Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeni Dünya Düzeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2019 Cumartesi

KÜRESELLEŞME VE EKONOMİDE NEOLİBERALİZM., BÖLÜM 1

KÜRESELLEŞME VE EKONOMİDE NEOLİBERALİZM., BÖLÜM 1


Dr. Ramazan KURTOĞLU,*
Küreselleşme ve Neoliberalizm  
KÜRESELLEŞME VE EKONOMİDE JUDEO - HIRİSTİYAN ELİTİST BİR MODELLEME: NEOLİBERAL “ŞOK VE DEHŞET” 
*Yrd. Doç. Dr., İktisatçı, Uluslararası Finansman ve Dinler Tarihi Uzmanı, İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi. 



Özet: Kapitalizm neoliberalizm ile kendi içinde dönüşerek 20. yüzyılın son çeyreğinde finansallaşmıştır. Chicago Ekonomi Okulu’nun teorik alt yapısını 
oluşturduğu neoliberalizm küresel ekonomide “paraizm” hastalığına sebep olmuştur. 1970-Eylül 2008 döneminde Waterloo Savaşı’nın (1813-1815) “kazananları” küresel sermayenin elitleri olarak daha çok “paralanmışlar”dır. Buna mukabil devasa kitleleri “hiksoslaştırma” yönünde bir ekonomik sonuç ortaya çıkmıştır. Bu durum gerek ekonomik gerek askeri anlamda bir “şok ve dehşet” projesinin ürünüdür. 

GİRİŞ 

21. Yüzyıla girerken kapitalizmin 19. ve 20. Yüzyıldaki dişli rakipleri olan sosyalizm ve komünizm artık yoktu. Buna mukabil kapitalizm kendi içinde dönüşerek finansallaşma1 sürecinin doruklarını her geçen gün daha da yukarı itiyordu. Üretim ve ticaret kapitalizmi liderliği finans kapitalizmine bırakmıştı. Eh “kapitalizm kelimesi kapitalden türemiş”2 olduğuna göre sermaye aslına rücu etmişti ve kendisini kontrolsüzce büyütebilirdi. Diğer taraftan Ekim 1917 Bolşevik İhtilali’nden beri yeryüzündeki uygulamaları göstermiştir ki, komünizm bir ütopyadır. Sosyalizm ise bir tür Judeo-Hıristiyan dini eskatolojilerinin –öteki dünya bilimibaşka bir adla yeryüzünde tartışılmasıdır. Tarihsel bir perspektif değil vahşi kapitalizme karşı “mitolojidir”.3 

Nitekim Küresel Finans Sisteminde “top left” (sol üst köşe-zirvedeki) statüsünde olanlar ile “thombstone” (kredi alan zor durumdaki ülkelere/şirketlere verilen 
isim) statüsünde olanlar vardır. Ancak küresel finans sistemi içinde yer alan “top left”ler finansal türev ürünlerde öyle bir çetrefilli ürünler piyasaya sürüyorlardı 
ki, “şeytanın bile aklına gelmeyen” yöntemlerdi. Hele hele “Hedge Fund”ların “eke”leri her daim “No problem, what so ever” (hiçbir mesele yok) diyorlardı. 

Bu gruptan bir örnek; “LTCM(Long Term Capital Management), tahvil işlemlerinin zirvesinde bulunan Salomon Brothers’da “Master of Universe” (Evrenin Hâkimi) diye lakap takılan efsanevi simsar John Meriwether’in Şubat 1994’te kurduğu, Nobel ödülü sahibi iki ekonomist Profesör Myron S. Scholes ve Robert C. Merton ve Salomon Brothers’ın yıldız oyuncularını ortak ve işlem takımında bir araya getiren Hedge Found dünyasının elit topluluğuydu. Bilgisayarlarla hesaplanan karmaşık matematik-finans modelini devreye sokarak her yıl yüksek gelirlerelde ediyorlardı. Özellikle 1995 ve 1996’da önce % 42.8 sonra da % 40.8 gibi muazzam geri dönüş rakamlarına ulaşmışlardı. En düşük yatırım rakamı 10 milyon dolar, yatırım sonrasında üç yıl boyunca sözleşme fesih yasağı gibi zorlu katılım şartlarına rağmen yabancı ülkelerin hükümetleri, yatırım bankaları, kurumsal yatırımcılar hep birlikte sermayelerini bu “rüya takım”ın ellerine teslim etmişlerdi. 

Fakat Ağustos 1997’deki bahane “bulaşıcı Rusya etkisi”nin yayılmasıyla birlikte LTCM an be an uçuruma doğru sürüklendi. “Kredi Yatak İşlemcisi” LTCM elbette 
bu alana çok para bağlamıştı.”4 

LTCM yatırımcılardan topladığı dört milyar doları ipotek ederek, borçlanma ve finansal türev ürünlerle yaptığı çetrefilli işlemlerle malvarlığı büyüklüğünü, 125 
milyar dolar ve toplamda 1.3 trilyon dolara ulaşan pozisyonları5 gibi, bütün mantıklı hesapları alt üst ederek, şişirmişti. “Kredi yatağı işlemleri başta olmak üzere neredeyse hepsini kumara aktarmıştı. Finansal türev ürünlere, yatırım yaptığı bono türlerini ipotek olarak göstermişti. Ama bono değerleri düşmeye başlayınca ilave “reel ipotek” isteğiyle karşı karşıya kalmıştı.”6 

Açıkçası “saadet zinciri” bir başka anlatımla “ponzi oyunu” artık “it is over” (oyun bitti) moduna gelmişti. 17 Ağustos 1997’den 2 Eylül tarihine kadar yatırımcıların 
4 milyar doları 2.3 milyar dolara inmişti. Durum John Meriwether’in mektubuyla yatırımcılara duyurulmuştu. Gün geçtikçe durum daha da kötüleşmiş LTCM sermayesini tüketmeye başlamıştı. 

Açıkçası olanlar neoliberalizmin “rasyonel insanı” John Meriwether’i büyük bir hırsla kişisel çıkarlarının peşinde koşan herhangi biri kadar soylu kılıyordu. O 
“Yalancının Pokeri”ndeki finans oyuncularından biriydi.7 Hırs ve açgözlülük, diğer taraftan Eylül 2008’in habercilerinden olan, finansal açıdan LTCM’nin iflası likit 
olmayan pozisyonlardaki aşırı kaldıraç, kibir, azamet ve nihayet psikolojik sebepler erken ve hızlı ölümü getirmişti.8 

Başta New York eyaletinin Merkez Bankası olan New York Federal Reserve Bank’ın Başkan yardımcısı (Executive Vice President) Peter Fisher ve bazı Wall 
Street bankasının üst düzey yetkilileri birlikte LTCM’nin Connecticut eyaleti Greenwich şehrinde bulunan merkezini ziyaret edip işlem kayıtlarını inceleyince Fisher’in beti benzi atmıştı. Küresel finans sistemini toptan havaya uçuracak güçte bir saatli bomba gözlerinin önündeydi. Menkul kıymetli finansal türev ürünler (equity derivative) toplam getirilerin takası (total return swap) endeksli opsiyonları (indexs option), şirket alımlarıyla ilgili finansal türev ürünler gibi işlemlerin toplam hacmi bir trilyon dolar gibi astronomik bir meblağa ulaşmıştı. Şayet LTCM bu finansal türev ürünler işlemlerini yerine getiremeyecek duruma düşerse, bu bir “kelebek etkisi”, şok dalgası şeklinde küresel finans sistemine sirayet edecek, bütün piyasaları ve finans sistemini çökertecekti. Bir meteor tam tepelerine düşmek üzereydi… 

New York Federal Reserve önderliğinde Wall Street’in “eke”leri bir kurtarma operasyonu başlatmışlardı. 

   15 Bankanın başkanları 3.75 milyar doları LTCM ‘ye yatırmak konusunda anlaşmışlardı. Küresel finans sistemi kurtulmuştu. Ancak daha sonraki süreçte LTCM sisteme zarar vermeyecek tarzda tasfiye edildi. Bu süreçte İsviçre’nin en büyük bankası olan UBS’nin başkanı Mathis Cabiallavetta ilk kurban oldu. Çünkü 
LTCM’ye 950 milyon İsviçre frangı gibi devasa bir yatırım yapmıştı. Sırada LTCM’ye 250 milyon dolar yatırım yapan İtalyan Merkez Bankası Başkanı Antonio Faggio’nu vardı. Merrill Lynch yıldırım hızıyla 3400 kişiyi işten attı ve diğer yatırım bankaları buna ayak uydurdu.9 

Hikâyenin devamı Eylül 2008’de Wall Street merkezli Bear Stearns ve Lehman 
Brothers’ın “aniden” çöküşü ile dünya kamuoyuna mal oldu. İki dev ABD yatırım bankası Eylül 2008’de trilyon dolarlık yükümlülükle battı. Amerikan basınında 
yer alan haberlerden bir paragraf şöyleydi: “Bear Stearns and Lehman Brothers, both investment banks have collapsed, Merrill Lynch was acquired by Bank of 
America last weekend, and Goldman Sachs and Morgan Stanley have changed their status to bank holding campanies.”10 

UYGULAMADA NEOLİBERAL EKONOMİ: PARAİZM - BÜYÜME VE PAYLAŞIM 

Dünya ekonomisi 1960’lı yıllarda enflasyondan arındırılmış olarak ortalama yılda % 5 büyüme sağlamıştı.11 1970’lerde dünya ekonomisindeki büyüme senelik 
ortalama % 3.6’ya, 1980’lerde yılda % 2.8’e düştü. 1990’ların ortalarında ise dünya ekonomisindeki ortalama yıllık büyüme % 2’ye düşmüştü.12 1973’ten 
1994’e kadar bütün Avrupa’da bir tek net yeni iş bile sağlanamadı.13 Açıkçası kapitalizm, 20 yıl içinde, büyüme hızının % 60’ını kaybetmişti.14 1968 yılında, 
İkinci Dünya Harbinden sonraki dönemde, uzun zamandır yerinden kımıldamayan Kuzey Kutbu buzulları misali, ekonomik eşitsizlik iyice kendini göstermeye başladı.15 Bu tarihten 20 yıl sonraki dönem boyunca gelir dağılımındaki eşitsizlik öylesine hızlı genişleyip yoğunlaştı ki, 1990’lı yılların başlarında gelir dağılımındaki eşitsizlik hem sosyal gruplar arasında hem de bu gruplar içinde olmak üzere, bütün meslek, eğitim, sanayi, demografi (yaş, cinsiyet, ırk) ve coğrafi bölgelerde yükseldi. 

1980’li ve takip eden 90’lı yıllarda erkeklerin kazancındaki bütün getiriler işgücü toplamının zirvesinde yer alan % 20’ye gitti ve % 64 gibi devasa bir oranda 
en tepedeki % 1’de gerçekleşti.16 Öte yandan kazançlardan ziyade gelirler incelendiğinde en tepedeki % 1’in daha da fazlasını elde ettiğini, yani toplam gelirlerin % 90’ını elde ettiği görülecektir.17 ABD’de nüfusun zirvedeki % 1’inin sahip olduğu servet payı % 40’tan daha çoktu ve 1990’lı yılların başında, 1970’lerin ortasındakinden iki kat fazlaydı.18 Bu durumu Demokrat Parti senatörü Jim Webb şu sözlerle değerlendirmişti: “ABD 19.yüzyıldan bu yana benzeri görülmedik türden sınıf temelli bir sisteme doğru kaymış bulunuyor.”19 16 Eylül 2010 tarihinde ABD’de 2009 yılı için geçerli fakirlik göstergeleri yayımlandı. Birleşik Devletler’de 2009 yılında yoksulluk yüzdesi % 14.3 oranına ulaşarak 43.6 milyon Amerikalıyı kapsadı. Nüfus bürosunun 1959 yılından beri yaptığı araştırmalara göre bu oran 1959-2009 döneminin en yükseği. Yoksulluk nispetinin 2010 verilerinde daha da yüksek çıkacağı tahmin ediliyor. ABD resmi kriterlerine göre yoksulluk tanımı dört kişilik bir ailenin yıllık gelirinin 22.050 doların ve tek kişinin gelirinin 10.830 doların altına düşmesiyle başlıyor. 

Brookings Institute tarafından yapılan araştırmalara göre, yoksulluk oranları Afrikan-Amerikan dedikleri zencilerde % 25.8; Latino-Amerikalılarda % 25.3; 
Asyalılarda % 12.5 ve beyaz Amerikalılarda % 9.4. Diğer bir çarpıcı sonuç ise Amerikalıların % 6.3, yani 19 milyonu 2009 yılında aşırı yoksul kategorisinde 
olup, dört kişilik bir ailenin yıllık geliri 11.000 doların altında. Bu oran 1957 senesinde % 3.7 ve 7.7 milyon Amerikalıyı kapsamaktaydı. Bu ülkede sağlık sigortası olmayanların toplamı 50.7 milyona yükselmiş durumda. Bu rakam Amerikalıların % 16.7’sinin sağlık sigortası olmadığını göstermekte olup, Başkan Obama’nın sağlık reformu bütünüyle uygulandığında bile en az 23 milyon Amerikalı sağlık sigortasından mahrum olacak. Rutgers Üniversitesi İşgücü Gelişim Merkezi tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, çalışanların yaklaşık dörtte üçü ya kendileri veya bir akrabaları veyahut da yakın bir arkadaşları işini kaybetmiş durumda. 
Anket sonuçlarına bakılırsa, deneklerin üçte ikisi 2011-2012 yılında ekonominin düşüşe devam edeceği kanaatinde. “Çoğu insanın hayalini süsleyen Amerika’yı 
içinden tanıyınca, uzaktan dev, yenilmez güç gibi gözüken bu ülkenin aslında yaralı ve can çekişmeye başlamış bir organizma olduğunu görüyorsunuz. 

Doğrusu ben Amerika’dayken işsizlik korkusuyla neredeyse paralize olmuş insanların konuşmalarını duyunca gerçekten üzüldüm ve gelecekten umudunu kesmiş bu insanların ne yapacaklarını çok merak ettim.”20 Zizek’in dediği gibi küresel kapitalizm bir “apokaliptik” (kıyamet) sıfır noktasına doğru hızla gidiyor olabilir.21 
Görüldüğü gibi olanlar meşhur Türk atasözüne benzemekteydi: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” Hâlbuki neoliberalizmin sebep olduğu, ortaya çıkan netice “biri yer bini bakar”a uymaktadır. “Dünya nüfusunun küçük bir azınlığınca bu denli büyük servet birikimi sağlanması barışçı bir süreç şeklinde gerçekleşmişti, gördüğümüz gibi genellikle meşru da değildi.”22 Açıkçası, “serbest piyasa” için piyasaları bütün kısıtlamalardan temizleme yönündeki milletlerarası hareketin ön cephelerinde yer alan insanların çoğunun bugün, tarihi Latin Amerika’daki ilk laboratuardan, Afganistan ve Irak’ın işgaline ve Eylül 2008’de patlayan Wall Street merkezli krize kadar uzanan şaşırtıcı bir skandallar kargaşası ve suç işleme süreçleri içinde yer almalarıydı.23 “Arap baharı” adına GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) bölgesinde olan ve olacaklar ise vahim işaretlerle dolu. Çoğunluğu “muhafazakâr” cenahtan olan siyasi liderler ve ideologların yanında “sosyal demokrat” cenahtan siyasi lider ve ideologlarda neoliberalizme 35 yıl boyunca hizmet ettiler. 

Her halükarda ABD’de bile neoliberalizmin temel prensipleri, özelleştirme, deregülasyon ve kamu hizmetlerinde kesintilere gidilmesi, onun bizatihi çöküşüne zemin hazırlamıştı. Washington Mutabakatı ile kusursuz bir uyum içinde işleyen bir ekonomik düzen kurulması bir yana zaten zengin olanları süper zenginler, örgütlü işçi kesimi başta olmak üzere toplumun bütün kesimlerini istedikleri gibi kullanabilecekleri yoksul kitleler, potansiyel “Hiksoslar”24 haline dönüştürmeye çalışıyorlardı. 1970’te nüfus içindeki en zengin %10’unun fakirlerden 12 kat daha fazla kazanç elde ettiği Arjantin’de 2002 yılına gelindiğinde, yaklaşık 30 yılda zenginler 43 kat fazla kazanıyorlardı.25 ABD’nin önde gelen üniversitelerinin ekonomi-işletme-siyaset bilimi yüksek lisans ve doktora programlarında en çok tartışılan hususlarından biri “gelecek 30 yılda ABD-Çin arasında mutlaka sıcak bir çatışma çıkacağı” varsayımıdır. İlginçtir, Çin’e en çok yatırım yapanlar da küresel sermayeyi kontrol eden “seçilmişler”dir. Çin’de şaşırtıcı derecede ekonomik gelişmelere rağmen, şehirde yaşayan Çinlilerin gelirleriyle kırsal kesimlerde yaşayan 800 milyon fakir insan arasındaki uçurum son 20 yılda ikiye katlanmış bulunuyor.26 

Birleşmiş Milletler’in Aralık 2006’da yaptığı bir araştırmaya göre “yeryüzündeki yetişkinlerin en zengin %2’sinin küresel zenginliğin % 50’sinden daha fazlasını 
kazandığını ortaya koymuştur. Bu gelişme 1980-2006 yılları arasındaki neoliberal, deregülasyon ekonomi politikalarının bir neticesidir.27 

Şaibeli bir suikastla öldürülen Başkan John F. Kennedy: “Sular yükseldiğinde, bütün tekneler de yükselir” demişti. Ancak bu söz 1970’li yılların başından itibaren geçerli değildi. 

Ekonomi yükselme gösteriyor, ancak bu arada pek çok tekne de batıyordu. ABD’de kişi başına düşen reel GSYİH 1973-1994 döneminde % 33 artmıştı. Buna mukabil sıradan işçilerin reel ücretleri % 14 ve reel haftalık ücretleri ise % 19 düşmüştü. Bir başka söyleyişle reel ücretler 1994 yılının sonunda 1950’li yılların sonlarındaki seviyeye geri gitmişti. Böyle bir durum ABD’de daha önce hiç söz konusu olmamıştı.28 

Başkan Clinton ABD ekonomisinin vatandaşlarının büyük bir kesimine ihtiyaç duymadığını şu sözlerle dile getirmişti: “… 1980’lerde yaşanan gelişmelerden dışlanmış, bir kenara atılmış ve şimdi başka bir dünyada yaşayan insanlar… oy kullanmıyorlar, işsizler, suç ihbarlarında bulunmuyorlar, çocuklarını okula 
göndermiyorlar ve hatta iletişim kurabilecekleri bir telefonu olmayanlar bile var. Bir boşlukta yaşıyorlar.”29 

“1970’li yıllarda başlayan bugünkü bunalımın kapitalizmi tehdit ettiğini kimse inkâr etmeyecektir. Bu bunalım 1929’dakinden daha farklı bir vahamet içermektedir ve en büyük şirketler muhtemelen içine yuvarlanacaklardır.”30 Braudel aynı eserinde “İzleyen denklemler istenen yönde yazılabilir” diyerek şu denklemleri veriyor: “Ekonomi= siyaset+kültür+toplum veya kültür= ekonomi+siyaset+toplum veyahut da belli bir toplumda siyasetin ekonomiyi yönettiği veya tersi kabul edilebilir.”31 

Sonuç olarak “bir ihtilal ya da daha sonra kalıcı olan bir askeri darbe yaşamayan hiçbir ülkede eşitsizlik, şu son 20 yıldır ABD’de söz konusu olduğu kadar hızlı ve 
yaygın bir şekilde artmamıştır. Şimdiye kadar Amerikalılar, kişi başına düşen milli gelir artarken, reel ücretlerin azaldığına hiç şahit olmamışlardır.”32 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

2 Ocak 2018 Salı

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme, BÖLÜM 2

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme,  BÖLÜM 2


            ABD, 2001 yılından beri Venezuela’da anti-Chavez gruplarına sivil toplumu destekleme adı altında para dağıtıyor.Bu amaçla USAID ve NED tarafından 2002 yılında Caracas’ta kurulan Geçiş İnisiyatifleri Ofisi tarafından, 8 yılda 100 milyon dolardan fazla para dağıtıldı.2011 yılında bu ofisin şiddet olaylarının merkezi olduğu ortaya çıkınca kapatıldı ve merkezini ABD’ye taşıdı. Şubat 2014’de Venezuela’da başlayan ve rejim değişikliğini hedefleyen halk hareketinin arkasındaki iki kişi olan Leopoldo Lopez ve Marina Corina Machado’nun Washington’un ajanları olarak uzun birer geçmişleri var. Venezuela’da da NED ve USAID her zaman olduğu gibi başroldedir.Lopez’in Önce Adalet (PrimeroJusticia) ve Halk İradesi (Voluntad Popular) partileri ile Machado’nun NGO ve seçim kampanyalarına milyonlarca dolar yardım yapıldı. Sadece 2013-2014 yıllarında Washington, Venezuela’daki seçim kampanyaları için muhalefete 14 milyon dolardan fazla para verdi. Paralar, Obama’nın Dış Operasyonlar Bütçesi’ne ayrılan fondan USAID tarafından dağıtılmaya devam edilmektedir. Ayrı bir fon kullanan NED ise özellikle gençlik hareketi olan FORMA üzerine odaklanmıştır.Cesar Briceno’nun liderliğindeki bu hareketin arkasında Venezuelalı banker Oscar Garcia Mendazo gözükmektedir. Garcia Mendazo’nun bankası olan Banco Venezolano de Credito, NED ve USAID’ten gelen paraları Sumate, CEDICE, Sin Mordaza, Observatorio Venezolano de Prisiones, FORMA ve diğer muhalif gruplara dağıtmaktadır[36].Ancak, para sadece banka yolu ile gelmemekte; ABD doları ve Avrupa Komisyonu’nun verdiği Euro’lar hükümetin eline geçmesin diye büyük kısmı elden verilmektedir. NED fonlarından yararlanan Espacio Publico, Instituto Prensa y Sociedad (IPYS), Sin Mordaza ve Gali gibi medya organları Başkan Madura’yı açıkça hedef almıştır. NED’in Cumhuriyetçi Parti kolu olan IRI, muhalefet koalisyonu olan Demokratik Birlik Masası’nı desteklemektedir. 

            ABD’nin Türkiye’de kurduğu özel mekanizmayı birkaç cümle ile özetlemek mümkün değildir. Bunun için yeni çıkan “Türkiye’deki Amerika” isimli kitabımı okumanızı tavsiye ederim[37]. Eğer hemen bir şeyler görmek istiyorsanız CFR’ın dipnottaki sayfasına bakmanız bir fikir verebilir ama küresel sermayenin Türkiye’deki iş dünyası ile olduğu kadar hükümet ve diğer milli yapılar ile de bağlarının bilinmesi çok önemlidir[38]. ABD, Türkiye’deki hükümet, NGO’lar, aktivistler, sivil toplum ve AB ile diyalog halinde demokratik prensipleri, uygulamaları ve değerleri geliştirmek için öncelikler tespit etti. Bu demokrasi hedefleri içinde; “İnsan hakları, sivil toplum ve etnik farklılıklara saygının desteklenmesi, Türkçe dışındaki dillerin kullanılması, ifade özgürlüğünün genişletilmesi, Yunan Ortodoks ( Heybeliada ) Ruhban Okulu ve İstanbul EkümenikPatrikliği’nin desteklenmesi, etnik Kürt ve diğer Türk olmayan etnik grupların sorunlarına yönelik somut adımlar atılması[39]” başta gelmektedir. Bu ifadenin açık anlamı Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet olma özelliğinin yok edilmesi, Türkiye’nin bölünmesi ya da en azından bir federasyona dönüştürülerek, ulusal gücünü kullanamaz hale gelmesi, son 10 yıldır yapıla geldiği gibi küresel sermayeye peşkeş çekilmesidir. Bunun için uyguladığı strateji adına “kamu diplomasisi”denilen ikna ve daha çok şantaj yöntemidir. Pek çok milletvekili, siyasi parti lideri, hâkim, adalet yetkilisi, gazeteci, akademisyen ve NGO yetkilisine yönelik programlar uygulanmaktadır. Her yıl yüzlerce Türk, ABD’ye getirilerek çoğulculuk, etnik ve dinsel farklılıklar konularında eğitim almakta, geleceğin liderleri yetiştirilmektedir. Bu ziyaretler ABD Uluslararası Ziyaretçiler Liderlik Programı fonundan karşılanmaktadır. ABD raporları, bu işte AB ve diğer dış misyonlardaki üyeleri ile sık sık biraraya geldiklerini ifade etmektedir. 17 Aralık 2013 sonrası geleceğini tamamen dış güçlere bağımlı gören Erdoğan hükümeti, sadece bölücülere demokratik özerkliği değil, Rumlara ve Ermenilere de yeni tavizler vermeye hazırlanıyor. Tabii bütün bunların olması için yeni Anayasa ve korumalı bir Başkan’a ihtiyaç var. Bu da ABD ile hükümetin demokrasi pazarlığının temelini teşkil ediyor.

            Büyük Güçler Rekabeti ve Demokrasi Geliştirme

            Obama ileAmerika, içeride gücünü toplamaya çalışırken dışarıda gücü erimeye devam etmektedir. 2013 yılında Pew Araştırma Kurumu tarafından yapılan anket Amerikan halkının %80’inin Amerikan hükümetinin uluslararası işlere değil kendi problemlerine odaklanmasını istediğini gösterdi[40]. Özetle, ABD’nin küresel hegemonya merakının arkasında halk desteği yoktur. ABD; Çin ve Rusya’nın küresel düzeni değiştirecek gücü olmadığını düşünürken Ukrayna işgali ile en büyük tehdidin Çin’den değil Rusya’dan geldiği anlaşıldı. İç sorunlara gömülmüş Obama ve savaş yorgunu ABD halkı, ülkeyi doğrudan tehdit etmeyen hiçbir pahalı ve çatışmaya varacak riskli işe girmek taraftarı değildir. Bu yüzden, dışarıdan ABD’yi Kırım ve Suriye’ye askeri müdahale için gaza getirmeye çalışanların şansı yoktur. Yeni bulunan enerji kaynakları ve petrol çıkarma yöntemleri nedeni ile Ortadoğu’ya da ilgisiazalacaktır. Diğer yandan, Irak, Afganistan ve Guantanamo nedeni ile prestijini kaybeden ABD’ye diğer ülkeler tarafından dış politikada verilen destek gittikçe zorlaşacaktır. Snowden olayı ile ortaya çıkan NSA sızıntıları kendi müttefiklerini bile dinleyen ABD hükümetinin işini daha da zora soktu. ABD’nin birinci halka dostları olan İsrail, Japonya ve İngiltere’nin önemli endişeleri bulunmamaktadır. İsrail’in Obama’dan Suriye ve İran ile ilgili istekleri olsa da, ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan yükümlülüğünü sık sık ifadesi etmesi onlara yetmektedir. Japonya, artık ABD-Çin yakınlaşmasının aleyhine olacağını düşünmemektedir. İngiltere, AB’den çıksa bile ABD ile ilişkilerinin eski sağlamlığında devam edeceğine emindir. İkinci halkada kabul edilen Suudi Arabistan, Türkiye ve Almanya ile ilişkiler ise sorunludur. Suudiler, ABD-İran yakınlaşmasından ve Suudi ailesini alaşağı edecek bir darbenin ABD tarafından destekleneceğinden şüphe etmektedir. Türkiye’de Erdoğan’ın geleceği2007’den beri devam eden ve ABD tarafından verilen ev ödevlerine bağlıdır. Erdoğan’dan beklenenlerÇekoslavakya’yı tek kurşun atmadan bölen ve NED’den demokrasi masalyası alan VaclavHavel’in çok daha ötesindedir. ABD casusluğunun hedefi olması nedeni ile hala ABD’ye kızgın olan Almanya başbakanı Merkel ise Rusya ve Ukrayna’ya Washington gözü ile bakmamaya kararlıdır.

       Asya-Pasifik’i eksen seçen Amerikan politika yapıcıları Ortadoğu ve Rusya’ya yönelik yeni sorumluluklar almaya gönülsüzdürler. Washington’a göre sadece Asya, ekonomik çıkarları nedeni ile Amerikan gücünün bölgede kalmasını gerekli kılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Asya’da güvenlikleri ABD varlığına bağlı olan Endonezya, Filipinler, Vietnam ve diğer ülkeler bir yandan da Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek derdindedirler. ABD içinde Demokrat ve Cumhuriyetçilerin müttefik olduğu tek konu ticarettir çünkü küresel sermaye böyle istemektedir. Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP), Amerikan güvenlik politikalarının merkezine yerleşmektedir. Amerikalılara göre Rusya, Putin ile demokratikleşme yolundan uzaklaştı. Çin ise hiçbir zaman demokratik olmadı sadece toplumu liberalize ederek, ekonomide başarı sağladı. Ukrayna gelişmeleri ise yönsüz ve önceden öngörülemez Siyah Kuğu olayı değildir. Ukrayna’nın ABD ve Avrupa Birliği ile yakınlaşmasına Ruslar yıllardır çekince koyuyorlardı. 2012 sonunda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Moskova’nın Avrasya Birliği ile projesi ile bölgeyi Sovyetleştirmelerine karşı duracaklarını açıklamıştı. Buna rağmen ne Ukrayna ne de Avrupa, Rus enerji hatlarını bypass edecek yeni güney koridorları üzerinde çalışmamıştı. Putin, 2004’deki Turuncu Devrim’den beri Batıyı eğer Rusya’nın Ukrayna’daki hayati çıkarları dikkate alınmazsa radikal yollara başvuracağı ile ikaz ediyordu. Amerikalı diplomat Christopher R. Hill’e gore Rusya, Gürcistan’dan sonar Ukrayna krizi ile son 25 yıldır parçası olduğu yeni dünya düzenine ihanet etti. Hill’e gore böylece Rusya kendilerine sağlanan NATO’daki özel statü, AB ile imtiyazlı ilişki ve uluslararası diplomatik kurumlardaki ortaklığı eliyle itmiş oldu[41].Hill’e gore bundan sonar Rusya, yeni dünya düzeni yerine BRIC’in yanına koyacağı yeni müttefikleri ile ABD ve NATO’ya cephe alacak ve yeni soğuk savaş başlayacaktır.

Gorbaçov, Glasnost ve Perestroika’da başarısız olunca,küresel sermaye tarafından önerilen şok tedaviyi kabul etmişti. Borç batağına sürüklenen ülkelere uygulanan şok terapinin esaslarışudur[42]; serbest pazar saçmalığı, kitle özelleştirmeleri, kamu alanını yok etmek, yabancı şirketlere sınırsız giriş, sosyal hizmetlerde büyük kesinti, iş kaybı, düşük ücretler, baskıcı kanunlar ve tüm ekonominin güçlü bir zengin sınıfa ve onunla bağlantılı siyasi elitlere aktarılması. Ortaya çıkan bu zengin sınıf Rusya’da “oligarklar”,Çin’de “KüçükPrensler”,Şili’de “Piranalar” gibi isimler aldı.Gorbaçov, bunun karşılığında nükleer silahsızlanma ve NATO’nun eski Varşova Paktı ülkelerini üye yapmayacağısözü almıştı. Rus Duma’sı 1972’deki Anti-Balistik Füze Anlaşması (ABM) kapsamında füze savunma sisteminin kalkmasını onaylarken, 14 Aralık 2001’de Bush yönetimi sadece ABM anlaşmasından çekilmedi, NPT’ye aykırı olarak yeni nükleer silah testleri yapacağını açıkladı.Böylece silahlanmanın kapısı ardına kadar açıldı.2007’de ABD, Füze Savunma Sistemi kapsamında eski Varşova Paktı ülkesi Polonya’ya füze sistemleri, Çek Cumhuriyeti’ne radar takip sistemi kurma niyetini açıkladı.Rusya’yı çevrelemek için eski Sovyet ülkeleri NATO ve AB üyesi yapıldı,renkli devrimler düzenlendi.2008’de 28 NATO üyesinin 10’u eski Varşova Paktı ülkesiydi.Sıra Gürcistan ve Ukrayna’ya gelmişti. Hedef İran gösterilse de asıl niyet nükleer ilk-vuruş önceliğini elinde tutmaktı. Bu aslında 1945 yılından beri ABD’nin yapmak istediği şeydi. Rusya ve Çin’I kontrolünde tutmadıkça ABD’nin küresel kontrolü mümkün değildi. Putin’e kadar devam eden şok tedavi dönemi Rusya’da kitlesel fakirlik, yaygın işsizlik, emekli aylıkları ve sosyal hizmetlerin yok olması, çiftçilerin %80 oranında iflası, on binlerce fabrikanın ve okulların kapanması ve sanayileşmenin yok olması,alkolizm, uyuşturucu, HIV/AIDS, intihar ve şiddete dayalı suçlarda rekorlar getirdi, nüfus ve yaşam süresi azaldı. Bütün bunların adı Milton Friedman’a göre “özgürlük” idi.ABD’nin Rusya’da NED yolu ile demokrasi geliştirme adına desteklediği kuruluşlardan bazıları şunlardır[43]:

- Askerlerin Anneleri Komitesi (Ordudaki askerlere yönelik istimarları durdurmaya çalışıyor),
-   Memorial (İnsan hakları örgütü),
-   Perm-36 (Çalışma Kamplarındaki Ruslara yardım ediyor),
-  Olağanüstü Durum Haberciliği Merkezi (Rus gazetecilerin haklarını koruyor),
-   Murmansk Kadın Gazeteciler Örgütü,
- Rus-Çeçen Dostluk Toplumu (Rus askerlerinin yaptığı katliam ve suistimalleri sorgulayarak, Çeçen ayrımcılığını destekliyor).
      ABD, Çin içinde de demokrasi geliştirme faaliyetleri uygulamaktadır. ABD, Çin’e karşı 1940’lardan beri “böl ve yönet” stratejisi içinde “havuç ve sopa” diplomasisi kullandı. Avrasya’nın enerji hatları boyunca krizler yaratıldı. Çin’e bugün uygulanan “yumuşak savaş”ın başında CFR üyesi, NED başkan yardımcısı, Freedom House kurulu üyesi, Hudson Institute ve PNAC üyesi, neo-muhafazakar Paula Dobriansky var. Çin’e karşıTibet’teki Dalay Lama örgütleri, Çin’deki Fakun Gong ve pek çok küresel NGO kullanılıyor.BBC dahi ABD’deki küresel televizyon ve radyolar bu sistemin bir parçasıdır.Çin hükümeti Ağustos 2011’de Pekin’deki rejim muhaliflerinin tutuklanmasından sonra ABD’yi uyardı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hong Lei; “Batı baskılarına tolerans göstermeyeceklerini, herhangi bir ülkenin iç içlerine müdahale ederek insan hakları konularını istismar edemeyeceklerini” açıkladı[44]. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Bakanlığının Çin’deki insan hakları ile ilgili olumsuz raporundan bahsederek, Çinli sanatçı ve aktivist AiWeiwei’nin tutuklanmasına tepki gösterdi. Tepkilere demokrat senatör Harry Reid başkanlığındaki senatörler delegasyonu da katıldı ve Çin’in uluslararası alanda tanınmış insan hakları kriterlerini uygulaması istendi. Çin’i hedefleyen ABD insane hakları/demokrasi vasıtaları Myanmar, Tibet ve petrol zengini Darfur’u da mücadele sahası seçmiş durumdadır. 2007’de Myanmar’daki başarısız Safran Devrimi esnasında Budist keşişlerin sokaklarda daha fazla demokrasi istediğine ilişkin resimleri Batı medyasında yer aldı. Perde arkasında ise keşiş çeteleri vur-kaç taktiği uyguluyor, blog’lar ve telefon mesajları ile protestocular yönlendiriliyordu. Malakka Boğazı üzerinden Hint Okyanusu’na çıkışı control altına alınan Çin, Myanmar üzerinden Hint Okyanusu’na inebilirdi;ama bu ülke Amerikan üssü için yer vermeyi reddetmişti. 4000 yıllık sürekli bir tarih üzerine evrimleşmiş, ulusal gurur ve Konfüçyüs anlayışı üzerine kurulu Çin’e, Batı tipi demokrasiyi getirmek, dışardan etik prensipler dayatmak kolay değildir. Çin’de Komünizmin yerini alacak tek ideoloji milliyetçilik olabilir ancak bu da küresel sermeyenin karşı olduğu şeydir. Bu yüzden Çin’deki değişim daha doğrusu kırılmanın ancak askeri yollardan geleceği fikri öne çıkmaktadır.

            Sonuç

      Amerika sonrası yeni düzen; küresel sermayenin yer değiştirdiği, çatışma konuları ve alanlarının büyüdüğü, yeni siyasi kutuplaşma ve oluşumların hızlandığı, post-modern akımlar artarken ülkelerin daha çok parçalandığı, ulus-devletlerin egemenlik ve bağımsızlık özelliklerinin eridiği bir dünya olmaya adaydır.Küresel sermayenin stratejik amacı dünyada tek bir hükümet tarafından yönetilen ve küresel oligarkların çıkarlarına göre düzenlenmiş bir dünya devleti kurmaktır.Bu amaçla hala demokrasi geliştirmeden medet umanlar; BM veya NATO’ya alternatif olarak Demokrasiler Cemiyeti (League of Democracies) kurulması önerisi yapmaktadırlar[45].Yeni dönemde ABD, şu soruları kendine sorarak bir özeleştiri yapmalıdır; demokrasiler meşru ve etkili olarak ancak ABD tarafından mı yoksa temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi programlar vasıtası ile daha çok katmanlı bir uluslararası inisiyatifin sorumluluğunda mı geliştirilmelidir? Demokrasi geliştirme, askeri güç ve örtülü operasyonları meşru hale getiren ve ABD’nin gerçekte ülke çıkarlarına yönelik örtülü gündemini destekleyen bir dış politika yöntemi olarak kalmaya devam edecek midir? Demokrasi geliştirme görüntüsü altında pek çok ülkede darbelerin desteklendiği, 1994’de Ruanda’da olduğu gibi soykırıma göz yumulduğu unutulmamalıdır. Demokrasi geliştirmek için başka ülkelerin sivil toplum örgütlerine, medya vasıtalarına, öğrenci değişim programlarına fonlar aktararak, ülke içi gelişmeler hakkında raporlar yayınlamak, karneler tutmak, ülke içinde ayaklanmalar ve sosyal hareketler düzenlenmesi BM temel şartı olan ülke egemenliğine saygı bakımından ne kadar meşrudur? Bir ülke içindeki etnik, dinsel vb. farklılıkları teşvik ederek, askeri, istihbari ve diğer açık ve örtülü yollarla destekleyerek ülkenin bütünlüğünü ve yasal rejimin otoritesini sarsmak uluslararası hukuka ne kadar uygundur? Her ülkenin kendi tarihi mirası, ulusal kültürü, iç ve dış şartları farklı olduğuna göre dünyadaki 550 tip demokrasiden hangisini seçeceği ABD'nin mi işi olmalıdır? ABD, demokrasi geliştirme işinde BM, AB, NATO gibi diğer uluslararası kuruluşları da kendi amaçları doğrultusunda kullanarak uluslararası sisteme olan güvene ve istikrara zarar verdiğinin ne kadar farkındadır?
      230 yaşındaki katı Amerikan siyasi sistemi; para (küresel sermaye), şahsi çıkarlar, medya ve lobilerin hâkimiyetine girmiştir. Borçlarını ödemeyecek durumda olan ABD, sözlük anlamı ile yasal olarak iflas etmiş bir ülkedir. Askeri gücü haricinde endüstriyel-finansal-toplumsal ve kültürel güç dağılımı, ABD tekelinden çıkmaktadır. Ukrayna’daki gelişmeler, Amerikan dış politika vasıtalarının sistematik zayıflığının en son göstergesi oldu. Bunların en başında 48 saat öncesine kadar ABD istihbaratının Rusya’nın Kırım yarımadasını ele geçireceğine dair bir bilgisi olmaması hatta erken bir ikaz dahi gönderememiş olması gelmektedir[46]. Şimdi ABD için neyi, nerde, nasıl yapacağına ve yeni vasıtalara karar verme zamanıdır.  Ancak, bir yandan Ukrayna, Venezüela ve Türkiye’de demokrasi geliştirme çok önemli virajlara geldi diğer yandan Çin’den sonra Rusya ile büyük güç mücadelesinde askeri seçeneklerin dışında yeni bir kurgu ihtiyacı ortaya çıktı. ABD’nin yıkıcı ve bölücü demokrasi modelinin yerini Rusya’da bugün “egemen demokrasi” anlayışı almış ve böylece güçlü bir ulus-devlet yapısı korunabilmiştir. ABD tipi demokrasi geliştirme projelerinden korunmak için Putin’den öğreneceğimiz çok şey vardır. Bunların başında da ülke içinde yabancı fonları ile beslenen ajan gazeteci, politikacı, sivil toplumcu, üniversite hocası, yazar, tv programcısı vb. milliyet ve ülke çıkarlarına bağlılık ülküsünü kaybetmiş insanların ceplerine giden yabancı fonların nasıl kesileceği gelmektedir. Bundan daha önemlisi küresel sermayenin iş dünyası ve medya içinde çöreklenmiş Türkiye’deki uzantılarının deşifre edilmesi gelmektedir. ABD’nin demokrasi ile birlikte “kalkınma” programı diye getirdiği ve ülkeleri soymaktan başka bir şeye yaramayan neo-liberal ekonomi anlayışı da artık çökmüştür ve yerini Çinlilerin devletçi modeli almaktadır. Şüphesiz demokrasi dünyanın en güzel ve insan onuruna en uygun yönetim şeklidir. Ancak, bunu bizi yıkmak için değil, bütünleştirmek ve gerçekten ileriye götürmek için gerekli aktörler ile kendi içimizde başarmalı, başaranların iyi yönlerini örnek almalıyız.

KAYNAKÇA;

[1]CarrollQuigley: A History Of The World InOur Time, MacMillan, (1966),p.48.
[2]F. William Engdahl: Gods of Money, Wall Street andtheDeath of theAmerican Century, (2009), p.20.
[3]CarrollQuigley: TragedyandHope, McMillanCompany, (New York, 1966), p.46.
[4]GaryAllen: NoneDare Call ItConspiracy, G.S.G.&AssociatesPub, (New York, 1971), p.143
[5]CarrollQuigley: TheAnglo-AmericanEstablishment, G.S.G.&AssociatesPub, (New York, 1981), p.87.
[6]DesGriffin: FourthReich of theRich, Emissary Publications, (1994), p.211.
[7]ABD hegemonya sistemi için bakınız, Sait Yılmaz: Güç ve Politika, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2008).
[8]Engdahl: a.g.e.,(2009), p.290.
[9]Engdahl, a.g.e., (2009), p.3.
[10]NationalEndowmentforDemocracy.
[11]NationalDemocraticInstitutefor International Affairs
[12]International RepublicanInstitute
[13]Center forIndependentPrivate Enterprise
[14]American Center for International LaborSolidarity
[15]Thomas Carothers: Effective U.S. Democracy Assistance Requires Reform at USAID, House Committee on ForeignAffairs, (June 10, 2010).
[16]International Foundation forElectionSystems
[17]Eurasia Foundation
[18]Open SocietyInstitute
[19]Alexandra Silver: SoftPower: Democracy-Promotionand U.S. NGOs, CFR Blog: Democracy in Development, (March 17, 2006).
[20]F. William Engdahl: Seeds of Destuction, TheHiddenAgenda of GeneticManipulation, Global Research, (2007), p.132.
[21]FrancesStonerSaunders: TheCulturalColdWar,The CIA andthe World of ArtsandLetters, New Press, (2001), p.69.
[22]ExecutiveIntelligenceReview: Financial Tumult, Vol.24, No.16, April 1997.
[23]Shadi Hamid: TheMeaning of "Power", BrookingInstitute, (July 20, 2007).
[24]Lorne W. Craner, Richard N. Haass, VinWeber, KenWollack: 2008 ForeignPolicySymposium: DemocracyandAmerica's Role in the World, HumphreyInstitute of Rockefeller Foundation, CFR, (September 4, 2008).
[25]Mark P. Lagon: PromotingDemocracy: TheWhysandHowsforthe United Statesandthe International Community, A MarketsandDemocracyBrief, CFR, February 2011.
[26]Morton H. Halperin, Michael HochmanFuchs: TheSurvivalandtheSuccess of Liberty: A DemocracyAgendafor U.S. ForeignPolicy, Century Foundation Press, 2009.
[27]BrianKatulis: DemocracyPromotion in theMiddle East andthe Obama Administration, The Century Foundation, (Feb 16, 2009).
[28]European Endowment for Democracy.
[29]LarryDiamond: Ingredients for a Lasting Democracy, Hoover Digest, No.2, (March 29, 2011).
[30]Open Ukraine: Founders, http://openukraine.org/ua/about/foundersOpen Ukraine, “Governing bodies,” http://openukraine.org/ua/about/management
[31]Open Society Foundations: http://www.opensocietyfoundations.org/about/offices-foundations/international-renaissance-foundation
[32]NED 2012 Annual report, http://www.ned.org/where-we-work/eurasia/ukraine
[33]Victor Pinchuck Foundation: About Victor Pinchuck,http://pinchukfund.org/en/about_pinchuk/biography/
[34]Kenneth Rapoza: Washington’s Man Yatsenyuk Setting Ukraine up for Ruin,Forbes, Feb 27, 2014, http://www.forbes.com/sites/kenrapoza/2014/02/27/washingtons-man-yatsenyuk-setting-ukraine-up-for-ruin/
[35]ChristianStork: What the Media Doesn't Get About the Protests in Ukraine, policymic.com, (December 31, 2013).
[36]Eva Golinger: Agents of Destabilization in Venezuela: The Dirty Hand of the National Endowment for Democracy,Global Research, (April 26, 2014).
[37]Sait Yılmaz: Türkiye’deki Amerika, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2014).
[38]CFR’nin Türkiye uzantısı think-tank olan Global Relations Forum’un  (GİF) Direktörler Kurulu ile merkezin kimleri, nasıl topladığına bakınız: http://www.gif.org.tr/board-of-directors.html
[39]U.S.State of Ministry, Bureau of DHRL: Turkey Report, AdvancingFreedomandDemocracyReports, (May 2010).http://www.state.gov/j/drl/rls/hrrpt/2010/eur/154455.htm
[40]IanBremmer: TheTragicDecline of AmericanForeignPolicy, NationalInterest, (April 16, 2014).
[41]Paul Joseph Watson: Top U.S. Diplomat: Russia Has Betrayed the “New World Order”, Global Research, (25 April, 2014).
[42]Stephen Lendman: Full Spectrum Dominance: Totalitarian Democracy in the New World Order, Review of F. William Engdahl's book,Global Research, (June 22, 2009).
[43]Michael Bohm: Why Russia’s Democrats Need West’s Support, Democracy Digest,(21 Oct, 2011).
[44]Democracy Digest: WhyDoesn’tChinaDemocratize?,(August 17, 2011).
[45]Craner: a.g.e., (2008).
[46]Nikolas K. Gvosdev: The Deep Policy FailuresThat Led to Ukraine, National Interest, (April 17, 2014).

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/05/05/7575/yeni-dunya-duzeni-ve-demokrasi-gelistirme



***

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme, BÖLÜM 1

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme


Sait Yılmaz,
sait.yilmaz@yeditepe.edu.tr
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
05 Mayıs 2014 Pazartesi


            Ortaçağ’ın başlarında Batı medeniyeti ticaret ya da sanayinin olmadığı kendi kendine yeterli malikâneler üzerine kurulmuş, tamamen tarıma dayalı bir ekonomik sisteme sahipti. William Paterson ve arkadaşları tarafından Bank Of England’ın kurulduğu 1694 yılı, dünya tarihi için de önemli bir tarihtir. Ağırlığı nedeni ile taşımak zor olduğu için altın yerine onu temsil eden kâğıdı kullandılar ve bugün de bu tür kâğıtlar “altın tahvili” olarak kullanılmaktadır. Bu kâğıtların değeri rezervdeki altını geçmeye başlayınca artan bu değeri temsil eden kâğıtlara “bank notes (eski Türkçe ile bankınot)” yani bugünkü “kâğıt para” denildi[1]. 1770’lerde özel teşebbüsün yani tek kişi ya da ortaklık şeklinde özel kişilerin sahip olduğu şirketlerin ortaya çıktığı “sanayi kapitalizmi” başlamıştı. Uluslararası arenada manipülasyonlar ve finansal yenilikler yapmak için gerekli olan yetenekli bankerler ticari ve sanayi kapitalizmi ile birlikte Londra’da yetişti. Bu kişilerin kökleri daha da geçmişten gelen hanedanlık ailelerine dayanmakta idi ve bunların da başında Frankfurtlu Meyer Amsehel Rothschild (1743-1812) gelmekte idi. Daha Amerikan devleti kurulurken küresel sermayeyi temsil eden İngiliz sisteminin kolonilerin kendi paralarını basma haklarını iptal etme nedeni, bankacıların koloniciler ile ticaret yaparken vergi alma isteği idi. Amerikalılar faiz ödemeye zorlanarak, borç batağına sürüklenecekti. Amerika kurulduğu günlerde kolonilerde eşitlik üzerine kurulu sosyalist düşünce hâkimdi ama sistem kısa süre sonra zengin iş adamlarının kendi çıkarlarını her zaman üstün tutmasını sağlayacak bir plutokrasi rejimine dönüştü. 1873’deki büyük ekonomik krizden sonra güçlü Amerikan sanayi ve bankacılık aileleri Amerikan endüstrisi ve zenginliğini kontrol eden J.P.Morgan ve John D. Rockefeller’in etrafında toplandı. Bu ikisi finansal paniği manipüle eden sahtecilik, rüşvet ve şiddet olaylarını da tezgâhlamıştı. Böylece Amerikan plutokrasisi ya da başka bir deyimle Amerikan oligarşisi kuruldu[2].

            John Ruskin, 1871 yılında Oxford Üniversitesi’nde imtiyazlı yönetici sınıfın üyesi olarak yaptığı konuşmada büyük bir eğitim, güzellik, hukukun üstünlüğü, özgürlük, edep ve öz disiplin geleneğine sahip olan İngiliz geleneğinin alt tabakalara ve tüm dünyada İngiliz olmayan kitlelere yayılması gerektiğini, aksi takdirde bu geleneğin yok olacağını söylemişti. Ruskin’in bu açılış konferansı notu çoğaltıldı ve başta ChecilRhodes, Arnold Toynbee, Alfred Milner olmak üzere pek çok yönetici ve aydın tarafından sonraki on yıllarda hem İngiliz hegemonyasını geliştirmek için temel konsept olarak kullanıldı. Şarkiyat çalışmaları bu konsepte alt yapı teşkil etti. İngiltere’nin hegemonya konsepti geri planda küresel sermayenin tek bir dünya devleti kurma hedefine de temel teşkil ediyordu. 5 Şubat 1891’de CecilRhodes ve William Thomas Stead“yeni dünya düzeni” hedefi için gizli bir cemiyet oluşturdular. Rhodes’in lider olduğu bu cemiyetin icra komitesinde Stead, Brett (LordEsher) ve Alfred Milner bulunuyordu. Cemiyete yardım eden iç halkada Arthur (Lord) Balfour, (Sir) Harry Johnston, Lord Rothschild, Albert (Lord) Grey ve diğerleri vardı[3]. Dış halkayı ise daha iyi tanınan Yardımcılar Birliği (Association of Helpers) oluşturuyodu ki, bu yapı daha sonra Milner tarafından Yuvarlak Masa (RoundTable) olarak organize edildi. Bugün bu cemiyetlerin uzantıları ABD’deki CFR, Trilateral Komisyon, Bildelberg Grubu, İngiliz Milletler Topluluğu’nda Milner’sKindergarden, Chatham House gibi kuruluşlarda devam ediyor. Uluslararası bankerJames Warburg, 7 Şubat 1950’de Amerikan Senatosu’nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu; “Sevelim ya da sevmeyelim Dünya Hükümeti’ni kuracağız. Mesele bunu fetihle mi yoksa rıza ile mi yapacağımız[4]”. Avrupa ve ABD’deki uluslararası bankerlerin yeni dünya düzeni kurma planına göre tek bir dünya hükümeti ile dünyayı yönetilecekti. Bugün bu planın içinde, dünya nüfusunun bir milyardan aşağıya çekilmesi ve dünya kaynaklarının küresel oligarkların kullanımına bırakılması var.

Modern demokrasinin 250 yıllık bir geçmişi var. Bundan öncesinde; toplumlar, zenginlik ve kaynaklar üzerinde mutlak otorite kurmuş güçlü kişiler vardı. Amerikan anayasasını yazan Thomas Jefferson, John Adams gibi isimler demokrasiyi %51’în %49’a tahakkümü olarak görmüşlerdi. ABD tarafından demokrasi kartı ancak Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru Woodrow Wilson’un meşhur prensipler dizisi ile ortaya sürüldü. Ancak, o dönemde Ortadoğu’yu paylaşma derdinde olan Avrupalı güçler tarafından dikkate alınmadı. 1898’den beri Princeton Üniversitesi başkanı olan Woodrow Wilson’u 1912’de başkan yapan J.P. Morgan and John D. Rockefeller’in parası idi. Wilson’un ulusal bankacılık kanununu çıkaracağını düşünen Morgan, büyük bir medya kampanyası başlatmıştı. Federal Rezerv Kanunu (theGlass-Owen Bill) istedikleri gibi 23 Aralık 1913’de Kongre’den geçer geçmez Wilson tarafından imzalandı. Böylece özel bankaların önü tamamen açıldı ve devlet garantisine de alındı.Küresel sermaye, Komünizmi tek dünya devletine giden en kestirme yol olarak gördü ve destekledi.Bolşevik devrimi, ABD Başkanı Woodrow Wilson’u kukla gibi kullanan Rockefeller’in sağladığı para ile LordAlfredMilner ve KuhnLoeb tarafından finanse edildi[5]. Bolşevik Devirimi’nin arkasındaki dünyanın en güçlü ve en zengin insanları; uluslararası komünizmden korkmuyorlardı çünkü onu kontrol edebileceklerini düşünüyorlardı.Küresel finans sistemini kontrol eden güçlü bankacılık aileleri temel olarak iki yöntemle güç ve etki kurdular[6]; (1) Ülkeleri borçlandırmak ve borçları az bulunan bir meta (genellikle altın) üzerinden ödetmek. (2) Tüm mali vasıtaları kontrol altına almak, özel bankacılığın çıkarları için kullanmak. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte küresel sermayenin merkezi Londra’dan Wall Street’e taşınırken, “demokrasi geliştirme” ABD hegemonya politikalarının ana unsurlarından biri oldu. ABD hegemonyası temel olarak iki yöntemle kendine vekil devletler oluşturur; (yumuşak güce dayalı demokrasi geliştirme ve kalkınma projeleri ile) rejim restorasyonu ve (sert güç kullanımı sonrası yeniden devlet kurma şeklindeki) ülke inşası (nationbuilding)[7]. Bu makalede, yeni dünya düzenine giden yolda ABD’nin sivil müdahale yöntemi olarak demokrasi geliştirmenin geldiği aşamayı ve geleceğini sorgulayacağız.

            Küresel Sermaye ve Demokrasi Geliştirme Kurgusu

İkisi de Yahudi kökenli olan İsviçre-Basel’deki Rothschild ailesi ile ABD’deki Rockefeller ailesi küresel sermayenin iki ana koludur. Bu sistem İsviçre Basel’de Rothschild’in başında olduğu BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası) tarafından yönetilir. Küresel sermayenin para planlama merkezi (City) Londra’dadır. Aksiyon merkezleri ise Wall Street, Belçika-Brüksel ve Singapur’dadır. Rockefeller’in ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR), kurulduğu 1921 yılından beri dış politikada salt açık-diplomatik olayları yönlendirmekle kalmamış, örtülü operasyonların ana hatlarını da çizen bir güç niteliğine sahiptir. Federal devlet kadrolarının seçiminden, dışişleri görevlilerinin atanmalarına kadarCFR’nin etkisi kaçınılmazdır. ABD tahvilleri ve borcundan beslenen New York’un finans kesimi 2008 krizi ile astronomik karlara ulaştı. IMF, küresel sermayenin finansal polisidir ve Amerikan-İngiliz ekseninin dayatmalarını yapar. Borç tuzağına düşürülen ülkelerin tekrar borç alabilecekleri New York ve Londra bankalarından başka adres yoktur[8]. Bu bankaların verdiği krediler olan Amerikan yardımı, borçlu ülkelere hiç uğramadan özel bankaların cebine giden ve IMF yolu ile doğal kaynaklarına el konulan acımasız bir oyunun aracıdır. Oyunun temel kuralı küreselspekülatörlerin milli paralara saldırması sonucu devalüe edilen paranın değerini yitirmesi ile para basma gücünün bu bankalar karşısında kaybolmasıdır[9]. Merkez bankalarının gücü bu spekülatörler karşısında oldukça sınırlıdır. Para politikalarını elinde tutan kredi kuruluşları, devlet bütçesini dondurabilir, ödeme planını düzenleyebilir, milyonlarca çalışanın ücretlerine karar verebilir, üretim ve sosyal programlarını çökertebilir. Bu oyun, demokrasi ve kalkınma görüntüsü altında ülkelerin iç dinamiklerin ve kaynaklarının ele geçirilmesi, borç batağına düşürülerek ülke egemenliklerini yok edilmesi ve küresel sermayenin önündeki en büyük engel olan “millileştirme”ye karar verecek, ulus-devlet yapılarının yok edilmesidir. Demokrasi projeleri, siyasi kapsamda hedef alınan ülkelerde insan hakları görüntüsü altında etnik ya da dini gruplar ve azınlıkların bölünmesinin teşvik edilmesi, ulus-devletin “ulus” olma özelliğinin yitirilmesi, devletin “milli” kararlar verebilme yetisinin yok edilmesi amacını taşımaktadır. Bu amaçla, devletin içeriden ve dışarıdan egemenliğinin sınırlandırıldığı “ağ stratejisi” uygulanmaktadır.

            ABD, demokrasi geliştirmede birkaç kanala sahiptir. Ulusal Demokrasi Vakfı (NED[10]), demokrasi geliştirme işindeki en büyük NGO’dur ve dört alt unsuru bulunmaktadır; NDI[11], IRI[12], Bağımsız Özel Teşebbüs Merkezi (CIPE[13]) ve Dayanışma Merkezi (ACILS[14]). NED yaklaşık 70-80 miyon dolar olan yıllık bütçesinin %55’ini bu dört unsur vasıtası ile dağıtmakta, geri kalanını küresel işler üstlenmiş diğer demokrasi geliştirme teşkillerine aktarmaktadır. NED bütçesine ihtiyaca göre pek çok ilave yapılmaktadır. NED ve (sırası ile Demokrat ve Cumhuriyetçi Partideki) uzantıları olan NDI ve IRI, dünya genelinde 70’den fazla ülkede rejim restorasyonu için çalışmaktadır. NDI ve IRI; NED, USAID, Dışişleri Bakanlığı, BM Kalkınma Fonu (UNDP), yabancı hükümetlerin yardım ajansları ve özel sektörden destek almaktadır. CIPE, demokrasi geliştirmede pazara dayalı reformları desteklemekte, iş dünyası, ticaret odaları ile işbirliği yapmaktadır. ACILS ise daha çok sendikalar ve işçilere odaklanmaktadır. Son 30 yıldır USAID, NED’in öncü rolü rağmen,demokrasi geliştirmeye dünyadaki herhangi bir örgütten daha fazla kaynak, enerji ve dikkat sarf etti[15]. USAID, 1990-2008 arası dönemde 120 ülkede 8.47 milyar dolar dağıttı. Bunların dışında Seçim Sistemleri Uluslararası Vakfı (IFES[16]), ülkelerin özgürlük karnesini tutan Özgürlük Evi (Freedom House), Avrasya Vakfı (EF[17]), Carter Merkezi ve başta Açık Toplum Enstitüsü (OSI[18]) olmak üzere Soros Vakıfları ağı da demokrasi işinin önde gelen aktörleridir.Ortadoğu’da USAID, Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İnsan Hakları ve Çalışma Bürosu (DOS-DRL), Ortadoğu Ortaklık İnisiyatifi (MEPI) ve Milenyum Zorlukları İşbirliği belirli demokrasi işleri için ülke projelerine fon sağlamaktadır[19].

CFR, 1980’li yıllarda demokrasi geliştirme projelerine uygun olarak, yabancı ülkelerdeki politikacılarla ve sivil kuruluş temsilcileriyle doğrudan ilişkiler geliştirmiştir. CFR’nin hemen hemen tüm üst düzey yöneticileri ya NED, ya da NED’e bağlı örgütlerin yönetimlerinde yer almaktadırlar. Rockefeller Vakfı, Carnegie Şirketi (New York) ve Carnegie Endowmentfor International Peace dış politika, propaganda ve hükümetlere sızma konularında büyük fonlar kullanmaktadır[20]. Ford, Rockefeller ve Carnegie gibi vakıflar CIA’nın örtülü faaliyetleri için örtü sağlamakta, özel fonlardan gelen cömert paralarla CIA, sınırsız bir şekilde gençlere, sendikalara, üniversitelere, yayın organlarına ve diğer özel kurumlara ilişkin örtülü programlar uygulamaktadır[21]. Rockefeller kurumları sosyal kontrol ve sosyal mühendisliği (soy arıtımı) en önemli vasıtalardan biri olarak görmektedir. George Soros, sadece dünyanın önde gelen spekülatörü değil aynı zamanda Anglo-Amerikan mali yapısının ayak işleri memurudur. Ülkelerin yağmalanması için egemenliklerine el konulması işlerine yoğunlaşmıştır. Komünizm çökmeden çok önce Açık Toplum Vakfı ile mevzilenen Soros, Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik ve siyasi dönüşümünün aktörü oldu[22]. Soros, Mossad ve JacobLordRothschild ailesinin de içinde olduğu bir zincirin halkasıdır. Dünya genelinde pek çok kuruluş, araştırma merkezi, üniversite, çokuluslu şirket, istihbarat servisi, vakıf, siyasi parti uzantısı bu oyunun birer parçasıdırlar. Demokrasi geliştirme işi ABD’nin bir müdahale biçimi olarak; ekonomik, siyasi ve moral kaynakların açık ya da örtülü şekilde diğer ülkelerdeki rejimleri demokratikleştirmek için kullanılmasıdır[23]. ABD, 20. yüzyılın son çeyreğinde demokrasi geliştirmede bir başkandan diğerine değişen farklı stratejiler uyguladı. Jimmy Carter, Amerikan moral değerlerini kullarmak isterken, Ronald Reagan Sovyetler ile fikir savaşını kazanmak, Bill Clinton ise Soğuk Savaş sonrası ABD küresel angajman politikasını desteklemek için demokrasi, kalkınma ve insan haklarını geliştirme işine başvurdular.Demokrasi geliştirme işi seçimleri demokratların kazanmasını, bu ani değişiklik ise hazırda kukla adamları gerektirir.

            Demokrasi Geliştirmede Alınan Dersler

            1960’lardan beri uygulanan demokrasi projelerinin yarısı başarısız oldu. Latin Amerika’da Venezuela, Bolivya ve Ekvator’da ABD karşıtı rejimler ayakta kalmaya devam etti. ABD savunma bütçesi ile sert gücüne her yıl 600 milyar dolar ayırırken, yumuşak gücün kullanıldığı demokrasi ve kalkınma projelerine 38 milyar dolar harcama yapmaktadır[24]. İtalya, Batı Almanya, Portekiz ve İspanya’nın demokratikleştirilerek Avrupa bütünleşmesi ve NATO içine alınması bu yöntemin en başarılı ve en önemli adımı idi. Japonya ise en başarılı ülke inşası (nationbuilding) örneği oldu. Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği, ideolojik çekişme içinde Güneydoğu Asya’dan Latin Amerika’ya pek çok coğrafyada demokrasi ve sosyalizmi yerleştirmek için karşı karşıya geldiler. ABD; Güney Kore, Tayvan ve Filipinler’de istediği rejimleri kurdu. Sosyalistler devrim için halk ve kurtuluş savaşlarına başvururken, ABD ise ayaklanmalara karşı harekât, kontr-gerilla gibi yöntemler kullandı. 1970’lere kadar CIA destekli örtülü operasyonlar ABD imajına büyük zarar verince onun örtülü işlerini açıktan yapmak için 1980’lerde Reagan ile birlikte ABD Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) kuruldu. Bu kurgu yavaş yavaşevrimleşerek ABD’ye yumuşak güç çatısı oluşturdu. Freedom House tarafından ülkeler yedi kategoriye ayrılarak demokrasi karneleri tutulmaya başlandı. Demokrasi geliştirme, hedef ülkenin içine siyasi sızma imkânı sağlıyordu ama asıl amaç ekonomikti. Ülkeler gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmemiş diye üçe bölünerek kalkınma (gelişme) işleri USAID’in sahası içinde müdahale kurgusunu tamamladı.

            1990 sonrası Clinton yönetimin en önemli önceliği, demokrasi projeleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Batı kampına katılması idi[25]. Ancak, demokrasi geliştirme işleri her zaman başarılı olmadı.11 Eylül 2001 sonrası George W. Bush, Ortadoğu’da demokrasi geliştirmeyi stratejik önceliği olarak ilan etmişti. Afganistan ve Irak’ta demokrasi ancak silahlı ülke inşası sonrası gelebilirdi. Irak’ta seçimler ABD’nin istediklerini iktidara getirmedi. Afganistan’da savaş zaten kaybedildi ama Taliban, ABD’ye çıkış anlaşması için bile vize vermemektedir. Renkli devrimler esnasında ise Batı farklı bir role büründü; demokrasiyi desteklemek için değil rejimi değiştirmek için yardım etti. 2000 yılında Sırbistan’da Slobodan Miloseviç’in kovulmasında bir öğrenci grubu olan Otpor (Direniş), Amerikan hükümeti ve hükümet dışı kaynakları tarafından yüzbinlerce dolar ile desteklendi. Gürcistan’daki Gül Devrimi ve Ukrayna’daki Turuncu Devrim esnasında medya kullanılarak seçimlerde hile yapıldığı argumanı kullanıldı. Otpor’un Ukrayna’daki karşılığı olan Pora (Yüce Zaman) da Batılı hükümetlerden para amıştı. George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün (OSI) fonları da açıkça bu hareketlere verildi. OSI bununla da kalmadı, binlerce gence direniş için eğitim verdi.2009’a gelindiğinde ABD, Ortadoğu için yeni bir strateji arayışı içinde idi. Ortadoğu’da, kalpleri ve düşünceleri kazanmak üzerine kurgulu akıllı güç uygulamaları ile sosyal medya üzerinden tezgâhlanan Arap Hareketleri de Amerikan sevgisi ve demokrasisini getirmedi. İngilizlerin 1932’de yaptığı gibi Amerikalılar da Arap hareketleri ile diktatörün birini gönderip, öbürünü getirdiler. ABD, Mısır’da Müslüman Kardeşler yerine askerlere razı oldu. Libya her an bölünebilir, Tunus’ta ise eskiye göre değişen pek bir şey yok. Suriye, tam bir başarısızlık oldu ve ülke tıpkı Libya gibi uluslararası terör ve istikrarsızlığın batağı haline geldi. Bu arada ABD’nin 2009 yazında yılında İran’da desteklediği, 75 milyon dolarlık bir demokrasi geliştirme programı olan Yeşil Hareket’in de tam bir başarısızlık olduğunu unutmayalım. Son başarısızlık ise Ukrayna’da yapılmaya çalışılan rejim değişikliği operasyonu ile ABD tipi demokrasi geliştirme yönteminin tamamen dibe vurmasıdır.

            Amerikan dış politikasının sivil müdahale yöntemi olarak demokrasi geliştirme işleri son 30 yılda onun tek taraflı, yayılmacı, ulusal egemenliği hiçe sayan ve çifte standartlı yüzünü ifşa etti ve anti-amerikancı eğilimleri besledi[26]. Bugün ise bir yandan daha fazla realizm diğer yandan yeni ve proaktif fikirlere ihtiyaç duymaktadır. Obama, Ortadoğu’da demokrasi geliştirme işinde Bush’un yaptığı hataları tekrarladı ve o da başarısız oldu. Demokrasi ve kalkınma işleri seçilen ülke ile işbirliği halinde uluslararası normlar dâhilinde reformlar gerektirirken, uygulanan yöntem ABD’nin çıkarlarını gözeten haçlı seferleri olmaktan öteye gidemedi[27]. Arap Hareketleri esnasında AB, ayaklanmacılara para dağıtmakta o kadar yavaş kaldı ki kendi NED’i olan EED’yi[28] kurdu. ABD 1970’lerden beri 60’dan fazla ülkede demokrasi geliştirme oyunu oynadı ve rejim değiştirme işinin sonunun belli olmadığını gördü. Çıkardığı dersleri şu şekilde sıralayabiliriz[29];

            - Muhalefeti birleştirmek; ayakta kalmak isteyen rejim genellikle muhalif grupları bölünmüş tutmak ister ve bazılarını yanına çeker. 1986’da Filipinler, 1990’da Nikaragua, 2004’de Ukrayna’da muhalefet ortak bir lider etrafında birleştiği için başarılı olundu ancak, bir kez iktidar değişince de büyük ideolojik farklılıklar derin bölünmelere yol açtı. Bazen de ABD, Mısır’daki Muhammed El Baradey gibi yanlış liderler dikte etti.

            - Eski düzeni tamamen yok etmek; Bir ülkede iktidarın değişmesi rejimin eski kalıntılarının gittiği anlamına gelmiyor. Örneğin Tunus’ta Ben Ali gitmesine rağmen arkasında güçlü bir siyasi ve güvenlik mekanizma bıraktı. ABD için ideal rejim değişikliği Romanya’da Çavuşesku ya da Libya’da Kaddafi gibi hemen öldürülerek eski rejimin köklerinin silinmesidir. Öte yandan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan’da eski düzenin üzerine gelenler rejimin çabucak yozlaşması ile güçlerini kaybettiler.

            - Eski düzen ile anlaşmaya varmak; Eski düzenin unsurları tamamen yok edilemeyeceğine göre onları yeni sisteme entegre ya da nötralize etmek gereklidir. Irak’ta eski rejimin unsurlarının ellerinden özgürlükleri, varlıkları ve işleri alındığı için iç savaşın parçası oldular. 1974’de Yunanistan’da, 1982’de Falkland Savaşı’ndan sonra Arjantin’de olduğu gibi eski sistemin unsurlarına yeni düzende haklarının korunacağı, yargılanmayacakları gibi vaatler sunuldu. 
Geçiş süreci 1980’lerde Brezilya, 1990’larda Şili’de yapıldığı gibi zamana yayıldı.

            - Kuralları yeniden yazmak; ABD’nin kurduğu (demokratik) düzen yeni bir Anayasa gerektirir. Bazı temel hususların yasama, hükümet kararları veya referandumla gelmesi gerekebilir. İspanya’da siyasi reform kanunu 1975 yılında Franko’nun öldüğü yıl parlamentodan çıkmıştı. Türkiye 1982’de yeni başkanını yeni anayasa ile birlikte kabul etti. Polonya, 1982’de yeni başkanını anayasa değişiklikleri ile kabul ederken, yeni anayasa 1997’de geldi. Bosna 1996 ve Irak 2005’de olduğu gibi pek çok kez yeni anayasa Amerikalılar tarafından ya da denetiminde yazıldı. Bugün Arap hareketlerinin hala kaynamasının nedeni pek çok tarafı memnun edecek anayasa çalışmalarının sıkıntısıdır. Türkiye de böyle bir dönemeçtedir.

            - Aşırı uçları izole etmek; Herkes yeni ABD düzeninin parçası olamaz. Bunlar arasında eski iktidarın aile üyeleri başta gelir. Ancak, Filipinler’de Marcos, Endonezya’da Suharto ya da Tunus’ta Ben Ali gibi liderlerin aile üyeleri barış stratejisinin parçası olarak kullanıldı. Bunlar aslında rejim değişikliği için zaten içten çalışan rüşvetçi insanlardı. Kurulan geçiş hükümetlerinde mümkün olduğu kadar her grubun temsili sağlanmaya çalışıldı. Tek kural savaşa katılmamış ya da şiddete başvurmamış olmaktı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman anayasası yazılırken de bu şart öne sürülmüştü.

            Ukrayna, Venezuela ve Türkiye’de Demokrasi Geliştirme

            Arap Baharı’ndan sonra, halen üç ülkede eş zamanlı olarak demokrasi geliştirme operasyonları sürüyor; Ukrayna, Venezula ve Türkiye.ABD Dışişleri Bakanlığı, CIA, NED ve uzantısı NDI, Carnegie Endowmentfor International Peace gibi NGO’lar Ukrayna’da ön cephededir. Arka cephede ise Chatham House, Black Sea Trust for Regional Cooperation (BST), German Marshall Fund, NATO Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi, ABD ve Polonya’nın Ukrayna Büyükelçiliği ile Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova’ya hedef alan Horizon Capital Advisers LLC bulunmaktadır[30]. George Soros, Ukrayna’daki bozguncu faaliyetleri için Uluslararası Rönesans Vakfı’nı kullanmaktadır[31]. Bu yapı 2013 yılında biraraya gelerek Bütün Ukrayna Birliği Yurdu (All-Ukrainian Union Fatherland) adı altında birleşik muhalefet cephesini oluşturdular. 2012 içinde NED’in Ukrayna’da harcadığı para 3.38 milyar dolardı[32]. Ayaklanmanın görünen nedeni, Başkan Viktor Yanukoviç’in AB yerine Rusya ile ilişkileri geliştirmek istemesiydi.Gerçek neden küresel sermayenin istediği IMF tarafından verilecek krediye karşılık Yanukoviç’in vergileri artırmayı ve parayı devalue etmeyi reddetmesidir.Ukrayna oligarkları, eylemleriyle birlikte kahraman ve milliyetçi oldular. Bunlardan en zengini olan Rinat Ahmetov, 300 bin kişi topladı. Diğer iki oligark olan Ukrayna Yahudilerinin lideri Igor Kolomoisky ve SerhiyTaruta, Rus işgaline karşı iki bölgenin valiliğini kabul etti. En zengin ikinci oligark olan Victor Pinçuk ise Londra ve ABD’de ki iş dünyası ile sıkı bağları yanında Brookings Institution ve George Soros ile özel bağları vardır[33].Pinçuk Vakfı, Soros’un Açık Ukrayna Vakfı’na entegredir. Yanukoviç’in bir darbe ile devrilmesinden sonra yeniden oluşturulan Ukrayna Parlamentosu başbakanlığa Arseniy Yatsenyuk’u seçti[34]. Küresel sermayenin adamı ve milyoner bir bankacı olan Yatsenyuk, gerçekte ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa ve Avrasya İşleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın seçimi idi[35].

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***