Ortadoğu Danışmanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ortadoğu Danışmanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2017 Çarşamba

İran Dış Politikası



İran Dış Politikası 




Dr. Bayram Sinkaya* 
*ORSAM Ortadoğu Danışmanı ODTÜ/Atatürk Üniversitesi Araştırma Görevlisi 




Ben size İran’ın Dış Politikasını Anlatacağım. 


İran’ın dış Politikası bizim için oldukça önemli. Çünkü İran oldukça önemli bir stratejik bölgede konuşlanmış. 

Önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip, büyük bir nüfusu var, bulunduğu çevrede etkili bir ülke ve son olarak da siyasal İslam’ın devrimle iktidara 
geldiği tek örnek olarak siyasal İslam’ın performansının iktidardaki performansını izlenmesi açısından İran’ın izlenmesi, İran’ın çalışılması İran’ın dış politikasının anlaşılması oldukça önemli. İran’ın dış politikasına bakarken birçok tartışma görüyoruz. Bu tartışmaların büyük bir çoğunluğu da 

İran’ın İstisnacılığı üzerine yoğunlaşıyor. 

İran sanki normal devlet değilmiş gibi İran’ın farklılıkları olağanüstüymüş gibi yani İran, bütün dünya devletleri bir tarafa İran bir tarafa, İran istisna, İran her şeyden istisna dış politika yapımında istisna yapılar vardır. Dış politika çıkar tanımlanmasında ulusal çıkar tanımlanmasında farklılıkları olduğ gibi İran’ın farklı bir kategorileşmesi yapılıyor. Tamam, İran’ın kendine özgü tarafları var. İran’ın devrimden kaynaklanan, devrim sonrası oluşturulan yeni siyasi yapıdan kaynaklanan kendine özgülükleri var. Ancak bu İran’ın diğerlerinden tamamen farklı olduğu anlamına gelmiyor. Şimdi zaten İran’ın dış politikasına biraz daha detaylı bakmaya başladığımız zaman İran’ın diğer devletlerden pek de farklı olmadığını göreceyiz. Yani İran yerine başka bir devlet x devletini de koysak Türkiye, Irak, Suriye’yi de koysak belirli açılardan baktığımızda bazı ortak şeylerini göreceyiz. Nihayetinde İran devrimin bir ürünü olmasına rağmen, İran’daki mevcut rejimin 1979 da İslam devriminden sonra kurulmasına rağmen İran modern bir devlet. Modern bir Anayasayla yönetiliyor ve bugün ki çağın koşullarına göre yönetiliyor. Belki tam anlamıyla ulus devlet olarak tanımlamak İran’ı zor olabilir ama İran modern devlet olduğunu gerçeğinde gizleye meyiz. Modern devlet olmamasının yansımalarını mesela dış politika yapımındaki etkili aktörlerde görüyoruz. Bütün modern devletlerde olduğu gibi İran’ da da dış politika yapımında en etkili faktörlerden birisi Dışişleri Bakanlığıdır. Dışişleri bakanlığı direk karar alma mercii olmamasına rağmen, daha çok dış politikanın rutin günlük işleyişiyle ilgilidir. Ama büyükelçilikler ve dış temsilcilikler arascılığı ile topladığı bilgiler, bu bilgilerin ön değerlendirmesinin yapılması ve bunların karar verici daha üst mercilere intikali nedeniyle Dışişleri bakanlığının karar alma aşamasında önemli bir yeri var. 

İran’ın dış politikasında etkili bir başka kurum İran’ın ulusal yüksek güvenlik konseyidir. Türkiye’de ve birçok ülkede de yüksek güvenlik konseyi var ve 
güvenlik konseyi güvenlikle ilgili dış politika kararlarının alınmasında etkili oluyor, zaten dış politika güvenliğinde sağlanmasının da önemli unsurlardan 
birisi yani dış politika ile güvenliğin örtüştüğü birçok alan vardır ve bunları birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır. Çoğu zaman dış politikayla güvenlik 
politikaları aynı başlık altında incelenir. Dolayısıyla yüksek güvenlik konseyi de İran’ın güvenlik algılamalarının tehdit algılamalarını değerlendirilmesi bu tehdit algılamalarına karşı İran’ın savunma stratejilerinin geliştirilmesi ve bu savunma stratejisinin tamamlayıcı dış politika karalarının alınması ve uygulanmasında bu kararların uygulanmasın İran’ın içindeki diğer bürokratik kurumlar arsındaki koordinasyonun da yüksek güvenlik konseyinin önemli bir rolü var. Yüksek güvenlik konseyi kimlerden oluşur peki yüksek güvenlik konseyi bütün dünyadaki muadilleri gibi yine Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanıyor. İran Cumhurbaşkanı aynı zamanda yüksek güvenlik konseyinin de başkanı. 

Dışişleri bakanı, savunma bakanı, askeri kurumların başkanları İran’da iki tane askeri yapı var, iki ordu vardır. Hem düzenli bir ordu vardır, hem de geleneksel 
bir ordu vardır. Kendine özgü bir yanlı hususlardan biriside ordudaki ikili yapı gibi siyasette ikili bir yapı sözkonusu. Devrim muhafızları isminde bildiğimiz orduya oldukça paralel yakın örgütlenmiş bir ordu var, bir diğer ordudan farkı bir diğer ordudan farkı belki de daha ideolojik olarak örgütlenmiş olmasıdır. 

İdeolojinin bu ordunun işleyişine daha etkili olması ve görev tanımlamaları itibariyle farklar vardır. Sonuç itibariyle İran’da iki tane askeri yapı var. İki ordu var ve bunların ikisi de üst düzey komutanları iki ordunun da üst düzey komutanları yüksek güvenlik konseyinde temsil ediliyor. Ve İran siyasal sistemini kendine özgülüklerinin bir yansıması olarak yine yüksek güvenlik konseyinde tevellümü başkanı diyorum yani İran meclisinin başkanı temsil ediliyor. İran’ın yargı erkinin başkanı temsil ediliyor yani birçok ülke de bunu görmüyoruz meclisin ve yargının yüksek güvenlik konseyinde uygulamasına pek rastlamıyoruz ama İran da bunları görüyoruz. Yüksek güvenlik konseyi az önce belirttiğim gibi çok önemli hayati stratejik konularda tehdit değerlendirmelerinde ve bunlara yönelik savunma politikalarının belirlenmesinde karar alıyor yalnız bu kararlar uygulamaya 

tam olarak geçmiyor. Bunlar daha ziyade danışma mahiyetinde kararlar çünkü yüksek güvenlik konseyi aslında bir danışma kurulu karar alıcı bir organ değil. Güvenlik konseyini aldığı kararlar İran’ın rehberliğine sunuluyor, rehberler bu kararları onayladıktan sonra ancak bu kararlar uygulamaya geçiyor ve icra gücü kazanıyor. Cumhurbaşkanının dış politikanın işleyişinde önemli bir rolü olmakla beraber İran siyasetindeki fren-denge sistemi çeken balans nedeniyle cumhurbaşkanı çok etkili ve güçlü aktör, fakat dış politika aktörü değildir. Fiiliyatta bu durum zaman zaman cumhurbaşkanının kim olduğuna göre cumhurbaşkanının kişiliğine değişiyor. Kurumların işleyişi kurumsallaşmış yapılarında tamam iyi çalışıyor ama kurumsallaşmamış yapılarda özellikle devrimlerden sonra kurumsallaşmak zordur. Kurumsallaşmamış yapılarda tam olarak kurumsallaşmamış ülkelerde iktidar kişilerin bulundukları makamlar oldukça önemli makamlardan ziyade o makamlarda oturan kişiler daha etkili oluyor. Mesela İran da meclisi İran meclis başkanı genellikle dış politikayla ilgisi olmamasına rağmen, yetkileri sınırlı olmasına rağmen, meclis başkanı çok güçlü bir adamsa önemli bir dış politika yaptırımı haline gelebiliyor. 

Keza cumhurbaşkanı politikanın uygulanmasında en önemli makamlardan birisin de yer alırken eğer zayıf bir cumhurbaşkanıyla karşı karşıyaysak cumhurbaşkanı nın dış politikaya ilişkin karalardaki rolleri ve etkisi azalıyor. İran da meclisinde dış politikaya etkisi iki türlü var. 

Birincisi meclisin izleme denetleme yetkisi kapsamında yani uluslararası anlaşmalar denetleniyor ve meclisin onayından sonra ancak uygulamaya geçiyor. 

İkincisi de meclisin bazı komisyonları dış işleri komisyonu, savunma konusundaki komisyonlar kara alma mekanizmasının politika verilenmesinde 
nihai karar verici değiller. Ama yetkili unsurlar. Son olarak rehber, rehberden bahsetmemiz gerekir. Rehber siyasal sistemin en tepesindeki kişi ve İran ana-
yasasına göre de önemli dış politika kararları hatta ülkenin genel siyasetinin belirlenmesi yetkisi rehberin otorotitesindedir. Rehber, ancak önemli politika 
değişiklikleri yapabilir ve genel politikayı rehber belirler diğer bütün kurumlar rehberin belirlediği genel politika çerçevesinde politikalar alt politikalar 
üretir ve onları uygular. Dolayısıyla az önce dediğimiz gibi makamlarda ziyade kişiler daha öne çıkıyor mesela rehberler. İran’da bu zamana kadar iki tane 
rehberimiz oldu. Birinci Ayetullah Humeyni idi. Ayetullah Humeyni’nin ölümünden den sonra Ayetullah Seyid Ali Hamaney rehber oldu. 

Ama Hamaneyin rehberliği dönemi mesela zayıf bir dönemdir. Zayıf bir dönem olduğu için kişi olarak en etkili makamda oturmasına rağmen kişi zayıf olduğu için dış politikada fazla etkili olamıyor. O zaman Cumhurbaşkanı daha ön plana çıkıyor güçlü bir Cumhurbaşkanı var o yüzden makamları dikkate alacağız. Ama makamları dikkate alırken de o makamlarda kimlerin oturduğu oldukça önemli burada dikkat etmeliyiz. Son olarak İran’daki siyasal hiziflerden belki kısaca bahsetmek gerekir. İran dışarıdan baktığımızda belki tek monolotif bir yapıymış gibi görünse de bütün herkes, sanki İran’da aynı düşünüyormuş gibi görünse, kendi içinde aslında bir ölçüde sınırsız değil bir ölçüde çoğulcu bir ülke. İran’da da siyasal partiler değil belki ama siyasal gruplar var ve bu siyasal grupların ekonomiye dış politikaya iç siyasete ilişkin farklı pozisyonları var. Ve bu siyasal gruplar özellikle mecliste ve cumhurbaşkanlığında, dışişleri bakanlığında etkili olabiliyorlar. Dolayısıyla hangi hizvin daha güçlü olduğu hangi siyasal gurubun hangi makamda etkili olduğu da İran dış politikasının anlaşılması açısından önemli ve bu siyasal gurupların pozisyonlarının ayrıca incelenmesi gerekir. Bunun da yanında tabi 


İran’da basında oldukça etkili İran da birçok diktatörlüklerdeki olduğu gibi sanki basın tamamen devlet kontrolündeymiş gibi her yazılan devletin onayıyla 
yazılıyormuş gibi bir hava var. Türkiye’de de öyle bir izlenim var. İran’da basın sansür altında bu doğru ama İran’da muhalif basın da var bunu da dikkate almak gerekir. Basın hem gündem oluşturma açısından dolayısıyla siyasilere baskı yapma açısından dış politikada etkili olabiliyor. Peki, İran dış politikasında etkili olan faktörler nelerdir. Faktörleri kısaca gözden geçirelim.Etkili olan faktörler tarih oldukça önemli bir faktör, ideoloji oldukça önemli bir faktör, kimlik önemli bir faktör ama ben bunların kısaca iki başlık altında sınıflıyorum. Birincisi jeopolitik faktörler, diğeri de ideolojik faktörler. Jeopolitik faktörler İran’ın coğrafyasında girişte bahsettik zaten şu soldaki haritada da görüyorsunuz İran Asya ile Afrika’yı Ortadoğu’yu birbirine bağlıyor. Hint okyanusunu, Hazara, Karadeniz’e kadar uzanıyor. Yine Basra körfeziyle Hazar arasında çok önemli bir stratejik kavşakta bu stratejik kavşakta olması İran’a hem avantajlar sağlıyor hem dezavantajlar sağlıyor. Bu merkezi konumu kilit konumu nedeniyle zaman zaman işgallere uğramış tarih boyunca ve hala da bazı dış güçlerin müdahalesine açık hale geliyor. Ama bu stratejik konum nedeniyle uluslararası siyasette ve bölgesel politikada önemli bir yer ediniyor. Fiziki coğrafyanın İran’ın fiziki coğrafyasının bir diğer yansıması da doğal kaynaklarına ilişkin. İran’da biliyoruz zengin petrol ve doğalgaz kaynakları var. Dünyanın ispatlanmış petrol rezervleri açısından dünyada üçüncü sırada ve doğalgaz rezervleri açısında ikinci sıradadır. Dolayısıyla bu fiziki imkânlar da İran’ın dış politikasının belirlenmesine yani bu kaynaklar İran’a Allah vergisi karşılıksız önemli bir avantaj sağlıyor. Petrol ve doğalgaz ve bundan elde edilen rant ve İran’ın dış politikada karar almasını kolaylaştırıyor açıkçası daha rahat hareket edebiliyor. 

Ekonomik kaygılarını ikinci plana atabiliyor ama yine petrolün ihracatının yapılması gerekir, doğalgazın ihracatının ve satılmasının dolayısıyla bunların güvenlik altına alınması gerekir bu şekilde de dış politika kararlarını etkiliyor ve yönlendiriyor bu fiziki coğrafya. 

Beşeri coğrafyası İran’ın keza oldukça önemli ve dış politikasını etkiliyor. Beşeri coğrafyasından kastım insan yapısı nüfus yapısı öncelikle İran Ortadoğu’nun 
Mısır ve Türkiye ile birlikte en kalabalık nüfuslu ülkelerinden birisi 75 milyona yakın bir nüfusu var. Ve bu nüfus genç bir nüfus, nüfusun yüzde yetmişi 30 yaşının altında. Ve İran politikacıları karar alırken bu nüfusun taleplerini ve ihtiyaçlarını göz önüne almak zorundalar. Zaten bir on yıl sonra İran dış politikasının yapımında bütün İran siyasetinin belirlenmesinde bu yeni nesil yeni genç nüfus daha etkili olacak. Nüfusun başka bir yansıması da İran’ın etnik kompozisyonu ile ilgili İran etnik açıdan homojen bir ulus değil bunu hepiniz duymuşsunuzdur biliyorsunuzdur. İran’da birçok etnik azınlıklar var Kürtler, Azeriler, Türkmenler, Belluçlar, Araplar. 

Bu etnik azınlıklar en önemli özelliği bulundukları yerde yoğun halde yaşamaları. Mesela Türkmenistan sınırına yakın yerde İran Türkmenleri, Azerbaycan sınırına yakın yerlerde İran Azerileri, Türkiye ve Irak sınırının kuzeyine yakın yerlerde İran Kürtleri, İran’ın güneyinde İran Arapları, İran’ın güneydoğusunda ise Belluçlar yaşıyor. Bu etnik azınlıklar özellikle Kürtler, Türkmenler ve Belluçlar aynı zamanda dini azınlıklar. Çünkü İran’ın nüfusunun büyük çoğunluğu şiidir. Ama Belluçlar, Türkmenler ve Kürtlerin büyük çoğunluğu sünnidir. Dolayısıyla bu guruplar hemen sının diğer tarafında akraba topluluklarının da olması nedeniyle İran için zayıf noktalar olarak görülmekte. Hem sınır komşuları ve Atlantik ötesindeki ülkelerin bu azınlıkları kullanma ihtimali var hem de bu azınlıkların sınırın öte yakasındaki akraba topluluklarıyla ilişkilerinin neticesinde talep değişiklikleri tehdit algılamasında önemli unsur. Son olarak jeopolitik çevrede dönüşümden bahsedeceğim. Jeopolitik çevreden kastımız beşeri coğrafyayı ve fiziki coğrafyayı dikkate alarak komşuları belirlemektir. İran’ın hemen doğusunda nükleer silaha sahip olan Pakistan var. Pakistan siyasi açıdan istikrarı yakalayamamış zayıf bir devlet. Pakistan’ın hemen kuzeyinde Afganistan bulunmakta. Afganistan uzun yıllar Sovyet işgali altında kalmış, Sovyet işgalinden sonra iç savaşla çalkalanmış. 

İran’ın daha kuzeyinde istikrarlı bir yapıda Türkmenistan var. Hazar Denizi’nin statüsü ve kıyıdaş devletler arasında bölünmesi sorunu 20 yıldır çözülemedi. Kuzey Batı’da az önce bahsettiğimiz beşeri faktörden dolayı tehdit oluşturan Azerbaycan var. Ayrıca İran Ermenistan’la da komşu. Kuzey ülkeleri 
(Ermenistan, Azerbaycan, Türkmenistan) 1991’e kadar olmayan ülkeler. O zaman kadar İran sadece Sovyetler birliğiyle muhatap. Bu ülkeler Sovyetler 
birliğinin yıkılmasıyla oluşuyor. Böylece karşılıklı tehdit algılamaları ve güvenlik algılamaları değişiyor. İran’ın batısında aynı Afganistan gibi Irak var. Irak uzun yıllar İran için en önelmiş tehdit unsuruydu. 

Çünkü 1980 yılında Irak İran’a saldırdı. Bu saldırı sonucunda 8 yıl süren bir savaş yaşandı. Ve bu saldırıyı yapan Saddam Hüseyin rejimi 2003 yılına kadar güçlü bir pozisyonla iktidardaydı. Saddam rejiminin devrilmesinden sonra Irak’taki siyasal iktidarsızlık ve İran’ın güvenlik arayışları, İran politikasını etkilemekte. İran’ın kuzeyinde ise Basra Körfezi var. Basra Körfezi’ndeki yapı 1970’lerden beri sabit. Burada ABD ile iyi ilişkilere sahip küçük şeyhlikler ve Suudi Arabistan var. İran’ın devrim sonrasındaki ABD karşıtlığı dikkate alınırsa hoş bir tablo ortaya çıkmıyor. Diğer taraftan tarihsel bir perspektifle bakılırsa, bu bölgeler İran’ın eski kültürel havzaları olarak görülür. İran’da kurulan devletler en geniş ve güçlü oldukları dönemde Azerbaycan’da, Suriye’de, Irak’ta hakim olmuşlardı. 


Dolayısıyla bu bölgelerde İran kültürünün bazı unsurları da görülür. Bu durumda dış politika oluşturulurken hesaba katılan bir unsurdur. Daha da önemlisi 1991’  de Sovyetlerin yıkılmasında sonra Fars dilli bir coğrafyanın ortaya çıkmış olması. O tarihe kadar dünyada Farsçayı konuşan tek ülke İran idi. 

Ama Sovyetlerin yıkılmasıyla Tacikistan ortaya çıktı. Tacikler Farsçanın bir diyalektiğini konuşuyorlar ve İran’la kültürel bir akrabalıkları var. Afganistan’da 
da Fars dilinin farklı bir diyalektiği konuşuluyor. Dolayısıyla Afganistan’da İran’la etkileşim içerisinde. Ama bu jeopolitik tek başına bir anlam ifade etmiyor. Eğer tek başına anlam ifade etseydi önemli dış politika değişiklikleri yaşamazdık. Hatta İran’da devrim sonrasında bile dış politikada önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bence İran dış politikasının en önemli unsuru, ideoloji. Bu devrimci bir ideoloji. Devrimci ideoloji biraz radikal, uluslararası sisteme meydan okuyan, revizyonist, statüko karşıtı bir yaklaşım. Ve bu yaklaşım özellikle Şii inancıyla birleştirilmiş durumdadır. Devrimci ideolojinin en önemli unsuru İran’ın eski kültürel geleneğinin de mirası olarak iyi ve kötü arasındaki sonsuz savaş. Daha güncele gelecek olursak emperyalizmle ezilenler savaş halindedir. Ve bu savaş ilelebet devam edecektir. 

Ancak Şii inancına göre İmam Mehdi geri dönecektir ve yeni, adil bir rejim kuracaktır. İyi ve kötü sürekli savaş halinde olacağına göre herkesin savaşa 
hazır olması gerekir. Bu açıdan İran rejimi hem sürekli seferberlik halinde olması açısından dikkat edilmelidir hem de diğer devletlerin İran’a bakış açısından 
da önemli bir tehdit kaynağıdır. Devrim sonrasında İran dış politikasında bazı süreklilikler olmakla beraber farklılıklarda var. İdeoloji 1978’da olduğu kadar yoğun değil. Ama devrimci rejim kurulurken bu ideolojik yapıya göre kurulmuş. Yine bu ideolojik yapıya göre güvenlik yapılanmaları oluşturulmuş. 

Belki 1980’lerde halkın çoğunluğu böyle bir ideolojiye inanıyordu ve bunu destekliyordu. Ancak bir süre sonra insanlar ideolojiden uzaklaşmaya başladıkları halde, ideoloji dış politikada etkin olmaya devam ediyor. Çünkü bütün siyasi rejim bu ideoloji üzerine kurulmuş. Eğer ideoloji revize edilecek olursa, bu ideolojinin ürünü olan dış politika revize edilecek olursa, devrim sonrası kurulan siyasal rejim artık yeni bir rejim olur. Ayrıca bu ideoloji doğrultusunda kurulan yeni güvenlik yapıları sistemin değişmesini zorlaştırmaktadır. Başlangıçta halkın devrim heyecanıyla kurulmasına onay 
verdiği bu ideolojik yapı bir süre sonra insanları esir almaya başlıyor. Son olarak bence İran’ın dış siyaseti için önemli bir faktör olmasa da ekonomiden 
bahsedebiliriz. Az önce söylediğim gibi İran petrol ve doğalgaz rantı üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla petrol ve gaz sattığı sürece belirli düzeyde bir geliri 
garanti etmiş durumda. Zaten İran milli gelirinin %70-80’i petrol ve doğalgaz satışlarına dayanmakta. Bu nedenle İran dış politikasında ekonominin 
belirleyici bir faktör olmadığını görüyoruz. Mesela Türkiye 1980’lerden sonra ihracat ağılıklı bir dış politika benimsedi. Çünkü içeride insanların refah 
düzeyi sağlansın diye daha fazla ihracat yapıp gelir elde etmeye çalıştı. Ama İran’ın böyle bir kaygısı yok. Ama 1980’lerin sonunda petrol fiyatları olağan 
üstü düştüğünde ekonomi önemli bir faktör olmuştu. Nitekim İran’da devrimci ideolojinin yansımasının da sonucudur bu. İran anayasasında açık bir 
biçimde ifadede edilmiştir. Devrim bazı ekonomik ihtiyaçların karşılanması için yapılmamıştır. Ekonomi sadece bir araçtır, nihai hedef değildir. Öncelik 
insanın manevi olgunlaşmasıdır ve bu olgunlaşma içerisinde maddi ihtiyaçları en alt seviyede karşılansa da olur. Peki, İran dış politikasının hedefleri 
neler? Öncelikle tüm modern devletler gibi kendi toprak bütünlüğünü sağlamak. Zaten dış politika ve güvenlik politikalarının iç içe olduğunu söylemiştik. 

Keza İran’da devrimci rejimin devamının sağlanması İran güvenlik politikasının en önemli unsurlarından biridir. Herhangi bir ülkenin dış politikasının amaçlarından birisi de o ülkede tanımlanan milli çıkarları ileriye taşımaktır. 

Bugün Türkiye’de de Dış Politika Ulusal çıkarlarla Özdeşleştiriliyor. 

Ama İran’da bu çıkarlar daha çok ideolojik arka plana göre şekilleniyor ve ideolojik arka plan ileriye taşınmaya çalışılıyor. Rejim güvenliği kaygısına 
paralel olarak ABD tehdidi ya da İsrail tehdidi de sözkonusudur. İran kendi rejiminin varoluşuna ABD’den ve İsrail’den ciddi tehditler algılıyor. Gerçektende 
bu iki ülkenin İran’da rejim değişikliği siyaseti var. Dolayısıyla İran milli çıkarlarını tanımlarken, bu ülkelerin İran’ın etrafındaki tüm hamlelerini 
etkisizleştirecek bir strateji belirliyor. Yani tamamen çatışma ve gerilim üzerine kurulu bir milli çıkar stratejisi var. Diğer taraftan da kendi İslami ideolojisini 
olabildiği kadar etrafına yaymaya çalışıyor. 

Zaten İran sisteminin kendine özgülüğünün yansımalarından birisi de İran dış politikasındaki evrensellik arayışıdır. İran’daki devrim milli bir devrim 
değildir, evrensel amaçları vardır. Bu devrimin iki amacı vardır. Birincisi İran’da kapitalizme ve komünizme alternatif, insanın manevi olgunlaşmasını sağlayacak, adaletli ve eşitlik üzerine bina edilmiş bir model oluşturmak. İkincisi ise İslam ümmetinin birliğini sağlamak, bu anayasayla tanımlanmış bir görevdir. Peki, pratikte İran dış politikası nasıl seyrediyor? 

Devrim sonrası İran dış politikasını 4 döneme ayırabiliriz. İlk dönem devrimin zafere ulaşmasından Cumhurbaşkanı Ebulhasan Beni Sadr’ın görevden alınmasına kadar geçen ılımlı geçiş dönemidir. 

Bu geçiş döneminde İran’da farklı siyasi gruplar etkililer. İran devrimi bir koalisyonun (İslamcılar, Liberaller ve Solcular tarafından kurulan) ürünü. Zaten bu koalisyon olmasaydı devrimin başarıya ulaşması çok zordu. Devrim başarıya ulaştıktan sonra bu koalisyon parçalanıyor ve her grup devrimi kendisi temsil etmek istiyor. Siyasal sistemde kendi gücünü maksimize ederek iktidararayışına 
giriyorlar. Bu iktidar arayışı içerisinde iktidar, tüm grupların geçici rızasıyla geçici olarak ılımlılara devrediliyor. Mehdi Bazargan’ın temsil ettiği ılımlılar iktidarda pek başarılı olamıyorlar. Çünkü devrim sonrası karmaşa ve önceki rejimden devralınan zayıf idari ve ekonomik yapı onların etkili politikalar geliştirmelerine 
engel oluyor. Böylece ılımlılar ve radikaller arasında sorunlar başlıyor. Bu dönemde İran dış politikasının üç önemli söylemi var; bağımsızlık, bağlantısızlık ve anti emperyalizm. Büyük devrimlerin çoğunda bir dış düşman vardır. İran’ın da dış düşmanı ABD idi. ABD’nin Şah dolayısıyla uzun yıllar İran’da etkili olması nedeniyle, Şah’a karşı yapılan devrim, ABD’ye yapılmış bir devrim olarak 
algılanıyor ve ABD’nin temsil ettiği batı emperyalizmi İran’da, Ortadoğu’da hatta tüm dünyadaki kötülüklerin baş sorumlusu olarak görülüyor. Bu nedenle 
Şah’a karşı olan tüm devrimci grupların en önemli amaçlarından biri bağımsızlık oluyor. 

Bağımsızlıktan kasıt, yabancı güçlerin ve ABD’nin etkisinin kırılması. Nitekim devrimden sonra ABD’yle yapılan anlaşmalar feshediliyor ve bir süre sonra tüm diplomatik ilişkiler kesiliyor. Diğer unsur bağlantısızlık. Devrimin olduğu dönemde dünya doğu ve batı bloku olarak ikiye ayrılmıştı. İran devrimi ne doğu ne de batı diyerek alternatif bir model ileri sürüyor. Bunun yanı sıra doğu batı 
kamplarından bağımsız 1955 yılında şekillenmiş olan bağlantısızlık kampına katılıyor. O zamana kadar batı blokunun aktif bir üyesiyken taraf değiştiriyor. 
Ve az önce bahsettiğim batı etkisine tepki olarak dış politika söylemine anti emperyalizmi yerleştiriyor. Tüm bu gelişmeler ve devrimin giderek radikalleş- mesi, İran’ın ABD’yle ilişkilerinin gerilemesine neden oluyor. Özellikle Şah’ın birkaç ülke gezdikten sonra ABD’ye sığınması İran devrimcilerindeki 
ABD karşıtlığını iyice körüklüyor. Bunun neticesinde 4 Kasım 1979’da İranlı bir grup öğrenci Amerika Büyükelçiliği’ni işgal ediyor. Bu hem İran siyasetinin hem de Amerika-İran ilişkilerinin önemli dönüm noktası. Bu tarihten sonra ABD ve İran’ın diplomatik ilişkileri tamamen kesiliyor ve düşmanca bir hal alıyor. 

Ilımlıların yapabileceği bir şey kalmayınca İran siyaseti radikallerin kontrolüne giriyor. Sonuç olarak ılımlılar bu savaşı kaybettiler ve radikaller kendi iktidarlarını güçlendirdiler. Radikal dönemde tabi ki dış politika da oldukça radikalleşti. Tamamen az önce bahsedilen ideolojinin hakimiyetine girdi. 

Her ne kadar İslamcı radikaller kendi iktidarlarını kurup pekiştirmiş olsalar da bir süre sonra ekonomi ve dış politikaya bakış açısından farklılaşmaya başladılar. Bunlar devrimci idealistler ve devrimci realistler olarak ayrılabiliyor. Devrimci idealistler tamamen ideolojik bir dış politika izlenmesini söylerken, devrimci realistler biraz daha pragmatik bir yaklaşımı savunuyorlardı. Bu dönemde de en önemli dış politika söylemi anti emperyalizm ve İsrail karşıtlığı idi. Buna karşın üçüncü dünyayla ilişkilere önem veriliyor. Devrimci dış politikanın en önemli unsuru, devrim ihracı. Devrim ihracı bir önceki dönemde de başlamıştı fakat bazı radikal grupların çabası olarak görülüyordu. Tam olarak devletin resmi politikası olarak adlandırmak zordu. Ilımlılar döneminde “devrim İran için mi İslam için mi?” yapıldı sorusu en önemli tartışma konularından birisiydi. Ilımlılar devrimin İran için, İran halkının çıkarları için yapıldığını savunurken; İslamcı radikaller devrimin İslam için yapıldığını ve bunun bir başlangıç olduğunu, tüm ezilmiş milletlere yayılması gerektiğini savunmaya başladılar. 

İran’ın revizyonist yaklaşımının sonucu olarak devrim ihracı, öncelikle kendisine halkları hedef aldı. İran’ın bu statükocu rejimleri, meşru olarak görmedikleri 
yönetimleri değil halkları muhatap aldı. Yeraltı örgütlenmeleri vasıtasıyla devrim ihracı faaliyetleri yapılıyor. Bu faaliyetler öncelikle ideolojik eğitim şeklinde yapılırken daha örgütlü gruplar İran’da lojistik ve askeri destek alıyorlar. Kendi ülkelerine döndüklerinde ise sözde devrimci faaliyette bulunuyorlar. Devrimci dış politikanın bir sonucu ve bir yansıması devrimci savaş. İran’ın devrimci savaşı Irak’la oluyor. Irak, İran’ın devrim sonrası sarsılan ordusunu, siyasetini ve istikrarsızlığını değerlendirmek istedi. Bunun yanı sıra İran’ın devrim ihracının en önemli noktası Irak’tı. Çünkü Irak, İran’ın en yakın komşusuydu, %60’ı şiilerden oluşuyordu ve İran’ın devrim mesajları Irak’ta yankı buluyordu. Böyle olunca İran devrimi ve rejim ihracı faaliyetleri Irak’ta tehdit olarak algılandı ve İran-Irak savaşının patlamasına neden oldu. 8 yıl süren bu savaş “kazananı olmayan bir savaş” olarak tarihe geçti. 

Tüm bu revizyonist yaklaşımın bir sonucu olarak İran, dış politikada giderek yalnızlaştı. 1980’lerin ortalarında ne rejim ihracı faaliyetlerinden ne de uluslar arası sistemde yeni dostlar bulabildi. İran önceleri bunu “İzolasyon iyi bir şeydir. Bağımsız olabilmek için dış dünyayla ilişkilerimizi kesmeliyiz. 

On yıl boyunca tüm ilişkilerimizi kesip daha güçlü bir hal alacağız” diyerek bunu meşrulaştırdılar. Ama 1980’lerde petrol fiyatlarının düşmesi, İran-Irak savaş 
maliyetlerinin artması ve devrim ihracı faaliyetlerinin cevap vermemesi yalnızlığı artık çekilemez hale getirdi. Hem uluslararası platformlarda hem de iç siyasetinde zor durumlar yaşanmaya başlandı. Bundan dolayı 1980’lerin ortalarından itibaren İran dış politikasında yavaş yavaş değişimler yaşanmaya 
başladı. Geçici bir ılımlılaşma, batıyla paylaşım, pragmatizm dönemi başladı. Bu dönem 1990’lar boyunca devam etti. İran’da 1989 yılında Ayetullah Humeyni’nin ölmesi yeni bir dönemi başlattı. Radikallerin giderek güç kaybettiği bu döneme termitoryal dönem deniyor. Bu dönem artık politikanın ideolojiden uzaklaştığı ve daha rasyonel bir hale geldiği anlamını taşıyor. İdeoloji artık 1980’lerdeki gibi kitleleri peşinden sürükleyemiyor. Ve rejim giderek daha statükocu bir hal almaya başlıyor. Bu dönem İran dış politikasında pragmatistler hakim oluyor. Ancak ideolojik dış politikayı savunan taraf etkileri azalsa bile varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Muhafazakarlar ve radikaller ideolojik dış politikayı savunmaya devam ettiler. Dolayısıyla 1990’larda İran dış politikasında batıya açılım, yumuşama ve dönüşüm görülse de önünde iç siyasi dengelerden kaynaklanan handikaplar var. Az önce bahsedilen ideolojik tuzak devreye giriyor. Siyasal rejimler tam olarak ideolojik hareket etmese de siyasal sistemler ideolojik temelli kurulduğu için ideolojiden kurtulamıyorlar. 

Diğer taraftan İran’daki denge sistemi nedeniyle hiçbir siyasi grup aynı zamanda tüm siyasi araçlara hakim olamıyor. Yani iktidar İran’da paylaşılıyor. Her ne kadar resmi dış politika ve devlet pragmatistlerin ve reformcuların kontrolünde olsa da muhafazakarların ve radikallerin elinde istihbarat örgütü ve devrim muhafızları gibi önemli araçlar vardı. Bir taraftan batıya zeytin dalı uzatılırken bir taraftan da bu araçlar vasıtasıyla batıdaki rejim muhalifleri öldürüldü. Devletin bir yani İran rejiminden kaçanları içeri çekmeye çalışırken diğer yanı radikal yaklaşımı sürdürdü ve suikastlar düzenledi. Nitekim İran dış politikası bu 
gerilimler nedeniyle ideolojiden uzaklaşma açısından mesafe kat edemedi. Ancak bölgesel yaklaşımı değişmeye başladı. 1980’lerde bölgedeki rejimleri değiştirme ye çalışan İran artık bu rejimlerin meşruluğunu tanıdı ve onlarla iyi ilişkiler kurmaya başladı. İran devrimci ideolojisi İslam ve küfür kaçınılmaz bir çatışma öngörüyordu. Dolayısıyla bu dönemde ortaya çıkan medeniyetler çatışması tezleriyle dünya yaşanması zor bir yere gidiyordu. Hatemi önemli bir slogan ortaya attı; “Medeniyetler arasında diyalog”. Hem İslam’ın hem de İran’ın batıyla çatışmaya girmeden diyalog kurabileceğini savunmaya başladı. Ancak medeniyet ler  arası diyalog ve batıya açılım politikası muhafazakarlar ve radikaller nedeniyle bloke edildi ve son olarak neoradikal dönem. 

Neo radikal diyoruz çünkü devrimci ideolojiye faaliyete geçirme vaadiyle aynı radikal üsluba sahip yeni bir siyasal grup ortaya çıktı ve iktidarda önemli 
bir yer elde etti. Hatta Cumhurbaşkanı Ahmedinejad bu grubun sözcülüğünü üstlendi. Ancak bu defa da neoradikaller hem muhafazakarlarla hem de reformcularla çatışma içine girdiler. Ne kadar ideolojik bir politika izlenmesini savunsalar da muhafazakarların daha ılımlı yaklaşımı ve reformcuların karşı çıkışları etkili oldu. Neoradikaller iktidarda olmasına rağmen, İran dış politikası 1980’lerdekine benzer bir şekilde radikalleşmiyor. Söylemde bir radikallik var, ABD ve İsrail karşıtlığı su yüzünde ama eskisi kadar çatışmacı değil. Bölgeyle ilişkiye girmeyi önceleyen yaklaşım hala devam ediyor. Eskisi gibi halklara seslenip rejimlerle çatışmıyor. Dış politikanın yeniden radikalleşmesinin yansıması olarak İran’ın bu defa doğuya doğru açılımını görüyoruz. 

Çin, Rusya ve Afrika’yla iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor. Bunun nedeni uluslararası sistemdeki gücünü arttırmak. Neo radikal dönemin en önemli dış politika konularından birisi de İran’ın nükleer politikası. İran’ın nükleer politikası aslında Hatemi’nin Cumhurbaşkanlığı’nın ikinci döneminde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmıştı. Ama Hatemi hükümetinin ve reformcuların uzlaşmacı ve müzakereci yaklaşımı nedeniyle bu sorunun üstesinden gelinebileceği düşünülüyor du. Nitekim Hatemi ile İngiltere, Almanya ve Amerika üç yıl boyunca müzakere edildi. Hatemi hükümeti nükleer programı geçici olarak durdurmayı taahhüt etti. Ancak İran’da iktidar değişince Hatemi’nin batıya karşı yaydığı bu uzlaşmacı sinyaller, İran tarafından kaldırıldı. 

Müzakereler askıya alındı ve nükleer program yeniden başlatıldı. İran’da neo radikal grubun iktidara gelmesi ve nükleer programın hızlanması, batıyla çatışmayı güçlendirdi. Ahmedi Nejat’ın İsrail’le karşı söylemlerinin yoğunlaşması, batının devrimci İran’ın saldırgan tutumu fobisini depreştirdi. 

Sonuç olarak İran’ın nükleer sorunu içinden çıkılmaz bir hal aldı. 

Teşekkür ederim. 

**

29 Aralık 2016 Perşembe

İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2


 İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2



2004 Meclis Seçimleri 

2004 Meclis seçimlerinin Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde önemli bir yeri vardır, zira bu seçimlerde birçok eski Devrim Muhafızı milletvekili olmuştur. 

7. Meclis’teki 290 sandalyenin yaklaşık 90’ının Devrim Muhafızları’nın eski üyelerine ait olduğu ileri sürülmektedir. Askeri üniformayı çıkardıktan sonra 
Muhafızların seçimlere girmesinde bir engel olmamasına rağmen bu seçimlerde en az 40 komutanın sırf seçimlere katılmak için istifa ettiği ileri sürülmüştür. 
Bu seçimlerin asker – siyaset ilişkileri açısından önemli olmasının asıl sebebi bu kişilerin Meclis’e girmelerinin planlı bir şekilde yürütüldüğü iddiasıdır.25 
Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Sorumlusu Mesud Cezayiri, “ Devrim Muhafızlarının sosyal hayatın her alanında etkili ve bilinçli bir şekilde bulunmak 
istediğini ve seçimlerin de bunun istisnası olmadığını söylemiştir.26 Cezayiri, komutanların istifa ederek seçimlerde aday olmasıyla ilgili bir soru üzerine 
Devrim Muhafızları’nın bu konuda özel bir tavsiyesi olmadığını söylemiş, ancak komutanların aday olmasının tek şartının seçim aday kayıtlarından iki ay 
önce istifa etmiş olmak olduğunu hatırlatmıştır. Muhafızların önde gelen komutanlarından Fethullah Jafari de bu konuda, Devrim Muhafızları’nın askeri 
bir yapı olmaktan ziyade sivil bir yapı olduğunu ileri sürerek Muhafızların seçimlere katılmasının ve Meclis’te bulunmasının normal olduğunu söylemiştir. 
Buna karşılık 6. Meclis döneminde Besic ve Devrim Muhafızları’ndan reformculara yönelik ağır eleştirilerin gelmiş olması, reformcuların Meclisteki etkiliğini azaltmak için bu hareketin planlı olabileceği iddialarını güçlendirmiştir.27 Dolayısıyla, eski Devrim Muhafızları’nın ve seçimlerde aday olmak üzere Devrim Muhafızları’ndan ayrılan komutanların milletvekilliği adaylıkları Devrim Muhafızları’nın siyasi iktidarı hedefleyen bir eğilim ve ilgi içinde olduğuna dair kanaatlere yol açmıştır.28 

2004 seçimlerini konumuz açısından önemli kılan bir diğer nokta ise Devrim Muhafızları ve Besic’in bazı adayların lehine seçimlere müdahale etmesidir. 
Devrim Muhafızları komutanlarının seçim sürecine müdahale etmeyeceklerine dair açıklamalarına karşın bazı üst düzey komutanlar Besic ve Muhafızların 
seçimlere katılmasının bir zorunluluk olduğunu söylemiştir.29 Muhafızların seçime müdahalelerine ilişkin olarak Devrim Muhafızları yetkilileri doğrudan 
müdahale iddialarını sürekli yalanlamıştır, sadece halkın seçimlere katılmasını teşvik ettiklerini ileri sürmüştür. 

Ancak Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı M. Ali Caferi, komutanlar dâhil yetkililerin ve bilgili insanların halkı bilgilendirmesi ve doğru adayı 
seçmelerine yardımcı olmaları gerektiğini söylemiştir.30 

17 Şubat’ta İçişleri Bakanlığı’nın web sayfasında yayınlanan bir habere göre Devrim Muhafızları komutanları Azadi Caddesi’nde bir üste bir araya gelmiş ve bu toplantıda Muhafızlara Rehberliğin Abadgeran (kurucularının ve üyelerinin çoğunluğunu Irak savaşı gazilerinin oluşturduğu siyasi hareket) listesini desteklediği duyurulmuştur. Devrim Muhafızları Sözcüsü Cezayiri bu iddiayı reddetmiştir. 31 Sonuç olarak 7. Meclis’te bir öncekinden çok farklı bir yapı ortaya çıkmış ve Devrim Muhafızları ile ideolojik olarak daha uyumlu bir grup Meclis’te çoğunluğu ele geçirmiştir. Yeni Meclisin seçilmesinden hemen sonra Muhafızların İmam Humeyni Havaalanı’nı işgal etmesi, Devrim Muhafızları – siyaset ilişkisi açısından yeni bir aşamaya geçildiğinin göstergesi olmuştur. 

Havaalanının İşgali 

Tahran’da yeni inşa edilen İmam Humeyni Uluslararası Havaalanı’nı işletme hakkı İran Ulaştırma ve Yol Bakanlığı tarafından 2003 yılında açılan ihaleyi 
kazanan Türk şirketi TAV’a (Tepe-Akfen-Vie konsorsiyumu) verildi. Havaalanının hizmete açılması 11 Şubat’ta planlandığı halde çeşitli nedenlerle ertelendi 
ve nihayet 8 Mayıs’ta hizmete açıldı. İlk yolcu uçağı havaalanına indikten sonra bazı sorunlar çıkmaya başladı. İnişe hazırlanan ikinci uçak ise Devrim 
Muhafızları’nın askeri araçları uçuş pistlerine sürmesi üzerine havaalanına inemedi. Kontrol kulesini ele geçiren Muhafızlar uçağı İsfahan Havaalanı’na 
yönlendirdi ve bu esnada Hava Kuvvetleri’ne ait iki jet uçağa eşlik etti. Birkaç saat sonra Silahlı Kuvvetler Müşterek Komutanlığı sahneye çıkarak bir bildiri 
yayınladı. Bildiride havaalanı hizmetlerinin yabancı bir şirkete verilmesinin ulusal güvenliğe aykırı olduğu ve Yüksek Milli Güvenlik Konseyi’nin onayıyla 
ikinci bir duyuruya kadar yeni havaalanının kapalı kalacağı ilan edildi.32 

Burada çözümsüz kalan en önemli nokta bu operasyonun Yüksek Milli Güvenlik Konseyi kararına dayandırılmasıdır. Oysa Cumhurbaşkanı Hatemi hem 
bu Konseyin hem de TAV’a ihaleyi veren hükümetin başkanıydı ve bu konuyla ilgili ayrıntılar yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır.33 İran Meclisi’nde konuyla 
ilgili bir araştırma yapılmış, Devrim Muhafızları, Yüksek Güvenlik Konseyi ve Hükümet arasında koordinasyonsuzluğun bu gelişmeye neden olduğu sonucuna 
varılmıştır.34 Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram diğer uluslararası hava alanlarında birçok yabancı personel çalışırken güvenlik gerekçesinin geçerli bir neden olmadığını söyleyerek Hava alanının kapatılmasının yabancı yatırımları şüpheli hale getirmek için büyük bir girişimin parçası olarak nitelendirmiştir.35 

Bu gelişme üzerine İran hükümeti TAV ile yaptığı sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldı. İran Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram hakkında (diğer iddiaların 
yanı sıra) bu olayla ilgili olarak İran rejiminin itibarına zarar verdiği ve güvenliği tehlikeye attığı suçlamasıyla 7.Meclis’te gensoru verilmiş ve Khorram Meclis 
kararıyla 3 Ekim 2004’te bakanlıktan azledilmiştir. Böylece, Devrim Muhafızları ilk defa fiili müdahalede bulunarak ülkenin yönetiminde aktif rol oynamaya 
başlamıştır. 

2005 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Ahmedinecad Hükümetleri 

Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde ve siyasetle ilişkilerinde önemli dönüm noktalarından birisi Mahmud Ahmedinecad’ın Haziran 2005’te Cumhurbaşkanı 
seçilmesidir. 1986 yılında bir süre Devrim Muhafızları’na katılarak güvenlik ve mühendislik alanlarında çalışan Ahmedinecad’ın dışında cumhurbaşkanlığı 
seçimlerine katılan üç adayın daha (Ali Laricani, M. Baqer Qalibaf ve Muhsin Rezai) Devrim Muhafızları’ndan geliyor olması Muhafızların siyasete 
artan ilgisinin göstergesi olmuştur. Seçim kampanyası sürecinde özellikle Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış ve seçimde aday olmak 
üzere Disiplin Güçleri Komutanlığından istifa etmiş olan Qalibaf’ın adaylığı siyasetin askerileşmesi tartışmalarına neden olmuştur. 

17 Haziran’da yapılan seçimlerde adaylardan hiçbirisinin oyların yüzde 50’sini alamaması üzerine en çok oy alan iki aday, Haşimi Rafsanjani ve Mahmud Ahmedinecad arasında ikinci tura gidilmiştir. 24 Haziran’da yapılan ikinci turda Ahmedinecad oyların yüzde 61’ini alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. 

Bu seçimlerde Devrim Muhafızları ve Besic’in ağırlığını Ahmedinecad tarafına koyduğu genel kabul gören bir kanıdır.36 Seçimlerin ilk turunda yarışan 
adaylardan Mehdi Kerrubi ve Mostafa Moin Devrim Muhafızları ile Besic’in Ahmedinecad lehine kampanya yaptıklarını ve güvenliği sağlamak üzere seçim 
merkezlerinde bulunan Muhafız ve Besiclerin halka baskı yaptığını iddia etmiştir. Kerrubi, Rehber’in Besic ile Muhafızları Ahmedinecad lehine seferber 
ederek ve seçimlerde hile yapıldığı iddialarını reddederek tarafsız tutumunu yitirdiğini söylemiştir. Moin’in en önde gelen destekçisi M. Reza Hatemi ise 
“garnizon partisi”ne yenildiklerini söylemiştir.37 Seçim yetkilileri ve Muhafızların bu iddiaları yalanlamasına rağmen Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı 

M. Baqer Zolqadr’ın daha sonra yaptığı açıklamalar da bu iddiayı destekler niteliktedir: “Hem dış baskıların hem de içerideki güçlerin ilkeci38 bir hükümet 
kurmamızı engellemeye çalıştığı karmaşık siyasi atmosferde sofistike bir şe-kilde çalışmalıydık. Allah’a şükür ilkeci güçler, akıllı ve çok boyutlu planları ve 
Besic’in yoğun katılımı sayesinde seçimleri kazanmayı başarmıştır.” 39 Reformcu Meclis ve Cumhurbaşkanı ile çekişme halinde olan Devrim Muhafızları 
Ahmedinecad hükümeti ile yakın bir işbirliğine girmiş ve siyasi gücünü artırmıştır. Muhafızlar, Ahmedinecad hükümetini “ilkeci” bir yönetim olarak nitelendirip selamlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Safavi, Ahmedinecad’ın seçilmesini İran halkının iyi bir seçimi olarak değerlendirmiş ve Devrim Muhafızları ve Besic’in yeni cumhurbaşkanı ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir.40 İran halkının seçimlerde ilkeciliğe yöneldiğini ve devrimci değerleri desteklediğini gösterdiğini belirten Safavi, bir başka açıklamasında da seçim sonuçlarına karşı çıkanların devrimci hükümeti zayıflatmaya çalıştıklarını 
ileri sürmüştür.41 Rehber’in Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Huccetulislam 

Ali Saidi’nin 2006’da yaptığı bir konuşmadaki şu sözleri Devrim Muhafızları’nın Hatemi ve Ahmedinecad yönetimlerine bakışı arasındaki farkı net bir şekilde 
ortaya koymaktadır: “Sistemin reform döneminde karşılaştığı ekstremizm ve kriz dönemlerini geride bıraktık ve artık bu konuda hiçbir kaygı kalmadı. 
Bu açıdan, normları ihlal etmeye, kırmızı çizgileri ve İmam Humeyni’nin düşüncesinin temellerini aşmaya, değerleri zedelemeye çalışan grupların bulunduğu geçmişle kıyasladığımızda bugün daha iyi bir durumdayız. Bizi endişelendiren şey o olayların tekrarlanma ihtimali ve reform dönemine geri dönme ihtimalidir.” 42 

Buna karşılık Ahmedinecad, bakanlarının ve bürokratlarının önemli bir kısmını ve bazı büyükelçileri aktif görevde bulunan ya da emektar Devrim Muhafızları 
mensupları arasından tayin etmiştir. Dört üst düzey Devrim Muhafızları komutanının yer aldığı kabinede bakanların en az 10’u Devrim Muhafızları ya da ilişkili kurumlarda çalışmıştır. Seçimlerde Ahmedinecad’ın rakibi olan eski Devrim Muhafızları Komutanlarından Ali Laricani Yüksek Milli Güvenlik Konseyi 
sekreteri olarak atanmıştır. Ahmedinecad’ın atamaları arasında en çarpıcısı ise Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Zolqadr’ın siyasi işlerden sorumlu 
İçişleri Bakan Yardımcısı olarak atanmasıdır. 

Ayrıca, Devrim Muhafızları’nın ekonomi alanında faaliyet gösteren kurumları bu dönemde önemli ihaleler almıştır. Güney Pars Doğalgaz sahasında 14. 
ve 15. etapların işletim hakkı, Asaluye’den Pakistan sınırına kadar doğalgaz boru hattının döşenmesi, Tahran metrosunun inşaatı Ahmedinecad hüküme-
ti döneminde Devrim Muhafızları’na verilen işlerin en önemlileridir. Son olarak, Devrim Muhafızları’na bağlı bir şirketin dahil olduğu konsorsiyum İran 
Telekom’un yüzde 51’ini almıştır. Devrim Muhafızları bu dönemde halkla ilişkilere özel önem vermiş, 2007 yılında kendi haber sitelerini kurup Peyam-e İnqilab 
dergisini yeniden yayınlamaya başlamıştır. Son zamanlarda Muhafızların Atlas isminde bir haber ajansı kurması gündemdedir. 

Devrim Muhafızlarının seçimlere müdahale ettiğine dair tartışmalar, Ahmedinecad’ın seçilmesini izleyen Meclis seçimlerinde ve yerel seçimlerde 
yine gündemde olmuştur. 43 Son olarak 2009 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinecad’ın yeniden seçilmesinde Devrim Muhafızları ve 
Besic’in gerek kampanya sırasındaki çalışmaları ve gerekse seçimlerin yürütülmesi ile ilgili faaliyetleri yoluyla önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.44 

Nitekim seçim sonrasında ortaya çıkan protestoları Devrim Muhafızları şiddet kullanarak bastırmış ve hükümetin karşısındaki en önemli tehdidi bertaraf 
etmiştir. Devrim Muhafızları komutanları daha sonra yaptıkları açıklamalarda seçim sonuçlarını protesto eden eylemleri rejimi devirmeye yönelik kadife 
devrim girişimi olarak adlandırmış ve eylemlerin sorumlusu olan reformcu siyasetçilerin yargılanmasını istemiştir. 

İran’da Tehdit Algılamasının Değişmesi ve Yeni Tehdidin Yükselişi 

Yukarıda anlatılanlardan anlaşıldığı üzere Devrim Muhafızları’nın ideolojik yapısı ve siyasal bakışı hükümet ile ilişkilerini belirleyen en önemli faktör olarak 
ortaya çıkmaktadır. Devrimi korumakla yükümlü olan Muhafızlar Devrime ve rejime yönelik tehditleri bu ideolojik bakış etrafında değerlendirmektedir. 
1990’lı yılların başından itibaren siyasi elitler arasında bölünme ve rejimin temelleri üzerine yapılan tartışmalar Muhafızlar tarafından Devrime karşı bir 
tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle, Devrime yönelik tehditlerle mücadele adı altında Devrim Muhafızları giderek siyasal alana girmiştir. 

İran – Irak savaşının sona ermesi ve Ayetullah Humeyni’nin ölümü üzerine 1989 yılından itibaren İran’da yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde 
Ordu, İran’ın sınırlarını korumakla görevlendirilirken Devrim Muhafızları’nın görev alanı iç güvenliğin sağlanması ve Devrimin korunması olarak belirlenmiştir. 
Humeyni’nin yerine Rehber olan Hamanei, Devrim Muhafızları’nın görevlerini devrimin silahlı savunmasını yapmak, Besic ordusunun kuruluşunu ve örgütlenmesini sağlamak ve devrimin ideallerini korumak olarak tanımlamıştır.45 

1990’ların başında Hamanei’nin İslam Cumhuriyeti’ne yönelik en büyük tehdidi “kültürel saldırı” diye nitelemesine paralel olarak Devrim Muhafızları da 
açıklamalarında kültürel saldırıya karşı mücadele söylemine ağırlık vermeye başlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Rezai (ve onu izleyen komutanlar) 
ABD ve müttefiklerinin İslami değerlere ve fikirlere karşı kültürel saldırıda bulunduğunu söylemiştir. 

İlk olarak Eylül 1992’de Devrim Muhafızları Ulusal Kongresi’nin ardından yapılan açıklamada Devrim Muhafızları’nın “ Batı’nın kültürel saldırısına karşı mücadele etmek için hazır olduğu” belirtilmiştir.46 

Özellikle muhafazakârlar tarafından dile getirilen kültürel saldırı söylemi, Batı’nın İran halkını, özellikle İran gençliğini materyalist, ahlaksız Batı kültürü 
ve Batılı ideolojilerle kirletmek suretiyle İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir saldırı başlattığını iddia etmektedir.47 Saldırının hedefinde İslam, İslam Devriminin 
değerleri ve İslami rejimin temel unsurları vardır. Bu söyleme göre kültürel saldırının amacı, Batılı emperyalistlerin İran’da Devrim’den önceki egemen 
pozisyonlarını yeniden sağlamaktır. Emperyalist güçler İran’a önce askeri olarak saldırmış, fakat İslam Cumhuriyeti’ni askeri yollardan yıkmayı başaramayınca 
kültürel saldırı başlatmışlardır. Kültürel saldırının ilk adımlarından birisi Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabının yayınlanmasıdır. Bundan 
sonra Batının kültürel saldırısı medya, uydu TV’leri ve internet vb. üzerinden devam etmiştir. 

Kültürel saldırı söylemi İranlı muhafazakarlar ve radikaller tarafından yer yer “psikolojik savaş” kavramıyla aynı anlamda ve birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Devrim Muhafızları ise, İslam Devrimi’ne karşı yürütüldüğü iddia edilen psikolojik operasyonlar ve kültürel saldırı ile mücadele etmeyi kendi görevinin bir parçası olarak görmüştür. İranlı liberaller Batı’nın kültürel saldırısının İran’daki uygulayıcıları olarak görülmüş ve İranlı radikaller ile Muhafızların hedefi olmuştur. İşte bu bağlamda Devrim Muhafızları Komutanı Rezai 1996 yılında yaptığı bir konuşmada liberalizmi, İran’da giderek büyüyen fakat yetkililerin yeterince mücadele etmediği “kanserli tümöre” benzetmiş ve İslam Devriminin kaderinin İran’daki liberaller ile Hizbullah arasındaki mücadeleye bağlı olduğunu söylemiştir. Kendisini Hizbullah kampının bir parçası olarak gören Rezai, velayet-i fakih’in ve ulemanın, Amerika’nın İslam Devrimi ile mücadelesindeki öncelikli hedefleri olduğunu hatırlatmıştır.48 

Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Bürosu tarafından 1996 yılında yayınlanan bir bildiride “Devrim Muhafızları’nın devrimin, rejimin, velayet-i fakih yönetimi 
ile İslam Cumhuriyeti’nin temellerinin, değerlerinin ve kazanımlarının tehlikeye girdiğini hissettiği anda harekete geçeceği” belirtilmiştir. 

Devrim Muhafızları Genel Karargâhı Komutanı M. B. Zolqadr, “Devrim Muhafızları’nın barakasında oturup düşmanın askeri saldırısını bekleyen salt bir askeri güç olmadığını” 
söylemiş ve Devrim Muhafızları’nın anayasal olarak Devrimin değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır. Zolqadr, Devrim Muhafızları “İşte bu yüzden emperyalistlerin kültürel saldırısına ve Batı’nın kuklaları ile bu kutsal sistemin içindeki liberallerin kötü etkileri karşısında kayıtsız kalamaz” demiştir.49 

1990’lı yıllarda İran’da yaygınlaşan basın faaliyetleri ile birlikte hükümete, rejime ve din adamlarına yönelik eleştirilerin artması üzerine “liberal basın” Devrim Muhafızları’nın hedefi haline gelmiştir. Reform hareketi içerisinde bazı siyasetçilerin de rejime yönelik kimi açıklamaları, özellikle velayet-i fakih’in meşruiyet kaynağı ve yetkilerinin tartışılmaya açılması Devrim Muhafızları’nın tepkisini çekmiş ve Devrim Muhafızları bu süreç içerisinde siyasete müdahil olmaya başlamıştır. Abdullah Nuri, Ataollah Mohacerani gibi reformcuların 1997 yılında Hatemi hükümetinde önemli görevler almaları Devrim Muhafızları’nın tehdit algılamasını ve dolayısıyla siyasete müdahalesini artırmıştır. Rezai, görevden ayrıldıktan sonra yaptığı bir açıklamada Devrim Muhafızları ve Besic’in, siyasi gruplar ile Devrim arasında bir çekişme olması durumunda sahneye çıkması gerektiğini söylemiştir.50 Rezai’den sonra Devrim Muhafızları Komutanı olarak atanan Yahya Rahim Safavi Mayıs 1998’de yaptığı bir konuşmada Devrim Muhafızları’nın apolitik bir kurum olmadığını, aksine siyasal bir çizgisinin olduğunu söylemiş ve bu çizginin İmam Humeyni’nin çizgisi olduğunu ileri sürmüştür.51 

Safavi’nin Mayıs 1998’de “liberal” gazetecileri hedef alan konuşması İran’da asker – siyaset ilişkisi açısından büyük ilgi çekmiştir. Safavi, Cumhurbaşkanının 
etrafındaki bazı liberal kimselerin özellikle Nuri ve Mohacerani’yi kastederek velayet-i fakih ilkesinin altını oyduğunu, böylece rejimin en önemli temelini 
tehdit ettiğini ileri sürmüş ve şöyle demiştir: “Biz siyasete müdahale etmiyoruz ancak, hükümet sistemimizin temellerinin ve devrimimizin tehdit edildiğini görürsek … müdahil oluruz.”52 Nitekim Kültür Bakanı Mohacerani’nin izin verdiği birçok gazete ve dergi Muhafızların hedefi olmaya başlamıştır. 

Safavi, liberal gazetelerde yazan rejim düşmanlarının “dillerinin ve boyunlarının” kesilmesi gerektiğini” söylemiştir.53 Muhafızlara göre iki büyük siyasi akımın [reformculuk ve muhafazakârlık] dışında rejimi tehdit eden ve yabancıların sponsorluğunu yaptığı “üçüncü bir akım” vardır. Bu düşmanlar “sivil toplum” kavramını suiistimal ederek basın yoluyla rejimin temellerine saldırmaktadır. Halkla İlişkiler Bürosu’nun Mayıs 1998’de yayınladığı bir bildiri Muhafızların pozisyonunu net bir şekilde göstermektedir: “Ülkedeki serbest ortamdan ve devrimci güçlerin sabır ve sadakatinden yararlanan bir grup basın ile zehirli ve şüpheli kalemler, kamuoyunun dikkatini İslami İran’ın yeminli düşmanlarının düşmanlıkları ve komplolarından uzaklaştırmak maksadıyla hastalıklı fikirleri ve temelsiz düşünceleri yaymaya çalışmaktadır.”54 Safavi, saldırıların son zamanlarda arttığına işaret ederek böyle bir atmosferin oluşmasından ötürü çok üzgün olduklarını belirtmiş ve her şeye rağmen sabırlı olmaya devam edeceklerini ve uygun zamanın gelmesini bekleyeceklerini söylemiştir.55 

İşin ilginç yanı Devrim Muhafızları’nın hedef aldığı gazeteciler ve siyasetçilerin Devrime açıkça karşı çıkmaksızın, düşüncelerini yine Devrime dayandırmış 
olmalarıdır. Muhafızların hedefindeki gazeteci ve siyasetçilerin bir kısmı Devrimden sonraki yıllarda rejimin yerleşmesi için önemli görevlerde bulunmuş, 
hatta bazıları Devrim Muhafızları saflarında yer almış ve Irak savaşında gönüllü olarak cephede savaşmıştır. Ancak, 1990’lı yıllara gelindiğinde birçok 
konuda Rehber Hamanei ile aynı fikirde olmayan, yine Devrim adına rejimin daha “demokratik” hale getirilmesi için mücadele etmeye başlayan bu insanlar 
devrimci yoldan sapmakla suçlanmışlardır. O dönemde Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı olan Muhammed Ali Caferi, 1998 yılında yaptığı 
bir açıklamada bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Caferi, “bugün Devrimin sona erdiğini ilan eden fakat kendilerini şehit ailelerinin bir parçası 
olarak gören bu kimseler bilmelidir ki onlar kendilerini o ailelerden uzaklaştırmış ve halkın ve Devrimin izlediği yoldan sapmışlardır,” demiştir. “Cahil” olarak 
nitelendirdiği bu insanların Batı ile ilişkili olduğunu, Büyük Şeytan’ın elemanları olduğunu ve kazanılmış özgürlükleri suiistimal ettiğini ve Devrimin en 
temel unsurlarına saldırarak Devrimi durdurmaya çalıştığını ileri süren Caferi, Devrim Muhafızları’nın her konuda Rehber Hamanei’nin arkasında olduğunu belirtmiştir.56 

Eylül 2000’de, Devrim Muhafızları Komutanları ve Yetkilileri 13. Ulusal Kongresi’nin ardından yayınlanan bildiride “düşmanın İslam Cumhuriyeti’nin 
temellerine yaptığı saldırılara işaret edilerek, bilerek veya bilmeyerek bu büyük milletin hayatının her alanında Batı’nın hakimiyetini yeniden kurmayı kendisine 
misyon edinen gericiler ve yabancıların ajanları ‘ikaz’ edilmiştir.” Bildiride, reformlar “gerçek reformlar” ve “Amerikan reformları” olmak üzere ikiye ayrılmış, Muhafızların gerçek reformları desteklediği, ancak Amerikan reformlarına karşı çıktığı belirtilmiştir.57 

Devrim Muhafızları 20 Temmuz 2002’de yayınladığı bildiride İran’ı bekleyen yakın tehlike ve tehditlere dikkat çekmiştir.58 Bu bildiride devrimin ideallerini 
ve hedeflerini saptırmaya ve değiştirmeye ve İslam Cumhuriyeti rejimini dönüştürmeye çalışan ve umutla düşmanın İran’a gelmesini bekleyen bir 
akım olduğu belirtilmiştir. Bildiride, “Devrim Muhafızları devrimi önemseyen bütün güçleri, rejimin çarpıtılmış imajını sergilemek ve içeride müttefikleri olduğuna dair Amerikalılara güven ve umut verecek zemini oluşturmak amacıyla sistemin hedeflerini ve temellerini, İslam Devrimi’nin sloganlarını, İslam 
Cumhuriyeti’nin kurumlarını manipule etmeye çalışan bu ikiyüzlü akıma karşı uyanık olmaya davet etmektedir.” denilmiştir. Destekçilerinin geçmişte belki 
İslam Devrimi saflarında olduğu ancak artık Devrimle alakalarının kalmadığının belirtildiği bildiride bu akımın “rejime sızmayı başardığı” ifade edilmiştir. Bu 
düşmanların rejimin içine sızarak ve ülkenin ekonomik sıkıntılarını avantaja çevirerek izleyen üç yılda yapılacak seçimleri (2003 Yerel Seçimleri, 2004 Meclis 

Seçimleri ve 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimi) büyük farkla kazanmayı ve İslam Cumhuriyeti’nin düşmanlarına uygun seküler bir rejim kurmayı hedefledikleri 
ileri sürülmüştür. “Sokakta tahripkârlığı açıkça destekleyerek, fahişeliği tartışarak ve ‘erkekler ve kızlar için özgürlük,’ ‘uydu TV seyretme özgürlüğü’ gibi sloganlarla sosyal rahatsızlıklardan yararlanarak gelecek seçimleri kazanmakiçin tezgâh kurduğu” ileri sürülen bu insanların, “bütün sınırları aştığı” 
ifade edilmiştir. Bildiride Amerika’nın ciddi şekilde İran’a saldırmayı düşündüğü bir ortamda “devrimci ve İslami değerlere meydan okumak için geniş 
özgürlüklerden yararlanan ve İranlıların arasında fitne tohumları eken bu akım, Amerika’nın beşinci sütunu” olarak adlandırılmıştır.59 

Irak’ın işgalinin ardından İran’daki siyasi ayrışma daha da şiddetlenmiş, Devrim Muhafızları ile muhafazakârlar savaştan ve İran’ın sınırları etrafındaki Amerikan 
askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini ön plana çıkarırken, reformcular bu tehditlerin etkisizleştirilmesi için bazı konularda reformlara gidilmesini ve ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunmaya başlamıştır.60 Reformcuların bu talebine karşılık Hamanei’nin Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Ayetullah Movahedi-Kermani, Saddam rejiminin Amerikan saldırısı ile devrilmesinin ardından ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunanları düşmanın beşinci kolu olmakla itham etmiştir. Movahedi-Kermani daha da ileri giderek Devrim Muhafızları’nın Meclis’in hareketlerini izlemesi ve her milletvekilinin ne düşündüğünü bilmesi - Rehberle beraber mi karşı mı - gerektiğini söylemiştir. 61 

Muhafızların bu değerlendirmeleri dikkate alındığında Devrim Muhafızları – siyaset ilişkilerindeki dönüşüm daha iyi anlaşılmaktadır. Devrim Muhafızları işte 
bu nedenlerle 7. Meclis seçimlerinde öne çıkmış, havaalanını işgal ederek siyasete aktif müdahaleye başlamış ve nihayet “ilkeci” Ahmedinecad’ın iktidarına yardımcı olmuştur. 

Reformcuların çoğunlukta olduğu 6. Meclis ve Hatemi yönetimi ile ideolojik olarak çatışma, dolayısıyla siyasi çekişme içerisinde olan Muhafızların Ahmedinecad yönetimi ile ideolojik olarak uyum içinde olduğu görülmektedir.  

Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Jafari Kasım 2007’de bir konuşmasında şöyle demiştir: “Dokuzuncu Hükümet döneminin 
başlaması ile birlikte biz çevreden geldik ve şimdiki hükümet de mesele İslam devriminin değerleri ve hedefleri olduğunda Devrim Muhafızları ve Besic 
ile uyumlu ve birliktedir.”62 Bununla beraber Ahmedinecad hükümetinin işbaşında olması İran rejiminin önündeki tehditlerin tamamen kalktığı anlamına 
gelmemiştir. Devrim Muhafızları komutanlarının ve Besic’in açıklamalarında İran’a yönelik dış tehditlerin yanı sıra içerideki tehdidin değişik şekillerde devam 
ettiğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Eylül 2007’de Devrim Muhafızları Komutanlığını üstlenen M. Ali Caferi, Devrim Muhafızları’nın Devrimi ve kazanımlarını korumakla yükümlü “askeri, siyasi ve kültürel bir kurum” olduğunu hatırlatarak Devrim Muhafızları’nın, devrime tehdit hangi alanda gelirse orada 
olacağını söylemiş ve mevcut durumda Muhafızların önceliğinin iç tehditlere karşı mücadele etmek olduğunu belirtmiştir.63 Bu tehdit algılamasına paralel 
olarak 2007 yılında Devrim Muhafızları’nın örgütsel yapısında yeniden düzenlemelere gidilmiş, Besic ve Devrim Muhafızları arasında komuta birliği 
sağlanmış ve Devrim Muhafızları basın-yayın ve özellikle internet üzerinden “yumuşak tehditlerle mücadele” kapsamında daha aktif roller üstlenmeye 
başlamıştır. Ayrıca Devrim Muhafızları’nın gerek dış saldırı durumunda gerekse yerel düzeyde mücadele kabiliyetini artırmak maksadıyla iller bazında yeniden 
örgütlenmesi sağlanmış ve yerel komutanların yetkileri artırılmıştır. 2009 yazında cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarına karşı ortaya çıkan protestolar 
da Devrim Muhafızları liderleri tarafından bu bağlamda değerlendirilmiş ve “kadife devrim” girişimi olarak adlandırılmıştır. 

Sonuç 

Bu makalede Devrim Muhafızları’nın İran siyasetinde etkisini artırması süreci ve nedenleri incelenmiş ve şu sonuçlara varılmıştır. Devrim Muhafızları – siyaset 
ilişkisini anlamak için öncelikle Devrim Muhafızları Ordusu’nun ideolojik niteliği dikkate alınmalıdır. 

Devrimden hemen sonra Devrimi ve kazanımlarını korumak üzere kurulan bu ordu ideolojik adanmışlığı en yüksek kişiler arasından seçilmiştir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlığını yüksek düzeyde tutmak amacıyla Rehber tarafından din adamları görevlendirilmektedir. Bu din adamları hem Muhafızların siyasi ve ideolojik denetimini yapmak hem de ideolojik/İslami eğitim vermekle yükümlüdür. Devrim Muhafızları’nın askeri alandaki uzmanlaşmasına rağmen din adamları Devrim Muhafızları bünyesindeki varlıklarını korumaktadır. Bu sayede Muhafızların ideolojik adanmışlık seviyesi 
hala yüksek düzeyde seyretmektedir. Devrim Muhafızları’nın açıklamalarında ve faaliyetlerinde bu durum rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlık düzeyinin yüksekliğine karşılık siyasi elitler arasında 1990’lı yıllarda ideolojinin öneminin giderek azaldığı görülmüştür. Diğer taraftan elitler arasındaki siyasi bölünmeler bu dönemde daha belirginleşmiş ve rakip siyasi gruplar arasında şiddetli bir rekabet başlamıştır. Bu rekabet ortamı içerisinde devrimin bazı değerlerinin de tartışmaya açılması, Devrimi ve değerlerini korumakla yükümlü Muhafızların ön plana çıkmasına neden olmuştur. Reformcular, Devrim Muhafızları’nın asker olarak tarafsız kalmasını istemiş ve Muhafızların siyasi alana girmesini eleştirmiştir. Buna karşılık Devrim Muhafızları kendilerini salt askeri bir güç değil, siyasi ve kültürel bir güç olarak görmektedir ve devrime yönelik tehditlerin hangi alandan gelirse oraya yöneleceklerini belirtmektedir. Nitekim Devrim Muhafızları, reform hareketinin iktidarı döneminde reformcuların arasındaki “aşırı unsurların” İslam Cumhuriyeti ve Devrime tehdit olduğunu iddia ederek yaptığı açıklamalar ile siyasal alana kaymış ve reformcu siyasetin alanını daraltmıştır. Devrim Muhafızları, İran’ın kültürel saldırı ve içeriden kaynaklanan tehditlerin yanı sıra 2000’li yıllarda askeri tehditlere maruz kalması üzerine siyasete müdahalesini artırmış ve kendileri ile ideolojik olarak daha uyumlu bir yönetimin işbaşına gelmesine yardımcı olmuştur. 

DİPNOTLAR;

1 Bkz. Ashgar Schirazi,The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 

2 Bkz. Kenneth Katzman, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 

3 F.Wehrey, J.D. Green et.al., The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic 
Revolutionary Guards Corps, SantaMonica, CA: RAND, 2009. 

4 Ali Alfoneh, “TheRevolutionaryGuard’sRole inIranianPolitics,” Middle East Quarterly, Cilt 15,No:4, Güz 2008, ss. 3-14; M.Rubin, “Iran’s Revolutionary Guards 
–ARogueOutfit?”Middle East Quarterly, Cilt15,No.4,Güz 2008, ss. 37-48. 

5 AliGheissari&ValiNasr, “The Conservative ConsolidationinIran,” Survival, Cilt47,No.2,Yaz 2005, ss. 175-190; A.Ehteshami & M. Zweiri, Iran and the Rise of 
its Neoconservatives, London: I.B.Tauris, 2007. 

7 SusanE.Merdinger,“ARaceforMartyrdom:TheIslamicRevolutionaryGuardsCorps(IRGC),”Master’s Thesis, Naval Postgraduate School,Monterey,California, 
Aralık 1982, s.33-34. 

8 “RevolutionaryGuardsSpokesmanInterviewed,” Tehran Domestic Service, 11Haziran 1979, FBIS (Foreign Broadcast Information Service),14Haziran 1979, R14-R15. 

9 DavidMenashri, “Iran,”Middle East Contemporary Survey, Cilt: 5, 1980–81. 

10 Gholamali Rashed, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt5,No.3,Yaz 1376. 

11 “Report on the Merger of the Security Forces,” Bayan, no.2, 22 Haziran/22 Temmuz 1990, FBISNES-90-169, 30 Ağustos 1990, s.60. 

12 “Commander ofRevolutionGuards gives details of his forces’ activities,” Vision of the IRI Network 1, 11 Kasım1999,SWB (BBCSummaryofWorldBroadcasts), 
     ME3691,13 Kasım1999,s.1. 

13 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.20. 

14 “IslamicGuardsreactto KhatamiCNN interview, defendUS embassy takeover,” Jomhuri-ye Eslami, 12 Ocak 1998, SWB,ME 3126,16Ocak 1998, s.19. 

15 “Militarycommanders give an ultimatum toPresident Khatami,” Jomhuri-ye Eslami, 19Temmuz 1999, SWB,ME 3592,21Temmuz 1999, s.1-2. 

16 “President’s office plays down IRGC commanders’ ‘top secret’ letter to Khatami,” IRNA (English), 20 Temmuz 1999, SWB,ME 3593,22Temmuz 1999, s.12. 

17 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.26. 

18 “Pro-Khatami paper criticizes IRGC commanders’ letter to president,” Iran [web site],21Temmuz 1999, SWB,ME 3594,23Temmuz 1999, s.3. 

19 “CommanderSafavi saysGuards Corps has always supported Khatami,” Voice of the Islamic Republic of Iran,23Temmuz 1999, SWB,ME 3596,26Temmuz 1999, s.12. 

20 NavidKermani, “TheFearoftheGuardians:24Army OfficersWritea LettertoPresident Khatami,”R. Bruinner&W.Ende (der.),The Twelver Shia in Modern Times,Leiden, 
Boston,Koln:Brill, 2001, ss. 35465. 

21 “Guards commander’s office says letter to Khatami was not secret,”Neshat[web site], 27Temmuz 1999, SWB,ME 3599,29Temmuz 1999, s.2. 

22 SafaHaeri,“Berlin ConferenceofIran AfterElections endedin Chaos,”Iran Press Service,8Nisan 2000; 
“IranReport,” RFE/RL,24Nisan 2000. 

23 SafaHaeri,“PasdaranMenacePresidentAndReformistsWithACoup,”Iran Press Service,16Nisan 2000; GeneiveAbdo, “Hardliners in elite force ‘plotting coup against 
Iranian President,” Guardian, 27 Nisan 2000. Guardian’da yayımlanan haberde Nisan ortalarında bir grup Devrim Muhafızı komutanının bir toplantısının bantkaydından 
bazı notlar yayımlanmıştır. Buna görer eformcuları kenara itmek amacıyla üç aşamalı bir strateji belirlenmiştir. İlk olarak reformcu gazeteler kapatılacak, daha sonra 
Tahran pazarında ve dini eğitim merkezlerinde karışıklıklar çıkarılacak ve son aşamada reformcular saf dışı bırakılacaktır. 
Ayrıca bkz. “Islamic Revolution Guards Corps supports Khamane’i, threatens opponents,” Vision of the IRI Network 1,16Nisan 2000,in SWB, ME 3818,
18 Nisan 2000, s.1. 

24 “PoliticalParty warnsGuards Corps against staging coupd’etat,” Iran, 19Nisan 2000, SWB, ME 3821, 21Nisan 2000, s.5-6. 


25 JavadDeliri,“ Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

26 “Praetorians prepare to play overtpolitical role,” RFE/RL Iran Report,20Ekim 2003. 

27 JavadDeliri,“ Militaryfigures standing as(Majles) candidates:Adevelopment fullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

28 Qasem Khorrami, ““ The Military, Policy and Elections: Reviewing the Phenomenon of Militarizing the Foundation of Political Power,” Hambastegi, 
Ekim 19 2003, FBIS-NES-2003-1029. 

29 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15 Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

30 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

31 “RevolutionaryGuards accused of political interference,” RFE/RL Iran Report,1Mart 2004; “Ministry Accuses Revolution Guards of Engaging in Election 
Campaigning,” ISNA, 18 Şubat 2004, FBISNES-2004-0218. 

32 “E’temad’s Analysison ClosureofImam KhomeyniAirport:ReviewingtheFileofaDispute,” E’temad,10 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0511. 

33 SafaHaeri,“Iran:Invisible hands guide militaryambitions,”Asia Times, 28Mayıs 2004. 

34 “Iran’sMajlesSpeakerSays Lackof CoordinationBehind Closureof Airport,” IRNA, 23 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0523. 

35 “IranianTransportationMinistryDeniesBlamingIRGCFor ClosureofNew Airport,” IRNA, 31 Ağustos 2004, FBIS-NES-2004-0831. 
Ayrıca, Muhafızların ortak olduğu bir konsorsiyumun ihaleyi kaybettiğine dikkat çekilmiş ve TAV’ ın  yeni havaalanını işletmesi durumunda Devrim Muhafızları’nın 
havayoluyla yaptıkları kaçakçılığın engelleneceği,bu yüzden Devrim Muhafızları’nın harekete geçtiği ileri sürülmüştür. 
Bkz.A. Alfoneh,“HowIntertwinedaretheRevolutionaryGuardsinIran’sEconomy,” AEI Middle Eastern Outlook, no.3,Ekim 2007. 

36 GaryThomas,“IranElectionFilled withSurprises,”Payvand News,21Haziran 2005. 

37 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.85. 

38 İlkecilik (Osulgaraye, Principlism) İranlıların İmam Humeyni çizgisine bağlılıklarını vurgulamak için kullandıklarıyeni bir kavramdır.Kendilerini 1980’lerde Mektebi, 
1990’larda Hizbullahi diye tanımlayan gruplar 2000’li yıllarda kendilerini tanımlamak için Osulgaraye (Usulgerayi) kavramını kullanmaya başlamıştır. 

39 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.84. 

40 “IranianGuardsVoiceSupportForPresident-Elect Ahmadinezhad,” Fars News Agency,4Temmuz 2005, FBISTranslatedText, WNC(WorldNews Connection). 

41 “General Rahim-Safavi:SomePoliticalGroups AreTryingToWeakenGovernment,” Siyasat-e Ruz, 27 August 2005, FBISTranslatedText, WNC. 

42 “TheRepresentativeof the Leaderin theIslamicRevolution’sGuards Corps:DistributingService and ApplyingSocialJusticeisaGoalof theNinthAdministration,
” Hemayat,24Eylül 2006, OSC(Open Source Center)TranslatedText, WNC. 

43 Ali Alfoneh, “Iran’sParliamentaryElections and theRevolutionaryGuards’Creeping Coupd’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2,Şubat 2008, s.3. 

44 Babak Rahimi, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia in Iran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt7,No.21,17 
Temmuz 2009, ss. 6-8. 

45 “IRGC Official Interviewed on Restructuring,” Tehran Domestic Service, 16 Ocak 1990, FBIS NES-90-015,23Ocak 1990, s. 52. 

46 “Assembly issues resolution,” Tehran IRIB Television First Program Network, 17 Eylül 1992, FBIS-NES-92-182,18Eylül 1992, s.41. 

47 Bkz.SussanSiavoshi, “CulturalPolicies and theIslamicRepublic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt29,No.4, Kasım 1997, ss. 509-30. 

48 “Guards CommanderReza’i says ‘liberalism’isa cancerous tumour’,” IRNA (inEnglish),11Nisan 1996, SWB,ME 2585.13Nisan 1996, s.25. 

49 “OfficialsaysGuardsCorpswillacttoprotectrevolutionary values,” Kayhan,21Mayıs 1996, SWB,ME 2625,30Mayıs 1996, s.13. 

50 “Official comments on politicalroleofIslamicRevolutionGuards Corps,” IRNA, 31 Aralık 1997, in SWB,ME 3114,1Ocak 1998, s.8. 

51 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.24. 

52 M.Moslem, Factional Politics in Iran,(Syracuse:SyracuseUniversityPress, 2002), s.38.MichaelEisenstadt, “ Iran’sRevolutionaryGuardCommander sendsa warning,
” WINEP Policywatch, no.314,7 Mayıs 1998. 

53 “ Guards corps official levels charges against ‘Jameah’ newspaper,” Iran Daily, 26Mayıs 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2-3. 

54 “RevolutionGuardsStatement says commander’sremarkswere distorted,” IRNA,3Mayıs 1998, SWB, ME 3218,5Mayıs 1998, s.10. 

55 “Guards commander warnsof ‘thirdcurrent’ intenton destroyingreligion,” IRNA,2Haziran 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2. 

56 “IRGCground forces commander speaks about manufactureofTowsan tanks, missiles,” Iran, 24Mayıs 1998, SWB,ME 3244,4Haziran 1998, s.3. 

57 “Devrim Muhafızları, devrim ve rejimin değerleri ve temelleri çerçevesinde yoksulluk, ayrımcılık ve idarenin zayıflığı gibi sorunların çözümü için her çeşit 
ilerleme ve reformu bütün gücüyle destekleyecektir ve İslami sistemi parçalamaya yada İran milleti için gerginlik, krizve istikrarsızlık yaratmaya dönük her 
çeşit Amerikan reformuna karşı çıkacaktır.” “ Guards Corps statement reiterates allegiance to Islamic revolution,” 
Vision of the IRI Network 1,18Eylül 2000, SWB,ME 3951,21Eylül 2000, ss. 7-8. 

58 JimMuir,“Iran –the rift deepens,”Middle East International,sayı680,26Temmuz 2002,s.6;SafaHaeri, “Reformers attack rev. guards interfering in political matters,” 
Iran Press Service,21Temmuz 2002. 

59 SafaHaeri,“Reformers attackrev. guards interferingin political matters,”Iran Press Service, 21Temmuz 2002. 

60 Reformcular Amerikan tehditlerinin ancak halkın “kararlı desteği ve aktif katılımı” ile etkisizleştirilebileceğini, bununda ancak ülkede demokrasinin sağlanmasıile 
olacağını ileri sürmüştür. Bu sav,bir grup reformcu entelektüelin yayınladığı iki bildiriden et bir şekilde ifade edilmiştir. 200 entelektüelin 
imzaladığı ilk bildiride “ Seçilmemiş insanlar tarafından yürütülen şimdiki politikaların sürdürülmesinin bizi geri dönülmesi imkânsız bir noktaya getirmesinden endişeliyiz. 
Taliban’ın ve Saddam Hüseyin’in kaderlerinden ders almalıyız ve anlamalıyız ki despotizm ve bencillik ülkeyiyenilgiye sürükleyecektir.” 
Rehbere hitaben 127 reformcu milletvekilinin imzaladığı diğer bildiride ise Rehber’denreform sürecinin önündeki engelleri kaldırmak için müdahale etmesive 
ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesinin yeniden düşünülerek bu konuda referanduma gidilmesini önermiştir. RFE/RL Iran Report,31Mart 2003; Middle 
East International,13Haziran 2003, s.24. 

61 “Revolutionary Guards issue warn against ‘pro-Americanism’,” Iran Press Service, 30 Nisan 2003. “ By passing the Constitution: Do Not Drag the Military Into the 
Arena of Politics,” Towse’eh,3May 2003, FBIS-NES-2003-0512. 


62 “IRGC commander:Ninth government is in step with IRGC andBasij in promoting theRevolution’s 
ideals,” Iran, 2Kasım 2007, OSCTranslatedText, WNC. 

63 “Iranian CommanderSays IRGC’sPriorityTo Counter ‘Internal Threats’,” Mehr News Agency, 29Eylül 2007, OSC Summary, WNC; Najmeh Bozorgmehr, 
“Iran military force fears threat from within,” Financial Times, 28 Aralık 2007. 


Kaynakça 


-Alfoneh, Ali, “How Intertwined are the Revolutionary Guards in Iran’s Economy,” AEI Middle Eastern Outlook, No.3, Ekim 2007. 
-Alfoneh, Ali, “Iran’s Parliamentary Elections and the Revolutionary Guards’ Creeping Coup d’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2, Şubat 2008. 
-Alfoneh, Ali, “The Revolutionary Guard’s Role in Iranian Politics,” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Ehteshami, A. & Zweiri, M., Iran and the Rise of its Neoconservatives, London: I.B. Tauris, 2007. 
-Eisenstadt, Michael, “Iran’s Revolutionary Guard Commander sends a warning,” WINEP Policywatch, No.314, 7 Mayıs 1998. 
-Gheissari, Ali ve Vali Nasr, “The Conservative Consolidation in Iran,” Survival, Cilt 47, No. 2, Yaz 2005. 
-Hourcade, Bernard, “The Rise to Power of Iran’s ‘Guardians of the Revolution,” Middle East Policy, Cilt 16, No. 3, Güz 2009. 
-Katzman, Kenneth, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 
-Kermani, Navid, “The Fear of the Guardians: 24 Army Officers Write a Letter to President Khatami,” R. Bruinner & W. Ende (der.), The Twelver Shia in Modern Times, Leiden, Boston, Koln: Brill, 2001. 
-Menashri, David, “Iran,” Middle East Contemporary Survey, Cilt 5, 1980–81. 
-Merdinger, Susan E., “A Race for Martyrdom: The Islamic Revolutionary Guards Corps (IRGC),” Master’s Thesis, Naval Postgraduate School, Monterey, California, Aralık 1982. 
-Moslem, M., Factional Politics in Iran, Syracuse: Syracuse University Press, 2002. 
-Rahimi, Babak, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia inIran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt 7, No. 21, 17 Temmuz 2009. 
-Rashed, Gholamali, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt 5, No. 3, Yaz 1976. 
-Rubin, M., “Iran’s Revolutionary Guards – A Rogue Outfit?” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Schirazi, Ashgar, The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 
-Siavoshi, Sussan, “Cultural Policies and the Islamic Republic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt 29, No. 4, Kasım 1997. 
-Wehrey, F., Gren J.D. et.al, The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic Revolutionary Guards Corps, Santa Monica, CA: RAND, 2009. 


***