asker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
asker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

ORTADOĞU’DA ASKER-SİYASET İLİŞKİSİ VE ASKERİ DARBELER


ORTADOĞU’DA ASKER-SİYASET İLİŞKİSİ VE ASKERİ DARBELER 



Bayram SİNKAYA 
Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, ORSAM 
Danışmanı ORSAM RAPORU



Modern Ortadoğu’da ilk askeri darbe Irak’ta gerçekleşmiştir. Irak’ın bağımsız olmasından kısa bir süre sonra ordunun başına geçirilen General Bekir Sıdkı Ekim 1936’da ‘darbe’ tehdidiyle hükümetin değişmesini sağlamıştır. O zamandan günümüze kadar Ortadoğu’da yaklaşık 45 askeri darbe gerçekleşmiştir. 

Asker-siyaset ilişkileri, Ortadoğu çalışmalarında uzun zamandan beri ihmal edilen alanlardan birisi olmuştur. Soğuk Savaş yıllarında art arda yapılan darbelere karşın, 1980’lerden itibaren hâkim rejimlerin konsolidasyonu ile demokratikleşme ve küreselleşme vb. süreçler nedeniyle askerlerin siyasetle ilişkilerine pek bakılmamıştır. 

İran’da Devrim Muhafızları Ordusu’nun siyasette artan ağırlığı, Arap Baharı sürecinde halk hareketlerinin seyrinde güvenlik güçlerinin ve orduların oynadığı 
kritik roller ile Temmuz 2013’te Mısır’da yapılan askeri darbe, Ortadoğu’da asker-siyaset ilişkilerine ilginin giderek artmasına sebep olmuştur. 

Askerliğin ve siyasetin farklı uzmanlık gerektiren ayrı meslekler olarak ortaya çıkması ve kurumsallaşmasından beri ordunun siyaset ile nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiği tartışılagelmektedir. Buradaki temel mesele, belirli bir siyasal yapıyı düşmanlara karşı savunması ve bu siyasal yapının askeri çıkarlarının korunması için ihdas edilen ve kendilerine güç verilen askerlerin, siyasi iradeyi temsil eden otoriteye tabi olmasıdır. Fakat tarih boyunca askerler ile siyasi otorite arasında farklı ilişki tipleri ortaya çıkmıştır. Kimi zaman askerler siyasi otoriteyi çeşitli şekillerde etki altına almaya çalışmış, kimi zamanlarda da 
bizzat müdahale ederek siyasi iktidarı ele geçirmiştir. Askerlerin siyasete müdahalesi sonucunda siyasi iktidarın olağanüstü yollardan ve zorla değiştirilmesine ‘askeri darbe’ denilir. Bu çalışmada Ortadoğu’da asker-siyaset ilişkileri ele alınacak ve askeri darbeler tartışılacaktır. 

Asker-Siyaset İlişkileri 

Modern Ortadoğu siyasetinde de askerler önemli roller oynamıştır. Modernleşme sürecinde ilk reformların askeri alanlarda yapılması ve özellikle askeri eğitim 
alanında kaydedilen gelişmeler sonucunda askerler, ‘ilerici aydınlar’ olarak gerek kendi toplumlarındaki Batılılaşma yanlısı kesimler arasında gerekse yabancı 
muhatapları karşısında saygın bir yer edinmiştir. Modern Ortadoğu’da devlet inşası sürecinde ilk teşkil edilen kurumlardan birisi de ordudur. Ordu, sadece 
ülkede güvenliğin ve istikrarın sağlanmasında değil, askere alma ve eğitim vb. faaliyetleri ile millet inşasında da en etkili kurumlardan birisi olmuştur. Keza, 
bağımsızlığın emperyalistlere karşı askeri mücadele verilerek kazanıldığı ülkelerde, askerler ulusal birliği ve kurtuluşu temsil eden kahramanlar olarak öne çıkmış ve ülke siyasetinin güçlü ve etkili aktörleri olmuştur. 

Birçok Ortadoğu ülkesinde devletin ve milletin inşasında önemli roller ifa eden askerler, sonraki dönemlerde kendilerini milletin, devletin ve rejimin 
bekasının koruyucuları olarak görmüştür. Böylece doğrudan askeriye ile bağlantılı olmayan siyasi iktidara tabi olmak bir yana, kimi hükümetler yönetme 
kapasiteleri, ideolojik eğilimleri veya dış politika tercihleri nedeniyle askerler tarafından devlete, milletin bekasına veya ulusal çıkarlara tehdit olarak görülmüştür. 
Siyasete bakışlarını bir takım ulvi gerekçelerle izah etme eğiliminde olsalar da siyaset ile ilişkilerinde bir sınıf, zümre veya kurum olarak askerlerin çıkarlarının 
önemli rol oynadığı yadsınamaz. Kendilerini ayrıcalıklı bir zümre olarak gören askerler, kendilerine siyaset üzerinde gözetim rolü vehmetmiştir. Diğer yandan 
bölgede çözülemeyen kronik sorunlar ile güvenlik tehditleri askerlerin ön plana çıkmasına sebep olmaktadır. Çeşitli sebeplerle ülke siyasetinde öne çıkan ordu, 
‘stratejik’ kaygılar veya ‘sınıf çıkarları’ gereği kendi ekonomik ağlarını kurmuş ve ulusal ekonomi üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. 

Ordular genellikle bir zümre olarak görülse de birçok örnekte görüldüğü gibi etnik, ideolojik, maddi çıkar vb. nedenlerle hizipleşme ile malul olabilir. Kendi 
içinde birlik ruhu ne kadar güçlü olursa, ordunun siyasete müdahaleleri de o kadar etkili olur. Ordunun çeşitli hiziplere ayrılması bir bütün olarak askeri 
kapasitesini zayıflatmasının yanı sıra, ordu içindeki hiziplerden birisinin siyasete müdahale etmeye çalışması iç çatışmalara sebep olabilir. 

<  Birçok Ortadoğu ülkesinde devletin ve milletin inşasında önemli roller ifa eden askerler, sonraki dönemlerde kendilerini milletin, devletin ve rejimin bekasının koruyucuları olarak görmüştür. >

Dolayısıyla, belirli bir durumda asker-siyaset ilişkilerini belirlenmesinde ordunun yapısı, ideolojik duruşu ve geçmişi etkili olabilir. Bu nedenle, ilgili 
literatürde ordular kendi içindeki birliktelik ruhu, ideolojik duruşu, askeri uzmanlığa verdiği önem, devlet ve toplumla ilişkileri vb. açılardan profesyonel 
ordu, devrimci ordu, pretoryen ordu gibi çeşitli tiplere ayrılır. Profesyonel orduların kurumsallaşmasını tamamladığı ve bütün askeri kapasitelerini sivil siyasi iktidarın hizmetine sunduğu kabul edilir. Kendilerini devrimin koruyucusu ve kollayıcısı olarak gören ordular ise tabiatıyla siyasi yapılardır ve sık sık siyasete müdahale eder. Çeşitli hizipleşmeler ve çıkar çatışmaları ile malul olan pretoryen ordular ise türlü bahanelerle siyasete müdahale etme eğilimindedir. Ordunun siyasete müdahaleleri de farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır; askeri darbeler siyasete doğrudan müdahaledir. Ortadoğu’daki orduların çoğu pretoryen ordu olarak adlandırılır ve ordunun siyasete müdahalesi ordunun bu yapısı ile izah edilir. Askerlerin siyaset üzerindeki etkileri ise gözetim, vesayet, doğrudan yönetim vb. şekiller alabilmektedir. Askerlerin siyasete müdahaleleri belirli bir rejimin veya hükümetin muhafazası doğrultusunda olabileceği gibi bazı alanlarda reform yapılmasına veya politika değişikliğine gidilmesine yönelik de olabilir. 

Orduların özelliklerinin yanı sıra askerlerin içlerinden geldikleri toplum ile siyasi iktidarların durumu, devletin kurumsallaşması vb. faktörler asker-siyaset 
ilişkilerinin seyrinde etkili olmaktadır. Sivil iktidarların zayıflığı, yönetici elitler arasındaki şiddetli ihtilaflar, iç çatışmalar, savaşlarda karşılaşılan yenilgiler veya 
yabancı müdahaleleri, askerlerin siyasete müdahalesinin önünü açmıştır. Uzun süren buhran dönemlerinin ardından bazı güçlü askeri liderler, ‘at sırtında beklenen güçlü lider’ ve ‘milletin kurtarıcısı’ olarak görülmüştür. 

Bazı siyasi gruplar veya toplumsal kesimler farklı amaçlarla zaman zaman askerlerin veya ordu içindeki bir hizbin siyasete müdahale etmesini cesaretlendirmiş, bu durum ‘başarılı’ darbelerden sonra ‘meşruiyet’ unsuru olarak kullanılmıştır. 

Ortadoğu’da Askeri Darbeler 

Modern Ortadoğu’da ilk askeri darbe Irak’ta gerçekleşmiştir. Irak’ın bağımsız olmasından kısa bir süre sonra ordunun başına geçirilen General Bekir Sıdkı Ekim 1936’da ‘darbe’ tehdidiyle hükümetin değişmesini sağlamıştır. O zamandan günümüze kadar Ortadoğu’da yaklaşık 45 askeri darbe gerçekleşmiştir. Askerlerin siyasetteki ağırlığına rağmen, başka bölgelerle karşılaştırıldığında Ortadoğu darbelerde başı çekmez; 1950 -2010 yılları arasında dünyada meydana gelen darbelerin yüzde 15’i bu bölgede olmuştur. Bu oranla Ortadoğu bölgesi, Afrika, Latin Amerika ve Asya bölgelerinin gerisinde kalmaktadır. Darbelerin çoğu 1960’lı ve 1970’li yıllarda olmuş, 1990’lardan sonra bütün dünyada ve Ortadoğu’da darbelerin sayısı belirgin bir şekilde azalmıştır. ‘Başarılı’ darbe girişimlerinin yanı sıra sayısı tam olarak bilinemeyen çok sayıda darbe girişimi vardır. Fakat bu darbe girişimleri kimi zaman ileri aşamalarda, kimi zaman ise daha ilk safhalarda bastırıldığı için bu konuda sağlıklı veriler yoktur. Keza, bazı zamanlarda hükümetler güçlerini pekiştirmek ve rakiplerini tasfiye etmek için ‘darbe girişimi’ olduğu iddiasında bulunmuştur. 

Birçok örnekte olduğu gibi Ortadoğu’da da askeri darbelerden sonra otoriter yönetimler kurulmuştur. Askerler kimi zaman doğrudan iktidarı ele almış, kimi 
zaman ise hükümet üzerinde vasi rolü oynayarak iktidarın şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Darbe yoluyla iktidarı ele geçiren liderler meşruiyetlerini 
güçlendirmek için bazı reformlar yapmış, popülist politikalar izlemiştir. Kısmi halk desteğinin yanı sıra siyasete getirdikleri yeni çizgi ve yaptıkları reformlar 
nedeniyle birçok darbeci lider, kendisini devrimci olarak addetmiştir. Mesela, 1952’de Mısır’da iktidarı darbe ile ele geçiren Cemal Abdülnasır birçok çevrede 
‘devrimci olarak anılmıştır. İzleyen dönemlerde farklı ülkelerde askeri darbeciler kendilerini ‘devrimci’ olarak tanımlamaya devam etmiştir. Hatta Temmuz 

< Ordunun çeşitli hiziplere ayrılması bir bütün olarak askeri kapasitesini zayıflatmasının yanı sıra, ordu içindeki hiziplerden birisinin 
siyasete müdahale etmeye çalışması iç çatışmalara sebep olabilir. >

2013’te Mısır’da seçilmiş Mursi hükümetini deviren darbenin lideri Abdülfettah Sisi ordunun müdahalesini, “halkın devrimin korunması çağrısına” cevap 
olarak nitelendirmiştir. 

Darbeciler kendi eylemlerini devrim olarak nitelendirseler ve bazı toplumsal kesimlerin desteğini alsalar da darbe ile devrimi birbirinden ayıran en önemli 
özellik devrimlerin halk hareketlerinin sonucu olma-sıdır. Bu durumda şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: Mademki darbeler halk desteğinden yoksundur ve 
darbe sonrası genellikle otoriter rejimler kurulur, o halde halk neden darbelere karşı durmaz? 

Her şeyden önce darbe sonrası alınan sıkıyönetim tedbirleri ve darbeye dışarıdan verilen destek, direnmeyi neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Cezayir’de 
1992’de İslami Kurtuluş Cephesi’nin (FIS) darbeye karşı mücadele etmesi yedi yıl süren kanlı bir iç savaşa sebep olmuştur. Keza Mısır Cumhurbaşkanı 
Mursi’ye yapılan darbeye karşı direnen sivillere karşı silah kullanan darbeciler, 3,500’den fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Daha önemlisi, 
modern Ortadoğu’da hüküm süren rejimlerin çoğunun ciddi bir meşruiyet sorunuyla malul olmasıdır. Yozlaşma, ekonomi ve dış politika gibi alanlarda başarısızlıkları ve ‘milli çıkarları’ korumaktan aciz kalmaları vb. nedenlerle, darbe ile iktidardan uzaklaştırılan hükümetlerin arkasında pek kimse durmamıştır. Yani darbeye karşı durmak bir yana, darbeyle iktidardan uzaklaştırılan hükümetlerin, devrilen rejimlerin arkasından üzülen pek kimse olmamıştır. İktidardaki hükümetlerin ve rejimlerin halk desteğinden ve meşruiyetten mahrum olması, askeri darbe girişimlerini kolaylaştırmıştır. 


Bayram SİNKAYA 
Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, ORSAM 
Danışmanı ORSAM RAPORU

***

16 Temmuz 2017 Pazar

27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 6


27 NİSAN E- BİLDİRİSİ , BÖLÜM 6


2.7. 22 TEMMUZ 2007 GENEL SEÇİMLERİ 

22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel Seçimine cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar ve 367 krizi damgasını vurmuş ve seçim kampanyalarının ana temasını da bu konu oluşturmuştur. Seçimin yaz aylarında yapılmış olmasına rağmen seçmenlerin büyük ilgi göstermesi neticesinde seçime katılım oranı %84,25 olarak gerçekleşerek 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde %79,14 olarak gerçekleşen katılım oranını geride bırakmıştır. 

Seçimden AK Parti oylarını artırarak birinci parti olarak çıkmıştır. Seçim sonuçlarına göre AK Parti aldığı %46,58 birinci parti olmuş, seçime solda birlik sloganıyla DSP ile birlikte giren CHP %20,88 ile ikinci parti olmuş, MHP %14,27 oy alarak üçüncü parti olarak tekrar TBMM’de temsil edilme başarısı göstermiş tir. Seçime desteklediği bağımsız adaylarla giren Demokratik Toplum Partisi (DTP) ise TBMM’de temsil edilme hakkı kazanmış ve meclis grubu kurmuştur. DYP ile ANAP’ın birleşmesiyle kurulan Demokrat Parti (DP), genel seçimlerden %5,42 oy alarak seçim barajını geçememiş ve bu durum karşısında DP Genel Başkanı Mehmet AĞAR kesin sonuçların gelmesini beklemeden istifa kararı almıştır. 

22 Temmuz Genel Seçimleri sonucunda üç siyasi partinin seçim barajını geçmesi ve 26 bağımsız adayın TBMM’ye girmesi 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden farklı olarak milli iradenin TBMM’de temsili bakımından da bir rekoru ifade etmiştir. 3 Kasım seçiminde %54,6 olan temsil oranı 22 Temmuz seçimi ile birlikte %86,9’a yükselmiştir. 

Yukarıda da değinildiği üzere, 22 Temmuz genel seçimlerinin sonucunu etkileyen temel husus cumhurbaşkanlığı seçim süreci yaşananların ve 367 krizi seçimleri adeta sivil siyaset ile askeri vesayet arasında yapılan bir referanduma dönüştürmüş olduğu335 söylenebilirse de AK Partinin kazandığı başarının arkasında iktidarı döneminde göstermiş olduğu performans da çok önemli bir rol oynamıştır. 336 Özellikle 2001 yılında yaşanan siyasi ve ekonomik kriz ortamından sonra sağlanan istikrar ortamı ve temel ekonomik 

2.8. CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ 

22 Temmuz seçimleri sonrasında da siyasetin bir numaralı gündem maddesini cumhurbaşkanlığı seçimi oluşturmuştur. Daha önce aday olan ancak 367 krizi ile adaylıktan çekilen Abdullah GÜL “Benim kararım gayet açıktır. Meydanların işaretini. milletin iradesini görmemezlikten gelemem.” 337 şeklindeki açıklaması ile yeniden aday olacağının işaretini vermiştir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 26 Temmuz 2007 tarihinde akşam Gazetesine verdiği beyanatta: “AKP milletin iradesiyle yeniden iktidar oldu. Cumhurbaşkanlığına da istediği kişiyi seçebilir, karar tamamen AKP’nindir. Kimi isterse seçerler. Biz toplantı yetersayısı için orada bulunuruz ama oy veririz, vermeyiz orası bize kalmıştır”.338 diyerek partisinin Meclis Genel Kurulunda hazır bulunarak 367 krizinin aşılmasına katkıda bulunacağını beyan etmiştir. Nitekim 28 Ağustos 2007 tarihinde yapılan üçüncü tur oylamada Abdullah GÜL 339 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 

3. 27 NİSAN BİLDİRİSİNİN ASKER-SİVİL İLİŞKİLERİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 

Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan tarihli basın açıklaması ve sonrasında yaşanan süreç Türk siyasi tarihi bakımından bir kırılmayı ifade etmektedir. Söz konusu basın açıklaması ile demokrasiye müdahale etmeye yönelik girişim, sivil iktidarın bu müdahale karşısındaki yerinde tutumu ve tutumunu sürdüreceği yönündeki iradesi karşısında başarısız olmuştur. Bu müdahale girişimi, cumhurbaşkanlığı seçim sürecini başlatmış ve bu seçimi tamamlamadığı takdirde hızla seçim sürecine girmek durumunda olan Hükümetin en zayıf olduğu anına getirilmek istenmiştir. 339 Ayrıca ilk tur oylamanın yapıldığı ve sorunun yüksek mahkemenin gündemine taşındığı bir günün gecesinde yapılmış olması da gerek siyasetin gerekse yargının tesir altında bırakılmak istendiğini göstermektedir. 
Ancak Hükümetin bu açıklama karşısındaki tutumu ve ardından girdiği seçimler de gösterdiği başarı bütün süreci tersine çevirmiştir. 

Bütün bu yaşananlara rağmen TSK’nın tutumunda bir anda bir kopuş yaşanmamış olması da bu sivilleşme sürecinin ve askeri vesayetin kaldırılmasına yönelik girişimlerin derinleştirilerek devam ettirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Nitekim 27 Ağustos 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT’ın yayınladığı 30 Ağustos mesajında “Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni koruyup kollama görevini Atatürkçü Düşünce Sisteminin rehberliğinde gerçekleştirirken kararlı duruşundan asla taviz vermeyecektir. (…) Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün: 'Cumhuriyeti kuranlar, onu korumaya da muktedir olmalıdırlar.' özdeyişi daima rehberimiz olacak ve bize güç verecektir.”340 ifadelerine yer vermesi de TSK’nın İç Hizmet Kanununun 35. maddesinde yer alan Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin demokrasiye yönelik müdahalelerin gerekçesi olarak kullanıldığını ve bu görüşün halen TSK içinde var olduğunu kanıtlamaktadır. 

Ancak Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, komisyonumuza verdiği bilgide o dönemde yaşananları anlatmış, 27 Nisan’da yaşanan durumun asla bir müdahale olmadığını beyan etmiştir. Büyükanıt; “Ben 27 Nisanla ilgili düşüncelerimi size sunmaya çalışacağım. Her şeyden önce en son söyleyeceğim sözü en başta söyleyerek başlamak istiyorum. 27 Nisan bildirisi asla ve kata bir muhtıra 
değildir. Bir kere bunu çok açık olarak ifade ediyorum. Bunun çok detaylarına girmek istemiyorum. 27 Nisan bildirisi, benim tarafımdan kaleme alınıp kamuoyuna duyurulan bir bildiridir. Bunun ötesinde bir muhtıra değildi. Zaten bu konuda devletin yetkilileri de gerekli açıklamaları yapmıştır. Bunun muhtıra olmadığını, silahlı kuvvetlerin bazı konulardaki düşüncelerini dile getiren bir bildiri olduğunu teyit etmişlerdir. Ben burada ismen izah etme durumunda değilim tabii. Önemli olan şu: Çeşitli yayın organlarında, açık oturumlarda, bir sürü yerde bunun başkaları tarafından hazırlanıp bana dikte ettirildiğine dair iddialar yer almıştır. Bu külliyen gerçek dışı beyanlardır. 

İkinci husus, bu gerçekten benim kendi kalemimden çıkmış bir bildiridir. Ben yazdım. Burada açıklamak istediğim diğer bir husus, bu bildirinin hazırlanma sında Genelkurmay Başkanı olarak kendi yetkimi kullandım. Bu bildirinin yayınlanacağından o zamanki kuvvet komutanlarına ve Jandarma Genel Komutanına - bugün hâlâ hayattadırlar- bilgi vermedim. Şunun için vermedim: Onları bu işin içine katmak istemedim. O zaman işin şekli, mahiyeti değişebilirdi. Onlar da sizler gibi Türk kamuoyu gibi bildiri yayınlandıktan sonra haberleri olmuştur. Bunu şunun için vurguluyorum. Kimseyi katmak istemedim. Sorumluluğu ben üstlendim. Kendim üstlendim. 

Peki, neden böyle bir bildiri yayınlamaya ihtiyaç duydum. Tabii ki Silahlı Kuvvetlerin de yasalarla verilmiş bazı sorumlulukları var, yetkileri de var, sorumlulukları da var. Bunlar yasalarla, kurallarla yazıldı. Silahlı Kuvvetlerin, özellikle laiklik konusundaki hassasiyetini toplumla paylaşma ihtiyacını duydum çünkü bazı konular bizi rahatsız etti. Bunları duyurmak istedik. 27 Nisan 
bildirisinin temeli budur, başka bir şey değildir. Muhtıra filan kesinlikle değildir. Meslek hayatım boyunca daima -elli üç yıl üniforma giydim- kurallara bağlı kalarak çalışmaya gayret gösterdim ve siyasete, demokrasiye müdahale etmek gibi bir düşünceye meslek hayatım boyunca hiç sahip olmadım. Bugün de aynı duygularla doluyum. Bunu ifade edeyim. 

Üç, basına yansıyan başka bir husus daha var. Bu bildiri sanki Cumhurbaşkanlığı seçimine mani olmak için yapılmış bir bildiri olarak algılandı. Bu kesinlikle doğru değildir çünkü bildiriyi okuduğunuz zaman Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili küçük bir cümle vardır. O da şudur: “Cumhurbaşkanlığı seçim süreci Türkiye’de laik-antilaik tartışmasını alevlendirmiştir.” Bu, bildiride aynen var. Cumhur başkanı şu olsun, bu olsun, bu olmasın gibi bir düşünceye sahip olmam mümkün değildir. Kaldı ki 27 Mayıs bildirisinden önce 12 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığında çok geniş katılımlı bir basın toplantısı yapıldı. Orada bunu gazeteciler tabii ki bana sordular. Cevabım basına da yansıdı. Orada verdiğim cevap şuydu: “İnanıyoruz ki seçilecek Cumhurbaşkanı sözde değil 
özde anayasal ilkelere bağlı bir kişi olacağını umut ediyoruz Tabii ki bu konudaki yetki Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.” Benim gazetecilere verdiğim ve basına yansıyan duyuru bu. Dolayısıyla 27 Nisan bildirisini Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilişkilendirmek bana göre çok aşırı bir gayrettir. Kesinlikle böyle bir niyet yoktur, böyle bir söz de yoktur. Cumhurbaşkanı şu olsun, bu olsun, bunu 
asker karar verecek hâli yok. Bildiride de yer alıyor: “Silahlı Kuvvetler yasaların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde görevini yerine getirir.” diye bildirinin içinde var. Bu bildiri tabii başka taraflara da yansıdı. Bunun detayına girmek istemiyorum.” Diye ifade etmiştir. 

Gerek yaşanan olaylar gerekse askerin siyasi olaylar karşısındaki açık görüş beyanları Türkiye’nin askeri müdahalelerle dolu geçmişinden dolayı muhtıra yahut müdahale olarak yorumlanmaktadır. Bu nedenlerle TSK’nın görev tanımlarının yeniden yapılarak sivil iktidarın yönetim ve kontrol alanına daha fazla girmesi bu türden müdahale girişimlerini, siyasi konulara ilişkin 
açık görüş beyan edilmesini ortadan kaldıracaktır. TSK’nın görev alanının yurt savunması ile sınırlandırılarak ve bunun net bir şekilde ortaya konulması ve idari olarak mevcut özerk görünüm arz eden yapısının değiştirilmesi gereken önemli adımları oluşturmaktadır. 

Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi ve bunun alt belgeleri ile mevzuatta yer alan milli güvenlik tanımlarının ve özellikle bu bağlamda iç tehdit algılamasının değiştirilmesi önem arz etmektedir. Hayatın bütün boyutlarını kapsayan bir iç tehdit algılamasının vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini kullanmaları önünde bir engel olmaktan çıkarılması ve bu bağlamda milli güvenlikle 
ilgili bütün mevzuatın ve bu bakış açısı ile yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. 

 BÖLÜM DİPNOTLARI ;

284 “Türban İlk Kez Devlet Protokolünde”,
285  
286 Milliyet Gazetesi, 30 Kasım 2002, s.1. 
287  
288 “Rektörlerden Yalman'a Ziyaret”,
289 Bekir S. GÜR, Zafer ÇELİK, SETA Rapor: YÖK’ün 30 Yılı, No:4, Kasım 2004, s.28. 
290
291 T.C. 58. Hükümet Acil Eylem Planı, 3 Ocak 2003,
292 TESEV, Almanak Türkiye 2006-2008 Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim, TESEV Yayınları, Temmuz 2009, s. 185. 
293 Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine İlişkin 2002 Yılı İlerleme Raporu, DPT, Ankara, Ekim 2002, s.17. 
294 Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine İlişkin 2003 Yılı İlerleme Raporu, DPT, Ankara, Aralık 2003, s.16. 
295 Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine İlişkin 2004 Yılı İlerleme Raporu ve Tavsiye Metni, DPT, Ankara, 2004, s.18. 
296 Türkiye 2005 İlerleme Raporu (Gayri Resmi Tercüme), 
, s.16. 
297 Birinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri “Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik” (İstanbul, 29-30 Mayıs 2003), 
      Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 2003, s.xxı-xxıı. 
298 Mustafa Balbay, “Genç Subaylar Tedirgin”, Cumhuriyet Gazetesi, 23 Mayıs 2003. 
299
300
301 KKTC Yüksek Seçim Kurulu,
302
303
304 Fikret Bila, “YAŞ’ta Şerh Gerekçesi”, Milliyet Gazetesi, 7 Ağustos 2004, 

305 Anayasanın 125. maddesine 5982 sayılı Kanunun 11. maddesi ile “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri 
ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” 
cümlesi eklenerek yetersizlik, disiplinsizlik, ahlaki durum veya 926 sayılı Kanunda sıralanan suçlardan 
hükümlülük nedeni ile hakkında TSK’dan ayırma işlemi yapılan personel için yargı yolu açılmıştır. 
306
307 Hürriyetim Almanak 2003,
308
309
310 Nokta Dergisi, Yıl:1, 27 Mart-4Nisan 2007, Sayı:22. 
311< http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/373612.asp>. 
312 Yeni Şafak, “Allah’tan geldik ona döneceğiz”, 28 Kasım 2006. 
313
314< http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5756362&tarih=2007-01-11>. 
315
316
317
318
319 Başbakanlık Basın Merkezi,
320
321
322
323
324 Christopher Torchia, “U.S., EU Warn Turkish Military to Avoid Politics,” Chicago Tribune, May 3, 2007. 
325 Quote in “White House Says Turkish Democracy Continues to Function,” Turkish Daily News, May 9, 2007. 
326
327
328
329 Anayasa Mahkemesi’nin 1/5/2007 Gün, E: 2007/45, K: 2007/54 sayılı Kararı. 
330
331
332
333
334
335 TESEV Almanak 2006-2008, s.193. 
336 Yasin Aktay, Karizma Zamanları, Timaş Yayınları, İstanbul, Nisan 2011,. 1. Baskı, s.212. 
337  
338 Akşam Gazetesi, 26 Temmuz 2007. 
339 Yasin Aktay, Karizma Zamanları, Timaş Yayınları, İstanbul, Nisan 2011,. 1. Baskı, s.211. 
340


 ***

29 Aralık 2016 Perşembe

İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2


 İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2



2004 Meclis Seçimleri 

2004 Meclis seçimlerinin Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde önemli bir yeri vardır, zira bu seçimlerde birçok eski Devrim Muhafızı milletvekili olmuştur. 

7. Meclis’teki 290 sandalyenin yaklaşık 90’ının Devrim Muhafızları’nın eski üyelerine ait olduğu ileri sürülmektedir. Askeri üniformayı çıkardıktan sonra 
Muhafızların seçimlere girmesinde bir engel olmamasına rağmen bu seçimlerde en az 40 komutanın sırf seçimlere katılmak için istifa ettiği ileri sürülmüştür. 
Bu seçimlerin asker – siyaset ilişkileri açısından önemli olmasının asıl sebebi bu kişilerin Meclis’e girmelerinin planlı bir şekilde yürütüldüğü iddiasıdır.25 
Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Sorumlusu Mesud Cezayiri, “ Devrim Muhafızlarının sosyal hayatın her alanında etkili ve bilinçli bir şekilde bulunmak 
istediğini ve seçimlerin de bunun istisnası olmadığını söylemiştir.26 Cezayiri, komutanların istifa ederek seçimlerde aday olmasıyla ilgili bir soru üzerine 
Devrim Muhafızları’nın bu konuda özel bir tavsiyesi olmadığını söylemiş, ancak komutanların aday olmasının tek şartının seçim aday kayıtlarından iki ay 
önce istifa etmiş olmak olduğunu hatırlatmıştır. Muhafızların önde gelen komutanlarından Fethullah Jafari de bu konuda, Devrim Muhafızları’nın askeri 
bir yapı olmaktan ziyade sivil bir yapı olduğunu ileri sürerek Muhafızların seçimlere katılmasının ve Meclis’te bulunmasının normal olduğunu söylemiştir. 
Buna karşılık 6. Meclis döneminde Besic ve Devrim Muhafızları’ndan reformculara yönelik ağır eleştirilerin gelmiş olması, reformcuların Meclisteki etkiliğini azaltmak için bu hareketin planlı olabileceği iddialarını güçlendirmiştir.27 Dolayısıyla, eski Devrim Muhafızları’nın ve seçimlerde aday olmak üzere Devrim Muhafızları’ndan ayrılan komutanların milletvekilliği adaylıkları Devrim Muhafızları’nın siyasi iktidarı hedefleyen bir eğilim ve ilgi içinde olduğuna dair kanaatlere yol açmıştır.28 

2004 seçimlerini konumuz açısından önemli kılan bir diğer nokta ise Devrim Muhafızları ve Besic’in bazı adayların lehine seçimlere müdahale etmesidir. 
Devrim Muhafızları komutanlarının seçim sürecine müdahale etmeyeceklerine dair açıklamalarına karşın bazı üst düzey komutanlar Besic ve Muhafızların 
seçimlere katılmasının bir zorunluluk olduğunu söylemiştir.29 Muhafızların seçime müdahalelerine ilişkin olarak Devrim Muhafızları yetkilileri doğrudan 
müdahale iddialarını sürekli yalanlamıştır, sadece halkın seçimlere katılmasını teşvik ettiklerini ileri sürmüştür. 

Ancak Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı M. Ali Caferi, komutanlar dâhil yetkililerin ve bilgili insanların halkı bilgilendirmesi ve doğru adayı 
seçmelerine yardımcı olmaları gerektiğini söylemiştir.30 

17 Şubat’ta İçişleri Bakanlığı’nın web sayfasında yayınlanan bir habere göre Devrim Muhafızları komutanları Azadi Caddesi’nde bir üste bir araya gelmiş ve bu toplantıda Muhafızlara Rehberliğin Abadgeran (kurucularının ve üyelerinin çoğunluğunu Irak savaşı gazilerinin oluşturduğu siyasi hareket) listesini desteklediği duyurulmuştur. Devrim Muhafızları Sözcüsü Cezayiri bu iddiayı reddetmiştir. 31 Sonuç olarak 7. Meclis’te bir öncekinden çok farklı bir yapı ortaya çıkmış ve Devrim Muhafızları ile ideolojik olarak daha uyumlu bir grup Meclis’te çoğunluğu ele geçirmiştir. Yeni Meclisin seçilmesinden hemen sonra Muhafızların İmam Humeyni Havaalanı’nı işgal etmesi, Devrim Muhafızları – siyaset ilişkisi açısından yeni bir aşamaya geçildiğinin göstergesi olmuştur. 

Havaalanının İşgali 

Tahran’da yeni inşa edilen İmam Humeyni Uluslararası Havaalanı’nı işletme hakkı İran Ulaştırma ve Yol Bakanlığı tarafından 2003 yılında açılan ihaleyi 
kazanan Türk şirketi TAV’a (Tepe-Akfen-Vie konsorsiyumu) verildi. Havaalanının hizmete açılması 11 Şubat’ta planlandığı halde çeşitli nedenlerle ertelendi 
ve nihayet 8 Mayıs’ta hizmete açıldı. İlk yolcu uçağı havaalanına indikten sonra bazı sorunlar çıkmaya başladı. İnişe hazırlanan ikinci uçak ise Devrim 
Muhafızları’nın askeri araçları uçuş pistlerine sürmesi üzerine havaalanına inemedi. Kontrol kulesini ele geçiren Muhafızlar uçağı İsfahan Havaalanı’na 
yönlendirdi ve bu esnada Hava Kuvvetleri’ne ait iki jet uçağa eşlik etti. Birkaç saat sonra Silahlı Kuvvetler Müşterek Komutanlığı sahneye çıkarak bir bildiri 
yayınladı. Bildiride havaalanı hizmetlerinin yabancı bir şirkete verilmesinin ulusal güvenliğe aykırı olduğu ve Yüksek Milli Güvenlik Konseyi’nin onayıyla 
ikinci bir duyuruya kadar yeni havaalanının kapalı kalacağı ilan edildi.32 

Burada çözümsüz kalan en önemli nokta bu operasyonun Yüksek Milli Güvenlik Konseyi kararına dayandırılmasıdır. Oysa Cumhurbaşkanı Hatemi hem 
bu Konseyin hem de TAV’a ihaleyi veren hükümetin başkanıydı ve bu konuyla ilgili ayrıntılar yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır.33 İran Meclisi’nde konuyla 
ilgili bir araştırma yapılmış, Devrim Muhafızları, Yüksek Güvenlik Konseyi ve Hükümet arasında koordinasyonsuzluğun bu gelişmeye neden olduğu sonucuna 
varılmıştır.34 Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram diğer uluslararası hava alanlarında birçok yabancı personel çalışırken güvenlik gerekçesinin geçerli bir neden olmadığını söyleyerek Hava alanının kapatılmasının yabancı yatırımları şüpheli hale getirmek için büyük bir girişimin parçası olarak nitelendirmiştir.35 

Bu gelişme üzerine İran hükümeti TAV ile yaptığı sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldı. İran Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram hakkında (diğer iddiaların 
yanı sıra) bu olayla ilgili olarak İran rejiminin itibarına zarar verdiği ve güvenliği tehlikeye attığı suçlamasıyla 7.Meclis’te gensoru verilmiş ve Khorram Meclis 
kararıyla 3 Ekim 2004’te bakanlıktan azledilmiştir. Böylece, Devrim Muhafızları ilk defa fiili müdahalede bulunarak ülkenin yönetiminde aktif rol oynamaya 
başlamıştır. 

2005 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Ahmedinecad Hükümetleri 

Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde ve siyasetle ilişkilerinde önemli dönüm noktalarından birisi Mahmud Ahmedinecad’ın Haziran 2005’te Cumhurbaşkanı 
seçilmesidir. 1986 yılında bir süre Devrim Muhafızları’na katılarak güvenlik ve mühendislik alanlarında çalışan Ahmedinecad’ın dışında cumhurbaşkanlığı 
seçimlerine katılan üç adayın daha (Ali Laricani, M. Baqer Qalibaf ve Muhsin Rezai) Devrim Muhafızları’ndan geliyor olması Muhafızların siyasete 
artan ilgisinin göstergesi olmuştur. Seçim kampanyası sürecinde özellikle Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış ve seçimde aday olmak 
üzere Disiplin Güçleri Komutanlığından istifa etmiş olan Qalibaf’ın adaylığı siyasetin askerileşmesi tartışmalarına neden olmuştur. 

17 Haziran’da yapılan seçimlerde adaylardan hiçbirisinin oyların yüzde 50’sini alamaması üzerine en çok oy alan iki aday, Haşimi Rafsanjani ve Mahmud Ahmedinecad arasında ikinci tura gidilmiştir. 24 Haziran’da yapılan ikinci turda Ahmedinecad oyların yüzde 61’ini alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. 

Bu seçimlerde Devrim Muhafızları ve Besic’in ağırlığını Ahmedinecad tarafına koyduğu genel kabul gören bir kanıdır.36 Seçimlerin ilk turunda yarışan 
adaylardan Mehdi Kerrubi ve Mostafa Moin Devrim Muhafızları ile Besic’in Ahmedinecad lehine kampanya yaptıklarını ve güvenliği sağlamak üzere seçim 
merkezlerinde bulunan Muhafız ve Besiclerin halka baskı yaptığını iddia etmiştir. Kerrubi, Rehber’in Besic ile Muhafızları Ahmedinecad lehine seferber 
ederek ve seçimlerde hile yapıldığı iddialarını reddederek tarafsız tutumunu yitirdiğini söylemiştir. Moin’in en önde gelen destekçisi M. Reza Hatemi ise 
“garnizon partisi”ne yenildiklerini söylemiştir.37 Seçim yetkilileri ve Muhafızların bu iddiaları yalanlamasına rağmen Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı 

M. Baqer Zolqadr’ın daha sonra yaptığı açıklamalar da bu iddiayı destekler niteliktedir: “Hem dış baskıların hem de içerideki güçlerin ilkeci38 bir hükümet 
kurmamızı engellemeye çalıştığı karmaşık siyasi atmosferde sofistike bir şe-kilde çalışmalıydık. Allah’a şükür ilkeci güçler, akıllı ve çok boyutlu planları ve 
Besic’in yoğun katılımı sayesinde seçimleri kazanmayı başarmıştır.” 39 Reformcu Meclis ve Cumhurbaşkanı ile çekişme halinde olan Devrim Muhafızları 
Ahmedinecad hükümeti ile yakın bir işbirliğine girmiş ve siyasi gücünü artırmıştır. Muhafızlar, Ahmedinecad hükümetini “ilkeci” bir yönetim olarak nitelendirip selamlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Safavi, Ahmedinecad’ın seçilmesini İran halkının iyi bir seçimi olarak değerlendirmiş ve Devrim Muhafızları ve Besic’in yeni cumhurbaşkanı ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir.40 İran halkının seçimlerde ilkeciliğe yöneldiğini ve devrimci değerleri desteklediğini gösterdiğini belirten Safavi, bir başka açıklamasında da seçim sonuçlarına karşı çıkanların devrimci hükümeti zayıflatmaya çalıştıklarını 
ileri sürmüştür.41 Rehber’in Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Huccetulislam 

Ali Saidi’nin 2006’da yaptığı bir konuşmadaki şu sözleri Devrim Muhafızları’nın Hatemi ve Ahmedinecad yönetimlerine bakışı arasındaki farkı net bir şekilde 
ortaya koymaktadır: “Sistemin reform döneminde karşılaştığı ekstremizm ve kriz dönemlerini geride bıraktık ve artık bu konuda hiçbir kaygı kalmadı. 
Bu açıdan, normları ihlal etmeye, kırmızı çizgileri ve İmam Humeyni’nin düşüncesinin temellerini aşmaya, değerleri zedelemeye çalışan grupların bulunduğu geçmişle kıyasladığımızda bugün daha iyi bir durumdayız. Bizi endişelendiren şey o olayların tekrarlanma ihtimali ve reform dönemine geri dönme ihtimalidir.” 42 

Buna karşılık Ahmedinecad, bakanlarının ve bürokratlarının önemli bir kısmını ve bazı büyükelçileri aktif görevde bulunan ya da emektar Devrim Muhafızları 
mensupları arasından tayin etmiştir. Dört üst düzey Devrim Muhafızları komutanının yer aldığı kabinede bakanların en az 10’u Devrim Muhafızları ya da ilişkili kurumlarda çalışmıştır. Seçimlerde Ahmedinecad’ın rakibi olan eski Devrim Muhafızları Komutanlarından Ali Laricani Yüksek Milli Güvenlik Konseyi 
sekreteri olarak atanmıştır. Ahmedinecad’ın atamaları arasında en çarpıcısı ise Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Zolqadr’ın siyasi işlerden sorumlu 
İçişleri Bakan Yardımcısı olarak atanmasıdır. 

Ayrıca, Devrim Muhafızları’nın ekonomi alanında faaliyet gösteren kurumları bu dönemde önemli ihaleler almıştır. Güney Pars Doğalgaz sahasında 14. 
ve 15. etapların işletim hakkı, Asaluye’den Pakistan sınırına kadar doğalgaz boru hattının döşenmesi, Tahran metrosunun inşaatı Ahmedinecad hüküme-
ti döneminde Devrim Muhafızları’na verilen işlerin en önemlileridir. Son olarak, Devrim Muhafızları’na bağlı bir şirketin dahil olduğu konsorsiyum İran 
Telekom’un yüzde 51’ini almıştır. Devrim Muhafızları bu dönemde halkla ilişkilere özel önem vermiş, 2007 yılında kendi haber sitelerini kurup Peyam-e İnqilab 
dergisini yeniden yayınlamaya başlamıştır. Son zamanlarda Muhafızların Atlas isminde bir haber ajansı kurması gündemdedir. 

Devrim Muhafızlarının seçimlere müdahale ettiğine dair tartışmalar, Ahmedinecad’ın seçilmesini izleyen Meclis seçimlerinde ve yerel seçimlerde 
yine gündemde olmuştur. 43 Son olarak 2009 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinecad’ın yeniden seçilmesinde Devrim Muhafızları ve 
Besic’in gerek kampanya sırasındaki çalışmaları ve gerekse seçimlerin yürütülmesi ile ilgili faaliyetleri yoluyla önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.44 

Nitekim seçim sonrasında ortaya çıkan protestoları Devrim Muhafızları şiddet kullanarak bastırmış ve hükümetin karşısındaki en önemli tehdidi bertaraf 
etmiştir. Devrim Muhafızları komutanları daha sonra yaptıkları açıklamalarda seçim sonuçlarını protesto eden eylemleri rejimi devirmeye yönelik kadife 
devrim girişimi olarak adlandırmış ve eylemlerin sorumlusu olan reformcu siyasetçilerin yargılanmasını istemiştir. 

İran’da Tehdit Algılamasının Değişmesi ve Yeni Tehdidin Yükselişi 

Yukarıda anlatılanlardan anlaşıldığı üzere Devrim Muhafızları’nın ideolojik yapısı ve siyasal bakışı hükümet ile ilişkilerini belirleyen en önemli faktör olarak 
ortaya çıkmaktadır. Devrimi korumakla yükümlü olan Muhafızlar Devrime ve rejime yönelik tehditleri bu ideolojik bakış etrafında değerlendirmektedir. 
1990’lı yılların başından itibaren siyasi elitler arasında bölünme ve rejimin temelleri üzerine yapılan tartışmalar Muhafızlar tarafından Devrime karşı bir 
tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle, Devrime yönelik tehditlerle mücadele adı altında Devrim Muhafızları giderek siyasal alana girmiştir. 

İran – Irak savaşının sona ermesi ve Ayetullah Humeyni’nin ölümü üzerine 1989 yılından itibaren İran’da yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde 
Ordu, İran’ın sınırlarını korumakla görevlendirilirken Devrim Muhafızları’nın görev alanı iç güvenliğin sağlanması ve Devrimin korunması olarak belirlenmiştir. 
Humeyni’nin yerine Rehber olan Hamanei, Devrim Muhafızları’nın görevlerini devrimin silahlı savunmasını yapmak, Besic ordusunun kuruluşunu ve örgütlenmesini sağlamak ve devrimin ideallerini korumak olarak tanımlamıştır.45 

1990’ların başında Hamanei’nin İslam Cumhuriyeti’ne yönelik en büyük tehdidi “kültürel saldırı” diye nitelemesine paralel olarak Devrim Muhafızları da 
açıklamalarında kültürel saldırıya karşı mücadele söylemine ağırlık vermeye başlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Rezai (ve onu izleyen komutanlar) 
ABD ve müttefiklerinin İslami değerlere ve fikirlere karşı kültürel saldırıda bulunduğunu söylemiştir. 

İlk olarak Eylül 1992’de Devrim Muhafızları Ulusal Kongresi’nin ardından yapılan açıklamada Devrim Muhafızları’nın “ Batı’nın kültürel saldırısına karşı mücadele etmek için hazır olduğu” belirtilmiştir.46 

Özellikle muhafazakârlar tarafından dile getirilen kültürel saldırı söylemi, Batı’nın İran halkını, özellikle İran gençliğini materyalist, ahlaksız Batı kültürü 
ve Batılı ideolojilerle kirletmek suretiyle İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir saldırı başlattığını iddia etmektedir.47 Saldırının hedefinde İslam, İslam Devriminin 
değerleri ve İslami rejimin temel unsurları vardır. Bu söyleme göre kültürel saldırının amacı, Batılı emperyalistlerin İran’da Devrim’den önceki egemen 
pozisyonlarını yeniden sağlamaktır. Emperyalist güçler İran’a önce askeri olarak saldırmış, fakat İslam Cumhuriyeti’ni askeri yollardan yıkmayı başaramayınca 
kültürel saldırı başlatmışlardır. Kültürel saldırının ilk adımlarından birisi Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabının yayınlanmasıdır. Bundan 
sonra Batının kültürel saldırısı medya, uydu TV’leri ve internet vb. üzerinden devam etmiştir. 

Kültürel saldırı söylemi İranlı muhafazakarlar ve radikaller tarafından yer yer “psikolojik savaş” kavramıyla aynı anlamda ve birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Devrim Muhafızları ise, İslam Devrimi’ne karşı yürütüldüğü iddia edilen psikolojik operasyonlar ve kültürel saldırı ile mücadele etmeyi kendi görevinin bir parçası olarak görmüştür. İranlı liberaller Batı’nın kültürel saldırısının İran’daki uygulayıcıları olarak görülmüş ve İranlı radikaller ile Muhafızların hedefi olmuştur. İşte bu bağlamda Devrim Muhafızları Komutanı Rezai 1996 yılında yaptığı bir konuşmada liberalizmi, İran’da giderek büyüyen fakat yetkililerin yeterince mücadele etmediği “kanserli tümöre” benzetmiş ve İslam Devriminin kaderinin İran’daki liberaller ile Hizbullah arasındaki mücadeleye bağlı olduğunu söylemiştir. Kendisini Hizbullah kampının bir parçası olarak gören Rezai, velayet-i fakih’in ve ulemanın, Amerika’nın İslam Devrimi ile mücadelesindeki öncelikli hedefleri olduğunu hatırlatmıştır.48 

Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Bürosu tarafından 1996 yılında yayınlanan bir bildiride “Devrim Muhafızları’nın devrimin, rejimin, velayet-i fakih yönetimi 
ile İslam Cumhuriyeti’nin temellerinin, değerlerinin ve kazanımlarının tehlikeye girdiğini hissettiği anda harekete geçeceği” belirtilmiştir. 

Devrim Muhafızları Genel Karargâhı Komutanı M. B. Zolqadr, “Devrim Muhafızları’nın barakasında oturup düşmanın askeri saldırısını bekleyen salt bir askeri güç olmadığını” 
söylemiş ve Devrim Muhafızları’nın anayasal olarak Devrimin değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır. Zolqadr, Devrim Muhafızları “İşte bu yüzden emperyalistlerin kültürel saldırısına ve Batı’nın kuklaları ile bu kutsal sistemin içindeki liberallerin kötü etkileri karşısında kayıtsız kalamaz” demiştir.49 

1990’lı yıllarda İran’da yaygınlaşan basın faaliyetleri ile birlikte hükümete, rejime ve din adamlarına yönelik eleştirilerin artması üzerine “liberal basın” Devrim Muhafızları’nın hedefi haline gelmiştir. Reform hareketi içerisinde bazı siyasetçilerin de rejime yönelik kimi açıklamaları, özellikle velayet-i fakih’in meşruiyet kaynağı ve yetkilerinin tartışılmaya açılması Devrim Muhafızları’nın tepkisini çekmiş ve Devrim Muhafızları bu süreç içerisinde siyasete müdahil olmaya başlamıştır. Abdullah Nuri, Ataollah Mohacerani gibi reformcuların 1997 yılında Hatemi hükümetinde önemli görevler almaları Devrim Muhafızları’nın tehdit algılamasını ve dolayısıyla siyasete müdahalesini artırmıştır. Rezai, görevden ayrıldıktan sonra yaptığı bir açıklamada Devrim Muhafızları ve Besic’in, siyasi gruplar ile Devrim arasında bir çekişme olması durumunda sahneye çıkması gerektiğini söylemiştir.50 Rezai’den sonra Devrim Muhafızları Komutanı olarak atanan Yahya Rahim Safavi Mayıs 1998’de yaptığı bir konuşmada Devrim Muhafızları’nın apolitik bir kurum olmadığını, aksine siyasal bir çizgisinin olduğunu söylemiş ve bu çizginin İmam Humeyni’nin çizgisi olduğunu ileri sürmüştür.51 

Safavi’nin Mayıs 1998’de “liberal” gazetecileri hedef alan konuşması İran’da asker – siyaset ilişkisi açısından büyük ilgi çekmiştir. Safavi, Cumhurbaşkanının 
etrafındaki bazı liberal kimselerin özellikle Nuri ve Mohacerani’yi kastederek velayet-i fakih ilkesinin altını oyduğunu, böylece rejimin en önemli temelini 
tehdit ettiğini ileri sürmüş ve şöyle demiştir: “Biz siyasete müdahale etmiyoruz ancak, hükümet sistemimizin temellerinin ve devrimimizin tehdit edildiğini görürsek … müdahil oluruz.”52 Nitekim Kültür Bakanı Mohacerani’nin izin verdiği birçok gazete ve dergi Muhafızların hedefi olmaya başlamıştır. 

Safavi, liberal gazetelerde yazan rejim düşmanlarının “dillerinin ve boyunlarının” kesilmesi gerektiğini” söylemiştir.53 Muhafızlara göre iki büyük siyasi akımın [reformculuk ve muhafazakârlık] dışında rejimi tehdit eden ve yabancıların sponsorluğunu yaptığı “üçüncü bir akım” vardır. Bu düşmanlar “sivil toplum” kavramını suiistimal ederek basın yoluyla rejimin temellerine saldırmaktadır. Halkla İlişkiler Bürosu’nun Mayıs 1998’de yayınladığı bir bildiri Muhafızların pozisyonunu net bir şekilde göstermektedir: “Ülkedeki serbest ortamdan ve devrimci güçlerin sabır ve sadakatinden yararlanan bir grup basın ile zehirli ve şüpheli kalemler, kamuoyunun dikkatini İslami İran’ın yeminli düşmanlarının düşmanlıkları ve komplolarından uzaklaştırmak maksadıyla hastalıklı fikirleri ve temelsiz düşünceleri yaymaya çalışmaktadır.”54 Safavi, saldırıların son zamanlarda arttığına işaret ederek böyle bir atmosferin oluşmasından ötürü çok üzgün olduklarını belirtmiş ve her şeye rağmen sabırlı olmaya devam edeceklerini ve uygun zamanın gelmesini bekleyeceklerini söylemiştir.55 

İşin ilginç yanı Devrim Muhafızları’nın hedef aldığı gazeteciler ve siyasetçilerin Devrime açıkça karşı çıkmaksızın, düşüncelerini yine Devrime dayandırmış 
olmalarıdır. Muhafızların hedefindeki gazeteci ve siyasetçilerin bir kısmı Devrimden sonraki yıllarda rejimin yerleşmesi için önemli görevlerde bulunmuş, 
hatta bazıları Devrim Muhafızları saflarında yer almış ve Irak savaşında gönüllü olarak cephede savaşmıştır. Ancak, 1990’lı yıllara gelindiğinde birçok 
konuda Rehber Hamanei ile aynı fikirde olmayan, yine Devrim adına rejimin daha “demokratik” hale getirilmesi için mücadele etmeye başlayan bu insanlar 
devrimci yoldan sapmakla suçlanmışlardır. O dönemde Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı olan Muhammed Ali Caferi, 1998 yılında yaptığı 
bir açıklamada bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Caferi, “bugün Devrimin sona erdiğini ilan eden fakat kendilerini şehit ailelerinin bir parçası 
olarak gören bu kimseler bilmelidir ki onlar kendilerini o ailelerden uzaklaştırmış ve halkın ve Devrimin izlediği yoldan sapmışlardır,” demiştir. “Cahil” olarak 
nitelendirdiği bu insanların Batı ile ilişkili olduğunu, Büyük Şeytan’ın elemanları olduğunu ve kazanılmış özgürlükleri suiistimal ettiğini ve Devrimin en 
temel unsurlarına saldırarak Devrimi durdurmaya çalıştığını ileri süren Caferi, Devrim Muhafızları’nın her konuda Rehber Hamanei’nin arkasında olduğunu belirtmiştir.56 

Eylül 2000’de, Devrim Muhafızları Komutanları ve Yetkilileri 13. Ulusal Kongresi’nin ardından yayınlanan bildiride “düşmanın İslam Cumhuriyeti’nin 
temellerine yaptığı saldırılara işaret edilerek, bilerek veya bilmeyerek bu büyük milletin hayatının her alanında Batı’nın hakimiyetini yeniden kurmayı kendisine 
misyon edinen gericiler ve yabancıların ajanları ‘ikaz’ edilmiştir.” Bildiride, reformlar “gerçek reformlar” ve “Amerikan reformları” olmak üzere ikiye ayrılmış, Muhafızların gerçek reformları desteklediği, ancak Amerikan reformlarına karşı çıktığı belirtilmiştir.57 

Devrim Muhafızları 20 Temmuz 2002’de yayınladığı bildiride İran’ı bekleyen yakın tehlike ve tehditlere dikkat çekmiştir.58 Bu bildiride devrimin ideallerini 
ve hedeflerini saptırmaya ve değiştirmeye ve İslam Cumhuriyeti rejimini dönüştürmeye çalışan ve umutla düşmanın İran’a gelmesini bekleyen bir 
akım olduğu belirtilmiştir. Bildiride, “Devrim Muhafızları devrimi önemseyen bütün güçleri, rejimin çarpıtılmış imajını sergilemek ve içeride müttefikleri olduğuna dair Amerikalılara güven ve umut verecek zemini oluşturmak amacıyla sistemin hedeflerini ve temellerini, İslam Devrimi’nin sloganlarını, İslam 
Cumhuriyeti’nin kurumlarını manipule etmeye çalışan bu ikiyüzlü akıma karşı uyanık olmaya davet etmektedir.” denilmiştir. Destekçilerinin geçmişte belki 
İslam Devrimi saflarında olduğu ancak artık Devrimle alakalarının kalmadığının belirtildiği bildiride bu akımın “rejime sızmayı başardığı” ifade edilmiştir. Bu 
düşmanların rejimin içine sızarak ve ülkenin ekonomik sıkıntılarını avantaja çevirerek izleyen üç yılda yapılacak seçimleri (2003 Yerel Seçimleri, 2004 Meclis 

Seçimleri ve 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimi) büyük farkla kazanmayı ve İslam Cumhuriyeti’nin düşmanlarına uygun seküler bir rejim kurmayı hedefledikleri 
ileri sürülmüştür. “Sokakta tahripkârlığı açıkça destekleyerek, fahişeliği tartışarak ve ‘erkekler ve kızlar için özgürlük,’ ‘uydu TV seyretme özgürlüğü’ gibi sloganlarla sosyal rahatsızlıklardan yararlanarak gelecek seçimleri kazanmakiçin tezgâh kurduğu” ileri sürülen bu insanların, “bütün sınırları aştığı” 
ifade edilmiştir. Bildiride Amerika’nın ciddi şekilde İran’a saldırmayı düşündüğü bir ortamda “devrimci ve İslami değerlere meydan okumak için geniş 
özgürlüklerden yararlanan ve İranlıların arasında fitne tohumları eken bu akım, Amerika’nın beşinci sütunu” olarak adlandırılmıştır.59 

Irak’ın işgalinin ardından İran’daki siyasi ayrışma daha da şiddetlenmiş, Devrim Muhafızları ile muhafazakârlar savaştan ve İran’ın sınırları etrafındaki Amerikan 
askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini ön plana çıkarırken, reformcular bu tehditlerin etkisizleştirilmesi için bazı konularda reformlara gidilmesini ve ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunmaya başlamıştır.60 Reformcuların bu talebine karşılık Hamanei’nin Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Ayetullah Movahedi-Kermani, Saddam rejiminin Amerikan saldırısı ile devrilmesinin ardından ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunanları düşmanın beşinci kolu olmakla itham etmiştir. Movahedi-Kermani daha da ileri giderek Devrim Muhafızları’nın Meclis’in hareketlerini izlemesi ve her milletvekilinin ne düşündüğünü bilmesi - Rehberle beraber mi karşı mı - gerektiğini söylemiştir. 61 

Muhafızların bu değerlendirmeleri dikkate alındığında Devrim Muhafızları – siyaset ilişkilerindeki dönüşüm daha iyi anlaşılmaktadır. Devrim Muhafızları işte 
bu nedenlerle 7. Meclis seçimlerinde öne çıkmış, havaalanını işgal ederek siyasete aktif müdahaleye başlamış ve nihayet “ilkeci” Ahmedinecad’ın iktidarına yardımcı olmuştur. 

Reformcuların çoğunlukta olduğu 6. Meclis ve Hatemi yönetimi ile ideolojik olarak çatışma, dolayısıyla siyasi çekişme içerisinde olan Muhafızların Ahmedinecad yönetimi ile ideolojik olarak uyum içinde olduğu görülmektedir.  

Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Jafari Kasım 2007’de bir konuşmasında şöyle demiştir: “Dokuzuncu Hükümet döneminin 
başlaması ile birlikte biz çevreden geldik ve şimdiki hükümet de mesele İslam devriminin değerleri ve hedefleri olduğunda Devrim Muhafızları ve Besic 
ile uyumlu ve birliktedir.”62 Bununla beraber Ahmedinecad hükümetinin işbaşında olması İran rejiminin önündeki tehditlerin tamamen kalktığı anlamına 
gelmemiştir. Devrim Muhafızları komutanlarının ve Besic’in açıklamalarında İran’a yönelik dış tehditlerin yanı sıra içerideki tehdidin değişik şekillerde devam 
ettiğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Eylül 2007’de Devrim Muhafızları Komutanlığını üstlenen M. Ali Caferi, Devrim Muhafızları’nın Devrimi ve kazanımlarını korumakla yükümlü “askeri, siyasi ve kültürel bir kurum” olduğunu hatırlatarak Devrim Muhafızları’nın, devrime tehdit hangi alanda gelirse orada 
olacağını söylemiş ve mevcut durumda Muhafızların önceliğinin iç tehditlere karşı mücadele etmek olduğunu belirtmiştir.63 Bu tehdit algılamasına paralel 
olarak 2007 yılında Devrim Muhafızları’nın örgütsel yapısında yeniden düzenlemelere gidilmiş, Besic ve Devrim Muhafızları arasında komuta birliği 
sağlanmış ve Devrim Muhafızları basın-yayın ve özellikle internet üzerinden “yumuşak tehditlerle mücadele” kapsamında daha aktif roller üstlenmeye 
başlamıştır. Ayrıca Devrim Muhafızları’nın gerek dış saldırı durumunda gerekse yerel düzeyde mücadele kabiliyetini artırmak maksadıyla iller bazında yeniden 
örgütlenmesi sağlanmış ve yerel komutanların yetkileri artırılmıştır. 2009 yazında cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarına karşı ortaya çıkan protestolar 
da Devrim Muhafızları liderleri tarafından bu bağlamda değerlendirilmiş ve “kadife devrim” girişimi olarak adlandırılmıştır. 

Sonuç 

Bu makalede Devrim Muhafızları’nın İran siyasetinde etkisini artırması süreci ve nedenleri incelenmiş ve şu sonuçlara varılmıştır. Devrim Muhafızları – siyaset 
ilişkisini anlamak için öncelikle Devrim Muhafızları Ordusu’nun ideolojik niteliği dikkate alınmalıdır. 

Devrimden hemen sonra Devrimi ve kazanımlarını korumak üzere kurulan bu ordu ideolojik adanmışlığı en yüksek kişiler arasından seçilmiştir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlığını yüksek düzeyde tutmak amacıyla Rehber tarafından din adamları görevlendirilmektedir. Bu din adamları hem Muhafızların siyasi ve ideolojik denetimini yapmak hem de ideolojik/İslami eğitim vermekle yükümlüdür. Devrim Muhafızları’nın askeri alandaki uzmanlaşmasına rağmen din adamları Devrim Muhafızları bünyesindeki varlıklarını korumaktadır. Bu sayede Muhafızların ideolojik adanmışlık seviyesi 
hala yüksek düzeyde seyretmektedir. Devrim Muhafızları’nın açıklamalarında ve faaliyetlerinde bu durum rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlık düzeyinin yüksekliğine karşılık siyasi elitler arasında 1990’lı yıllarda ideolojinin öneminin giderek azaldığı görülmüştür. Diğer taraftan elitler arasındaki siyasi bölünmeler bu dönemde daha belirginleşmiş ve rakip siyasi gruplar arasında şiddetli bir rekabet başlamıştır. Bu rekabet ortamı içerisinde devrimin bazı değerlerinin de tartışmaya açılması, Devrimi ve değerlerini korumakla yükümlü Muhafızların ön plana çıkmasına neden olmuştur. Reformcular, Devrim Muhafızları’nın asker olarak tarafsız kalmasını istemiş ve Muhafızların siyasi alana girmesini eleştirmiştir. Buna karşılık Devrim Muhafızları kendilerini salt askeri bir güç değil, siyasi ve kültürel bir güç olarak görmektedir ve devrime yönelik tehditlerin hangi alandan gelirse oraya yöneleceklerini belirtmektedir. Nitekim Devrim Muhafızları, reform hareketinin iktidarı döneminde reformcuların arasındaki “aşırı unsurların” İslam Cumhuriyeti ve Devrime tehdit olduğunu iddia ederek yaptığı açıklamalar ile siyasal alana kaymış ve reformcu siyasetin alanını daraltmıştır. Devrim Muhafızları, İran’ın kültürel saldırı ve içeriden kaynaklanan tehditlerin yanı sıra 2000’li yıllarda askeri tehditlere maruz kalması üzerine siyasete müdahalesini artırmış ve kendileri ile ideolojik olarak daha uyumlu bir yönetimin işbaşına gelmesine yardımcı olmuştur. 

DİPNOTLAR;

1 Bkz. Ashgar Schirazi,The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 

2 Bkz. Kenneth Katzman, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 

3 F.Wehrey, J.D. Green et.al., The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic 
Revolutionary Guards Corps, SantaMonica, CA: RAND, 2009. 

4 Ali Alfoneh, “TheRevolutionaryGuard’sRole inIranianPolitics,” Middle East Quarterly, Cilt 15,No:4, Güz 2008, ss. 3-14; M.Rubin, “Iran’s Revolutionary Guards 
–ARogueOutfit?”Middle East Quarterly, Cilt15,No.4,Güz 2008, ss. 37-48. 

5 AliGheissari&ValiNasr, “The Conservative ConsolidationinIran,” Survival, Cilt47,No.2,Yaz 2005, ss. 175-190; A.Ehteshami & M. Zweiri, Iran and the Rise of 
its Neoconservatives, London: I.B.Tauris, 2007. 

7 SusanE.Merdinger,“ARaceforMartyrdom:TheIslamicRevolutionaryGuardsCorps(IRGC),”Master’s Thesis, Naval Postgraduate School,Monterey,California, 
Aralık 1982, s.33-34. 

8 “RevolutionaryGuardsSpokesmanInterviewed,” Tehran Domestic Service, 11Haziran 1979, FBIS (Foreign Broadcast Information Service),14Haziran 1979, R14-R15. 

9 DavidMenashri, “Iran,”Middle East Contemporary Survey, Cilt: 5, 1980–81. 

10 Gholamali Rashed, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt5,No.3,Yaz 1376. 

11 “Report on the Merger of the Security Forces,” Bayan, no.2, 22 Haziran/22 Temmuz 1990, FBISNES-90-169, 30 Ağustos 1990, s.60. 

12 “Commander ofRevolutionGuards gives details of his forces’ activities,” Vision of the IRI Network 1, 11 Kasım1999,SWB (BBCSummaryofWorldBroadcasts), 
     ME3691,13 Kasım1999,s.1. 

13 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.20. 

14 “IslamicGuardsreactto KhatamiCNN interview, defendUS embassy takeover,” Jomhuri-ye Eslami, 12 Ocak 1998, SWB,ME 3126,16Ocak 1998, s.19. 

15 “Militarycommanders give an ultimatum toPresident Khatami,” Jomhuri-ye Eslami, 19Temmuz 1999, SWB,ME 3592,21Temmuz 1999, s.1-2. 

16 “President’s office plays down IRGC commanders’ ‘top secret’ letter to Khatami,” IRNA (English), 20 Temmuz 1999, SWB,ME 3593,22Temmuz 1999, s.12. 

17 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.26. 

18 “Pro-Khatami paper criticizes IRGC commanders’ letter to president,” Iran [web site],21Temmuz 1999, SWB,ME 3594,23Temmuz 1999, s.3. 

19 “CommanderSafavi saysGuards Corps has always supported Khatami,” Voice of the Islamic Republic of Iran,23Temmuz 1999, SWB,ME 3596,26Temmuz 1999, s.12. 

20 NavidKermani, “TheFearoftheGuardians:24Army OfficersWritea LettertoPresident Khatami,”R. Bruinner&W.Ende (der.),The Twelver Shia in Modern Times,Leiden, 
Boston,Koln:Brill, 2001, ss. 35465. 

21 “Guards commander’s office says letter to Khatami was not secret,”Neshat[web site], 27Temmuz 1999, SWB,ME 3599,29Temmuz 1999, s.2. 

22 SafaHaeri,“Berlin ConferenceofIran AfterElections endedin Chaos,”Iran Press Service,8Nisan 2000; 
“IranReport,” RFE/RL,24Nisan 2000. 

23 SafaHaeri,“PasdaranMenacePresidentAndReformistsWithACoup,”Iran Press Service,16Nisan 2000; GeneiveAbdo, “Hardliners in elite force ‘plotting coup against 
Iranian President,” Guardian, 27 Nisan 2000. Guardian’da yayımlanan haberde Nisan ortalarında bir grup Devrim Muhafızı komutanının bir toplantısının bantkaydından 
bazı notlar yayımlanmıştır. Buna görer eformcuları kenara itmek amacıyla üç aşamalı bir strateji belirlenmiştir. İlk olarak reformcu gazeteler kapatılacak, daha sonra 
Tahran pazarında ve dini eğitim merkezlerinde karışıklıklar çıkarılacak ve son aşamada reformcular saf dışı bırakılacaktır. 
Ayrıca bkz. “Islamic Revolution Guards Corps supports Khamane’i, threatens opponents,” Vision of the IRI Network 1,16Nisan 2000,in SWB, ME 3818,
18 Nisan 2000, s.1. 

24 “PoliticalParty warnsGuards Corps against staging coupd’etat,” Iran, 19Nisan 2000, SWB, ME 3821, 21Nisan 2000, s.5-6. 


25 JavadDeliri,“ Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

26 “Praetorians prepare to play overtpolitical role,” RFE/RL Iran Report,20Ekim 2003. 

27 JavadDeliri,“ Militaryfigures standing as(Majles) candidates:Adevelopment fullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

28 Qasem Khorrami, ““ The Military, Policy and Elections: Reviewing the Phenomenon of Militarizing the Foundation of Political Power,” Hambastegi, 
Ekim 19 2003, FBIS-NES-2003-1029. 

29 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15 Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

30 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

31 “RevolutionaryGuards accused of political interference,” RFE/RL Iran Report,1Mart 2004; “Ministry Accuses Revolution Guards of Engaging in Election 
Campaigning,” ISNA, 18 Şubat 2004, FBISNES-2004-0218. 

32 “E’temad’s Analysison ClosureofImam KhomeyniAirport:ReviewingtheFileofaDispute,” E’temad,10 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0511. 

33 SafaHaeri,“Iran:Invisible hands guide militaryambitions,”Asia Times, 28Mayıs 2004. 

34 “Iran’sMajlesSpeakerSays Lackof CoordinationBehind Closureof Airport,” IRNA, 23 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0523. 

35 “IranianTransportationMinistryDeniesBlamingIRGCFor ClosureofNew Airport,” IRNA, 31 Ağustos 2004, FBIS-NES-2004-0831. 
Ayrıca, Muhafızların ortak olduğu bir konsorsiyumun ihaleyi kaybettiğine dikkat çekilmiş ve TAV’ ın  yeni havaalanını işletmesi durumunda Devrim Muhafızları’nın 
havayoluyla yaptıkları kaçakçılığın engelleneceği,bu yüzden Devrim Muhafızları’nın harekete geçtiği ileri sürülmüştür. 
Bkz.A. Alfoneh,“HowIntertwinedaretheRevolutionaryGuardsinIran’sEconomy,” AEI Middle Eastern Outlook, no.3,Ekim 2007. 

36 GaryThomas,“IranElectionFilled withSurprises,”Payvand News,21Haziran 2005. 

37 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.85. 

38 İlkecilik (Osulgaraye, Principlism) İranlıların İmam Humeyni çizgisine bağlılıklarını vurgulamak için kullandıklarıyeni bir kavramdır.Kendilerini 1980’lerde Mektebi, 
1990’larda Hizbullahi diye tanımlayan gruplar 2000’li yıllarda kendilerini tanımlamak için Osulgaraye (Usulgerayi) kavramını kullanmaya başlamıştır. 

39 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.84. 

40 “IranianGuardsVoiceSupportForPresident-Elect Ahmadinezhad,” Fars News Agency,4Temmuz 2005, FBISTranslatedText, WNC(WorldNews Connection). 

41 “General Rahim-Safavi:SomePoliticalGroups AreTryingToWeakenGovernment,” Siyasat-e Ruz, 27 August 2005, FBISTranslatedText, WNC. 

42 “TheRepresentativeof the Leaderin theIslamicRevolution’sGuards Corps:DistributingService and ApplyingSocialJusticeisaGoalof theNinthAdministration,
” Hemayat,24Eylül 2006, OSC(Open Source Center)TranslatedText, WNC. 

43 Ali Alfoneh, “Iran’sParliamentaryElections and theRevolutionaryGuards’Creeping Coupd’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2,Şubat 2008, s.3. 

44 Babak Rahimi, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia in Iran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt7,No.21,17 
Temmuz 2009, ss. 6-8. 

45 “IRGC Official Interviewed on Restructuring,” Tehran Domestic Service, 16 Ocak 1990, FBIS NES-90-015,23Ocak 1990, s. 52. 

46 “Assembly issues resolution,” Tehran IRIB Television First Program Network, 17 Eylül 1992, FBIS-NES-92-182,18Eylül 1992, s.41. 

47 Bkz.SussanSiavoshi, “CulturalPolicies and theIslamicRepublic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt29,No.4, Kasım 1997, ss. 509-30. 

48 “Guards CommanderReza’i says ‘liberalism’isa cancerous tumour’,” IRNA (inEnglish),11Nisan 1996, SWB,ME 2585.13Nisan 1996, s.25. 

49 “OfficialsaysGuardsCorpswillacttoprotectrevolutionary values,” Kayhan,21Mayıs 1996, SWB,ME 2625,30Mayıs 1996, s.13. 

50 “Official comments on politicalroleofIslamicRevolutionGuards Corps,” IRNA, 31 Aralık 1997, in SWB,ME 3114,1Ocak 1998, s.8. 

51 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.24. 

52 M.Moslem, Factional Politics in Iran,(Syracuse:SyracuseUniversityPress, 2002), s.38.MichaelEisenstadt, “ Iran’sRevolutionaryGuardCommander sendsa warning,
” WINEP Policywatch, no.314,7 Mayıs 1998. 

53 “ Guards corps official levels charges against ‘Jameah’ newspaper,” Iran Daily, 26Mayıs 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2-3. 

54 “RevolutionGuardsStatement says commander’sremarkswere distorted,” IRNA,3Mayıs 1998, SWB, ME 3218,5Mayıs 1998, s.10. 

55 “Guards commander warnsof ‘thirdcurrent’ intenton destroyingreligion,” IRNA,2Haziran 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2. 

56 “IRGCground forces commander speaks about manufactureofTowsan tanks, missiles,” Iran, 24Mayıs 1998, SWB,ME 3244,4Haziran 1998, s.3. 

57 “Devrim Muhafızları, devrim ve rejimin değerleri ve temelleri çerçevesinde yoksulluk, ayrımcılık ve idarenin zayıflığı gibi sorunların çözümü için her çeşit 
ilerleme ve reformu bütün gücüyle destekleyecektir ve İslami sistemi parçalamaya yada İran milleti için gerginlik, krizve istikrarsızlık yaratmaya dönük her 
çeşit Amerikan reformuna karşı çıkacaktır.” “ Guards Corps statement reiterates allegiance to Islamic revolution,” 
Vision of the IRI Network 1,18Eylül 2000, SWB,ME 3951,21Eylül 2000, ss. 7-8. 

58 JimMuir,“Iran –the rift deepens,”Middle East International,sayı680,26Temmuz 2002,s.6;SafaHaeri, “Reformers attack rev. guards interfering in political matters,” 
Iran Press Service,21Temmuz 2002. 

59 SafaHaeri,“Reformers attackrev. guards interferingin political matters,”Iran Press Service, 21Temmuz 2002. 

60 Reformcular Amerikan tehditlerinin ancak halkın “kararlı desteği ve aktif katılımı” ile etkisizleştirilebileceğini, bununda ancak ülkede demokrasinin sağlanmasıile 
olacağını ileri sürmüştür. Bu sav,bir grup reformcu entelektüelin yayınladığı iki bildiriden et bir şekilde ifade edilmiştir. 200 entelektüelin 
imzaladığı ilk bildiride “ Seçilmemiş insanlar tarafından yürütülen şimdiki politikaların sürdürülmesinin bizi geri dönülmesi imkânsız bir noktaya getirmesinden endişeliyiz. 
Taliban’ın ve Saddam Hüseyin’in kaderlerinden ders almalıyız ve anlamalıyız ki despotizm ve bencillik ülkeyiyenilgiye sürükleyecektir.” 
Rehbere hitaben 127 reformcu milletvekilinin imzaladığı diğer bildiride ise Rehber’denreform sürecinin önündeki engelleri kaldırmak için müdahale etmesive 
ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesinin yeniden düşünülerek bu konuda referanduma gidilmesini önermiştir. RFE/RL Iran Report,31Mart 2003; Middle 
East International,13Haziran 2003, s.24. 

61 “Revolutionary Guards issue warn against ‘pro-Americanism’,” Iran Press Service, 30 Nisan 2003. “ By passing the Constitution: Do Not Drag the Military Into the 
Arena of Politics,” Towse’eh,3May 2003, FBIS-NES-2003-0512. 


62 “IRGC commander:Ninth government is in step with IRGC andBasij in promoting theRevolution’s 
ideals,” Iran, 2Kasım 2007, OSCTranslatedText, WNC. 

63 “Iranian CommanderSays IRGC’sPriorityTo Counter ‘Internal Threats’,” Mehr News Agency, 29Eylül 2007, OSC Summary, WNC; Najmeh Bozorgmehr, 
“Iran military force fears threat from within,” Financial Times, 28 Aralık 2007. 


Kaynakça 


-Alfoneh, Ali, “How Intertwined are the Revolutionary Guards in Iran’s Economy,” AEI Middle Eastern Outlook, No.3, Ekim 2007. 
-Alfoneh, Ali, “Iran’s Parliamentary Elections and the Revolutionary Guards’ Creeping Coup d’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2, Şubat 2008. 
-Alfoneh, Ali, “The Revolutionary Guard’s Role in Iranian Politics,” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Ehteshami, A. & Zweiri, M., Iran and the Rise of its Neoconservatives, London: I.B. Tauris, 2007. 
-Eisenstadt, Michael, “Iran’s Revolutionary Guard Commander sends a warning,” WINEP Policywatch, No.314, 7 Mayıs 1998. 
-Gheissari, Ali ve Vali Nasr, “The Conservative Consolidation in Iran,” Survival, Cilt 47, No. 2, Yaz 2005. 
-Hourcade, Bernard, “The Rise to Power of Iran’s ‘Guardians of the Revolution,” Middle East Policy, Cilt 16, No. 3, Güz 2009. 
-Katzman, Kenneth, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 
-Kermani, Navid, “The Fear of the Guardians: 24 Army Officers Write a Letter to President Khatami,” R. Bruinner & W. Ende (der.), The Twelver Shia in Modern Times, Leiden, Boston, Koln: Brill, 2001. 
-Menashri, David, “Iran,” Middle East Contemporary Survey, Cilt 5, 1980–81. 
-Merdinger, Susan E., “A Race for Martyrdom: The Islamic Revolutionary Guards Corps (IRGC),” Master’s Thesis, Naval Postgraduate School, Monterey, California, Aralık 1982. 
-Moslem, M., Factional Politics in Iran, Syracuse: Syracuse University Press, 2002. 
-Rahimi, Babak, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia inIran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt 7, No. 21, 17 Temmuz 2009. 
-Rashed, Gholamali, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt 5, No. 3, Yaz 1976. 
-Rubin, M., “Iran’s Revolutionary Guards – A Rogue Outfit?” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Schirazi, Ashgar, The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 
-Siavoshi, Sussan, “Cultural Policies and the Islamic Republic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt 29, No. 4, Kasım 1997. 
-Wehrey, F., Gren J.D. et.al, The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic Revolutionary Guards Corps, Santa Monica, CA: RAND, 2009. 


***