SUUDİ ARABİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SUUDİ ARABİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2020 Cumartesi

Doğu Akdeniz’de ve Arap-İslâm Coğrafyasında “İsrail Hegemonyası” BÖLÜM 2

Doğu Akdeniz’de ve Arap-İslâm  Coğrafyasında “İsrail Hegemonyası”  BÖLÜM 2 




Ahmet DAĞ 

    Osmanlı Devleti’nin sona erişinden istifade ederek yeni kazanımlar elde eden Yunanistan’a İkinci Dünya Savaşı sonrası yapay bir biçimde “çalıntı” usûlle kurulan İsrail ve Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi gibi devletler eklenerek Türkiye’nin kuşatılması hareketi ve süreci devam ettirilmiştir. Bu iki yapay devlet  de Osmanlı mirasının üzerine inşa edilmiştir.
ABD ile Rusya arasındaki kutuplaşmanın kurbanı olan Libya ve Suriye meselesi ve iki ülke -Suriye ve Libya- üzerinden sürdürülmeye çalışılan yeni kuşatma teşebbüsü Doğu Akdeniz’i Türkiye için çok önemli bir stratejik mesele hâline getirmiştir.

Mesele yalnızca Oruç Reis’in petrol arama çabası değil, Türkiye’nin Akdeniz’deki sınırlarına hâkim olma ve gemilerini yüzdürebilme gücünü ortaya koyma çabasıdır. Mısır’da devlet başkanı Muhammed Mursi’nin İsrail-ABD-Avrupa (yanında uşak Körfez Ülkeleri -Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Bahreyn vs.) eksenli bir darbe ile devrilmesinden sonra Sisi’nin Mısır devlet başkanı olması bölgede ve Akdeniz’de İsrail’in elini güçlendirirken Türkiye’nin elinin zayıflamasına yol açmıştır. Her ne kadar Fransa, sürece dâhil olarak İsrail ve Yunanistan’ın yanında Türkiye’yi zayıflatmak amacında olsa da Türkiye’nin Libya’daki durumu önceden sezip pozisyon alması ve bu ülkede askeri ve siyasî konum elde etmesi bu ülkelerin maksatlarını gerçekleştirmesine engel olmuştur.

    Rusya’nın, Türk-Stream boru hattı üzerinden Türkiye’ye bir doğalgaz bağlantısı açarak Avrupa’ya girmesi ABD-Avrupa yönetimlerinde endişeye yol açmıştır. Yine Türkiye’nin Libya’nın uluslararası meşruluğa sahip olan Sarrac yönetimiyle yapmış olduğu antlaşma, başta İsrail olmak üzere Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs yönetiminde ve Fransa’da rahatsızlıklara neden oldu. İsrail, Türkiye-Libya antlaşmasından rahatsız olup Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’ın dahil olduğu ittifaka katılma konusunda çekimser kalmıştır. Filistin Devleti’ni yok etmek isteyen İsrail, aynı zamanda
Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Kıbrıs’la birlikte hareket edip Akdeniz’de Türkiye’ye üstünlük sağlamak istemektedir. Yunanistan, İsrail’den hem askeri teknoloji satın almış hem de İsrail ile ortak askeri tatbikat yapmıştır. Libya’da Türk politikası karşıtlığı içerisinde bulunan Hafter’i destekleyen Fransa ve Mısır’ın da bu ittifakın içerisinde bulunmasını doğurmuştur.

ABD içinde olan güç mücadelesinde (İsrail-İngiltere) İngiltere’ye karşı 1960 yılından sonra üstünlük sağlayan İsrail, 2013 yılında Mısır’da askeri darbeyi meydana getirerek bölgede hâkim unsur hâline gelmiştir. Son 2-3 yıllık süreç içerisinde Körfez ülkeleri üzerinde de üstünlük sağlamıştır.

Yine İsrail ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn vb. Körfez ülkelerinin stratejik birliktelikleri; İran’ın bölgesel isteklerine karşın geliştirilen düşmanlık ve Obama’nın uyguladığı Arap Baharı politikaları neticesinde oluşmuştur.
   Hususiyetle bölgenin iki mihver ülkesi olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin iki veliaht prensi Muhammed bin Selman ve Muhammed
bin Zayed el-Nahayan’ın, İsrail ile kurdukları “sıkı dostluk” bölgenin geleceğinde İsrail’in hakimiyetine vize demektir! Bu dostluğu teşvik eden en önemli unsur; İran ve Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği Şii-Sünni çekişmesi ve düşmanlığıdır.
Bu suni gerilim, IŞİD ve Haşdi Şa’bi gibi şiddete dayalı terörist grupları doğurmuştur.

Ekini bozmakla mahir olan semitistler İslâmî hareketleri ya yok ederek ya da marjinalleştirerek sorunlu hâle getirmektedirler. Mısır Akdeniz’de bir enerji gücü hâline gelerek Suud ve Körfez ülkelerinin tahakkümünden kurtulmak yerine daha çok kendine verilen vazifeyi yerine getirme amacındadır. Çünkü Mısır’ın siyasi ve iktisadi yönetiminde etkin olan kendi iradesi değil Körfez ülkeleridir. Zira Sisi’yi iktidara getiren güçle onu iktidarda tutan güç aynı güçtür. Tarihte örneğine daha önce çok da rastlanmayan bir ittifak meydana gelmiştir. İsrail ile ilişkilerini yoğunlaştıran Yunanistan ve Güney Kıbrıs devletlerinin hem Mısır hem de Körfez ülkeleri ile ilişkilerinin yoğunlaşması Grek-Yahudi-Arap üçgeninde ilginç bir
ittifakı doğurmuştur. Bu ittifakı doğuran iktisadi, toplumsal, kültürel ve tarihsel etkiler yanında teolojik nedenleri de iyi anlamak gerekir.

Düzensizlikten / kaos hoşlanmayı tarihsel olarak kültürel kodlarında bulunduran İsrail Yemen, Libya, Suriye, Sudan ve Irak’taki düzensizlikten faydalanarak ya yeni çatışmaları ya da yeni ittifakları doğurmak için sürekli bölgeye müdahale etmektedir. Körfez ülkeleri, Trump yönetiminin desteğini arkasına alan İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesine karşı ciddi itirazda bulunmadıkları gibi Birleşik Arap Emirlikleri hem İsrail’in işgaline hem de bu teşebbüsüne onay vermiştir. Birleşik Arap Emirlikleri İsrail li siyasetçiler ve medya tarafından “övgülerle” etki altına alınarak bölgede koç başı olarak kullanılmaktadır. Nitekim Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü yardımcısı Eran Lerman, Israel Hayom adlı gazetede “BAE Antlaşması Daha Büyük Bir Oyunun Parçası” başlıklı yazısında, İsrail’i Doğu Akdeniz’in anahtar oyuncusu olarak nitelemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri
ile yapılan antlaşmanın daha büyük bir oyunun parçası olduğunu yazan Lerman, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki jeopolitik ilişkileri anlamak için Samarya ve Yahudilikde olan İsrail güvenliğiyle ve İran tehdidiyle doğru anlaşılabileceğini ifade ediyor.
Yalnızca İsrail’i anlamak için değil İsrail ile sıkı bir ilişki kurmaya çok istekli olan Körfez ülkelerinin tarihsel ve dinî kökenlerini iyi anlamak gerekir. Bir yıl önce Umran dergisinde yayımlanan “Körfez Ülkelerı̇ ve İsraı̇l Arasındakı̇ Derin İlişkiler” adlı yazımda, “Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin mevcut politikalarını 20. yüzyıl başındaki yeni düzenle ilişkilendirmek yeterli değildir.

Medine dışına sürgün edilenlere dair tarihi vakıayı göz önünde de bulundurarak dinî, etnik ve antropolojik araştırmalar ve incelemeler yapılması gerekir, diye düşünüyorum.” diye bitirmiştim. Bu çalışmaların yapılmasının hâlâ elzem olduğunu düşünmekteyim. Bu meselenin İslâm ve dinler tarihçiliğinin konusu olduğunun farkındayım.
    Bu bölgeye sürülen ve sonrasında Osmanlı’ya karşı kışkırtılan bu kabilelerin Hz. Peygamber döneminde sürülen Yahudi kabilelerden olma olasılığı araştırılması gereken bir durumdur. Bu bağlamda Riyad’ın “Diriye” bölgesi ve onun uzantısı olan Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin tarihsel ve dinî kökenlerinin araştırılmaya değer olduğunu düşünüyorum. Nitekim gazete haberlerine göre Birleşik Arap Emirlikleri’nden aktivist Mazraui, Suudi Arabistan’ın Hayber’den çıkarılan Yahudiler için İsrail’e tazminat ödemesi ve vatandaşlık vermesi gerektiğini söylemiştir.

Velhasıl yönetimleri belirleyerek halkları mahkûm eden ve onların karakterleri üzerinde dönüşüm gerçekleştiren Batılı hegemonya aynı zamanda İslâm coğrafyasının halklarını ve yönetimlerini diğer İslâm ülkelerine düşman kılmaktadır.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği kamp kadim Osmanlı düşmanlığını besleyerek Türkiye düşmanlığını körüklemektedir.

İslâm coğrafyasının bir araya gelmemesi için tarihsel, kültürel, mezhebi ve siyasî farklılıklar kışkırtılmaktadır. 

Batılı dünya küreselleşmesini yoğunlaştırırken tarihsel hasmı olarak gördüğü İslâm dünyasının daha da parçalanmasını sağlama amacındadır. Doğu Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması konusunda mücadeleye devem edilmeli.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti, hem Kuzey Afrika/ Mağrib ülkelerinin kadim tarihsel ve kültürel bağlarını dikkate alarak hem de bu bölgenin bir dönem Endülüs gibi bir medeniyete ev sahipliği yapma tecrübesini göz önünde bulundurarak Akdeniz’in uzak kısımlarında da etkin olmayı sağlayabilir.

Kaynakça

John N. Mearshiner ve Stephen, İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, çev. Hasan Kösebalaban, Küre Yayınları, İstanbul, 2009, s. 610.
Eran Lerman, UAE treaty part of a much biggergame, 

Umran • Ekim 2020

***

29 Aralık 2016 Perşembe

İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2


 İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 2



2004 Meclis Seçimleri 

2004 Meclis seçimlerinin Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde önemli bir yeri vardır, zira bu seçimlerde birçok eski Devrim Muhafızı milletvekili olmuştur. 

7. Meclis’teki 290 sandalyenin yaklaşık 90’ının Devrim Muhafızları’nın eski üyelerine ait olduğu ileri sürülmektedir. Askeri üniformayı çıkardıktan sonra 
Muhafızların seçimlere girmesinde bir engel olmamasına rağmen bu seçimlerde en az 40 komutanın sırf seçimlere katılmak için istifa ettiği ileri sürülmüştür. 
Bu seçimlerin asker – siyaset ilişkileri açısından önemli olmasının asıl sebebi bu kişilerin Meclis’e girmelerinin planlı bir şekilde yürütüldüğü iddiasıdır.25 
Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Sorumlusu Mesud Cezayiri, “ Devrim Muhafızlarının sosyal hayatın her alanında etkili ve bilinçli bir şekilde bulunmak 
istediğini ve seçimlerin de bunun istisnası olmadığını söylemiştir.26 Cezayiri, komutanların istifa ederek seçimlerde aday olmasıyla ilgili bir soru üzerine 
Devrim Muhafızları’nın bu konuda özel bir tavsiyesi olmadığını söylemiş, ancak komutanların aday olmasının tek şartının seçim aday kayıtlarından iki ay 
önce istifa etmiş olmak olduğunu hatırlatmıştır. Muhafızların önde gelen komutanlarından Fethullah Jafari de bu konuda, Devrim Muhafızları’nın askeri 
bir yapı olmaktan ziyade sivil bir yapı olduğunu ileri sürerek Muhafızların seçimlere katılmasının ve Meclis’te bulunmasının normal olduğunu söylemiştir. 
Buna karşılık 6. Meclis döneminde Besic ve Devrim Muhafızları’ndan reformculara yönelik ağır eleştirilerin gelmiş olması, reformcuların Meclisteki etkiliğini azaltmak için bu hareketin planlı olabileceği iddialarını güçlendirmiştir.27 Dolayısıyla, eski Devrim Muhafızları’nın ve seçimlerde aday olmak üzere Devrim Muhafızları’ndan ayrılan komutanların milletvekilliği adaylıkları Devrim Muhafızları’nın siyasi iktidarı hedefleyen bir eğilim ve ilgi içinde olduğuna dair kanaatlere yol açmıştır.28 

2004 seçimlerini konumuz açısından önemli kılan bir diğer nokta ise Devrim Muhafızları ve Besic’in bazı adayların lehine seçimlere müdahale etmesidir. 
Devrim Muhafızları komutanlarının seçim sürecine müdahale etmeyeceklerine dair açıklamalarına karşın bazı üst düzey komutanlar Besic ve Muhafızların 
seçimlere katılmasının bir zorunluluk olduğunu söylemiştir.29 Muhafızların seçime müdahalelerine ilişkin olarak Devrim Muhafızları yetkilileri doğrudan 
müdahale iddialarını sürekli yalanlamıştır, sadece halkın seçimlere katılmasını teşvik ettiklerini ileri sürmüştür. 

Ancak Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı M. Ali Caferi, komutanlar dâhil yetkililerin ve bilgili insanların halkı bilgilendirmesi ve doğru adayı 
seçmelerine yardımcı olmaları gerektiğini söylemiştir.30 

17 Şubat’ta İçişleri Bakanlığı’nın web sayfasında yayınlanan bir habere göre Devrim Muhafızları komutanları Azadi Caddesi’nde bir üste bir araya gelmiş ve bu toplantıda Muhafızlara Rehberliğin Abadgeran (kurucularının ve üyelerinin çoğunluğunu Irak savaşı gazilerinin oluşturduğu siyasi hareket) listesini desteklediği duyurulmuştur. Devrim Muhafızları Sözcüsü Cezayiri bu iddiayı reddetmiştir. 31 Sonuç olarak 7. Meclis’te bir öncekinden çok farklı bir yapı ortaya çıkmış ve Devrim Muhafızları ile ideolojik olarak daha uyumlu bir grup Meclis’te çoğunluğu ele geçirmiştir. Yeni Meclisin seçilmesinden hemen sonra Muhafızların İmam Humeyni Havaalanı’nı işgal etmesi, Devrim Muhafızları – siyaset ilişkisi açısından yeni bir aşamaya geçildiğinin göstergesi olmuştur. 

Havaalanının İşgali 

Tahran’da yeni inşa edilen İmam Humeyni Uluslararası Havaalanı’nı işletme hakkı İran Ulaştırma ve Yol Bakanlığı tarafından 2003 yılında açılan ihaleyi 
kazanan Türk şirketi TAV’a (Tepe-Akfen-Vie konsorsiyumu) verildi. Havaalanının hizmete açılması 11 Şubat’ta planlandığı halde çeşitli nedenlerle ertelendi 
ve nihayet 8 Mayıs’ta hizmete açıldı. İlk yolcu uçağı havaalanına indikten sonra bazı sorunlar çıkmaya başladı. İnişe hazırlanan ikinci uçak ise Devrim 
Muhafızları’nın askeri araçları uçuş pistlerine sürmesi üzerine havaalanına inemedi. Kontrol kulesini ele geçiren Muhafızlar uçağı İsfahan Havaalanı’na 
yönlendirdi ve bu esnada Hava Kuvvetleri’ne ait iki jet uçağa eşlik etti. Birkaç saat sonra Silahlı Kuvvetler Müşterek Komutanlığı sahneye çıkarak bir bildiri 
yayınladı. Bildiride havaalanı hizmetlerinin yabancı bir şirkete verilmesinin ulusal güvenliğe aykırı olduğu ve Yüksek Milli Güvenlik Konseyi’nin onayıyla 
ikinci bir duyuruya kadar yeni havaalanının kapalı kalacağı ilan edildi.32 

Burada çözümsüz kalan en önemli nokta bu operasyonun Yüksek Milli Güvenlik Konseyi kararına dayandırılmasıdır. Oysa Cumhurbaşkanı Hatemi hem 
bu Konseyin hem de TAV’a ihaleyi veren hükümetin başkanıydı ve bu konuyla ilgili ayrıntılar yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır.33 İran Meclisi’nde konuyla 
ilgili bir araştırma yapılmış, Devrim Muhafızları, Yüksek Güvenlik Konseyi ve Hükümet arasında koordinasyonsuzluğun bu gelişmeye neden olduğu sonucuna 
varılmıştır.34 Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram diğer uluslararası hava alanlarında birçok yabancı personel çalışırken güvenlik gerekçesinin geçerli bir neden olmadığını söyleyerek Hava alanının kapatılmasının yabancı yatırımları şüpheli hale getirmek için büyük bir girişimin parçası olarak nitelendirmiştir.35 

Bu gelişme üzerine İran hükümeti TAV ile yaptığı sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldı. İran Ulaştırma Bakanı Ahmad Khorram hakkında (diğer iddiaların 
yanı sıra) bu olayla ilgili olarak İran rejiminin itibarına zarar verdiği ve güvenliği tehlikeye attığı suçlamasıyla 7.Meclis’te gensoru verilmiş ve Khorram Meclis 
kararıyla 3 Ekim 2004’te bakanlıktan azledilmiştir. Böylece, Devrim Muhafızları ilk defa fiili müdahalede bulunarak ülkenin yönetiminde aktif rol oynamaya 
başlamıştır. 

2005 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Ahmedinecad Hükümetleri 

Devrim Muhafızları’nın yükseliş sürecinde ve siyasetle ilişkilerinde önemli dönüm noktalarından birisi Mahmud Ahmedinecad’ın Haziran 2005’te Cumhurbaşkanı 
seçilmesidir. 1986 yılında bir süre Devrim Muhafızları’na katılarak güvenlik ve mühendislik alanlarında çalışan Ahmedinecad’ın dışında cumhurbaşkanlığı 
seçimlerine katılan üç adayın daha (Ali Laricani, M. Baqer Qalibaf ve Muhsin Rezai) Devrim Muhafızları’ndan geliyor olması Muhafızların siyasete 
artan ilgisinin göstergesi olmuştur. Seçim kampanyası sürecinde özellikle Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış ve seçimde aday olmak 
üzere Disiplin Güçleri Komutanlığından istifa etmiş olan Qalibaf’ın adaylığı siyasetin askerileşmesi tartışmalarına neden olmuştur. 

17 Haziran’da yapılan seçimlerde adaylardan hiçbirisinin oyların yüzde 50’sini alamaması üzerine en çok oy alan iki aday, Haşimi Rafsanjani ve Mahmud Ahmedinecad arasında ikinci tura gidilmiştir. 24 Haziran’da yapılan ikinci turda Ahmedinecad oyların yüzde 61’ini alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. 

Bu seçimlerde Devrim Muhafızları ve Besic’in ağırlığını Ahmedinecad tarafına koyduğu genel kabul gören bir kanıdır.36 Seçimlerin ilk turunda yarışan 
adaylardan Mehdi Kerrubi ve Mostafa Moin Devrim Muhafızları ile Besic’in Ahmedinecad lehine kampanya yaptıklarını ve güvenliği sağlamak üzere seçim 
merkezlerinde bulunan Muhafız ve Besiclerin halka baskı yaptığını iddia etmiştir. Kerrubi, Rehber’in Besic ile Muhafızları Ahmedinecad lehine seferber 
ederek ve seçimlerde hile yapıldığı iddialarını reddederek tarafsız tutumunu yitirdiğini söylemiştir. Moin’in en önde gelen destekçisi M. Reza Hatemi ise 
“garnizon partisi”ne yenildiklerini söylemiştir.37 Seçim yetkilileri ve Muhafızların bu iddiaları yalanlamasına rağmen Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı 

M. Baqer Zolqadr’ın daha sonra yaptığı açıklamalar da bu iddiayı destekler niteliktedir: “Hem dış baskıların hem de içerideki güçlerin ilkeci38 bir hükümet 
kurmamızı engellemeye çalıştığı karmaşık siyasi atmosferde sofistike bir şe-kilde çalışmalıydık. Allah’a şükür ilkeci güçler, akıllı ve çok boyutlu planları ve 
Besic’in yoğun katılımı sayesinde seçimleri kazanmayı başarmıştır.” 39 Reformcu Meclis ve Cumhurbaşkanı ile çekişme halinde olan Devrim Muhafızları 
Ahmedinecad hükümeti ile yakın bir işbirliğine girmiş ve siyasi gücünü artırmıştır. Muhafızlar, Ahmedinecad hükümetini “ilkeci” bir yönetim olarak nitelendirip selamlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Safavi, Ahmedinecad’ın seçilmesini İran halkının iyi bir seçimi olarak değerlendirmiş ve Devrim Muhafızları ve Besic’in yeni cumhurbaşkanı ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir.40 İran halkının seçimlerde ilkeciliğe yöneldiğini ve devrimci değerleri desteklediğini gösterdiğini belirten Safavi, bir başka açıklamasında da seçim sonuçlarına karşı çıkanların devrimci hükümeti zayıflatmaya çalıştıklarını 
ileri sürmüştür.41 Rehber’in Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Huccetulislam 

Ali Saidi’nin 2006’da yaptığı bir konuşmadaki şu sözleri Devrim Muhafızları’nın Hatemi ve Ahmedinecad yönetimlerine bakışı arasındaki farkı net bir şekilde 
ortaya koymaktadır: “Sistemin reform döneminde karşılaştığı ekstremizm ve kriz dönemlerini geride bıraktık ve artık bu konuda hiçbir kaygı kalmadı. 
Bu açıdan, normları ihlal etmeye, kırmızı çizgileri ve İmam Humeyni’nin düşüncesinin temellerini aşmaya, değerleri zedelemeye çalışan grupların bulunduğu geçmişle kıyasladığımızda bugün daha iyi bir durumdayız. Bizi endişelendiren şey o olayların tekrarlanma ihtimali ve reform dönemine geri dönme ihtimalidir.” 42 

Buna karşılık Ahmedinecad, bakanlarının ve bürokratlarının önemli bir kısmını ve bazı büyükelçileri aktif görevde bulunan ya da emektar Devrim Muhafızları 
mensupları arasından tayin etmiştir. Dört üst düzey Devrim Muhafızları komutanının yer aldığı kabinede bakanların en az 10’u Devrim Muhafızları ya da ilişkili kurumlarda çalışmıştır. Seçimlerde Ahmedinecad’ın rakibi olan eski Devrim Muhafızları Komutanlarından Ali Laricani Yüksek Milli Güvenlik Konseyi 
sekreteri olarak atanmıştır. Ahmedinecad’ın atamaları arasında en çarpıcısı ise Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Zolqadr’ın siyasi işlerden sorumlu 
İçişleri Bakan Yardımcısı olarak atanmasıdır. 

Ayrıca, Devrim Muhafızları’nın ekonomi alanında faaliyet gösteren kurumları bu dönemde önemli ihaleler almıştır. Güney Pars Doğalgaz sahasında 14. 
ve 15. etapların işletim hakkı, Asaluye’den Pakistan sınırına kadar doğalgaz boru hattının döşenmesi, Tahran metrosunun inşaatı Ahmedinecad hüküme-
ti döneminde Devrim Muhafızları’na verilen işlerin en önemlileridir. Son olarak, Devrim Muhafızları’na bağlı bir şirketin dahil olduğu konsorsiyum İran 
Telekom’un yüzde 51’ini almıştır. Devrim Muhafızları bu dönemde halkla ilişkilere özel önem vermiş, 2007 yılında kendi haber sitelerini kurup Peyam-e İnqilab 
dergisini yeniden yayınlamaya başlamıştır. Son zamanlarda Muhafızların Atlas isminde bir haber ajansı kurması gündemdedir. 

Devrim Muhafızlarının seçimlere müdahale ettiğine dair tartışmalar, Ahmedinecad’ın seçilmesini izleyen Meclis seçimlerinde ve yerel seçimlerde 
yine gündemde olmuştur. 43 Son olarak 2009 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinecad’ın yeniden seçilmesinde Devrim Muhafızları ve 
Besic’in gerek kampanya sırasındaki çalışmaları ve gerekse seçimlerin yürütülmesi ile ilgili faaliyetleri yoluyla önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.44 

Nitekim seçim sonrasında ortaya çıkan protestoları Devrim Muhafızları şiddet kullanarak bastırmış ve hükümetin karşısındaki en önemli tehdidi bertaraf 
etmiştir. Devrim Muhafızları komutanları daha sonra yaptıkları açıklamalarda seçim sonuçlarını protesto eden eylemleri rejimi devirmeye yönelik kadife 
devrim girişimi olarak adlandırmış ve eylemlerin sorumlusu olan reformcu siyasetçilerin yargılanmasını istemiştir. 

İran’da Tehdit Algılamasının Değişmesi ve Yeni Tehdidin Yükselişi 

Yukarıda anlatılanlardan anlaşıldığı üzere Devrim Muhafızları’nın ideolojik yapısı ve siyasal bakışı hükümet ile ilişkilerini belirleyen en önemli faktör olarak 
ortaya çıkmaktadır. Devrimi korumakla yükümlü olan Muhafızlar Devrime ve rejime yönelik tehditleri bu ideolojik bakış etrafında değerlendirmektedir. 
1990’lı yılların başından itibaren siyasi elitler arasında bölünme ve rejimin temelleri üzerine yapılan tartışmalar Muhafızlar tarafından Devrime karşı bir 
tehdit olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle, Devrime yönelik tehditlerle mücadele adı altında Devrim Muhafızları giderek siyasal alana girmiştir. 

İran – Irak savaşının sona ermesi ve Ayetullah Humeyni’nin ölümü üzerine 1989 yılından itibaren İran’da yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde 
Ordu, İran’ın sınırlarını korumakla görevlendirilirken Devrim Muhafızları’nın görev alanı iç güvenliğin sağlanması ve Devrimin korunması olarak belirlenmiştir. 
Humeyni’nin yerine Rehber olan Hamanei, Devrim Muhafızları’nın görevlerini devrimin silahlı savunmasını yapmak, Besic ordusunun kuruluşunu ve örgütlenmesini sağlamak ve devrimin ideallerini korumak olarak tanımlamıştır.45 

1990’ların başında Hamanei’nin İslam Cumhuriyeti’ne yönelik en büyük tehdidi “kültürel saldırı” diye nitelemesine paralel olarak Devrim Muhafızları da 
açıklamalarında kültürel saldırıya karşı mücadele söylemine ağırlık vermeye başlamıştır. Devrim Muhafızları Komutanı Rezai (ve onu izleyen komutanlar) 
ABD ve müttefiklerinin İslami değerlere ve fikirlere karşı kültürel saldırıda bulunduğunu söylemiştir. 

İlk olarak Eylül 1992’de Devrim Muhafızları Ulusal Kongresi’nin ardından yapılan açıklamada Devrim Muhafızları’nın “ Batı’nın kültürel saldırısına karşı mücadele etmek için hazır olduğu” belirtilmiştir.46 

Özellikle muhafazakârlar tarafından dile getirilen kültürel saldırı söylemi, Batı’nın İran halkını, özellikle İran gençliğini materyalist, ahlaksız Batı kültürü 
ve Batılı ideolojilerle kirletmek suretiyle İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir saldırı başlattığını iddia etmektedir.47 Saldırının hedefinde İslam, İslam Devriminin 
değerleri ve İslami rejimin temel unsurları vardır. Bu söyleme göre kültürel saldırının amacı, Batılı emperyalistlerin İran’da Devrim’den önceki egemen 
pozisyonlarını yeniden sağlamaktır. Emperyalist güçler İran’a önce askeri olarak saldırmış, fakat İslam Cumhuriyeti’ni askeri yollardan yıkmayı başaramayınca 
kültürel saldırı başlatmışlardır. Kültürel saldırının ilk adımlarından birisi Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabının yayınlanmasıdır. Bundan 
sonra Batının kültürel saldırısı medya, uydu TV’leri ve internet vb. üzerinden devam etmiştir. 

Kültürel saldırı söylemi İranlı muhafazakarlar ve radikaller tarafından yer yer “psikolojik savaş” kavramıyla aynı anlamda ve birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Devrim Muhafızları ise, İslam Devrimi’ne karşı yürütüldüğü iddia edilen psikolojik operasyonlar ve kültürel saldırı ile mücadele etmeyi kendi görevinin bir parçası olarak görmüştür. İranlı liberaller Batı’nın kültürel saldırısının İran’daki uygulayıcıları olarak görülmüş ve İranlı radikaller ile Muhafızların hedefi olmuştur. İşte bu bağlamda Devrim Muhafızları Komutanı Rezai 1996 yılında yaptığı bir konuşmada liberalizmi, İran’da giderek büyüyen fakat yetkililerin yeterince mücadele etmediği “kanserli tümöre” benzetmiş ve İslam Devriminin kaderinin İran’daki liberaller ile Hizbullah arasındaki mücadeleye bağlı olduğunu söylemiştir. Kendisini Hizbullah kampının bir parçası olarak gören Rezai, velayet-i fakih’in ve ulemanın, Amerika’nın İslam Devrimi ile mücadelesindeki öncelikli hedefleri olduğunu hatırlatmıştır.48 

Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Bürosu tarafından 1996 yılında yayınlanan bir bildiride “Devrim Muhafızları’nın devrimin, rejimin, velayet-i fakih yönetimi 
ile İslam Cumhuriyeti’nin temellerinin, değerlerinin ve kazanımlarının tehlikeye girdiğini hissettiği anda harekete geçeceği” belirtilmiştir. 

Devrim Muhafızları Genel Karargâhı Komutanı M. B. Zolqadr, “Devrim Muhafızları’nın barakasında oturup düşmanın askeri saldırısını bekleyen salt bir askeri güç olmadığını” 
söylemiş ve Devrim Muhafızları’nın anayasal olarak Devrimin değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır. Zolqadr, Devrim Muhafızları “İşte bu yüzden emperyalistlerin kültürel saldırısına ve Batı’nın kuklaları ile bu kutsal sistemin içindeki liberallerin kötü etkileri karşısında kayıtsız kalamaz” demiştir.49 

1990’lı yıllarda İran’da yaygınlaşan basın faaliyetleri ile birlikte hükümete, rejime ve din adamlarına yönelik eleştirilerin artması üzerine “liberal basın” Devrim Muhafızları’nın hedefi haline gelmiştir. Reform hareketi içerisinde bazı siyasetçilerin de rejime yönelik kimi açıklamaları, özellikle velayet-i fakih’in meşruiyet kaynağı ve yetkilerinin tartışılmaya açılması Devrim Muhafızları’nın tepkisini çekmiş ve Devrim Muhafızları bu süreç içerisinde siyasete müdahil olmaya başlamıştır. Abdullah Nuri, Ataollah Mohacerani gibi reformcuların 1997 yılında Hatemi hükümetinde önemli görevler almaları Devrim Muhafızları’nın tehdit algılamasını ve dolayısıyla siyasete müdahalesini artırmıştır. Rezai, görevden ayrıldıktan sonra yaptığı bir açıklamada Devrim Muhafızları ve Besic’in, siyasi gruplar ile Devrim arasında bir çekişme olması durumunda sahneye çıkması gerektiğini söylemiştir.50 Rezai’den sonra Devrim Muhafızları Komutanı olarak atanan Yahya Rahim Safavi Mayıs 1998’de yaptığı bir konuşmada Devrim Muhafızları’nın apolitik bir kurum olmadığını, aksine siyasal bir çizgisinin olduğunu söylemiş ve bu çizginin İmam Humeyni’nin çizgisi olduğunu ileri sürmüştür.51 

Safavi’nin Mayıs 1998’de “liberal” gazetecileri hedef alan konuşması İran’da asker – siyaset ilişkisi açısından büyük ilgi çekmiştir. Safavi, Cumhurbaşkanının 
etrafındaki bazı liberal kimselerin özellikle Nuri ve Mohacerani’yi kastederek velayet-i fakih ilkesinin altını oyduğunu, böylece rejimin en önemli temelini 
tehdit ettiğini ileri sürmüş ve şöyle demiştir: “Biz siyasete müdahale etmiyoruz ancak, hükümet sistemimizin temellerinin ve devrimimizin tehdit edildiğini görürsek … müdahil oluruz.”52 Nitekim Kültür Bakanı Mohacerani’nin izin verdiği birçok gazete ve dergi Muhafızların hedefi olmaya başlamıştır. 

Safavi, liberal gazetelerde yazan rejim düşmanlarının “dillerinin ve boyunlarının” kesilmesi gerektiğini” söylemiştir.53 Muhafızlara göre iki büyük siyasi akımın [reformculuk ve muhafazakârlık] dışında rejimi tehdit eden ve yabancıların sponsorluğunu yaptığı “üçüncü bir akım” vardır. Bu düşmanlar “sivil toplum” kavramını suiistimal ederek basın yoluyla rejimin temellerine saldırmaktadır. Halkla İlişkiler Bürosu’nun Mayıs 1998’de yayınladığı bir bildiri Muhafızların pozisyonunu net bir şekilde göstermektedir: “Ülkedeki serbest ortamdan ve devrimci güçlerin sabır ve sadakatinden yararlanan bir grup basın ile zehirli ve şüpheli kalemler, kamuoyunun dikkatini İslami İran’ın yeminli düşmanlarının düşmanlıkları ve komplolarından uzaklaştırmak maksadıyla hastalıklı fikirleri ve temelsiz düşünceleri yaymaya çalışmaktadır.”54 Safavi, saldırıların son zamanlarda arttığına işaret ederek böyle bir atmosferin oluşmasından ötürü çok üzgün olduklarını belirtmiş ve her şeye rağmen sabırlı olmaya devam edeceklerini ve uygun zamanın gelmesini bekleyeceklerini söylemiştir.55 

İşin ilginç yanı Devrim Muhafızları’nın hedef aldığı gazeteciler ve siyasetçilerin Devrime açıkça karşı çıkmaksızın, düşüncelerini yine Devrime dayandırmış 
olmalarıdır. Muhafızların hedefindeki gazeteci ve siyasetçilerin bir kısmı Devrimden sonraki yıllarda rejimin yerleşmesi için önemli görevlerde bulunmuş, 
hatta bazıları Devrim Muhafızları saflarında yer almış ve Irak savaşında gönüllü olarak cephede savaşmıştır. Ancak, 1990’lı yıllara gelindiğinde birçok 
konuda Rehber Hamanei ile aynı fikirde olmayan, yine Devrim adına rejimin daha “demokratik” hale getirilmesi için mücadele etmeye başlayan bu insanlar 
devrimci yoldan sapmakla suçlanmışlardır. O dönemde Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı olan Muhammed Ali Caferi, 1998 yılında yaptığı 
bir açıklamada bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur. Caferi, “bugün Devrimin sona erdiğini ilan eden fakat kendilerini şehit ailelerinin bir parçası 
olarak gören bu kimseler bilmelidir ki onlar kendilerini o ailelerden uzaklaştırmış ve halkın ve Devrimin izlediği yoldan sapmışlardır,” demiştir. “Cahil” olarak 
nitelendirdiği bu insanların Batı ile ilişkili olduğunu, Büyük Şeytan’ın elemanları olduğunu ve kazanılmış özgürlükleri suiistimal ettiğini ve Devrimin en 
temel unsurlarına saldırarak Devrimi durdurmaya çalıştığını ileri süren Caferi, Devrim Muhafızları’nın her konuda Rehber Hamanei’nin arkasında olduğunu belirtmiştir.56 

Eylül 2000’de, Devrim Muhafızları Komutanları ve Yetkilileri 13. Ulusal Kongresi’nin ardından yayınlanan bildiride “düşmanın İslam Cumhuriyeti’nin 
temellerine yaptığı saldırılara işaret edilerek, bilerek veya bilmeyerek bu büyük milletin hayatının her alanında Batı’nın hakimiyetini yeniden kurmayı kendisine 
misyon edinen gericiler ve yabancıların ajanları ‘ikaz’ edilmiştir.” Bildiride, reformlar “gerçek reformlar” ve “Amerikan reformları” olmak üzere ikiye ayrılmış, Muhafızların gerçek reformları desteklediği, ancak Amerikan reformlarına karşı çıktığı belirtilmiştir.57 

Devrim Muhafızları 20 Temmuz 2002’de yayınladığı bildiride İran’ı bekleyen yakın tehlike ve tehditlere dikkat çekmiştir.58 Bu bildiride devrimin ideallerini 
ve hedeflerini saptırmaya ve değiştirmeye ve İslam Cumhuriyeti rejimini dönüştürmeye çalışan ve umutla düşmanın İran’a gelmesini bekleyen bir 
akım olduğu belirtilmiştir. Bildiride, “Devrim Muhafızları devrimi önemseyen bütün güçleri, rejimin çarpıtılmış imajını sergilemek ve içeride müttefikleri olduğuna dair Amerikalılara güven ve umut verecek zemini oluşturmak amacıyla sistemin hedeflerini ve temellerini, İslam Devrimi’nin sloganlarını, İslam 
Cumhuriyeti’nin kurumlarını manipule etmeye çalışan bu ikiyüzlü akıma karşı uyanık olmaya davet etmektedir.” denilmiştir. Destekçilerinin geçmişte belki 
İslam Devrimi saflarında olduğu ancak artık Devrimle alakalarının kalmadığının belirtildiği bildiride bu akımın “rejime sızmayı başardığı” ifade edilmiştir. Bu 
düşmanların rejimin içine sızarak ve ülkenin ekonomik sıkıntılarını avantaja çevirerek izleyen üç yılda yapılacak seçimleri (2003 Yerel Seçimleri, 2004 Meclis 

Seçimleri ve 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimi) büyük farkla kazanmayı ve İslam Cumhuriyeti’nin düşmanlarına uygun seküler bir rejim kurmayı hedefledikleri 
ileri sürülmüştür. “Sokakta tahripkârlığı açıkça destekleyerek, fahişeliği tartışarak ve ‘erkekler ve kızlar için özgürlük,’ ‘uydu TV seyretme özgürlüğü’ gibi sloganlarla sosyal rahatsızlıklardan yararlanarak gelecek seçimleri kazanmakiçin tezgâh kurduğu” ileri sürülen bu insanların, “bütün sınırları aştığı” 
ifade edilmiştir. Bildiride Amerika’nın ciddi şekilde İran’a saldırmayı düşündüğü bir ortamda “devrimci ve İslami değerlere meydan okumak için geniş 
özgürlüklerden yararlanan ve İranlıların arasında fitne tohumları eken bu akım, Amerika’nın beşinci sütunu” olarak adlandırılmıştır.59 

Irak’ın işgalinin ardından İran’daki siyasi ayrışma daha da şiddetlenmiş, Devrim Muhafızları ile muhafazakârlar savaştan ve İran’ın sınırları etrafındaki Amerikan 
askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini ön plana çıkarırken, reformcular bu tehditlerin etkisizleştirilmesi için bazı konularda reformlara gidilmesini ve ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunmaya başlamıştır.60 Reformcuların bu talebine karşılık Hamanei’nin Devrim Muhafızları’ndaki temsilcisi Ayetullah Movahedi-Kermani, Saddam rejiminin Amerikan saldırısı ile devrilmesinin ardından ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunanları düşmanın beşinci kolu olmakla itham etmiştir. Movahedi-Kermani daha da ileri giderek Devrim Muhafızları’nın Meclis’in hareketlerini izlemesi ve her milletvekilinin ne düşündüğünü bilmesi - Rehberle beraber mi karşı mı - gerektiğini söylemiştir. 61 

Muhafızların bu değerlendirmeleri dikkate alındığında Devrim Muhafızları – siyaset ilişkilerindeki dönüşüm daha iyi anlaşılmaktadır. Devrim Muhafızları işte 
bu nedenlerle 7. Meclis seçimlerinde öne çıkmış, havaalanını işgal ederek siyasete aktif müdahaleye başlamış ve nihayet “ilkeci” Ahmedinecad’ın iktidarına yardımcı olmuştur. 

Reformcuların çoğunlukta olduğu 6. Meclis ve Hatemi yönetimi ile ideolojik olarak çatışma, dolayısıyla siyasi çekişme içerisinde olan Muhafızların Ahmedinecad yönetimi ile ideolojik olarak uyum içinde olduğu görülmektedir.  

Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Jafari Kasım 2007’de bir konuşmasında şöyle demiştir: “Dokuzuncu Hükümet döneminin 
başlaması ile birlikte biz çevreden geldik ve şimdiki hükümet de mesele İslam devriminin değerleri ve hedefleri olduğunda Devrim Muhafızları ve Besic 
ile uyumlu ve birliktedir.”62 Bununla beraber Ahmedinecad hükümetinin işbaşında olması İran rejiminin önündeki tehditlerin tamamen kalktığı anlamına 
gelmemiştir. Devrim Muhafızları komutanlarının ve Besic’in açıklamalarında İran’a yönelik dış tehditlerin yanı sıra içerideki tehdidin değişik şekillerde devam 
ettiğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Eylül 2007’de Devrim Muhafızları Komutanlığını üstlenen M. Ali Caferi, Devrim Muhafızları’nın Devrimi ve kazanımlarını korumakla yükümlü “askeri, siyasi ve kültürel bir kurum” olduğunu hatırlatarak Devrim Muhafızları’nın, devrime tehdit hangi alanda gelirse orada 
olacağını söylemiş ve mevcut durumda Muhafızların önceliğinin iç tehditlere karşı mücadele etmek olduğunu belirtmiştir.63 Bu tehdit algılamasına paralel 
olarak 2007 yılında Devrim Muhafızları’nın örgütsel yapısında yeniden düzenlemelere gidilmiş, Besic ve Devrim Muhafızları arasında komuta birliği 
sağlanmış ve Devrim Muhafızları basın-yayın ve özellikle internet üzerinden “yumuşak tehditlerle mücadele” kapsamında daha aktif roller üstlenmeye 
başlamıştır. Ayrıca Devrim Muhafızları’nın gerek dış saldırı durumunda gerekse yerel düzeyde mücadele kabiliyetini artırmak maksadıyla iller bazında yeniden 
örgütlenmesi sağlanmış ve yerel komutanların yetkileri artırılmıştır. 2009 yazında cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarına karşı ortaya çıkan protestolar 
da Devrim Muhafızları liderleri tarafından bu bağlamda değerlendirilmiş ve “kadife devrim” girişimi olarak adlandırılmıştır. 

Sonuç 

Bu makalede Devrim Muhafızları’nın İran siyasetinde etkisini artırması süreci ve nedenleri incelenmiş ve şu sonuçlara varılmıştır. Devrim Muhafızları – siyaset 
ilişkisini anlamak için öncelikle Devrim Muhafızları Ordusu’nun ideolojik niteliği dikkate alınmalıdır. 

Devrimden hemen sonra Devrimi ve kazanımlarını korumak üzere kurulan bu ordu ideolojik adanmışlığı en yüksek kişiler arasından seçilmiştir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlığını yüksek düzeyde tutmak amacıyla Rehber tarafından din adamları görevlendirilmektedir. Bu din adamları hem Muhafızların siyasi ve ideolojik denetimini yapmak hem de ideolojik/İslami eğitim vermekle yükümlüdür. Devrim Muhafızları’nın askeri alandaki uzmanlaşmasına rağmen din adamları Devrim Muhafızları bünyesindeki varlıklarını korumaktadır. Bu sayede Muhafızların ideolojik adanmışlık seviyesi 
hala yüksek düzeyde seyretmektedir. Devrim Muhafızları’nın açıklamalarında ve faaliyetlerinde bu durum rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. 

Devrim Muhafızları’nın ideolojik adanmışlık düzeyinin yüksekliğine karşılık siyasi elitler arasında 1990’lı yıllarda ideolojinin öneminin giderek azaldığı görülmüştür. Diğer taraftan elitler arasındaki siyasi bölünmeler bu dönemde daha belirginleşmiş ve rakip siyasi gruplar arasında şiddetli bir rekabet başlamıştır. Bu rekabet ortamı içerisinde devrimin bazı değerlerinin de tartışmaya açılması, Devrimi ve değerlerini korumakla yükümlü Muhafızların ön plana çıkmasına neden olmuştur. Reformcular, Devrim Muhafızları’nın asker olarak tarafsız kalmasını istemiş ve Muhafızların siyasi alana girmesini eleştirmiştir. Buna karşılık Devrim Muhafızları kendilerini salt askeri bir güç değil, siyasi ve kültürel bir güç olarak görmektedir ve devrime yönelik tehditlerin hangi alandan gelirse oraya yöneleceklerini belirtmektedir. Nitekim Devrim Muhafızları, reform hareketinin iktidarı döneminde reformcuların arasındaki “aşırı unsurların” İslam Cumhuriyeti ve Devrime tehdit olduğunu iddia ederek yaptığı açıklamalar ile siyasal alana kaymış ve reformcu siyasetin alanını daraltmıştır. Devrim Muhafızları, İran’ın kültürel saldırı ve içeriden kaynaklanan tehditlerin yanı sıra 2000’li yıllarda askeri tehditlere maruz kalması üzerine siyasete müdahalesini artırmış ve kendileri ile ideolojik olarak daha uyumlu bir yönetimin işbaşına gelmesine yardımcı olmuştur. 

DİPNOTLAR;

1 Bkz. Ashgar Schirazi,The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 

2 Bkz. Kenneth Katzman, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 

3 F.Wehrey, J.D. Green et.al., The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic 
Revolutionary Guards Corps, SantaMonica, CA: RAND, 2009. 

4 Ali Alfoneh, “TheRevolutionaryGuard’sRole inIranianPolitics,” Middle East Quarterly, Cilt 15,No:4, Güz 2008, ss. 3-14; M.Rubin, “Iran’s Revolutionary Guards 
–ARogueOutfit?”Middle East Quarterly, Cilt15,No.4,Güz 2008, ss. 37-48. 

5 AliGheissari&ValiNasr, “The Conservative ConsolidationinIran,” Survival, Cilt47,No.2,Yaz 2005, ss. 175-190; A.Ehteshami & M. Zweiri, Iran and the Rise of 
its Neoconservatives, London: I.B.Tauris, 2007. 

7 SusanE.Merdinger,“ARaceforMartyrdom:TheIslamicRevolutionaryGuardsCorps(IRGC),”Master’s Thesis, Naval Postgraduate School,Monterey,California, 
Aralık 1982, s.33-34. 

8 “RevolutionaryGuardsSpokesmanInterviewed,” Tehran Domestic Service, 11Haziran 1979, FBIS (Foreign Broadcast Information Service),14Haziran 1979, R14-R15. 

9 DavidMenashri, “Iran,”Middle East Contemporary Survey, Cilt: 5, 1980–81. 

10 Gholamali Rashed, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt5,No.3,Yaz 1376. 

11 “Report on the Merger of the Security Forces,” Bayan, no.2, 22 Haziran/22 Temmuz 1990, FBISNES-90-169, 30 Ağustos 1990, s.60. 

12 “Commander ofRevolutionGuards gives details of his forces’ activities,” Vision of the IRI Network 1, 11 Kasım1999,SWB (BBCSummaryofWorldBroadcasts), 
     ME3691,13 Kasım1999,s.1. 

13 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.20. 

14 “IslamicGuardsreactto KhatamiCNN interview, defendUS embassy takeover,” Jomhuri-ye Eslami, 12 Ocak 1998, SWB,ME 3126,16Ocak 1998, s.19. 

15 “Militarycommanders give an ultimatum toPresident Khatami,” Jomhuri-ye Eslami, 19Temmuz 1999, SWB,ME 3592,21Temmuz 1999, s.1-2. 

16 “President’s office plays down IRGC commanders’ ‘top secret’ letter to Khatami,” IRNA (English), 20 Temmuz 1999, SWB,ME 3593,22Temmuz 1999, s.12. 

17 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.26. 

18 “Pro-Khatami paper criticizes IRGC commanders’ letter to president,” Iran [web site],21Temmuz 1999, SWB,ME 3594,23Temmuz 1999, s.3. 

19 “CommanderSafavi saysGuards Corps has always supported Khatami,” Voice of the Islamic Republic of Iran,23Temmuz 1999, SWB,ME 3596,26Temmuz 1999, s.12. 

20 NavidKermani, “TheFearoftheGuardians:24Army OfficersWritea LettertoPresident Khatami,”R. Bruinner&W.Ende (der.),The Twelver Shia in Modern Times,Leiden, 
Boston,Koln:Brill, 2001, ss. 35465. 

21 “Guards commander’s office says letter to Khatami was not secret,”Neshat[web site], 27Temmuz 1999, SWB,ME 3599,29Temmuz 1999, s.2. 

22 SafaHaeri,“Berlin ConferenceofIran AfterElections endedin Chaos,”Iran Press Service,8Nisan 2000; 
“IranReport,” RFE/RL,24Nisan 2000. 

23 SafaHaeri,“PasdaranMenacePresidentAndReformistsWithACoup,”Iran Press Service,16Nisan 2000; GeneiveAbdo, “Hardliners in elite force ‘plotting coup against 
Iranian President,” Guardian, 27 Nisan 2000. Guardian’da yayımlanan haberde Nisan ortalarında bir grup Devrim Muhafızı komutanının bir toplantısının bantkaydından 
bazı notlar yayımlanmıştır. Buna görer eformcuları kenara itmek amacıyla üç aşamalı bir strateji belirlenmiştir. İlk olarak reformcu gazeteler kapatılacak, daha sonra 
Tahran pazarında ve dini eğitim merkezlerinde karışıklıklar çıkarılacak ve son aşamada reformcular saf dışı bırakılacaktır. 
Ayrıca bkz. “Islamic Revolution Guards Corps supports Khamane’i, threatens opponents,” Vision of the IRI Network 1,16Nisan 2000,in SWB, ME 3818,
18 Nisan 2000, s.1. 

24 “PoliticalParty warnsGuards Corps against staging coupd’etat,” Iran, 19Nisan 2000, SWB, ME 3821, 21Nisan 2000, s.5-6. 


25 JavadDeliri,“ Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

26 “Praetorians prepare to play overtpolitical role,” RFE/RL Iran Report,20Ekim 2003. 

27 JavadDeliri,“ Militaryfigures standing as(Majles) candidates:Adevelopment fullof speculation,” Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

28 Qasem Khorrami, ““ The Military, Policy and Elections: Reviewing the Phenomenon of Militarizing the Foundation of Political Power,” Hambastegi, 
Ekim 19 2003, FBIS-NES-2003-1029. 

29 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15 Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

30 JavadDeliri,“Militaryfigures standingas(Majles) candidates:Adevelopmentfullof speculation,”Iran, 15Ekim 2003, FBIS-NES-2003-1016. 

31 “RevolutionaryGuards accused of political interference,” RFE/RL Iran Report,1Mart 2004; “Ministry Accuses Revolution Guards of Engaging in Election 
Campaigning,” ISNA, 18 Şubat 2004, FBISNES-2004-0218. 

32 “E’temad’s Analysison ClosureofImam KhomeyniAirport:ReviewingtheFileofaDispute,” E’temad,10 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0511. 

33 SafaHaeri,“Iran:Invisible hands guide militaryambitions,”Asia Times, 28Mayıs 2004. 

34 “Iran’sMajlesSpeakerSays Lackof CoordinationBehind Closureof Airport,” IRNA, 23 Mayıs 2004, FBIS-NES-2004-0523. 

35 “IranianTransportationMinistryDeniesBlamingIRGCFor ClosureofNew Airport,” IRNA, 31 Ağustos 2004, FBIS-NES-2004-0831. 
Ayrıca, Muhafızların ortak olduğu bir konsorsiyumun ihaleyi kaybettiğine dikkat çekilmiş ve TAV’ ın  yeni havaalanını işletmesi durumunda Devrim Muhafızları’nın 
havayoluyla yaptıkları kaçakçılığın engelleneceği,bu yüzden Devrim Muhafızları’nın harekete geçtiği ileri sürülmüştür. 
Bkz.A. Alfoneh,“HowIntertwinedaretheRevolutionaryGuardsinIran’sEconomy,” AEI Middle Eastern Outlook, no.3,Ekim 2007. 

36 GaryThomas,“IranElectionFilled withSurprises,”Payvand News,21Haziran 2005. 

37 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”,s.85. 

38 İlkecilik (Osulgaraye, Principlism) İranlıların İmam Humeyni çizgisine bağlılıklarını vurgulamak için kullandıklarıyeni bir kavramdır.Kendilerini 1980’lerde Mektebi, 
1990’larda Hizbullahi diye tanımlayan gruplar 2000’li yıllarda kendilerini tanımlamak için Osulgaraye (Usulgerayi) kavramını kullanmaya başlamıştır. 

39 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.84. 

40 “IranianGuardsVoiceSupportForPresident-Elect Ahmadinezhad,” Fars News Agency,4Temmuz 2005, FBISTranslatedText, WNC(WorldNews Connection). 

41 “General Rahim-Safavi:SomePoliticalGroups AreTryingToWeakenGovernment,” Siyasat-e Ruz, 27 August 2005, FBISTranslatedText, WNC. 

42 “TheRepresentativeof the Leaderin theIslamicRevolution’sGuards Corps:DistributingService and ApplyingSocialJusticeisaGoalof theNinthAdministration,
” Hemayat,24Eylül 2006, OSC(Open Source Center)TranslatedText, WNC. 

43 Ali Alfoneh, “Iran’sParliamentaryElections and theRevolutionaryGuards’Creeping Coupd’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2,Şubat 2008, s.3. 

44 Babak Rahimi, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia in Iran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt7,No.21,17 
Temmuz 2009, ss. 6-8. 

45 “IRGC Official Interviewed on Restructuring,” Tehran Domestic Service, 16 Ocak 1990, FBIS NES-90-015,23Ocak 1990, s. 52. 

46 “Assembly issues resolution,” Tehran IRIB Television First Program Network, 17 Eylül 1992, FBIS-NES-92-182,18Eylül 1992, s.41. 

47 Bkz.SussanSiavoshi, “CulturalPolicies and theIslamicRepublic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt29,No.4, Kasım 1997, ss. 509-30. 

48 “Guards CommanderReza’i says ‘liberalism’isa cancerous tumour’,” IRNA (inEnglish),11Nisan 1996, SWB,ME 2585.13Nisan 1996, s.25. 

49 “OfficialsaysGuardsCorpswillacttoprotectrevolutionary values,” Kayhan,21Mayıs 1996, SWB,ME 2625,30Mayıs 1996, s.13. 

50 “Official comments on politicalroleofIslamicRevolutionGuards Corps,” IRNA, 31 Aralık 1997, in SWB,ME 3114,1Ocak 1998, s.8. 

51 Ehteshami&Zweiri,“Iran and the Rise of its Neoconservatives”, s.24. 

52 M.Moslem, Factional Politics in Iran,(Syracuse:SyracuseUniversityPress, 2002), s.38.MichaelEisenstadt, “ Iran’sRevolutionaryGuardCommander sendsa warning,
” WINEP Policywatch, no.314,7 Mayıs 1998. 

53 “ Guards corps official levels charges against ‘Jameah’ newspaper,” Iran Daily, 26Mayıs 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2-3. 

54 “RevolutionGuardsStatement says commander’sremarkswere distorted,” IRNA,3Mayıs 1998, SWB, ME 3218,5Mayıs 1998, s.10. 

55 “Guards commander warnsof ‘thirdcurrent’ intenton destroyingreligion,” IRNA,2Haziran 1998, SWB, ME 3244,4Haziran 1998, s.2. 

56 “IRGCground forces commander speaks about manufactureofTowsan tanks, missiles,” Iran, 24Mayıs 1998, SWB,ME 3244,4Haziran 1998, s.3. 

57 “Devrim Muhafızları, devrim ve rejimin değerleri ve temelleri çerçevesinde yoksulluk, ayrımcılık ve idarenin zayıflığı gibi sorunların çözümü için her çeşit 
ilerleme ve reformu bütün gücüyle destekleyecektir ve İslami sistemi parçalamaya yada İran milleti için gerginlik, krizve istikrarsızlık yaratmaya dönük her 
çeşit Amerikan reformuna karşı çıkacaktır.” “ Guards Corps statement reiterates allegiance to Islamic revolution,” 
Vision of the IRI Network 1,18Eylül 2000, SWB,ME 3951,21Eylül 2000, ss. 7-8. 

58 JimMuir,“Iran –the rift deepens,”Middle East International,sayı680,26Temmuz 2002,s.6;SafaHaeri, “Reformers attack rev. guards interfering in political matters,” 
Iran Press Service,21Temmuz 2002. 

59 SafaHaeri,“Reformers attackrev. guards interferingin political matters,”Iran Press Service, 21Temmuz 2002. 

60 Reformcular Amerikan tehditlerinin ancak halkın “kararlı desteği ve aktif katılımı” ile etkisizleştirilebileceğini, bununda ancak ülkede demokrasinin sağlanmasıile 
olacağını ileri sürmüştür. Bu sav,bir grup reformcu entelektüelin yayınladığı iki bildiriden et bir şekilde ifade edilmiştir. 200 entelektüelin 
imzaladığı ilk bildiride “ Seçilmemiş insanlar tarafından yürütülen şimdiki politikaların sürdürülmesinin bizi geri dönülmesi imkânsız bir noktaya getirmesinden endişeliyiz. 
Taliban’ın ve Saddam Hüseyin’in kaderlerinden ders almalıyız ve anlamalıyız ki despotizm ve bencillik ülkeyiyenilgiye sürükleyecektir.” 
Rehbere hitaben 127 reformcu milletvekilinin imzaladığı diğer bildiride ise Rehber’denreform sürecinin önündeki engelleri kaldırmak için müdahale etmesive 
ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesinin yeniden düşünülerek bu konuda referanduma gidilmesini önermiştir. RFE/RL Iran Report,31Mart 2003; Middle 
East International,13Haziran 2003, s.24. 

61 “Revolutionary Guards issue warn against ‘pro-Americanism’,” Iran Press Service, 30 Nisan 2003. “ By passing the Constitution: Do Not Drag the Military Into the 
Arena of Politics,” Towse’eh,3May 2003, FBIS-NES-2003-0512. 


62 “IRGC commander:Ninth government is in step with IRGC andBasij in promoting theRevolution’s 
ideals,” Iran, 2Kasım 2007, OSCTranslatedText, WNC. 

63 “Iranian CommanderSays IRGC’sPriorityTo Counter ‘Internal Threats’,” Mehr News Agency, 29Eylül 2007, OSC Summary, WNC; Najmeh Bozorgmehr, 
“Iran military force fears threat from within,” Financial Times, 28 Aralık 2007. 


Kaynakça 


-Alfoneh, Ali, “How Intertwined are the Revolutionary Guards in Iran’s Economy,” AEI Middle Eastern Outlook, No.3, Ekim 2007. 
-Alfoneh, Ali, “Iran’s Parliamentary Elections and the Revolutionary Guards’ Creeping Coup d’Etat,” AEI Middle Eastern Outlook, No.2, Şubat 2008. 
-Alfoneh, Ali, “The Revolutionary Guard’s Role in Iranian Politics,” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Ehteshami, A. & Zweiri, M., Iran and the Rise of its Neoconservatives, London: I.B. Tauris, 2007. 
-Eisenstadt, Michael, “Iran’s Revolutionary Guard Commander sends a warning,” WINEP Policywatch, No.314, 7 Mayıs 1998. 
-Gheissari, Ali ve Vali Nasr, “The Conservative Consolidation in Iran,” Survival, Cilt 47, No. 2, Yaz 2005. 
-Hourcade, Bernard, “The Rise to Power of Iran’s ‘Guardians of the Revolution,” Middle East Policy, Cilt 16, No. 3, Güz 2009. 
-Katzman, Kenneth, The Warriors of Islam; Iran’s Revolutionary Guard, Boulder, Oxford: Westview Press, 1993. 
-Kermani, Navid, “The Fear of the Guardians: 24 Army Officers Write a Letter to President Khatami,” R. Bruinner & W. Ende (der.), The Twelver Shia in Modern Times, Leiden, Boston, Koln: Brill, 2001. 
-Menashri, David, “Iran,” Middle East Contemporary Survey, Cilt 5, 1980–81. 
-Merdinger, Susan E., “A Race for Martyrdom: The Islamic Revolutionary Guards Corps (IRGC),” Master’s Thesis, Naval Postgraduate School, Monterey, California, Aralık 1982. 
-Moslem, M., Factional Politics in Iran, Syracuse: Syracuse University Press, 2002. 
-Rahimi, Babak, “The Role of the Revolutionary Guards and Basij Militia inIran’s ‘Electoral Coup’,” Terrorism Monitor (Jamestown), Cilt 7, No. 21, 17 Temmuz 2009. 
-Rashed, Gholamali, “Sharayat va dzarorathaye tovled, roshd, taspet ve ghostarashe Sepah dar Jang,” Majalla-ye Seyasate Defa’, Cilt 5, No. 3, Yaz 1976. 
-Rubin, M., “Iran’s Revolutionary Guards – A Rogue Outfit?” Middle East Quarterly, Cilt 15, No. 4, Güz 2008. 
-Schirazi, Ashgar, The Constitution of Iran: Politics and the State in the Islamic Republic, London: I.B. Tauris, 1997. 
-Siavoshi, Sussan, “Cultural Policies and the Islamic Republic,” International Journal of Middle East Studies, Cilt 29, No. 4, Kasım 1997. 
-Wehrey, F., Gren J.D. et.al, The Rise of the Pasdaran: Assessing the Domestic Roles of Iran’s Islamic Revolutionary Guards Corps, Santa Monica, CA: RAND, 2009. 


***

İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 1


İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi BÖLÜM 1 




Bayram SİNKAYA
* Atatürk Üniversitesi / ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi, 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı

Devrim Muhafızları’nın İran siyaseti üzerindeki etkisi 1990’ların ortalarından beri belirgin bir şekilde artmıştır. Devrim Muhafızları Hatemi’nin liderliğindeki 
reformcu hükümet ile çatışma içerisinde iken onun yerini alan Ahmedinecad liderliğindeki radikal hükümetle işbirliği içerisinde olmuştur. Bu makale, Devrim 
Muhafızları’nın siyasi yükselişinde etkili olan faktörleri ve Devrim Muhafızları siyaset ilişkilerinin nasıl şekillendiğini incelemektedir. Makalede Muhafızların 
İran siyasetindeki yükselişi Devrim Muhafızları Ordusu ekseninde ve devrim sonrası ortaya çıkan dinamikler çerçevesinde tartışılmaktadır. 1990’lı yıllarda 
kurumsallaşmasını tamamlayan ideolojik düzeyi yüksek devrimci ordunun, siyasi elitler arasındaki bölünme ve şiddetli rekabet ortamında öneminin arttığı 
görülmektedir. Böyle bir ortamda İran rejimine yönelik tehdit algılarının niteliğinin değişmesi; askeri tehditlerin yerini kültürel saldırı, kadife devrim girişimi gibi “yumuşak” tehditlere bırakması, Devrim Muhafızları’nın hızla siyasal alana yönelmesine neden olmuştur. Devrim Muhafızları’nın ideolojik-siyasi bakışı ile hükümette egemen elitlerin ideolojik duruşları arasındaki fark veya uyum Devrim Muhafızları’nın hükümetle ilişkilerinin niteliğini belirlemiştir. 

Anahtar Kelimeler: Devrim Muhafızları, İran, Asker, Siyaset, Hatemi, Ahmedinecad. 


Bayram Sinkaya, “İran’da Asker-Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi”, Ortadoğu Etütleri, Ocak 2010, Cilt 2, Sayı 2, ss. 115-142. 
Bayram Sinkaya 
İran’da Asker–Siyaset İlişkileri ve Devrim Muhafızları’nın Yükselişi 

Giriş 

1979 Devrimi’nden sonra İran siyasal örgütlenmesinde “devrim” ve “devlet” merkezli olmak üzere ortaya çıkan “ikili yapı”ya paralel olarak askeri 
sistemde de iki farklı kurum ortaya çıkmıştır.1 Bir tarafta eski rejimden kalan Ordu varlığını korurken diğer tarafta, Ordu’nun Devrim’e yönelik muhtemel 
tehditlerini dengelemek ve Devrimci rejimin yerleşmesine zorlayıcı güç olarak yardımcı olmak üzere İslam Devrimi Muhafızları Ordusu (Sipahi Pasdarani 
İnkılabı İslami) kurulmuştur. Paramiliter bir yapıda kurulan Devrim Muhafızları Ordusu zamanla gelişerek büyük bir askeri kuruma dönüşmüştür.2 Ordu 
profesyonelliğini koruyup siyasete uzak dururken ideolojik niteliği ön planda olan Devrim Muhafızları’nın gerek İran siyasetinde gerekse İran ekonomisinde 
ağırlığı giderek artmıştır. 

İran siyasetinde ve ekonomisinde Devrim Muhafızları’nın ağırlığının arttığına dair tartışmalar İran siyasi literatüründe son yıllarda yaygın bir konu haline 
gelmiştir. Öyle ki 1990’lı yıllar boyunca İran siyaseti hakkında yapılan çalışmalarda Devrim Muhafızları’ndan neredeyse hiç bahsedilmezken bugün Devrim Muhafızları’na değinilmeksizin bir kısa yazı bile yazılmamaktadır. 




Devrim Muhafızları, İran siyasi literatüründe İran-Irak savaşının sona ermesinden sonra ilk olarak 1999 yılının Temmuz ayında meydana gelen öğrenci olaylarından sonra Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’ye gönderdikleri eleştiri ve uyarı mektubuyla gündeme gelmiştir. Yine bu dönemde Devrim Muhafızları 
komutanları zaman zaman yaptıkları açıklamalarda Hatemi’nin uyguladığı “liberalleşme” ve “ Batı ile diyalog politikalarını ” sert bir şekilde eleştirmiştir. 
İlerleyen zamanlarda Muhafızların siyasete ilgisi eleştirel/söylemsel olmaktan çıkmış, Mayıs 2004’te yeni açılan İmam Humeyni Uluslararası Havaalanı’nın 
güvenlik gerekçesiyle hükümetin iradesi dışında işgal edilmesiyle müdahaleci bir hal almıştır. Bu arada Devrim Muhafızları’nın eski mensuplarının da siyasete ilgisinin büyük ölçüde arttığı ve gündelik siyasette daha aktif olmaya başladıkları görülmüştür. Eski Devrim Muhafızları 2004 yılında yapılan Meclis seçimlerinde sandalyelerin neredeyse üçte birini kazanmıştır. Yine benzer şekilde 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde resmen aday olan sekiz kişinin dördünün eski Devrim Muhafızı olması büyük dikkat çekmiştir. 

Bir süre Devrim Muhafızları’na katılmış olan Mahmud Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile kabinede ve yönetimde Devrim Muhafızları mensuplarına önemli pozisyonların verilmesi ile Muhafızların İran siyasetindeki etkisinin belirgin bir şekilde arttığı görülmüştür. Buna paralel olarak Devrim Muhafızları’nın ekonomik faaliyetleri de büyük ölçüde yaygınlaşmış; Devrim Muhafızları şirketleri ekonominin hemen her alanında faaliyet göstermeye başlamıştır.3 

Devrim Muhafızları’nın siyasetteki etkisi neden bu denli artmıştır? İlgili literatürde Devrim Muhafızlarının İran siyasetinde yükselişine dair argümanlar üç grup altında toplanabilir. 

İlk olarak Devrim Muhafızları’nın zamanla pretoryan bir orduya dönüştüğü iddia edilmektedir. Buna göre Devrim Muhafızları, kendi üzerinde Rehber Ayetullah Ali Hamanei dışında hiçbir otoriteyi tanımamaktadır ve Hamanei kendi iktidarını korumak ve pekiştirmek için Devrim Muhafızları’na dayanmaktadır.4 Bu yaklaşım Hamanei’nin politikalarına ağırlık verirken siyasal alandaki gelişmeler ile Devrim Muhafızları’nın kurumsal kimliğini ve ideolojik yapısını ikinci plana itmektedir. Pretoryen ordu yaklaşımına paralel bir diğer yaklaşım ise Muhafızların, Rehber’in liderliğindeki muhafazakâr kamp ile siyasi ittifak içinde olduğunu ileri sürerek, Devrim Muhafızları’nın reformcu hükümete karşı mücadelesi ile Ahmedinecad hükümetine verdiği desteği bu ittifak ilişkisiyle izah etmeye çalışmaktadır.5 Bu yaklaşımın muhafazakârları kendi içinde bütün bir siyasi hareket olarak değerlendirerek “muhafazakârlar” arasındaki rekabeti göz ardı ettiği görülmektedir. 

Devrim Muhafızları’nın İran siyasetinde yükselişini açıklamaya çalışan üçüncü yaklaşım ise İran’da Devrim’den sonraki nesil değişikliğine dikkat çekerek eski 
Muhafızlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu yaklaşıma göre Devrim Muhafızları, devrimi gerçekleştiren gençlerin akın ettiği devrimci örgütlerden birisidir. Bu 
gençler yeterince tecrübe sahibi olmadıkları için ülkenin yönetiminde doğrudan söz sahibi olmamışlar, ancak İslamcı rejimin en büyük destekçisi olmuşlardır. 
İran’ın Irak ile sekiz yıl süren savaşı ise Devrim Muhafızları kadrolarının oldukça büyümesine neden olmuştur. 

Savaştan sonra bu gençler yarım kalan eğitimlerini tamamlamış ve çeşitli sahalarda uzmanlaşmıştır. Böylece bir zamanlar Devrim Muhafızları saflarında yer alan bu gençler Devrimden 20 – 25 yıl sonra İran’ın yeni elitlerini oluşturmuştur. Bu nedenle Muhafızların İran siyasetinde yükselişi tabii bir gelişmedir.6 
Bu yaklaşımın Devrim Muhafızları’nın eski mensupları üzerine yoğunlaştığı ancak bir kurum olarak Devrim Muhafızları’nı ihmal ettiği görülmektedir. Dolayısıyla bu yaklaşım bir kurum olarak Devrim Muhafızları’nın ne reform hükümetlerine karşı tutumunu ne de Ahmedinecad hükümetlerine verdiği desteği açıklamak için yeterli olmaktadır. 

Bu makalede ise diğer yaklaşımlardan farklı olarak Muhafızların İran siyasetindeki yükselişi Devrim Muhafızları Ordusu ekseninde ve devrim sonrası 
ortaya çıkan dinamikler çerçevesinde tartışılmaktadır. 1990’lı yıllarda kurumsallaşmasını tamamlayan ideolojik düzeyi yüksek devrimci ordunun, siyasi elitler arasındaki bölünme ve şiddetli rekabet ortamında öneminin arttığı görülmektedir. Böyle bir ortamda İran rejimine yönelik tehdit algılarının niteliğinin değişmesi; askeri tehditlerin yerini kültürel saldırı, kadife devrim girişimi gibi “yumuşak” tehditlere bırakması, Devrim Muhafızları’nın hızla siyasal alana yönelmesine neden olmuştur. Devrim Muhafızları’nın ideolojik-siyasi bakışı ile hükümette egemen elitlerin ideolojik duruşları arasındaki fark veya uyum Devrim Muhafızları’nın hükümetle ilişkilerinin niteliğini belirlemiştir. 

Devrim Muhafızları’nın Kurumsallaşması 

1979 İran Devrimi kısa bir sürede gerçekleştiği, Şah yönetimine karşı silahlı mücadele verilmediği için Devrimciler 11 Şubat’ta zafer ilan ettiklerinde bu zaferi koruyacak silahlı güçten yoksundu. Polis kuvvetleri dağılmış, Ordu büyük ölçüde yıpranmıştı. Öyle olmasaydı bile Şah’a bağlılık yemini eden ve devrimci 
ideoloji dışındaki etkilerin tesirinde kalmış olan bu güçlere güvenilemezdi. Nitekim Ordu içinden bazı generaller devrim karşıtları ile işbirliği yaparak 
birçok darbe teşebbüsünde bulunmuştu. İkincisi devrim karmaşası sırasında İslamcı ya da solcu birçok militan karakolları ele geçirmiş, bazı askeri depoları 
basarak silahlanmıştı. Bu militanlar devrim komiteleri kurarak mahallelere ve sokaklara hâkim olmuştu. Devrimin zaferinin ilan edilmesinden sonra düzenin 
yeniden tesis edilmesi ve güvenliğin sağlanması, kolluk güçlerinin resmi ve merkezi bir çatı altında toplanması için Devrim yönetiminin güvenebileceği 
“kolluk” kuvvetlerine ihtiyacı vardı. Devrimin liderliğini ele geçiren İslamcı din adamları radikal solculara güvenemezdi. Bilakis, özellikle Halkın Mücahitleri 
ve Halkın Fedaileri gibi güçlü solcu gruplar İslamcı iktidara büyük bir tehdit arz ediyordu. 

Bernard Hourcade,“ The Rise to Power of Iran’s‘ Guardian sof the Revolution,” Middle East Policy, Cilt 16, No.3,Güz 2009, ss. 58-63. 

Böyle bir ortamda bir muhafız gücünün oluşturulmasına karar verildi ve 5 Mayıs 1979’da Devrim Muhafızları’nın kurulduğu resmen ilan edildi. Bu muhafız 
gücünün çekirdeğini İslamcı devrim komiteleri oluşturmuştur. Devrim Muhafızları gönüllük esasında kurulmuştur ancak gönüllülerin İslam ideolojisine; İslam 
Cumhuriyeti’ne ve Devrimin İslami niteliğine inanmaları şart koşulmuştur. Kuruluş yasasında bu ordunun görevi ülkeyi saldırılara ve işgale karşı korumak 
ve güvenliğin sağlanmasında, karşı devrimcilerin tutuklanmasında, İslam Cumhuriyeti’ne karşı silahlı hareketlere karşı mücadelede hükümet ile işbirliği 
yapmak şeklinde tanımlanmıştır. Devrim Muhafızları’nın kuruluşunun amacı ise İslam Devrimi’ni kollamak ve onu İslam ideolojisi ekseninde yaymak ve 
İslam Cumhuriyeti’nin isteklerini yerine getirmek olarak belirtilmiştir.7 Devrimin yerleşmesine kadar geçici bir yapı olarak düşünülen Devrim Muhafızları Aralık 
ayında Anayasa’nın uygulamaya girmesi üzerine 150. Madde’ye göre “devrimi ve kazanımlarını korumakla yükümlü” sürekli anayasal bir kurum haline 
gelmiştir. 

Esasında bir kolluk gücü olarak düşünülmesine rağmen Devrim Muhafızları’nın görev alanı “İslam devriminin ve kazanımlarının ve orijinal İslami ideoloji ekseninde devrimci değerlerin korunması ve yayılması” şeklinde tanımlandığı için kolluk faaliyetlerinin çok ötesine geçmiştir. Zira Muhafızlar devrimci 
çizgiden sapmaların önlenmesini de kendi görev alanı içinde görmüştür.8 Bu bağlamda Devrim Muhafızları’nın faaliyetleri ideolojik ve siyasi alana doğru 
yayılmıştır. Kültürel faaliyetler de bu kurumun çalışmaları arasında önemli bir yer tutmuştur.9 

Resmi görev tanımları bir yana Devrim Muhafızları din adamlarının iktidarı tamamen ele geçirmelerine katkıda bulunmuştur. Zira bu ordu hükümetin değil 
üyeleri Humeyni tarafından atanmış ve çoğu radikal din adamlarından oluşan “Devrim Konseyi”nin kontrolüne bırakılmıştır. Devrim Muhafızları’nın kuruluşu 
çalışmaları öncelikle Geçici Hükümete verilmişse de Humeyni bir süre sonra 

Ayetullah Hasan Lahuti’yi bu projeye temsilcisi olarak göndermiştir. Lahuti’den sonra da Ali Hamanei ve Haşimi Rafsanjani Devrim Muhafızları’nın faaliyetlerini 
İmam’ın temsilcisi olarak gözetlemek üzere görevlendirilmiştir. İmam’ın temsilcileri de değişik kademelerde kendi din adamı temsilcilerini görevlendirmiştir. 

Diğer taraftan Devrim Muhafızları kuruluşu sırasında farklı gruplar bir araya getirildiği için uzun süre komuta düzeyinde istikrar sağlanamamıştır. 
Nihayet Haziran 1981’de Muhsin Rezai’nin Komutan olarak atanmasıyla istikrarsızlık sona ermiştir. Devrim Muhafızları ülkede hassas merkezlerin, siyasi 
liderlerin, hükümet binalarının, radyo ve TV binalarının, hatta askeri garnizonların korumasını üstlenmiştir. Bu güvenlik görevlerinin yanı sıra İslam kültürünün ve mirasının yayılmasına çalışarak ideolojik bir misyon ifa etmiş ve ülkenin az gelişmiş bölgelerinde kalkınma ve inşa faaliyetleri yürütmüştür. 

Ülke içerisinde isyanların bastırılmasında önemli roller oynayan Devrim Muhafızları, Eylül 1980’de Irak’ın İran’a saldırmasıyla başlayan savaş sırasında bir taraftan cephedeki yerini almış diğer taraftan seferberlik çalışmalarını organize etmiştir.10 Bu dönemde, İran’ın savunmasını sağlamak üzere gönüllülerden kurulu “20 Milyonluk Ordu” kampanyası başlatılmış ve Besic denilen bu gönüllü ordusu Devrim Muhafızları’nın komutasına verilmiştir. Savaş sırasında ortaya çıkan ihtiyaçlara göre Devrim Muhafızları’nın kurumsallaşma süreci devam etmiştir. İlk olarak Kasım 1982’de Devrim Muhafızları ile hükümet arasında koordinasyonun sağlanması ve Muhafızların lojistik ihtiyaçlarını karşılamak üzere Devrim Muhafızları Bakanlığı kurulmuştur. Devrim Muhafızları zamanla kendi eğitim imkânlarını kurmuştur; 1982’de lise düzeyinde okullar açılmış, 1985’te askeri akademi ve 1986’da İmam Hüseyin Üniversitesi kurulmuştur. Diğer taraftan askeri malzemelerin onarımı ve üretimi için kendi savunma sanayisini geliştirmiştir. Eylül 1985’te Devrim Muhafızları bünyesinde Ordu’dan ayrı hava ve deniz kuvvetleri kurulmuştur. Böylece savaş bittiğinde Devrim Muhafızları büyük ve tam teşekküllü bir ordu haline gelmiştir. 

Savaşın son yılında İran tarafında yaşanan kayıplar üzerine Ayetullah Humeyni Haziran 1988’de Haşimi Rafsanjani’yi Başkomutan Vekili ve fiili komutan 
tayin etmiştir. Rafsanjani’ye verilen görevlerin en önemlisi kaynak israfını önlemek ve silahlı kuvvetlerin tek bir karargâhtan sevk ve idaresini sağlamak üzere bir takım düzenlemeler yapmaktı. Bu bağlamda ilk olarak Müşterek Komutanlık Karargâhı kurulmuştur. Savaş Temmuz 1988’de sona erdikten sonra da yeniden yapılanma çalışmaları devam etmiştir. 

   Bu çerçevede Savunma Bakanlığı ile Devrim Muhafızları Bakanlığı; Devrim Komiteleri ile polis ve jandarma kuvvetleri tek bir çatı altında birleştirilmiştir. 
İki orduyu birleştirme çabaları ise, Haziran 1989’de Ayetullah Humeyni’nin ölümünden sonra Rehber seçilen Ayetullah Ali Hamanei’nin Devrim Muhafızları’nın ayrı bir kurum olarak varlığını sürdürmesini istemesi üzerine sonuçsuz kalmıştır.11 Bununla birlikte, yeni dönemde Devrim Muhafızları’nın “ Profesyonelleşmesi ” ve askeri niteliklerinin güçlendirilmesi yönünde askeri hiyerarşinin tesisi ve rütbelerin düzenlenmesi gibi bir takım adımlar atılmıştır. 

Devrim Muhafızları’nın 1990’lı yıllardaki faaliyetleri üç başlık altında gruplanabilir; güvenliğin sağlanması; ülkenin imarına katkıda bulunmak ve teknik imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi.12 Güvenlik faaliyetleri kapsamında bu dönemde, rutin güvenlik görevlerinin (Devrim liderlerinin korunması; hava ve hava yolları güvenliğinin sağlanması; iç güvenliği sağlamakla yükümlü Disiplin Güçleri’ne yardımcı olmak) yanı sıra Kürdistan, Batı Azerbaycan, Huzistan, Belucistan, Horasan ve Körfez’deki adalar gibi istikrarsız sınır bölgelerinin güvenliği Devrim Muhafızları’na bırakılmıştır. İmar faaliyetleri kapsamında ise 1990 yılında Devrim Muhafızları bünyesinde Hatem’ul Enbiya Karargâhı kurulmuş ve birçok sivil inşa faaliyetini üstlenmiştir. Böylece Devrim Muhafızları’nın ekonomik faaliyetleri başlamıştır. Teknik imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi kapsamında Devrim Muhafızları balistik füze teknolojisi gibi yeni silahlar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Devrim Muhafızları bünyesindeki iki üniversite (İmam Hüseyin ve Bakiyetullah Tıp Bilimleri) ve birçok araştırma merkezi bu kapsamda faaliyet göstermektedir. 

Devrim Muhafızları ve Siyaset İlişkileri 

Kurumsallaşmasını tamamlamış Devrim Muhafızları, bugün itibariyle, Devrim Muhafızları Komutanlığı, Rehberin Devrim Muhafızları’ndaki Temsilcisi, Güvenlik 
ve İstihbarat Birimi ile Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri, Kudüs Ordusu ve Besic ile bunlara bağlı birimlerden oluşmaktadır. Devrim Muhafızları, aynı zamanda silahlı kuvvetler başkomutanı olan Rehber’e bağlıdır. Rehber, Devrim Muhafızları’nın üst düzey komutasını doğrudan kendisi belirlemektedir. 

Rehber’in kurumun hemen her düzeyinde bulunan temsilcileri bu konuda en büyük yardımcılarıdır. Rehber’in temsilcileri Devrim Muhafızları’nın ideolojik 
ve siyasi eğitimi ile siyasi denetiminden sorumludur. Devrim Muhafızları’nın disiplin açısından denetimi ise kendi iç denetim mekanizmaları ve askeri yargı 
yoluyla yapılmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın Devrim Muhafızları üzerinde herhangi bir etkisi ve yetkisi yoktur, ancak Devrim Muhafızları güvenliğin sağlanması 
ve adli kararların icrası konusunda hükümet ile işbirliği yapmaktadır. Meclis’in ise Devrim Muhafızları üzerinde bütçesini görüşme ve genel araştırma 
yapma hakkı gibi düzenlemelerden doğan dolaylı etkileri vardır. 

Devrim Muhafızları’nın Rehber ile ilişkilerinde herhangi bir sorun görülmezken, Cumhurbaşkanı, hükümet ve Meclis ile ilişkileri değişiklik arz etmekte 
ve zaman zaman sorunlu olabilmektedir. Bu sorunlar genellikle Devrim Muhafızları’nın siyasete, siyasi nitelikli açıklamalar ve bildiriler yoluyla müdahil 
olmasından kaynaklanmaktadır. Basının Devrim Muhafızları – siyaset ilişkisi açısından önemli bir yeri vardır ve Muhafızların siyasallaşmasına ilişkin tartışmaların önemli bir kısmı basın üzerinden yapılmaktadır. 

Muhafızların siyasete müdahalelerinin 1990’lı yıllarda arttığı görülmektedir. Özellikle Muhammed Hatemi’nin Mayıs 1997’de Cumhurbaşkanı seçilmesi 
bu açıdan önemli bir dönüm noktası olmuştur. Komutan Rezai seçimlerden sonra yaptığı bir açıklamada, Hatemi’nin yardımcılarından bazılarının velayet-i 
fakih rejimini sorgulamasının kabul edilemez olduğunu ve ciddi şekilde endişelendiklerini belirtmiştir.13 Buna benzer endişeler zaman zaman diğer komutanlar tarafından da ifade edilmiştir. Bu dönemdeki tartışmalarda halk oyunun, meşruiyetini ilahi hükümlerden aldığı iddia edilen veli-yi fakih’ten daha önemli olduğunun dile getirilmesi Muhafızların endişelerini pekiştirmiştir. Devrim Muhafızları’nın siyasi nitelikli açıklamalarında Cumhurbaşkanı Hatemi genellikle 
doğrudan hedef alınmamışsa da bazı zamanlarda Hatemi bizzat eleştirilerin hedefinde olmuştur. Mesela, Ocak 1998’de Hatemi’nin meşhur CNN röportajında Tahran’daki Amerikan Elçiliği’nin 4 Kasım 1979’da radikal öğrenciler tarafından basılmasından ötürü üzüntü duyduğunu ifade etmesi Muhafızların tepkisini çekmiştir.14 Yine, Temmuz 1999’da öğrenci protestolarıyla başlayan süreçte Hatemi, doğrudan Devrim Muhafızları’nın hedefi olmuştur. Bu olay İran’da asker – siyaset ilişkilerinde en önemli dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. 

8 Temmuz Olayları ve Devrim Muhafızları’nın Hatemi’ye Mektubu 

8 Temmuz 1999’da “reformcu” Selam gazetesinin yayınının Basın Mahkemesi tarafından durdurulması ve sansürü kolaylaştıran bir basın kanunun Meclis’te 
kabulü üzerine Tahran’da üniversite öğrencileri protesto gösterileri düzenlediler. Ancak 9 Temmuz gecesi güvenlik güçlerinin eşliğinde bir grup İslamcı militanın 
Tahran Üniversitesi’nin öğrenci yurtlarını basarak protestocu öğrencilere saldırması daha şiddetli ve büyük gösterilere yol açtı. Hatemi dahil hükümet 
yetkilileri ilk yaptıkları açıklamalarda öğrencilere sempatilerini gösterdiler ve olayların sorumlularının tespit edilmesini istediler. Beş gün boyunca süren 
gösteriler bir süre sonra rejim karşıtı ve Hamanei aleyhinde sloganların atıldığı bir isyana dönüştü. Gösteriler sırasında Hamanei “katilleri” korumakla itham edildi ve yetkilerini bırakması istenildi. Gösterilerin niteliğinin değişmesi göstericilere karşı hükümet çevresindeki sempatinin de kaybolmasına neden 
oldu. Nihayet gösteriler güç kullanmak marifetiyle bastırıldı. 

Gösterilerin rejim karşıtlığına dönüşmesi ve Hamaney aleyhinde sloganlar atılması üzerine Devrim Muhafızları’nın üst düzeyde 24 komutanı 13 Temmuz’da 
Cumhurbaşkanı Hatemi’ye bir “uyarı” mektubu yazdı. Cumhurbaşkanlığı ofisi tarafından “gizli” olarak sınıflandırılan bu mektup 19 Temmuz’da Keyhan ve 
Cumhuri İslami gazetelerinde yayımlandı.15 Bu mektupta komutanlar yetkililerin protestoculara karşı gösterdikleri sempatiler karşısında hayal kırıklığına 
uğradıklarını belirtmiş ve Yüksek Güvenlik Konseyi’nin Devrimin temellerine karşı yapılan saldırıları göz ardı ederken gösterilerin bastırılması sırasındaki hataları ve ihlalleri öne çıkarmasını eleştirmiştir. Öğrenci yurduna saldırılmasının bir hata olduğunun belirtilerek kınandığı mektupta bunun rejimin kutsallarına 
ve temel ilkelerine yapılan saldırılar karşısında oldukça önemsiz olduğu ifade edilmiştir. Komutanlar, veli-yi fakih’e yapılan saldırılar ve “on dört asırdır 
Şiilerin ve Müslümanların çektikleri cefalarla yeşeren bir çiçeğin soldurulması karşısında elleri bağlı ve sessiz kalmaktan duydukları rahatsızlığı” ifade etmişlerdir. 

Son gelişmelerin devrimciler ve karşı-devrimciler arasında bir mücadele olarak nitelendirildiği mektupta komutanlar, “kendi çıkarlarını korumakla 
meşgul basiretsiz siyasetçilerin” durumu daha da kötüleştirdiğini belirterek Hatemi’den etrafındaki bazı dostlarının ve öğrenci mitinglerine katılan siyasetçilerin kanunsuzluk ve kaosu teşvik eden konuşmalarına dikkat etmesini istemiştir. Mektubun sonunda komutanlar “sabırlarının tükendiğini” söyleyerek 
“eğer bu mesele halledilmezse daha fazla tahammül edemeyeceklerini” belirtmişlerdir. 

Cumhurbaşkanlığı ofisi Hatemi’nin bu mektuba karşılık Devrim Muhafızları Komutanı’na yazdığı bir mektup ile aynı gün cevap verdiğini ve farklı kurumların 
görevlerini ve yetkilerini hatırlattığını bildirmiş, ancak Hatemi’nin mektubunun içeriğine ilişkin detaylı bilgi vermemiştir.16 Olaylardan birkaç hafta sonra 
yaptığı bir konuşmada da Hatemi askerlerin siyasete müdahale etmekten sakınmaları gerektiğini belirtmiştir.17 

Hatemi’nin destekçileri komutanların mektubunu ve gizli olduğu belirtilen bu mektubun ifşa edilmesini Cumhurbaşkanına ve hükümete karşı yürütülen 
komploların bir parçası ve darbe provokasyonu şeklinde nitelendirmiştir. İslam Devrimi Mücahitleri Örgütü yaptığı açıklamada “gizli mektubun yayınlanmasının 
rejimin itibarına zarar verdiğini” iddia etmiştir. Bu iddiaya göre mektup, “yazarlarının siyasi işlerdeki karmaşıklığı anlayamadıklarını” göstermiştir. 
Örgüt açıklamasında Devrim Muhafızları’nın “saf devrimci hislerinin ve sorumluluklarının perde arkasındaki kimseler tarafından suiistimal edildiğini 
ve İran’ın ulusal zararlarına büyük zararlar verdiğini” belirterek Muhafızların siyaseti siyasetçilere bırakmalarının daha iyi olduğunu ifade etmiştir.18 

Devrim Muhafızları Komutanı Yahya Rahim Safavi daha sonra yaptıkları açıklamalarda Hatemi’yi hedef almadıklarını belirtmiş ve Cumhurbaşkanı Hatemi’yi desteklemenin görevleri olduğunu ve Hatemi’nin ve hükümetinin zayıflatılmasına izin vermeyeceklerini ifade etmiştir.19 Nitekim mektupta Hatemi ile taraftarları arasında ayrım yapılmış ve Hatemi’den taraftarlarına müdahale etmesi istenilmiştir. 

Bu mektup Muhafızların “güç” kullanmaya hazır olduğunu ve “güç kullanma tehdidinin nasıl meşrulaştırıldığını” göstermiştir.20 Daha da önemlisi mektubun 
emir-komuta zinciri içinde gönderilmemiş olmasıdır. Devrim Muhafızları mektubun gizli olduğu iddialarıyla ilişkili olarak Basın Mahkemesi’ne verdiği cevapta mektubun gizli olmadığı ve mektubu yazan kişilerin yetkilileri haberdar etmeksizin gönderdikleri belirtilmiştir.21 Nitekim mektubu imzalayanlar arasında Komutan Safavi ile yardımcısı Zolqadr’ın imzalarının olmaması ilginçtir. 

16 Nisan Bildirisi 

Devrim Muhafızları Temmuz 1999 olaylarının şokunu atlatamadan Şubat 2000’de yapılan 6. Meclis seçimlerinde reformcular Meclisteki sandalyelerin 
çoğunluğunu kazandılar. Seçim sonuçlarıyla birlikte 7 – 8 Nisan tarihlerinde Berlin’de düzenlenen “Seçimlerden Sonra İran Konferansı” İran’daki gelişmeleri 
yakından etkilemiştir. Konferansa İran’dan aralarında Ekber Genci, Yusuf Eşkvari, Mehrengiz Kar’ın bulunduğu on yedi gazeteci ve yazar katılmıştı. 
Konferansın ikinci gününde İran diasporasından kalabalık bir grup konferans salonunu basarak İslam Cumhuriyeti aleyhinde sloganlar atmış ve gösteri 
yapmıştır.22 İranlı katılımcıların rejim hakkındaki eleştirel konuşmaları ile birlikte diasporanın düzenlediği bu protestolar İran’da büyük tepki çekmiş, konferansa katılanlar İran’a döner dönmez yargı önüne çıkarılmıştır. 

Böyle bir atmosferde, Devrim Muhafızları 16 Nisan 2000’de en çarpıcı bildirilerinden birisini yayınlamıştır. İslam devriminin en kutsal değerlerini “alaya alan” basını ve yazarları hedefe alarak yayınladığı bildiride Muhafızlar şöyle demiştir; “Zamanı geldiğinde, sevgili Liderimiz ve Rehberimiz onay verdiğinde, İslam Devriminin düşmanları en büyüğünden en küçüğüne kadar İslam Devriminin balyozunu enselerine öyle bir yiyecekler ki sonsuza dek komplo kuramayacak ve ihanet edemeyecekler.”23 

Muhafızların bildirisine karşılık reformcu hareketin öncülerinden İslam Devriminin Mücahitleri Örgütü sert bir açıklama yapmıştır. Devrim Muhafızları’na hitaben yapılan açıklamada şöyle denilmiştir; “Sizin adınızla yayınlanan bildiriden sonra hepimiz, Devrimin dostları Muhafızların akıbeti ve bu popüler kurumun geleceği hakkında endişelendik. Muhafızlar, yazarları sindirip, gazeteleri yasaklayarak, gözdağı verip korku salarak kendi güçlerini artırmaya çalışan üçüncü dünyanın kaba kuvvete dayanan askerleri düzeyine düşürülebilir mi? İktidar mafyası bizim şanlı Muhafız Ordumuzu Türkiye ve Pakistan ordularını andıracak şekilde resmetmeye çalışmaktadır. İktidar mafyası din kılıfı altında kendi diktatörlüğünü kurmak için 2 Hordad Hareketine (reformcu hareket) karşı askeri darbe yaparak nafile hayallerini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.” Bildiride Devrim Muhafızları ve komutanlarının çoğunluğu İslam, Devrim ve reformların destekçisi olarak nitelendirilmiş, 2 Hordad ve Cumhurbaşkanını destekleyen halk ile uyumlu olmakla övülmüş ve Devrim Muhafızları’nın “hiçbir şekilde siyasi ihtilafların çözümü içim iktidar mafyasının elinde bir araç olmayacağı” ifade edilmiştir.24 

Bu bildiri Ayetullah Hamanei’nin 14 Nisan’da yaptığı bir konuşmada güç kullanımını savunması ile birlikte değerlendirildiğinde darbe korkularının ortaya 
çıkmasına neden olmuştur. Devrim Muhafızlarının açıklamalarının hedefi olarak görülen reformcular, siyasi gruplardan birisinin Muhafızları etkileyerek siyasetin 
içine çekmeye çalıştığı ifade edilmiş ve Devrim Muhafızları uyarılmıştır. Askeri bir kurum olarak Devrim Muhafızları’nın siyasete karışmaması istenilmiştir. 
Muhafızların benzer nitelikteki açıklamalarının daha sonra da devam etmesi üzerine reformcular Devrim Muhafızları’nı siyasi cenahlardan birisi gibi 
hareket etmekle suçlamaya başlamıştır. Nitekim eski Muhafızlar ve görevden yeni ayrılan Devrim Muhafızı komutanları 2004 Meclis seçimlerine ve 2005 
cumhurbaşkanlığı seçimlerine aktif olarak katılmıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***