt mensubu bizleri karşıladı… daha sonra hepimizi birlikte Dilar Kod adlı kamp sorumlusu çağırdı, öz geçmişimizi aldı, bizleri o gün serbest bıraktı. 

Kampta toplam (100) kişi bulunmakta idi, ikinci günü bizleri toplayarak mangalara ayırdılar, üçüncü günü ise eğitime başladık… Bu video kasetlerde Örgütün kamplarından görüntüler Öcalan’ın konuşmaları ve PKK Terör Örgütü mensuplarınca Türkiye'deki Jandarma Karakolu'na yönelik saldın eylemlerim içeriyordu kasetleri seyrettikten sonra bir değerlendirme yapılıyordu, seyredenlere duygu ve fikirleri soruluyordu, konuşanlar hep kendilerinin beden olarak burada bulunmalanna rağmen ruhen orada olduklannı kendilerinin de bu savaş ortamına gitmek arzusunda olduklarını, mücadeleyi desteklediklerini falan söylüyorlardı… 

Toplam yaklaşık (30) erkek örgüt mensubu eylem ve faaliyetlerde bulunmak üzere Türkiye'ye gönderilmek üzere ayrıldılar… Dicle Kod ve Berfin Kod isimli örgüt mensuplan Almanya içerisinde örgütün Bürokratik işlerinde ve Bilgisayar işlerinde görevlendirildiler, bunlar Almanya'da doğup büyüdükleri ve bu görevlere uygun nitelikte olduklan için  görevlendiril mişlerdir. Aynca Dilan Kod, Eylem Kod ve Nujin Kod isimli örgüt mensuplanda MED-TVde çalışmak üzere görevlendirildiler…” 

Hollanda da faaliyet gösteren örgütün eğitim kampında yetiştirilen kişiler bilahare değişik görevlere gönderilirken, bu kişilerin ayrıca Türkiye’ye faaliyet gösteren siyasi partilere gönderildiği görülmüştür. Dilan 
Kod G. Ö.’nın beyanları bu siyasi partilerin PKK güdümünde politika yaptıklarını ortaya koymaktadır. Dilan Kod; “1995 yılının sonlarına kadar bunlarla birlikte faaliyet yürütüm. Bu arada Mahmut Kod adlı militan Hollanda sınırları dahilinde bulunan PKK’nın eğitim kampına göndererek bir aylık eğitime alındım, bu devrenin ismi ise Zafer Eğitim Devresi idi. Eğitimi Hoca Kod, Medya Kod ve ismini hatırlamadığım kişiler veriyordu. Eğitimde hatırlayabildiğim kadarıyla (40) kişi kadar idik. Bu eğitim bitikten sonra Hollanda'da Hoca Kod’un yanında kaldım. Beni Amsterdam’a götürdü ve Yurtsever Ailelerin evinde kalmakta idim, yaklaşık bir ay kadar burada kaldım, kaldığım süreç içerisinde çalışmalara devam etmekte idim. bu arada yine bir eğitim devresi daha başladı, bu eğitime de yaklaşık (60) kişi alındı. 

Eğitim sonrası Hoca Kod bani İstanbul’a göndereceğini söyledi, bende kabul ettim, 1996 yılı ocak-Şubat aylarında yapılan eğitim tamamlandıktan sonra bu arkadaşlarda Türkiye'ye gönderilmek üzere Hollanda ya getirilecek ayrı ayrı ve tek tek evlerde bekletiyorlardı, bunlar birbiriyle görüştürülmüyordu. Bu arkadaşlar Avrupanın çeşitli yerlerinde gelmişlerdi… 
Benim İstanbul'a geleceğim belli oldu, Çünkü, benim fiziki sorunlarım olduğundan dolayı kırsal alana gidemezdim, Hoca Kod Türkiye'ye İstanbul’a gittiğime" de görevimin kesin belli olmadığını, ancak İl HADEP bünyesinde kadın çalışmaları yürüteceğim söylendi, ama giriş noktasında kendim ilişki geliştirecektim ve kendim çalışmaya başlayacaktım, peryodik olarak 
ayda bir veya iki ayda bir arayacaktım. Amaç legal zemini güçlendirmekti, 1996 yılı Nisan ayında Hoca kod bana 800 Mark vererek birde Amsterdam dan Atina’ya kesilmiş Uçak biletimi verdi, ayrıca birde bir pasaport verdiler, pasaportun kimin adına kayıtlı olduğunu hatırlayamıyorum. 

 Nisan ayı içerisinde Atina Hava alanında indim, Bana Atina ERNK komitesine ait bir telefon numarasını vermişlerdi, bende buraya telefon açtım, geldiğimi söyledim, beni Havaalanından iki erkek şahıs karşıladı, beni yanlarına alarak Atinada bulunan bir Yurtseverin evine götürdüler, bu evde (10-15) gün kadar kaldım… orada tanımadığım bir şahsa teslim etti, o şahıs beni yanına alarak illegal yollardan Meriç nehri kenarında bulunan bir kayıkla Türkiye tarafına geçiş yaptık. karşıya geçince motorsikletie beni Keşan’a kadar getirdi…” şeklinde beyanda bulunarak örgütün Türkiye’deki 
siyasi uzantılarına elaman yetiştirdiğini ortaya koymaktadır. 


Örgütün Avrupa Sorumlusu bu ülkede kalması, tüm örgüt toplantıları ve Avrupa Konferanslarının bu ülkede yapılması da örgütün Hollanda’da ne denli rahat hareket edebildiğini göstermektedir. Buna göre Avrupa'dan Kuzey Irak'a veya Şam'a gönderilecek örgüt mensupları sahte pasaport ile Amsterdam Hava alanından çıkış yapar. Yine Avrupa'ya gelecek olan örgüt mensupları da genel de buraya gelir ve yakalanmaları halinde Türkiye'ye verilmez. Yakalanan örgüt mensuplarını iki gün süre ile gözaltına alınır,  akabinde de kendilerine iltica isteği ile birlikte iltica belgesi verir ve serbest bırakır. Örgütün yoğunlaştırılmış kadro eğitimleri düzenli olarak bu ülkede yapılır. 

İsveç-PKK İlişkileri, 

İsveç'te Hollanda gibi bölücülük faaliyetlerine yönetim düzeyinde en ılımlı yaklaşan ülkelerin başında yer almıştır, İsveç yönetimi, terörist eylemleri nedeniyle örgüt üst yönetimine mesafeli yaklaşsa da paravan kuruluşlarına her zaman kucak açmıştır. 

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkedeki olaylar da Mayıs 2002 ayı itibarıyla tırmanmıştır. 
Nitekim 01 Mayıs 2002 tarihinde, 1 Mayıs kutlamaları çerçevesinde KADEK yanlılarından oluşan 100 kişilik bir grup, Stockholm şehir merkezinde örgüte müzahir pankartlarla yürüyüş yapmıştır. 

Akabinde 02 Mayıs 2002 tarihinde KADEK yanlısı 20 kişiden oluşan bir grup İsveç Parlamentosu önünde toplanarak PKK'nın AB tarafından terör örgütleri listesine alınmasını protesto amaçlı bir gösteri gerçekleştirmiştir. Bir sonraki gün 03 Mayıs 2002 tarihinde, PKK'nın AB tarafından terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla, örgüt yanlısı yaklaşık 65-70 kişi tarafından örgütü temsil eden flamaların yanı sıra, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ın posterlerini taşıyarak Stockholm'de İsveç'çe bildiri dağıtılmıştır. 

Örgüt faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülkelerin başında yer alan İsveç'te de 2003 yılı içinde gösteri yürüyüşü, bildiri dağıtma gibi çeşitli eylemler geliştirilmiştir. 

Nitekim İsveç Kürt Dernekleri Konseyi tarafından, 17 Ocak 2003 tarihinde Stockholm'de aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 100 kişinin katılımıyla " Öcalan'ı Savunma ve Sahiplenme " kampanyası çerçevesinde bir gösteri yapılmıştır. 

Yine 01 Şubat 2003 tarihinde YCK (Kürt Gençlik Birliği) mensupları tarafından " Önderliği Sahiplenme ve Demokratik Serhildanı Geliştirme Kampanyası" çerçevesinde, Stockholm şehir merkezindeki Sergels Torg meydanında yaklaşık 70 kişinin katılımıyla gösteri düzenlenmiştir. 

Öte yandan, 08 Mart 2003 tarihinde Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, Stokholm kentinde İsveç'teki çeşitli kadın hakları kuruluşlarının katılımıyla bir gösteri düzenlenmiş, gösteriye KADEK paralelinde faaliyet gösteren "Özgürlük ve Barış İçin Kürt Kadınları" isimli bir grup ta iştirak ederek bildiri dağıtmıştır. 

09 Mart 2003 tarihinde Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, örgüte mensup kişilerce Stokholm şehir merkezindeki Sergels Torg meydanında yaklaşık 60 kişinin katıldığı bir gösteri düzenlenmiş olup, gösteride örgütün 
bayrakları ve çeşitli pankartlar taşınmıştır. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 3

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ  BÖLÜM 3


RAF ve PKK Terör Örgütlerinin İlişkileri, 

Kızıl Ordu Fraksiyonu (Almanca: Rote Armee Fraktion - RAF), Baader-Meinhof Grubu ya da Alman basınında Çetesi olarak da bilinen radikal sol görüşlü bir örgüttür. 

II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Almanya'nın en etkin ve bilinen örgütü olup, kendini şehir gerillası olarak tanımlamıştır. RAF, 1970'lerden 1998'e kadar aktif faaliyet göstermiş ve özellikle 1977 yılında Alman Sonbaharı 
olarak bilinen ulusal krize yol açan eylem dahil pek çok kanunen ağır suç sayılan eyleme imza atmıştır. 

30 yıllık varlığı boyunca örgüt çoğu şoför, koruma görevlisi gibi ikincil hedeflerden oluşan 34 kişinin ölümüne, birçok kişinin de yaralanmasına yol açmıştır. J2M ve SHK gibi diğer Alman militan gruplarıyla bağlantı 
içinde olup, seksenli yıllarda İtalyan solcu grubu Kızıl Tugaylar, Belçikalı solcu grup Savaşan Komünist Hücreler, Filistinli solcu grup Filistin Kurtuluş Örgütü, Fransız solcu grup Action Directe ve İrlandalı örgütler PİRA ile de 
bağlantılar kurmuşlardır. 

Burada kısaca hakkında bilgi verdiğimiz RAF örgütünün diğer bir destekçisi de PKK terör örgütü olmuştur. Bu destek karşılıklı bir dayanışma olup, birçok RAF üyesi PKK’nın şehir ve kırsal faaliyetlerine aktif olarak 
katılmıştır. 

1992 yılına gelindiğinde ise PKK’nın kadroları Avrupa alanı için geçmiş yıllara göre farklı bir yöntem izleyerek artık açıktan faaliyet yürütme kararı almışlardır. Bu amaçla ilk sözde resmi bürolar Köln, Mainz, Offenburg, 
Russelheim, Oldenburg ve Dortmund da kurulmuştur. Büroların kurulumundan sonra örgütün Alman Kızılordu Fraksiyonu-RAF terör örgütü ile ilişkileri daha da artarak devam etmiştir. Alman Anayasa Koruma Örgütü (BFV)’nin başkan yardımcısı Peter Frisch’in verdiği bilgilere göre; 1992 yılında bazı RAF üyelerinin PKK lehine Almanya’nın Bonn kentinde yapılan gösterilere katılmış ve bazı RAF üyeleri de Türkiye’ye turistik seyahatler adı altında kuryelik yapmışlardır. 

Bununla birlikte bu yıl Kuzey Irak’a yardım malzemesi götürdüğü söylenen 40 Alman kamyonunda füze rampaları, roketatarlar, havan topları ve kamuflaj malzemeleri ele geçirilmiştir. Bu olayın akabinde yapılan 
tahkikatta, tırları yardım adı altında bölgeye gönderen kuruluşun Alman Lutheran Kilisesi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum Almanya-PKK–Klise ilişkisi açısından ibret vericidir. Bu ve benzeri hadiselerin ortaya çıkması ve Türk hükümetinin baskıları neticesinde Alman İçişleri Bakanı Kanter PKK faaliyetlerinin ülkesinde yasaklandığını açıklamak zorunda kalmıştır258. 

1992 yılında ayrıca Otonom Grubu üyesi Alman kökenli gazeteci Stefan Waldberg Kasım 1992’de PKK kuryeliği yaptığı gerekçesi ile Diyarbakır DGM savcılığınca tutuklanmıştır. Yine 1995 yılında Karen Braun ve Andreas Landwern adında iki Alman Kapıkule sınır kapısında PKK’ya ait propaganda kasetleri ile yakalanmışlardır 259. 

Yine 1996 yılında Almanya-Avusturya sınırında yakalanan bir örgüt mensubunun üzerinden Alman Devrimci Hücreler örgütüne bir not götürdüğü görülmüştür. Bu notlarda ele geçen belgeler ve daha sonra PKK’ya katılan RAF kökenli PKK’lı militanların ifadelerine göre, PKK mensupları Almanya’da yıkıcı faaliyet yürüten bir örgüte destek sundukları ortaya çıkarılmıştır260. 1995 yılında kadın yapılanması olan YAJK’ın kurulmasının akabinde, 

Avrupa’da alanından daha fazla Avrupa asıllı militanın örgüte katılması hedeflenmiştir. Bu nedenle Helin Ateş adlı bayan örgüt mensubu bu çalışmaları yapmak amacı ile Almanya’da görevlendirilmiş olup, yukarıda sayılan katılımlarda bu çerçevede gerçekleşmiştir. 

Bilindiği gibi Almanlar süreç içerisinde bazen Türkiye bazen de PKK lehine kararlar alarak her iki kesimi de idare etme siyasetiyle hareket etmiştir. Bu siyasetin yansıması olarak Alman hükümeti 1997 yılında PKK’nın ülkesinde yardım toplamasını yasaklamıştır. Alman ceza kanununun 129. maddesinin (a) bendine göre, terör örgütü kabul edilen örgütlere üye olmak ve yardım etmek suç sayılmıştır. Bu yasa kapsamında 1998’de Köln ve Hamburg’da, Aralık 1999 da ise Berlin’in Kreuzberg semtinde bazı örgüt evlerine baskınlar yapılmış, ayrıca bu baskınlarda RAF üyelerinin örgütle birlikte hareket ettikleri ortaya çıkartılmıştır. Yine örgüt içerisinde sayısıları 5–6 
kişi olan eski RAF mensubu Alman kökenlilerin hali hazırda PKK kamplarında oldukları tespit edilmiştir261. 

1997 yılında Alman kökenli bir PKK örgüt mensubu örgütte kaçarak Türk güvenlik güçlerine teslim olmuştur. Bu kişi ifadesinde devrimci anlayışlarla örgüte katıldığını ama beklediği gibi bir örgüt bulmadığından kaçtığını ifade etmiştir. 1998 yılında bir Alman kökenli erkek PKK mensubu kırsaldan kaçarak Almanya’ya ulaşmış ve örgütçe infaz kararının verildiğini ifade etmiştir. 1997 yılında çatışmada yaralanan bir Alman kökenli örgüt 
mensubu bu dönem KDP tarafından gözaltına alınmış, akabinde ülkesine gönderilmiş, bir diğer Alman kökenli örgüt mensubu da 1998 yılında Van kırsalında ölü olarak ele geçirilmiştir262. 

Belçika-PKK ilişkileri, 

Bu ülkede de yine Kürt orijinli nüfusun sayısal gücüne bağlı olarak örgütün aktif faaliyetleri olmuştur. Belçika'nın AB’nin bir nevi başkenti olduğu savı, örgüt faaliyetlerini bu ülkede ısrarla tırmandırmak istemesinin ana 
nedenidir. 

 KADEK mensuplarınca, PKK'nın AB tarafından hazırlanan terör örgütleri listesine alınmasını protesto amacıyla; 1 Mayıs 2002 tarihinde Brüksel'de bulunan Avrupa Parlamentosu önünde 70 kişilik bir grup tarafından gösteri düzenlenmiş, anılan gösteride kırmızı bültenle aranan KNK üyesi Remzi Kartal ile KON-KURD Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Kaya birer konuşma yapmıştır. 

Brüksel'de 1 Mayıs 2002 İşçi Bayramı etkinlikleri yapılan çerçevesinde yapılan gösteride KADEK mensuplarınca kurulan Kürdistan Kızılayı tarafından bir stant açılmıştır. 

Yine 04 Mayıs 2002 tarihinde, KADEK mensuplarınca PKK'nın Avrupa Birliği Terör Örgütleri Listesine alınmasını protesto amacıyla, Brüksel'deki Lüksemburg meydanında yaklaşık (600) kişinin katılımıyla bir gösteri düzenlenmiştir. 

Belçika'da KADEK örgütü paralelinde faaliyet gösteren Kürdistan Komitesi isimli oluşum, 07 Mayıs 2002 tarihinde bir basın bildirisi yayınlayarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin yanı sıra, Irak'ın Kuzeyindeki alana yönelik gerçekleştirdiği operasyonları protesto etmiş, bunun yanı sıra AB'nin PKK'yı terör örgütleri listesine alma kararını geri çekmesi için taleplerde bulunmuştur. 

Yine 01 Haziran 2002 tarihinde, KADEK mensupları ve KADEK'e müzahir kadın örgütleri Belçika Birimleri (PJA) ve Belçika Kürt Dernekleri Federasyonu (FEK-BEL) tarafından, Anvers'te faaliyet gösterecek olan 
"Helina Kurdan" (Kürtlerin Yuvası) isimli Kürt Kadın Derneği kurularak, açılışı gerçekleştirilmiştir. Açılışa aralarında; Belçika Federal Parlamentosu Flaman Yeşiller Partisi Milletvekili Leen Laenens, KON-KURD temsilcisi 
Devrim Arslan, Kürt Kültür ve Sanat Akademisini temsilen Ozan Eylem, Louvairi'de bulunan Mezopotamya Derneği Başkanı Abdullah Akay ve KADEK-YDK temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 100 kişi katılmıştır. Leen Leanens Flamanca olarak kısa bir konuşma yaparak, örgüte desteğini göstermiştir. 

Yine Belçika Saha Yönetimince KADEK güdümünde yayın yapan Kürdistan’ın Sesi radyosu için Brüksel'de bir bina satın alınması amacıyla 1,5 Milyon Euro değerinde iki ayrı bina belirlenmiş binalardan birinin satın alınması için gerekli paranın 2002 yılı para toplama kampanyalarından temin edilmesi planlanmıştır. 

Bilindiği üzere Avrupa'daki örgüt yandaşları çeşitli vesile ve bahaneler ile Avrupa'da yılda bir kaç kez geniş çaplı para toplama kampanyaları düzenlemektedirler. Bu kampanya döneminde örgüt mensuplarınca, 
Brüksel'de Belçika makamlarının izniyle Borsa Meydanında gösteri düzenlenmiş ve borsa binasına Abdullah Öcalan’ın posteri asılarak, halktan para toplanmıştır. 

Yine 09 Ocak 2003 tarihinde Brüksel şehir merkezinde bulunan Agora meydanında müzikli bir gösteri düzenlenmiş ve gösteride yaklaşık (35-40) örgüt yandaşı görev almış, bu gösteride Abdullah Öcalan’ın serbest 
bırakılması amacıyla bir imza kampanyası başlatılarak bildiri dağıtılmıştır. 

Örgütün Belçika’da yürüttüğü faaliyetlerle ilgili Delal Kod F. T.’; “Hasan Kod Beni kamptan alıp Belçika içerisinde ancak tam yerini bilmediğim yeni açılan üçüncü bir kamp yerine götürdü, burada da birinci kampta olduğu gibi yaklaşık (60-70) tane genç vardı…Dirok Kod burada eğitmen olarak görevlendirilmişti, bunun yanında kaldım. Ertesi gün akşama doğru 
Dirok Kod ile birlikte YAJK'ın yani Kadın Örgütlenmesinin konferansının yapılacağı Belçika'da bir kentte gittik. Konferansın yapıldığı ev iki katlı bir evdi ve ev sahipleri Belçikalıydı, konferansın üç gün süreceği söylenmişti, ancak ben ayrıldıktan sonra uzatılmış, ben burada iki gün kaldım, Yılmaz Kod'un yerine gelen Avrupa sorumlusu geldi, bu konferansta bulunan gençlik sorumlusu Serkef Kod gençlik sorumlusuydu, Almanya'nın Kuzeyi Hannover, Bielefeld, Hamburg, Köln, Kiel, Kassel gibi şehirlere bakıyordu. Beni de yanına vererek görevlendirdiler. İkinci gün bu örgüt mensubuyla birlikte oradan ayrıldık… Kadınlar konferansı hem yurtsever hem de kadro kadınlar için faaliyet konusunda eksiklik, aksaklıklarla, öz eleştiri yapıldı, bundan sonra nereler yapılması nasıl yapılması konusu tartışıldı konferans sonunda kararlar alındı, ancak ben yoktum…” 

 DHP Sorumlusu F. D.; “…Belçika’da örgütü parlamenter dostları vardır. Örgütün siyasal düzeydeki kurumları genelde burada faaliyet gösterir. MED TV ve sözde Kürt Parlamentosu burada bulunur. 
Belçika da çiftlik kiralanarak buradaki gençlere yönelik siyasi eğitimler yaptırılır…” 

R. T.; ”… örgüt mensubunun talimatlarıyla Belçika’da ben ve Sinan Kod birlikte sorumlu olarak faaliyetlere başladık. Burada ki faaliyetlerimiz; Sterke Civan (Gençliğin Yıldızı) ve Serxwebun isimli dergileri satmaktı, elde ettiğimiz paraları Mustafa Kod isimli örgüt mensubuna teslim ediyorduk. Ayrıca FEDAİ GERİLLAYI DONATMA kampanyası adı altında bir çalışmaya başlayarak örgüte sempati duyan ve örgütün yaptığı gösterilere katılan gençlerden yılda bir defaya mahsus olmak üzere kişi basma 2.000 (iki bin) Mark para alarak toplam 60.000 (Altmış bin) Mark para toplayarak Mustafa Kod isimli örgüt mensubuna teslim etmekte idik. 1999 yılı başlarında sorumlum olan Roni Kod'un talimatıyla Belçika'nın Antwerpin şehrinde 
PKK örgütü içerisinde ERNK faaliyetleri gösteren Doğan Kod isimli örgüt mensubunun İtalyanlardan ve Kürt kökenli olmayan Türk vatandaşlarından PKK örgütü adına zorla para alındığını söyleyerek, benim de buraya giderek bu konuları araştırmamı söyledi. 

Bunun üzerine ben Belçika'ya gittim burada bulunan ve şikayet eden şahıslarla görüştüm. Bunun üzerine bir rapor yazarak burada bulunan örgüt içerisinde sorumlu olan İbo Kod İbrahim adlı örgüt mensubuna verdim. Aradan 3 hafta kadar geçtikten sonra Hollanda'dan gelen (3) örgüt mensubu ile buluşarak Doğan Kod isimli örgüt mensubunu yakalayarak 
sorguladık. Daha sonra bu üç arkadaş Doğan Kod adlı örgüt mensubunu alarak Hollanda'ya götürdüler. Daha sonra talimat gereği Hollanda'ya gittim, Hollanda'da bulunan örgütün kampında faaliyet gösteren örgüt militanlarına lojistik malzeme ve yemek temini ve Gençleri örgütlemek örgütün yayınlarını dağıtmak şeklinde faaliyetlerimizi sürdürüyorduk. 

Belçika bölge sorumlusu Roza Kod, Brüksel Bölgesi sorumlularından Cevdet ve Fadıl, Belçika YCK yapılanmasından Sorumlu olan Roni Kod’dur. Sonra ben, Rıdvan, Turgay, Sabrı Kod, Diyar kod, Agit Kod, Berzan Kod, İntikam kod, Torhıldan Kod şeklinde idi. Belçika MLKP örgütü Sorumlusu ise Cafer Kod’dur. Belçika'dan Hollanda'ya geçtikten soma Roni Kod'a bağlı olarak Hollanda'da bulunan PKK örgütünün Siyasi eğitim kamplarının Lojistik sorumluluğu verildi. Hollanda'nın Arnheim kentinde 3, Endhoven kentinde 3, Zwolee kentinde de 2 kamp olmak üzere toplam 8 adet faaliyet gösteren kamp bulunmaktaydı. Ben bu kamplarda bulunan kişilerin yiyecek ihtiyaçlarım karşılıyordum…” beyanlarıyla örgütün Belçika’daki faaliyetleri ortaya konumuştur. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 2

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ  BÖLÜM 2

Almanya-PKK İlişkileri, 

Almanların Kürt meselesine ilgisi önceki bölümlerde izah edildiği gibi 1800’lü yıllara kadar uzanmaktadır. 
Almanlar klasik Batı emperyalist düşüncesi ekseninde Ortadoğu’da bölünmüş, zayıf devletlerin varlığını esas almıştır. Bunun yanında Ortadoğu’da var olan ülkelerdeki etnik ve dini farklılıkları belirginleştirip, suni sorunlar meydana getirmeyi esas almıştır. 

Almanların Ortadoğu’da geliştirdiği siyasal faaliyetlerin merkezinde ise İran bulunmaktadır. İslam Devriminden sonra Batı dünyası tarafından tecrit edilen İran'la ilişki geliştiren ilk devlet Almanya olmuştur. Almanya’nın İran'daki yatırımları önemli bir meblağ tutmakta olup, siyasi ve diplomatik alanda da İran'ı en çok destekleyen ülkedir. İran'la ilişkilerinin temeli ise 1. Dünya Savaşı sürecinde Alman ajanlarının İran'daki faaliyetlerine dayanmaktadır. O dönemde İngilizlere karşı ayaklanmaları kışkırtan Alman ajanları, bu çabalarında epey de başarılı olmuşlardır. 

Almanya'nın özelde Avrupa, genelde Avrasya'daki güç dengelerini etkileyecek bir askeri gücü olmamasına karşın, gerek ekonomik gücü, gerekse AB içinde oynadığı etkin rol nedeniyle, stratejik bir konumda olup, 
Avrasya'daki güç dengelerini etkileyebilecek, kendi başına kurucu bir gücü olmasa da, kurucuların işini bozabilecek bir potansiyele, açığa çıkmış güce sahip olduğu açıktır. 

İki dünya savaşına neden olmuş bir devletin "kötü" mirasına sahip ve askeri gücü gelişkin olmayan bir devlet olarak Almanya, stratejisini ancak ekonomik güç ve reformcu yöntemlerle sürdürmek durumundadır. İnsan Hakları sicilindeki kara lekeleri silebilmek ve dünya halklarının güvenini kazanabilmek için Avrupa kamuoyunun bu konudaki hassasiyetlerini de dikkate alarak, azınlıkların korunması vb. konularda girişimlerde bulunmaktadır. Bunun da ancak konjüktürel bir tavır olarak ortaya çıktığı muhakkaktır. Sistemin genel çıkarları gerekli kıldığında ise, azınlık ve insan hakları ihlallerine çok da önem vermediği her defasında görülmektedir. 

Buradaki anlatımlardan da görüleceği gibi İran üzerinden Ortadoğu’daki sistemi düzenlemeye, yine bu yöntemle bölgede beklentileri olan diğer ülkelere yönelik karşı politika geliştirmeye çalışmaktadır. 

Almanlar ülkemizi her konuda özellikle de insan hakları konusunda baskı altında tutmaya çalışmaktadır. Türkiye’ye yönelik baskıda her dönem başı çekerken, İran’da yaşanan tüm anti demokratik, katı etnik ve mezhepçi 
uygulamalara, Türk, Azeri, Türkmen, Kürt, Luri, Gori, Arap kökenlilerin Farslaştırma politikalarına ve kadına uyguladığı anti demokratik yaklaşımlarına sessiz kalmıştır. 

İran’da yaşayan 30 milyon Türkün (Azeri, Türkmen, Hazara v.b.) varlığı, Almanya’da yaşayan 2,5 milyon kökenli Türk kökenlilerin her geçen gün nüfus ve ekonomik olarak güçlenmesi gibi unsurlar, adı geçen devletler 
tarafından diğer bir tehdit unsuru olarak algılanmıştır. 

Hem Almanlar hem de İranlılar ülkelerinde ki Türkleri ve Kürtleri kendileri için tehdit gördüklerinden bu grupları ayrı ayrı örgütleyerek, kendi aralarında çatıştırma yoluna sıkça başvurmuştur. 

Yaklaşık (2,5-3) milyon Türk vatandaşının yaşadığı Almanya'da, terör örgütü PKK'nın, sayıları 60-70 bin arasında değişen müzahir bir kitleye sahip olduğu değerlendirilmektedir. 

Terör örgütü Almanya'yı eleman temini, maddi kaynak sağlanması ve propaganda amaçlı kullanmaktadır. Bu doğrultuda örgütün, Avrupa genelinde en çok parayı Almanya'dan elde ettiği bilinmektedir. Almanya'da faaliyet gösteren örgüt mensupları, yasal olarak faaliyet gösteren dernek, halk merkezi, kültür merkezi, dayanışma merkezi, enformasyon merkezi, enstitü, birlik vb. kuruluşlar içerisinde kamufle olmuş durumdadır. 

Bu ülkedeki örgüt faaliyetleri 1993 yılında yasaklanmış olmasına rağmen, tabelasında PKK ibaresi bulunmayan pek çok dernek ve kuruluş faaliyetlerini sürdürebilmiştir. 

Yine KON-KURD'a bağlı olarak faaliyet gösteren ve Almanya'daki örgüt yandaşı derneklerin federasyonu olan YEK-KOM da terör örgütünün Almanya'daki legal görünümlü etkinliklerinde önemli bir yere sahiptir. Bu 
dernekler haricinde de Almanya'da örgüt yararına faaliyet yürüten çeşitli adlar altında (birlik, enstitü, kültür/enformasyon merkezi, yardım fonu, kültür evi) yüz civarında sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. 

Terör örgütü mensuplarına yardım ve örgüte gelir temini için kurulmuş bulunan, aynı zamanda Almanya'nın üç şehrinde temsilciliği olan, sözde Kürt Kızılayı (Heyva Sor a Kürdistan) öne çıkan bir diğer oluşumdur. 

Almanya'da yürütülen faaliyetler çerçevesinde KADEK mensupları tarafından Dormagen şehrinin sanayi bölgesinde atıl bir bina belediyeden kiralayarak Kürt Kültür Merkezi'ne dönüştürülmüştür. 

Örgüt elemanlarının organizesinde 01 Haziran 2002 tarihinde Essen şehrinde yaklaşık 150-200 kişinin katılımıyla, PKK'nın AB terör örgütleri listesine dahil edilmesini protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenlenmiştir. 
Yine aynı tarihte Hannover’de, yaklaşık 500 kadar örgüt yandaşı tarafından, “Kürtler Terörist Değildir” yazılı pankartlar açılmış, Biji Öcalan, Terörist Türkler ibareli sloganlar atılmıştır. 

Nitekim Almanya'da KADEK yandaşlarınca 09 Ekim 2002 tarihinde Bochum şehir merkezinde yaklaşık 150 kişinin katılımıyla bir gösteri yürüyüşü düzenlenmiş, yürüyüş esnasında;"Yaşasın Apo", "Biz Terörist Değiliz", "Öcalan'a Özgürlük, Kürdistan’a Özgürlük" yazılı pankartlar açılmış, Abdullah Öcalan’ın ait posterler taşınmış ve "9 Ekim'de Abdullah Öcalan'a Karşı Yapılan Komplo Bölge Halklarına ve insanlığa Karşı Yapılmıştır" başlıklı ve YDK imzalı bir bildiri dağıtılmıştır. 

Yine KADEK sempatizanlarınca 13 Ekim 2002 tarihinde Hamburg'da meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirilmiş, Hamburg Kürdistan Halk Evi tarafından tertiplenen ve aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da 
bulunduğu yaklaşık 100 kişinin katıldığı ve önceden düzenlenen güzergâh üzerinde devam eden ve Başkonsolosluğumuz yakınında gerçekleştirilen gösteride konuşmalar yapılmış, Kürtçe ve Türkçe sloganlar atılmış ve "Abdullah Öcalan'a karşı girişilen uluslararası komployu kınıyoruz" yazılı siyah bez afiş taşınmıştır. 

Almanya’nın Freustroyt kentinde, Kürt öğretmenleri Derneğince, Kürtçe öğretimine yönelik yaklaşık 50 öğrenciye Zaza ve Gurmanç dillerinde dersler verilmiş, benzer kursların dernek ortamından çıkartılarak, resmi 
okullarda da yaygınlaştırılması yönünde girişimler başlatılmıştır. 

Alman polisince 14 Kasım 2002 tarihinde, Münih Med Kültür Evi'ne yapılan uygulama esnasında, dernekte bulunan bilgisayar, cep telefonu, faks ile çok sayıda yayın ve belgeye el konulmuştur. Yine 14 Kasım 2002 tarihinde ve Münih'te 150 polisin görev aldığı büyük bir baskın düzenlenerek KADEK'le irtibatlı oldukları gerekçesiyle 25 evde ve "Med-Kultur-Haus" adlı dernek binasında arama yapılmıştır. 

Bu gelişmeler sırasında örgüt yandaşları tarafından Almanya genelinde gerçekleştirilen eylemlere karşılık, Alman makamlarınca tedbirler arttırılmıştır. 

2003 yılında Almanya'daki faaliyetler, yine gösteri yürüyüşleri, mitingler, imza kampanyası, acılık grevi gibi eylemler olarak sürdürülmüştür. 

Nitekim Avrupa genelinde olduğu gibi Almanya'da 2003 yılı örgüt faaliyetlerinin tırmandığı bir yıl olmuştur. Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını protesto etmek amacıyla 27 Ocak 2003 tarihinde Almanya’nın 
Duisburg şehrinde bulunan Kürt Dayanışma Merkezi'nin organizesinde gösteriler düzenlenmiş, yine aynı amaçla, 25 Ocak 2003 tarihinde Medya Kültür Merkezi tarafından Duesseldorf tren istasyonunda bir başka gösteri, keza 2 Ocak 2003 tarihinde Münster'de, 11 Ocak 2003 tarihinde Hamburg'da, 01 Şubat 2003 tarihinde Heumarkt'da paravan dernek ve kuruluşlarca benzer nitelikte gösteriler yapılmıştır. 

Yine Abdullah Öcalan'ı "Sahiplenme ve Savunma" kampanyası kapsamında KADEK Almanya Essen Kürt Veliler Derneği organizesinde, 08-14 Şubat 2003 tarihleri arasında açlık grevi eylemi düzenlenmiş, diğer iki açlık 
grevi eylemleri de Hannover'de bulunan örgüt mensuplarınca, 27.01-02 Şubat 2003 tarihleri arasında Marktkirche meydanında, 13-14 Şubat 2003 tarihlerinde de Steintor meydanında kurulan çadırda sürdürülmüştür. 

Duisburg Kürt Veliler Derneği organizesinde, 13 Şubat 2003 tarihinde bir miting düzenlenmiş, KNK üyesi Mehmet Emin Pencevvını öncülüğünde 2003 Ocak ayı içerisinde başlatılan imza kampanyası sonuçları 15 Şubat 
2003 tarihinde Berlin'de düzenlenen basın açıklamasında kamuoyuna duyurulmuştur. Bu kapsamda Avusturya Kürt Dernekleri Federasyonu, Avusturya’nın en büyük dini kurumu olarak kabul edilen Dom Kilisesi 
yöneticileriyle görüşüp Öcalan’a uygulandığı iddia edilen sözde tecridi içeren bir dosya iletip kilise rahiplerinden destek istemişlerdir. 

Yine Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da FEY-KURD’un organizasyonuyla kiliseler ziyaret edilmiştir. Kopenhag’daki Vore Fru Kilisesinde Öcalan’ın özgürlüğe kavuşması için dua okunmuştur. Almanya’nın başkenti 
Berlin’de de PJA’lı kadınlar Noel vesilesiyle kiliseleri ziyaret etmiş, Berlin Süryani Ortodoks Kilisesi ile Katolik Kilisesini ziyaret eden PJA’lı kadınlar, ayine katılanlara bildiri ve gül dağıtmış, Kilise yetkililerinden Öcalan için 
de dua okunmasını talep etmişlerdir. 

Bremen’de ziyaret edilen Kiliselerdeki Papazlara, Öcalan’a uygulandığı iddia edilen sözde tecrit koşullarını anlatan dosyalar sunulmuş, Londra’da da UNICEF Britanya şubesine bir ziyaret gerçekleştirerek, Öcalan ile ilgili 
dosya bırakılmış, Fransa’nın Bordeaux kentinde yaşayan örgüte müzahir kadın kurumları tarafından Katolik kiliselerini ziyaret edilerek örgüt propagandası yapılmış ve Hollanda’nın Alkmar kentinde bulunan Protestan 
kilisesinde düzenlenen ayinde, rahip Drs. D.T Jans tarafından Öcalan için dua okunmuştur. 

Yine kampanya çerçevesinde, Finlandiya’nın Helsinki, Norveç’in Oslo, İsveç’in Uppsala, Stocholm, Gavle, Söderhom, Bollnos, Borlange, Vesteros ve Göteborg şehirlerinde heyetler şeklinde Protestan kiliseleri ziyaret edilmiştir. Bu kampanya 15 Şubat 2003 tarihinde sona ermiştir. 

Devam eden süreçte, Abdullah Öcalan'ı Sahiplenme ve Savunma kampanyası etkinlikleri çerçevesinde, Avrupa alanında örgüt yandaşlarınca gerçekleştirilen etkinliklerin istenilen düzeye ulaşamamasından bahisle KADEK sözde Başkanlık Konseyi tarafından, sorumlulara yönelik hazırlanan talimatta, mevcut eylemlerin güçlendirilerek sürdürülmesi, bürokratik sorunları olmayan, ağırlığı kadın ve çocuklardan oluşacak gruplarla, siyasi partilerin, tanınmış basın kuruluşlarının binaları vb. ses getirecek yerlerin işgal edilmesi, kiliselere yönelik çalışmaların yoğunlaştırılarak Kürtlerle birlikte Asuri ve diğer toplumların dini temsilcileriyle birlikte Vatikan nezdinde girişimlerde bulunarak Vatikan'da bir açlık grevi eyleminin düzenlenmesi istenmiştir. 

Örgüt üst yönetimi tarafından Avrupa Sahasında yoğun eylem ve etkinlik istenmiş olmasına karşın, çalışmaların istenilen seviyede olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Bu nedenle KADEK yönetimi tarafından, Avrupa 
alanında sürdürülen faaliyetlere ivme kazandırılması amacıyla 2003 yılının ilk günlerinde peş peşe talimatlar gönderilmiştir. Yılın ilk aylarında ABD'nin Irak'ı işgali sonucunda gelişen öfke nedeniyle örgüt talepleriyle savaş 
karşıtlığı iç içe işlenmiştir. 

Peş peşe yayınlanan talimatlar ile 15 Şubat münasebetiyle geliştirilmesi hedeflenen eylemler çerçevesinde, kapsamlı ve etkili bir basın açıklaması düzenlenmesi, basın toplantısının etkili olması için, Nelson Mandela gibi tanınmış kişiler, sanatçılar, bilim adamları, siyasiler vb. katılımların sağlanması istenmiştir. 

Öte yandan Fransa-Strasburg’da düzenlenmesi hedeflenen merkezi mitinge geniş katılımların sağlanması amacıyla çalışmalara başlanması istenen bir diğer konu olmuştur. Ayrıca, sözde "Kürdistan’a Barış, Abdullah Öcalan'a Özgürlük" komitesinin etkin hale getirilmesi yayınlanan talimatta belirtilmiştir. Yayınlanan talimatlar çerçevesinde, her bir Avrupa ülkesi yıl içinde geniş katılımlı, ses getirici eylemler geliştirmeye çalışmıştır. 

Terör örgütünün Almanya’daki faaliyetleri hakkında değişik zamanlarda bilgine başvurulan örgüt mensuplarının beyanları Almanya’daki PKK faaliyetlerini gün yüzüne çıkarmaktadır. 

A. Ş. A. Kendisi ile yapılan mülakaatta; “1997 yılı son aylarında Serhat Kod ile görüşme yaptım ve PKK örgütü adına faaliyet göstermek istediğimi söyledim. Bu şahsın yanında iki gün kadar kaldıktan sonra, beni ve yeni katılım olan (3) erkek örgüt mensubunu yurtsever bir ailenin aracı ile Hollanda'nın bir köyüne eğitim çalışması yapmamız için gönderildik. Burada örgüt tarafından kiralanan bir çiftlik evinde siyasi eğitim çalışmaları yaptırdılar. Bize siyasi eğitim çalışmasını; Binevş Kod ile RUken Kod isimli bayan örgüt mensubu verdiler. Eğitim olarak; parti tarihi, parti tüzüğü, parti programı, Kürdistan tarihi, felsefe ve sosyalizmle ilgili dersler verdiler. Tahminen iki aya yakın burada siyasi eğitim çalışması yaptıktan sonra, buradan yeni katılım olan bizleri dağıtım yaptılar. 

Beni Diesburg Kentinin Hochfeld alanına sorumlu olarak verdiler. Diesburg Kentinin sorumlusu olan Delil Kod isimli şahıs ile görüşme yaptım. Bu şahıs benim altımda görev yapmaları için Diyar ve Serhat Kod isimli şahıslar ile 
tanıştırdı. Bunlar Hochfeld alanını iyi bidiklerinden, ev ev dolaşarak propaganda çalışması ile aidat toplayarak örgüte maddi destek sağlamak için çalışmalarımızı yürütüyorduk. Bu alanda yapmış olduğumuz çalışmalar sırasında, toplantı, yürüyüş ve mitinglere halkı bilinçlendirip gönderiyorduk, halkın mitinglere gitmelerine yardımcı olmak için araç tutuyorduk ve bu 
çalışmalarım buraya gelene kadar devam etti… Örgüt liderimiz olan Abdullah Öcalan'ın Demokratik Cumhuriyet Projesine katkıda bulunmak üzere Avrupa Cephe Merkezine öneri raporu yazdım ve sorumlum olan Delil Koda verdim. Bu önerim Başkanlık konseyi tarafından kabul edildi ve Türkiye'ye gelmem konusu gerçekleşti…” 

Bir diğer örgüt mensubu olan S.A.’nın; “1994 yılı sonbaharına kadar burada kaldım ve daha sonra sahte bir pasaportla Almanya'ya gönderildim. Beni Duesseldorf hava alanından parti tarafından gönderilen yurtsever şahıslar alıp Kani Yılmaz'ın yanma götürdüler. 

Beni götüren yurtsever şahıslara, Kani Yılmaz isimli şahıs teslim etti, benim sağlık sorunlarım ile iltica işlemlerimi yapmaları konusunda talimat verdi. Bu arada iltica talebim birkaç ay sonra kabul edildi ve bana siyasi iltica 
Pasaportu verdiler. 

Kani Yılmaz isimli şahıs beni Almanya Orta Eyalet (Köln, Duesseldorf, Bonn, Diesburg, Essen, Dortmund) alanında YAJK adına Sorumlu olarak gönderildi. YAJK örgütünün genel Sorumlusu Saadet Kod isimli şahıs yapmakta idi. Bu alanlarda kitle çalışmaları yaptım, ev ev dolaşarak örgütün propagandasını yapıyordum, toplantılar, yürüyüş ve festival 
gibi etkinliklerin düzenlemesini yapıyordum. Bu arada Kani Yılmaz tutuklandı ve Avrupa ERNK Sorumluluğuna Şahın Kod isimli şahıs geldi. 

1995 yılında Türkiye'de cezaevlerinde tutuklu mahkûmların yapmış oldukları açlık grevlerini desteklemek amacıyla bizde Frankfurt İlinde Alman makamlarının izni ile açlık grevine gittik. 1996 yılında Halepçe katliamım protesto etmek için kitleler üzerinde ERNK ve YAJK faaliyetleri yürüttüm. Bu protesto mitingine Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 100.000 civarında insan geldi, bu yürüyüş için Alman makamları tarafından verilen izin sonradan yasaklandı. Bu yasaklanmaya rağmen kitle yürüyüşü yaptı ve iki taraf arasında gergin anlar oldu. Bu mitingden dolayı ben aramaya aldırıldım ve 1998 yılı Şubat ayında Köln'de yakalandım. Çıkarıldığım mahkeme tarafından 2 yıl 8 ay hapis cezası aldım, ancak 15 ay kadar yattıktan soma 
şartlı tahliye oldum. 

Cezaevinden çıktıktan soma, daha önce içerisinde bulunmuş olduğum YAJK örgütü kongrede alman karar gereği YAJK partileşti ve PJKK(Partiye Jinen Karkeren Kürdistan-Kürdistan İşçi Kadınlar Partisi) oldu. Bu partinin Avrupa Kadın 
Cephesi ise EJAK (Eniye Jinen Azadı Kürdistan-Kürdistan Özgür Kadınlar Cephesi) ismim aldı. Bende EJAK içerisinde Orta Eyalet sorumlusu olarak faaliyet gösterdim…” 

Diğer bir örgüt mensubu olan E. A.; “…Ben 1996 yılında 15 yaşında iken dayım Ömer A. ile amcam Ahmet A. bana Almanya’dan istek yaparak bu ülkeye gittim. Mültecilerin bulunduğu yere gittim. Burada bulunan Agit (K), Mahir (K) ile ilişkiye geçtim. Orada bulunan şu an isimlerini hatırlamadığım PKK’lılarla bir olarak Türkiye’yi kötüledik ve arandığımızı belirterek iltica talebinde bulunduk. 1997 yılı içerisinde diğer başvuranlarla birlikte ilticam kabul edildi. Bu ülkede değişik işlerde ve temizlik işlerinde çalıştım. 

PKK örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın’ın 1999 yılı Şubat ayında yakalanarak Türkiye'ye getirildikten sonra Agit ve Mahir kod adlı arkadaşlar beni ve benim gibi Kürt kökenli arkadaşları bir araya toplayarak Türkiye'yi protesto etmek için eylem yapacağımız söylediler. Tarihten 20 gün kadar önce 150 kadar arkadaş Mannheim isimli şehirde toplandık. PKK bayrağını 
açarak Serok Apo, Bıji Kürdistan, Kahrolsun Türkiye, diyerek slogan attık. Bende PKK bayrağının bir ucundan tutarak grup içerisinde yürüdüm ve slogan attım. Olaylar çıktı ve Alman polisi beni yakaladı, 2 gün cezaevinde yattım…” 

Örgütün Almanya’daki faaliyetleri ve kitleye uyguladığı şiddet ise Delal Kod F. T.’nin ifadesi şu şekilde yansımıştır. “Serkef Kod ile birlikte Bielefeld’ e geldik. 1996 yılı Ekim ayının sonlarıydı, 1997 yık Ocak ayının ikisinde 
Alman Polisi tarafından Köln'de bir yurtseverin evinde yakalanıncaya kadar yukarıda belirtiğim şehirlerde gezerek gençleri faaliyete yani PKK'ye kazandırmak için faaliyet gösterdik, daha doğrusu bu faaliyetler sırasında Serkef Kod'un yanında bulunuyordum. Bana herhangi bir inisiyatif tanınmamıştı. 

Bu şehirlerdeki PKK derneklerinde toplanılıyordu, PKK propagandası yapılıyordu, ayrıca gizli yerlerde daha doğrusu benim götürülmediğim yerlerde iki haftalık kamplar yapılıyordu, bunun yanında Serkef Kod aidat topluyordu, bir keresinde Hamburg'da yapılacak toplantıya geleceğini söyleyip te gelmeyen bir yurtseverin oğlunu dışarıda bir yerde döğmüşler 
bunu Serkef Kod anlattı, ayrıca Hamburg’da PKK'nin Derneğinde örgüte katılan bir akrabasını almak için giden (30) yaşlarında bir erkeği orada kadro olarak çalışan Sılav Kod isimli örgüt mensubu tarafından dövüldü, bu şekilde faaliyet devam etti. Yakalanmadan üç hafta kadar önce Duesseldorf’ta çıkartılan Sterka Ciwan isimli gençlik dergisi redaktör olarak çalıştım…” 

Almanya’da yapılan kitle çalışmaları kapsamında Dilan Kod G. Ö. “Bunları ağabeyimin çevresindeki insanlardı, bunlarla birlikte komite içerisinde faaliyet gösteriyorlardı, bunlarda ağabeyim gibi komite üyeleri idiler, Almanya*da bulunan Kürt ailelere giderek PKK örgütünün propagandasını yapıyorlardı. Her ay örgüt adına aidat toplamakta idiler, Türk ailelerinden de aidat toplayıp toplamadıklarını bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla herkesten aidat topluyorlardı. 

Bu şahıslar vasıtasıyla yani Mehmet ve Alî Gülmezoğlu ile birlikte PKK'nin derneğine giderek kültürel çalışmalara başladım. 1995 yalının ortalarına kadar bu şekilde devam etti. 1995 yılının ortalarında Frankfurt’ta iki hafta siyasi eğitim çalışmalarına aldılar. Bu eğitime yaklaşık 25 kişi katılmıştık. Ben ilk defa böyle bir eğitime katıldım… Bu eğitimde herkes PKK’ya katılma kararı aldı, bende katılma kararını aldım. Bundan sonra beni de biraz geliştirmek amacıyla yanlarına aldılar, Medya Kod, Serhat Kod, Nazdar Kod ve bunlara bağlı alt birimler vardı, kitleye çıkıyorduk, örgütleme yapıyorduk, propaganda ajitasyon ve kitlenin olduğu her yerde evlerde toplantılar gerçekleştiriyorduk. Daha sonra bana değişik bir alana gitmemi istediler, 
bende Köln'e gittim, burada Bölge sorumlusu Mahmut Kod bulunmakta idi, Mahmut Kod'a bağlı olarak faaliyet yürüten Hasret Kod ile Zilan Kod vardı, bende bunların içine katıldım ve birlikte faaliyetlere başladık…” 

Almanya ile ilgili en çarpıcı bilgileri ileten F.D.; “… Almanya siyasal boyutta PKK terör örgütünü desteklemektedir. Kafkaslarda ve Türk Cumhuriyetleri üzerinde Almanya ile ABD arasında büyük bir rekabet vardır. Kafkaslara 
ve Türk Cumhuriyetlerinde Türkiye'nin büyük bir etkisi vardır. Türkiye buralara Amerikan çıkarları ile girdiği için Almanya bundan büyük rahatsızlık duymaktadır. Almanya bu bölgeye Türkiye'nin Amerika ile değil daha çok kendisi ile birlikte girmesini istemektedir ve bunun içinde Türkiye ye büyük baskı yapar. Türkiye'ye boyun eğdiremeyince de PKK terör örgütünü kullanarak Türkiye'yi zayıflatma yoluna gider. Almanya'da bulunan Türk toplumu eskisi gibi sadece işçi topluluğu değildir, işyeri sahipleri vardır. Siyasal ve ekonomik yaşamda söz sahibidirler. Almanya Türk toplumunun Almanya'da söz sahibi olmalarından rahatsızlık duyduğu için Türk işyerlerine yapılan saldırılara göz yumar. 

Almanya PKK'nın faaliyetlerini kontrol altında tutamadığı zaman rahatsız duyar. Almanya Anayasasını Koruma Derneği Başkanı ve Milletvekili olan Henrig Lümmer defalarca Abdullah Öcalan’ın’ın ile görüşerek PKK'nın Alman yasalarına aykırı düşen eylemlerini durdurmalarını istemiştir. Kazım (K) Hamili Yıldırım isimli örgüt mensubundan aldığım bilgiye göre 1997 yılı Ağustos ayında Alman İçişleri Bakan Yardımcısı, Abdullah Öcalan’ın’ın ile görüşmek üzere Suriye'nin Şam şehrine gelerek burada Öcalan’ın’ın ile bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre PKK Almanya da izinsiz gösteri 
yürüyüşleri ve toplantılar düzenlemeyecek, her şey Almanya'nın denetiminde olacak bunun karşılığında da Almanya şiddet dışı tüm PKK faaliyetlerine müsaade edecek, bunun sonucunda da birçok Kürt derneği geri açılmıştır...” beyanları ile Alman Devletinin örgütü ülkemize karşı nasıl kullandığını gözler önüne sermiştir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 1

PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ  BÖLÜM 1




11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’da meydana gelen terör eylemleri ve ABD’nin Kuzey Irak’ı işgali ile meydana gelen gelişmeler örgütü derinden sarsmıştır. Olayın hemen akabinde yeni bir kongrenin oluşturulması hazırlıkları başlatılmıştır. PKK terör örgütünün 4-10 Nisan 2002 tarihinde yapılan VIII. Kongresinde örgütün adı KADEK (Kongra Azadiya Demokratika Kürdistan/Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiştir. 

KADEK’in I. Kuruluş Kongresi olarak isimlendirilen kongre sonrasında, eskiden olduğu gibi Abdullah Öcalan KADEK Genel Başkanı, PKK Başkanlık Konseyi üyeleri de KADEK Başkanlık Konseyi üyeleri olarak deklare edilmiştir. 

PKK'nın diğer tüm birim, komite, kurum ve kuruluşlarının da varlıklarını hiçbir ciddi değişime gitmeden KADEK'e bağlı olarak devam ettirecekleri açıklanmıştır. Örgüt ortaya çıkan yenidünya düzeni ekseninde kendini yapılandırmaya çalışırken, KADEK ile sözde legalleşme gayretlerini daha ileri götürmeye çalışmıştır. 

Yine örgütçe yapılan değerlendirmelere göre, ABD öncülüğündeki yeni sistemin inşası için Sosyalist Sistemin çökertilmesinin kafi gelmediği, 11 Eylül terör saldırıları bahanesiyle dünyadaki tüm statükocu güçlerin 
tasfiyesinin gündeme alındığı belirtilmiştir. Türkiye'nin de bu statükocu güçlerden biri olduğu ve değişmekte zorlandığı iddia edilmiştir. Türkiye'nin ve diğer Ortadoğu'daki statükocu güçlerin değişime zorlanmasında örgütün 
önemli bir demokratik rol oynayabileceği iddia edilmiştir. 

Örgütçe yapılan değerlendirmelerin devamında, KADEK'in ideolojisinin Abdullah Öcalan tarafından 1993 yılından itibaren adım adım geliştirildiği ve nihayetinde 'Demokratik cumhuriyet ekseninde kültürel kimliğin kabulü' 
veya 'Kürt kültürel kimliğinin kabulü temelinde anayasal vatandaşlık' olarak formüle edildiği, bu mücadelenin sözde demokratik mücadeleyi (siyasi serhildan) öngören tamamen sivil bir düşünce sistemi olduğu, ABD'ye karşı dini motifli ve milliyetçi söylemlerin de çözüm olamayacağı, Ortadoğu'da yaşanan ve Filistin-İsrail çatışmasında görüldüğü gibi kısır döngü içine giren çatışmaların başarı şansının bulunmadığı belirtilerek 250 mevcut durumda 
KADEK’in ilanın yeni koşulların gereği olduğu vurgulanmıştır. 

KADEK’in kuruluşu dış dünyaya örgüt değişti, artık legal bir partiyiz havası vermek amacında ise de, aslında değişen hiçbir şeyin olmadığı kısa zamanda ortaya çıkmıştır. PKK içerisinde faaliyet gösteren kadrolar 
KADEK’e devredilmiş, PKK içerisindeki statükocu Derin Güçler, tüm tasfiye çalışmalarına rağmen kendini korumayı başarmış, hatta 2000 yılı sürecine göre daha da güçlenmişlerdir. 

KADEK’in legalleşme gayretleri sadece tüzüğüne koyduğu bazı demokratik adımları içeren yazılardan ibaret kalmıştır. Bunun dışında yapı, amaç, kamp, kadro ve şiddet boyutunda bir değişme olmamıştır. 

KADEK adı, örgüt içerisinde de kabul görmemiş, örgütün adlandırması eskisi gibi PKK adı altında devam ettirilmiştir. KADEK döneminin en önemli özelliği ise, bu dönemde silahlı faaliyetlerin görünüşte en asgari 
seviyeye indirilmiş olmasıdır. 

Abdullah Öcalan, 16 Ocak 2002 tarihli avukat görüşmelerinde KADEK sürecinde yapılması gerekenleri Avukatları aracılığı ile ilgili sorumlulara ileterek, bir yol haritası çıkarmıştır. Buna göre, Demokratik ittifaklara 
açık olunması, şehirlerdeki illegal çalışmaların legal görünüm altında devam ettirilmesi, KNK çalışmalarının derinleştirmesi, Avrupa’da lobicilik faaliyetlerinin güçlendirilmesi ve diplomatik faaliyetlere ağırlık verilmesini 
istemiştir 251. 

Daha önceki ideolojik sisteminde silahlı eylem modeliyle Sosyalizmi hakim kılmayı hedefleyen örgüt, KADEK ve sonrasında KONGRA-GEL’in kurulmasıyla birlikte, ideolojisini değiştirerek, insan hakları ve demokrasiyi öne çıkaran söylemlere yer vermiştir. Örgüt yönetimi yaptığı açıklamalarda, ABD’nin Irak’ı şekillendirme planlarında rol almak istediklerini ifade ederek, kendilerine verilecek görevleri yapacakları imasında bulunmuşlardır. 

Bu doğrultuda, Türkiye’nin AB’ne girme sürecinde attığı adımları istismar ederek, üyelik sürecinde ele alınacak demokratik adımlarda örgütün tezlerini dikte etmeyi ve devam eden süreçte muhatap kabul edilmeyi hedeflemiştir. Bu çerçevede daha önceki “Bende kürdüm, PKK’lıyım, kimliğimi istiyorum” adı altında yürütülen kampanyalara hız verilmesi kararı alınmıştır. 

Örgütün sözde barış dönemi olarak adlandırdığı süreç, örgüt açısından birçok yapısal sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu yeni politika neticesinde yaklaşık 7 bin civarındaki örgüt militanı amaçsız kalmış ve örgütün faaliyetlerini sorgulamaya başlamışlardır. Siyasi eğitim hariç düzenli bir çalışma içerisine girilemeyen bu dönemde, yeni iç örgütsel sorunlar meydana gelmiştir. 

 Örgüt tarafından yasak olan kadın-erkek ilişkilerinde önemli artışlar yaşanmıştır. PKK terör örgütü militanları tarafından; “…isteklerimiz sadece demokratik haklar çerçevesindeyse ve ayrı bir devlet istemiyorsak, 
neden silahlı mücadele gösteriyoruz. Silahlı birlikler daha ne kadar bu dağlarda faaliyetsiz gezecek. Amacımız dil ve kültürel haklarsa bunu siyaset yolu ile daha çabuk elde ederiz…” gibi itirazlar yükselmiş ve birçok örgüt mensubu silahlı bir örgüt olma yerine siyasal zeminde faaliyetlerin devam ettirilmesini talep etmiştir. 2002 sonrasından 2004 yılına kadar geçen zaman, örgütün en fazla elamanını kaybettiği zaman dilimi olmuştur. 

2002 yılından sonra başta Irak ve Suriye kökenliler olmak üzere pek çok örgüt mensubu örgütten kaçarak kendi ülkelerine gitmişlerdir. Avrupa’dan katılanlar ise eskiden yaşadıkları ülkelere geri dönerken, Iraklılar KDP ve KYB’nin içerisine karışmış, bazıları da Peşmerge olmuşlardır. Türkiye’den katılanalar ise kaçma konusunda en ciddi sıkıntıyı yaşayanlar olmuştur. Türkiye’ye gelmeye cesaret edemeyen bu grup, mevcut çelişkilerine rağmen örgütte kalmaya devam etmiştir. Örgüt kamplarında yoğun kaçışların yaşandığı bu dönemde, her şeye rağmen yeni katılımların olduğu da görülmüştür. 

Örgütün önemli oranda elaman kaybettiği bu yıllarda Yalçın Küçük’ün silahlı eylemlere başlanması tavsileri dikkat çekmiştir. Küçük, Öcalan’a yakın çevrelerle yaptığı toplantılarda silahlı güçlerin tasfiyesinin PKK’nın 
gücünü büyük oranda ortadan kaldıracağını iddia etmiştir. 

KADEK’in Avrupa Faaliyetleri 

Bu dönem içinde gerek eylem ve gerekse örgütsel bazda Avrupa düzeyindeki örgüt faaliyetlerinde bir hareketlilik, görülmüştür. Hareketlilik ağırlıklı olarak terörist başının yakalanma yıldönümü ve Nevruz etkinliklerin  den kaynaklı olmuştur. 

Terör örgütü PKK'nın cephe örgütlenmesi olan YDK'nın üst yönetim organı olan "Ana Meclis"in olağan toplantısı, 11-15 Ocak 2002 tarihleri arasında Fransa'da yapılmıştır. Söz konusu toplantıda, örgüt tarafından Ocak-Şubat-Mart 2002 döneminde Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilmesi planlanan eylem ve etkinliklere ilişkin kararlar alınmıştır. 

Öte yandan, terör örgütü PKK yandaşı işadamlarını bir araya getirmek ve terör örgütü PKK'ya finansal destek sağlamak amacıyla, 2001 yılı Ocak ayında kurulan ve Almanya/Frankfurt merkezli olarak faaliyet gösteren 
'KARSAZ’ın sözde ikinci kongresi, "İkinci Kürt Ekonomi Kongresi" adı altında Fransa/Paris'te 11-13 Ocak 2002 tarihleri arasında gerçekleştir miştir. Sözde Kongre'ye Almanya, Avusturya, Avustralya, Belçika, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre ve Romanya'dan 130 PKK yandaşı işveren katılmıştır. 

Özgür Politika gazetesinin 14 Ocak 2002 tarihli nüshalarında; kongrede KARSAZ'ın bir yıllık faaliyetlerinin değerlendirildiği ve bu çerçevede, "KARSAZ'ın 10 ayda kendi altyapısını oluşturma, çalışmalarına yönelik bir politika geliştirme ve bunları tanıtma çabası içinde olduğu, et, kuru gıda, içecek ve inşaat sektörlerini kapsayan üç komisyonun çalışmalarını koordine etmek amacıyla sektörleşme ve proje sunma çalışması yürüttüğü, 
ancak bu çalışmaların henüz tamamlanmadığı belirtilmiştir252. 

Dönem içerisinde Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren terör örgütü PKK güdümündeki örgütlenmeler tarafından, 08 Mart-Dünya Kadınlar Günü ve 21 Mart-Nevruz bahanesiyle çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. 

Avrupa'daki 21 Mart 2002 tarihli Nevruz etkinlikleri, KUK ve KON-KURD tarafından organize edilmiş, Nevruz etkinlikleri kapsamında; meşaleli yürüyüş, folklor gösterisi, skeç, konser ve spor müsabakası gibi 
etkinliklere yer verilmiştir. 

Öte yandan Avrupa Yapısı tarafından, 27 Ocak 2002 tarihinde "Goethe Str. 23 Hannover-Almanya" adresinde "Kürdistan Merkezi" adlı bir kuruluş faaliyete geçirilmiştir. Merkezin yöneticiliği için İbrahim Alin isimli bir örgüt mensubu görevlendirilmiş olup, merkezde gençler için bilgisayar kursları, okullarla işbirliği içinde Almanca kursları, örgüte yakın kadın yazarların ders vermeleri ve kadınlara özel geceler düzenlenmesi planlanmıştır. İbrahim 
Alin tarafından yapılan bilgilendirmede merkezin, Kürtler için öneriler üretmek ve Kürtleri Alman vatandaşlarına tanıtmak şeklinde amaçlar oluşturulduğu belirtilmiştir. 

Aynı dönemde KNK tarafından yapılan bir açıklamada Berlin'de "örgütler arasında ortak ulusal politika belirlenmesi" amacı ile "Ulusal Zemin Toplantısı" düzenleneceği belirtilmiştir. Alman Demokratik Sosyalizm Partisi 
(PDS) tarafından finanse edilecek toplantıya, KDP ve KYB'den katılım sağlanmayacağı, ancak resmi nitelik taşımayan kişilerin gözlemci olarak gönderilebileceği, etkinliğin Berlin'de gerçekleştirilememesi halinde Brüksel'de yapılacağı ifade edilmiştir. 

 PDS ile ortak yapılacak toplantı kararının akabinde Ocak 2002 döneminde KNK kongresini yapılmıştır. Bu kongrede İsmet Şerif Vanlı başkanlığa seçilmiştir253. 

Yine Sözde Başkanlık Konseyi üyesi Ali Rıza Altun ve örgütün Avrupa sorumlularından Muzaffer Ayata'nın, PDS milletvekili ve Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Feleknas UCA ile yaptıkları görüşmede; "Avrupa 
Parlamentosundan bir heyetin, gazetecilerle beraber Nevruz döneminde Güneydoğu Anadolu bölgesine giderek durumu yerinde incelemeleri, dönüşte hazırlayacakları raporu AP Azınlıklar Komisyonuna sunmaları, KNK temsilcilerinin Azınlıklar Komisyonu'nda görevlendirilmesi için çalışılması ve Kürtçe eğitimin Avrupa çapında okullarda başlatılması için baskı yapılması" 
kararlaştırılmıştır. 

KADEK’in Irak vatandaşlarına yönelik oluşturduğu oluşum olan PÇDK’nın (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) Avrupa örgütü I. Konferanslarını Ağustos 2002 yılında gerçekleştirmiştir254. Bu toplantıda Avrupa’da yaşayan Irak, Suriye ve İran kökenli Kürtlerin örgüt yanına çekilmesi kararlaştırılmıştır. Yine Eylül 2002 tarihinde Avrupa’da Kadın Konferansı gerçekleştirilmiştir. 

2003 yılında örgütün Avrupa sorumluluğunu Rıza Altun, Muzaffar Ayata, Sakine Batman Kod Şehnaz ALTUN ve Mizgin Şen yapmaktadır. Rusya’da ise Suriyeli Doğan Duderi ve Dorsin Kod Zubeyde ERSÖZ adlı militanlar bulunmaktadır 255. 

2003 dönemi ise tıpkı 2002 dönemi gibi aynı politikaların bir devamı şeklinde devam etmiştir. Bu dönemde ağırlıklı olarak Avrupa'da sürdürülen yurt dışı faaliyetleri "Önderliği Sahiplenme" ve "Toplumsal Barış Genel 
Af” kampanyaları çerçevesinde sürdürülmüştür. 

2003 yılı örgütün diplomatik atakların devam ettirilmeye çalışıldığı bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem PKK örgüt mensupları hem de DEHAP’lı siyasiler; Batılı politikacılar, bilim adamları ve Batılı kurum ve kuruluşlarla görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. 

Bu görüşmeler doğal olarak bazı Avrupalı parlamenterleri açıklamaya yapmaya veya örgüt paralelinde fikir beyan etmeye zorlamıştır. Bu nedenle AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Gunter Verheugen Mayıs ayı içerisinde Avrupa Parlamentosunda yaptığı açıklamada Öcalan’a yönelik uygulandığını iddia ettiği sözde tecridi izlediklerini, ziyaret yapma ve savunma hakkının güvenceye alınmasını takip ettiklerini açıklamıştır. 

Yine aynı dönemde Moskova Baro Başkanı ve bir grup avukat Öcalan’ın AİHM’deki davasına katılmak ve Öcalan’la görüşmek istediklerini örgüte iletmişlerdir. Mayıs 2003’de ki bu iki gelişme Öcalan’ın motivasyonunu sağlamışsa da, akabinde ABD’lilerin açıklamaları aksi bir sonuç ortaya çıkarmıştır. 

 Bu çerçevede 23 Nisan 2003 günü DEHAP yöneticileri ile ABD’li yetkililer arasında bir görüşme yapılmıştır. 
Görüşme sırasında ABD Büyük Elçiliği Siyasi İşler sorumlusu, aynı zamanda Büyükelçi Yardımcısı, KADEK’i silahsızlandırma konusunda; “bunu KADEK yapmazsa, kendilerinin yapacağını, KADEK’i bir terörist örgüt olarak 
gördüklerini, Kürt sorununu ayrı, KADEK sorununu ayrı olarak ele aldıklarını, Kürtlere sempati duyduklarını, KADEK’e karşı olduklarını, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümünün AB sürecinde mümkün olacağını, Türkiye’de de KADEK’e yönelik bazı çalışmaların yürütüldüğünü duyduklarını, kapsamlı bir genel affın zor olduğunu, ama çıkarılmak istenen 
pişmanlık yasası üzerinde durulması gerektiğini” belirtmişlerdir. 
Bu toplantının sonucu avukatları aracılığı ile Öcalan’a da aktarılmıştır256. Fakat gelinen aşamada ABD’lilerin PKK’nın ortadan kaldırılması hususunda bir şey yapmadıkları açıkça görülmektedir. 

 Öcalan, diğer yandan Türkiye ve Almanya arasındaki ekonomik ve siyasal anlaşmamalardan rahatsız olmuş, bu anlaşmaları bile kendi ile ilgili olarak yorumlayıp, kendisinin tasfiye edilmesi ve PSK lideri Kemal Burkay’ın öne çıkarılma çabası olarak okumuş 257, K. Iraklı güçlerin temsil kabiliyeti açısından Avrupa’da güçlenmesini ise bu planın bir devamı olarak nitelemiştir. 

 Yukarıda özetle ifade edildiği gibi KADEK sürecinin başlangıcı örgüt için pekte iç açıcı olmamıştır. Bir yandan Türkiye’nin AB paralelinde çıkardığı yasaların örgütü zayıflatması, diğer yandan ABD’li yetkililerin 
açıklamaları örgütte sorunların baş göstermesine neden olmuştur. 

Yine Mart 2003’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Öcalan’ın cezaevi koşullarında hukuk dışı bir uygulama olmadığı yönünde karar veresi de örgütün Öcalan konusunda Avrupa’da yaptığı propagandaları boşa çıkarmıştır. 

KADEK Döneminde Avrupa Alanında Yürütülen Eylemler 

KADEK döneminde örgüt ve yandaşı kurumlar tarafından yürütülen kampanyalar; 

. 2002 yılında KADEK'li ve PJA'lı tutuklular tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Çözüm İçin Mücadele Kampanyası, 
. 2002 yılında DEHAP tarafından organize edilen Kürtçe isim Kampanyası, 
. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sonrasın da müzahir kitleyi canlı tutabilmek için “Apo’yu sahiplenme” kampanyası, 
. 2003 yılında DEHAP tarafından 'Demokratik ve Barışçıl Çözüm İçin Yol Haritası” adlı kampanya, 
. 20 Eylül 2003 tarihinden itibaren " Barış ve Demokratik Çözüm İçin Mücadele “ ve " Başkan Apo'nun sağlığı sağlığımızdır " kampanyaları, 

Bu dönemde Avrupa ülkelerinde yapılan faaliyetler aşağıda sıralanmıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

10 Nisan 2017 Pazartesi

Avrupada Profesyonel Bir Disiplin Olarak Ortaçağ Tarihçiliğinin Doğuşu


Avrupada Profesyonel Bir Disiplin Olarak Ortaçağ Tarihçiliğinin Doğuşu ,



Fatih DURGUN 
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, 
fatih.durgun@medeniyet.edu.tr 


Özet 

19. tarihçilik anlayışında büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdi. Tarih profesyonelleşmekte ve bilimsel bir nitelik kazanmaya başlamaktaydı. Bilimsel anlayışın mutlaklığına inanan Aydınlanma düşünürlerinin etkisi altındaki Leopold von Ranke gibi 19. yüzyıl tarihçileri Rönesans döneminde temelleri sağlam biçimde atılan tarihi Antik, Orta ve Modern çağlar olarak bölme yaklaşımını 
benimsemekteydiler. Ortaçağ tarihi Rönesans’tan beri genellikle olumsuz, karanlık bir dönem olarak görülmekteydi. Bu yaklaşım 19. yüzyıl tarihçiliğine de miras olarak kaldı. Fakat bu dönem aynı zamanda İngiliz, Alman ve Fransız tarihçilerin Ortaçağ kaynakları üzerine eleştirel çalışmalar ve edisyonlar yapmalarına da tanıklık etti. Örneğin, Alman tarihçiler Roma İmparatorluğu’nun 
yıkılışından Rönesans’a kadar Alman tarihi için önemli görülen arşiv malzemesi ve kronikler gibi anlatı eserlerini Monumenta Germaniae Historica başlıklı bir edisyon projesini 1819’dan itibaren yayınlamaya başladılar. Benzer bir şekilde, İngiltere’de 19. yüzyılın ikinci yarısında, dönemin en önemli tarihçilerinden biri olan William Stubbs’ın yönetiminde Ortaçağ İngiliz kaynakları Rolls Series 
adı verilen bir edisyon projesi çerçevesinde gün yüzüne çıkartılmaktaydı. Bu anlamda, Ortaçağ tarihçiliği profesyonel ve bilimsel bir tarihçilik anlayışının parçası haline gelmekteydi. Bu bildiride, ilk olarak, bu sürecin genel bir değerlendirmesi yapılacaktır. İkinci olarak, Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonel bir disiplin olarak biçimlenmesi tartışılacaktır. Tarihsel olarak karanlık kabul edilen 
Ortaçağ’a karşı bu ilginin neden oluştuğu temel sorumuz olacaktır. Çalışmada, Aydınlanma ‘nın rasyonel araştırma ve bilimsel sınıflandırma düşüncelerini esas alan 19. yüzyıl tarihçilerinin kendi dönemlerinde gelişmeye başlayan Romantik milliyetçi düşüncenin etkisiyle milli bir tarih yazımına yöneldikleri ve bu yönelişin de Ortaçağ’a olan ilgiyi arttırdığı vurgulanacaktır. Ortaçağ’da ulusdevletin ve onun değerlerine ait köklerin bulunabileceğine inanan 19. yüzyıl profesyonel tarihçileri için Ortaçağ’ın kendi dönemlerini anlamak ve anlamlandırmak için büyük bir önemi olduğu ve bu bağlamda ilham kaynağı teşkil ettiğinin altı çizilecektir. 

Anahtar Kelimeler: Avrupa, tarih, ortaçağ, aydınlanma, romantizm, profesyonel tarihçilik,Fatih DURGUN , 

Ortaçağ Tarihi Problemi; 

Tarihçiler 20.yüzyılın ikinci yarısından bu yana Ortaçağ kavramının bugün yaygın biçimde bilinen ve kabul edilen şekliyle ‘Karanlık Çağlar’ olarak ilk defa İtalyan şair Francesco Petrarca (1304-1374) tarafından ortaya atıldığını kabul ederler (Mommsen, 1942, ss.226-42). Ortaçağ’ın bu şekilde olumsuz biçimde tasvir edilmesinin nedeni, Petrarca ve dönemindeki diğer düşünürlerin gözünde Ortaçağ’ın Homeros, Aristoteles, Cicero gibi büyük düşünür ve yazarları ortaya çıkardığı düşünülen Antik Çağ ile bu isimlerin yeniden yorumlanmasıyla Petrarca’nın ve çağdaşlarının başlattıklarını düşündükleri, bugün Rönesans Hümanizmi olarak adlandırdığımız kendi modern çağları arasında kalan, bittiğine inandıkları bir dönem olmasıydı. Ortaçağ, tarihsel bir dönemlendirme konusu olarak kendisine yüklenen bu oldukça kötü anlamıyla Rönesans sonrası yüzyıllarda da kullanılmıştır. 

Kavramın tarihçilik açısından bir dönemi ifade edecek şekilde kronolojik kesinlikle kullanılması için ise Aydınlanma’nın erken dönemlerini beklemek gerekecekti. Aydınlanma tarihçiliğinin tipik bir göstergesi olan Evrenselci tarih yazım anlayışı çerçevesinde bir Dünya Tarihi anlayışı geliştirmeye çalışan Alman tarihçi Christoph Cellarius, 1688 yılında yayınlanan eseri Historia Medii Aevi (Ortaçağ Tarihi)’de, her ne kadar eleştiriyor olsak da, genel olarak bugün tarihçiler olarak benimsediğimiz Ortaçağ tarih aralığı olarak Roma İmparatoru Konstantin’in ölümünden İstanbul’un fethine kadar olan dönemi belirlemiştir (Reuter, 2006, ss.19-37). 

Aydınlanma dönemi boyunca da, Petrarca ve ardılları gibi, bu tarih aralığında meydana gelen her olay ve ortaya çıkan her olgu, istisnai hususlar dışında, David Hume’dan Edward Gibbon ve Voltaire kadar tarih eserleri yazan düşünürlerce de olumsuz biçimde ilerlemeye ve modern gelişmeye engel olarak tasvir edilmiştir (Durgun, 2013, ss.283-304). 

19. yüzyıla geldiğimizde bu anlayışın değişmeye başladığı görülür. Romantik milliyetçiliğin Aydınlanma düşüncesinin evrenselciliği ve saf akılcılığı karşısında ivme kazanması Ortaçağ’a olan ilgide artışa neden olmuştur. Romantik tarihsel romanın kurucusu olarak kabul edilen İskoç edebiyatçı Walter Scott (1771-1832)’dan, Fransız Devrimi’nin büyük tarihçisi Jules Michelet (1798-1874)’e kadar 19. yüzyıl Avrupa düşünce tarihinin birçok önemli siması Ortaçağ hakkında olumlu görüşler ileri sürmeye başlamışlardı. Dahası, bu düşünürler için Ortaçağ kendi tarihsel perspektiflerinin ve dünya görüşlerinin ilham kaynağı olmuştur. 19. yüzyıl tarihçiliği de Ortaçağ algısındaki değişimden nasibini almıştır. Bilimsel ve evrensel tarih yazmaya inanan, bu özellikleri itibariyle de Aydınlanma düşüncesinin tesiri altında olan Leopold von Ranke gibi 19. yüzyıl tarihçileri Rönesans ile şekillenmeye başlayan, 17. ve 18. yüzyıllarda da tarihçiler arasında genel bir kanaat haline gelen tarihi kabaca Antik, Orta ve Modern çağlar olarak üç parçaya ayıran anlayışı kabul etmekteydiler. Fakat bu geleneksel dönemselleştirmeyi benimsemekle birlikte Romantik milliyetçiliğin tetiklediği milli kökleri bulmak için geçmişe dönüş düşüncesinin etkisiyle Ortaçağ tarihine, kendilerinden öncekilerin aksine daha kapsayıcı ve tutarlı biçimde yaklaşmaya başladılar (Iggers, 2003, 23-31). Bu, Avrupa’da Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonel bir disiplin olarak doğuşunun düşünsel arka planını teşkil ediyordu. 

Mesleki açıdan baktığımızda ise, 19. yüzyıl tarihçilik açısından belirgin bir dönüşüm sürecine tanıklık etmişti. Bu bir yanıyla metodolojik diğer bir yanıyla da kurumsallaşmayla ilgiliydi. Modern Avrupa üniversitelerinde tarih kürsülerinin sayısı artıyor, tarih kürsülerinde Ortaçağ üzerine araştırmalar yapan tarihçiler çoğalıyordu. Tarih bilimselleşip profesyonelleşerek bugünkü şeklini almaya 
başlıyordu. Metodolojik olarak bilimsel ve profesyonel olmak için tarihsel kaynakların neşri ve eleştirel incelemeleri gerekmekteydi. Bu bağlamda, 1819 yılında Alman Ortaçağ tarihi kaynakları Monumenta Germaniae Historica (Alman Tarihi’nin Abide Eserleri) başlıklı bugünde devam eden bir projeyle gün yüzüne çıkartılıyordu. İngiltere’de benzer bir proje 19. yüzyılın ikinci yarısında Rolls 
Series adıyla başlatılıyordu. Başka örneklerle de desteklenebilecek Ortaçağ’a olan ilgideki bu artış Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonel olarak şekillenmesini gösteriyordu. Bu veriler çerçevesinde, bu çalışma tarihçiliğin profesyonel bir disiplin olarak biçimlendiği 19. yüzyılda Avrupa Ortaçağ tarihçiliğinin, tarihçilik içinde bir alt disiplin olarak oluşumu ve kurumsallaşmasına yoğunlaşacaktır. 
Romantik milliyetçiliğin doğurduğu siyasal ve düşünsel koşulların 19. yüzyılda tarih metodolojisindeki belge merkezli anlayışla birleşerek profesyonel Ortaçağ tarihçiliğini kurumsallaştırdığı gösterilecektir. 

Romantik Milliyetçilik ve Ortaçağ Tarihçiliği 

Rönesans düşünürleri için ‘Karanlık’ olan Ortaçağ, Aydınlanma dönemi tarihçilerinin düşünce dünyalarında bu niteliğiyle kemikleşmiş, Ortaçağ tarihine ilişkin araştırmalarını sürdürmekle beraber, Gibbon ve Hume gibi Aydınlanma yazarları, Ortaçağ konusundaki yorumlarını içinde bulundukları modern çağda bulunan olumlu ve ileri düzeydeki niteliklerin olmayışıyla şekillendirmişlerdir. Bu 
algının 19. yüzyıl başlarından itibaren Romantik milliyetçi bakış açısı neticesinde derin bir dönüşümden geçtiği görülmektedir. Entelektüel bir hareket olarak tarihi 18. yüzyıl ikinci yarısının Almanya’sındaki Sturm und Drang (Fırtına ve Coşku) hareketine götürülebilecek olan Romantizm akımının 19. yüzyılın ilk çeyreğinde bütün bir Avrupa’da düşünceleriyle etkili olan Herder, Schelling ve Fichte gibi Alman düşünürlerinin yaklaşımlarıyla temel özelliklerini kazandığını ve modern dönemde Ortaçağ tarihine yönelik ilgiyi şekillendirdiğini söyleyebiliriz. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa toplumlarında kendisini iyiden iyiye hissettiren mekanistik dünya algısına, saf akılcılığa ve kozmpoliten evrenselci dünya görüşüne karşı bir tepki olarak gelişen Romantik akımın mensupları aklın yönlendirici ve tanımlayıcı işlevini reddetmemekle beraber, insanın mekanistik dünya karşısında bireysel ve saf insani duygularını, kendi bireysel bilinçlerini, doğayı ve bireysel imgelemi(tahayyülü) öne çıkarmışlardı. Bireylerin kendilerini mekanistik ve saf akılcı bir düzen karşısında konumlandırmalarını ön gören bu anlayış, yapısı gereği olumlu özellikler atfettiği kavramlar için ilham kaynağı olarak modern öncesi döneme büyük önem vermeyi gerektiriyordu (Halsted, 1969, 1-37). 

Bu anlamda, tarihe verilen Romantik önem Ortaçağ tarihçiliğine olan yoğun ilgiyle (medievalism) Romantik düşünceyi özdeş hale getirmişti. Hatta büyük Alman şair Heinrich Heine (1797-1856) bu konuda ileriye giderek Romantizmi ‘Ortaçağ şiirinin şarkılarda, resimlerde ve sanat eserlerinde, genel olarak sanatta ve yaşamın her alanında yeniden dirilişi’ olarak görmekteydi (Bartlett, 2001, s.13). Heine’nin yorumu abartılı bir tasvir olmakla beraber, Ortaçağ’ın Romantik tarih düşüncesi içinde oldukça belirleyici bir işlevi olduğunu söylemek gerekir. Aydınlanma düşünürleri tarafından dışlanan Ortaçağ, Aydınlanma düşüncesinin evrenselci tarih anlayışı karşısında ulusun kendi kültürü ve tarihi anlamlı bir bütün olarak görüldükçe itibar kazanmaya başlıyordu. Eğer her bir ulusal kültürün kendine özgü canlı ve organik bir gelişme tarihi var ise o zaman bu gelişim içinde Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin bozucu etkilerine maruz kalmamış Ortaçağ tarihinin ulusal tarih açısından saf özellikler taşıyan özelliklerinin vurgulanması gerekiyordu. Her bir ulusun kendi kültür kaynaklarını bağrında taşıyan Ortaçağ, ulusun tarih içinde geliştirdiği kolektif bir bilincin ve değerler sisteminin kökenlerinin bulunabileceği yerdi (Durgun, 2013,ss.283-304). Bu Romantik tarih algısı Almanya özelinde doğmuş olmakla beraber, hem Britanya’da hem de Kıta Avrupa’sında karşılık bulmuştur. Örneğin, 1789 Fransız Devrimiyle birlikte Fransız toplumunun sarsıcı bir değişim sürecine girmesi Fransa’da da Alman Romantizm’inden beslenen bir geçmişe dönüş anlayışını beslemiştir. 19. yüzyılın en büyük Fransız tarihçisi olarak kabul edilen Michelet, Almanya’ya ya gitmiş, Almanca öğrenmiş, bizzat orijinal metinlerinden Herder, Hegel gibi Alman düşüncesinin önde gelen isimlerinin eserlerini okuyarak milli tarih anlayışını biçimlendirmiştir. Fransız Devrimi değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Michelet, tarihsel anlayışında iki noktaya özellikle vurgulamıştır. Bunlardan bir tanesi, Aydınlanma düşünce çizgisi çerçevesinde tarihin seküler bir özgürleşme süreci olarak algılanması, bir diğeri ise Herder’in Romantik tarih anlayışına uygun biçimde ulusun kurumlarının organik ve canlı gelişiminin tarihsel bir bütünlük çerçevesinde anlaşılmasıdır. Bu iki anlayışın bir yönü onu Fransız Devrimi’ni Fransız ulusunun kendini gerçekleştirme ve ulusal birliğe ulaşma konusunda en ileri aşama olduğu görüşüne götürürken, Ortaçağ’da bu ulusal tarihte bir yer edinebilmiştir (Kudrycz, 2011, s.101). Özellikle Geç Ortaçağ’da Fransız devleti ve toplumsal kurumlarının modern Fransa’nın doğuşuna katkı sağladığı ölçüde önemli görülmesi Michelet’in bu bakış açısını yansıtır. 

Ampirik felsefe geleneğine bağlı kalan ve Alman milliyetçiliğiyle idealist felsefe sine her zaman mesafeli bir tutum benimsemiş olan İngiliz entelektüelleri de Romantik akımdan kendilerini kurtaramamışlardır. Henüz birleşememiş olan parçalı yapıdaki Alman devletlerinde ve Fransız Devrimi ile ilişkili bir milliyetçiliğin gelişim gösterdiği Fransa’nın aksine, emperyal Britanya 
aidiyetine bağlı kalan Ada’da Romantik milliyetçilik siyasal bir bakış açısından ziyade mekanistik ve aşırı rasyonalist Aydınlanma kültürüne karşı geçmişe yönelik reaksiyoner bir nostalji biçiminde gelişmiştir. Romantik milliyetçiliğin tarihsel bir anakronizmle edebi eserlere yansıması İskoç romancı Walter Scott’ın yazdığı Ivanhoe (1819) gibi eserlerde gözlemlenebilir (Kudrycz, 2011,ss.65-66). 

Ortaçağ’a yönelik Romantik milliyetçi eğilim Britanya, Almanya ve Fransa örneklerinde göründüğü gibi farklı biçimlere sahip olmakla birlikte, organik bir sürekliliğe sahip ulusal tarih düşüncesine verdiği anlamla Ortaçağ geçmişinin incelenmesi konusunda teşvik edici olmuştur. Ortaçağ milli kültürünün yapı taşları olarak görülen eserlerin büyük bir iştiyakla neşredilmeleri de bu döneme 
rastlar. 5.-6. yüzyıl pagan Cermen kahramanlık hikâyelerine dayanan ve Ortaçağ Almancasıyla yazılmış olan Nibelungenlied (Nibelungen Şarkısı)’nın 1782 yılında modern Almanca edisyonu yapılmış, 11. ve 12. yüzyıllarda derlenen ve eski Fransızcanın en eski edebi ürünü olarak bilinen Ortaçağ epik şiiri La Chanson de Roland (Roland Şarkısı)’ın modern edisyonu 1837’de, yine Eski İngilizce ile yazılan ve 5. yüzyılın sonlarına ait olan Anglo-Saxon epik şiiri Beowulf 1815 yılında yayınlanmıştır (Bartlett,2001,s.18). 

Ortaçağ Tarihçiliğinin Kurumsallaşması 

Romantik milliyetçi akımın ulusun kolektif varlığını temsil eden Ortaçağ’a ilişkin edebi ve tarihsel eserlerin yayınlanmasına yönelik bir yönelime yol açmasının milli devlet politikalarıyla koşut gittiğini söylemek mümkündür. Diğer bir deyişle, Romantik geçmiş ilgisi hem düşünsel hem de kurumsal düzeyde Ortaçağ’ın değerli görülmesine neden olmuştur. Geçmiş hakkında bilgi edinme kaynağı 
niteliğine sahip olan tarih iktidarda bulunanlar için her zaman kendi oluşturdukları düzen ve sistemin dayanağını oluşturacak meşruiyet temelini teşkil etmiştir (Satan ve Şimşek, 2011, s.11). Millet olma bilincinin toplumun bütün katmanlarına sirayet etmesi ve tarihin milli devlet oluşumuna katkıda bulunması gerektiğini düşünen devlet politikalarının en somut ve öncü denilebilecek örneğini Prusya milli eğitim politikalarında görebiliriz. Bu konuda, Prusya-Alman geleneği daha önce de temas ettiğimiz üzere, gerekli kültürel alt yapıyı bünyesinde barındırıyordu. Prusya, Alman devletlerinin birbirinden siyasi, bölgesel ve dini sebeplerle ayrı düştüğü ve Alman devletlerinin Napolyon öncülüğündeki Fransız işgalleriyle sarsıntı geçirdiği bir dönemde merkeziyetçi bürokratik Prusya devlet kültürü etrafında milli bir tarih düşüncesi inşa etmeye girişmişti. Prusya devlet kültürü ve milli tarih anlayışı 1870 yılında Prusya önderliğinde Alman İmparatorluğu’nun kurulmasıyla birlikte Alman milli devlet kültürüne de dönüşecekti. Düşünsel olarak Herder, Fichte ve Schelling gibi Alman Romantik milliyetçilerinin tarih felsefelerinden beslenen Prusya merkezli Alman milli tarih politikası, hem Aydınlanma ‘nın akılcı düşünce kültürüyle beslenen ve hümanist gelenekten haberdar olan hem de güçlü bir milli tarih bilincine sahip gençler yetiştirme projesine sahipti. 1810 yılında kurulan Berlin 
Üniversitesi yüksek öğretim düzeyinde bu projenin öncüsü niteliğindeydi. Modern eğitim felsefesinin kurucu isimlerinden olan Alexander Humboldt’un rehberliğinde kurulan Berlin Üniversitesi Prusya devletinin istediği ölçütlere göre kentli modern değerlerle geleneksel Alman kültürünü bir arada verecek müfredatı hazırladı ve tarih eğitimini de bunun içine yerleştirdi. Prusya Devleti tarafından 1812 yılında çıkarılan yasayla bugün halen Alman Orta Eğitim sisteminin gözde okulları olan Gymansium’lar 9 yıllık Orta Öğretim kurumları olarak kurulmuşlardı. Üniversitelerdeki tarihsel araştırma ruhuna uygun bir hazırlık devresinden geçecek ve milli bilinçle donatılacak nesiller için tarih eğitimi bu seçkin okulların müfredatında da önemli bir yer tutuyordu (Iggers, 2003, ss.23-24) . 

Üniversite tarih eğitimi pedagojik fonksiyonunun yanı sıra uzman araştırma cıların belirli dönemler ve konular etrafında yoğunlaştığı araştırmacı işleve de sahip olmalıydı. Bu anlamda, ulusal tarihin ince noktalarını araştırmaya dayalı bir biçimde örgütlenmeliydi. Modern tarihçiliğin öncüsü olarak kabul ettiğimiz Leopold von Ranke’nin Almanya’nın doğusunda bulunan Frankurt/Oder’de lise öğretmenliği yaparken Üniversite’de teşekkül eden tarih kürsüsünün başına getirilmesi bu bağlamda değerlendirilmelidir(Iggers, 2003, s.24). Ranke’nin Ortaçağ üzerine müstakil denebilecek çalışmaları olmakla beraber asıl ilgisinin bugün Yeniçağ ya da Erken Modern diye adlandırdığımız döneme yoğunlaştığını görmekteyiz. Fakat tarihi belgeleri merkeze alan metodolojisiyle (Breisach, 1994, ss.232-234) Ortaçağ tarihçiliğinin seyrine de dolaysız bir etki yapmıştır. Almanya’da akademik mahiyette Ortaçağ çalışmalarına doğru olan eğilim asıl şekliyle, yani bir Ortaçağ uzmanının üniversitede görev almasıyla Ranke’den sonraki kuşakta ortaya çıkmıştır. Ranke’nin modern tarih çalışmalarına yoğunlaşması dolayısıyla kendinden sonra birçok modern Alman tarihçisine ilham kaynağı olduğunu biliyoruz. Ancak, Ranke’nin Berlin seminerlerinde eğitim görmüş olan ve yine Ranke’nin teşvikleriyle tarih alanında uzmanlaşmayı seçen Georg Waitz (1813-1886)’ı Alman üniversitelerinde Ortaçağ tarihinin profesyonel bir disiplin olarak şekillenmesinde belirleyici rol oynayan isim olarak anabiliriz. 1842 yılında Almanya’nın kuzeyindeki Kiel Üniversitesi’ne ve 1849 yılında da modern kaynak eleştirisi usulüne göre tarihsel araştırma yapmayı şiar edinen 18. yüzyıl Alman tarihçilerinin merkezi Göttingen Üniversitesi’nde çalışmalarına devam eden Waitz, her ne kadar henüz kati uzmanlaşmanın belirgin olmadığı bu dönemde modern ve antik çağ üzerine dersler vermiş olsa da, araştırma ve yazılarında Ortaçağ tarihinin dışına çıkmamaya çalışmıştır. Waitz’i 19. yüzyıl tarihçiliğinde Ortaçağ tarihçiliğinin Ranke’si olarak adlandırsak hiçte yanlış bir şey yapmış olmayız. Waitz, tıpkı hocası Ranke gibi yoğun biçimde birincil tarihsel kaynak kullanarak Alman Ortaçağ tarihi üzerine çalışmalar yapmış ve 12. yüzyıl sonuna kadar Alman siyasi ve hukuki tarihini incelediği meşhur eseri Almanya ’nın Anayasal Tarihi (Deutsche Verfassungsgeschichte)’ni yazmıştır. Waitz’ı Ranke ile benzer kılan özelliklerden biri onun Ortaçağ tarihini profesyonel tarzda inceleme yönteminin Avrupa Ortaçağ tarihçiliğine yaptığı etkidir. Birçok lisansüstü öğrenci yetiştiren Waitz’ın Gabriel Monod gibi Fransız Ortaçağ tarihçiliğinin 19. yüzyıldaki öncü isimlerinden Waitz’in etkisi altında kalarak çalışmalarını Ortaçağ Fransız tarihine yönelttiğini görmekteyiz. .Monod bugün halen yayınına devam etmekte olan Fransa’nın saygın tarih dergilerinden biri olan Revue Historique’i kurmuştur (Kudrycz, 2011, s.114). Bu örnekte görüleceği gibi, Almanya’daki akademik ve profesyonel tarihçilik yöneliminin 
Ortaçağ tarihini kapsayacak biçimde yaygınlaşması Avrupa Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonelleşmesine katkı sağlamıştır. 

Almanya örneğinde görüldüğü üzere, Avrupa’da gerek ortaöğretim düzeyinde gerekse de üniversitelerde tarih eğitiminin verilmesini zaruri gören milli devlet politikaları Ortaçağ tarihinin saygın bir araştırma konusu olmasında etkili olan faktörlerden biridir. Fransız Devrimi sonrası, Devrim’in milliyetçilik ve vatan vurgusu gibi ideolojik özellikleriyle kısa bir süre içinde Dünya tarihinin seyrine yön veren Fransa bu konuda Almanya gibi öncü bir rol oynamıştır. Fransız Devrimi’nin siyasal olarak ön ayak olduğu milliyetçilik düşüncesi geçmişle bugün arasında sürekliliğe dayalı milli tarih yazımı fikrini güçlendirmişti. Bu bağlamda, Aydınlanma döneminde dışlanan Ortaçağ hem akademik bir çalışma alanı olarak ilgi görmeye başladı; hem de oluşmaya başlayan orta öğretim müfredatlarında modern dönemin kurucu unsurlarından biri olarak yer alması uygun bulundu. Bilindiği üzere Fransa’da liseler 1802 yılında açılmıştır. Napolyon’un lyceeleri açmasındaki temel hedef, öğrencilerin Aydınlanma düşüncesine uygun şekilde matematik, aritmetik gibi temel alanlarla, fizik, kimya, biyoloji gibi doğa bilimlerine dair bir eğitim almalarıydı. Pozitif bilimlerin ağırlıklı olduğu müfredatta tarih, edebiyat veya klasik metinlerin incelenmesi gibi klasik hümanist eğitim alanları ikincil düzeyde öneme sahipti. Öyle ki müfredata Napolyon döneminde iyice yerleşen pozitif bilim eğitimi 20.yüzyılın başlarına kadar hakim konumunu koruyacaktı (Gilpin, 1968, s.101). Yine de Fransız milli bilincinin öğrencilere verilmesinin pedagojik bir gerekliliği olduğuna yönelik inanç tarih derslerinin profesyonelleşme sürecine de yol açmıştır. Napolyon’un ardından gelen Restorasyon Dönemi’nde Kamu Eğitimi Komitesi’nin başında bulunan Royer Collard okullarda tarih alanında uzmanlaşmış öğretmenlerin tarih derslerini vermelerini sağlamıştır ( Den Boer, 1998, ss.135-137).

1830’dan itibaren tarih ve coğrafya öğretmenliği için sınavların açılmaya başlanması da bu profesyonelleşme eğiliminin göstergeleridir. Fransız tarihçiliğinin profesyonelleşmesinde tarihçilerin 19. yüzyıl boyunca siyasi görevlerde yer edinmelerinin büyük bir payı vardır. Örneğin, Restorasyon Dönemi’nde milli eğitim bakanlığı da dâhil çeşitli üst düzey görevlerde yer almış olan muhafazakâr siyasetçi Guizot aynı zamanda tarihçi kimliğine sahiptir (Le Goff, 2016, s.26). Fransa’da profesyonel Ortaçağ tarihçiliğinin yerleşmesinde daha önce ismini zikrettiğimiz Gabriel Monod belirleyici rol oynamıştır. Alman Ortaçağ tarihçisi Georg Waitz’den Rankeci metodolojiyi öğrenen Monod, 1868 yılında École des hautes études’de tarih kürsüsüne atanmıştır (Kudrycz, 2011, s.114). 

İngiltere’de profesyonel bir tarihçilik alanı olarak Ortaçağ tarihçiliğinin gelişmesinde Alman ve Fransız ekollerinde gözlemlediğimiz Rankeci metodolojiyle Ortaçağ’a olan Romantik ilginin harmanlanması aynı şekilde belirleyici olmuştur. Oxford ve Cambridge Üniversitelerinde modern tarih kürsüleri 18. yüzyıldan beri mevcut olmakla beraber, yüksek lisans ve doktora düzeyinde tarih araştırmaları ancak 1860’lı yıllarda başlamıştır. Tarihin profesyonelleşmesi, özellikle Almanya örneğine göre geç kalmış olmasına rağmen profesyonel tarihçiliğin gelişim seyri ve bu süreçte Ortaçağ araştırma larının kurumsallaşması benzer nitelikler taşımaktadır. Ortaçağ tarihi Modern ulusal tarihin bir alt alanı olarak görülmüştür. Metodolojik olarak Ranke’nin birincil kaynak araştırmalarının etkisinde kalan ve Ranke’den İngilizce’ye çeviriler yapan İngiliz Ortaçağ tarihçisi ve din adamı William Stubbs, birincil kaynaklar merkezinde bugün halen Ortaçağ tarihçilerinin ellerinden düşürme dikleri The Constitutional History of England isimli akademik tarihçilik ürünü olan eserini kaleme almıştır (Kudrycz, 2011, s.119-125). Stubbs’ın İngiliz Ortaçağ tarihçiliğinin seyrini belirlemesinde 1866 yılında Oxford Üniversitesi Modern Tarih kürsüsüne atanması (Burrow, 2008, s.383) önemli bir aşama olmuştur. Henüz antik ve modern çağ kürsülerinden bağımsız olarak Ortaçağ kürsülerinin olmadığı, Ortaçağ’ın modern ulusal tarihin alt bir alanı olarak görüldüğü bu dönemde Stubbs gibi çalışmalarını Ortaçağ İngiliz tarihine yoğunlaştırmış bir ismin modern tarih kürsüsünün başına atanması Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonelleşmesi açısından dikkate değerdir. 

Ortaçağ’a Romantik-Milliyetçi düşüncelerle oluşan ilginin kurumsal düzeyde yansımaları üniversitelerde tarih kürsülerinde uzman Ortaçağ tarihçilerinin yer almaya başlamalarının yanında, bu tarihçilerin Ortaçağ tarihi belgeleri neşriyatına girişmelerinde de görülebilir. 1819 yılında, Napolyon’un Alman topraklarını işgalinden sonraki dönemde, Monumenta Germaniae Historica ismiyle Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından takriben Yeniçağ’ın başladığına inanılan 1500 yılı civarına kadar olan arşiv malzemesi ve kronikler gibi birincil tarihsel kaynakların neşrine başlanmıştır. Bu projenin başında arşivci ve tarihçi olan Georg Heinrich Pertz yer almış, 1875 yılından sonra ise görevi Georg Waitz üstlenmiştir (Kudrycz, 2011, s.114). Monumenta, bugün hala yeni edisyonlar la neşredilmeye devam etmektedir. İngiltere’de Kraliyet desteğiyle ve William Stubbs, H.R. Luard ve H.T. Riley gibi tarihçilerin yoğun çalışmaları neticesinde yaklaşık 253 ciltlik Rolls Series 1858 ile 1911 yılları arasında yayınlanmıştır. 

Sonuç 

Avrupa’da Ortaçağ tarihçiliğinin profesyonel bir disiplin olarak ortaya çıkışına neden olan iki temel eğilimin olduğunu görmekteyiz. Temelleri Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde atılan eleştirel birinci kaynak incelemesine dayalı metodolojik tarih anlayışı 19. yüzyıl tarihçiliğinin profesyonelleşmesini şekillendirmiş, bilimsel ve objektif tarih araştırması olarak kabul edilen yaklaşım 
Ortaçağ tarihçiliğinin seyrine yön vermiştir. Ortaçağ tarihçiliğini tarihsel dönemlerin üvey evladı olmaktan kurtaran ise Romantik milliyetçiliğin tetiklediği milli devlet oluşumlarının tarihsel kökenlerini arayıp bulma isteği olmuştur. Birbirine tezat gibi görünen iki farklı düşünsel gelenek olan Romantizm ve Aydınlanma’nın profesyonel bir disiplin olarak Ortaçağ tarihçiliğinin doğmasına yol açması aslında bu disiplinin zenginleşmesini de sağlamıştır. Karşılaştırmalı kültür incelemeleri, folklor çalışmaları gibi sosyo-kültürel tarih alanına giren konular Ortaçağ tarihçiliği profesyonelleştikçe tarihçilerin ilgi odağı haline gelmiş ve anakronizmin bütün olumsuz etkilerine karşın tarihsel süreklilik fikrinin zihinlere yerleşmesini mümkün kılmıştır. 

Kaynakça 

Bartlett, R. (2001). Medieval panorama. London: Thames & Hudson Ltd. 
Breisach, E. (1994). Historiography: ancient, medieval & modern (2nd.Edition). Chicago: The University of Chicago Press. Burrow, J. ( 2008). A history of histories: epics, chronicles and inquiries from Herodotus and Thucydides to the twentieth Century. New York: Alfred A. Knopf. 
Den Boer, P. (1998). History as a profession: the study of history in France, 1818- 1914 (Trans. A.J. Pomerans). Princeton: Princeton University Press. 
Durgun, F. (2013). Rönesans’tan 19. yüzyıla Avrupa tarih yazımında ilerleme fikri, dönemselleştirme ve Orta Çağ Avrupa tarihi algısı. İnsan ve Toplum, 3(6), 283-304. 
Gilpin, R. (1968). France in the Age of the Scientific State. Princeton, Princeton University Press. 
Halsted, J.B. (1969). Introduction. In J.B. Halsted (ed.), Romanticism (ss.1-42). London: Palgrave Macmillan. 
Iggers, G. (2003). Yirminci yüzyılda tarih yazımı: bilimsel nesnellikten postmodernizme (Çev. G.Ç. Güven). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 
Kudrycz, W. (2011). The historical present: medievalism and modernity. New York: Continuum International Publishing Group. 
Le Goff, J. (2016). Tarihi dönemlere ayırmak şart mı? (Çev. A. Berktay). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. 
Mommsen, T.E. (1942). Petrarch’s conception of the “dark ages”. Speculum, 17 (2), 226-242. 
Reuter, T. (2006). Medieval: another tyrannous construct. In T. Reuter, Medieval polities and modern mentalities (ed. J. L. Nelson). Cambridge: Cambridge University Press. 
Şimşek, A. & Satan, A. (2011). Türkiye’de milli tarihin İnşası. A. Şimşek & A. Satan (Haz.), Milli tarihin inşası (ss.11-28). İstanbul: Tarihçi Kitabevi. 



 ***