Kafkasya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kafkasya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Osmanlı’nın Cihan Harbinin “ Hikâye” si BÖLÜM 2


 Osmanlı’nın Cihan Harbinin “ Hikâye” si 
BÖLÜM 2


   Şehit haberinin ulaştığı evler, daima onurlu ve Hakk’a teslimdir. Feryad, figân şehid ailesine yakıştırılmaz. Tüm güçlüğe rağmen herkes ölçüyü muhafaza 
eder: “ Şehit Validesi ”12, “ Zeynep Kadın ”13, “ Son Görüş ”14 

Zeynep Kadın, bir akşam vakti köyün ihtiyar jandarmasının kendini köy odasına davet edişiyle endişelenir. Evde gelini bugün yarın doğuracak hâldedir. Ona endişesini sezdirmeden çağrıldığı yere gider. Köyün imamı, oğlunun şehadeti haberini verecektir. Zeynep Kadın, adeta çöker. Jandarma ve İmam Efendi bir müddet onu ağlaması, boşalması için yalnız bırakırlar; ancak az sonra, gelininin hamile oluşunu hatırlatarak sükûnet tavsiye ederler. Tavsiye kolay, uygulama zordur. Zeynep Kadın, evinin yolunu tutar. İçeri girerken merakla bekleyen gelinine her şeyin yolunda olduğunu; ancak az evvel ayağını burktuğunu ve acısına dayanamadığını söyler. Bütün gece, “Ah evladım!” yerine “Ah ayağım” diyerek ağlar. 

“ Son Görüş ”te ise Erzincan’a, oğlunuz Erzurum’daki hastaneye yaralı getirildi, haberi üzerine evladına ulaşmak için at üstünde kilometrelerce durmadan yol alan ihtiyar baba, hastanede oğlunun ruhunu teslim ettiğini ve yıkanmak üzere alt kata indirildiğini öğrenecek, gözlerinden dökülen sessiz yaşlarla oğlunun yaralı bedenini yıkayacaktır. 

Şehâdet bir bakıma net bir haberdir. Bu haberi alamayan ve cephedeki evladıyla irtibatları kesilen ailelerin en korktukları şey, çocuklarının düşman tarafına 
esir düşmesi hâlidir. Bilhassa 93 Harbinin esirlerinden intikal eden hikâyeler, aileleri fazlasıyla tedirgin eder. Esir askerlerimizin çektikleri maddî zaruretler ve onlara yapılması gereken yardım hikâyeler de konu edinilmiştir. 

Hikâyelerde esir askerlerimizi ve ihtiyaçlarını nazara veren üç metin vardır. Bu üç metnin de okuyucuyu uyandırmaya yönelik propaganda metinler olduğunu düşünüyoruz: “ Beyaz Güvercinler ”15, “ Esirin Anası ”16, “ Yetîmenin Bayramlığı ”17. 

“Beyaz Güvercinler”de iki beyaz güvercininden birini satarak esirlere yardım gönderen kahramanımız, diğer güvercininin eşinden ayrılığa dayanamayıp 
öldüğünü görür. “Esirin Anası” ise, elinde avucunda iki keçisi dışında hiçbir şeyi olmayan ve sokakta bir dilenciyi andıran ihtiyar kadının keçilerini satarak Hilâli Ahmer merkezine ulaşmaya çalışması, oğlu ve kimsesiz arkadaşları için yardım kolisi göndermesi anlatılır. “Yetîmenin Bayramlığı”, harp gazisi babaları ile birlikte annelerinin mezarını ziyarete giden iki kız çocuğunun yol kenarında esir oğlundan gelen mektubu okutan ihtiyar kadının çamaşır isteyen oğluna bunu nasıl göndereceğinin telaşına girişini görmeleri ve üzülerek her çocuğun bayramlık paralarını vermesiyle fakir esirlerimizin bir parça rahat edeceğini hatırlatmalarını içerir. 

Cephe manzaraları ve sıcak harp sahneleri okuyucuyu heyecanlandıran ve yaşanan harbi daha iyi anlamasını sağlayan metinlerdir. Tabi bu sahneler çoğunlukla kahramanlıklarla doludur: “Bir Gazinin Hatıratı”18, “SonTebessüm”19 , “Türk’ün Gazası”20, “İki Lâlenin Hikâyesi”21, “Bir Genç Zabitin Defterinden”22, “Yaralı Arslan”23, “Ateş Böcekleri”24, “Anlamak İçin”25, “Fazıl Ferid’in Gazası”26 

Son üç harbin gazilerinin günlük hayata, geçim telâşına yeniden dahil oluşları ve halktan gördükleri duyarsız muameleler de hikâyecilerin nazarından kaçmamıştır. Onlarca yara ile ölümden dönen bu kahraman gaziler, uğruna harp ettikleri vatandaşların tavırları karşısında şehit olup cephede kalmadıklarına üzülürler: “Kaç Yerinden?”27, “Dokunma Belki Bir Kahramandır”28, “İki Defada Dokuz Yara Bir Kol”29 

Kahramanın bir sandalcıya öfkelenip vuracakken bir anda arkadaşının “Dokunma belki bir kahramandır!” uyarısı ve ardından anlattığı hikâye, savaş gazilerimizin durumunu anlatan en ustalıklı metinlerden biridir. Kahramanımızın arkadaşı, bir akşamüzeri önceden anlaştığı bir arabacının işi ağırdan alması üzerine zabıta zoru ile onu yola çıkarışını, yol boyu arabacıyı birçok kez azarlayıp tahkir ettikten sonra onun cephe cephe dolaşmış vücudu harp yaraları ile dolu bir gazi olduğunu öğrenişini anlatır. Bu durum, onu kahredecektir. 

“İşte bu geceden sonra, aziz dost, işte bu geceden sonra düşündüm ki memleketin her tarafı böyle kahramanlarla doludur. Yarın büsbütün, her taraf bunlarla dolacak. Biz birisine bir iş tahmil ederken korkacağız ki o kahraman lardan biri olmasın, bir başkasını azarlarken düşüneceğiz ki belki Çanakkale harbinde döğüştü. Bir sandalcının başına yumruğumuzu indirirken birden hatırımıza gelecek ki belki Anadolu müdafaasında bulundu, işte onun için demin sana “Dokunma belki bir kahramandır.” dedim.”30 

Evine cephede bırakılmış bir uzuvla eksik dönen de vardır, döner dönmez hayata gözlerini yuman da. Bir de ailesine kavuşup aklı ve ruhu cephede kalan, bir an önce harp meydanına ulaşmayı isteyenler… “Sılada”31, harpten izinli evlerine dönen üç hemşehrinin hikâyesidir. Evlerine döndüklerine sevinemezler; çünkü senelerdir cephede bir amaç etrafında yaşamaya alışmışlardır. Köylerinde, evlerinde her şey onlara anlamsız gelir. Eşleriyle, akrabalarıyla tartışırlar. İyileşip izinlerinin bitmesini dört gözle beklemektedirler. Bu hikâye de Yakub Kadri’nin insana dair farklı psikolojileri yakalayışının enteresan örneklerindendir. Yakub Kadri, insanın görünen yanının ardındaki incelikleri yakalamada mahirdir. “Küçük Zabit”32 de bu hikâyelerdendir. Yazar burada İstanbul’un narin, alfranga, şık beylerinden birini Çanakkale cephesinde kendisine İstanbul’un nezih yerlerinde uzun yıllar yoldaşlık eden Fransız dostuyla süngü savaşında karşılaştıracak ve küçük zabiti bu cidal sırasında büyütecektir. Küçük zabit, artık bambaşka biridir. Harp birçok kişiyi değiştirmiş, kendine getirmiş, birçok bakımdan bilinçlendirmiştir. 

Gençlerin milletlerine karşı sorumluluklarını yeni baştan fark edişlerine bir örnek de Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Sümbül Kokusu”33 adlı hikâyesinde önümüze çıkar. Budapeşte Darülfünûnunda talebe iki gencimiz, gazetelerden edindikleri Çanakkale ve Dersaâdet haberleri ile perîşandırlar. Pencere önünde saksıdaki sümbülün kokusu iki genci bir anda İstanbul’a götürür. İstanbul kaybediliyorsa yaşamak alçaklıktır, diyen Hüseyin Arif’i Mehmet Siyavuş kendine getirir. Aslında vatan müdafaa edilmek zamanı iken başka bir memlekette durmak alçaklıktır. İki genç apar topar hazırlanırlar, öğrencilikleri sebebiyle tecil edilen askerliklerini bozarak gönüllü yola çıkarlar. 

“Onbaşı Ali’nin Gördükleri”34 ise Yemen’de harp eden Ali’nin Bursa’daki köyüne dönüşünde köylülerine nasıl cennet gibi bereketli topraklarda yaşadıklarını 
anlatmaya çalıştığını görürüz. Çöllerden ve çöl insanlarından bahseden Ali’nin, yemek diye yenilen şeyleri, susuzluğu ve fakirliği anlatıp vatanın kıymetini bilmek lüzumunu hatırlatması, daha fazla gayret etmek gerektiğini söylemesi, başka diyarlara giden askerlerimizin ufuklarının açıldığını da düşündürüyor. 

Tüm olumsuzluklara rağmen hikâyeler ümit tavsiye eder. Ümidini yitiren her şeyini yitirmiş demektir. Hikâyeler, ümitsizliğe karşı savaşırlar. 
Çanakkale Cephesi, ümit tazelemek için oldukça önemlidir. “Rahat Döşeği”35,
“Çanakkale’den Sonra”36, “Müjde”37, “Mustafa’nın Hilesi”38, “Altıpatlar”39, bu yoldaki hikâyelerdir. 

“Mustafa’nın Hilesi”nde, Kastamonulu bir erin su taşıyan eşeğiyle düşman safına yanlışlıkla dalması ve düşman askerlerinin ellerinden zekâsıyla sağ salim kurtuluşu esprili bir şekilde anlatılır. Böyle zekî erleri olan bir ordu elbette muvaffak olacaktır. “Altıpatlar” ise teknik üstünlüğün değil vatan sevgisinin getirdiği delice cesaretin memleketi kurtaracağına işaret eder. “Müjde”, Çanakkale Cephesini ziyarete giden sanatçı heyetinin bir aralık gökyüzüne bulutlarla yazılmış “fethun karîb” (fetih yakındır) ifadesini görmeleri ve Allah’ın 
yardımının yakında olacağına dair bir işaret aldıklarını düşünmelerini sağlar:“Genç şairler, karargâhlarında kumandanlara, siperlerde zabitlere, neferlere hep parlak, mavi göğün -o gelirken gördükleri- büyük müjdesini büyük bir imanla, büyük bir samimiyetle anlatıyorlar, onları da kendileri gibi bu büyük mucizeye inandırıyorlardı. Orada, Çanakkale’de ezeliyet fecrine giden gizli 
manevi yollara benzeyen uzun, nihayetsiz siperler içinde benim de –bilmem nasıl oldu- gelirken gördüğüm şeyin Tanrı eliyle yazılmış “fethun karîb” müjdesi olduğuna şüphem kalmadı.” 40 

“Çanakkale’den Sonra”da ise ülkesinden ve insanından uzun vakittir bütün ümidini kesmiş, İstanbul’un ve memleketin işgâlini, kendisinin de ölümünü bekleyen bir adamın Çanakkale’deki muazzam netice karşısında kendine, milletine ve istikbale inancının oluşması ve ilerlemiş yaşına rağmen evlenerek yeni bir hayata başlaması anlatılır. Kahramanımızın bir kızı olur ve ismini Mefkûre verir. Gerçekten de Çanakkale zaferi Türkler için tek başına Birinci Dünya Savaşı’nın neticesidir. Harp sonundaki anlaşmalarda masa başında ortaya çıkan sonuç ne olursa olsun bu cephe, milletin kendine itimadını yeniden kazandırmış, Millî Mücadele bu sayede gerçekleşebilmiştir.41 

Sonuç Yerine 

Yukarıda Osmanlı’nın Cihan Harbinin hikâyesi anlatılmaya çalışıldı. Hiçbir harbin hikâyesi iç ferahlatıcı değildir. Bu harp de öyle. Üstelik Birinci Dünya Savaşı sonrası yapılan anlaşmalar, Türk’ün tüm gayretine rağmen, Anadolu’yu Türklere bırakmaz. Bu, yeni bir varoluş kavgasını daha tetikler. Bitti zannedilen bir hikâyeden Millî Mücadele ile yeni bir kutlu can doğar. 

Dört sene boyunca harbe dair yazılan hikâyelerin azlığı düşündürücüdür. Yine de bu hikâyeler aracılığıyla Türk hikâyesinde İstanbul’un dışına çıkıldığı, yeni insanlar, yeni mekânlar ve yeni konular yakalandığı bir gerçektir. Cephe hikâyeleri içerisinde en fazla Çanakkale cephesi konu edinilmiştir. 

Anadolu ise gönüllü asker alımları ve şehit yakınları noktasında gündeme gelmiştir. Hikâyelerdeki ortak ruh millî birlik ve beraberlik, ayrıca Allah’ın yardımına duyulan ihtiyaçtır. 

Birinci Dünya Savaşının hikâyesini yazan kalemlerle Birinci Dünya Savaşının romanını yazan kalemlerin farklı meseleler üzerinde yoğunlaştıklarını görülür. Romanlarda, hikâyelerde önümüze çıkan meselelerden farklı olarak İstanbul’un işgâli ve savaş esnasındaki İstanbul, daha yoğun olarak işlenir. Bu romanlarda sıkça karşımıza çıkan İstanbul’un kıtlık günleri, harp zenginleri, vagon ticareti, işgal gücü askerleri ile bir kısım Müslüman ahâlinin münasebetleri hikâyelerde yer almamıştır. Hikâyelerde önümüze çıkan Anadolu ve farklı cephe manzaraları da romanlarda fazla detaylandırılmaz. Hikâye, tür olarak yine kenarda kalmış küçük insan üzerinden maksadını aktarır. 


DİPNOTLAR;


1 Ceyhan, Nesime; II. Meşrûtiyet Dönemi Türk Hikâyesi (1908-1918), İst. 2009, Selis Yay. s.43./ Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “Basın” Maddesi, 
C.1, Dergâh Yay., İst.1997, s.322. 
2 Köroğlu, Erol; Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Propagandadan Millî Kimlik İnşasına, İletişim Yay., İst.2004., s.46-61. 
3 a.g.e. s.52. 
4 Harb Mecmuası, (Haz. Ali Fuat Bilkan, Ömer Çakır) , Kaynak Yay., İst.2004. 
5 Çakır, Ömer; Türk Şiirinde Çanakkale Muharebeleri, AKM Yay., Ank.2004. 
6, Çalışma boyunca Nesîme Ceyhan’ın, Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler 3, 1. Dünya Savaşı Hikâyeleri, ( Selis Yay., İst.2007) adlı kitabında yer alan 
hikâyelerden yararlanılacaktır: Âkil Koyuncu, “Bir Azizlik”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915. 
7 Ceyhan, a.g.e. (F(e). Celâleddin, “Mustafa’nın Hilesi”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915.) 
8 Ceyhan, a.g.e. (Recâizâde Ercümend Ekrem, “Ahmed bin Hamud”, Donanma, Nu:106, 16 Temmuz 1331/1915, s.888-889.) 
9 Ceyhan, a.g.e.(Salime Servet Seyfi, “Oğlumu Hududa Gönderdikten Sonra”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915. ) 
10 Ceyhan, a.g.e. (Raif Necdet, Ufûl, “Anadolu’nun Mezarı”, Resimli Kitap Matbaası, İst.1329/1914, s.236-255.) 
11 Ceyhan, a.g.e. (Raif Necdet, Ufûl, “Anadolu’nun Mezarı”, Resimli Kitap Matbaası, İst.1329/1914, s.188-189.) 
12 Ceyhan, a.g.e. (Enis Tahsin, “Şehit Validesi”, Sabah, 19 Eylül 1331/2 Teşrinievvel 1915.) 
13 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Zeynep Kadın”, İkdam, Nu:6999, 7 Ağustos 1916.) 
14 Ceyhan, a.g.e. Hasan Dündar, “Son Görüş”, Türk Yurdu, C:14, Nu:8, 15 Haziran 1338/15 Haziran 1918.) 
15 Ceyhan, a.g.e. (Arif Oruç, “Beyaz Güvercinler”, Sabah, Nu: 9593, 29 Temmuz 1916.) 
16 Ceyhan, a.g.e. (Arif Oruç, “Esirin Anası”, Sabah, Nu:9588, 24 Temmuz 1916.) 
17 Ceyhan, a.g.e. (Arif Oruç, “Yetîmenin Bayramlığı”, Sabah, Nu:9597, 4 Ağustos 1916. ) 
18 Ceyhan, a.g.e. (yazarı belli değil), “Bir Gazinin Hatıratı”, Sabah, Nu:9426, 25 Teşrinisani 1331/8 Kanunuevvel1915. ) 
19 Ceyhan, a.g.e. Enis Tahsin, “Son Tebessüm”, Sabah, Nu:9348, 8 Eylül 1331/21 Eylül 1915. 
20 Ceyhan, a.g.e. Fâzıl Turgut, Donanma, Nu:92/44-93/45, 23 Nisan 1331/6 Mayıs 1915, s.292294. 
21 Ceyhan, a.g.e. (Hüseyin Râgıb, “İki Lâlenin Hikâyesi”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915.) 
22 Ceyhan, a.g.e. (Sadiye, “Bir Genç Zabitin Defterinden”, Sabah, Nu:9709-9710, 13-14 Teşrinisani 1332/26-27 Teşrinisani 1916.) 
23 Ceyhan, a.g.e. (Arif Oruç, “Yaralı Arslan”, Sabah, Nu:9300, 23 Temmuz 1331/4 Ağustos 1915.) 
24 Ceyhan, a.g.e. ((yazarı belli değil), “Ateş Böcekleri”, Tanin, Nu:2768, 14 Ağustos 1332/27 Ağustos 1916. ) 
25 Ceyhan, a.g.e. (Aziz Hüdâî, “Anlamak İçin”, Talebe Defteri, Nu:40, 10 Mayıs 1333/23 Mayıs 1917, s.641-642.) 
26 Ceyhan, a.g.e. (Fatma Hayrünnisa, “Fâzıl Ferid’in Gazası”, Donanma, Nu:18, Nisan 1333/1917, s.282-284. ) 
27 Ceyhan, a.g.e. (Ömer Seyfeddin, “Kaç Yerinden”, Yeni Mecmua, C:1, Nu:9, 6 Eylül 1917, s.178180.) 
28 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Dokunma Belki Bir Kahramandır”, İkdam, Nu:5965, 19 Haziran 1916.) 
29 Ceyhan, a.g.e. (Emin Ali, “İki Defada Dokuz Yara Bir Kol”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915.) 
30 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Dokunma Belki Bir Kahramandır”, İkdam, Nu:5965, 19 Haziran 1916.) 
31 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Sılada”, İkdam, Nu:6970, 7 Temmuz 1916. ) 
32 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Küçük Zabit”, İkdam, Nu:6966, 3 Temmuz 1916.) 
33 Ceyhan, a.g.e. (Müftüoğlu Ahmet Hikmet, “Sümbül Kokusu”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915. ) 
34 Ceyhan, a.g.e. (Ali Suad, “Onbaşı Ali’nin Gördükleri”, Halka Doğru, Nu:15, 17 Temmuz 1329/30 Temmuz 1913, s.116-118.) 
35 Ceyhan, a.g.e. (Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Çağlayanlar, “Rahat Döşeği”, Kültür Bakanlığı Yay., Ank.1990, s.120-123.) 
36 Ceyhan, a.g.e. (Ömer Seyfeddin, “Çanakkale’den Sonra”, Yeni Mecmua, C:1, Nu:6, 16 Ağustos 1917, s.119-120.) 
37 Ceyhan, a.g.e. (Ömer Seyfeddin, “Müjde”, C:2, Nu:36, 21 Mart 1918, s.196.) 
38 Ceyhan, a.g.e. (F(e). Celâleddin, “Mustafa’nın Hilesi”, Yeni Mecmua (Çanakkale Nüsha-i Favkalâdesi), İst. Nu:5/18, Mart 1331/1915.) 
39 Ceyhan, a.g.e. (Yakub Kadri, “Altıpatlar”, İkdam, Nu:6984, 2 Temmuz 1916.) 
40 Ceyhan, a.g.e. (Ömer Seyfeddin, “Müjde”, C:2, Nu:36, 21 Mart 1918, s.196.) 
41 Yukarıda bütün hikâyelere yer verilmemiştir. Birinci Dünya Savaşı hikâyeleri için bkz. Nesîme Ceyhan, Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler 3, 
1. Dünya Savaşı Hikâyeleri, Selis Yay., İst.2007. 


Kaynaklar 


Ceyhan, Nesime, II. Meşrûtiyet Dönemi Türk Hikâyesi (1908-1918), İst. 2009, Selis Yay. 
Ceyhan, Nesime, Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler 3, 1. Dünya Savaşı Hikâyeleri, Selis Yay., İst.2007. 
Çakır, Ömer, Türk Şiirinde Çanakkale Muharebeleri, AKM Yay., Ank.2004. 
Köroğlu, Erol, Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Propagandadan Millî kimlik İnşasına, İletişim Yay., İst.2004. 
Harb Mecmuası, (Haz. Ali Fuat Bilkan, Ömer Çakır) , Kaynak Yay., İst.2004. 
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “Basın” Maddesi, C.1, Dergâh Yay., İst.1997. 


***

Osmanlı’nın Cihan Harbinin “ Hikâye” si BÖLÜM 1




Osmanlı’nın Cihan Harbinin “Hikâye”si 



*Nesîme Ceyhan Akça 
*Doç. Dr. Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 


Özet 

Birinci Dünya Savaşı, 1914-1918 yılları, Osmanlı’nın parçalanma ve yok edilme sürecinin en sıcak seneleridir. Üç kıtanın ihtiyar efendisi, bedeninin birçok 
yerinden yaralanarak, ihanete uğrayarak, zulüm görerek ve ancak bir cihan harbinin neticesinde alt edilebilir. Bir asır her gün tekrar edilen “hasta adam” ifadesi hakikate dönüştürülür ve çözülmesi zaruri görülen “şark meselesi” çözülür. Osmanlı Devleti, bir cihan harbi hikâyesiyle miadını doldurur. Öngörülemeyen, tahmin edilemeyen ise, bu milletin yeni bir devletle nefes almaya devam etmesidir. 

Bu çalışmamızda 1914-1918 yıllarında Osmanlı’nın neredeyse on cephede gerçekleşen dünya savaşı mücadelesi, harple eşzamanlı olarak basına yansıyan 
hikâyelerle gözler önüne getirilmeye çalışılacaktır. Harp hikâyelerinin genel hüviyetini taşıyan bu hikâyeler, zamana şahitlik etmesi ve o günlerin toplum 
psikolojisini aksettirmesi bakımından önemlidir. Edebî eserlerin tarihi vesika sayılamayacağı malumdur; ancak bu metinler, realist gözlemlerin mahsulü 
olmaları münasebetiyle tarih yazıcılarının ihmal ettiği anları gerçeğin kalemiyle aktarmaktan geri durmamışlardır. 
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı, hikâye, edebiyat. 

GİRİŞ

Osmanlı Devleti, bir oldu bitti ile Birinci Dünya Savaşı’na dâhil edildiğinde Afrika’daki son Osmanlı toprağı Trablusgarp elimizden çıkalı üç, 
Balkanları kaybedeli bir sene olmuştur. Ordu ve halk daralan coğrafyadan, kötüye giden ekonomiden, siyasî istikrarsızlıktan, İstanbul ve Anadolu’ya 
yığılan harp muhacirlerinden bizardır. Yeni bir harp, hele bir cihan harbi işleri çok daha kötüye götürecektir. 93 Harbinden o güne Anadolu, bir 
kuşak dedelerine, sonra oğullarına şimdi ise o şehit dedelerin torunlarına göz diken harbe kuşkudan çok öfkeyle bakmaktadır. Tüm bunlara rağmen 
Almanların malum Goben ve Breslav zırhlılarını satın alınmış, Yavuz ve Midilli adlarıyla Türk bayrağı çektirip Karadeniz’de Odesa ve Sivastopol şehirlerini bombardıman edilişle birlikte –biz bombalamasak da zırhlılar Türk bayrağı taşımaktadır- cihan harbinin tam içine dalmış olunuyor. 

Dünya İttifak ve İtilâf ülkeleri olarak ayrılırken; Türkler, Almanlar için birçok cephede Türk askerine sırt verip rahatlama demekti. Türklerse yaklaştıkları; 
ancak ilgi görmedikleri İngiltere ve Fransa’dan sonra Almanya ile bu koca harbin ortasında mutlak bir parçalanmadan korunmayı ve belki kaybedilen Balkan topraklarını yeniden kazanmayı hesap ettiler. Bu feci harp, başta Çanakkale ve Sarıkamış olmak üzere Lübnan, Beyrut, Filistin, Suriye, Irak, Hicaz, Mısır, Yemen, Kafkasya, Galiçya ve Romanya’da şehitlikler bırakmamıza yol açmıştır. Bazı cephelerde kazanılan mutlak zafere rağmen, savaş sonunda mağlup tarafta oluşumuz bizi de mağlubiyete mahkûm etmiş, 1918’de İstanbul’un işgâline engel olunamadı. 

Basın, Sansür, Propaganda ve Edebiyat 

Basın, bugün olduğu gibi Osmanlı Devletinde önemli bir toplumsal bilinçlendirme ve yönlendirme aracıdır. İkinci Meşrûtiyet’in ilânının ardından gazete ve dergi çıkartmayla alâkalı hukukî prosedürün hafiflemesi üzerine yaşanan yayın patlaması (Hürriyet’in ilânından 31 Mart vakasına kadar süreli yayınların altı’dan üç yüz elli üç dergi ve gazeteye çıkması) ilerleyen günlerde sakinleşecek, 1910’da 130, 1912’de 124, 1912’de 45, 1913’te 92 ve 1914’te 75 yayın, basında boy gösterecektir.1 Birinci Dünya Savaşına girene kadar, 1909’dan 1912’ye uzun ve 1913’te ise kısa süreli sansürle karşı karşıya kalan matbuat, savaştan sonra uzun bir süre devam edecek olan askerî sansür dönemine girer. 1915’te 6, 1916’da ise sadece 8 gazete ve dergi yayımlanabilmiştir. Süreli yayınlarda düşüş sadece sansür sebebiyle değildir. Yaşanan ekonomik kriz de önemli bir etkendir. Çıkabilen gazetelerin boyutlarının dergi boyutuna düşürülmesi ve sayfa sayılarının azaltılması da bunun bir göstergesidir. 

Birinci Dünya Savaşının baş aktörleri Almanya ve İngiltere’nin, basını önemli harp propaganda aracı olarak kullanmalarına rağmen Osmanlı Devleti bu hususu ağır sansür bağı sebebiyle değerlendirememiştir. Almanya, müttefikimiz olarak propaganda faaliyeti olarak İstanbul’da kitap ve resim sergileri açmak, danışma büroları ile savaşın gidişatı hakkında halkı bilinçlendirmeye çalışmak gibi faaliyetler gerçekleştirmiştir; ancak İttihat Terakki Hükümeti bu konuda çok zayıf kalmıştır.2 

Cephede askerin şevklenmesi, cephe gerisinde halkın ümidini yitirmemesi ve halkın cepheyi maddi manevi desteklemesi için soyut harp mefhumu 
ile somut halk arasında bir irtibata ihtiyaç vardır. Bu, edebî metinle gerçekleşebilecektir. Oysa hem azalan yayın araçları hem de bu yayınlar 
üzerindeki yoğun sansür edebiyatçıları ve yayıncıları suskunluğa itmektedir. Ziya Gökalp’in 1916’da Harp Mecmuası’nda yayımladığı “Asker ve Şair” adlı şiiri devrin tüm ediplerine atılan bir tokat gibidir. “Şairin bu askere dikkatle bakmasını emreden Gökalp, asıl şairin, “sezdiği ve duyduğu” için bu asker olduğunu söyler. Bu asker, uyurken bile elinden düşürmediği bombasıyla şiir yazmakta, ilhamını vatanından almakta, uyurken bile savaş rüyaları görmektedir. Bu asker belki birazdan ülkesi için şehit olacak ve tarihe geçecektir. Oysa o, orada vatan için canını verirken, şair burada o asker için destan yazmaya üşenmektedir. Gökalp, şiirini bir tehditle bitirir: Üşengeç şairin kalemini elinden almalı ve onu cepheye göndererek orada ölen askerlere mezar kazdırmalıdır.”3 Bu tehdit tabii ki sadece Türk şairi için değildir. Topyekûn tüm edipler vazifelerini hatırlamalıdır. 

İttihat Terakki’nin harp propagandasına ve edebiyatçıların yaşanan harbe yönelik edebî faaliyetlerde bulunmalarına dair hiçbir faaliyeti olmamıştır diyemeyiz. 
Sınırlı da olsa bu faaliyetler şu şekilde sıralanabilir: 

1-Harp Mecmuası’nın yayımlanması. Hükümet ve ordunun 1915 yılında yayımlamaya başladığı Harp Mecmuası, yayın yapmanın çok güç olduğu 
bir dönemde iyi cins kâğıda cephe fotoğrafları ve asker fotoğraflarıyla birlikte basılan, cepheden haber veren önemli bir çalışmadır.4 

2- Edebiyatçılara halkı ve askerî yüreklendirmeye yönelik sipariş usulü kitap yazdırılması. Kitap yazıldığında yazarına yüklü telif ödenir. Kitap, Harbiye Nezareti tarafından satın alınarak basılıp orduya dağıtılır. 

3- Çanakkale Cephesine ziyarete götürülen sanatçılar heyeti: Haziran 1915’te otuz kadar isme gönderilen davet mektubuna on sekiz kişi mukabele eder ve heyet cephe gerisini ve cepheyi gözlemek ve bu geziden hareketle edebî eser vücuda getirmekle görevlendirilir. 5 

Tüm bu faaliyetleri yok saymak mümkün değildir; ancak yeterli olmadığı aşikârdır. Birinci Dünya Savaşı süresince Osmanlı basınında harbe dair 
hikâye türünde sadece kırk sekiz metne tesadüf etmemiz bunun en önemli göstergesidir. Titiz taramalarımıza rağmen gözden kaçmış hikâyeler de 
olabilir; ancak bu da dört yıl süren ölüm kalım mücadelemizin hikâyesi olarak yine de oldukça düşük bir rakamdır. 

Birinci Dünya Savaşının “Hikâye”si 

Harp hikâyesi, harp edebiyatı genel başlığının bir şubesi olarak düşünülebilir. Harbin yaşandığı yıllarda kaleme alınmış, hadiselerin tüm sıcaklığı yazılan ların üzerlerinde iken, henüz yaşananların gerisindeki siyasî sebepler çok netleşmemişken ve sadece vatana dair hassasiyetlerin en zirvede hissedildiği metinlerdir bunlar. Eserler, yazarların siyasal yahut askerî erk tarafından sistematik yönlendirilmeleri ile kaleme alınabilecekleri gibi, yazarların 
tamamen bireysel sorumluluk hisleri ve harbe dair duyarlılıkları ile de yazılabilirler. Sadece harp yıllarında kaleme sarılan ve sonrasında yayın dünyasında görünmeyen birçok yazar vardır. 

Bizde 1911’den başlayarak on yıl süresince art arda yaşanan harpler, harple eş zamanlı ve içinde bulunulan harbi konu edinen metinlerin yazılmalarına 
sebep olmuştur. Balkan Savaşları başladığında Trablusgarp Savaşı; Birinci Dünya Savaşı başladığında Balkan Savaşı; Millî Mücadele senelerinde de Birinci Dünya Savaşı edebî eserin gündeminden ayrılmıştır. Her biri diğerinden daha endişe verici ve vatan coğrafyasını daraltıcı bu harpler, gelenin gideni arattığı bir güçlüğü beraberinde taşımıştır. Bu bağlamda Birinci Dünya Savaşı ile ilgili hikâyeler, 1914-1918 yılları arasında yazılır ve büyük ölçüde tamamlanır. Roman, daha farklı bir süreç yaşar. 

Birinci Dünya Savaşı hikâyelerine baktığımızda yazar olarak şu isimlere tesadüf ederiz: Aziz Hüdâi, A(yın) Ali, F(alih) R(ıfkı), Arif Oruç, Ali Suad, A(yın) Kemâl, M(im) N(un), Gazzeli Cemâl, Recâizâde Ercümend Ekrem, E(lif) T(e), Enis Tahsin, Fazıl Turgut, Ömer Seyfeddin, Yakup Kadri, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Hüseyin Ragıb, Hâlide Edib, Emine Semiha, F(e) Celâleddin), Akil Koyuncu, Salime Servet Seyfi, Aka Gündüz, Emin Ali, Fatma Hayrünnisa, Hasan Dündar, Sadiye, Raif Necdet. Yazarı belli olmayan hikâyeler de mevcuttur. Devrin hikâye yazarlarından Cemil Süleyman’ın Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşına asker olarak bizzat katıldığını, buna karşılık devrin basınında harple uzaktan yakından 
ilgisi olmayan hikâyeler yayımladığını; Mehmet Rauf’un, Refik Hâlid’in, Hüseyin Rahmi’nin ise büyük harbin telaşıyla pek ilgilenmediklerini görürüz. 


Birinci Dünya Savaşı seneleri boyunca Osmanlı matbuatında bu savaşa dair yayımlanan hikâyelerin azlığı genel olarak cephelerden gelen haberlerin 
olumsuz oluşuyla da ilişkilendirilebilir. Çünkü Çanakkale Cephesi ile ilgili hikâyeler 48 hikâye içerisinde 16 rakamıyla epey bir yekûn tutar ki Çanakkale Cephesi çok çetin ve fakat zaferle neticelenen bir cephedir. Aslında herkes bir parça ümidin peşindedir. 

Çanakkale Cephesinin anlatıldığı hikâyelerden başka herhangi bir cephenin anılmadan genel olarak Birinci Dünya Savaşı atmosferine yer veren hikâyeler, Filistin-Suriye Cephesini, Doğu Cephesini, Yemen’i, Lübnan’ı, Irak Cephesini ve burada yaşananları anlatan hikâyeler mevcuttur. Elbette yazarların tamamı, bahsi geçen cephelerde bulunmuş değillerdir. İçlerinden bir kısmı belki bu toprakları tanımıştır; ancak genel olarak yazarlar, oralardan gazeteler ve mektuplar aracılığıyla alınan havadislere ve hayâl dünyalarına dayanarak bu metinleri kurgularlar. Daha on yıl öncesine kadar Türk tahkiyesi İstanbul’dan başka mekân tanımazken harpler, Trablusgarp’ten Balkanlara ve cihan harbinin diğer cephelerine Türk okuyucusunu taşımaya başlamıştır. Hikâyelerde cephedekileri bekleyenler yahut cepheye asker gönderenler sebebiyle Anadolu’nun köyleri; yaralılar sebebiyle hastaneler yahut cephe gerisinde yaralılarla dolu revirler; İstanbul’da esirlere yardım gönderen Hilâli Ahmer merkezi de diğer mekânlar olarak anılabilir. 

Uzak coğrafyalardaki cephelerde bedenini türlü kahramanlıklarla feda eden Anadolu askerleri, mahzun ve gariplik vurgusuyla sunulurken Çanakkale’nin kahramanları daha coşkulu ve emin takdim edilir. Hatta Çanakkale cephesiyle ilgili esprili olaylar da aktarılır: “Bir Azizlik” 

“Mustafa’nın Hilesi”7 

Çanakkale Cephesi hikâyeleri, Türk’ün ne muazzam bir asker kitlesi ile mücadele etiğinin ve harbin ahlâktan yoksun yüzünün de göstergesidir. Fransız ve İngiliz müstemlekelerinden kandırılarak getirilen Müslüman ahâlinin karşılarında Müslümanlar olduğunu fark edişleri iç burkucudur. “Ahmed bin Hamud”8, bu zulmün hikâyesidir. Afrika içlerinden İslâm’ın halifesine yardım edecekleri inancıyla gemilere bindirilen yüzlerce siyâhî Müslüman, çatışma gününün akşamında siperlerin gerisinden yükselen ezan sesi ile kime karşı savaştıklarını anlayacaklar, bir kısmı Türkler safına geçecek bir kısmı ise intiharı seçecektir. 

Çanakkale cephesi, Anadolu’nun ve Osmanlı’nın çevre topraklarından birçok gönüllü askerin şehadet mekânı olmuştur. Bu cephe müthiş bir insan akınına uğramış, ölüm kalım mücadelesine sahne olmuştur. Hikâyelerde Anadolu’dan gönüllü yola çıkan genç neferler Moskof savaşında (93 Harbi) şehit düşmüş dedelerinin yahut sonraki harplerde şehit düşmüş babalarının intikamını almak üzere cephelere aileleri tarafından coşkuyla gönderilirler. Aileler evlatlarını gönderirken adeta sevinir. Şehit haberlerini büyük bir olgunlukla karşılar. Bu romantik bakış, esasında ne kadar doğrudur? Askere gidişi teşvik kokusu hissedilen bu hikâyeler, Anadolu’nun 1914’teki hâli düşünüldüğünde çok gerçekçi kabul edilemez. Şehit oğulların bu kez de kundakta kalmış yavruları yetim büyüyecektir. Anadolu’da çocuklar, son elli senedir babasız büyümeye alışmıştır: “Oğlumu Hududa Gönderdikten Sonra”9. 

Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı’nın harp sahalarının insan kaynağı olan Anadolu, işe yarar insan gücü bakımından oldukça zayıf hâldedir. “Anadolu’nun Mezarı”10, adlı hikâye 1914 Anadolu’sunun hâli perîşânını aksettirmesi bakımından eşsiz bir belge-metindir: 

“Yemen, hatta Arnavutluk Anadolu’nun mezarıdır, derler. Doğru… Fakat bundan daha doğru bir hakikat vardır ki o da Anadolu’nun Yemen’den daha müthiş, daha müfteris bir mezar olmasıdır: Anadolu, evet Anadolu’nun mezarı bizzat Anadolu, 
Anadolu’nun sefalet-i sıhhiye ve iktisadiyyesidir. Gıda namına aç ve boş midesi hatta bazen ot ile dolan, en basit, en iptidai kavâid-i sıhhiyeden bile bîhaber dimağı hurafelerle paslanan mevcutlar memleketi elbette bir diyar değil, bir mezardır. (…)Ahmet Ağa gayet sağlam bir vücuda malik iri bir adam idi. (…) Bu adamın biri kız olmak üzere on dört çocuğu dünyaya gelmiş idi. Yani bir düzineden iki fazla. (…) Fakat ne kadar elim bir ırsî salâbetle pek gürbüz doğan bu on dört çocuğun on üçü cehalet, hıfzıssıhaya adem-i riâyet yüzünden ikişer üçer yaşlarında ölmüş… Yani Anadolu’nun mezarı tatmin edilmek nedir bilmez bir ihtirâs-ı akûr ile bu yavruları da sîne-i müfterisine çekmiş. Cehalet, humma-yı itiyat yalnız bir aileden vatana on iki asker, on iki zekâ, on iki kuvveti kaybettirmiş. İşte Anadolu’nun ufak mikyasta feci ve beliğ bir vefeyât-ı etfâl istatistiki!”11 

Firengi, verem, tifo ve koleranın kol gezdiği Anadolu’da evlat dünyaya getirmek değil, onu hayatta tutmak; daha sonra da besleyip büyütebilmek çok ciddi bir problemken tüm sıkıntılardan sağ salim kurtulmuş ve ele gelmiş bir genci harpte öğütülmek üzere teslim etmek fazlasıyla güçtür. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

25 Şubat 2017 Cumartesi

KAFKASYA BÖLGESİNİN İSTİKRARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER



KAFKASYA BÖLGESİNİN İSTİKRARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER 


Abbas Karaağaçlı*1 
Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 

Özet 

Dünya enerji kaynaklarının küçümsenmeyecek bir kısmı Kafkasya Bölgesinde yer almaktadır. Bölgedeki siyasi, toplumsal veaskeri gelismeler Rusya Federasyonu, Türkiye ve İran basta olmak üzere coğrafyada yer alan ülkelerle birlikte Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’yı derinden etkilemektedir. 

Kafkasya’nın istikrarve güvenliği doğrudan doğruya enerji kaynaklarının ve enerji nakil hatlarının ve güzergâhını istikrarı ile ilintilidir. Bölge güvenliğini etkileyen faktörleri yerel sorunlar olarak: bölgedeki ülkelerin siyasi ve sosyal istikrarsızlığı, ekonomik problemleri, Hazar Denizinin sorunları, Rusya Federasyonunun rolü ve etkisi gibi sıralarsak dıssal etkenleri ise: Basta ABD, Türkiye, İran, İsrail, Avrupa, gibi devletlerin, NATO ve Avrupa Güvenlik ve İsbirliği Örgütlerin etkileri olarak sıralayabiliriz. 

Bu arada Karabağ sorunu, Çeçenistan ve Dağıstan’daki gelismelerle birlikte basta Gürcistan olmak üzere bölge ülkeler de meydana gelen siyasal gelismeler, ayrılıkçı hareketlerin faaliyetleri, etnik ve dinsel azınlıkların sorunları ve etnik çatısmalar bölge istikrarını etkileyen önemli faktörler arasındadır. 

Önceleri Afganistan ve Pakistan günümüzde ise Libya, Yemen, Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki istikrarsızlık ve otorite bosluğunu fırsat bilerek faaliyet alanı bulan köktenci Vahabi, Selefi Terör Örgütlerinin güçlenmesi Kafkasya bölgesinin istikrarını tehdit eden kayda değer gelismelerdir, zirabölgenin inanç yapısı bu tip örgütlenmelere müsait ortam yaratmaktadır. 

Giriş 

Kafkasya Bölgesidağlık bir coğrafya olarak kuzeyden Rusya Federasyonu, güneyden İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye, Doğudan Hazar, batıdan ise Karadeniz ve Azof Denizi ile çevrilidir. Bölge 440 bin kilometre kare alanı kaplamakta ve Kafkasya sıradağları (Abpehsan Dağları) ile ikiye bölünmektedir; Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya. Bölgede 40 milyona yakın insan bulunmaktadır. Dünyanın en büyük gölü niteliğindeki Hazar Gölü 2, İran’ın kuzeyinde Orta Asya ile Kafkasya Bölgesi’nin ortasında yer almaktadır. 

Hazar’ın açık denizlere bağlantısı bulunmamasına rağmen nehirler ve kanallarla Azof Denizi, Karadeniz, Baltık Denizi ve Akdeniz’le bağlantısı vardır. Karadeniz ise Asya ve Avrupa’nın ortasında; Kafkasya’nın batısında; Rusya Federasyonu, Romanya, Bulgaristan, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye’yi çevresine alan bir deniz konumundadır. İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla Akdeniz’e açılan Karadeniz’in Cebelitarık Boğazıyla Atlas Okyanusu’na deniz yolu ulasımı mevcuttur. 

Kafkasya Bölgesi coğrafi olarak Asya’da yer almakta ve bölge ülkeleri coğrafi ve doğal bağlantılarıyla Asya’nın devamı sayılmalarına rağmen Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan kendi talepleri doğrultusunda Avrupa konseyine üye olmus, böylece Avrupa kıtası içerisinde mahsup edilmislerdir. Sovyetler Birliği’nin 1990’ın baslarına çözülmesiyle birlikte Güney Kafkasya’da bağımsız 3 ülke (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) dünya siyasal hayatında yerini alırken Kuzey Kafkasya’da ise Rusya Federasyonu içinde yer alan özerk 
cumhuriyetler ve muhtar bölgeler statülerini korumuslardır. Güney ve Kuzey Kafkasya Bağımsızlık sonrası çok istikrarsız ve sancılı bir tarihi sürece girmistir. Azerbaycan Ermenistan çatısması, (Dağlık Karabağ sorunu ve isgal altındaki Azeri toprakları) Gürcistan’ın toprak bütünlüğü (Osetya, Acaristan ve Abhazya sorunları); Kuzey Kafkasya’da ise basta Çeçenistan sorunu olmak üzere, Dağıstan ve diğer etnik ve mezhepsel çatısmalar bölgenin istikrarını doğrudan tehtid eden unsurlar olarak ortaya çıkmıslardır. Kuskusuz yerel nedenlerin yanı sıra bölge haklarının birbirinde farklı etnik ve dini mensubiyetlerinin bulunması ve batı devletlerinin tahrik ve müdahaleleri bu istikrarsızlığın meydana gelmesinde önemli bir faktördür. 

Bölgenin Ekonomik, Tarihi, Coğrafi ve Kültürel Özellikleri; 

Kafkas isminin etimolojik kökeni hakkında farklı düsünceler bulunmaktadır. Kimileri bu ismin Karadeniz’in güney sahillerinde yasayan Gazgaz kavimlerinden geldiğini ileri sürerken kimileri ise bu ismin İran’daki Gaf Dağı’ndan geldiği tezini ileri sürmektedirler.3 Dünya’da Kafkasya gibi etnik, dilsel ve dinsel çesitliliğe sahip bölgeye rastlamak zordur. Bu duruma, bölgenin dağlık olması ve ulasılması zor coğrafi mekânları bünyesinde barındırması hasebiyle tarihte göçe zorlanmıs pek çok kavme güvenli yasam alanı sağlamıs olmasından 
kaynaklanmaktadır. Orta Asya’dan Avrupa’ya, güneyden kuzeye, Karadeniz kıyılarından Hazar kıyılarına ulasmak isteyen bütün kavimlerin yolu bu coğrafyadan geçmistir. 

Günümüzde kimi uzmanlara göre bölgede 3 farklı ırk yani İber-Kafkas, Ural-Altay ve Hint-Avrupa kökenli seksenden fazla etnik yapıya mensup insanların bölgede yasamaktadır. 
Bölgede İslam basta olmak üzere Hıristiyanlık, Yahudilik ve az da olsa İzedilik gibi inançlara rastlamak mümkündür. Kafkasya halkı genel olarak Müslüman ve Gayri Müslüman olarak ikiye ayrılmaktadır. Müslümanlar ise kendi aralarında Türk dilli ve diğerleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Kafkas Hıristiyanlarının büyük çoğunluğu Doğu Ortodoks Kilisesi’nin yerel renkleriyle bilinmektedir. 

Esasen Hıristiyanlık bölgenin en önemli kavimleri sayılan Ermenilerin ve Gürcülerin temek inancını olusturmaktadır. Bu iki kavimlerin tarihleri M.S 2. Yüzyıla dayanmaktadır. 
Aran bölgesinde ise önceleri Hıristiyanlık yaygınken daha sonra Müslümanlık kabul görmüstür. Gürcülerin Hıristiyanlığa geçisleri ise Bizanslı misyonerler vasıtasıyla gerçeklesmis ardından Gürcüler bu görevi üstlenmislerdir. (3) Günümüzde Ermeni ve Gürcülerle birlikte Rusya Ukrayna ve Balarus’tan göç eden Slavarın yanı sıra Osetler Ortodoks inancına mensupturlar. Kafkasya Bölgesi tarihsel olarak Sasanilere kadar İran hâkimiyeti altındaydılar. Merkezi hükümetçe atanan yerel hükümdarlarca idare edilmekteydiler. Bu durum Safevi Devleti dönemine kadar sürmüs hatta bölge daha sıkı bağlarla İran’a bağlanmıstır. Afsariler ve Zend hükümdarları döneminde İran devletinin 
bölgedeki hâkimiyeti zayıflamaya baslamıs, Kacar hanedanlığı döneminde ise İran hâkimiyeti bitme noktasına gelmistir. Nihayetinde 19.yy’da İran hükümdarı Fethalı Şah döneminde İran ordularını Çarlık Rusya orduları karsısında pes pese aldığı mağlubiyet sonucunda 1813 Türkmençay Anlasması ve 1928 Gulistan Anlasmasıyla Kafkasya Bölgesi İran’dan koparak Çarlık rejimine bağlanmıstır. 1917’den itibaren ise SSCB’nin bir parçası konumuna gelmistir. 1991 yılında Sovyet rejiminin çökmesiyle Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 
bağımsızlığına kavusmus ve Birlesmis Milletler üyesi olmuslardır. Kuzey Kafkasya’da ise Rusya Federasyonu 1993 anayasasında Dağıstan, Çeçenistan, İngosetya, Kuzey Osetya, Gabardin-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıgey bölgelerinin muhtar cumhuriyet statülerini onaylamıstır. Bölgenin en önemli coğrafi dezavantajlarından birisi karada mahsur kalmıs olmasıdır. Karadeniz’e kıyısı bulunan Gürcistan hariç diğer ülkelerin açık denizlere kıyısının bulunma ması söz konusu ülkeleri bölgedeki diğer devletlerin ulastırma ve transit hatlarına mahkûm etmistir. Bu ise kendi basına önemli bir sorundur.4 Bölgenin ulasım yolları coğrafi sartların zorluğu, Sovyetler Birliği’nin merkeziyetçi yönetim anlayısı ve bölgede vuku bulan etnik ve dinsel anlasmazlıklar yolcu ve yük tasımacılığı ile enerji nakil hatlarının güvenliğini olumsuz etkilemektedir. 

Bölge yer altı kaynakları bakımından çok zengin sayılmaktadır. 1870’lerden itibaren petrolün önemli bir enerji kaynağı olarak kullanımına baslamasıyla birlikte Kafkasya’nın en büyük kenti Bakü’deki petrol yatakları Rus sanayisinin gelismesini tetiklemistir. Günümüzde ise bölgenin en önemli fosil yakıt kaynağı durumundadır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ekonomisinin bel kemiğini petrol gelirleri olusturmaktadır. Gürcistan’ın Çiyatoray Bölgesi’nde bulunan manganez madenleri, yine Kuzey Osetya’da bulunan kursun ve çinko madenleri, Ermenistan’da bulunan alüminyum ve demir madenleri, Azerbaycan’a bağlı Nahcivan’da ise önemli miktarda bulunan tuz yatakları bölgenin baslıca yeraltı kaynakları arasındadır. 

Sovyetler Birliği döneminde Kafkasya Bölgesi ülkenin petrol ihtiyacının % 16’sını doğalgaz ihtiyacının % 31’ini, taskömürü ihtiyacının % 6’sını ve toplam enerji ihtiyacının % 8’ini karsılamaktaydı. Bölgeden geçen doğalgaz ve petrol boruları Sovyetler Birliği için büyük önem arz etmekteydi.5 

Kafkasya Bölgesi’nin Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi 

Kafkasya’nın büyük bir stratejik konuma sahip olduğunu tarih bize göstermistir. Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, İran, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu’nun ortasında kesisme noktasında bulunan bu bölge her zaman önemli siyasal gelismelere, çatısmalara ve kanlı savaslara sahne olmustur. Bölge bu tarihsel mirasın olumsuz yönlerini sırtında tasıdığından dolayı Sovyetler birliği döneminde nispi bir sükûnet dönemi geçirmesinin ardından Sovyetlerin dağılmasıyla 1992 yılından itibaren tekrar önemli siyasi çalkantıların 
yasandığı bir coğrafya haline dönüsmüstür. Yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte Rusya Federasyonu, Türkiye ve İran’ın yanı sıra ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünya devletlerinin gözü bu bölgeye ve bölgenin doğal kaynaklarına dikilmistir. Esasen Rusya, Türkiye ve İran’ın bölgeyle bulunan tarihi ve kültürel bağları nedeniyle ortak jeopolitik havza meydana gelmistir. Hazar’ın jeopolitik konumu ve Sovyetler Birliği döneminde var olan iki kıyıdas ülkeye üç yeni ortağın eklenmesi Hazar kıyılarında bulunan zengin enerji kaynaklarının transit geçisinin bulunması batılı enerji sirketlerinin istahını kabartmıstır. 

Bölgenin jeopolitik önemini ve var olan sorunlarını özetle söyle sıralayabiliriz; 

• Kafkasya Bölgesi tarihsel olarak İslam ve Hıristiyanlığın çatısma alanlarından birisi konumundadır. Huntinton’un medeniyetler çatısması teorisine göre bölge medeniyetler çatısmasının ortasında bulunmaktadır. 
• Enerji alanında faaliyet gösteren çok uluslu sirketlerin bölgeyi siyasal olarak dizayn edip yönetim mühendisliğine girismis olması 
• Bölgenin stratejik önemine binaen NATO’nun müdahaleleri ve bölge devletleri üzerinde hâkimiyet kurma girisimleri 
• Avrupa Birliği’nin doğuya yayılma politikası çerçevesinde bölgede kendine yandas hükümetleri isbasına getirme girisimleri 
• NATO’nun bölgeye yerlesmek için etnik ve dinsel çatısması körüklemesi; politik, mali ve lojistik destek sağlaması 
• Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Bölgesi’ni tarihsel olarak kendisinin nüfuz alanı ve arka bahçesi olarak değerlendirerek bütün siyasal gelismelerde etkin rol alınması 
• Yeni kurulan devletlerin demokrasi kültürünün zayıf olmasından dolayı demokratik rejim ve kurumlarını olusturmakta karsılastıkları güçlükler 
• Yeni kurulan devletlerin Sovyetler Birliği döneminden devraldığı yapısal sorunlara serbest Pazar ekonomisine geçis sürecinde karsılastıkları önemli handikaplar 
• Serbest piyasa ekonomisine geçis sürecinde Sovyetler Birliği döneminden miras kalan sosyal güvenlik sisteminin çökmesiyle acımasız kapitalizmin uygulamaları sonucunda 
   yoksullar issizler ve dar gelirli kitlelerin toplumsal hareketlilikleri sonucu meydana gelen siyasal çalkantılar 
• Orta Asya ve Kafkasya Bölgesi enerji kaynaklarının batı pazarlarına ulastırılmasında kullanılan güzergâhların istikrarı ve boru hatlarının güvenliği6 
• Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün tespitinde karsılasılan problemler, Karadeniz’in durumu, NATO’nun Karadeniz’e açılma politikaları ve Rusya’nın bu girisimler  karsısındaki tutumu 
• Rusya’nın NATO’nun Kafkasya Bölgesi’ne hâkim olmasına muhalefeti ve İran ile Rusya’nın bu doğrultuda isbirlikleri 
• Rusya Federasyonu içinde bulunan muhtar ve özerk bölgelere yönelik ABD, Avrupa Birliği ve NATO’nun müdahale girisimleri 
• Batılı devletlerin basta facebook ve twitter olmak üzere sosyal medyayı kullanarak bölge halklarının demokrasi taleplerini yönlendirmesi ve halk ayaklanmaları vasıtasıyla kaos ve iç karısıklık yaratma çabaları 
• Bölgedeki yönetimlerin antidemokratik tutum ve davranısları otoriter bir yönetim anlayısı benimsemeleri her türlü demokratik talebi güvenlik tedbirleri alarak siddetle  bastırma çabaları 
• Kuzey Afrika’da baslayıp Ortadoğu’ya da sıçrayan halk ayaklanmaları sonucunda meydana gelen gelismeler neticesinde kimi ülkelerde meydana gelen yönetim bosluğu ve kaos ortamında faaliyet alanı bulan radikal Selefi-Vahhabi grupların militan devsirmesinde Kafkasya Bölgesini kullanmaları, basta Çeçenistan ve Dağıstan olmak üzere  Azerbaycan ve diğer Kafkas bölgelerinden EL –Kaide, El-Nusra ve IŞİD gibi terörist örgütlere katılan militanların durumu Yukarıdaki listeyi daha da uzatmamız mümkündür. 

Bölgenin istikrarını ve güvenliğini etkileyen faktörler birkaç ana baslık altında toparlanabilir. Yukarıda özetle isaret ettiğimiz faktörlerden bazılarının dönem dönem önemi azalmakta kimilerinin ise gelismelerden etkilenerek önemi artmaktadır. 

Bölgeye Müdahil Olan Dış Faktörler; 

Bölgede bağımsız ve egemen 3 ülke üzerinde 3 bölgesel güç yani Rusya Federasyonu, Türkiye Cumhuriyeti ve İran’ın yanı sıra bölge dısı aktörler olan ABD ve AB’nin etki ve müdahalelerine rastlamaktayız. Son zamanlarda Irak ve Suriye’de meydana gelen siyasal istikrarsızlık ve Ortadoğu’nun bu bölgesinin Pakistan-Afganistan gibi çatısma sahasına dönüsmesinden sonra, selefi-vahhabi asırı terör örgütleri de buralarda nüfuz alanı edinmistir. Kafkasya Bölgesi coğrafi konum itibari ile bu tip terör faaliyetlerine müsaittir. 

Müslüman halklardan kimi gençlerin bu gibi düsüncelere yakınlık duymalarının söz konusu asırı grupları da bölgede bir aktör haline dönüstüreceği tahmin edilmektedir. 
Kaldı ki uzun zamandan beri Çeçen ve Dağıstanlı gençlerle birlikte Azerbaycan dan da bu tür cihatçı örgütlere önemli bir katılım olduğu basına yansımıstır. 

Söz konusu aktörlerin yanı sıra Karabağ sorunundan dolayı BM, Gürcistan İç Savasından dolayı NATO, Minsk Grubu’nun Karabağ sorununa müdahil olmasından sonra AB Güney Kafkasya siyasal gelismelerinde doğrudan rol almıslardır. Tabiatı ile bölgenin zengin enerji kaynaklarına yönelik çok uluslu sirketler ve uluslararası dev petrol sirketlerinin bölge gelismelerindeki rolünü unutmamalıyız. Yukarıda saydığımız aktörlerin her biri farklı bakıs ve yaklasımları ile kendi çıkarları doğrultusunda bölgedeki siyasi gelismelere müdahil olmus, siyasal mühendislik eylemlerine girismis ve bölgede etkin olmaya çalısmıslardır. 

Halen de bu doğrultuda politikalarını devam ettirmektedirler. Rusya bölgenin en önemli aktörü olarak Kafkasya’yı kendi siyasi ve güvenlik havzası içerisinde görmüs ve son iki yüzyıldan beri artarak bölgeye müdahale etmistir. 

ABD, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte bölgede olusan otorite bosluğunu fırsat bilerek Avrasya bölgesinde hâkimiyet kurma siyasetine hız vermistir. Türkiye, önceleri Pantürkizm politikalarıyla bölgeye yaklasmıs bu politika fazla kabul görmeyince tarihsel yakınlık ve coğrafi avantajını kullanarak bölgeyle yakın münasebetler kurmayı basarmıstır. İran ise önceleri İslami referanslarla bölgede etkin olmaya çalısmıs bu siyaset rağbet görmeyince rasyonel davranmaya baslamıs ama uluslararası yaptırımlar ve ambargolar İran’ın 
önünü bu bölgede kesmistir. 

AB, 1991 yılından itibaren Bağımsız Devletler Topluluğu’na teknik yardımlar7, Kafkasya-Orta Asya ulasım koridoru8, Petrol ve doğalgaz tasımacılığı9, Dağlık Karabağ (Minsk Grubu) ve AGİT’in Abhazya10 programlarıyla bölgeye yönelik girisimlerde bulunmustur.AB, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte kısa sürede Doğu Avrupa ülkeleriyle münasebetlerini hızlı bir sekilde gelistirerek söz konusu ülkeleri bünyesine katmıstır.. Buna paralel olarak da eskiden Varsova Paktı’nın üyeleri konumunda olan doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya katılmıstır. 

Böylece ekonomik, siyasi ve askeriolarak batı grubunun parçası haline dönüsmüslerdir. Bu genislemeler ardından Avrupa’da ideolojik sınırların kalmasıyla birlikte Avrupa’nın geleceği açısından Kafkasya Bölgesi’nin önemi ortaya çıkmıs ve AB güvenlik belgelerinde AB’nin Kafkasya’ya yakın ilgi ve alakası açıkça beyan edilmistir.11 

Sonuç 

Kafkasya Bölgesi coğrafi konum itibariyle yüksek dağlarla kaplı olması, iki önemli deniz yani Hazar Denizi ve Karadeniz’in tam ortasında yer alması, Orta Asya ve Hazar petrollerinin yakınında bulunması, Rusya Federasyonu’nun Ortadoğu’ya açılan kapısı niteliğini tasıması ve diğer pek çok nedenden ötürü çok önemli jeopolitik ve jeostratejik önem arz etmektedir. Bölgenin çok karmasık etnik, dinsel, kültürel ve mezhepsel farklılıkları da bünyesinde barındırması bölge istikrarını olumsuz yönde etkileyen faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. 

Bu sartlarda Güney Kafkasya’da basta tarihsel Azerbaycan-Ermenistan anlasmazlığı ve bu eksende Dağlık Karabağ Sorunu, Abhazya, Acaristan, Güney Osetya ve benzer çatısma bölgeleri dikkat çekmektedir. Kuzey Kafkasya’da ise aynı girift karmasık farklı etnisite, farklı dil ve farklı kültürlere mensup milyonlarca insan dar bir alanda birbirlerine rağmen yasamlarını sürdürmeye çalısmaktadırlar. Dç içe geçmis bu sorunların sonucu olarak Çeçenistan ve Dağıstan ve benzer bölgeler son yıllarda kanlı etnik çatısmalara saha olmustur. 

Meydana gelen bu çatısmalar batılı güçler tarafından Rusya’nın yumusak karnı olarak değerlendirmis basta NATO ve AB olmak üzere batılı devletler açıktan veya gizli olarak istihbarat örgütleri vasıtasıyla bölgedeki ayrılıkçı gruplara silah ve lojistik destek sağlamıslardır. Bunun en bariz örneklerini Çeçenistan ve Gürcistan sorunlarında görmüstük. 

Öte yandan otorite bosluğunu ve istikrarsızlığı fırsat bilen selefi-vahhabi örgütler bölgeyi bir militan devsirme sahası olarak algılamıslardır. Esasen 1979’dan itibaren batılı istihbarat ve casusluk sebekeleri basta Çeçenler olmak üzere pek çok Kafkasyalıyı Pakistan’daki üslerinde eğitip terörist faaliyetler için Afganistan’da Sovyet ordularının üzerine sevk etmislerdir. 

geleneğin devamı olan günümüzdeki Çeçenistan ve Kafkasya kaynaklı asırı selefi militanları günümüzde kâh Libya’da, kâh Tunus’ta, kâh Suriye’de veya Irak’ta komutan ve yönetici olarak görmekteyiz. Kanımca Kafkasya’nın istikrarını ve güvenliğini bozan en önemli faktörler sunlardır: 

• NATO ve AB girisimleri 
• Basta enerji alanında faaliyet gösteren uluslararası dev sirketler 
• Bölge devletlerinde demokrasi geleneği ve kültürünün yerlesmemesi, otoriter rejimlerin demokrasinin kurumsallasmaları önünde engel teskil etmeleri 
• Asırı Selefi-Vahhabi terör gruplarının bölgeyi mesken tutmaları Ulusal çıkarları göz önünde bulunduran yönetimlerin olusturulup güçlendiril mesi ve zaman kaybetmeden eğitim ve güvenlik tedbirleriyle asırı selefi-vahhabi gruplarının önlerinin kesilmesi gerekmektedir. 


DİPNOTLAR;

1 Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 
2 http://www.bilgesam.org/incele/1291/-hazar-denizi/#.VBwcApR_vuF 
3 Mir Haydar Derre ‘ Coğrafi Bakımdan Kuzey Kafkasya, Süpehr Dergisi, Tahran 4 yıl, sayı 13 (1995) 
4 Berciyan, Habib ‘Kafkasya’nın Kavimsel Yapısı’ İran Dergisi sayı 10 1998 tahran 
5 http://www.eecon.info/papers/610.pdf 
6 Shirin t. Huner, ‘ The Muslim Republies of the Former Soviet Unioon: Policy Challengestothe United States’ The Washington Quarterly (Summer 1992). 
7 Technical Asistance to Commonwealth of Independent States (TACDS) 
8 Transport Corridoe Europe-Caucasus-Central Asia (TRACELA) 
9 Interstate Oil and Gas Transport (INOGATE) 
10 Organization for Security and Cooperartion in Europe (OSCE) 
11 Javier Solana: A Secure Europe in a beter world: European Security Strategy, Brussels, December 2003, http://europa.eu.int/eudocs/smuUpload/78367.pdf 


KAYNAKÇA 

Amir Ahmediyan Behram, Kafkasya Coğrafası, İran Dısisleri Bakanlığı Yayınları. 1997, Tahran. 
Artam, Atilla, Türk Cumhuriyetlerinin Sosyoekonomik Analizleri ve Türkiye İliskileri, Sabri Artam Vakfı Yayınları, 1993 Dstanbul. 
Berciyan, Habib ‘ Kafkasya’nın Kavimsel Yapıs ı’ İran Dergisi, Sayı 10, 1998 Tahran.   http://www.eecon.info/papers/610.pdf 
http://www.bilgesam.org/incele/1291/-hazar-denizi/#.VBwcApR_vuF 
Javier Solana, A Secure Europe in a beter world: European Security Strategy,Brussels, 12 December 2003.
http://europa.eu.int/eudocs/smuUpload/78367.pdf 
Mir Haydar Derre, Coğrafi Bakımdan Kuzey Kafkasya, Süpehr Dergisi, Tahran yıl 4, Sayı 13 (1995). 
Shirin T. Huner, ‘TheMuslimRepublies of theFormerSovietUnioon: PolicyChallengestothe United States’ The Washington Quarterly (Summer 1992). 
Vaeizi Mahmood, Mediation in Central Asiaandthe Caucasus, TheExperience of the İslamic Republic of İran, İstitütefor Politicaland İnternational Studies, Tahran 200. 


***

6 Mart 2016 Pazar

AZERBAYCAN - GÜRCİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ , BÖLÜM 3





 AZERBAYCAN - GÜRCİSTAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ , BÖLÜM 3



AZERBAYCAN - GÜRCİSTAN - TÜRKİYE
Doğu-Batı Taşımacılığının Merkez Bölgesi

Doğu-Batı arasında ticaretin artması Orta Asya-Hazar Denizi-Karadeniz hattında taşımacılığın değerini artırmış oldu. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan`ın 
coğrafi pozisyonu doğu-batı ve kuzey-güney taşımacılık yolları için pivot bölgedir.

Doğu-Batı taşımacılık yollarının en önemli projelerinden biri AB projesi olan TRACECA`dır. Azerbaycan ve Gürcistan`ın 1993`te, Türkiye`nin ise 2000`de üye olduğu TRACECA programı üye ülkelerin iletişim ve ulaşım hatlarının entegrasyonunu desteklemektedir. Asya-Avrupa arasındaki TRACECA 
ulaşım hattı, Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye`den geçiyor ve bu üç ülkeyi birleştirmektedir. 2012 yılında Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye arasında imzalanan Trabzon Deklarasyonu`nda TRACECA programına destek vurgulanmıştır.

 TRACECA Koridoru Doğu Avrupa’dan başlayıp (Bulgaristan, Romanya, Ukrayna), Türkiye’yi içine almaktadır. Karadeniz’den geçip Gürcistan’daki 
Poti ve Batum limanlarına ulaşıp, Güney Kafkasya ulaştırma ağlarından geçip ve de bu bölgeyi kara yolu ile Türkiye’ye bağlamaktadır. Hazar feribotları (Bakü-
Türkmenbaşı, Bakü, Aktau) Azerbaycan üzerinden, TRACECA yolu Orta Asya Devletleri’ne Türkmenistan ve Kazakistan demiryolu ağları ile ulaşmaktadır. Bu 
ülkelerin ulaştırma ağları Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’da son bulmakta ve Çin ve Afganistan sınırına dayanmaktadır.

















TRACECA harita67
http://www.ubak.gov.tr/BLSM_WIYS/TRACECA/tr/images/20100326_170203_10426_1_64.jpg


Asya-Pasifik bölgesinden başlayan ve Orta Asya, Kafkasya ve Avrupa’da sona eren yük taşımacılığındaki artış yeni ulaştırma koridorunun gelişiminden 
kaynaklanmaktadır. Bu aynı zamanda TRACECA ülkelerinin pazara açılımına ve pazarın genişlemesine ve de Trans-Avrupa şebekeleri ile bağlanmasına yol 
açmaktadır.68

TRACECA’nın amaçları; Avrupa, Karadeniz bölgesi, Kafkasya, Hazar Denizi bölgesi ve Asya’da ekonomik ilişkilerin, ticaretin ve ulaştırma bağlantılarının gelişimine yardım etmek, uluslararası karayolu, demiryolu ve denizcilik pazarına girişi garantilemek, trafik güvenliğini, kargo ehemmiyetini ve çevresel korunmayı garanti etmek, ulaştırma alanında ulaştırma politikalarını ve yasal yapıyı uyumlaştırmak, ulaştırma işlemleri arasında eşit rekabet oluşturmaktır. Bu amaçlar doğrultusunda hazırlanan çok taraflı Temel Anlaşma (MLA), 1998 yılında Azerbaycan’da düzenlenen TRACECA Zirvesi - Tarihi İpek Yolu Restorasyonu’nda imzalandı ve 2000 yılında da Gürcistan’da Hükümetlerarası Komisyon (IGC) kuruldu. TRACECA’ya üye ülkeler arasında Türkiye, Ukrayna, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Romanya, Moldova, Moğolistan, Kırgızistan, Kazakistan, Gürcistan, Bulgaristan, Azerbaycan ve Ermenistan yer alıyor. Türkmenistan Tacis-TRACECA Programına katılımcı olmakla birlikte, MLA’ya taraf değildir.2000 yılında, Temel Anlaşmanın hükümlerini uygulamak ve tamamlamak için TRACECA Hükümetlerarası Komisyonu (IGC), 2001 yılında ise IGC’nin yürütme organı olarak görev yapan IGC TRACECA Daimi Sekreterliği Bakü’de kurulmuştur.69

TRACECA programının bir ayağı Aktau-Bakü-Tbilisi-Poti/Batumi demiryolu ağıdır. Bu ağın geliştirilmesi için Azerbaycan-Kazakistan-Gürcistan arasında ortak 
çalışma yapılmaktadır. Bu demiryolunun Bakü ile Poti veya Batumi arasındaki fiber optik kablosu Avrupa Komisyonunun finansal desteği ile yapılmıştır. Bu 
hattın en önemli taşımacılık ürünü petrol ve petrol ürünleridir. Aktau-Bakü-Poti-Batumi hattı BM tarafından desteklenenler ve üye devletlerin destek 
verdiği Çin-Orta Asya-Kafkasya-Avrupa hattının önemli bir parçasıdır. Bir tarafta Kazakistan-Çin sınırına kadar olan demiryolu hattı diğer tarafta Bakü-Poti 
arasındaki demiryolu, Kazakistan ile Bakü arasında gemi taşımacılığı ile birleşecektir.

Hazar Denizi`nde Bakü Uluslararası taşımacılık, Aktau ve Türkmenbaşı limanları TRACECA Projesi çerçevesindedir. Azerbaycan hem Hazar denizindeki 
taşımacılık gücünü artırmak hem de Doğu ile Batı arasındaki taşımacılıkta rolünü artırmak için Bakü`nün 65 km uzaklığındakı Elet limanını yapmaktadır. 2014 
yılının sonunda yapımı tamamlanması planlanan Elet limanı projesinin toplam maliyeti 870 milyon manat (1.1 milyar dolar) civarındadır. Bu liman, 
TRACECA Projesi çerçevesinde Orta Asya-Güney Kafkasya-Karadeniz-Avrupa güzegahındaki ve ayrıca kuzey-güney taşımacılığı açısından önemli bir lojistik 
liman olacaktır. Birinci aşamada liman 10 milyon ton kargo ve 40 bin konteyner, ikinci aşamasında 17 milyon ton kargo ve 150 bin konteyner ve üçüncü 
aşamada 25 milyon ton kargo ve 1 milyon konteyner kapasitesinde olacaktır. Aslında, Elet limanı gelecekte artan taşımacılık kapasitesini karşılamak için 11.5 
milyon konteyner kapasitesinde dizayn edilmiştir.


***


AZERBAYCAN - GÜRCİSTAN - TÜRKİYE
Bakü-Tiflis-Ahılkelek-Kars Demiryolu



Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye`yi demiryolu ile birleştirmek düşüncesi ilk olarak 1993 yılında Ortak Ulaşım Komisyonu`nda görüşülmüştür. 2002 yılında 
üç ülkenin ulaştırma bakanları kendi aralarında hattın güzergahı ile ilgili protokol imzaladı ve 2005 yılında fizibilite çalışmaları yapıldı. 25 Mayıs 2005’de Bakü’de 
üç devletin devlet başkanları arasında Bakü-Tiflis-Ahılkelek-Kars (BTAK) Demiryolu Projesi hakkında üç taraflı bildiri imzalanmıştır. BTAK Demiryolu 
Projesi için nihai anlaşma 7 Şubat 2007’de Tiflis’te Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Gürcistan Ekonomi Kalkınma Bakanı Georgi Arvaladze ve Azerbaycan 
Ulaştırma Bakanı Ziya Memmedov tarafından imzalanmıştır. Aynı anda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından üç devlet arasında ulaştırma, elektrik enerjisi ve doğal gaz alanında karşılıklı destek ve bölgesel işbirliğini öngören Tiflis Deklarasyonu imzalanmıştır.70 Proje UNECE`nin Trans-Avrupa Demiryolları Master Planı’na dahil edildi. Projeye Ermenistan dahil olmadığı için TRACECA`ya dahil edilmedi ve sonuçta BTK Demiryolu TRACECA`dan çıkartıldı.













Bakü-Tiflis-Ahılkelek-Kars Demiryolu 71
http://www.turkishjournal.com/wp-content/uploads/2012/07/turkiye_gurcistan_azerbaycan.jpg


Bakü-Tiflis-Kars Demiryolunun Ermenistan`dan geçmemesi ve Ermeni lobisinin çalışmaları sonucu, ABD Kongresi ABD finans kuruluşlarının projeye desteğinin önünü kesmiştir. 12 Temmuz 2005`te ABD Kongresi`nde kabul edilen karar Ermenistan`ı bölgesel projeden izole ettiği için BTAK `ya finansal destek vermeyi yasaklamıştır.72 Bu nedenle transit ülkeler projeyi kendileri finansal olarak desteklemek zorunda kalmıştır.

BTAK Demiryolu`nun toplam uzunluğu 105 km`dir. Uzunluğu 76 km olan Kars-Ahılkelek yolunun yapım maliyeti Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Kars-
Ahılkelek arası yolun Gürcistan kısmı 29 km`lik demiryolu ve uzunluğu 160 km olan Ahılkelek-Marabda demiryolunun onarımı ve yeniden yapımı için Azerbaycan tarafından Gürcistan`a 775 milyon dolar kredi verilmesi için anlaşma imzalanmıştır. Bu kredinin 200 milyon doları 25 yıl için 1 faizle, 
geri kalan 575 milyon doları ise 25 yıllığına 5 faizle verilmesi kararlaştırılmıştır. Kredinin 585 milyon doları demiryolunun yapımında kullanılmak üzere 
transfer olmuştur.73

Bu demiryolu aracılığı ile yıllık 1 milyon insan ve 15 milyon ton kargo taşımacılığının yapılması planlanmaktadır. Aktau-Urumçu Demiryolu Projesi’nin 
tamamlanmasından ve BTAK ile birleşmesinden sonra demiryolu koridoru, Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan`dan geçerek Orta Asya, Güney Kafkasya 
ve Çin demiryolunu Avrupa ile birleştirerek Asya ile Avrupa arasında kargo taşımacılığını temin edecektir. BTAK`nin tamamlanması ile Trans-Avrupa ile 
Trans-Asya demiryolları ağı birleştirilecek, kargo ve yolcu taşımacılığı Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa veya Asya`ya taşınacaktır. Proje, Gürcistan`ın demiryolu izolasyonundan kurtulmasına imkan verecektir. Gürcistan`ın Rusya ile olan demiryolu bağlantısı Abhazya`dan geçmektedir ve 
savaş nedeniyle bu yol kapanmıştır.

Türkiye Marmaray Projesi’ni tamamlayarak İstanbul`dan Avrupa`ya demiryoluyla çıkışın önünü açtı. Öte yandan Kars ile Edirne arasında demiryolu 
hattı yapılmaktadır. 2010 yılında Türkiye ile Çin arasında imzalanan anlaşma ile Kars-Edirne hızlı tren demiryolu hattı, Çin`den alınacak krediyle 
tamamlanacaktır. Bu ise BTAK`nın Marmaray ile birleşmesine neden olacaktır.74

Bu şekilde, BTK 21 Asrın Demir İpek Yolu’nun önemli bir parçası olacaktır. Proje, bölge ülkelerinin taşımacılık gücünün artırılmasına, Doğu-Batı arasında 
stratejik öneminin artmasına ve kendi aralarında bütünleşmenin hızlandırmasına neden olacaktır.

BTK Demiryolu Projesi komşu devletlerin de ilgisini çekmektedir. Proje, komşu bölgelerden geçen ulaşım hatları ile rekabet içindedir. Kazakistan, Çin 
ve Moğolistan demiryolu aracılığı ile Avrupa pazarına çıkmayı hedeflemektedir. Projenin Çin`in yeni İpek Yolu Projesi ile birleştirilmesi için diplomatik müzakereler 
yürütülmektedir.


***


AZERBAYCAN - GÜRCİSTAN - TÜRKİYE
Güvenliğin Bölünmezliği

Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan üçlü işbirliği özünde bir güvenlik ve askeri işbirliği mekanizması olmamakla birlikte üçlü işbirliğinin güvenlik alanına 
da birtakım yansımalarının olduğu görülebilir. Her bir devlet güvenlik konusunu “güvenliğin bölünmezliği” anlayışı çerçevesinde değerlendirmektedirler. Bu 
değerlendirme güvenliği sadece askeri bir güvenlik meselesi olarak ele almadan, çevre ve ekonomi gibi güvenliğin yeni unsurları bağlamında değerlendirmede 
ve tehditleri bu çerçevede ele almaktadırlar. Bu yaklaşım başta Trabzon Bildirisi olmak üzere tüm zirve sonuç bildirilerinde kendisini göstermektedir. Bu çerçevede, her üç ülke de güvenliklerini karşılıklı bağımlılık ilişkisi çerçevesinde değerlendirmektedirler. Bu bağlamda benzeşen tehditler, benzer güvenlik sorunları ve benzer tehditler algılanmakta ve ortaklaşa çıkarlar bağlamında çözümler geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Her bir ülke bir diğerini stratejik ortak olarak değerlendirmekte, güvenlik ve savunma doktrinlerinde bu konuya özel bir önem vermektedirler. Gürcistan 

Ulusal Güvenlik doktrininde Türkiye, bölgedeki yegâne NATO üyesi ülke olarak bölgenin lider devletlerinden biri ve önemli askeri müttefiki olarak 
tanımlanmakta dır. Doktrinde, Gürcistan’ın Türkiye ile güvenlik ve savunma alanındaki ilişkilerini daha da geliştirmeye önem verdiği belirtilmektedir. 
Aynı belgede, Azerbaycan da stratejik ortak olarak tanımlanmaktadır.75

Bu bağlamda en temel güvenlik sorunu Trabzon Bildirisi’nde de yer aldığı biçimiyle işgaller, güç kullanımı ve güç kullanma tehdidi ile bunların sonucu olan etnik ve teritoryal anlaşmazlıklardır. Bağımsızlığın üzerinden 20 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, Gürcistan ve Azerbaycan’ın egemenlik ve bağımsızlığının tehdit altında olması ve toprak bütünlüğü ile sınırların dokunulmazlığı kavramlarının geçerliliğinin tesis edilememiş olması 
bunun göstergesidir. Gürcistan ve Azerbaycan bu açıdan bölgenin ortak kaderini paylaşan iki devletidir.

İki devletin tehdit algısının bu anlamda Batı dünyası ile işbirliğinin yanı sıra çok taraflı ve dengeyi öngören bir yaklaşımı gerektirdiği görülmektedir. Türkiye ise bu anlamda anlaşmazlıkların toprak bütünlüğü ve egemenlik prensipleri ışığında, barışçıl yollarla ve uluslararası toplumun katılımıyla çözümlenmesini öngören ve 
destekleyen ana ortak olarak öne çıkmaktadır. Bu yaklaşımıyla da güvenlik alanında da üçlü işbirliğini yaratan bir aktör olarak belirginleşmektedir.

İşbirliğine bu çerçeveden bakıldığında üçlü işbirliğinin yarattığı sonuç ya da hedef, en azından kısa vadede geleneksel anlamda bir askeri ittifak kurulması değildir. İlgili karar alıcılarca yapılan değerlendirmeler, güvenlik alanındaki işbirliği yaklaşımının tarafların yatırımlarını ve geleceklerini, geleneksel ve modern tehditlere karşı koruma ihtiyacından kaynaklandığını ortaya koymaktadır. İmzalanan bildiriler güvenlik konusunda üç alanda işbirliğini öngörmektedir: devletlerin egemenlik ve bağımsızlıklarının korunması, ayrılıkçılık ve toprak bütünlüğüne karşı tehditlere karşı işbirliği ile geleneksel olmayan güvenlik tehditlerine karşı işbirliği. Burada egemenlik ve bağımsızlık vurgusu toprakları dış devletler tarafından işgal olunan Azerbaycan ve Gürcistan açısından hayati önemi haizdir.

Diğer taraftan Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan tarafından 19 Ağustos 2014’te Nahcivan’da imzalanan ve ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirmeyi öngören 
anlaşma güvenlik alanında ikili düzeyde kurulmuş olan bağların üçlü seviyeye taşındığına işaret etmektedir. Savunma bakanları düzeyinde yapılan üçlü görüşmede, bölgedeki askeri ve politik durumun yanı sıra karşı karşıya kalınan güvenlik konuları ele alınmış, petrol ve doğal gaz boru hatları ile ilgili tesislerin korunması konuları müzakere edilmiştir. Bu vesileyle imzalanan anlaşma üç ülke arasındaki ikili ilişkilerin seyrine ve seviyesine askeri ve güvenlik işbirliğini eklemlemiştir. 

Anlaşma ile üç ülkenin silahlı kuvvetlerinin muharebe yeteneğinin güçlendirilme si hedeflenmektedir.76 Görüşmeler sırasında savunma bakanları yılda iki defa görüşmeyi, ortak konferanslar ve yuvarlak masa toplantıları düzenlemeyi, askeri-teknik alanda üç taraflı askeri eğitim ve işbirliği mekanizması oluşturmayı kararlaştırmışlardır.

Bu işbirliğini güçlendirecek temel yaklaşım özellikle Batılı örgütlerle ve aktörlerle daha yakın işbirliğine gidilmesi şeklindedir. Bu bağlamda, hem Trabzon 
Deklarasyonu’nda hem de ilgili diğer bildiri ve belgelerde sürekli biçimde üçlünün NATO ve ilgili diğer güvenlik yapılanmaları ve programları çerçevesinde 
işbirliğini önemsedikleri vurgulanmaktadır. Türkiye, bu bağlamda Gürcistan ve Azerbaycan’ın NATO ile işbirliğinin gelişmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır. 
1994’te NATO ile Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanan Barış için Ortaklık işbirliği çerçevesinde başlayan bu ilişki, iki ülkenin askeri birliklerinin 
Kosova ve Afganistan’da Türk komutasında görev yapmalarıyla pekişmiş, Türkiye her iki ülkede askeri okullar kurarak birlikleri eğitmiştir.

Askeri sanayi alanındaki işbirliği ise, üçlü işbirliğinin güvenlik alanını da kapsayan bir perspektifle geliştirilmesini öngören bir gelecek tahayyülü olarak 
dikkati çekmektedir.

Öte yandan bu üçlü ittifak bölge devletleri ile işbirliğine kapalı değildir. Türkiye ve Azerbaycan bu yapının İran ve Rusya’ya karşı olmadığı izlenimini vermeye 
çalışırken, Gürcistan Ermenistan’a karşı kurulmadığını da vurgulamaktadır. Gürcistan Dışişleri Bakanı Grigol Vaşadze bu üçlünün kimseye karşı olmadığını ve daha da önemlisi diğer bölgesel devletlerle iyi ilişkiler kurmak istediğini belirtmiştir.77


Sonuç

Yukarıda değinilen üçlü toplantıların Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında üçlü bir işbirliğini yaklaşık dört yıl gibi kısa sayılabilecek bir süre 
zarfında söylem düzeyinden çıkartarak somut program ve projelerle desteklenen stratejik ortaklık düzeyine ulaştırdığı ileri sürülebilir. Toplantılardan ve bildiri 
metinleri üzerinden bu ortaklığın ana konu başlıklarını şu şekilde toparlamak mümkündür:

1. Üçlü görüşmeler ve toplantılar neticesinde üç ülke arasındaki ilişkiler kurumsallaşmış ve ülkelerin ilgili bakanlık, kurum, kuruluş ve yetkililerinin düzenli aralıklarla bir araya geldiği, hedeflerin belirlediği ve bu hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirdikleri mekanizmalar oluşturulmuştur. 
Bu mekanizmalar aracılığıyla hedeflere ulaşmada sorunlar yaşanması halinde bu sorunların nasıl aşılacağı, ne gibi yasal ve kurumsal adımların atılması 
gerektiği en üst düzeyde ele alınır hale gelmiştir. Üçlü cumhurbaşkanları, dışişleri bakanları, ekonomi bakanları ve savunma bakanları toplantılarının yanı 
sıra devlet kurumlarını ve özel sektör temsilcilerini bir araya getiren üçlü iş konseyi toplantıları belirli aralıklarla yapılan rutin toplantılar haline getirilmiştir. Toplantılar sonrasında yayınlanan belge ve dokümanlar ise işbirliğinin taraflarca nasıl görüldüğü ve ilerletildiğinin her üç ülke kamu oylarının yanı sıra uluslar arası kamuoyunun da dikkatine sunulduğu belgeler olarak görülebilir.


2. Ortaklığın en önemli sebebi ve gündemi Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üçlü mekanizması vasıtasıyla Kafkasya’nın bir barış, istikrar ve refah sahasına 
dönüşmesinin sağlanmasıdır. Taraflar BM Şartı’na, Helsinki Nihai Senedi’ne ve uluslararası hukukun temel kurallarına bağlılıklarını sürekli biçimde 
yinelemektedirler. Bu çerçevede, tarafların egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygıya, uluslararası sınırların dokunulmazlığına, anlaşmazlıkların barışçıl 
yollardan çözümüne ve kuvvet kullanımından (hatta kuvvet kullanımı tehdidinden dahi) kaçınmaya özel vurgular yapmaktadırlar. Bu şekliyle Kafkasya’daki fiili durumu kabullenmediklerini ve bu durumun çözümünün egemenlik ve sınırların dokunulmazlığı bağlamında uluslararası işbirliğinde yattığını açıkça dile getirmektedirler.


3. Bu bağlamda, bu sürecin özellikle Ermenistan’ı dışladığı yönündeki eleştiriler reddedilerek işbirliğinin komşularının sınırlarına saygı duyarak barışçıl 
çözümü destekleyecek adımları atması halinde Ermenistan’a da açık olduğu vurgulanmaktadır. Ermenistan’ın kendi uzlaşmaz ve işgalci tutumu nedeniyle bölgesel işbirliği sürecinin dışında kalan eksik halka durumuna düştüğü, bunun aşılması için uluslararası toplumun kabul ettiği temel değerlere saygı gösteren bir yaklaşım sergilemesinin yeterli olduğu her fırsatta dile getirilmektedir. Bu adım, hem bölgesel anlaşmazlıkların çözümü, hem de barış, istikrar ve refah içerisinde bir Kafkasya anlamına gelecek daha iyi bir gelecek inşa edilebilecektir.


4. Üçlü ilişkileri stratejik bir birliğe çevirmede itici güç olarak ekonomik ve ticari ilişkiler görülmektedir. Özellikle enerji alanındaki işbirliği BTC, BTE ve TANAP gibi büyük boyutlu uluslararası projelerle derinleşerek boyutlanmakta ve üç ülkeyi birbirine bağlamanın ötesine geçerek üçlüyü ekonomik ve ticari bağlamda uluslararası sistemin ayrılmaz parçasına dönüştürmektedir.


5. Enerji alanındaki işbirliğinin ivmelendirdiği bu işbirliği, ulaşım ve iletişim sektörleriyle desteklenerek daha karmaşık ve etkin bir stratejik işbirliğine dönüştürülmektedir. Güney Ulaşım Koridoru olarak da adlandırılan Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye vasıtasıyla Asya’yı Avrupa’ya bağlayan ana hattın bir alternatif olarak inşa edilmesi, rekabetçi bir hatta dönüştürülmesi ve bu bağlamda taraflar arasında ulaşım sektöründe işbirliğinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu bağlamda Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayacak yegâne proje olan Büyük İpek Yolu Projesi’nin var olan kara-deniz ve demiryollarıyla bütünleşmiş bir proje haline dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda yeni Bakü Uluslararası Limanı Projesi, Karadeniz’de bir derin liman projesi olan Anaklia Limanı ve Marmaray’ın Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi ile bütünleşmiş birer projeye dönüştürülmesi istenmektedir.

Sonuç olarak Kafkasya’da Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında gün geçtikçe derinleşen ve boyutlanan üçlü işbirliği ekonomi ve ticaretten 
güvenliğe kadar geniş bir yelpazede, üç ülkenin ortak çıkar ve beklentilerine hizmet edecek bir işbirliği sahası ve mekanizması teşkil etmektedir. Bu gelişme 
Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında oluşan uluslararası ortamda farklı coğrafyalara da olumlu etkiler edecek bir bölgesel işbirliği olarak görülmektedir. İşbirliğinin bölgedeki diğer devletleri de uluslararası hukukun temel prensiplerine saygı göstermeleri ve işgale son vererek yapıcı tutum sergilemesi şartıyla açık olması parlak bir bölgesel gelecek vaat etmektedir.

Notlar

1 Türkiye her fırsatta, eski Sovyet coğrafyasına parlamenter demokrasisi, görece serbest piyasa ekonomisine dayalı ekonomik ve ticari yapılanması ve laik devlet düzeniyle 
bir model olarak gösterilmiştir. Bunun, Türkiye’yi bu ‘yeni dünya’ ile Batı dünyası arasındaki asli bağlantı noktası hâline getireceğine inanılmıştır. Bu söylem ve 
politikalar Türk karar alıcılar tarafından da Türkiye’nin beklentilerinin karşılanması, kaybolacağından çekinilen stratejik önem ve konumun yeniden kazanılması 
biçiminde değerlendirilmiştir. Bkz. Mustafa Aydın, ‘Turkey and Central Asia: Challenges of Change’, Central Asian Survey, 15(2): Haziran 1996, s. 157-177.; Andrew 
Mango, ‘The Turkish Model’, Middle Eastern Studies, 29(4): Ekim 1993, s. 726-757.
2 Mustafa Aydın. 2000. Between Euphoria and Realpolitik: Turkish Policy toward Central Asia and the Caucasus. Turkey’s Foreign Policy in the 21st Century: A Changing 
Role in World Politics içinde, der. Tareq Ismael ve Mustafa Aydın. Burlington: Ashgate., s. 139-160.; Shireen T. Hunter. 1994. The Transcaucasus in Transition: Nation-Building 
and Conflict, Washington D.C.: Center for Strategic and International Studies.
3 Bu çerçevede bir değerlendirme için bkz. Mithat Çelikpala. 2012. Son Yirmi Yılda Türkiye’nin Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna’ya Yönelik Dış Politikası ve Bu Ülkelerdeki 
Faaliyetleri. Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna Türk Dilli Halklar-Türkiye ile İlişkiler içinde, der. İsmail Aydıngün ve Çiğdem Balım. Ankara: 
Atatürk Kültür Merkezi Yayını., s. 311-401.
4 Bilal Şimşir. 2011. Azerbaycan: Azerbaycan’ın Yeniden Doğuş Sürecinde Türkiye-Azerbaycan İlişkileri, Ankara: Bilgi Yayınevi., s. 60.
5 Selçuk Ural ve İrfan Tokgöz, ‘Bağımsızlıktan Kadife Devrimine Gürcistan Dış Politikasında Türkiye`nin Yeri (1991-2004)’, Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Dergisi, (7): 2011, s. 115-135.
6 Anlaşma metni için bkz. ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Cumhuriyeti Arasında Dostluk, İşbirliği ve İyi Komşuluk Anlaşması’, Resmi Gazete, 29 Eylül 1992, s. 2.
7 Açık denizlere çıkışı olmayan ve fakat zengin doğal kaynaklara sahip kapalı bir kara ülkesi konumundaki Azerbaycan açısından, Hazar’daki zengin enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara taşınması ihtiyacı bu üçlü işbirliğini gerekli kılmıştır. Hazar Denizi’nin sınırlandırılması ve Orta Asya ülkelerinde yaşanan istikrarsızlıklar nedeniyle doğuda karşı karşıya kalınan güvenlik riskleri; kuzeyde yer alan Rusya Federasyonu ile yaşanan anlaşmazlıkların yanı sıra başta Çeçenistan olmak üzere Kuzey Kafkasya’ya hâkim olan istikrarsızlık; güneydeki komşu İran’ın yaptırımlar nedeniyle uluslararası alandaki izole konumu; Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın yanı sıra bu bölgeyi çevreleyen Azerbaycan topraklarını işgal etmiş olması ve düşmanca tavrı, Azerbaycan’ın kuzey-batısındaki Gürcistan’ı Azerbaycan için işbirliği yapılacak yegâne ve doğal komşu konumuna taşımıştır.
8 Ali Babacan. 2008. 2008 Yılına Girerken Dış Politikamız, Dışişleri Bakanlığı 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısının TBMM Genel Kurulu’na Sunulması Vesilesiyle 
Hazırlanan Kitapçık. Ankara.
9 Bülent Aras. 2002. The New Geopolitics of Eurasia and Turkey’s Position, Londra: Frank Cass.
10 Sabri Sayarı. 2003. Turkey and the United States: Changing Dynamics of an Enduring Alliance. Turkey’s Foreign Policy in the 21st Century: A Changing Role in World Politics içinde, der. Tareq Ismael ve Mustafa Aydın. Burlington: Ashgate., s. 27-38.
11 Ali L. Karaosmanoğlu, ‘The Evolution of the National Security Culture and Military in Turkey’, Journal of International Affairs, 54(1): Eylül 2000, s.199-216,; Ziya Öniş, ‘Turkey in the Post-Cold War Era: In Search of Identity’, Middle East Journal, 49(1): 1995, s. 48-68.
12 Philip Robins, ‘Between Sentiment and Self-Interest: Turkey’s Policy toward Azerbaijan and the Central Asian States’ Middle East Journal, 47(4): 1993, s. 596-597.; Stephen F. Larrabee ve Ian O. Lesser. 2003.Turkish Foreign Policy in an Age of Uncertainty, Arlington: Rand.
13 Hunter, a.g.e.; Scott A. Jones. 2000. Turkish Strategic Interests in the Transcaucasus. Crossroads and Conflict: Security and Foreign Policy in the Caucasus and Centra Asia içinde, der. Gary K. Betsch, Cassady B. Craft, Scott A. Jones ve Michael D. Beck. New York: Routledge., s. 55-65.
14 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Çelikpala, op. cit., n. 3.
15 Yelda Demirağ. 2007. Türkiye-Gürcistan İlişkileri. Türkiye’nin Avrasya Macerası 1989-2006 (Avrasya Üçlemesi II) içinde, der. Mustafa Aydın. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım., s. 269-296, s. 279.
16 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Ocak 2000’de, İkinci Çeçenistan Savaşı’nın başlaması ve tüm Kafkasya’yı etkisi altına alması tehlikesine cevaben gündeme getirdiği ‘Kafkasya İstikrar Paktı’ (KİP), AGİT şemsiyesi altında kurulacak bir yapılanma olarak tasarlanmıştı. Bu pakta ilişkin bir modelleme çalışması için bkz. Sergiu Celac, Michael Emerson ve Nathalie Tocci. 2000. A Stability Pact for the Caucasus. CEPS Working Document 145, Brüksel, CEPS.
17 Eduard Şevardnadze’nin 4 Nisan 1996’da Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması” bu ilişkilerin temel belirleyicisidir. Bkz. Resmi Gazete, 26 Ağustos 1996, s.5. Takiben, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 14-15 Temmuz 1997’de gerçekleştirdiği ziyaret sırasında, aralarında “Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması”nın da olduğu çeşitli belgeler imzalanmış ve dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın 13 Mart 1998’de yaptığı ziyaret sırasında imzalanan belgelerle de ilişkilerin genel yapısına, askeri ilişkileri de kapsayan stratejik bir çerçeve kazandırılmıştır. Demirel’in ziyaretinin ayrıntıları için bkz. ‘Demirel: Kafkasya’da Sınırlar Kalkmalı’, Yeni Yüzyıl, 16 Temmuz 1997; ‘Georgia and Turkey Agree to Strengthen Cooperation’, Turkish Daily News, 16 Temmuz 1997.
18 Bu ziyaretler arasında, Şevardnadze’nin 29-30 Ocak 2001 Türkiye ziyareti, Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 8 Kasım 2001 tarihli Tiflis ziyareti ve Aliyev’in de katılımıyla Nisan 2002’de Trabzon’da 
gerçekleştirilen Kafkas Zirvesi sayılabilir. Aliyev’in de katıldığı bu son zirvede, 11 Eylül saldırıları sonrası uluslararası siyasal ortamın havasına uygun biçimde ve Türkiye’nin hassasiyetlerine karşılık olmak üzere terör 
ve örgütlü suçlarla mücadele alanında işbirliği anlaşması imzalanmıştır.
19 Ziyaretin değerlendirmesi için bkz. ‘Is Turkey Seeking to Enhance its Role in the South Caucasus?’, Radio Free Europe / Radio Liberty, Rferl.org, 23 Şubat 2001, 
http://www.rferl.org/content/article/1341889.html.; 
‘Tiflis’le Stratejik Ortaklık’, Cumhuriyet, 30 Ocak 2001; ‘Diplomacy: Turkey and Georgia Set to Boost Ties’, TDN, 30 Ocak 2001; ‘Kafkaslarda Bermuda Şeytan Üçgeni’, Hurriyet.com.tr, 30 Ocak 2001, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-221261.
 Sami Kohen, ‘Kafkasya Stratejisi’, Milliyet, 2 Şubat 2001.
20 Hooman Peimani. 2009. Conflict and Security in Central Asia and the Caucasus, Santa Barbara: ABC-CLIO.
21 Bkz. ‘Kivrikoglu Returns to Turkey’, Hurriyetdailynews.com, 27 Ağustos 2001, 
http://www.hurriyetdailynews.com/kivrikoglu-returns-to-turkey.aspx?pageID=438&n=kivrikoglu-returns-to-turkey-2001-08-27.
22 ‘Georgia and Turkey to cooperate against terrorism’, Civil.ge/eng, 14 Ekim 2001, 
http://www.civil.ge/eng/article.php?id=408.
23 ‘Azerbaijan-Georgian Relations’, Mfa.gov.az, 
http://mfa.gov.az/files/file/Azerbaijan%20-%20Georgia%20relations%20(3).pdf.
24 Azerbaycan ve Gürcistan ikili ilişkilerinin kapsamlı bir analizi için bkz. Kornely Kakachia ve Zaur Shiriyev, Azerbaijani-Georgian Relations: The Foundations and 
Challenges of the Strategic Alliance, SAM Review, no. 7-8 (Temmuz 2013), Bakü: Center for Strategic Studies., s.20.
25 Ibid
26 16 Ağustos 2010 tarihinde Bakü’de imzalanan ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’ 26 
Nisan 2011’de onaylanmıştır. Bkz. Resmî Gazete, 28 Mayıs 2011.
27 ‘Azerbaycan’da Kendimizi Evimizde Hissediyoruz’, Tccb.gov.tr, 16 Ağustos 2010, 
http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/76961/azerbaycanda-kendimizi-evimizde-hibediyoruz.html.
28 ‘Trabzon Declaration of the Ministers of Foreign Affairs of The Republic of Azerbaijan, Georgia and The Republic of Turkey, 08 June 2012, Trabzon’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/trabzon--declaration-of-the-ministers-of-foreign-affairs-of-the-republic-of-azerbaijan_-georgia-and-the-republic-of-turkey_-08-june-2012_-trabzon.en.mfa.
29 Ibid.
30 Ibid.
31 16 Şubat’ta üç ülkenin ekonomi bakanlarının katılımıyla Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te yapılan Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan İş Forumu’nda 3 ülkenin ekonomik reformları, 
vergi sistemi, ulaşım, bankacılık sistemi, nakliye gibi alanlarının uyumlulaştırılması, mevzuat ve kurumsal altyapının işler hale getirilmesi gibi iş dünyasını ilgilendiren öncelikli konular ele 
alınmıştır. Sonuçta her üç ülkenin karar alıcılarına, tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması için gereken adımların atılması ve “üç ülke arasında 3 deniz projesi oluşturulması” tavsiye edilmiştir. 
Bkz. ‘Tiflis’te Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan İş Forumu Yapıldı’, Haberler.com, 16 Şubat 2012, 
http://www.haberler.com/tiflis-te-turkiye-gurcistan-azerbaycan-is-forumu-3367199-haberi/.
32 ‘Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında Dışişleri Bakanları düzeyinde üçlü diyalog mekanizması teşkil edildi.’ Mfa.gov.tr, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakanlari-
duzeyinde-uclu-diyalog-mekanizmasi-teskil-edildi.tr.mfa. ‘Dışişleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu’nun, Azerbaycan Dışişleri Elmar Memedyarov ve Gürcistan Dışişleri Bakanı 
Grigol Vashadze ile Ortak Basın Toplantısı, Trabzon, Atatürk Köşkü’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sn_-ahmet-davutoglu_nun_-azerbaycan-disisleri-elmar-memedyarov-ve-gurcistan-disisleri-bakani-grigol-vashadze-il.tr.mfa.
33 ‘Dışişleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu’nun, Azerbaycan Dışişleri Elmar Memedyarov ve Gürcistan Dışişleri Bakanı Grigol Vashadze ile Ortak Basın Toplantısı’ [op. 
cit., n. 32].
34 Ibid.
35 ‘Türkiye–Azerbaycan–Gürcistan Dışişleri Bakanları Üçlü Toplantısı’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye%E2%80%93azerbaycan%E2%80%93gurcistan-disisleri-bakanlari-uclu-toplantisi.tr.mfa.
36 Başbakan İvanişvili göreve gelişinin hemen sonrasında 20 Aralık 2012’de Rezonansi Gazetesi’ne bir açıklama yaparak BTK demiryolu hattı ile ilgili birtakım sorunların 
olduğunu dile getirmiş ve Azerbaycan ziyaretini kastederek “bu projenin belirli aşamada Gürcistan için avantajlı olmayacağını ve bu projede bazı revizyonlara 
gidilmesi gerektiği konusunu dost ülke yönetimine kibarca anlatmayı düşünüyorum.” ifadesini kullanmıştır. Bu açıklamanın yarattığı gerginlik İvanişvili’nin Bakü 
ziyareti sonrasında ve karşılıklı görüşmelerle kısa sürede giderilmiştir. Vasili Rukhadze, ‘Russia May Gain in South Caucasus, as Georgian Government Wavers on 
Regional Railway Projects’, Eurasia Daily Monitor, 10(18): 31 Ocak 2013, 
http://www.jamestown.org/regions/thecaucasus/single/?tx_ttnews%5Bpointer%5D=5&tx_ttnews%5Btt_news%5D=40399&tx_ttnews%5BbackPid%5D=642&cHash=6a2b3fa9fbd8ff48e31e480f19a93d46#.
VOfC1PmsVgg.
37 ‘Türkiye–Azerbaycan–Gürcistan’ [op. cit., n. 35].
38 ‘Joint Communique of the Second Trilateral Meeting of the Ministers of Foreign Affairs of the Republic of Azerbaijan, Georgia and the Republic of Turkey, 28 March 2013, Batumi’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/joint-communique-of-the-second-trilateral-meeting-of-the-ministers-of-foreign-affairs-of-the-republic-of-azerbaijan_-georgia-and.en.mfa.
39 ‘Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Dışişleri Bakanları Toplantısı’, Byegm.gov.tr 
http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/azerbaycan-grcstan-ve-trkye-diler-bakanlari-toplantisi/4389.
40 Ibid.
41 Cavid Veliev, ‘From Alliance to Integration: The Turkey-Azerbaijan-Georgia Triangle’, Eurasia Daily Monitor, 11(46): 11 Mart 2014, 
http://www.jamestown.org/single/?tx_ttnews%5Btt_news%5D=42079&no_cache=1#.VOBYwuaUdVQ.
42 ‘Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Dışişleri Bakanları Üçlü Toplantısı Gence’de düzenlendi’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye_azerbaycan_gurcistan-disisleri-bakanlari-uclu-toplantisi-gence_de-duzenlendi.tr.mfa.
43 ‘Ganja Statement of the III Trilateral Meeting of the Ministers of Foreign Affairs of the Republic of Azerbaijan, Georgia and the Republic of Turkey, 19 February 2014, Ganja’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/ganja-statement-of-the-iii-trilateral-meeting-of-the-ministers-of-foreign-affairs-of-the-republic-of-azerbaijan_-georgia-and-t.en.mfa.
44 ‘Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Dışişleri Bakanları Üçlü Toplantısı’ [op. cit., n. 42].
45 ‘Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Cumhurbaşkanları Üçlü Zirvesi Tiflis’te gerçekleştirildi’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye_azerbaycan_gurcistan-cumhurbaskanlari-uclu-zirvesi-tiflis_te-gerceklestirildi.tr.mfa.
46 ‘Kars Statement of the Fourth Trilateral Meeting of the Ministers of Foreign Affairs of the Republic of Azerbaijan, Georgia and the Republic of Turkey, 10 December 2014 
Kars’, Mfa.gov.tr, 
http://www.mfa.gov.tr/kars-statement-of-the-fourth-trilateral-meeting-of-the-ministers-of-foreign-affairs-of-the-republic-of-azerbaijan_-georgia-and-the-republic-of-turkey_-10-december-2014_-kars.en.mfa.
47 ‘Azerbaycan ve Gürcistan’ın bütünlüğünü destekliyoruz’, Aa.com.tr, 10 Aralık 2014, 
http://www.aa.com.tr/tr/politika/433483--azerbaycan-ve-gurcistanin-toprak-butunlugunu-destekliyoruz.
48 Ayrıntılar için bkz. http://mfa.gov.ge/.
49 ‘Azerbaijan, Georgia and Turkey mull investments, trade’, Azernews.az, 27 Mayıs 2013, 
http://www.azernews.az/business/54501.html.
50 ‘Regional cooperation among Azerbaijan-Georgia-Turkey is successfully developing’, Economy.gov.az, 
http://www.economy.gov.az/index.php?option=com_content&view=article&id=1287:az-gurc-turk-bf-25-05-2013&catid=8:news&Itemid=263&lang=en
51 ‘Azerbaijan, Georgia and Turkey’ [op. cit., n. 49].
52 ‘Minister: Turkey, Azerbaijan to sign free trade agreement’ En.trend.az, 25 Mayıs 2013, 
http://en.trend.az/business/economy/2154455.html.
53 Valeri Modebadze, Fatih Mehmet Sayın ve Reha Yılmaz, ‘Georgian-Turkish Relations since the Breakdown of Soviet Union’, Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler 
Fakültesi Dergisi, 4(1):2014, s. 359-369.
54 Bakınız. ‘Trade and Investment Between Georgia and Azerbaijan’, Geowel.org, 2011, 
http://www.geowel.org/index.php?article_id=73&clang=0.
55 Kaynak: Gürcistan Milli İstatistik Kurumu, Geostat.ge, 
http://www.geostat.ge/index.php?action=wnews_archive1&qy=1&qy1=8&lang=eng.
56 Alexandros Petersen. 2012. Integration in Energy and 
Transport Amongst Azerbaijan, Georgia and Turkey. Doktora tezi, The London School of Economics and Political Science. 
http://etheses.lse.ac.uk/532/1/Petersen_Integration%20in%20Energy%20and%20Transport%20Amongst%20Azerbaijan%20Georgia%20and%20Turkey.pdf.
57 Daniel Howden ve Philip Thornton, ‘The pipeline that will change the world’, Independent.co.uk, 25 Mayıs 2005, 
http://www.independent.co.uk/news/world/asia/the-pipeline-that-will-change-the-world-492008.html
58 ‘Azerbaycan nefti Türkiye serhedine çatdı’, 525-ci Gazete, 12 Ekim 2005.
59 ‘Azerbaycan Devlet Petrol Fonu’, 
http://www.oilfund.az/en_US/layiheler/baki-tbilisi-ceyhan-esas-ixrac-boru-kemeri.asp.
60 Bakınız, “Trabzon Declaration”, Civil.ge/eng, 9 Haziran 2012, 
http://www.civil.ge/eng/article.php?id=24868.
61 SOCAR resmi sitesi, 
http://www.socar.az/socar/en/activities/transportation/baku-tbilisi-erzurum-gas-pipeline.
62 “Azerbaycan’la Tarihi Anlaşma”, Sabah.com.tr, 26 Aralık 2011, 
http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2011/12/26/azeri-gazina-tarihi-imza.
63 SOCAR Gürcistan resmi sitesi, 
http://www.socar.ge/page.php?lang=eng&page=00.
64 ‘Petkim Azerilerin oldu’, Sabah.com.tr, 31 Aralık 2011, 
http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2011/12/31/petkim-azerilerin-oldu.
65 Socar Grup şirketleri, http://www.socar.com.tr/sirketlerimiz/.
66 ‘Socar`dan Star Rafineri için Dev İmza’, Akşam.com.tr, 06 Haziran 2014, 
http://www.aksam.com.tr/ekonomi/socardan-star-rafineri-icin-dev-imza/haber-313901.
67 TRACECA Türkiye Ulusal Sekreterliği, 
http://www.traceca.org.tr/.
68 Ibid.
69 Ibid.
70 “The Tbilisi Declaration” On Common Vision for Regional Cooperation’, Civil.ge/eng, 21 Ocak 2015, 
http://www.civil.ge/eng/article.php?id=14588.
71 http://www.turkishjournal.com/wp-content/uploads/2012/07/turkiye_gurcistan_azerbaycan.jpg 
72 ‘South Caucasus Integration and Open Railroads Act of 2005’, 20 Temmuz 2005, Library of Congress. 
http://thomas.loc.gov/cgi-bin/query/z?c109:H.R.3361.IH:.
73 ‘Azerbaycan Petrol Fonu’, 
http://www.oilfund.az/az_AZ/layiheler/baki-tbilisi-qars-demir-yolu.asp 
74 ‘Edirne-Kars Demiryolu Çerçeve Anlaşması’, Tcdd.gov.tr, 
http://www.tcdd.gov.tr/home/detail/?id=1108.
75 ‘Draft of Georgia’s New National Security Concept’, Civil.ge/eng, 19 Şubat 2011, 
http://www.civil.ge/eng/_print.php?id=23164.
76 Aslında üç ülke özel kuvvetleri, ikili işbirliğinin dışında ilk üçlü askeri eğitim faaliyetini Kasım 2012’de “Kafkas 
Kartalı 2012“ adı altında düzenlenen bir askeri tatbikatı çerçevesinde gerçekleştirmişlerdi.
77 ‘Azerbaijan, Georgia, Turkey Sign Cooperation Declaration’, Civil.ge/eng, 9 haziran 2012, 
http://www.civil.ge/eng/article.php?id=24869.


Yazarlar Hakkında


Prof. Dr. Mitat Çelikpala, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü görevini yürüten Dr. 
Çelikpala’nın çalışma alanları arasında eski Sovyet coğrafyası ve Kafkasya (tarihi, toplumsal yapısı ve güvenliği), diyaspora çalışmaları, Karadeniz 
Bölgesi ve güvenliği, Türk-Rus ilişkileri, enerji güvenliği, kritik altyapı güvenliği ve terörizmle mücadele gibi konular yer almaktadır. Lisans eğitimini ODTÜ’de tamamlayan Çelikpala, Yüksek Lisansını Hacettepe, Doktora çalışmasını ise Bilkent Üniversitesinde yapmıştır. Oxford Üniversitesi St. Antony’s College’da Senior Associate Member olarak bulunan Dr. Çelikpala, Hacettepe ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitelerinde de görev yapmıştır. Prof. Dr. Çelikpala, Bilgi Üniversitesi, Kara Harp Okulu Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Harp Akademileri ve Milli Güvenlik Akademisinde Türk Dış Politikası, Kafkasya ve Orta Asya tarihi ve güvenlik politikaları, Türk siyasal hayatı ve politikası ile strateji ve güvenlik konuları üzerine düzenlenmiş ders ve seminerler vermektedir. Çeşitli uluslararası kurum, düşünce kuruluşu ve şirketlerin yanı sıra NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Araştırma Merkezi (SAREM), Dışişleri Bakanlığı Stratejik AraştırmalarMerkezi’nde akademik danışmanlık yapmıştır. Çelikpala’nın yukarıda belirtilen konularda akademik dergiler ve güncel medyada yayınlanmış makale ve değerlendirmeleri bulunmaktadır.

Dr. Cavid Veliyev, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde dış politika meseleleri analiz şubesi müdürüdür. Dr. Veliyev’in 
çalışma alanları arasında Güney Kafkasya coğrafyası, Karadeniz Bölgesi ve güvenliği, günümüzde Türk-Ermeni ilişkileri ve Azerbaycan dış politikası yer 
almaktadır. Lisans eğitiminin Ege Üniversitesi’nde yapan Cavid Veliyev, Yüksek Lisansını Gazi Üniversitesi ve doktorasını Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamlamıştır. Türkiye’de TUSAM ve Ulusal Güvenlikleri Strateji Araştırma Merkezinde çalışmıştır. Azerbaycan’da Hazar Üniversitesinde Türk Dış Politikası dersi vermektedir. Türkiye’de yayınlanan “Güney Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Enerji ve Jeopolitik”, “Türkiye-Azerbaycan İlişkileri: Dostluk, Kardeşlik ve Stratejik İlişkiler” başlıklı kitapların editörüdür. Dr. Veliyev`in yukarıda belirtilen konularda akademik dergiler ve güncel medyada yayınlanmış makale ve değerlendirmeleri bulunmaktadır.


CIES Hakkında


Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (CIES) 2004 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık sürecinden yaşanan gelişmeler ışığında Avrupa Çalışmaları Merkezi adıyla kurulmuştur. Ancak, Eylül 2010 yılı itibariyle çalışma ve araştırma alanlarını genişletlerek uygulanabilir politikalar üretmeye odaklı çalışma yürüten ve Türkiye’nin dahil olduğu çevre coğrafyada meydana gelen tüm gelişmeleri araştırma alanına dahil eden Merkez, araştırma yelpazesini genişletmekte ve ilerletmektedir.Merkezin araştırma konuları arasında AB kurumları ve izledikleri politikalar (genişleme politikası, komşuluk politikası, güvenlik ve savunma politikaları vs.) başı çekerken, Karadeniz, Akdeniz, Güneydoğu Avrupa’da meydana gelen bölgesel gelişmeler ile, Türkiye -Yunanistan İlişkileri gibi spesifik konular, ayrıca bölgesel işbirliği, küresel yönetişim, güvenlik gibi daha geniş konu başlıkları da çalışma ve araştırma yelpazesine dahildir.

Center for International and European Studies (CIES)
Kadir Has University
Kadir Has Caddesi
Cibali / Istanbul 34083 
Turkey

Tel: +90 212 533 65 32, ext. 4608
Fax: +90 212 631 91 50
Email: cies@khas.edu.tr
Website: http://cies.khas.edu.tr
Director: Dimitrios Triantaphyllou

ISBN 978-975-8919-98-7
1 March 2015 03


*****