Ukrayna etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ukrayna etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2017 Cumartesi

KAFKASYA BÖLGESİNİN İSTİKRARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER



KAFKASYA BÖLGESİNİN İSTİKRARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER 


Abbas Karaağaçlı*1 
Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 

Özet 

Dünya enerji kaynaklarının küçümsenmeyecek bir kısmı Kafkasya Bölgesinde yer almaktadır. Bölgedeki siyasi, toplumsal veaskeri gelismeler Rusya Federasyonu, Türkiye ve İran basta olmak üzere coğrafyada yer alan ülkelerle birlikte Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’yı derinden etkilemektedir. 

Kafkasya’nın istikrarve güvenliği doğrudan doğruya enerji kaynaklarının ve enerji nakil hatlarının ve güzergâhını istikrarı ile ilintilidir. Bölge güvenliğini etkileyen faktörleri yerel sorunlar olarak: bölgedeki ülkelerin siyasi ve sosyal istikrarsızlığı, ekonomik problemleri, Hazar Denizinin sorunları, Rusya Federasyonunun rolü ve etkisi gibi sıralarsak dıssal etkenleri ise: Basta ABD, Türkiye, İran, İsrail, Avrupa, gibi devletlerin, NATO ve Avrupa Güvenlik ve İsbirliği Örgütlerin etkileri olarak sıralayabiliriz. 

Bu arada Karabağ sorunu, Çeçenistan ve Dağıstan’daki gelismelerle birlikte basta Gürcistan olmak üzere bölge ülkeler de meydana gelen siyasal gelismeler, ayrılıkçı hareketlerin faaliyetleri, etnik ve dinsel azınlıkların sorunları ve etnik çatısmalar bölge istikrarını etkileyen önemli faktörler arasındadır. 

Önceleri Afganistan ve Pakistan günümüzde ise Libya, Yemen, Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki istikrarsızlık ve otorite bosluğunu fırsat bilerek faaliyet alanı bulan köktenci Vahabi, Selefi Terör Örgütlerinin güçlenmesi Kafkasya bölgesinin istikrarını tehdit eden kayda değer gelismelerdir, zirabölgenin inanç yapısı bu tip örgütlenmelere müsait ortam yaratmaktadır. 

Giriş 

Kafkasya Bölgesidağlık bir coğrafya olarak kuzeyden Rusya Federasyonu, güneyden İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye, Doğudan Hazar, batıdan ise Karadeniz ve Azof Denizi ile çevrilidir. Bölge 440 bin kilometre kare alanı kaplamakta ve Kafkasya sıradağları (Abpehsan Dağları) ile ikiye bölünmektedir; Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya. Bölgede 40 milyona yakın insan bulunmaktadır. Dünyanın en büyük gölü niteliğindeki Hazar Gölü 2, İran’ın kuzeyinde Orta Asya ile Kafkasya Bölgesi’nin ortasında yer almaktadır. 

Hazar’ın açık denizlere bağlantısı bulunmamasına rağmen nehirler ve kanallarla Azof Denizi, Karadeniz, Baltık Denizi ve Akdeniz’le bağlantısı vardır. Karadeniz ise Asya ve Avrupa’nın ortasında; Kafkasya’nın batısında; Rusya Federasyonu, Romanya, Bulgaristan, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye’yi çevresine alan bir deniz konumundadır. İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla Akdeniz’e açılan Karadeniz’in Cebelitarık Boğazıyla Atlas Okyanusu’na deniz yolu ulasımı mevcuttur. 

Kafkasya Bölgesi coğrafi olarak Asya’da yer almakta ve bölge ülkeleri coğrafi ve doğal bağlantılarıyla Asya’nın devamı sayılmalarına rağmen Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan kendi talepleri doğrultusunda Avrupa konseyine üye olmus, böylece Avrupa kıtası içerisinde mahsup edilmislerdir. Sovyetler Birliği’nin 1990’ın baslarına çözülmesiyle birlikte Güney Kafkasya’da bağımsız 3 ülke (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) dünya siyasal hayatında yerini alırken Kuzey Kafkasya’da ise Rusya Federasyonu içinde yer alan özerk 
cumhuriyetler ve muhtar bölgeler statülerini korumuslardır. Güney ve Kuzey Kafkasya Bağımsızlık sonrası çok istikrarsız ve sancılı bir tarihi sürece girmistir. Azerbaycan Ermenistan çatısması, (Dağlık Karabağ sorunu ve isgal altındaki Azeri toprakları) Gürcistan’ın toprak bütünlüğü (Osetya, Acaristan ve Abhazya sorunları); Kuzey Kafkasya’da ise basta Çeçenistan sorunu olmak üzere, Dağıstan ve diğer etnik ve mezhepsel çatısmalar bölgenin istikrarını doğrudan tehtid eden unsurlar olarak ortaya çıkmıslardır. Kuskusuz yerel nedenlerin yanı sıra bölge haklarının birbirinde farklı etnik ve dini mensubiyetlerinin bulunması ve batı devletlerinin tahrik ve müdahaleleri bu istikrarsızlığın meydana gelmesinde önemli bir faktördür. 

Bölgenin Ekonomik, Tarihi, Coğrafi ve Kültürel Özellikleri; 

Kafkas isminin etimolojik kökeni hakkında farklı düsünceler bulunmaktadır. Kimileri bu ismin Karadeniz’in güney sahillerinde yasayan Gazgaz kavimlerinden geldiğini ileri sürerken kimileri ise bu ismin İran’daki Gaf Dağı’ndan geldiği tezini ileri sürmektedirler.3 Dünya’da Kafkasya gibi etnik, dilsel ve dinsel çesitliliğe sahip bölgeye rastlamak zordur. Bu duruma, bölgenin dağlık olması ve ulasılması zor coğrafi mekânları bünyesinde barındırması hasebiyle tarihte göçe zorlanmıs pek çok kavme güvenli yasam alanı sağlamıs olmasından 
kaynaklanmaktadır. Orta Asya’dan Avrupa’ya, güneyden kuzeye, Karadeniz kıyılarından Hazar kıyılarına ulasmak isteyen bütün kavimlerin yolu bu coğrafyadan geçmistir. 

Günümüzde kimi uzmanlara göre bölgede 3 farklı ırk yani İber-Kafkas, Ural-Altay ve Hint-Avrupa kökenli seksenden fazla etnik yapıya mensup insanların bölgede yasamaktadır. 
Bölgede İslam basta olmak üzere Hıristiyanlık, Yahudilik ve az da olsa İzedilik gibi inançlara rastlamak mümkündür. Kafkasya halkı genel olarak Müslüman ve Gayri Müslüman olarak ikiye ayrılmaktadır. Müslümanlar ise kendi aralarında Türk dilli ve diğerleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Kafkas Hıristiyanlarının büyük çoğunluğu Doğu Ortodoks Kilisesi’nin yerel renkleriyle bilinmektedir. 

Esasen Hıristiyanlık bölgenin en önemli kavimleri sayılan Ermenilerin ve Gürcülerin temek inancını olusturmaktadır. Bu iki kavimlerin tarihleri M.S 2. Yüzyıla dayanmaktadır. 
Aran bölgesinde ise önceleri Hıristiyanlık yaygınken daha sonra Müslümanlık kabul görmüstür. Gürcülerin Hıristiyanlığa geçisleri ise Bizanslı misyonerler vasıtasıyla gerçeklesmis ardından Gürcüler bu görevi üstlenmislerdir. (3) Günümüzde Ermeni ve Gürcülerle birlikte Rusya Ukrayna ve Balarus’tan göç eden Slavarın yanı sıra Osetler Ortodoks inancına mensupturlar. Kafkasya Bölgesi tarihsel olarak Sasanilere kadar İran hâkimiyeti altındaydılar. Merkezi hükümetçe atanan yerel hükümdarlarca idare edilmekteydiler. Bu durum Safevi Devleti dönemine kadar sürmüs hatta bölge daha sıkı bağlarla İran’a bağlanmıstır. Afsariler ve Zend hükümdarları döneminde İran devletinin 
bölgedeki hâkimiyeti zayıflamaya baslamıs, Kacar hanedanlığı döneminde ise İran hâkimiyeti bitme noktasına gelmistir. Nihayetinde 19.yy’da İran hükümdarı Fethalı Şah döneminde İran ordularını Çarlık Rusya orduları karsısında pes pese aldığı mağlubiyet sonucunda 1813 Türkmençay Anlasması ve 1928 Gulistan Anlasmasıyla Kafkasya Bölgesi İran’dan koparak Çarlık rejimine bağlanmıstır. 1917’den itibaren ise SSCB’nin bir parçası konumuna gelmistir. 1991 yılında Sovyet rejiminin çökmesiyle Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 
bağımsızlığına kavusmus ve Birlesmis Milletler üyesi olmuslardır. Kuzey Kafkasya’da ise Rusya Federasyonu 1993 anayasasında Dağıstan, Çeçenistan, İngosetya, Kuzey Osetya, Gabardin-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıgey bölgelerinin muhtar cumhuriyet statülerini onaylamıstır. Bölgenin en önemli coğrafi dezavantajlarından birisi karada mahsur kalmıs olmasıdır. Karadeniz’e kıyısı bulunan Gürcistan hariç diğer ülkelerin açık denizlere kıyısının bulunma ması söz konusu ülkeleri bölgedeki diğer devletlerin ulastırma ve transit hatlarına mahkûm etmistir. Bu ise kendi basına önemli bir sorundur.4 Bölgenin ulasım yolları coğrafi sartların zorluğu, Sovyetler Birliği’nin merkeziyetçi yönetim anlayısı ve bölgede vuku bulan etnik ve dinsel anlasmazlıklar yolcu ve yük tasımacılığı ile enerji nakil hatlarının güvenliğini olumsuz etkilemektedir. 

Bölge yer altı kaynakları bakımından çok zengin sayılmaktadır. 1870’lerden itibaren petrolün önemli bir enerji kaynağı olarak kullanımına baslamasıyla birlikte Kafkasya’nın en büyük kenti Bakü’deki petrol yatakları Rus sanayisinin gelismesini tetiklemistir. Günümüzde ise bölgenin en önemli fosil yakıt kaynağı durumundadır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ekonomisinin bel kemiğini petrol gelirleri olusturmaktadır. Gürcistan’ın Çiyatoray Bölgesi’nde bulunan manganez madenleri, yine Kuzey Osetya’da bulunan kursun ve çinko madenleri, Ermenistan’da bulunan alüminyum ve demir madenleri, Azerbaycan’a bağlı Nahcivan’da ise önemli miktarda bulunan tuz yatakları bölgenin baslıca yeraltı kaynakları arasındadır. 

Sovyetler Birliği döneminde Kafkasya Bölgesi ülkenin petrol ihtiyacının % 16’sını doğalgaz ihtiyacının % 31’ini, taskömürü ihtiyacının % 6’sını ve toplam enerji ihtiyacının % 8’ini karsılamaktaydı. Bölgeden geçen doğalgaz ve petrol boruları Sovyetler Birliği için büyük önem arz etmekteydi.5 

Kafkasya Bölgesi’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi 

Kafkasya’nın büyük bir stratejik konuma sahip olduğunu tarih bize göstermistir. Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, İran, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu’nun ortasında kesisme noktasında bulunan bu bölge her zaman önemli siyasal gelismelere, çatısmalara ve kanlı savaslara sahne olmustur. Bölge bu tarihsel mirasın olumsuz yönlerini sırtında tasıdığından dolayı Sovyetler birliği döneminde nispi bir sükûnet dönemi geçirmesinin ardından Sovyetlerin dağılmasıyla 1992 yılından itibaren tekrar önemli siyasi çalkantıların 
yasandığı bir coğrafya haline dönüsmüstür. Yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte Rusya Federasyonu, Türkiye ve İran’ın yanı sıra ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünya devletlerinin gözü bu bölgeye ve bölgenin doğal kaynaklarına dikilmistir. Esasen Rusya, Türkiye ve İran’ın bölgeyle bulunan tarihi ve kültürel bağları nedeniyle ortak jeopolitik havza meydana gelmistir. Hazar’ın jeopolitik konumu ve Sovyetler Birliği döneminde var olan iki kıyıdas ülkeye üç yeni ortağın eklenmesi Hazar kıyılarında bulunan zengin enerji kaynaklarının transit geçisinin bulunması batılı enerji sirketlerinin istahını kabartmıstır. 

Bölgenin jeopolitik önemini ve var olan sorunlarını özetle söyle sıralayabiliriz; 

• Kafkasya Bölgesi tarihsel olarak İslam ve Hıristiyanlığın çatısma alanlarından birisi konumundadır. Huntinton’un medeniyetler çatısması teorisine göre bölge medeniyetler çatısmasının ortasında bulunmaktadır. 
• Enerji alanında faaliyet gösteren çok uluslu sirketlerin bölgeyi siyasal olarak dizayn edip yönetim mühendisliğine girismis olması 
• Bölgenin stratejik önemine binaen NATO’nun müdahaleleri ve bölge devletleri üzerinde hâkimiyet kurma girisimleri 
• Avrupa Birliği’nin doğuya yayılma politikası çerçevesinde bölgede kendine yandas hükümetleri isbasına getirme girisimleri 
• NATO’nun bölgeye yerlesmek için etnik ve dinsel çatısması körüklemesi; politik, mali ve lojistik destek sağlaması 
• Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Bölgesi’ni tarihsel olarak kendisinin nüfuz alanı ve arka bahçesi olarak değerlendirerek bütün siyasal gelismelerde etkin rol alınması 
• Yeni kurulan devletlerin demokrasi kültürünün zayıf olmasından dolayı demokratik rejim ve kurumlarını olusturmakta karsılastıkları güçlükler 
• Yeni kurulan devletlerin Sovyetler Birliği döneminden devraldığı yapısal sorunlara serbest Pazar ekonomisine geçis sürecinde karsılastıkları önemli handikaplar 
• Serbest piyasa ekonomisine geçis sürecinde Sovyetler Birliği döneminden miras kalan sosyal güvenlik sisteminin çökmesiyle acımasız kapitalizmin uygulamaları sonucunda 
   yoksullar issizler ve dar gelirli kitlelerin toplumsal hareketlilikleri sonucu meydana gelen siyasal çalkantılar 
• Orta Asya ve Kafkasya Bölgesi enerji kaynaklarının batı pazarlarına ulastırılmasında kullanılan güzergâhların istikrarı ve boru hatlarının güvenliği6 
• Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün tespitinde karsılasılan problemler, Karadeniz’in durumu, NATO’nun Karadeniz’e açılma politikaları ve Rusya’nın bu girisimler  karsısındaki tutumu 
• Rusya’nın NATO’nun Kafkasya Bölgesi’ne hâkim olmasına muhalefeti ve İran ile Rusya’nın bu doğrultuda isbirlikleri 
• Rusya Federasyonu içinde bulunan muhtar ve özerk bölgelere yönelik ABD, Avrupa Birliği ve NATO’nun müdahale girisimleri 
• Batılı devletlerin basta facebook ve twitter olmak üzere sosyal medyayı kullanarak bölge halklarının demokrasi taleplerini yönlendirmesi ve halk ayaklanmaları vasıtasıyla kaos ve iç karısıklık yaratma çabaları 
• Bölgedeki yönetimlerin antidemokratik tutum ve davranısları otoriter bir yönetim anlayısı benimsemeleri her türlü demokratik talebi güvenlik tedbirleri alarak siddetle  bastırma çabaları 
• Kuzey Afrika’da baslayıp Ortadoğu’ya da sıçrayan halk ayaklanmaları sonucunda meydana gelen gelismeler neticesinde kimi ülkelerde meydana gelen yönetim bosluğu ve kaos ortamında faaliyet alanı bulan radikal Selefi-Vahhabi grupların militan devsirmesinde Kafkasya Bölgesini kullanmaları, basta Çeçenistan ve Dağıstan olmak üzere  Azerbaycan ve diğer Kafkas bölgelerinden EL –Kaide, El-Nusra ve IŞİD gibi terörist örgütlere katılan militanların durumu Yukarıdaki listeyi daha da uzatmamız mümkündür. 

Bölgenin istikrarını ve güvenliğini etkileyen faktörler birkaç ana baslık altında toparlanabilir. Yukarıda özetle isaret ettiğimiz faktörlerden bazılarının dönem dönem önemi azalmakta kimilerinin ise gelismelerden etkilenerek önemi artmaktadır. 

Bölgeye Müdahil Olan Dış Faktörler; 

Bölgede bağımsız ve egemen 3 ülke üzerinde 3 bölgesel güç yani Rusya Federasyonu, Türkiye Cumhuriyeti ve İran’ın yanı sıra bölge dısı aktörler olan ABD ve AB’nin etki ve müdahalelerine rastlamaktayız. Son zamanlarda Irak ve Suriye’de meydana gelen siyasal istikrarsızlık ve Ortadoğu’nun bu bölgesinin Pakistan-Afganistan gibi çatısma sahasına dönüsmesinden sonra, selefi-vahhabi asırı terör örgütleri de buralarda nüfuz alanı edinmistir. Kafkasya Bölgesi coğrafi konum itibari ile bu tip terör faaliyetlerine müsaittir. 

Müslüman halklardan kimi gençlerin bu gibi düsüncelere yakınlık duymalarının söz konusu asırı grupları da bölgede bir aktör haline dönüstüreceği tahmin edilmektedir. 
Kaldı ki uzun zamandan beri Çeçen ve Dağıstanlı gençlerle birlikte Azerbaycan dan da bu tür cihatçı örgütlere önemli bir katılım olduğu basına yansımıstır. 

Söz konusu aktörlerin yanı sıra Karabağ sorunundan dolayı BM, Gürcistan İç Savasından dolayı NATO, Minsk Grubu’nun Karabağ sorununa müdahil olmasından sonra AB Güney Kafkasya siyasal gelismelerinde doğrudan rol almıslardır. Tabiatı ile bölgenin zengin enerji kaynaklarına yönelik çok uluslu sirketler ve uluslararası dev petrol sirketlerinin bölge gelismelerindeki rolünü unutmamalıyız. Yukarıda saydığımız aktörlerin her biri farklı bakıs ve yaklasımları ile kendi çıkarları doğrultusunda bölgedeki siyasi gelismelere müdahil olmus, siyasal mühendislik eylemlerine girismis ve bölgede etkin olmaya çalısmıslardır. 

Halen de bu doğrultuda politikalarını devam ettirmektedirler. Rusya bölgenin en önemli aktörü olarak Kafkasya’yı kendi siyasi ve güvenlik havzası içerisinde görmüs ve son iki yüzyıldan beri artarak bölgeye müdahale etmistir. 

ABD, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte bölgede olusan otorite bosluğunu fırsat bilerek Avrasya bölgesinde hâkimiyet kurma siyasetine hız vermistir. Türkiye, önceleri Pantürkizm politikalarıyla bölgeye yaklasmıs bu politika fazla kabul görmeyince tarihsel yakınlık ve coğrafi avantajını kullanarak bölgeyle yakın münasebetler kurmayı basarmıstır. İran ise önceleri İslami referanslarla bölgede etkin olmaya çalısmıs bu siyaset rağbet görmeyince rasyonel davranmaya baslamıs ama uluslararası yaptırımlar ve ambargolar İran’ın 
önünü bu bölgede kesmistir. 

AB, 1991 yılından itibaren Bağımsız Devletler Topluluğu’na teknik yardımlar7, Kafkasya-Orta Asya ulasım koridoru8, Petrol ve doğalgaz tasımacılığı9, Dağlık Karabağ (Minsk Grubu) ve AGİT’in Abhazya10 programlarıyla bölgeye yönelik girisimlerde bulunmustur.AB, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte kısa sürede Doğu Avrupa ülkeleriyle münasebetlerini hızlı bir sekilde gelistirerek söz konusu ülkeleri bünyesine katmıstır.. Buna paralel olarak da eskiden Varsova Paktı’nın üyeleri konumunda olan doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya katılmıstır. 

Böylece ekonomik, siyasi ve askeriolarak batı grubunun parçası haline dönüsmüslerdir. Bu genislemeler ardından Avrupa’da ideolojik sınırların kalmasıyla birlikte Avrupa’nın geleceği açısından Kafkasya Bölgesi’nin önemi ortaya çıkmıs ve AB güvenlik belgelerinde AB’nin Kafkasya’ya yakın ilgi ve alakası açıkça beyan edilmistir.11 

Sonuç 

Kafkasya Bölgesi coğrafi konum itibariyle yüksek dağlarla kaplı olması, iki önemli deniz yani Hazar Denizi ve Karadeniz’in tam ortasında yer alması, Orta Asya ve Hazar petrollerinin yakınında bulunması, Rusya Federasyonu’nun Ortadoğu’ya açılan kapısı niteliğini tasıması ve diğer pek çok nedenden ötürü çok önemli jeopolitik ve jeostratejik önem arz etmektedir. Bölgenin çok karmasık etnik, dinsel, kültürel ve mezhepsel farklılıkları da bünyesinde barındırması bölge istikrarını olumsuz yönde etkileyen faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. 

Bu sartlarda Güney Kafkasya’da basta tarihsel Azerbaycan-Ermenistan anlasmazlığı ve bu eksende Dağlık Karabağ Sorunu, Abhazya, Acaristan, Güney Osetya ve benzer çatısma bölgeleri dikkat çekmektedir. Kuzey Kafkasya’da ise aynı girift karmasık farklı etnisite, farklı dil ve farklı kültürlere mensup milyonlarca insan dar bir alanda birbirlerine rağmen yasamlarını sürdürmeye çalısmaktadırlar. Dç içe geçmis bu sorunların sonucu olarak Çeçenistan ve Dağıstan ve benzer bölgeler son yıllarda kanlı etnik çatısmalara saha olmustur. 

Meydana gelen bu çatısmalar batılı güçler tarafından Rusya’nın yumusak karnı olarak değerlendirmis basta NATO ve AB olmak üzere batılı devletler açıktan veya gizli olarak istihbarat örgütleri vasıtasıyla bölgedeki ayrılıkçı gruplara silah ve lojistik destek sağlamıslardır. Bunun en bariz örneklerini Çeçenistan ve Gürcistan sorunlarında görmüstük. 

Öte yandan otorite bosluğunu ve istikrarsızlığı fırsat bilen selefi-vahhabi örgütler bölgeyi bir militan devsirme sahası olarak algılamıslardır. Esasen 1979’dan itibaren batılı istihbarat ve casusluk sebekeleri basta Çeçenler olmak üzere pek çok Kafkasyalıyı Pakistan’daki üslerinde eğitip terörist faaliyetler için Afganistan’da Sovyet ordularının üzerine sevk etmislerdir. 

geleneğin devamı olan günümüzdeki Çeçenistan ve Kafkasya kaynaklı asırı selefi militanları günümüzde kâh Libya’da, kâh Tunus’ta, kâh Suriye’de veya Irak’ta komutan ve yönetici olarak görmekteyiz. Kanımca Kafkasya’nın istikrarını ve güvenliğini bozan en önemli faktörler sunlardır: 

• NATO ve AB girisimleri 
• Basta enerji alanında faaliyet gösteren uluslararası dev sirketler 
• Bölge devletlerinde demokrasi geleneği ve kültürünün yerlesmemesi, otoriter rejimlerin demokrasinin kurumsallasmaları önünde engel teskil etmeleri 
• Asırı Selefi-Vahhabi terör gruplarının bölgeyi mesken tutmaları Ulusal çıkarları göz önünde bulunduran yönetimlerin olusturulup güçlendiril mesi ve zaman kaybetmeden eğitim ve güvenlik tedbirleriyle asırı selefi-vahhabi gruplarının önlerinin kesilmesi gerekmektedir. 


DİPNOTLAR;

1 Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 
2 http://www.bilgesam.org/incele/1291/-hazar-denizi/#.VBwcApR_vuF 
3 Mir Haydar Derre ‘ Coğrafi Bakımdan Kuzey Kafkasya, Süpehr Dergisi, Tahran 4 yıl, sayı 13 (1995) 
4 Berciyan, Habib ‘Kafkasya’nın Kavimsel Yapısı’ İran Dergisi sayı 10 1998 tahran 
5 http://www.eecon.info/papers/610.pdf 
6 Shirin t. Huner, ‘ The Muslim Republies of the Former Soviet Unioon: Policy Challengestothe United States’ The Washington Quarterly (Summer 1992). 
7 Technical Asistance to Commonwealth of Independent States (TACDS) 
8 Transport Corridoe Europe-Caucasus-Central Asia (TRACELA) 
9 Interstate Oil and Gas Transport (INOGATE) 
10 Organization for Security and Cooperartion in Europe (OSCE) 
11 Javier Solana: A Secure Europe in a beter world: European Security Strategy, Brussels, December 2003, http://europa.eu.int/eudocs/smuUpload/78367.pdf 


KAYNAKÇA 

Amir Ahmediyan Behram, Kafkasya Coğrafası, İran Dısisleri Bakanlığı Yayınları. 1997, Tahran. 
Artam, Atilla, Türk Cumhuriyetlerinin Sosyoekonomik Analizleri ve Türkiye İliskileri, Sabri Artam Vakfı Yayınları, 1993 Dstanbul. 
Berciyan, Habib ‘ Kafkasya’nın Kavimsel Yapıs ı’ İran Dergisi, Sayı 10, 1998 Tahran.   http://www.eecon.info/papers/610.pdf 
http://www.bilgesam.org/incele/1291/-hazar-denizi/#.VBwcApR_vuF 
Javier Solana, A Secure Europe in a beter world: European Security Strategy,Brussels, 12 December 2003.
http://europa.eu.int/eudocs/smuUpload/78367.pdf 
Mir Haydar Derre, Coğrafi Bakımdan Kuzey Kafkasya, Süpehr Dergisi, Tahran yıl 4, Sayı 13 (1995). 
Shirin T. Huner, ‘TheMuslimRepublies of theFormerSovietUnioon: PolicyChallengestothe United States’ The Washington Quarterly (Summer 1992). 
Vaeizi Mahmood, Mediation in Central Asiaandthe Caucasus, TheExperience of the İslamic Republic of İran, İstitütefor Politicaland İnternational Studies, Tahran 200. 


***

24 Şubat 2017 Cuma

UKRAYNA KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİ ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ, BÖLÜM 2



     UKRAYNA KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİ ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ, BÖLÜM 2


Bu nedenle Rusya geriye kalan Beyaz Rusya, Moldova, Ukrayna, Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin Batı ile olan yakın iliskilerini kontrol altına almaya çalısmıstır. Özellikle Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın Avrupa-Atlantik kurumlarına (AB ve NATO) üye olma niyetleri Moskova yönetimini ciddi bir sekilde rahatsız etmistir. 

Rusya yakın çevre olarak tanımladığı bölgeleri kontrol altına almak için o ülkelerde yasayan Rus nüfusunu kullanmıs ve onları korumak için sık sık o ülkelere müdahalede bulunmustur. Bu kapsamda 1997 yılında yasanan çatısmaların ardından Moskova, 180.000 etnik Rus azınlığın yasadığı Moldova’nın Transdinyester bölgesine asker göndermistir. Hâlen bölgede 1.200 askerden olusan bir Rus birliği mevcuttur. Moskova’nın Avrupa’daki son diktatör olarak bilinen Aleksandr Lukasenko yönetimindeki Beyaz Rusya ile iliskileri son 
derece iyi durumda bulunmaktadır. Rusya Baltık ülkelerinde yasayan Rus nüfusu kontrol etmek için bu ülkeler üzerinde de baskı uygulamakta, fakat bu ülkelerin NATO ve AB üyesi olması nedeni ile doğrudan müdahale edememektedir. Rusya sınırları dısında en çok Rus nüfusun yasadığı Ukrayna’da ise Moskova etkinliğini devam ettirmektedir. Özellikle ülkenin doğu ve güney bölgelerinde yasayan Rus nüfus ve Rusça konusan Ortodoks Ukraynalılar Rusya ile tarihi, sosyo-kültürel ve ekonomik bağları mevcuttur. Rusya’nın Kırım’da (Ukrayna’ya bağlı özerk cumhuriyet) iki tane hava üssü ve yine Kırım’ın Sivastopol sehrinde (Kırım içinde özel statüye sahip sehir) deniz üssü bulunmaktadır. Ukrayna ve Beyaz Rusya 
Moskova için stratejik öneme sahip ülkelerdir. Ukrayna olmadan Rusya sadece bir Asya devleti olabilir, Ukrayna ve Beyaz Rusya ile birlikte Moskova bir Avrasya gücüdür.19 

Rusya Gürcistan’ın ayrılıkçı Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri ile 1990’lı yılların basından itibaren yakından ilgilenmistir. Bu bölgelerde yasayan Rus nüfusu korumak için bu bölgelere sık sık müdahale etmis ve Abhazya ve Güney Osetya’da askeri üsler kurmustur. Moskova ile Tiflis arasındaki iliskiler Eduard Sevardnadze döneminde (1992-2004) son derece iyi iken, Kadife Devrim olarak bilinen 2003 yılı sonundaki olaylardan sonra iktidara gelen Mikhail Saakashvili döneminde iliskiler kötülesmis ve hatta Rusya’nın 2008 yılında Güney Osetya’da askeri güç kullanması ile kısa süreli bir savas yasanmıstır.20 2013 yılında Saakashvili’nin yerine iktidara gelen Giorgi Margvelashvili döneminde iliskiler tekrar pragmatik temellere oturtulmustur. Mevcut Tiflis yönetimi Batı ile Rusya arasında dengeleri gözetmeye büyük önem vermekte ve daha çok AB ve NATO sistemine entegre olmaya çalısmaktadır. 

Soğuk Savas’ın ardından Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ’ı isgâl etmesi ve Ermenistan’ın Türkiye ile Azerbaycan tarafından tecrit edilmis durumu Güney Kafkasya’nın en önemli sorunlarından bir tanesidir. Bu durum Erivan yönetiminin Moskova’ya yaklasmasına yol açmıstır. Ermenistan hâlihazırda Rusya’nın Güney Kafkasya’daki en önemli stratejik ortağıdır. Rusya’da kolordu büyüklüğünde bir Rus askeri üssü bulunmakta olup (112. Rus Askerî Üssü) Ermenistan sınırları Ruslar tarafından korunmaktadır. 

Güney Kafkasya ülkesi olan Azerbaycan Rusya ile Batı arasında denge politikası takip etmektedir. Sahip olduğu petrol ve doğal gazı Rusya’ya bağımlı olmadan 
Gürcistan ve Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulastırmak isteyen Azerbaycan ’da Rusya’nın Gebele Askerî Rardar Üssü bulunmaktadır.21 

Bu üs Moskova’nın Ortadoğu’yu kontrol etmesi açısından stratejik öneme sahiptir. Bakü AB ve NATO ile iliskiler gelistirmekle birlikte, Avrupa-Atlantik kurumları ile arasına Rusya’yı rahatlatacak mesafeyi koymaya dikkat etmektedir. 

Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’dan olusan Orta Asya Rusya tarafından yakın çevre olarak değerlendirilmektedir. Bölgede Çin, İran ve Türkiye gibi aktörlerin yanı sıra Birlesik Devletler de Afganistan harekâtının ardından Orta Asya’da varlık göstermeye baslamıstır. Rusya bu bölgede yer alan enerji kaynaklarını ve enerji aktarım hatlarını kontrol altında tutmaya çalısmaktadır. Bu bölgede yer alan enerji kaynaklarının kendi üzerindenBatı pazarlarına ulasmasını istemektedir. Bölge ülkeleri ile 
yaptığı ikili antlasmalarla bunu sağlamaya çalısmaktadır. Bölge ülkeleri de Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak için alternatif güzergâhlar ve pazarlar aramaktadır. Bu noktada Çin en önemli pazar olarak görülmektedir. 

1990’lı yıllarda Birlesik Devletler daha çok Ortadoğu’ya öncelik vermis ve AB de entegrasyon sürecine odaklanmıstır. Bu dönemde Batı’nın Rusya’nın yakın çevre olarak tanımladığı bölgelerle iliskisi sınırlı kalmıstır. Rusya bu dönemde Çeçenistan sorununu halletmistir. 2000’li yıllarda ise durum daha da farklılasmıstır. AB ve NATO 2004 yılında Baltık ülkelerini bünyesine almıs, Ukrayna ve Gürcistan da bu sürece dâhil olmak istemislerdir. Moskova yönetimi
Baltık ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarına dâhil olasını engelleyememis, fakat Ukrayna ve Gürcistan’ın Batı sistemi içerisinde yer almasına siddetle karsı çıkmıstır. Rusya’da 1 Ocak 2000’de devlet baskanı olan Vladimir Putin güçlü ordu, istikrarlı siyaset ve büyüyen ekonomi politikası ile Rusya’yı tekrar kürsel aktör konumuna yükseltmistir. 2003 yılında Birlesik Devletlerin Irak harekâtının bir sonucu olarak dünyada artan enerji fiyatları petrol ve doğal gaz ihraç eden Rusya’nın ekonomik durumunu daha da iyilestirmistir. Rusya’nın Putin yönetimi ile birlikte yakaladığı istikrar Rusya’yı yeniden küresel sistemi etkileyebilecek bir aktör konumuna yükseltmistir. 

Güçlenen Rusya uluslar arası sistemin Batı merkezli tek kutuplu yapısına itiraz etmis ve bunu da Putin bizzat kendisi ifade etmistir. Rusya’ya göre 21. yüzyılda uluslar arası sistem, içinde küresel ve bölgesel aktörlerin yer aldığı çok kutuplu bir yapıdır. Bu nedenle Moskova yönetimi AB ve NATO’nun doğu yönünde genislemesine karsı çıkmıstır. Güçlenen Rusya BDT’yi daha etkin hâle getirmek için 2002 yılında Kollektif Güvenlik Antlasması Örgütünü kurmustur. Rusya ile birlikte Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan 
bu örgütün üyesidirler. Bu örgüt saldırı karsısında kollektif savunmayı, sınırların ortak korunmasını ve terörle ortak mücadele edilmesini öngörmektedir. Bununla birlikte ilk kez 2000 yılında Rusya, Kazakistan, Belarus, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Avrasya Ekonomik Topluluğu ismiyle kurulan örgüt; Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında yapılan yeni bir anlasma ile 1 Ocak 2010 tarihinde Avrasya Gümrük Birliği'ne dönüstürülmüstür. 29 Mayıs 2014’te imzalanan antlasma ile de Gümrük Birliği Avrasya Ekonomik Birliği'ne 
dönüsmüs durumdadır ve 1 Ocak 2015'ten itibaren de Avrasya Birliği'ne dönüsecektir. 

Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan’ın Avrasya Birliği’nin üyesi olması beklenmektedir.22 

Rusya ve Çin’in liderliğinde 1996 yılında kurulan ve daha sonra kurumsallasan Sangay İsbirliği Teskilâtı ise hem uluslar arası sistemin çok kutuplu yapıda olduğunu göstermekte hem de Rusya’nın Orta Asya’da Çin ile isbirliği yaparak O’nu bölgede sınırlandırma stratejisi olarak değerlendirilmektedir. Teskilâtın üyeleri; Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dır. Hindistan, Pakistan, Dran, Afganistan ve Moğolistan gözlemci üye Türkiye, Beyaz Rusya ve Sri Lanka ise diyalog ortaklarıdır.23 Moskova yönetimi olusturduğu bu siyasi, askeri ve ekonomik ortaklıklarla AB ve NATO’nun doğu yönünde genislemesini engellemeye çalısmıstır. Bununla birlikte enerji kaynak alanlarını ve enerji aktarım hatlarını kontrol altında bulundurarak enerji ihracatı noktasında tekel olma politikasını takip etmektedir. 

Avrasya’nın batı tarafındaki ittifak sistemine (Avruap-Atlantik kurumları) baktığımızda soğuk savas sonrası dönemde kendilerini yenilediklerini görmekteyiz. Bu yenilenme hem genisleme yolu ile yeni üyeler alma hem de yapısal değisiklikler seklinde gerçeklesmistir. AB ve NATO’nun doğu yönünde genislemesine paralel olarak ABD’nin öncülüğünde 1997 yılında Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova arasında daha sonra 2006 yılında adı “Demokrasi ve Ekonomik Gelisme İçin Organizasyon-GUAM” olarak 
değistirilen GUAM teskilâtı kurulmustur. Birlesik Devletler bu teskilât ile Moskova’nın bu ülkeler üzerindeki baskısını azalmak ve bu ülkelerin bağımsızlıklarını güçlendirmek istemistir. 1999-2005 yılları arasında Özbekistan bu teskilâta üye olmus ve daha sonra ayrılmıstır. Bu yıllarda teskilât GUUAM olarak adlandırılmıştır. Türkiye ve Litvanya teşkilâtın gözlemci üyeleridir.24 

21’inci yüzyılda Doğu Avrupa, Karadeniz, Güney Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya’da Rusya ile Batı arasındaki jeopolitik rekabet devam etmektedir. Bu rekabet enerji kaynakları ve enerji kaynakları aktarım hatlarının kontrolü noktasında sürmektedir. Ukrayna ve Gürcistan’ın AB ve NATO üyelik niyetleri son 10 yılda önemli sorunları ve çatısmaları da beraberinde getirmistir. Gelecek dönemde Rusya ile Batı (AB ve NATO) arasındaki rekabetin Ukrayna, Moldova ve Gürcistan üzerinden yürütüleceği görülmektedir. Bu üç ülke enerji 
kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılmasında kilit aktör konumunda bulunmaktadırlar. Bu üç ülkenin hangi tarafta kalacağı jeopolitik rekabetin de sonucunu belirleyecektir. 21 Kasım 2013’te Ukrayna’da baslayan ve giderek derinlesen krizi de bu jeopolitik rekabetin bir parçası olarak okumak gerekmektedir. Bu kapsamda Ukrayna krizi AB’nin enerji güvenliği konusu ile yakından ilgilidir. 

Ukrayna Krizi ve AB Enerji Güvenliği 

2003 ve 2004 yıllarında Gürcistan (Kadife/Gül Devrimi) ve Ukrayna’da (Turuncu Devrim) yasanan renkli devrimlerin bir sonucu olarak Kiev ve Tiflis’te Avrupa-Atlantik kurumlarına entegre olmak isteyen yönetimler iktidara gelmistir. 2004-2013 yılları arasında Mikhail Saakashvili yönetimindeki Gürcistan’da Rusya ile iliskiler zayıflamıs, ABD ve AB ile yakın iliskiler gelistirilmistir. NATO ve AB üyeliği temel hedef olarak belirlenmistir. Bu durumu Güney Kafkasya’daki çıkarlarına aykırı gören Moskova ise 2008 yılında Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgesi Güney Osetya’ya bu bölgede yasayan Rusları koruma bahanesi ile müdahale etmistir. Moskova 2008 yılında yaptığı bu müdahale ile Gürcistan’ın ve Batı’nın Güney Kafkasya’daki girisimlerinin önüne geçmistir. Rusya Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanımıs ve bu bölgelerde askerî üsler tesis etmistir. Rusya Gürcistan müdahalesinin ardından dikkatini Ukrayna üzerine yoğunlastırmıstır. 

2005 yılında Ukrayna’da iktidara gelen Batı yanlısı Victor Yusenko 2010 yılında yapılan seçimlere katılmamıs, onun yerine basbakan Yulia Timesenko eski basbakanlardan Rusya yanlısı Victor Yanukoviç’e karsı yarısmıstır. Rusya’nın, Ukrayna’daki Rusların ve Rusya yanlısı Ukraynalıların desteğini alan Yanukoviç seçimi kazanarak Kiev’de iktidarı ele almıstır. Bu iktidar değisimi ile 2005-2010 yılları arasında Ukrayna’da hâkim olan Batı yanlısı eğilim Kiev yönetiminden uzaklastırılmıstır. 2010 yılında Yulia Timesenko Rusya ile yaptığı bir doğal gaz antlasmasında usulsüzlük yaptığı ve ülke çıkarlarını korumadığı için yedi yıl hapse mahkum edilmistir.25 Yanukoviç’in muhalif grupları bastırma girisimi olarak değerlendirilen bu hareket ABD ve AB tarafından kınanmıs ve Timesenko’nun hapisten çıkarılması için Kiev Yönetimine baskı yapılmıstır. 

Victor Yanukoviç iktidara gelir gelmez Rusya ile Ukrayna arasındaki iliskileri gelistirme yönünde adımlar atmıstır. Öncelikle süresi 2017 yılında dolacak olan Rusya’nın Sivastopol (Kırım) askeri üssünün süresini yapılan bir antlasma ile 25 yıl uzatmıstır.26 Rusya bu antlasma ile hem Kırım hem de Karadeniz üzerinde jeopolitik avantaj elde etmistir. Bu üssün kira geliri de Ukrayna’ya satılan doğal gaz üzerinden ödenmeye baslanmıstır. Yine bu dönemde Rusya ile Ukrayna arasında serbest ticaret antlasması imzalanmıstır. Yapılan bu serbest ticaret antlasması Ukrayna’nın endüstri bölgesi olan doğusunda (Harkiv, Luhansk ve Donetks) yasayan Rusların ve Rusya yanlısı Ukraynalıların ekonomik olarak Rusya ile daha da entegre olmasını sağlamıstır. 

Victor Yanukoviç NATO ile iliskilerini azaltırken, ekonomik gerekçelerle AB ile olan iliskilerini devam ettirmistir. AB’nin 2009 yılında baslattığı Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership) programına Beyaz Rusya, Moldova, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’la birlikte yer almıstır. Buna rağmen, Rusya’nın sahip olduğu doğal gaz ve petrolün Avrupa pazarlarına aktarılmasında önemli bir transit ülke konumunda olan Ukrayna’nın 2010 yılından itibaren Rusya’nın etkisi altında olduğunu söyleyebiliriz. AB enerji güvenliğini göz önünde bulundurarak Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik kurumlarına dâhil olmasını, serbest piyasa ekonomisine tam geçis yapmasını, demokrasi, insan hakları, azınlıkların korunması ve hukuk devleti konusunda gerekli reformları yapmasını ve her seyden önemlisi Moskova’nın etkisinden kurtulmasını istemistir. Bu kapsamda AB Ukrayna ile Doğu Ortaklığı programı çerçevesinde Ortaklık ve Kapsamlı Serbest Ticaret Antlasması yapmak istemistir. Brüksel ve Kiev arasındaki müzakereler sonucu söz konusu antlasmaların 28-29 Kasım 2013’te AB’nin 
Vilnius Zirvesinde imzalanması kararlastırılmıstır. Bahse konu antlasmaların Ukrayna açısından önemli kazançlar getireceği bir gerçek olduğu için Yanukoviç yönetimi bu antlasmaları imzalamak istemistir. AB antlasmaların imzalanabilmesi için Timesenko’nun serbest bırakılmasını sart kosmustur. Fakat Yanukoviç en önemli siyasi rakibinin serbest bırakılması konusunda isteksiz davranmıstır. Bununla birlikte Moskova yönetimi AB ile Ukrayna arasında yapılacak kapsamlı serbest ticaret antlasmasının Rusya’nın ekonomik 
çıkarlarına zarar vereceğini açıklamıs, eğer antlasma imzalanırsa Ukrayna’ya olan doğal gaz akısını keseceğini açıklamıstır. Bu durum hem Rus doğal gazına bağımlı Ukrayna ve Avrupa’yı hem de transit geçisten kazanç sağlayan Ukkrayna’yı doğrudan etkilemistir. 

Yanukoviç, Vilnius Zirvesinden önce AB’ye basvurarak doğal gaz kesintisinden kaynaklanacak Ukrayna’nın ekonomik kayıplarının karsılanmasını istemis ve 10 milyar dolarlık bir yardım talep etmistir. Fakat kriz içerisinde bulunan AB bu yardımı çok bularak vermek istememistir. Bunun üzerine Yanukoviç Vilnius’ta söz konusu antlasmaları imzalamamıs ve aynı zamanda Timesenko’yu da serbest bırakmamıstır. Bütün bu olaylar baskent Kiev’de 21 Kasım 2013’ten itibaren AB ile ortaklık ve kapsamlı serbest ticaret antlasmasının imzalanması yönünde gösterilerin baslamasına yol açmıstır, 28-29 Kasım 2013’te Vilnius’ta antlasmaların imzalanmaması üzerine gösteriler daha da yoğunlasmıstır.27 

AB ile ortaklık ve kapsamlı serbest ticaret antlasmasını imzalamayan Yanukoviç Rusya ile olan iliskilerini daha da sıkılastırmıstır. Moskova ve Kiev arasında 17 Aralık 2013’te imzalanan antlasma ile Moskova Ukrayna’ya 15 milyar dolar yardım yapma taahhüdünde bulunmustur. Bununla birlikte bin metreküpü 400 $’dan sattığı doğal gazın fiyatını 285.5 dolara indirmis ve Yanukoviç yönetimine olan desteğini sürdüreceğini beyan etmistir. Kiev ile Moskova arasındaki bu antlasma Batı yanlısı grupların tepkilerini daha da arttırmıs ve gösteriler daha da yoğunlastırmıstır. Yanukoviç gösterilerin önünü alabilmek için mecliste çoğunluğu olan kendi Bölgeler Partisi vasıtasıyla gösterileri, haberlesme, internet, yürüyüs ve protestoları kısıtlayan bir yasa kabul ettirmistir. Bu ise gösterilerin daha da artmasına ve Yanunkoviç karsıtlığına dönüsmesine yol açmıstır. ABD ve AB de Kiev yönetimi üzerindeki baskılarını arttırmıstır. Bütün bu baskıların sonucu olarak 21 Subat 2014’te Victor Yanukoviç ülkeyi terk etmistir. Ukrayna’da devlet baskanlığı seçimlerinin yapılacağı 25 Mayıs 2014 tarihine kadar muhaliflerden olusan geçici bir yönetim kurulmustur. Moskova bu olayı bir darbe olarak değerlendirmis, geçici yönetimi tanımamıs, Ukrayna’ya 
yapacağı yardımları askıya almıs ve doğal gaz fiyatını 285.5 $’dan 485.5$ çıkarmıstır.28 Buna karsılık ABD ve AB geçici yönetimi tanımıs ve yeni Kiev yönetimine siyasi, diplomatik ve ekonomik destek vermistir. 

Geçici yönetimin göreve gelmesi ile birlikte Ukrayna’nın doğu ve güneyinde yasayan Rusya yanlıları yönetime karsı ayaklamıslar ve yeni bir durum ortaya çıkmıstır. Bu gösteriler Rusya tarafından desteklenmistir. Geçici yönetim bu ayaklanmalara karsı sert tedbirler almıs ve bu gösterileri terörist hareketler olarak değerlendirmistir. Rusya geçici yönetimin Rusya yanlısı gruplara karsı tedbirlerine siddetle karsı çıkmıs ve Ukrayna’da yasayan Rusların ve 

Rusça konusan halkların çıkarlarını korumak için müdahale edeceğini söylemistir. Bu kapsamda Kırım’daki olaylar artmıstır. Kırım’da yasayan 2 milyon halkın %59’u Rus, %12’si ise Tatarlardan olusmaktadır ve geriye kalanlar ise Ukraynalıdır. Bu bölgede yasayan halk, yasanan olaylar karsısında kendi meclisleri vasıtasıyla bağımsızlık için referandum kararı almıslarıdır. 16 Mart 2014’te yapılan referandumla Kırım bağımsızlığını ilân etmis ve Rusya’ya katılmaya karar vermistir. Bu karar Rusya tarafından kabul edilmis ve böylece 
Kırım Rusya tarafından ilhak edilmistir. Bu ilhak uluslar arası kamuoyu tarafından kabul edilmemistir. 

Kırım’ın ilhakı Ukrayna’da yasanan krizi daha da derinlestirmis, Kiev yönetimi ile Moskova arasındaki iliskiler daha da bozulmustur. ABD ve AB Rusya üzerinde baskı olusturmus, Kırım’ın ilhakında sorumlu gördükleri bazı Rusya ve Ukrayna vatandaslarına yaptırım kararı almıslardır. Bu kisilerin seyahatlerine kısıtlama getirilmis, ticari faaliyetleri askıya alınmıs ve hesapları dondurulmustur. Kırım’ın ilhakından sonra Rusya’nın Karadeniz havzasında stratejik üstünlük sağladığı değerlendirilmektedir. 

Kırım’ın ilhakından sonra Ukrayna’nın doğusunda Harkiv, Luhansk ve Donetsk’te Moskova’nın desteği ile gösteriler daha da artmıstır. Ukrayna bu bölgelere müdahalede bulunmus ve fakat silahlı gruplar karsında basarılı olamamıstır. 
Bununla birlikte Rusya Ukrayna’nın doğu sınırına asker yığmıs ve askeri tatbikatlar icra etmeye baslamıstır. Gelisen bu durum krizi daha da derinleş tirmiş, Batı Ukrayna’ya desteğini açıklamıs ve yaptırım uyguladığı kisi sayısını arttırmıstır. ABD yaptırımlar konusunda daha ısrarcı davranırken, Rusya ile ekonomik iliskileri olan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri yaptırımlara karsı çıkmıstır. 
Rusya ile AB arasındaki ticaret hacmi yaklasık 330 milyar dolardır.29 Rusya ile ABD arasında ise ticaret hacmi yaklasık 38 milyar dolardır. Bu rakamlarda göstermektedir ki ekonomik açıdan Rusya ve AB birbirlerine bağımlıdırlar. Bu nedenle ekonomik yaptırımlar konusunda ABD ile AB arasında görüs farklılıkları bulunmaktadır. Bu durum Moskova’nın elini güçlendirmektedir. Bununla birlikte Polonya ve Baltık ülkeleri kendilerini Rusya’nın yakın tehdidi altında gördükleri için yaptırımların arttırılmasını ve kendi ülkelerinde NATO’nun varlığının arttırılmasını istemisleridir. 

25 Mayıs 2014 seçimlerini Ukrayna’da Batı yanlısı Petro Poresenko kazanmıs, seçimler ülkenin doğu ve güneyi ile Kırım’da yapılamamıstır. Rusya kendi üzerindeki baskıları azaltmak ve ekonomik yaptırımları hafifletmek için seçimlerden önce Ukrayna’nın doğusundaki tatbikatlarını durdurmus ve askerlerini geri çekmistir. Bu durum Batı tarafından memnuniyetle karsılanmıstır. Rusya Petro Poresenko’yu tanımıs ve onunla sorunun çözümü için dolaylı müzakereler gerçeklestirmistir. Moskova Ukrayna’da yasayan Rusların ve Rusça konusan halkların çıkarlarını koruyacağını belirtmis, Ukrayna’da ayrılıkçılara destek verdiği yönündeki iddiaları reddetmistir ve Kiev yönetimine ayrılıkçılarla müzakere etmesini söylemistir. Bununla birlikte seçimlerden önce Dunbass olarak bilinen bölgede Luhansk Halk Cumhuriyeti ve Donetsk Halk Cumhuriyeti adı ile bağımsızlık ilanları gerçeklesmistir. 

Poresenko yönetimi Batı’nın da desteğini arkasına alarak Beyaz Rusya’nın baskenti Minsk’te ayrılıkçılarla görüsmüstür. Görüsmelere Ukrayna adına eski devlet baskanı Leonid Kuçma, ayrılıkçıların temsilcileri ve Rusya katılmıstır. Bu müzakere süreci devam etmekle birlikte, henüz bir çözüme ulasılamamıstır.30 

Moskova kendisi ile Kiev arasındaki sorunları ekonomik temelli olarak tanımlamıstır. 28 Haziran 2014’te AB ile Ukrayna’nın ortaklık ve kapsamlı serbest ticaret antlasması imzalaması Moskova’yı rahatsız etmistir. Moskova Ukrayna’ya olan doğal gaz akısını durdurmustur. Bu antlasmanın Ukrayna ile arasında mevcut serbest ticaret antlasması nedeni ile kendi çıkarlarına zarar verdiğini belirtmistir. Bu antlasmanın uygulanması AB tarafından bir yıl ertelenmistir. Moskova ikinci sorun alanı olarak Ukrayna’nın birikmis doğal gaz 
borçlarını göstermistir. Yaklasık 4,5 milyar $ olarak açıklanan borçların Kiev tarafından hemen ödenmesini istemistir. Kiev bu borcun bir kısmını ödese de tamamını kapatamamıs ve iki ülke arasındaki anlasmazlık devam etmistir. Bir diğer sorun ise Rusya’nın Ukrayna’ya pahalı doğal gaz satmasıdır. Rusya Beyaz Rusya’ya bin metre küpü 170 dolar, Ermenistan’a 189 dolardan dola gaz satarken, Ukrayna’ya 485,5 dolardan satmaktadır. AB ülkelerine ise ortalama 385 dolardan doğalgaz satmaktadır. Rusya AB üyesi ülkelere de farklı fiyatlar 
uygulamaktadır.31 

Kendisi ile yakın stratejik ilsikileri bulunan ülkelere daha uzcuz doğal gaz satarken, bazı ülkelere ise yüksek doğal gaz uygulamaktadır. Bu durum aynı ekonomik sistem içinde bulunan AB üyesi devletler arasında haksız rekabete yol açmaktadır. AB ortak bir dıs ve güvenlik politikası belirleyememenin yanında aynı zamanda ortak bir enerji politikası üretebilecek mekanizmaları da olusturamamıstır. Bu nedenle üye ülkeler arasında farklılıklar bulunmaktadır. 

Bu durumdan mağdur olan AB üyesi devletler Birlik içerisinde “Enerji Birliği”nin tesis edilmesini istemektedirler. Hâlihazırda Birlik düzeyinde enerji politikalarının olusturulmasında üye devletler arasında oy birliği esası uygulanmaktadır. Enerji politikaları Komisyon’un bu islerden sorumlu üyesi tarafından koordine edilmektedir. 

Ukrayna’da Kiev yönetimi ile ayrılıkçılar arasında 5 Eylül 2014 tarihinden buyana bir ateskes durumu söz konusu olsa da ülkenin güney ve doğusundaki çatışma lar devam etmekte ve Kırım’ın Rusya tarafından isgâl edilmis durumu sürmektedir. 

Ukrayna özellikle 2003 yılından itibaren Rusya ile Batı (ABD ve AB) arasında yasanan jeopolitik rekabete konu olmustur. Avrasya’da doğu ile batıyı birbirine bağlayan coğrafî konumu ile Ukrayna jeostratejik öneme sahip bir ülkedir. Ukrayna’da ülkenin doğu ve güneyinde yasayan Ruslar ve Rusça konusan Ukraynalılar Moskova ile yakın iliskiler gelistirmek istemektedir. Ülkenin bu kesimi ekonomik olarak Rusya ile entegre olmus durumdadır. Milliyetçi Ukraynalılar ise ülkenin orta ve batı kesimlerinde yasamakta, 
genellikle tarımla uğrasmakta ve AB ülkeleri ile tarıma dayalı ticari iliskiler gelistirdikleri için AB ile uyum sağlamak istemektedirler. Ukrayna’nın doğu ve batı kesimlerinin mevcut bu durumu Ukrayna’da meydana gelen gelismelerin de temel sebebidir. ABD ve AB ile Rusya arasındaki rekabet Ukrayna’daki bu ayrısma üzerinden yürütülmektedir. 

Ukrayna’nın hem kendisi hem de AB üyesi ülkeler ekonomileri için gerekli olan enerjinin önemli bir kısmını Rusya’dan ithal etmektedirler. Enerji konusunda Rusya’ya bağımlılık Ukrayna’da %60, AB’de ise %30 seviyelerindedir. Bu bağımlılık Ukrayna ve AB’de hassasiyet yaratmaktadır. Buna karsılık olarak Rusya’da enerji ihracatının 2/3’ünü Avrupa’ya yapmaktadır. Rus ekonomisi enerji ihracatına dayanmakta, AB üyesi ülkelerden de ithalat yapmaktadır. Kısacası AB ve Rusya arasında ekonomik karsılıklı bağımlılık olusmus 
durumdadır. Ukrayna bu ekonomik karsılıklı bağımlılığın düğüm noktasıdır. Ukrayna’da yasanan kriz bu nedenle AB ve Rusya’da ciddi rahatsızlık yaratmıs ve ekonomik kayıplara yol açmıstır. Rusya ile yakın ekonomik iliskileri olan Almanya, İtalya ve Fransa gibi büyük ülkelerle, bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ulusal ekonomik çıkarlarını düsünerek Rusya’ya uygulanan yaptırımlara karsı çıkmıstır. 

5 Eylül 2014’te yapılan ateskes sonrası dönemde Poresenko ülkenin doğu ve güney bölgelerinde yasayan ayrılıkçılara özerklik verilmesi ve ağır suçlara karısmayan tutukluların serbest bırakılması için çalıstıklarını açıklamıstır. Kırım’ın Rusya tarafından isgâl edilmis durumu ise sürmektedir. Ukrayna ile Rusya arasında doğal gaz fiyat anlasmazlığı devam etmekte ve Kiev’in Moskova’ya ödenmemis doğal gaz borcu bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde bu konuların çözümü gerekecektir. Ekonomik krizden kurtulmaya çalısan AB ekonomisi için enerjinin istikrarlı bir sekilde temini ve yaklasan kıs nedeni ile doğal gazın Avrupa’ya kesintisiz aktarılması önem arz etmektedir. 

Sonuç 

Soğuk Savas’ın sona ermesi bir dönemi sona erdirmis ve yeni bir uluslararası sistemin doğmasına zemin hazırlamıstır. Tek kutuplu dünya söylemlerine karsın uluslararası sistem Batı’nın görece güç kaybı ve diğerlerinin de güç kazanması ile çok kutuplu bir yapıya doğru evrilmistir. 11 Eylül terör saldırıları ve ardından Birlesik Devletlerin Afganistan ve Irak harekâtları İslâm dünyası ile Batı’nın karsı karsıya gelmesine neden olmustur. Artık uluslararası sistemdeki ayrısma medeniyetler üzerinden okunmaya baslanmıstır. 

2003 yılında Washington’un Ortadoğu’ya müdahalesi enerji fiyatlarında artısa neden olmus ve enerji ihracatçısı ülkelerin finansal sermaye birikimleri artmıstır. Bu kasamda Putin yönetimi ile siyasi istikrarı yakalayan Rusya, eski küresel güç konumuna dönmek için siyasi, ekonomik ve askeri çabalarını arttırmıstır. Bu durum ABD ( NATO) ve AB’nin tepkisi ile karsılasmıstır. AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığı ve karsılıklı ekonomik bağımlılık Avrasya coğrafyasındaki jeopolitik iliskileri de doğrudan etkilemistir. Rusya sahip olduğu enerji kaynaklarının ve bu enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulastıracak aktarım hatlarının güvenliğini en öncelikli politika olarak belirlemistir. Bununla birlikte yaptığı ikili antlasmalarla Hazar havzası enerji kaynaklarını da kontrol etmek istemistir. Hazar havzası enerji kaynaklarının kendi üzerinden Batı pazarlarına ulastırılması Moskova tarafından öncelikli bir politika olarak belirlenmistir. 

Rusya’nın sahip olduğu enerji kaynaklarının Avrupa pazarlarına ulastırılmasında en ekonomik yol olan boru hatları Ukrayna üzerinden geçmektedir. Enerji aktarım hattı ülkesi olması nedeni ile Ukrayna Rusya tarafından stratejik öneme sahip bir ülke olarak görülmüstür. 

Bununla birlikte Rusya’nın sınırlanması ve enerji üzerindeki tek elinin kırılması açısından Ukrayna, Moldova ve Gürcistan gibi ülkeler de Batı tarafından stratejik öneme sahip ülkeler olarak değerlendirilmistir. 21 Kasım 2013’te baslayan Ukrayna krizini Avrasya’daki jeopolitik rekabetin bir sonucu olarak okumak gerektiğini değerlendiriyoruz ve bu krizin orta ve kısa vadede de çözümünün zor olacağını düsünüyoruz. 


DİPNOTLAR;


1 Uluslararası Ekonomik Göstergeler Raporu, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara, 2013, s.9,13,14,18,3739,59,60. 
2 BP Statistical Review of World Energy, June 2013, http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/statisticalreview/
statistical_review_of_world_energy_2013.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
3 Jan Frederick Braun, “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New Policy and 
Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, 
http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erisim 25.09.2014). 
4 Energy Production and Imports, 
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Energy_production_and_imports , (Erisim 25.09.2014). 
5 Patrick Pouyanné, “Increasing European Energy Production”, Brussels, 2014, 
http://ec.europa.eu/energy/events/doc/20140521_essc_presentation_patrick_pouyanne.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
6 Helena Smith, “US Vice-President Joe Biden Pushes Energy Cooperation in Visit to Cyprus”, 
http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-visits-cyprus-energy-cooperation, (Erisim 25.09. 2014). 
7 Cornelius Adebahr, “Easing EU Sanctions to Iran”, Carnegie Endowment for International Peace, 
http://carnegieendowment.org/2014/06/16/easing-eu-sanctions-on-iran, (Erisim 25.09.2014). 
8 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, Dstanbul, 2014, s.11-14, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
9 Hasan Selim Özertem, “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Güvenliğine Etkisi”, USAK Analist Dergisi, Ankara, Temmuz 2014, s.80-81. 
10 Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013, s.4-5. 
11 Petrol Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013, s.2-4. 
12 Emine Filoğlu, “Dünya’da ve Türkiye’de Doğal Gaz ve Shale Gas (Kaya Gazı) Teknolojileri ve Ticareti”, Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı Sunumu, 25.04.2013. 
13 AB Nükleer Güvenlik Düzenlemelerini Sıkılastırıyor, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ab-nukleerguvenlik-duzenlemelerini-sikilastiriyor-029799, (Erisim 12.06.2014). 
14 David Buchan, Europe’s Energy Security -Caught Between Short-term Needs and Long-term Goals, The 
Oxford Institute for Energy Studies, July 2014, s.5., http://www.oxfordenergy.org/2014/07/europes-energy-
security-caught-between-short-term-needs-and-long-term-goals/, (Erisim 25.09.2014). 
15 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 39. Baskı, 2009, s.109-115. 
16 Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklasım, çev.Vügar Dmanov, Küre Yayınları, İstanbul, 2003, s.359-360. 
17 Olesya Aldushenko, Russia interested in the Russian diaspora living abroad, Russia Beyond the Headlines, 1 October 2012, http://rbth.com/articles/2012/10/01/russia_interested_in_the_russian_diaspora_living_abroad_ 
18739.html, (Erisim 25.09.2014). 
18 Haydar Çakmak, Avrupa Birliği’nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara, 2012, s.42,80,89. 
19 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, Dnkilâp Yayınları, İstanbul, 2005, s.133. 
20 M. Vedat Gündüz, Kafkasya’da Siyaset, Kadim Yayınları, Ankara, 2012, s. 254-256. 
21 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, İstanbul, 2014, s.17-20, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (25.09.2014). 
22 The Eurasian Union The other EU, The Economist, 
http://www.economist.com/news/europe/21613319-why-russia-backs-eurasian-union-other-eu, (Erisim 23 August 2014) 
23 Marina Sorkina, “Shanghai Cooperation Organisation (Geopolitics at the Crossroads of Eurasia)”, s.53-81, 
http://lib.ugent.be/fulltxt/RUG01/001/458/385/RUG01-001458385_2011_0001_AC.pdf, (Erisim 10.08.2014). 
24 Bilge Adamlar Kurulu Raporu, “Karadeniz’deki Gelismeler ve Türkiye, Rapor No:62, İstanbul, 2014, s.11, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014090344karadeniz1.pdf, (11.09.2014). 
25 Uğur Özgöker, “Yeni Soğuk Savas esiğinde: Ukrayna ve Kırım”, 
http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/analyze/ugur-ozgoker-yeni-soguk-savas-esiginde-ukrayna-ve-kirim-029313, (Erisim 12.03.2014). 
26 RussiantroopsstormUkrainianbasesinCrimea,
http://www.bbc.com/news/world-europe-26698754,(Erisim22.03.2014). 
27 Max Fisher, “What is the Ukraine Crisis?”, 
http://www.vox.com/cards/ukraine-everything-you-need-toknow/what-is-the-ukraine-crisis, (Erisim 03.09.2014). 
28 “Ukrayna ile Rusya Arasındaki Anlasmazlık Yeni Doğalgaz Krizine Yol Açtı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-dogalgaz-krizibeklentisine-yol-acti-029672, (Erisim 03.09.2014). 
29 Uluslararası Ekonomik Göstergeler Raporu, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara, 2013, s.106-107. 
30 Nick Cunningham, “Russia Needs to Sell Gas More Than EU Needs to Buy It”, 
http://oilprice.com/Energy/Energy-General/Russia-Needs-to-Sell-Gas-More-than-EU-Needs-to-Buy-it.html, (Erisim 04.03.2014). 
31 “Ukrayna ile Rusya Arasındaki Doğalgaz Görüsmeleri Sonuçsuz Kaldı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-dogalgaz-gorusmeleri-sonucsuz-kaldi-029816, (Erisim 16.06.2014). 

KAYNAKÇA 

“Ukrayna ile Rusya Arasındaki Anlasmazlık Yeni Doğalgaz Krizine Yol Açtı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-odeme-anlasmazligi-yeni-dogalgaz-krizi-beklentisine-yol-acti-029672, (Erisim 03.09.2014). 
“Ukrayna ile Rusya Arasındaki Doğalgaz Görüsmeleri Sonuçsuz Kaldı”, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ukrayna-ile-rusya-arasindaki-dogalgaz-gorusmeleri-sonucsuz-kaldi-029816, (Erisim 16.06.2014). 
AB Nükleer Güvenlik Düzenlemelerini Sıkılastırıyor, 
http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/ab-nukleer-guvenlik-duzenlemelerini-sikilastiriyor-029799, (Erisim 12.06.2014). 
Adebahr, Cornelius: “Easing EU Sanctions to Iran”, Carnegie Endowment for International Peace, 
http://carnegieendowment.org/2014/06/16/easing-eu-sanctions-on-iran, (Erisim 25.09.2014). 
Aldushenko, Olesya: Russia interested in the Russian diaspora living abroad, Russia Beyond the Headlines, 1 October 2012, 
http://rbth.com/articles/2012/10/01/russia_interested_in_the_russian_diaspora_living_abroad_18739.html, (Erisim 25.09.2014). 
Bilge Adamlar Kurulu Raporu, “Karadeniz’deki Gelismeler ve Türkiye, Rapor No:62, İstanbul, 2014, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014090344karadeniz1.pdf, (11.09.2014). 
Bilge Adamlar Kurulu Raporu, Rapor No:60, İstanbul, 2014, 
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-96-2014042413kafkasya-raporu-internet1.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
BP Statistical Review of World Energy, June 2013, 
http://www.bp.com/content/dam/bp/pdf/statistical-review/statistical_review_of_world_energy_2013.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
Braun, Jan Frederick: “EU Energy Policy Under the Treaty of Lisbon Rules: Between a New Policy and Business as Usual”, EPIN Working Paper No:31, 2011, 
http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2001357, (Erisim 25.09.2014). 
Brzezinski, Zbigniew: Büyük Satranç Tahtası, çev. Yelda Türedi, İnkilâp Yayınları, İstanbul, 2005. 
Buchan, David: Europe’s Energy Security -Caught Between Short-term Needs and Long-term Goals, The Oxford Institute for Energy Studies, July 2014, s.5., 
http://www.oxfordenergy.org/2014/07/europes-energy-security-caught-between-short-term-needs-and-long-term-goals/, (Erisim 25.09.2014). 
Cunningham, Nick: “Russia Needs to Sell Gas More Than EU Needs to Buy It”, 
http://oilprice.com/Energy/Energy-General/Russia-Needs-to-Sell-Gas-More-than-EU-Needs-to-Buy-it.html, (Erisim 04.03.2014). 
Çakmak, Haydar: Avrupa Birliği’nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara, 2012. 
Davutoğlu, Ahmet: Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, Dstanbul, 39. Baskı, 2009. 
Doğal Gaz Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013. 
Dugin, Aleksandr: Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklasım, çev.Vügar Dmanov, Küre Yayınları, Dstanbul, 2003. Energy Production and Imports, 
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Energy_production_and_imports, (Erisim 25.09.2014). 
Filoğlu, Emine: “Dünya’da ve Türkiye’de Doğal Gaz ve Shale Gas (Kaya Gazı) Teknolojileri ve Ticareti”, Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı Sunumu, 25.04.2013. 
Fisher, Max: “What is the Ukraine Crisis?”, http://www.vox.com/cards/ukraine-everything-you-need-to-know/what-is-the-ukraine-crisis, (Erisim 03.09.2014). 
Gündüz, M. Vedat: Kafkasya’da Siyaset, Kadim Yayınları, Ankara, 2012. 
Özertem, Hasan Selim: “Ukrayna’daki Krizin Avrupa Enerji Güvenliğine Etkisi”, USAK Analist Dergisi, Ankara, Temmuz 2014. 
Özgöker, Uğur: “Yeni Soğuk Savas esiğinde: Ukrayna ve Kırım”, 
http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/analyze/ugur-ozgoker-yeni-soguk-savas-esiginde-ukrayna-ve-kirim-029313, (Erisim 12.03.2014). 
Petrol Piyasası 2013 Yılı Sektör Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Ankara, 2013. 
Pouyanné, Patrick: “Increasing European Energy Production”, Brussels, 2014, 
http://ec.europa.eu/energy/events/doc/20140521_essc_presentation_patrick_pouyanne.pdf, (Erisim 25.09.2014). 
Russian troops storm Ukrainian bases in Crimea, http://www.bbc.com/news/world-europe-26698754, (Erisim 22.03.2014). 
Smith, Helena: “US Vice-President Joe Biden Pushes Energy Cooperation in Visit to Cyprus”, 
http://www.theguardian.com/world/2014/may/22/us-vice-president-joe-biden-visits-cyprus-energy-cooperation, (Erisim 25.09. 2014). 
Sorkina, Marina: “Shanghai Cooperation Organisation (Geopolitics at the Crossroads of Eurasia)”, 
http://lib.ugent.be/fulltxt/RUG01/001/458/385/RUG01-001458385_2011_0001_AC.pdf, (Erisim 10.08.2014). 
The Eurasian Union The other EU, The Economist, 
http://www.economist.com/news/europe/21613319-why-russia-backs-eurasian-union-other-eu, (Erisim 23 August 2014). 
Uluslararası Ekonomik Göstergeler Raporu, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara, 2013. 



***

UKRAYNA KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİ ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ, BÖLÜM 1



    UKRAYNA KRİZİNİN AVRUPA BİRLİĞİ ENERJİ GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ,  BÖLÜM 1 



Ufuk CERRAH 


Giriş 

28 üye devletten olusan AB, Kuzey Amerika (NAFTA) ve Doğu Asya (Çin, Japonya, Güney Kore ve ASEAN) ile birlikte dünyanın en büyük ekonomik merkezleri arasında yer almaktadır. Yaklasık 72 trilyon dolar olan dünya gayri safi hâsılasının %24’ünü yani 17 trilyon dolarını sadece AB üretmektedir ve bu veri onu listenin ilk sırasına yerleştirmektedir. 

Dünyanın 10 büyük ekonomisinden 4’ü (Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya) AB üyesi devletlerdir. AB 507 milyon kaliteli nüfusu ve ortalama 33 bin dolar kisi bası geliri ile dünyanın satın alma gücü en yüksek ekonomisidir. 18.4 trilyon dolar olan dünya mal ihracatının 5.8 trilyon doları, 18.6 trilyon dolar olan dünya mal ithalatının 5.9 trilyon doları AB tarafından yapılmaktadır. 37 trilyon dolar olan dünya ticaret hacmi içinde AB’nin payı %32 yani 11.7 trilyon dolardır. Küresel ekonomide yapılan yaklasık 1.4 trilyon dolar değerindeki doğrudan dıs yatırımların 330 milyar doları AB tarafından yapılmaktadır. 

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa ekonomisi gibi liberal değerlere dayanan sistemi ile AB yine bu yatırımların 260 milyar dolarını kendi kıtasına çekebilmektedir.1 Birliğin 2009 yılından buyana yasadığı ve düsük büyüme oranları, kamu borçları, bütçe açıkları ve issizlik ile açıklanan ekonomik ve finansal krize (Euro Krizi) rağmen AB dünyanın en büyük ekonomisi olma özelliğini korumaktadır. 

Dünyanın en büyük ekonomisi AB ekonomik sisteminin ve dolayısıyla küresel ekonomik sistemin istikrarlı bir sekilde islemesi için ekonominin temel girdisi olan enerjiye AB’nin ve küresel piyasaların güvenli bir sekilde ulasması büyük önem tasımaktadır. Hâlihazırda AB ekonomisi için gerekli olan enerjinin %40’ını petrol, %25’ini doğalgaz, %17’sini kömür, %12’sini nükleer güç, %4’ünü hidroelektrik santralleri ve %2’sini de diğer kaynaklardan temin etmektedir.2 AB yeterli petrol, doğalgaz ve kömür kaynaklarına sahip olmadığı için bu kaynakları uluslar arası piyasalardan temin etmek durumunda kalmaktadır. Bu durum AB ekonomisinin enerji konusunda dıs piyasalara bağlı olmasına neden olmakta ve 
kırılgan bir ekonomik yapıya yol açmaktadır. Bu nedenle AB’nin enerji kaynaklarına “kesintisiz” ve “serbest piyasa kosulları”nda ulasması büyük önem arz etmektedir. Bu durum enerji güvenliği konusunu AB gündeminin üst sıralarına tasımıstır. 



Sekil-1 

AB ve Enerji Güvenliği; 

Enerji güvenliği konusu AB gündemine ilk defa 1970’li yıllarda yasanan petrol krizleri ile girmistir.3 AB açısından enerji güvenliği Avrupa pazarlarına ve uluslar arası pazarlara enerjinin kesintisiz olarak, yeterli miktarlarda, güvenilir ve çesitli tedarikçilerden ve istikrarlı fiyatlarla ulastırılmasıdır. Bununla birlikte temiz enerji kaynaklarına erisim, enerji kullanımında yüksek verimliliğin sağlanması, enerji kullanımında kaynak çesitlendirmesine gidilmesi, yerli enerji üretim imkânlarının arastırılması ve bütün bunlarla bağlantılı olarak çevrenin korunması AB açısından büyük önem tasımaktadır. 

Dünyanın en büyük enerji ithalatçısı konumunda bulunan AB’nin enerjide dıs piyasalara bağımlılık oranı hâlihazırda %55 seviyelerinde bulunmaktadır. AB ihtiyacı olan petrolün %84’ünü ve doğal gazın ise %64’ünü ithal etmektedir.4 AB ihtiyacı olan enerjiyi Kuzey Afrika, Ortadoğu, Hazar Havzası, Rusya ve Kuzey Denizinden (Norveç) temin etmektedir. 

AB ihtiyacı olan enerji kaynaklarını petrol ve doğalgaz boru hatları ile ve deniz asırı ülkelerden ise tankerlerle kıtasına tasımaktadır. 

Enerji arz güvenliğinin sağlanması açısından hem bu enerji kaynak alanlarının ve hem de enerji aktarım hatlarının güvenliği ve istikrarı büyük önem taşımaktadır. 



Şekil-2  AB'nin Toplam Enerji Hamaddesi İthalatı 

AB’nin petrol ve doğalgaz temininde önemli bir kaynak ülkesi Kuzey Denizi vasıtasıyla Norveç’tir. AB ithal ettiği doğalgazın %28.2’sini ve petrolün de yaklasık %15’ini Norveç’ten almaktadır.5 Avrupa kıta sisteminin bir parçası olan fakat Birlik üyesi olmayan Norveç’ten petrol ve doğalgaz alımına iliskin bir sorun bulunmamakla birlikte Kuzey Denizi enerji kaynaklarının 2030’lu yıllarla birlikte tükenmeye baslayacağı tahmin edilmektedir. 

2011 yılında baslayan “Arap Baharı” süreci AB’nin komsusu enerji zengini Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da büyük bir istikrarsızlık yaratmıstır. Hâlihazırda Mısır ve özellikle Libya istikrarsızlık içinde bulunmaktadır. Tunus ve Cezayir’deki durum ise hassastır. AB’nin petrol ve doğalgaz ithal ettiği Afrika ülkesi Nijerya’da ise kuzeyde yasayan Müslümanlar ile güneyde yasayan Hıristiyanlar arasında çatısmalar bulunmaktadır. Dini bir terör örgütü olan Boka-Haram örgütü Nijerya’da istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. 


Kuzey Afrika’dan AB’ye Enerji Kaynağı İhracatı Altyapısı 



Harita-1 

Doğu Akdeniz’de; Suriye’de 2011 yılında baslayan istikrarsızlık ve iç savas devam etmektedir. Kroniklesmis Kıbrıs sorunu ve Filistin sorunu hâlen çözülememistir. Doğu Akdeniz’de kesfedilmeye baslanan enerji kaynakları hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getirmektedir. Son yıllarda Birlesik Devletler, Rusya, İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin Doğu Akdeniz’e olan ilgisi artmıstır. Günümüzde Doğu Akdeniz yalnız enerji aktarım hattı olma noktasında değil, aynı zamanda enerji kaynak alanı olma özelliği de 
tasımaktadır. Bölgede İngiltere’nin Kıbrıs’ta, Rusya’nın ise Suriye’nin Tartus sehrinde askeri üsleri bulunmaktadır. Birlesik Devletlerin ise Türkiye ve Girit adasında askeri üsleri bulunmakta ve aynı zamanda Washington yönetimi Doğu Akdeniz’de güçlü bir donanma bulundurmaktadır. Hem enerji kaynak alanlarının hem de enerji aktarım hatlarının güvenliği açısından Doğu Akdeniz’de Kıbrıs sorununun çözümü ve buna bağlı olarak deniz yetki alanlarının belirlenmesi çözülmeyi bekleyen önemli sorunlardır. Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olması, Türkiye’nin AB’ye aday müzakere sürecinde bir ülke konumunda bulunması ve AB’nin enerji güvenliği konusu hep birlikte değerlendirildiğinde Kıbrıs sorununun çözümü ve buna bağlı olarak Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesi önümüzdeki günlerin en önemli gündem maddeleri olacaktır. 2014 yılının Subat ayında Kıbrıs sorununun çözümüne iliskin olarak BM’nin arabuluculuğunda müzakere süreci yeniden baslamıstır. 

Birlesik Devletler Baskan Yardımcısı Joe Biden Mayıs ayında Ukrayna temaslarının ardından adayı ziyaret etmis ve müzakere sürecine olan desteğini açıklamıstır. Bu ziyaret Washington Yönetimi tarafından 1962 yılından buyana Kıbrıs’a gerçeklestirilen en yüksek seviyeli ziyaret olma özelliği tasımaktadır.6 Bu noktada enerji güvenliği ve buna bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki jeopolitik sorunların çözülmesinde bölge ülkelerinin yanı sıra Birlesik Devletler, Rusya ve AB ülkelerinin belirleyici konumda olacaklarını ifade edebiliriz. 

Irak ve İran hariç AB’nin enerji temin ettiği Körfez ülkeleri ise görece istikrarlı durumda bulunmaktadırlar. Arap Baharı süreci bu ülkeleri etkilese de iktidarda bulunan otoriter yönetimler kontrolü tekrar ele almıs görünmektedirler. Amerikan isgâlinin ardından Irak’ta olusan istikrarsızlık durumu hâlen devam etmektedir. Ülke üç bölgeye ayrılmıs ve kuzeyde Kürtler, güneyde Siiler ve orta kesimde Sünniler arasında sürdürülebilir bir anlasma sağlanamamıstır. Irak’ın sahip olduğu petrol ve doğalgazın uluslar arası piyasalara istikrarlı bir sekilde ulastırılabilmesi için ülkede bütünlüğün ve güvenliğin sağlanması büyük önem tasımaktadır. Kuzey Irak’ta bulunan Bölgesel Kürt Yönetimi Türkiye ile isbirliği yaparak Avrupa pazarlarına ulasmaya çalısırken, güneydeki Siiler ise İran ile yakınlık kurmaktadır. 2014 yılında Bağdat ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında kalan bölgeyi IŞİD terör örgütü isgâl etmis durumdadır. Uluslararası toplum hâlihazırda IŞİD ile mücadele etmektedir. 

AB Tahran’ın nükleer programı nedeni ile İran’a 1 Temmuz 2012’den itibaren petrol ve 1 Temmuz 2013’ten itibaren ise doğalgaz ambargosu uygulamaktadır.7 İran’ın nükleer programına iliskin olarak AB Dısisleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin moderatörlüğünde P5+1 olarak bilinen müzakere süreci devam etmektedir. (Müzakerelere İran ile birlikte ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya katılmaktadır.) 

AB’nin Türkiye üzerinden enerji temin ettiği Hazar Havzası bölgesinde de çesitli jeopolitik sorunlar bulunmaktadır. Her seyden önce Hazar Havzası’nın statüsü konusu en önemli sorunu olusturmaktadır. Hazar Havzası enerji kaynaklarının kıyıdas ülkeler arasında paylasılması açısından bu sorunun çözülmesi gerekmektedir. Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile olan mevcut sorunları, Dağlık Karabağ’ın isgâli, Gürcistan’daki Abhazya, Güney Osetya ve Cevahetya sorunları ve Ermenistan’daki 112. Rus askerî üssü (kolordu büyüklüğünde) Güney Kafkasya’da istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir.8 Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan Kuzey Kafkasya her nekadar Putin Yönetimi döneminde kontrol altına alınsa da jeopolitik açıdan hassas bir bölge olma özelliğini korumaktadır. Yine Hazar Havzasının doğusunda kalan Orta Asya ülkeleri Moskova’nın baskısı altında bulunmaktadır. Rusya bu bölgenin sahip olduğu petrol ve doğal gazı kendi üzerinden Avrupa pazarlarına ulastırmak istemektedir. Moskova yönetimi Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerini kendi etki alanında tutarak Hazar Havzası enerji kaynaklarını ve enerji aktarım hatlarını kontrol etme politikasını takip etmektedir. Bu noktada Azeri petrol ve 
doğalgazı ile Kazak petrolü ve Türkmen doğalgazı Moskova açısından stratejik önemdedir. 

Gürcistan, Ermenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan ise sahip oldukları coğrafî konumları nedeni ile enerji aktarım hattı olma özelliği tasımaktadırlar. 

Rusya Federasyonu AB’ye petrol, doğalgaz ve kömür tedariki noktasında önemli bir ülke konumundadır. AB’nin genel enerji üretiminde %82 orana sahip birincil enerji kaynakları olan petrol, doğalgaz ve kömürde Rusya’ya bağımlı olduğu görülmektedir. AB’nin dıs piyasalardan ithal ettiği petrolün %34.5’ini, doğalgazın %30’unu ve kömürün de %27’sini Rusya’dan temin ettiği ve dolayısıyla genel enerji temininde de AB’nin Rusya’ya %30 oranında bağımlı olduğu görülmektedir.9 

3.370 milyar metreküp olan Dünya doğal gaz yıllık üretiminin 776.5 milyar metreküpünü Rusya, 147 milyar metreküpünü ise AB sağlamaktadır. 3.347 milyar metreküp olan Dünya doğal gaz yıllık tüketiminin 576 milyar metreküpünü Rusya, 438 milyar metreküpünü de AB yapmaktadır. AB her yıl tükettiği 130 milyar metreküp doğal gazı Rusya’dan ithal etmektedir. Rusya 200 milyar metreküp doğal gaz ihracatının yaklasık 130 milyar metreküpünü AB’ye diğer kalan 70 milyar metreküpünü de Türkiye dâhil diğer ülkelere yapmaktadır. AB doğal gaz ithalatının %30’unu Norveç, %30’unu Rusya, %14’ünü Cezayir ve %10’unu Katar’dan yapmaktadır.10 



Şekil-3 

Dünya petrol üretiminde Rusya’nın payı yaklasık %10 civarındadır. Rusya üretiminin yaklasık yarısını kendisi tüketmektedir. AB’nin dünya tüketimindeki payı ise %16’dır. AB ihtiyacı olan petrolün %34.5’ini Rusya’dan, %13.8’ini Norveç’ten, %10.2’sini Libya’dan almaktadır.11 Kısacası AB’nin enerji temininde öncelikle Rusya, Norveç ve Kuzey Afrika (Cezayir ve Libya) kaynaklarına yöneldiği görülmekte ve bu kaynaklara ilave olarak da Ortadoğu ve Hazar Havzası enerji kaynaklarını kullanmaktadır. Bu nedenle AB’nin Rusya, 
Kuzey Afrika, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya ile olan iliskileri büyük önem tasımaktadır. Enerji kaynak alanlarının ve enerji aktarım hatlarının güvenliği yani arz güvenliği açısından bu bölgelerdeki jeopolitik durum değisiklikleri AB tarafından yakından takip edilmektedir. 



Şekil-4 

Enerji ihraç eden ülkeler açısından da talep güvenliği konusu önemli bir parametredir. Bu noktada AB dünyanın en büyük pazarı ve aynı zamanda güvenilir ve istikrarlı bir aktördür. 
Rusya kendi doğalgaz ve petrolünün önemli bir bölümünü Avrupa’ya ihraç etmektedir. AB de Rusya’nın enerji kaynaklarına istikrarlı ve güvenli bir sekilde ulasmak istemektedir. Bu nedenle AB ile Rusya arasında jeo-ekonomik alanda karsılıklı bir bağımlılık söz konusudur. 



Şekil-5 



Şekil-6 


AB’nin enerji arz güvenliği açısından enerji aktarım hatlarının güvenliği de önemli bir konu olarak karsımıza çıkmaktadır. Bu noktada Kuzey Afrika enerji kaynaklarının AB’ye ulastırılmasında Akdeniz, Ortadoğu enerji kaynaklarının AB’ye aktarılmasında Doğu Akdeniz ve Türkiye, Hazar Havzası enerji kaynaklarının AB pazarlarına ulastırılmasında Güney Kafkasya, Türkiye ve Karadeniz, Rusya’nın sahip olduğu petrol ve doğal gazın AB pazarına ulastırılmasında ise Baltık Denizi, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Karadeniz kullanılmaktadır. 
Enerji arz güvenliğinin sağlanması açısından bu aktarım hatlarının güvenliği ve istikrarı büyük önem tasımaktadır. 

Enerji kaynak alanları ve aktarım hatlarının güvenliğinin yanında AB yasanabilecek jeopolitik durum değisikliklerinden etkilenmemek için tedarikçi çesitlendirme yoluna gitmeli ve çesitli enerji aktarım hatlarını kullanma yollarını aramalıdır. Kısacası AB enerji temininde tek bir aktöre bağımlı kalmamalıdır. Bu açıdan Birliğin; Kuzey Afrika, Rusya ve Ortadoğu enerji kaynaklarına olan bağımlılığını görece azaltırken, Afrika, Hazar Havzası ve Doğu Akdeniz vasıtasıyla enerji temin etme yoluna gitmesi gerekmektedir. Bununla birlikte AB yeterli petrol, doğalgaz ve kömür kaynaklarına sahip olmadığını göz önünde bulundurarak çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeli ve bu konuda gerekli yatırımları ve AR-GE çalısmalarını süratle yapmalıdır. 2008 yılında Birlesik Devletlerde konvansiyel olmayan enerji kaynaklarının (kaya gazı ve petrolü) kesfi noktasında ciddi yatırımlar yapılmıs ve sonuç alınmıstır. Birlesik Devletler hâlihazırda dünya gaz üretiminin %20.6’sını tek basına sağlamakta dır. Hemen arkasından gelen Rusya’nın payı ise %17.9’dur.12 Yapılan bu çalısmalara sayesindedir ki Birlesik Devletler önemli bir doğal gaz ihracatçısı olan İran’a 
karsı yaptırımları rahatlıkla uygulayabilmis ve İran’ın uluslar arası piyasalardan soyutlanmasını kendi telafi edebilecek güce kavusmustur. İran’a uygulanan ambargo enerji fiyatları noktasında bir istikrarsızlığa yol açmamıstır. 

AB ihtiyacı olan enerjinin %12’sini nükleer reaktörler yolu ile elde etmektedir. 
28 üyeli AB’de 14 ülkede (Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İspanya, Fransa, Macaristan, Hollanda, Romanya, Slovenya, Slovakya, Finlandiya, İsveç ve Dngiltere) aktif nükleer reaktör bulunmaktadır. 2012 yılı verilerine göre, Avrupa’da kullanılan elektriğin %30'u AB üyesi 14 ülkede yer alan nükleer reaktörlerle karsılanmıstır. 

2013 yılında Fransa tek basına Avrupa'nın nükleer enerji üretiminin yaklasık yarısını gerçekleştirmiştir. 

Bu dönemde, AB'de nükleer santrallerden sağlanan toplam elektriğin %48,2'si Fransa, %11,3'ü Almanya, %8'i İngiltere, %7,3'ü İsveç ve %7'si de İspanya'da üretilmistir. 
Nükleer tesislerin elektrik üretimi, 1990-2012 yılları arasında birçok Avrupa ülkesinde artıs göstermistir. Söz konusu yıllar arasında nükleer santrallerin üretim kapasiteleri, Çek Cumhuriyeti'nde %141, Fransa'da %35,4, Slovakya'da %28,7, Finlandiya'da %19,6, Slovenya'da %19,5, Macaristan'da %15, İspanya'da %13,3, Hollanda'da %11,8, Bulgaristan'da %7,6, İngiltere'de %7,1 artıs göstermistir. Öte yandan, AB üyesi Romanya'da ilk nükleer tesis 1996 yılında devreye alınırken, Litvanya 2009 yılında nükleer enerjiden elektrik üretimine son vermistir. Almanya, İsveç ve Belçika da nükleer santrallerinin elektrik üretim miktarını azaltmaya karar vermişlerdir.13 
11 Mart 2011 günü Japonya’da meydana gelen deprem ve ardından yasanan tsunami sonrası Fukusima nükleer santralinde meydana gelen nükleer kaza ve 
sızıntı Çernobil felaketinden sonraki en büyük nükleer kaza olarak kayıtlara geçmistir. Çevre konusunda hassasiyetleri olan AB yasanan bu kazadan sonra nükleer reaktörler vasıtasıyla enerji teminine daha temkinli yaklassa da nükleerden vazgeçecek durumda değillerdir. Bununla birlikte AB ülkelerinin nükleer reaktörler için gerekli olan yakıt temininde kullanılan uranyumun %95’ini de dısarıdan temin ettiğini belirtmeliyiz.14 

Avrupa’daki Nükleer Reaktör Durumu 



Harita-2 

Avrasya Coğrafyasında Jeopolitik Rekabet 

1979 yılında Dran’da yasanan Dslâm Devrimi, 1991 yılında Soğuk Savas’ın sona ermesi, I. Körfez Savası ve 11 Eylül terör saldırılarının ardından Birlesik Devletlerin Afganistan ve Irak harekâtları Avrasya coğrafyasında kayda değer jeopolitik durum değisiklikleri yaratmıstır. Petrol ve doğalgaz zengini İran, “ İslâm Devrimi ”nden sonra Batı dünyası ile olan ittifakını sonlandırmıs ve diğer aktörlerle yakın iliskiler gelistirme yollarını aramıstır. Soğuk Savas’ın sona ermesi ile uluslar arası iliskileri ideoloji değil, etnik ve dini kimlikler sekillendirmeye baslamıstır. Soğuk Savas sonrası dönemde enerji zengini Kuzey Afrika ve Ortadoğu ile Batı dünyası arasında ayrısma yasanmıstır. Batı ile İslâm dünyası arasındaki iliskiler enerji güvenliği konusunu doğrudan etkilemistir. Batı İslâm dünyasının halklarını göz ardı ederek, İslâm ülkelerinin otoriter yönetimleri ile ittifakını devam ettirmistir. Bu politika 2010 yılında “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreci baslatmıs ve dünya enerji kaynaklarının ve enerji kaynakları aktarım hatlarının bulunduğu bölgeler daha da istikrarsızlasmıstır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki istikrarsızlık durumu hâlen devam etmektedir. 

Varsova Paktı’nın ve SSCB’nin dağılması ile birlikte Rusya Balkanlar, Doğu Avrupa, Baltık, Karadeniz, Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya’da jeopolitik kayıplar yasamıs ve bu bölgelerde güç boslukları (power holes) olusmustur.15 Hazar Havzası enerji kaynaklarının Moskova’nın kontrolü olmadan uluslar arası piyasalara ulastırılması ihtimali, AB için alternatif bir kaynak alanı olması açısından Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın önemini arttırmıstır. Hazar Havzası enerji kaynaklarının Batı pazarlarına ulastırılması noktasında enerji aktarım hattı olan Güney Kafkasya, Anadolu, Balkanlar ve Karadeniz bölgeleri de önem kazanmıstır. Bununla birlikte Rusya’nın sahip olduğu enerji kaynaklarının 
AB pazarına ulastırılmasında kullanılan Doğu Avrupa’da da soğuk savas sonrası dönemde jeopolitik değisimler yasanmıstır. 

1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlasması ile AB adını alan Avrupa entegrasyon süreci doğu yönünde genislemis ve 28 üyeli siyasi ve ekonomik bir birliğe dönüsmüstür. AB Soğuk Savas sonrası dönemde eski Doğu Bloğu üyeleri olan Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerini bünyesine katmıstır. Günümüzde AB’nin doğu sınırları Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya, Ukrayna, Moldova ve Türkiye’ye kadar ulasmıstır. Bu hattın batısı artık AB’nin bir parçasıdır ve Batı Balkan ülkelerinin orta vadede Birliğe üye olacağı değerlendirilmektedir. Brüksel GKRY’ni de Birliğe üye yaparak sınırlarını Doğu Akdeniz’e doğru genisletmistir. AB’nin bu genislemesine paralel olarak NATO da doğu yönünde genislemis, 28 üyeli bir ittifaka dönüsmüstür. Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’nın hem AB hem de NATO üyelikleri Moskova’nın Doğu Avrupa ve Baltık Denizi’ndeki etkinliğini sınırlamıstır. Romanya ve Bulgaristan’ın AB ve NATO üyeliği ise Rusya’nın hem Balkanlar hem de Karadeniz Havzasında jeopolitik kayıplara uğramasına neden olmustur. Batı dünyası AB ve NATO vasıtasıyla etkinliğini doğu yönünde genisletmis ve Baltık Denizi, Orta ve Doğu Avrupa, Karadeniz ve Balkanlar üzerindeki etkinliğini arttırmıstır. 

1990’lı yıllarda görece zayıf durumda bulunan Rusya ise kendi iç sorunları ile uğrasmak durumunda kalmıstır. Çeçenistan sorunu Moskova’nın 10 yıllık enerjisini tüketmis, sonuçta Rusya Kuzey Kafkasya’da kontrolü sağlamıstır. SSCB’nin dağılmasının ardından Moskova yönetimi eski SSCB üyelerini Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) adı altında bir arada tutmaya gayret etmis ve onlarla siyasi, askeri ve ekonomik iliskilerini muhafaza etmek istemistir. Fakat Baltık ülkeleri BDT’ye katılmamıslardır. Ukrayna ise BDT’ye daha sonradan 
Moskova’nın baskıları ile 1993 yılında dâhil olmustur.16 

Moskova yönetimi için 1990’lı yıllardaki önemli bir diğer öncelik ise Rusya Federasyonu dısında yasayan Rusların çıkarlarının bulundukları ülkelerde (eski SSCB ülkeleri) korunması olmustur. Eski SSCB ülkelerinde yaklasık 30 milyon Rus kökenli insan yasamaktadır. Ukrayna’da 9 milyon, Kazakistan’da 4 milyon, Beyaz Rusya’da 1,5 milyon, Kırgızistan’da 500.000, Özbekistan’da 800.000 ve Tacikistan’da ise 50.000 kisilik Rus nüfus yasamaktadır. Bununla birlikte Moldova’nın ayrılıkçı Transdinyester bölgesinde yasayan 500.000 kisinin 180.000’i Rus’tur.17 Baltık ülkeleri Estonya’da 350.000, Letonya’da 800.000 ve Litvanya’da da 220.000 Rus kökenli insan yasamaktadır.18 Moskova yönetimi Rusya Federasyonu dısında yasayan bu Rus nüfusun haklarını korumak ve çıkarlarını takip etmek için “ Yakın Çevre ” politikası olarak bilinen dıs politika doktrinini açıklamıstır. 

Bu kapsamda Moskova Rus kökenli insanların yasadığı Baltık ülkeleri, Beyaz Rusya, Ukrayna, Moldova, Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgelerini yakın çevre olarak tanımlamıstır. Bu bölgeler Moskova’nın yakın çıkar alanı olarak görülmüs ve diğer küresel ve bölgesel aktörlerin bu bölgelerde etkinlik kurmasına Moskova her zaman karsı çıkmıstır. Fakat Estonya, Letonya ve Litvanya’nın NATO ve AB üyeliği Moskova’nın bu hedefe ulaşmasını engellemistir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***