küresel güvenlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
küresel güvenlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2020 Cuma

21. Yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Politikadaki Rolü ve Küresel Güvenlik BÖLÜM 2

21. Yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Politikadaki Rolü ve Küresel Güvenlik BÖLÜM 2




Bir devlet açısından kalabalık bir nüfusa sahip olmak askeri güç hesaplamaların da önemli olsa da, ekonomik refah, verimlilik, eğitim, teknolojiye kullanma gibi alanlarda dezavantaj olduğu açıktır. Bu durum, ülkelerin kişi başına düşen gayri safi milli hasılası verilerinde de gözlemlenmektedir (bkz. Tablo 4). Ayrıca, Dünya Bankası’nın 2009 verilerine göre Çin nüfusunun % 11.8’i (160 milyon kişi) günde 1.25 ABD Doları’nın altında bir gelirle yaşamaktadır. Hindistan içinse bu oran %32.7 gibi ürkütücü bir düzeydedir.10


Tablo 4: Kişi Başına Gayri Safi Milli Hasıla, 2012
Kaynak: Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.PCAP.CD

Dolayısıyla sadece ticari veriler yanıltıcı olabilir. Ticari verileri genel ekonomik verilerle karşılaştırdığımızda ilgili devletlerin hem ekonomik hem de politik güçleri hakkında daha dengeli bir görüşe sahip olabiliriz. Diğer taraftan, Çin ve Rusya gibi başat güç statüsü için ABD ile rekabet eden devletlerin bir dezavantajı da finansal konumlarıdır. Her ne kadar Çin Amerikan küresel borcunun önemli bir kısmına sahip olsa da, dünyada rezerv ve ödeme
birimi olarak halen ABD Doları kullanılmaktadır. Aslında ABD’nin tüm dış borcu neredeyse

     Çin ve Japonya arasında paylaştırılmıştır. Bu durum, hem ilgili üç devlet arasındaki finansal ve ticari simbiyotik yaşamı göstermekte, hem de bu devletler açısından alacakların tahsili ve yatırıma çevrilmesinin güçlüğünü açığa çıkarmaktadır. Çünkü dünya piyasalarında geçerli olmayacak bir ABD Doları, Çin ve Japonya’nın da işine gelmeyecektir.


Tablo 5: ABD hazine bonosuna sahip ülkeler ve payları, 2012 Temmuz itibariyle
Kaynak: ABD Hazinesi (US Treasury), http://www.treasury.gov/resource-center/data-chartcenter/tic/Documents/mfh.txt.


Dolayısıyla Çin ve diğer devletlerin başat güç olabilmeleri için hem ekonomik kalkınmalarını tamamlamaları hem de dünyada kabul görecek rezerv ve ödemelerde kullanılacak bir para birimi oluşturmaları hiç de kolay görünmemektedir.

Askeri harcamalar ve askeri güç açısından da büyük güçleri karşılaştırdığımızda yine ABD’nin diğer devletlerden önde olduğu görülmektedir. ABD’nin 2010 yılındaki savunma bütçesi 692 milyar Dolar civarındadır. Çin’in savunma bütçesi ise 2011 tahminlerine göre 100 milyar Dolar’dır (603 milyar Yuan). Dolayısıyla ABD’nin savunma harcaması Çin’inkinden yaklaşık 7 kat fazladır. Oransal olarak bu verileri değerlendirecek olursak ABD’nin savunma harcaması GSMH’nın % 4.7’si iken, Çin’in harcaması GSMH’nın %1.6’sıdır. Diğer taraftan ABD’nin 5,113 nükleer savaş başlığı varken Çin’in savaş başlığı sayısı 250’dir.11 2011 IISS
(International Institute for Strategic Studies) raporuna göre, Rusya’nın savunma harcaması 52.7 milyar Dolar, İngiltere’nin 62.7 milyar Dolar ve Hindistan’ın 31.9 milyar Dolar’dır.

Temel savaş teçhizatı açısından da ABD diğer devletlerin oldukça ilerisindedir (bkz. Tablo 6).


Tablo 6: Askeri Denge-Temel Teçhizat Sayıları
Kaynak: IISS 2011 raporu, aktaran BBC, 
http://www.bbc.co.uk/news/world-us-canada-16428133

Bilginin üretilmesi, araştırma ve geliştirme açısından devletleri karşılaştıracak olursak,OECD’nin 2011 Bilim, Teknoloji ve Endüstri verileri raporuna göre ABD diğer devletlerden açık ara öndedir. “GSMH’den araştırma ve geliştirmeye (ARGE) harcanan yüzdelik oran anlamına gelen ARGE yoğunluğu, bir ekonominin yeni bilgi yaratmaya yaptığı yatırımı göstermektedir.” Tüm OECD bölgesine yapılan yatırım %100 ise, bu oranda ABD’nin payı %41.24; Japonya’nın payı %15, Almanya’nın payı %8, Çin’in payı %12.51 ve Rusya’nın payı ise sadece %3.11’dir. Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin toplam payı ise %30.47’dir.12
Tüm bu veriler dikkate alındığında ABD, diğer devletlere nazaran 21. yüzyılın başında halen en güçlü devlettir. Bu sonuç, diğer devletlerin güçsüz olduğu veya ABD’nin tek güçlü devlet olduğu veya dünyanın tek kutuplu olduğu anlamına gelmemektedir. Ancak ABD’nin hem sistemdeki konumu, hem yeterlilikleri açısından diğer devletlerden farklı olduğu ve halen en güçlü olduğu sonucuna varılabilir.

Başat Güç Olarak ABD’nin Rolü ve Küresel Sorumlulukları

Uluslararası sistemdeki bu özel konumu ABD’ye özel sorumluluklar ve işlevler
yüklemektedir ve yüklemelidir de. 21. yüzyılda güvenliğin artık sadece devletlerin güvenliği değil, bireylerin de güvenliği anlamına geldiği genel kabul görmektedir. Bu açıdan bakıldığında güvenliğin, sadece askeri boyutu değil, ekonomik ve sosyal boyutları da bulunmaktadır. Dolayısıyla öncelikle ABD olmak üzere büyük devletler dünyanın askeri ve güvenlik açısından istikrarının yanında, ekonomik, finansal ve sosyal istikrarını da dikkate almak durumundadırlar.
Ancak bireylerin güvenliğine ve küresel barışa giden yol sistemde devletler arasındaki istikrardan geçmektedir. Bu nedenle ABD’nin güvenlik ve istikrar açısından genel rolü şöyle özetlenebilir:

ABD, uluslararası sorunlarda ve politik çatışmalarda öncelikle barışçıl çözüme şans tanımalıdır. Suriye hakkında Eylül 2013’te yaşanan gelişmeler Suriye’ye askeri müdahale olasılığını doğurmuş ve bazı çevrelerce müdahale desteklenmişti. Ancak ABD, Rusya ve Çin’in anlaşarak askeri müdahaleden ziyade kimyasal silahların imhası politikasını benimsemeleri ve bu yönde Birleşmiş Milletler’in mekanizmalarını kullanmaları olumlu bir gelişmedir. Gerek bu bölgede askeri güç kullanımının sorunları çözmemesi, gerekse Amerikan ekonomik gücünün kendi ekonomisindeki sorunları gidermek için kullanılmasının
faydalı olacağı dikkate alındığında, Suriye’ye diplomatik şans tanınması yerindedir.

Orta Doğu, Kafkasya, Orta Asya, Afrika coğrafyalarında devletlerin demokrasiyle imtihanı devam etmektedir. Her ne kadar “tarihin sonu” tezi yanlışsa da, demokrasi ve liberal yönetim yapısı bu coğrafyadaki devletler açısından cazip ve umut verici bir seçenek olmaya devam etmektedir. Ancak askeri ve askeri olmayan müdahaleler demokrasinin bu bölgede desteğini azaltmaktadır. ABD ve büyük devletler bu bölgelerde demokrasinin gelişmesini desteklerken askeri müdahale seçeneğini metot olarak devre dışı bırakmalıdır. J.S. Mill’in dediği gibi, iyi toplumlar ancak kendi üyelerinin eseri olacaktır.13 Dolayısıyla Ortadoğu’da demokrasiye gerçek bir şans verilmedir.14

Terörizmin ve terör eylemlerinin engellenmesi konusunda da ABD’ye ve genel olarak Batılı devletlere rol düşmektedir. Terör eylemleri Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen gibi görece kalkınmamış bölgelerde meydana gelmekte veya filizlenmektedir. Bu eylemlere girişenlerin de daha ziyade eğitimini tamamlamamış, dezavantajlı kişiler olduğu ve ekonomik açıdan umutlarını da yitirmiş oldukları gözlemlenmektedir. 

Dolayısıyla, ABD ve Batılı devletler “uluslararası toplum” vizyonunu ve uygulamasını genişletmeli ve diğer coğrafyalardaki, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Orta Asya devletlerini de “uluslararası toplum” içine dahil etmelidir. Uluslararası toplum bugüne kadar hem akademik hayatta hem de politik uygulamada, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika bölgesi ile Avustralya ve Japonya gibi birkaç devletle sınırlandırılmıştır. 15  
Genişlemiş uluslararası toplumun pratik sonucu, dünya istikrarı ve ekonomisinin daha geniş bir açıdan değerlendirilmesi olacaktır.
Yani dar bir grup ülkenin refahı ve güvenliği değil, daha geniş bir coğrafyanın (ve mümkünse tüm kürenin) refahı ve güvenliğinin dikkate alınması sağlanacaktır.16
ABD’nin askeri gücünün gerekli olabileceği bir konu, soykırıma varabilen büyük çaptaki insan trajedileridir. Bunların niteliklerini belirlemek kolay değildir ve belki de gerekli değildir. Burada kastedilen “insani müdahale” teorisi değildir; yani insani gerekçeler öne sürülerek politik ve ekonomik amaçların elde edilmesine yönelik askeri bir tercihten farklı bir yaklaşım önerilmektedir. Tarihsel örnekler bu tür trajediler hakkında bir fikir verebilir.

Örneğin bir taraftan Bosna-Sırbistan çatışmasına müdahalede çok geç kalındığı ve Srebrenitsa’da soykırım yaşandığı, diğer taraftan da Ruanda’ya hiç müdahale edilmeyerek bir trajediye sadece tanıklık edildiği genel kabul görmektedir. Her ne kadar bir büyük güç olarak uluslararası sorunlara askeri müdahalede bulunsa da bulunmasa da Amerikan dış politikasının eleştirilecek olsa da, yukarıdaki örneklerde açık olduğu üzere, bazı durumlarda ABD ve büyük güçlerin müdahalesi uluslararası istikrar ve bireysel güvenlik açısından gereklidir.
Dolayısıyla ABD, “seçici müdahale” yaklaşımını dış politikasına yansıtmalıdır.
ABD aynı zamanda küresel güvenliğin ve istikrarın sağlanması yolunda liderlik gösterebilir.

Uluslararası politikada bürokratik liderlik yetersiz kalmaktadır. Örneğin BM genel
sekreterlerinin yetkileri içerisinde gösterdikleri liderlik uluslararası sorunların çözümünde çoğu durumda yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla büyük güçlerin liderliği, yani politik liderlik sistemde gerekli olmaktadır.17 Çevresel sorunlardan kitle imha silahlarının yayılmasının engellenmesine, göç sorunundan eğitimin yaygınlaştırılmasına kadar birçok uluslararası konu vizyon ve finansal destek gerektirmektedir. Bunu da ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Almanya başta olmak üzere büyük devletler ve bu devletlerin ortak eylemi başarabilecektir. 

Bu noktada önemli bir teorik yaklaşım “çevre amaçları”dır (milieu goals).18 

Bu yaklaşıma göre devletler, komşularına ve diğer devletlere yardım ederken aslında kendilerine de yardım etmiş olacaklardır. Çünkü istikrarsız ve kalkınmamış bir coğrafyanın olumsuzlukları, sonuçta bu bölgede bulunan devletleri etkileyecektir. Dolayısıyla ulusal çıkarlar ile küresel amaçlar
arasında bir etkileşim vardır; yani küresel amaçlara hizmet ederek ulusal amaçlar daha iyi elde edilecektir. Bu nedenle devletler, ulusal çıkarları ile küresel amaçlar arasında bir denge kurmak durumundadırlar.

ABD’nin ve Büyük Devletlerin Küresel Güvenlikteki Rolünü Gerçekleştirmesi Yolunda Diğer Devletlerin Muhtemel Katkısı: Küresel Güvenlik ve Temel Çatışma Bölgesi Olarak Ortadoğu

Başat güç olarak ABD’nin ve diğer büyük devletlerin küresel güvenliği sağlamaları yolundaki rolünden yukarıda bahsedildi. Ancak bu rolü ve sorumluluklarını yerine getirirken büyük güçlere diğer devletlerin de yardımından söz edilmesi gerekir. Politik ve askeri her tür ilişki
bir etkileşim içinde gelişeceğinden sorumluluklardan tek taraflı bahsedilmesi yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, uluslararası politikada son dönemlerde yaşanan gelişmeler nedeniyle örnek bölge olarak Ortadoğu incelenecektir.

Neden çatışmalar ve temel sorunlar Ortadoğu merkezli olmaktadır? 1948’den bugüne Ortadoğu sorunlu bir bölge olmasına rağmen, 1990 sonrasındaki gelişmeler Ortadoğu’nun tamamen bir savaş, çatışma ve en iyi ihtimalle bir rekabet bölgesi haline geldiğini göstermektedir. Örneğin şu gelişmelerden bahsedilebilir: 
1) Körfez Savaşı (1990) ve ardından Irak’ta yıllarca süren çatışma ve istikrarsızlık; 
2) Lübnan’da bitmeyen çatışma ve krizler; 
3) Irak’ın tamamen işgali ve Balkanlaştırılması; 
4) Libya’ya askeri müdahale, işgal ve siyasal sistemin tasfiye edilmesi; 
5) Mısır’da darbe ve karşı-darbe süreçlerinde yaşanan çatışma ve süren istikrarsızlık; 
6) Suriye iç savaşı; 
7) Filistin sorunu ve Arap-İsrail çatışması. 

Anılan bu gelişmeler, Ortadoğu bölgesinin niteliğini ve uluslararası politikadaki yerini açıkça göstermektedir.

Neden bu çatışmalar yaşanmıştır? 
Bu konuda değişik fikirler/hipotezler öne sürülebilir.

Örneğin:

Bölgedeki petrol başta olmak üzere enerji kaynaklarını ele geçirme,
Petrolün güvenli bir şekilde dünya piyasalarına sevkiyatı, Büyük güçlerin mücadelesi, Bölge devletlerindeki rejimlerin istikrarsızlığı ve rekabetleri, Bölge toplumları arasındaki ayrılıklar ve anlaşmazlıklar, Silah endüstrisinin ürün deneme, tanıtım ve satış ihtiyacı, Büyük (grand) stratejiler için uygun ortamın varlığı, Medyanın gündem yaratma isteği, Temel stratejik konuların ve gündemin gizlenmesi için hedef yanıltma.
Başka nedenler de öne sürülebilir olmasına rağmen, tüm bu nedenlerin bizi götürdüğü sonuç, bölgenin her ne kadar doğal, coğrafi, siyasi ve toplumsal yapısı itibariyle bir istikrarsızlık bölgesi olmaya aday olmasına rağmen, temelde bu yapının kullanmaya ve yönlendirmeye açık olduğudur.

Bu yönlendirme ve kullanma stratejisinden kurtulmak için birşeyler yapılabilir mi? Bölge devletlerinin ve özellikle Arapların diplomatik yollarla aralarındaki sorunları çözmeleri (günlük dildeki ifadeyle “oturup konuşmaları”) bir tavsiye olarak sunulabilir olmasına rağmen, zaten asıl sorunun da bu olduğundan hareketle, böyle bir tavsiyenin ne faydası ne de pratikte bir anlamı olacaktır. Immanuel Kant’ın doğru öngörüsünden hareketle, bölgede barış ve istikrar yolunda tarihin bize faydalı olacağı, ancak bireylerin tarihten ders çıkarmalarının
zaman alacağı ve bu nedenle gereksiz zarar ve acıya maruz kalınacağı söylenebilir. 19 Bu sürecin nasıl kısaltılabileceği yönünde bazı tavsiyeler verilebilir:

Bölge devletlerinin eğitime, ancak bu eğitimde rasyonel düşünceye önem ve ağırlık vermesi gerekir. Eğitim sürecinin kolay olmadığı ve sonuçları için beklenmesi gerektiği genel olarak kabul gören bir düşüncedir. Ancak bölgenin kemikleşmiş sorunlarına kısa yollardan cevap verilmesi mümkün değildir. Eğitim ve diğer alanlarda sorunlara çözüm aramak ve bulmak, bir süreç işidir.

Birinci tavsiyeden hareketle, bölge devletleri, toplumları ve bireylerinin bilim ve teknolojiye önem vermesi gerekmektedir. Bilimsel gelişme ve bunun günlük yaşama pratik uygulamasını sağlayacak teknolojik ilerleme olmadan, bölgede gelişmeden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Saat, matbaa, uçak gibi teknik gelişme ve icatların Ortadoğu toplumlarına geç geldiğini biliyoruz.20 Bunun temel nedenlerinden biri de bilim ve teknolojik gelişmelere direnmek olmuştur. Dolayısıyla bölgenin talihi açısından gelişimlere açık olmak ve bizzat
teknolojik ve bilimsel yenilikler oluşturmak birincil önemdedir.

Bölgede insani kalkınmaya ağırlık verilmelidir. Ortadoğu bölgesinin ve devletlerinin ekonomik açıdan yoksul olduğunu söylemek zordur. Hatta bölge, tarihin başlangıcından bugüne “Verimli Hilal” olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu zenginliğin günlük yaşama ve kitlelere yansıtıldığını söylemek zordur. Bunun temel nedeni, milli gelirin savaşa, çatışmaya ve rekabete harcanmasıdır. Ekonomiden insani kalkınmaya ayrılan pay artırılmalıdır.

Bölgenin Balkanlaşması ve yeni zayıf devletlerin ortaya çıkması bölgesel ve küresel istikrar açısından faydalı olmayacaktır. Küçük ve zayıf devletler büyük güçlerin çekişmesine davetiye çıkarmaktadır. Dolayısıyla Balkanlaşma sürecine bölge devletleri karşı çıkmalıdır.

İç politik rejimlerin bir “kurum” olduğu anlaşılmalıdır. Klasik liberal yaklaşımın tarihsel olarak temel zayıf noktası ve hatası, gelişme ve kalkınmanın kurumsal değişimle olacağı inancı ve bu inancı yaygınlaştırmasıdır. Ancak kurumsal gelişme, toplumsal ve siyasal kalkınmanın sadece bir yöntemi ve safhasıdır. Dolayısıyla, yönetim şekillerini değiştirerek bölgenin kaderini değiştirmeye çalışmak, “şekilsel” bir değişiklik olacaktır. Sonuçta kalkınma, ilerleme ve gelişim “birey” düzeyinde ve bireyle mümkün olacaktır. Ortadoğu’da tüm rejimlerin demokrasi olması durumunda sorunların çözüleceği teorisi (Demokratik Barış
teorisi) yanlış olduğu kadar sorunlar yaratacak bir reçetedir. 

Kaldı ki demokrasinin yönetim sistemi ve değişimiyle çok da ilgisi yoktur. Bölge devletlerinin, parti ve sandık siyasetinden (yani iç politikada particilik yaklaşımından) uzak durması faydalı olacaktır. Partiler ve seçim, demokrasinin sadece şekilsel bir şartıdır. Ortadoğu devletleri daha az siyaset yapmayı ve fakat
daha çok çalışmayı öğrenmek durumundadır. Yukarıda belirtildiği üzere, gerçek demokrasinin gelişmesi için bölgeye şans tanınmalıdır.

Bölge dışından kurtarıcı beklemek de rasyonel değildir. Kısa dönemde rejimlerin ayakta kalmasına faydalı gibi gözükse de, uzun vadede bölge devletleri ve toplumlarının politik kalkınması ve ekonomik refahı kendi güçlerine dayanarak sağlanabilir. Yukarıda John Stuart Mill’in düşüncesine değinildiği üzere, iyi bir toplum ancak kendi üyelerinin eseri olabilir.

Burada kastedilen, bölge dışından gelecek bilimsel, teknolojik veya ekonomik destek değil, bu desteğin bölge kaderi için bir kurtarıcı olarak görülmemesi gerektiğidir. Doğaldır ki bölge, karşılıklı etkileşim ve dışa açık bir şekilde gelişecektir.

Gerek siyaset insanları (politika yapımcıları) gerekse medya, hem iç hem de dış politikada Ortadoğu ve çatışma yerine, gerçek ve temel konulara ağırlık vermelidir. İç politikada yukarıda değinildiği üzere, eğitim-gelişme-teknoloji-bilim-ekonomi-kalkınma gibi konular asıl ve temel konular ve sorunlar olarak ön plana çıkarken, dış politikada da gerçek ve birincil çatışma konuları vurgulanmalıdır. Örneğin, Arktik bölgede kaynakların bölüşümü, alternatif
enerji kaynaklarının gelişimi, teknolojik ve bilimsel rekabet, dünya istikrarı, barış, az gelişmişlik gibi konular temel dış politika konularıdır.

Bölge devletleri yukarıdaki tavsiyeleri gerçekleştirmek yerine, bugünkü politikalarını uygulamaya devam ederlerse, hem bölgedeki savaş ve çatışmalar devam edecek, hem de kendi toplumları sosyal, politik ve ekonomik açıdan kalkınamayacaktır. Böyle bir durumda da ABD başta olmak üzere büyük devletleri suçlamaya hakları olmayacaktır.

Sonuç

Gerek hegemonik istikrar tartışmalarında kullanılan gerekse Uluslararası İlişkiler disiplininde genel kabul gören kriterlere göre, ABD bugünkü sistemde en güçlü devlettir. Sadece GSMH’sının büyüklüğü ve ticari imalat gibi ekonomik verileri değil, sahip olduğu askeri teçhizat hacmi ve ARGE’ye ayırdığı pay da ABD’nin diğer devletlerden farklı bir konumda olduğunu göstermektedir.

Çin, Almanya, Japonya, Hindistan, Rusya gibi devletler ABD’nin küresel çaptaki rakipleridir.

Ama şimdilik sadece rakipleridir. Çin ve Hindistan’ın temel sorunu nüfus büyüklüğüdür.

Ekonomik açıdan son dönem göstergeleri ve kalkınma hızları iyi olsa da, nüfuslarının büyük bölümü fakirlik içindedir. Ayrıca ARGE’ye ayırdıkları pay ve teknolojik inovasyon kapasiteleri de ABD ile karşılaştırılmaz. Rusya halen yeniden yapılanma döneminden geçmektedir. Ayrıca Rusya’nın ARGE’ye ayırdığı pay ve askeri harcama düzeyi ABD’nin oldukça gerisindedir. Avrupa Birliği bazen büyük güç olarak değerlendirilse de, tek başına Almanya’nın mücadelesi ve bazen Almanya’ya Fransa ve İngiltere’nin desteği AB’yi süper güç yapmaktan uzaktır. Ayrıca, devletlerden oluşan bir sistemde yaşıyoruz, AB ise halen
hükümetler arası bir örgüt niteliğindedir. 2011 verilerine göre 27 AB üyesinin OECD bölgesindeki toplam ARGE payı %30’dur, tek başına ABD’nin payı ise %41’den fazladır.

Bu özel konumu ABD’ye küresel güvenlikte bazı özel sorumluluklar yüklemektedir.
Çatışmaların barışçıl çözümü, gerektiğinde büyük insani sorunlara askeri müdahale, uluslararası toplumun genişletilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın yaygınlaştırılması, uluslararası sorunların çözümü amacıyla küresel çapta liderlik, demokrasinin gelişmesi için politik destek, sosyal değerleri yaymak amacıyla yapılan askeri müdahalelerden kaçınma bunlardan en önemlileridir.

Ancak küresel güvenlik yolunda büyük güçlerle ABD’nin uyumlu çalışması yanında, diğer devletlerin ve özellikle sorunlu bölgelerdeki devletlerin de bu sürece katkıda bulunması gerekmektedir. Yukarıda örnek bölge olarak Ortadoğu ele alındı. Ortadoğu devletlerinin de, bu süreçte eğitime ve sosyal konulara yatırım yapması ve insani kalkınmaya öncelik vermesi gerekecektir. Kalkınma, gelişme ve refahın küresel düzeyde ele alınması gereklidir, ancak bu
yolda Ortadoğu devletlerinin de kendi ev ödevlerini yapması gerekmektedir.
Böylece vurgulanması gereken felsefi ve teorik nokta, uluslararası sistemde elimizdekilerden yola çıkarak bu sistemin daha iyiye götürülebileceği dir. 21 
    Aşırı iyimser veya aşırı kötümser teoriler ve yaklaşımlar ne doğrudur ne de faydalıdır.  Küresel güvenliği ve buradan hareketle küresel refahı ve barışı gerçekleştirme noktasında konumu  ne olursa olsun her devlete görev düşmektedir. 

Tabii ki bu görevlerin önemli bir kısmını da ABD ve diğer büyük devletler üstlenmelidir.


DİPNOTLAR;

1 Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer Kuyaş (Çev.), İstanbul, Alan Yayıncılık, 2003.
2 Nejat Doğan, “Uluslararası İlişkiler Teorileri: ABD’nin Uluslararası Sistemdeki Yeri ve Teorilerin
Paradigmasal Değişimi” C. Çakmak, C. Dinç ve A. Öztürk (eds.), Yakın Dönem Amerikan Dış Politikası: Teori
ve Pratik, Ankara, Nobel, 2011, s. 15-16.
3 Bildirinin bu bölümü Nejat Doğan, “Uluslararası İlişkiler Teorileri: ABD’nin Uluslararası Sistemdeki Yeri ve
Teorilerin Paradigmasal Değişimi” makalesi ss. 21-23’den alınmıştır.
4 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton,
Princeton University Press, 1984.
5 Bruce Russett. “The Mysterious Case of Vanishing Hegemony; or, Is Mark Twain Really Dead,” International
Organization, Vol. 39, No. 2, 1985, ss. 205-231. Bu görüşler, Soğuk Savaş’ın bitiminde de kendini hissettirecek
ve Francis Fukuyama, “tarihin sonu”nun geldiğini ilan ederek, liberalizmin Soğuk Savaş’ı kazandığını ve ABD
liberal demokrasisinin bugün için ve gelecekte artık tek model olduğunu savunacaktı Bkz. Francis Fukuyama,
“The End of History?” The National Interest, Summer 1989, ss. 3-18; The End of History and the Last Man,
New York, Free Press, 1992.
6 Susan Strange, “The Persistent Myth of Lost Hegemony,” International Organization, Vol. 41, No. 4, 1987, ss.551-574.
7 John Lewis Gaddis, We Now Know: Rethinking Cold War History, New York, Oxford University Press, 1997.
8 Joseph S. Nye, Yumuşak Güç: Dünya Siyasetinde Başarının Yolu. Ankara, Elips, 2005, ss.14-15.
9 Yumuşak gücün yumuşak olmadığı teorik tartışması hakkında bkz. Janice Bially Mattern, “Why Soft Power
   isn’t So Soft: Representational Force and the Sociolinguistic Construction of Attraction in World Politics,”
   Millennium, No. 33/3, 2005, ss. 583-612; Demokratik barış teorisi için bkz. Nejat Doğan, “The Interaction
   Between Democracy and Peace: Bridging the Gap Between Liberalism and Realism in International Relations,”
   Expanded EU: From Autonomy to Alliance, K.M. Khovanova, N. Doğan, M. Kovalev (eds.), Amsterdam/New
   York, Rodopi, 2008, ss. 13-26.
10 Dünya Bankası; http://data.worldbank.org/indicator/SI.POV.DDAY. Erişim: 29.9.2013
11 http://en.wikipedia.org/wiki/Comparison_of_US_and_Chinese_Military_Armed_Forces. Erişim tarihi:  3 Ekim 2013.
12 OECD (2011), “R&D expenditure”, OECD Science, Technology and Industry Scoreboard 2011, OECD
Publishing. http://dx.doi.org/10.1787/sti_scoreboard-2011-16-en
13 John Stuart Mill, “A Few Words on Non-Intervention,” Gertrude Himmelfarb (Ed.), Essays on Politics and
Culture, New York, Doubleday, 1962, ss. 396-413.
14 Nejat Doğan, “Demokrasi ve Ortadoğu’nun Geleceği,” 38th International Congress of Asian and North
African Studies (ICANAS), International Relations - Vol. II, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Ankara, 2011, ss. 601-620.
15 Örneğin bkz. Hedley Bull ve Adam Watson (Eds.), The Expansion of International Society, New York,
Oxford University Press, 1984.
16 Nejat Doğan, “Fighting International Terrorism: Combining Sic Semper Tyrannis with E Pluribus Unum,” 3rd
International Social Science Congress of the Turkish World, Celalabat/ Kırgızistan, 2005, vol. 1, ss. 269–278.
17 Nejat Doğan, Pragmatic Liberal Approach to World Order: The Scholarship of Inis L. Claude, Jr. University
Press of America, Maryland, December 2012, ss. 161-194.
18 Inis L. Claude Jr. “National Interest and the Global Environment: A Review of Arnold Wolfers, Discord and
Collaboration: Essays on International Politics,” Conflict Resolution, No. 8/3, 1964, ss. 294-296.
19 Immanuel Kant, “Perpetual Peace: A Philosophical Sketch,” Hans Reiss (Ed.) Kant: Philosophical Writings,
Cambridge, Cambridge University Press, 1991, ss.93-130.
20 Örneğin bkz. Bernard Lewis, What Went Wrong?: Western Impact and Middle Eastern Response, London,
Phoenix, 2002, ss. 130-147.
21 Nejat Doğan, Pragmatic Liberal Approach to World Order: The Scholarship of Inis L. Claude, Jr. University Press of America, Maryland, December 2012.

***

21. Yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Politikadaki Rolü ve Küresel Güvenlik BÖLÜM 1

21. Yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Politikadaki Rolü ve Küresel Güvenlik 




Nejat Doğan* 
* Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 


Özet


Amerikan dış politikası ile güvenlik ve savunma stratejileri Uluslararası İlişkiler disiplinin çeşitli teorileri etrafında incelenmektedir. Bu teorilerden biri de hegemonik istikrar teorisidir.

Bu teori çerçevesinde ABD’nin sistemde başat olup olmadığı konusu işlenegelmiş ve Amerikan gücünün unsurları tartışılmıştır.

Ticari ve ekonomik konumu yanında bilim ve teknoloji alanındaki performansı ve kültürel çekiciliği ile uluslararası kurumlardaki statüsü ABD’nin halen başat ve birincil güç olduğunu göstermektedir. Çin, Japonya, Rusya ve Avrupa Birliği ABD’ye rakip olarak gösterilmektedir.

Ancak bu aktörler Amerikan gücünü 21. yüzyılın başında yakalamaktan uzaktır. Avrupa Birliği, güçlü bir “örgüttür”, ama halen devletlerden oluşan bir sistemde yaşamaktayız. Çin, gerek finansal sistemde gerekse zenginliğin bireylere yansıtılmasında halen sorunlar yaşamaktadır. Rusya ise yeniden yapılanma dönemindedir ve petrol ile gaz satımının ulusal ekonomik ve politik kalkınmaya fazla bir katkısı olmadığını Arap dünyasının yüzyıllık tarihi kanıtlamıştır. Son on yıldaki ekonomik durgunluk ise, Avrupa ülkeleri kadar Japonya’yı da etkilemiştir. Hindistan ise büyük güç olmaktan halen uzaktır.

Bu özel konumu ABD’ye küresel güvenlikte bazı özel sorumluluklar yüklemektedir.

Çatışmaların barışçıl çözümü, gerektiğinde büyük insani sorunlara askeri müdahale, uluslararası toplumun genişletilerek ekonomik ve sosyal kalkınmanın yaygınlaştırılması, uluslararası sorunların çözümü amacıyla küresel çapta liderlik, demokrasinin gelişmesi için politik destek, sosyal değerleri yaymak amacıyla yapılan askeri müdahalelerden kaçınma bunlardan en önemlileridir. Ayrıca, küresel güvenliğin sağlanması yolunda hem diğer büyük güçlerin hem de bölgesel aktörlerin ve genel olarak tüm devletlerin üstlenmesi gereken bazı
sorumluluklar mevcuttur.

Küresel güvenliğin sağlanması ve güçlendirilmesi yolunda önemli bir konu, dünyadaki gelişmelerin azımsanmaması ve aşırı uçlardaki teorilerin (realizm ve idealizm gibi) varsayımlarının gözden geçirilmesidir. Aşırı kötümser veya aşırı iyimser olmaya gerek bulunmamaktadır; hâli hazırdaki kurumların desteğiyle, elimizdekilerle başlayarak uluslararası sistemin geliştirilmesi mümkündür ve bu yönde çaba gösterilmelidir.

Uluslararası İlişkiler Teorileri ve Amerikan Dış Politikasının Açıklanması
Uluslararası İlişkiler disiplinindeki gelişmelere bakıldığında öyle anlaşılmaktadır ki, belirli uluslararası ilişkiler teorileri “ABD’nin sistemdeki konumunu açıklayabilme ve bu konumu savunabilme gücüne göre disiplin içinde yükselmekte veya gözden düşmektedir. Aynı zamanda, disiplindeki gelişmeler Thomas Kuhn’un bilimdeki değişimin nasıl gerçekleştiği hakkındaki görüşlerine uymaktadır.1 Uluslararası ilişkiler teorileri disiplininde doğrusal bir gelişimden ziyade, uzmanlardan çoğunun (her on yılda bir gibi) kısa denilebilecek bir süre
içerisinde “yeni” veya “moda” denilebilecek teorileri benimsediği gözlemlenmektedir.

Böylece disiplinde sürekli bir ‘paradigma değişimi’nden söz edilebilir. Tabii ki bu durum, varolan teorilerin tamamen ortadan kalktığını değil, artık eskisi kadar benimsenmediğini ve disipline yeni giren akademisyenler ve öğrencilerin bu teoriler üzerine gittikçe daha az araştırma yaptığını göstermektedir. Paradigma değişimini takiben, uzmanların çoğunun “normal bilim” yaptığı, yani revaçta olan teorileri benimseyerek ABD’nin sistemdeki konumu ve bu konumu savunma üzerine çalışmalar yaptığı sonucuna varılabilir.

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında gerçekçilik (realism), disiplinde başat konuma yükseldi ve tartışmasız bir şekilde bu konumunu uzunca bir süre korudu. Gerçi işlevselcilik (functionalism) gerçekçiliğe alternatif akım olarak ilgili dönemde ortaya çıksa da, başat teori olabilmek için yeterli düzeyde araştırmacının ilgisini hiçbir zaman çekmemiştir. Fakat 1950’li ve 1960’lı yıllarda işlevselcilik teorisinin bölgesel düzeyde uygulaması olan yeniişlevselcilik
(neo-functionalism) teorisi, ABD’nin Sovyetler Birliği’ni bölgeden uzak tutma ve
Alman gücünü kontrol altına alma gibi Avrupa’yı ortak amaçlar ve çıkarlar etrafında birleştirme politikasına katkıda bulunmasından dolayı araştırmacıların dikkatini çekmiştir.

1970’li yılların başından itibaren Amerikan gücünün zayıflamaya başlamasıyla birlikte, hegemonik istikrar (hegemonic stability), karşılıklı kompleks bağımlılık (complex interdependence) ve rejim (regime) teorilerinin uluslararası ilişkiler disiplininde öne çıktığı görülmektedir. Bu gelişmeler 1970’li yılların sonunda gerçekçilik akımının yeniden güçlenmesi yolunda bir tepkiye yol açmıştır; ancak bu tepkinin temelinde Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki politik ve askeri rekabetin artması ile çeşitli coğrafyalarda Sovyetler Birliği’nin askeri müdahalelerde bulunarak buralarda Amerika’nın etkisinin nispeten
azalmasına yol açmasında yatmaktadır. Soğuk Savaş’ın son bulmasıyla da, yine liberal teorilerin ön plana çıktığı görülmektedir. 1980’lerin ortası ile 1990’ların başında özellikle demokratik barış (democratic peace) teorisinin güçlenmesi rastlantı değildir; çünkü Doğu Bloğu’nun çekildiği yerlerde demokratik rejimlerin kurularak geliştirilmesi ABD’nin birincil dış politika amacı ve eylemi olmuştur. Son zamanlarda da, ABD’nin etnik çatışmaları ve terörizm gibi savaş dışındaki şiddet kullanım yollarını uluslararası istikrara ve kendi ulusal güvenliğine temel tehdit olarak görmeye başlamasıyla, kültürel çalışmaların uluslararası
ilişkiler disiplininde başat konuma yükseldiğini görüyoruz. Tüm bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, uluslararası ilişkiler teorilerinin bir disiplin olarak gelişimi ile ABD’nin uluslararası sistemdeki konumu arasında ilginç bir paralellik olduğu sonucuna varılabilir.”2

Bu tespitin ötesinde, bugünkü teorik tartışmaların ABD’nin sitemdeki konumu ve küresel güvenlik açısından açıklayıcı ve politikaların belirlenmesinde yol gösterici bir katkısının olup olmadığı da irdelenmelidir. Bu açıdan hegemonik istikrar teorisine daha yakından bakmak faydalı olacaktır. Soğuk Savaş ve özellikle 11 Eylül olayları sonrasında dünyanın tek kutuplu olup olmadığı ve diğer büyük güçlerin sistemdeki rolleri ve Amerikan gücünü nasıl “dengeleyebileceği” konuları ön plana çıkmıştır. Aşağıdaki öncelikle hegemonik istikrar
teorisinin ABD’nin sistemdeki konumu hakkındaki tartışmalarına değinilecek, sonra da ABD’nin diğer büyük güçlerle karşılaştırmalı bir analizi yapılacaktır.
Hegemonik İstikrar Teorisi ve ABD’nin Sistemdeki Yeri 1960 ların sonları ve 1970 lerin başlarında ABD nin uluslararası sistemdeki konumu “hegemonik güç” üzerinde akademik tartışmaları başlatmıştı.3  ABD’nin Vietnam Savaşı’nı
kaybetmesi, Avrupalı devletlerin uluslararası finansal rejimlere meydan okuması ve petrol krizi gibi problemler; uluslararası ilişkiler uzmanlarının hem İkinci Dünya Savaşı sonrasında sistemin nispeten istikrarlı olmasının asıl nedenlerini, hem de ABD’nin bu istikrara gerçek katkısının ne olduğunu irdelemesine yol açtı.

Hegemonik İstikrar Teorisi (HİT), bu sorulara yanıt arayan en önemli akımdı. “Kamu malları” düşüncesini esas alan HİT, sistemde ancak güçlü bir devlet varsa uluslararası sistemin açıklığından, diğer bir deyişle liberal politik ekonominin geçerli olmasından söz edilebileceğini savunuyordu. Bu güçlü devletin, sistemde işbirliği kurallarına uyulması yönünde yaptırım uygulama yetkinliğine ve isteğine sahip olması gerekiyordu. Tek başına yetkinlik veya tek başına istek, sistemin açıklığını sağlayamazdı. Hegemonik gücün asıl rolü de, işbirliği kurallarına uyan devletleri ödüllendirmek ve karşılığını ödemeden sistemde belirli hizmetlerden faydalanmaya çalışan devletleri (free riders) cezalandırmaktı. Bu teoriyi
savunanlara göre, rolünü yerine getirebilmek için hegemonik gücün hammadde ve sermaye açısından zengin olmasının yanında, dünya pazarları ve finansal kurumlar üzerinde kontrolünün olması ve “değerli mallar” (en ileri teknoloji ve bu teknolojiyle üretilen mallar) açısından karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olması gerekiyordu.4 

Dolayısıyla, uluslararası ilişkiler uzmanlarını uğraştıran asıl soru, ABD’nin halen bir hegemonik güç olarak kabul edilip edilmeyeceğiydi. Tahmin edileceği üzere, bu konuda çok farklı görüşler ortaya atıldı.

Örneğin Bruce Russett ABD’nin hala bir hegemon olduğunu öne sürüyordu. “Is Mark Twain Really Dead?” başlıklı makalesinde Russett, ABD’nin artık bir hegemon olmadığını kabul eden teorisyenlerin temel hatalarının gücün kaynaklarına odaklanmaları ve fakat sistemdeki politika çıktılarını gözardı etmeleri olduğunu savunuyordu. Russett’a göre, ABD nispeten güç
kaybetmiş olsa da, sistemdeki politika çıktılarını kontrol etmeye devam ediyordu. Bu başarının önemli bir nedeni kültüreldi; diğer bir deyişle ABD, Antonio Gramsci’nin çalışmalarına dayanılarak geliştirilen “kültürel hegemon” tanımına uymaktaydı. Hegemon, sadece ekonomik ve askeri kaynaklarla değil, kültürünü tüm dünyaya yayıp geliştirmekle de gücünü ve otoritesini kabul ettirebilirdi. Nitekim Russett’a göre, liberal demokrasi dünyada tek  model olarak karşımızda duruyordu.5

Diğer taraftan Susan Strange, Russett ile aynı sonuca ulaşsa da, ABD’nin hala hegemon olmasını farklı nedenlere dayandırıyordu. Strange’e göre, Amerikan gücünün kaynakları tükenmemişti; teorisyenlerin yaptıkları temel hata, bu gücün kaynaklarına bakmak yerine, karşılaştırmalı güç analizi (relational power) yapmalarıydı. Tabii ki ABD, 1940lı yıllardaki gibi uluslararası sistemin tartışmasız tek süper gücü değildi. O yıllarda hemen tüm önemli güçler yıkıma uğramış ve ekonomileri altüst olmuştu. Dolayısıyla, dönemin verilerini 1940 lı yılların verileriyle karşılaştırarak, ABD’nin güçten düştüğünü öne sürmek yanıltıcı olacaktı. Strange, gücün yapısının (structure of power) bir devletin sistemdeki pozisyonunu belirleyeceğini savunuyor ve birbirinden farklı ancak aralarında yakın bir ilişki bulunan dört adet güç yapısı olduğunu söylüyordu: ticari mal üretimi, finansal pozisyon, güvenlik, bilgi üzerindeki kontrol. Böylece, dünya gayri safi milli hasılasının eski dönemlerdeki gibi yarısını üretmiyor olsa da, dünya üretiminin yaklaşık yüzde yirmisine sahip olan, finansal piyasalara
hakimiyeti süregelen, önemli bir askeri güce sahip olan ve temel güç kaynaklarını kontrol eden ABD, hala sistemin hegemonuydu. 6

ABD’nin hala hegemon olduğunu savunan teorisyenlerin kendi aralarında tartıştıkları önemli bir konu da, ABD’nin halim mi (benign) yoksa tehlikeli (malign) mi bir hegemon olduğuydu. Kolektif eylem teorisine göre, işbirliğiyle yapılacak herhangi bir eylemde grubun bazı üyeleri üzerlerine düşen görevleri yerine getirmedikleri halde bu eylemin faydalarından yararlanmaya
çalışacaklardır. Diğer bir deyişle, grubun bu üyeleri hegemon tarafından sağlanan mallardan faydalanırlarken sorumluluklarını yerine getirmeyeceklerdir. Bu durumda hegemonun rolü, bir yandan sistemde güvenlik ve serbest ticaret rejimi gibi kamusal malları sağlarken, diğer yandan da sorumluluğunu yerine getirmeyen devletleri bulup gerekli işlemi yapmaktır. Ancak bu işlem neleri kapsayacaktır? Hegemon bu üyeleri cezalandırıp kamusal mal alanı dışına mı
çıkaracaktır, yoksa siyasal ideoloji gibi sistemdeki diğer etkenler nedeniyle bu üyelerin yaklaşımını gözardı ederek kamusal mal alanını onlara da mı açık tutacaktır? Kısaca, kamusal mal alanının sınırı ne olacaktır?

Teorisyenler, ilgili dönemdeki özellikle güvenlik ve savunma alanlarında ABD’nin konumu ve gereksinimlerini dikkate alarak, ABD’nin “halim” bir hegemon olduğunu savunmuşlardır. ABD’nin bir yandan kamusal malları sağladığı diğer yandan da gerekli katkıyı yapmayan devletleri cezalandırmadığı savunulmakta ve bu dış politika yaklaşımının da özellikle iki kutuplu dünyanın çatışmacı ortamına bağlandığı görülmektedir. Bu yaklaşıma göre, demokratik liberal bir kültüre sahip ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında devletleri işbirliğine özendirmiş ve çatışmaların barışçıl yollardan çözümüne uğraşmıştır. 

Bu yaklaşımın temel ögelerinin John Lewis Gaddis’in “We Now Know” başlıklı çalışmasında da özetlenmiş olduğu görülmektedir. Gaddis’in öne sürdüğü üzere, Soğuk Savaş döneminde her iki süper güç de bir çeşit “imparatorluk” kurmasına rağmen, Sovyet İmparatorluğu güç ve baskı ile Amerikan İmparatorluğu ise diğer devletlerin davetiyle kurulmuştu. ABD, Avrupa’da işbirliğine dayalı bir sistem kurarken bu sisteme katılmaları için Avrupalı devletlere karşı ne
askeri kuvvet kullanmış ne de kuvvet kullanma tehdidinde bulunmuştu. Böylece, bu devletlerle çok özel bir ilişki geliştiren ABD, NATO’yu da demokratik bir temel üzerine inşa etmişti. Diğer taraftan Sovyetler, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa ülkelerine bir “uydu” muamelesi yaparak onların demokrasiye ulaşmasını engellemişti.7

ABD’nin 21. Yüzyılda Sistemdeki Konumu

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve özellikle 11 Eylül olaylarıyla ABD’nin sistemdeki konumu ve kapasitesi uluslararası politikanın temel konularından biri olmuştur. 1990-2000 döneminde sistemde her ne kadar çatışma olsa da, Irak-Kuveyt (I. Körfez) krizinde görüldüğü gibi, bu çatışmalar görece işbirliğiyle çözülmüş ve küresel politikada Soğuk Savaş dönemine göre iyimserlik hakim olmuştur. Ancak 11 Eylül saldırıları ve sonrasında ABD’nin Afganistan’dan Irak’a geniş bir coğrafyada büyük çapta bir askeri ve politik mücadeleye girişmesi ABD’nin
yeterlilikleri konusunda bir taraftan akademik tartışmaları başlatmış diğer taraftan da Rusya’nın yeniden yapılanma sürecine girmesiyle tek kutuplu dünya görüşünün büyük oranda kabulüne neden olmuştur. Dolayısıyla temel soru ABD’nin bugün için sistemdeki konumu ve 21. yüzyılda sistem için Amerikan gücünün olumlu neler yapabileceğidir.

Soğuk Savaş döneminde yukarıda değinilen Russett, Strange, Gaddis gibi teorisyenlerin öne sürdükleri temel görüşlerin 2013 itibariyle de çoğunlukla geçerli olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

Gerek BM ve NATO gibi resmi uluslararası örgütler gerekse ekonomi, finans, enerji, güvenlik gibi değişik alanlardaki kurumlar ve kurallar (rejimler) yoluyla ABD’nin uluslararası politikanın çıktılarını hala kontrol edebildiğini gözlemle
mekteyiz. Diğer taraftan, Russett’ın düşüncelerine paralel olarak Soğuk Savaş sonrasında Joseph S. Nye gücün sadece askeri ve ekonomik kaynaklı olmadığını vurgulayarak “yumuşak güç” teorisini ortaya atmıştır. Nye’a göre “Bir ülke dünya siyasetinde istediği sonuçları elde edebilir; çünkü onun değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine ve fırsatlarına özenen diğer
ülkeler onu izlemek ister. Bu anlamda sadece askeri güç tehdidini ya da ekonomik yaptırımları kullanarak diğerlerini değişmeye zorlamak değil, dünya siyasetinde gündemi oluşturmak ve onları kendine çekmek de önemlidir. Bu yumuşak güç, yani diğerlerinin senin istediğin sonuçları istemelerini sağlamak, insanları zorlamak yerine kendi yanına çeker.”8

ABD’nin bu politikayı uygulamada başarılı olduğunu görüyoruz. Gerek iç politikada liberal demokrasinin bir rejim olarak tüm dünyada uygulanabileceği düşüncesi, gerekse ekonomik refah ve askeri başarının Amerikan örneğiyle olabileceği düşüncesi bugünkü sistemde yaygındır. Her ne kadar yumuşak gücün “çok da yumuşak olmadığı” iddia edilse ve “demokratik barış” teorisi ve uygulamasının şiddet getirdiği öne sürülse de, genel anlamda model ülke ve model rejim sunma anlamında ABD’nin görece gücünü koruduğu söylenebilir.9
Gerçek ile sanal dünyaların pek de ayırt edilemediği bugün, uluslararası politikada bir şeyi uygulamak kadar uyguladığına inandırmak da önem kazanmaktadır; yumuşak güç ve demokrasi buna iyi bir örnektir. Sonuçta Plato’dan bugüne politika, düşüncelerin eyleme yön vermeye çalıştığı bir bilimdir.

ABD’nin uluslararası sistemdeki konumuna 2013 itibariyle Susan Strange’in sunduğu bakış açısından bakarsak da aynı sonuçlara ulaşabiliriz. Ticari mal üretimi, finansal pozisyon, askeri güç ve bilgi üzerindeki kontrol açısından ABD’nin görece güçlü konumunu sürdürdüğü iddia edilebilir.


Tablo 1: Ülkelerin Safi Milli Hasılaları, 2012


Dünya Bankası verilerine göre ABD’nin gayri safi milli hasılası (GSMH), diğer
ülkelerinkinden hala oldukça yüksektir. ABD’ye rakip gösterilen Almanya, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin’in gayri safi milli hasılalarının toplamı neredeyse ancak ABD’nin GSMH’sı düzeyindedir. ABD’nin üretimine en yakın olan Çin’in GSMH’sı ABD’nin GSMH’ sının yarısı kadardır.




Tablo 2: Ülkelerin Üretim Ortalama Yıllık Artışı %, 2000-2011 dönemi

Aynı ülkelerin 21. yüzyılın ilk on yılındaki gelişme hızlarına baktığımızda, Dünya
Bankası’nın ortalama yıllık üretim artışı verilerine göre, Avrupa devletleri, ABD ve Japonya’nın her yıl %1 ila %1.7 arasında büyüyebildiğini görüyoruz. Rusya’nın toparlanma dönemine girdiği söylenebilir. Hindistan ve özellikle Çin’in büyüme hızları ise çarpıcıdır.
2000-2011 döneminde her yıl yaklaşık %10 büyüyen Çin, ABD’ye ekonomi ve ticaret alanlarında rakip olarak görünmektedir. Ancak Çin, bazı ticari, finansal ve ekonomik konular açısından dezavantajlıdır.



Tablo 3: Kişi Başına Düşen Milli Gelir, 2012

  Öncelikle kişi başına düşen milli gelir açısından Çin başat güç veya büyük güç olarak kabul edilen diğer ülkelerle karşılaştırılacak düzeyde değildir. Ortalama bir Amerikalı ortalama bir Çinliye göre yaklaşık 6 kat fazla ferah içindedir. Avrupalı devletlerin ise kişi başına milli geliri 36.000 Dolar’ın üzerindedir. Her ne kadar ekonomik kalkınması hızlansa da, Hindistan’ın kişi başına milli gelir düzeyi diğer devletlerin verilerinden oldukça geridedir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

24 Şubat 2017 Cuma

UZAK COĞRAFYALARI BİRBİRİNE YAKINLAŞTIRAN BİR POLİTİKA, BÖLÜM 2


    UZAK COĞRAFYALARI BİRBİRİNE YAKINLAŞTIRAN BİR POLİTİKA, BÖLÜM 2



Yenilenebilir Enerji 

Yenilenebilir enerji kaynaklı santraller, nükleer santrallere oranla elektrik üretiminde daha az süreklilik arz ederler. Çünkü bu santrallerden elde edilecek elektrik üretimi iklim kosullarına bağlı olarak değisikliğe uğrayacağından, her zaman için tam randımanlı bir sonuç almak mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte, nükleer santrallere göre maliyeti düsük olduğu için tercih sebebidirler. Bu nedenle ülkemiz, elinde bulundurduğu yenilenebilir enerji kaynaklarını doğru politikalarla tam kapasiteli olarak kullanmayı bilmelidir. 

“Türkiye 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu çıkartmıs ve bu noktada yatırımların önünü açmak için oldukça yol almıstır. Özellikle son yıllarda rüzgar tribünlerine özel sektör yatırımı artmıstır. Yine jeotermal ve biotarımda çalısmalar devam etmektedir. AB ile kıyasladığımızda toplam enerji tüketimimiz içinde %13’lük bir payla oldukça öndeyiz. Fakat dısa bağımlılığı AB’nin çok daha üstünde olan ve yenilenebilir kaynak açısından hayli zengin olan ülkemizin bu konuda çok daha yatırımlarını arttırması gerekmektedir.” 47 

Ülkemizde, yenilenebilir enerji türlerinden en çok; hidroelektrik, jeotermal, günes enerjisi, rüzgâr enerjisi kullanılmaktadır. 

“Yenilenebilir enerji bakımından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer almaktadır. Buna ilaveten, hidroelektrik kaynakları, rüzgar ve günes enerjisinin gelistirilmesine de öncelik verilmektedir. 2023 yılına kadar Türkiye’nin toplam enerji talebinin %30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karsılanması öngörülmektedir. Öte yandan Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelistirilmesine verdiği önemin bir ifadesi olarak, 26 Ocak 2009 tarihinde 
Bonn’da düzenlenen konferans sonunda imzalanan anlasmayla, Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) kurucu üyeleri arasında yer almıstır.” 48 

Yenilenebilir Enerji Türü Olarak Hidroelektrik 

Yenilenebilir bir enerji türü olan hidroelektrikten sağlanan enerji yağıs miktarıyla doğru orantılı olacağından her zaman için tam randımanlı bir sonuç almak mümkün değildir. 

Bu enerji türü sadece alternatif bir enerji türü olarak değerlendirilebilir. 

“Hidroelektrik için dünya ortalamasına bakıldığında kapasite faktörü %44 civarındadır. Türkiye’de hidroelektrik santrallerin son 25 yıllık ortalama kapasite faktörü ise % 42’dir.” 49 

Pek çok ilimizde, kısa adı HES olan Hidro Elektrik Santralleri bulunmaktadır. Bu HES’den bazıları ise sunlardır: Erzincan ili Kemaliye ilçesinde insaatı devam etmekte olan Gökçeköy Regü-latörü ve Hes projesi, Elazığ’da kurulacak Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Rize’de tesis edilecek Alicik I-II Hidroelektrik Santrali, Sırnak’ta yapılması planlanan Mesetepe HES, Giresun’-da yapılması planlanan Yakınca Regülatörü ve Hidroelektrik Santrali, Isparta’da tesis edilecek Gök-böğet Hidroelektrik Santrali ile Sakarya’da bulunan Doğançay HES 1 ve Doğançay HES 2. 

Yenilenebilir Enerji Türü Olarak Rüzgâr Enerjisi 

Ülkemizde en yaygın olarak kullanılan bir diğer enerji türüdür. Pek çok ilimizde Rüzgâr Enerjisi Santralleri (RES) bulunmaktadır. Bu RES’den bazıları ise sunlardır: 
Tekirdağ’da Balabanlı RES, Balıkesir ili, Kepsut ilçesinde Enerjisa Enerji Üretim A.S. tarafından yapılması planlanan Balıkesir Rüzgâr Enerji Santrali, Dzmir ili, Seferihisar ilçesi sınırları içinde kurulan Korkmaz RES Elektrik Enerjisi Üretim Tesisi ve Manisa’daki Gök II Rüzgâr Enerjisi Santrali. 

Yenilenebilir Enerji Türü Olarak Günes Enerjisi 

Ülkemizde en yaygın olarak kullanılan bir diğer enerji türü de günes enerjisidir. Pek çok ilimizde Günes Enerjisi Santralleri (GES) bulunmaktadır. Bu GES’den bazıları ise sunlardır: Gaziantep’te Araban ilçesi Düzdağ mevkiinde yapılması planlanan Güneş Enerji Santrali ve elektrik üre-timine Ekim 2014’te baslayacak olan Haymana Güneş Enerjisi Santrali. 

Yenilenebilir Enerji Türü Olarak Jeotermal 

Yine, Türkiye’de en çok kullanılan bir baska enerji türüdür. 2014 yılı Ağustos ayının sonlarında; İstanbul’un Şile, Çatalca, Silivri ve Eyüp ilçelerinde 10 jeotermal ruhsatlı saha, Bitlis’in Adilcevaz ilçesi Süphan Dağı mevkiindeki 7 jeotermal ruhsatlı saha ve Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü tarafından, Ankara’daki ve Eskisehir’deki iki adet ruhsatlı jeotermal alanı ihaleye çıkarılmıstır. 

Enerji Politikası Bağlamında Türkiye-Norveç İlişkileri 

Her iki ülke de tarihin belirli dönemlerinde birbiriyle iliski içerisinde olmus ve çesitli küresel anlasmalar, isbirlikleri, vb. etkinliklerde bulunmustur. Sözgelimi, bundan on yıl önce 
Norveç, 28-29 Ocak 2004 tarihinde İstanbul’da üçüncüsü gerçeklestirilen “Küresel Enerji Dengeleri ve Türkiye” konulu Türkiye Enerji Forumu’na katılmıstır. Bugün ise; Norveç’in Türkiye’deki hidroelektrik santralleri ile yakından ilgilendiği bilinmekte, aynı zamanda, balıkçılık ve gemicilik sektörlerin-de de Türkiye ile isbirliği içerisinde olma fırsatları yakalamak istediği görülmektedir. Enerji alanından söz edilecek olursa; daha ziyade sürdürülebilir enerji kapsamında değerlendirilen hidroelektrik santralleri ve bilhassa doğalgaz 
ve petrol tedariği konularında iki ülke her zaman birbiriyle irtibat halindedir. 

Ülkemizin gün geçtikçe artan enerji tüketimi nedeniyle yeni ve alternatif enerji kaynakları yaratma arzusu içerisinde attığı adımlardan biri de kısa adı HES olan Hidro Elektrik Santralleri çalısmalarıdır. Norveç’in tanınmıs enerji sirketlerinden Statkraft AS, 2009 yılının Haziran ayında, Ye-sil Enerji A.S.’ni satın alarak Türk enerji piyasasına giris yapmıstır. Sirket bir yıl sonrasında ise; 12 Ekim 2010 tarihinde, Adana’nın Karaisalı ilçesinin Çakıt bölgesinde yer alan Kapıkaya Mahallesi’nde hidroelektrik santrali kurmustur. Bunun dısında sirket, Çorum’daki Kargı-Kızılırmak HES’in yapımını da üstlenmistir. 

09 Ocak 2012 tarihinde, yapımına devam edilen 102 MW kapasiteli ve 470 GWh tahmini ortalama yıllık üretime sahip olması planlanan Kargı-Kızılırmak HES’in yatırım tanıtımı için Çorum’da düzenlenen törene, hava sartları nedeniyle katılamayan, ancak Ankara’dan telekonferans ile törene bağlanan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız; 

“Mesafeler uzak olsa da Norveç ile ortak paydalarımız var. Bu ortak paydalarımız bu gibi projelerle daha da önem kazanıyor. Norveç'in Statkraft gibi uluslararası firmalarıyla isbirliğimiz sürecek. Bundan sonra da Akdeniz ve Karadeniz’de petrol ve doğalgaz aranması dahil Norveç ile her türlü isbirliğine hazırız” 50 diye konusmustur. 
Bakan Yıldız, Kargı-Kızılırmak HES Projesi’nin, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları politikalarına uygun bir proje olduğunun altını çizerek; 
“Beraber isbirliği yaptığımız firmalarla gelistirdiğimiz bir proje. Türkiye büyüyor. Hükümetimiz döneminde yapılan yatırımlarla enerji alanına yaptığımız yatırımlar iki katına çıktı. Buna bağlı olarak üretimimiz de iki katına çıktı. Biz bütün yönlerimizle büyümeye devam ediyoruz. Her iki ülke de AB’de değil ama büyüme rakamları ile dikkat çekiyor. Biz, sahip olduğu dev sirketlerle ismini duyuran Norveç ile is birliğine her zaman hazırız. 

Karadeniz’de petrol arama çalısmalarında, yenilenebilir enerji kaynaklarında her zaman is birliği yapabiliriz. Bu temel atma töreninin bölgeye faydalar getireceğine inanıyorum”51 demistir. 

Yine, törene hava sartları nedeniyle katılamayan, ancak Ankara’dan telekonferans ile törene bağlanan Norveç Basbakanı Jens Stoltenberg de: “iki ülke arasındaki isbirliğinin enerji yatırımlarıyla da devam ettiğini belirterek, Kargı-Kızılırmak HES'in aradaki isbirliğini güçlendiren önemli bir proje olduğunu söyledi. Türkiye’nin büyük bir HES potansiyeline sahip olduğunu, bunun bilin-cinde olan Statkraft AS’nin Türkiye’ye yatırımlarını sürdüreceğini dile getiren Stoltenberg, 1 milyar doları asan yatırım miktarının daha da artacağını kaydetti.” 52 

Devamında Basbakan Stoltenberg; 

“Çok önemli bir günde önemli bir projeyi kutluyoruz. Türkiye için çok önemli proje. Aynı sekilde Norveç için de önemli. Aynı sekilde yenilenebilir enerji için de önemli bir proje. Yenilenebilir enerjinin önemini çok iyi biliyorum. Norveç’e baktığımızda 20. yüzyılın baslangıcında yoksul bir ülkeden zengin bir ülkeye dönüsmesinde hidroelektriğin getirilmesinin çok önemi var. Dünyadaki en büyük hidroelektrik üreticisi konumundayız. Norveç’in elektriğinin neredeyse yüzde 100’ü hidroelektrikle üretiliyor. Dolayısıyla kalkınmada etkisi çok büyük” 53 diye konusmustur. 

Norveç Basbakanı Stoltenberg ve T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yanısıra, 2009 yılından beri ülkemizde faaliyet gösteren ve aynı zamanda Kargı-Kızılırmak HES’in de yatırımcısısı olan Statkraft AS’nin Yönetim Kurulu Baskanı Svein Aaser de projenin santiye alanın-da düzenlenen tanıtım töreninde bulunmustur: 

“Statkraft’ın Türkiye’de, Adana’daki Çakıt ve Siirt’teki Çetin HES’in de yatırımcısı olduğunu aktaran Aaser, Çetin HES’in 517 MW kurulu gücü ile Statkraft’ın Norveç dısında-ki en büyük HES’i özelliğine sahip olduğuna dikkati çekti. Kargı-Kızılırmak HES’in 2013 sonunda hizmete girmesinin planlandığını bildiren Aaser, sunları kaydetti: «Türkiye, Avrupa’da enerji piyasasının en hızlı büyüyen pazarı konumunda ve yıllık elektrik enerjisi talebi 2020’ye kadar ikiye katlanarak, 200 TWh’den 400 TWh’ye çıkacak. Bugün hidroelektrik Türkiye’de tüketilen enerjinin yüzde 20’sini karsılıyor ve bu alanda ciddi bir büyüme potan-siyeli bulunuyor. Bundan dolayı sirketimiz Türkiye’de hidroelektrik alanında büyüme hedefi doğrultusunda elektrik üretim özellestirmeleri basta olmak üzere yeni fırsatları takip etmeye devam edecek.»” 54 

Norveçli sirketlerin Türkiye’de çalısma yapması konusunda ise; Türkiye’nin, Norveç ile Akdeniz’de ve Karadeniz’de açık deniz aramasında ortaklık yapmasının imkân dahilinde olup olmadığı sorusunu Norveç Basbakanı Stoltenberg; 

“Norveç’teki derin deniz faaliyetlerinde sadece Statoil değil aynı zamanda yabancı sirketler-le de ortak çalısmalar devam ediyor. Statoil’in takdirindedir Türkiye’ye gelip ortak çalısmak. Tabii ki Statoil böyle bir karar alırsa, Türkiye açıklarında yatırım yapma ve müsterek çalısma yapma kararı alırsa ben bunu desteklerim. Buraya gelip çalısmalarını isterim” 55 seklinde cevaplandırmıstır. 

10 Ocak 2012 tarihinde ise iki ülke baskent Ankara’da önemli anlasmalara imza atmıstır. Türkiye ve Norveç arasında istatistikî verilerin gelistirilmesi ile barıs ve uzlasma çalısmaları için yapılan anlasmalar, bize, iki ülkenin enerji alanının yanısıra baska konularda ve alanlarda da isbirliği içerisinde olduğunu göstermektedir. Konuyla ilgili olarak asağıdaki haberde su bilgiler yer almaktadır: 

“Statistics Norway ve Türkiye’deki muadil kurumu Türkstat arasında imzalanan isbirliği anlasması, Orta Asya ve Orta Doğu’daki üçüncü ülkelerin kamu ve isletme kayıtlarının, makroekonomik tavsiyelerin ve etütlerin gelistirilmesine katkıda bulunacaktır. Norveç ve Türkiye aynı zamanda, barıs ve uzlasmayı ilgilendiren meselelerde isbirliğinin artırılması için de bir anlasma imzaladı. Söz konusu anlasma, Norveçli ve Türk arastırmacıların özellikle Orta Doğu üzerine odaklanarak bu konuyla ilgili isbirliklerinin güçlendirilmesini de içermektedir.” 56 

Haberin devamında ise su bilgilere yer verilmistir: 

“Sayın Stoltenberg ve Sayın Erdoğan arasında gerçeklesen görüsmede Avrupa’daki mali durum, sanayi ve ticaret alanlarındaki isbirliği, enerji ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’daki gelismeler de ele alındı. Stratejik konumu, büyük kararlılığı ve ileri seviyedeki uzmanlığı ile Türkiye, Norveç için artık daha fazla alanda heyecan verici bir ortak konumundadır.” 57 

2013 yılında ise; iki ülke arasında enerji alanında isbirliğinin gelistirilmesi amacıyla 05 Kasım 2013 tarihinde, Norveç kralı 5. Harald, Türkiye’yi ziyaret etmis ve Türkiye eski Cumhurbaskanı Abdullah Gül, görüsme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında sunları söylemistir: 

“Norveç çok zengin doğal gaz rezervlerine sahip. Türkiye, Norveç ile ikili iliskilerini gelistirmekle özellikle de enerji alanındaki iliskilerini gelistirmekle çok ilgileniyor çünkü Norveç, alternatif enerji kaynakları çalısmalarında çok basarılı.” 58 

Buna mukabil 5. Harald ise; “Norveç ile Türkiye'nin olumlu ekonomik ortaklık iliskilerini güçlendirmesi iki ülkenin karsılıklı anlayısına fayda sağlayacaktır. Norveç, Türkiye’nin deniz sahasındaki yatırımlarını ve is birliğini güçlendirecek ve aktif bir sekilde balık avlama fırsatları arayacak.” 59 demistir. 

Sözkonusu ziyaret kapsamında, Türkiye ile Norveç arasında 05 Kasım 2013 tarihinde Ankara’da “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Norveç Krallığı Hükümeti Arasında Enerji Alanında Dsbirliğine Dliskin Mutabakat Zaptı” imzalanmıstır. Norveç Ticaret ve Sanayi Bakanı Monica Maeland ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız arasında imzalanan zaptın amacı ise söyle açıklanmıstır: 

“Ulusal yasalar ve yönetmelikler çerçevesinde, enerji alanında ikili bilimsel, teknik, teknolojik, yasal, idari ve ticari isbirliğinin gelistirilmesini, her iki ülkede enerji, enerji verimliliği ve enerji hammaddeleri alanında yatırımlar ve bilgi, tecrübe ve know-how paylasımını tesvik etmektir.” 60 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Norveç Krallığı Hükümeti arasında enerji alanında isbirliğine iliskin mutabakat zaptının gerekçe metninde dile getirildiği gibi; 


57 Birleşmis Milletler/BM, Ekonomik Kalkınma ve İsbirliği Örgütü/OECD, Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Gelisim Bankası/BIRD, Uluslararası Para Fonu/IMF, Uluslararası Ticaret Örgütü/OMC ve NATO). 
58 Bu isbirliği esasen, çevre sorunlarına ve Barents Denizi’nde bulunan petrolün ve gazın gelecekteki tedariği üzerine temellenmistir. 
59 Almanya ile diyalog 2004’te politik düzeyde basladı. Almanya, Norveç gazının en büyük alıcısıdır. Almanya, Rusya ile sayısız alanda ama dar bir çerçevede isbirliği halindedir: Barents Denizi’nde, Norveç ve Rusya ara-sında artıs gösteren bir isbirliği için temel hizmet sunabilecek olan sey. 
60 2002’den beri, Norveç, petrol ve gaz ithalatı konusunda Fransa’nın bir numaralı tedarikçi ülkesine dönüstü. Kaynak: André Lambert 
(Oslo’da ekonomik misyon baskanı), « Norveç’e İhracat Yapmak», Ubifrance Yay., Paris, 2004 (s.39). 
61 Petrol, çevre, ormanlar, suda yasayan canlıların kaynaklarını sömürme yolları, vb.” 28 



“Enerji faaliyetlerine iliskin politikalara yönelik istisare ve bilgi paylasımının 
artırılması, enerji politikaları alanında, özellikle enerji sektörü ve enerji piyasası yapısına ve düzenleyici çerçevesine yönelik tecrübe alıs-verisinin gerçekles tirilmesi, enerji bağlamında ikili iliskilerin gelistirilmesi, hidroelektrik santraller ve diğer yenilenebilir enerji kaynakların-da karsılıklı yatırımlara öncelik verilmesi, Norveç sirketlerinin Türkiye’de düzenlenen enerji ihalelerine katılımının sağlanması, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve düsük karbon 
teknolojilerinde tesvik mekanizmaları hakkında bilgi paylasımı ve Türkiye’de petrol-gaz arama ve üretim alanlarında isbirliği olasılıklarının tespit edilmesinin destekleneceği”61 kararlastırılmaktadır. 

Sözkonusu zaptta öne çıkan en önemli konu ise; Norveç’in tanınmıs enerji 
sirketlerinden Statkraft’ın ve Statoil’in ülkemizde çalısma yapması olmustur. Konuyla ilgili olarak Türk ulusal basınında çıkan bir haberde su bilgilere yer verilmistir: 

“Statoil firmasının Kafkaslar gibi enerji koridorundaki hakimiyetinin de Türkiye 
lehine yönlendirilmesi imkanı doğdu. Bu kapsamda hidroelektrik sektörü ve diğer yenilenebilir enerji sektörlerine yönelik yatırımlara öncelik tanınacak. Statkraft sirketi 640 MW kapa-sitesinde üç santralin kapasitesini 2 teravatta çıkaracak. Bunun için 1,1 milyar dolar harcayacak. Mutabakat Zaptı kapsamında, Statkraft ve EÜAS arasında, hidroelektrik tesislerinde rehabilitasyon, yeni yatırım, teknolojik isbirliği baslatılacak.” 62 

Türkiye ile Norveç arasında enerji alanında isbirliğinin gelistirilmesi amacıyla 05 
Kasım 2013 tarihinde, Norveç kralı 5. Harald’ın, Türkiye’yi ziyareti kapsamında 
beraberindeki heyette yer alan Norveç Ticaret ve Sanayi Bakanı Monica Maeland’ın Hürriyet Gazetesi yazarlarından Erdal Sağlam ile yaptığı görüsmede; kısa adı (EFTA) olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği kapsamında serbest ticaret anlasması ve ülkemizin önemli enerji sirketlerinden Elektrik Üretim A.S. (EÜAS) ile isbirliği yapmak talebinde bulunduklarını belirtmistir. Konuyla ilgili haberde; “Konuk Bakan, Norveç’in hidroelektrik santrallerinde maliyeti düsürme ve verimliliği artırma konusunda büyük tecrübesi bulunduğunu, bu konuda 
EÜAS ile isbirliğini artırıp teknoloji transferini konusacaklarını”63 belirtmistir. Yine aynı haberde, Norveç Kamu Fonu yatırımlarının Türkiye’deki görünürlülüğü konusunda ise sunlar dile getirilmistir: “Bakan Maeland Emeklilik Fonu olarak nitelediği bu fonun Türkiye’deki hisse senetlerine 1.4 milyar euro, Hazine tahvillerine 1 milyar euro civarında yatırım yaptığını kaydederek, Fonun kararlarına politik etkinin söz konusu olmadığını, yatırım imkanlarına göre fonun yönetiminin kendi kararlarını verdiğini hatırlattı.” 64 

Sözkonusu fon ile ilgili ayrıntılı bilgiler asağıdaki alıntıda belirtilmistir: 

“Norveç, petrol gelirlerini gelecekteki sosyal güvenlik harcamalarına kanalize etmek üzere Hükümet Emeklilik Fonu-Küresel adıyla bir fon olusturdu. Yatırımlarını sadece yurt dısında yapabilen fonun değeri yaklasık 810 milyar doları buluyor. 2012 sonu itibariyle fon, Borsa Dstanbul’da 1,8 milyar dolar tutarında hisse senedine sahipti. Fon, Türkiye’de devlet tahvillerine yaklasık 1,2 milyar dolar yatırım yapıyor.” 65 

Bununla birlikte; 06 Kasım 2013 tarihinde Ankara’da, Norveç Kraliyeti Büyükelçiliği, Innovation Norway ve INTPOW tarafından düzenlenenen, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Hidroelektrik Santralleri Sanayi Dsadamları Derneği (HESDAD) ve Dıs Ekonomik İliskiler Kurulu (DEDK) tarafından da desteklenen “Yenilenebilir Enerji-2013” baslıklı ve “Elektrik Piyasasının Liberallesmesi ve Yenilenebilir Enerjinin Sisteme Entegrasyonu” konulu Türkiye-Norveç Dsbirliği Forumu gerçeklestirilmistir. 

Bundan baska; baskanlığını T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 
yaptığı Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)’nın, iki yıl arayla bakanlar düzeyinde 
gerçeklestirilen Yönetim Kurulu toplantısı 17-20 Kasım 2013 tarihleri arasında Paris’te gerçeklestirilmistir. Sözkonusu toplantıya, aralarında Norveç’in de bulunduğu çok sayıda ülke katılmıstır. Bu toplantıda, bakan Yıldız, diğer ülkeler gibi Norveç’in de bakan ve bakan yardımcılarıyla ve aynı zamanda özel sektör yöneticileriyle görüsmeler yapmıstır. 

Ülkemizin doğalgaz talebinde, kaynak ülke arayısına yönelik Rusya’dan sonra en çok önem arzeden ülke olarak Norveç ile olan iliskilerimiz, geçmis yıllardaki bu görüsmelere ilaveten, içeri-sinde bulunduğumuz 2014 yılında da devam etmistir. 29 Nisan 2014 tarihinde Norveç’e resmî bir ziyarette bulunan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Tord Lien ile birlikte düzenlediği ortak basın toplantısında iki ülke arasındaki enerji iliskilerini su sözleriyle değerlendirmistir: 

“Ar-Ge merkezlerinde, üniversitelerden teknoloji transferinde, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarında, Norveç’in en önemli kaynaklarından olan sularda, yani HES’ler yapmayla alakalı konuda dünya devleri 2 firmayla isbirliği yapma kararı almıs bulunuyoruz. Tabii petrol ve doğal gaz aramacılığında Norveç’in son derece sabırlı ve uzun vadeli stratejik isbirliklerini biliyoruz. Kendilerini bu manada davet ettik. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin 
çözüm süreciyle beraber bir kısım firmalara daha fazla bir alan açılabileceğini kendileri de görmüs durumda. Bunu değerlendireceğiz. Toplantıda Norveçli firmalar, özellikler HES’lerin rehabilitasyonuyla ilgili bütün birikimlerini buraya aktarabileceklerini söylediler. Bu da bizim acımızdan son derece sevindirici. Çünkü hedeflerimizin arasında enerji politika ve stratejilerimiz bulunuyor. Türkiye’nin büyümesine olan katkıyı firmalarıyla gösterebileceklerini söylediler.” 66 

Toplantının ilerleyen kısmında, Norveç’in alanında son derece uzman derin deniz 
arastırma ve enerji sirketlerine Türkiye’nin teklif götürüp götürmeyeceği sorusuna ise bakan Yıldız su sekilde cevap vermistir: 

“Kendilerine tekliflerimizi götürdük. Karadeniz ve Akdeniz’de sahaların açık olduğunu, aynı zamanda üçüncü ülkelerde de bu çalısmaları yapabileceğimizi söyledik. Türkiye’nin doğal gazla ilgili talebinin, doğal gaz kaynak ülke arayısının bir noktası Norveç’tir. Biz firmaya LNG ile ilgili taleplerimizi, 6 milyar metreküpe kadar LNG’yi alabileceğimizi ilettik. Kendileri bu konuda spot değil de uzun vadeli kontratlarla bu isi yapıp yapamayacaklarını arastıracaklar, bize dönecekler. Norveç’le uzun vadeli çalısmak istiyoruz. Buradaki bilgi ve birikimi Türkiye’ye aktarmak istiyoruz.” 67 

29 Nisan 2014 tarihinde Norveç’e resmî bir ziyarette bulunan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Norveç’ten dönerken uçakta basın mensuplarına yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin LNG tedariği ile ilgili 6 milyar metreküplük talebi konusunda sunları söylemistir: 

“Dünya devlerinden biri olan Statoil’le görüsmemiz oldu. Kendilerinin LNG üretimi olduğu-nu ama bu tür bir mal teslimatı yapıp yapmayacaklarını kendi aralarında tartısacaklarını söylediler. Sonra da bize dönecekler. Katar, ABD, Norveç dahil bütün LNG üreten ülkelere bu tür çağrılar yapıyoruz.” 68 

Bakan Yıldız, Norveç dönüsü uçakta yaptığı açıklamalarda, devlet destekli bir enerji ve derin deniz arastırması sirketi olan Statoil’e davet gönderdiklerini belirterek su açıklamalarda bulunmustur: 

“Kendilerini hem Akdeniz’e, hem Karadeniz’e davet ettik. Bu bir prosesçalısması. Biz hem 2, hem 3 boyutlu sismikleri belirlemeyle alakalı gemiyi Norveç’ten almıstık. Bu konudaki bilgi birikimleri de çok yüksek. Bundan sonra bir sondaj platformunun da bunun ar-kasından gelebileceğini kendilerine söyledik ama bunun için henüz erken. Bir çalısma yapabileceklerini, buna kapılarının kapalı olmadığını, ancak bu çalısmadan sonra bunu söyleyebileceklerini belirttiler. Sismik aramadan sonra kendilerine sondaj platformunu gündeme getirdik. Sondaj platformuyla alakalı politikamız su: Yaklasık 1,5 milyar dolar değerindeki 
bir sondaj platformunu, ancak Akdeniz veya Karadeniz’de petrol, doğal gaz bulmamızla beraber alabileceğimizi bildirmistik. Bulmadan almamız doğru olmaz diye düsünüyoruz.” 69 

Ülkemizin gelistirdiği TANAP projesinin devamı olan TAP projesinin ortaklarından 
Norveçli enerji sirketi Statoil ile, aynı zamanda Sah Deniz 2 projesinde de ortaklık halinde olmayı arzulamaktayız. 07 Mayıs 2014 tarihinde Statoil yetkililerinin, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı ziyareti sırasında yapılan görüsmelerde bu isteğimiz dile getirilmistir: 

“Norveçli enerji devi Statoil’in üst düzey yetkilileri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız’ın Oslo’da iki ülke arasındaki enerji isbirliğine dair belirttiği hususları görüsmek üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı (TPAO) ziyaret etti. TPAO Genel Müdür Vekili Besim Sisman, Statoil yöneticilerinden Global Ds Stratejileri ve Gelisimi Baskan Yardımcısı Geir Westgaard, Global Ds Stratejileri ve Gelisimi Ülke Risk Analisti Mohammed Shakeel, Statoil Türkiye Genel Müdürü Demet Derbil ve Statoil Türkiye Pazar Analisti Dlknur Yeni-dede’den 
olusan heyeti Ankara’daki kurum merkezinde kabul etti. Görüsmede, Statoil’in önemli ortaklığının bulunduğu Sahdeniz 2 Projesi’nde Türkiye’nin yer alma isteği, petrol arama ve TAP projesine dair hususların ele alındığı öğrenildi.” 70 

Görülüyor ki; iki ülke arasındaki enerji alanındaki iliskiler bilhassa son on yıl içerinde etkin bir sekilde ilerleme kaydetmistir. Sözkonusu iki ülke arasında yapılan anlasma ve protokoller gereği her bir ülkenin çıkarı koruma altındadır. 

Türkiye-Norveç Dliskilerinin Küresel Güvenlik Anlayısına Katkıları 

Yeryüzünde, ülkelerin enerji politikalarının bütüncül olması küresel güvenlik için 
önem arz etmektedir. Barısa, istikrara ve uluslararası hukukun gelismesine katkı sağlamak Türkiye-Norveç iliskilerinin temelinde yatmaktadır. Savasları ve her iki ülkenin de kendisinin olmak üzere; Türki-ye’nin güvenliği, Norveç’in güvenliği ile ortak güvenlik adına farklı tehdit çesitlerinin ortaya çıkısını önlemek bu ülkelerin ödevleri arasında yer alır. Norveç, Kuzey Kutup Dairesi’nde daimi olarak askerî karargâhı bulunan ülkedir. Süphesiz bu durumun nedeni; Artika bölgesine duyulan istah nedeniyledir: 

“Stratejik doğal kaynaklara yönelik artan rekabet, 21’inci yüzyılı karakterize eden küresel gelismelerden biridir. Özellikle Çin ve Hindistan gibi yükselen güçlerin hızlı ekonomik büyümeleri, söz konusu rekabeti kızıstırmaktadır. Artan rekabet, temel kaynaklarda fiyat artısına ve bu kaynakların kötü kullanımına neden olmaktadır. İlaveten, iklim değisikliği de tarıma elverisli arazilerin azalması sonucunu yaratmaktadır. Büyük ölçüde insan eliyle gerçeklestirilen çevresel değisiklikler, uzun dönemde ciddi sorunlara sebep olabilecektir. 
Bunlar arasında, kutuplardaki buzul örtüsünün azalması sonucu, gelecekte buzsuz bir Kuzey Kutbu, deniz seviyesinin yükselmesi, erozyon, taskınlar, çöl alanlarında artıs sayılabilir. Bahse konu gelismeler milyonlarca insanı etkileyebilecek, uluslararası ve bölgesel güvenlik sorunları yaratabilecektir.” 71 

Kuzey bölgeleri, uluslararası bir isbirliği alanı olduğu müddetçe; bilhassa enerji ve çevre alanlarının evrimi söz konusu olduğunda, bu bölgelere ilgi artacaktır. 

“Diğer bir ifadeyle; bugün sözkonusu olan enerji ve çevre sorunlarına karsı 
pekistirilmis bir dikkat kuzey bölgelerindeki gelismeye yeni bir hareketlilik katmıstır. Soğuk Savas dönemine kadar uzanan sakin görüntünün yerini büyük çoskulu uluslararası bir isbirliği görünümü almıstır.” 72 

Arktik Konsey; topraklarının bir kısmı Arktik bölgede bulunan devletlerin ve buradaki yerli halkların karsılastığı sorunları çözmek, Arktik çevrenin korunması için strateji gelistirmek ve çevresel, ekonomik ve toplumsal konularda bölgede sürdürülebilir gelismeyi canlı tutmak için 1996 yılında Ottawa Bildirgesi ile kurulmus olan hükümetlerarası bir forumdur. Bu konsey, Nordik ülkeler olarak adlandırılan Norveç, Finlandiya, İsveç, İzlanda ve Danimarka ile birlikte Rusya, ABD ve Kanada’dan olusmaktadır. Bununla birlikte, konseye üye ülkelerin bazılarının bölgeye doğrudan sınırı bulunmakta, bazılarının ise bulunmamaktadır. Doğrudan sınırı bulunan ülkeler (Norveç, Kanada, Danimarka, Rusya ve 
ABD) “Arktika Beslisi” olarak adlandırılmaktadır. Bölgeye sınırı bulunmayan ülkeler ise İsveç, İzlanda ve Finlandiya’dır. 

“Konsey’in odaklandığı çalısma konularının basında öncelikle Arktika’nın çevresel korunması stratejisi gelmektedir. Konseyin bir çalısma grubu da, kapsamlı sekilde deniz konularına yoğunlasarak sürdürülebilir kalkınma üzerinedir. Ancak, Konsey, bölge için Antarktika ile karsılastırılabilecek düzeyde yasal ve idari bir düzen getirmemistir. Konsey daha çok çevresel konulara odaklanmıstır. Arktika’nın sorunlarının çözümünde en önemli nokta ise süphesiz bölge devletlerinin menfaatleridir. Bölge devletlerinin talep çakısmaları ise 
problemi derinlestiren önemli bir etkendir. Ülkelerin sadece çıkarlarını temel alarak hareket etmeleri çevresel ve sürdürülebilir kalkınma gibi olumlu konularda yeterli adımların atılmasını engellemektedir. Bölgenin kaynaklarının ülkelere sağlayacakları katkılar çevreye verilebilecek zararların daha önemli bir hale gelebilmektedir.” 73 

Görülüyor ki; Norveç kendi açısından haklı olarak ve bir anlamda da bulunduğu 
coğrafyaya hizmet gereği mekânsal anlamda bazı noktalarda hak iddia etmektedir. Bu, o bölgeyi paylasan diğer ülkeler için de, kendi çıkarları doğrultusunda kabul edilebilir görülmektedir. 

“1996 yılında BM Deniz Sözlesmesi’ni onaylayan Norveç, Kasım 2006'da BM 
Komisyonu’na basvurarak sözlesmeden doğan kıta sahanlığını 200 deniz milinin ötesine çıkarma talebini iletmistir. Oslo, bu talep doğrultusunda Arktik Okyanusu’nun Atlantik Okyanusu’nun kuzeydoğusunda kalan alanlarında hak iddia etmektedir. Oslo’nun hak iddia ettiği bu bölge, enerji kaynakları açısından zengin Barents Denizi’nde Rusya’nın hak iddia ettiği bölge ile çakısmaktadır. Norveç Silahlı Kuvvetleri (Forsvaret) Temmuz 2013’de 14 ülkenin silahlı kuvvetleriyle birlikte 16000 personelle «Soğuk Cevap» adını verdiği bir ortak 
tatbikat düzenlemistir. Kanada ile birlikte Norveç’in Arktik bölgesindeki bu «alısılmadık» askeri hareketliliğinin Rusya’ya yönelik bir cevap tasıdığı ortadadır.” 74 

Konuyla ilgili olarak bir diğer alıntı da yeryüzünün bu bölgesindeki durumu özetler niteliktedir: 

“Norveç: Arktik yanı ülkeler arasında daha çok toprak iddiası olan Norveç’tir. 
Barents Denizi’nde tartısmalı arazi alanı bu arazi dahilinde baska ülkelerin birbiri ile kesisen özgün ekonomik bölgesi yaklasık 175 bin kilometrekare ölçüde kıta selfidir. NATO üyesi olan Norveç Batı Avrupa’nın ve ABD’nin Arktik’te stratejik çıkarlarını aktif olarak sağlıyor. Onun bölgedeki mevcut dıs politikası diğer Arktik yanı devletler tarafından islenen Arktik doğal ve su rezervlerini kullanma seçeneklerine karsı sert tutumu ile seçilir.” 75 

Arktika bölgesinden uzak bir coğrafyada yasıyor olmamıza rağmen, dolaylı yoldan da olsa, bu bölgede çıkabilecek herhangi olumsuz bir durum ister istemez ülkemizi de etkileyecektir. Aksi tarzda olumlu bir durum da yine bizi etkileyebilir, çünkü küresellesme olgusu gereği bu durum kaçınılmazdır: 

“Türkiye’nin coğrafi olarak Arktik bölgesinin oldukça uzak bir konuma sahip olması ilk bakısta bölgesel gelismelere yönelik duyarlılığını azaltıcı bir etken olarak düsünülebilir. Bununla birlikte küresel ısınma sürecinin tüm ülkeler ve toplumlar üzerinde ekolojik etkileri yadsınamaz niteliktedir ve doğrudan olmasa bile dolaylı olarak ülkelerin siyasi, ekonomik, ticari ve toplumsal dinamiklerine yön verebilmektedir. Rusya’nın söz konusu süreç dâhilinde izlediği strateji ve politikaların Türkiye’yi de orta ve uzun vadelerde etkileme olasılığı 
bulunmaktadır.” 76 

Bundan baska Norveç, büyük petrol geliriyle gelecekte, düsük karbon ile ilgili yeni çözümler gelistirmek için yatırım yapmaya kendini adamıstır: 

“Güvenilir ve seffaf bir tedarikçi olarak Norveç, Uluslararası Enerji Ajansı üyesi olan çok sayıda ülkenin enerji güvenliğini arttırmıstır. Ülke, petrol üretimi ve çıkarımı için, sağlam ve önceden belirlenmis düzenleme (tanzim) çerçevesine sahiptir ve ayrıca, yetkili ve seffaf bir tarzda, hem petrol kaynaklarını hem de petrol gelirini idare etmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı Norveç’in küresel enerji güvenliğine katkısını bilmektedir ve ülkenin petrol kaynaklarını ve gelirini yönetme tarzını tavsiye edilebilir olarak ve aynı zamanda, Norveç’i 
diğer ülkeler için izlenecek bir model olarak görmektedir.” 77 

Güvenlik ve koruma konusunda, gaz tasımacılığında oldukça yetkili olan Norveç 
enerji sirketleri, faaliyetlerini ticari sartlara göre belirlemekte ve olası kaza ve her türlü olumsuz duruma karsı tedbir almaktadır: 

“Nihayetinde, Norveç gazın ve petrolün kesfi, kullanımı ve tasınmasına bağlı güvenlik ile ilgili dünyada en sıkı düzenlemelerden birine güvenebilir. O, aynı zamanda önleyici tedbir/sanıklık için ve karadaki, kıyılardaki ve açık denizlerdeki petrol kazalarına hızlı bir yanıt için bir bilirkisi raporu gelistirdi. NOFO; içlerinde Statoil ve Eni Norge’nin de bulunduğu petrol sektöründeki 30’dan fazla sirketten olusmus ve her türde kazaya karsı koymak için gerekli bütün araç-gerece sahip olan kâr gütmeyen bir sirkettir. Sözkonusu sirket, Norveç kıyısalı üzerine, uzman çalısanı ve iyi bir makine donanımından olusan bes (5) tane harekât üssü kurmustur. Bu üsler, yıl içerisinde birçok kez acil durum alıstırmaları 
gerçeklestirmektedir. Sirket, aynı zamanda, alanında arastırma ve gelistirme çalısmaları da yapmaktadır.” 78 

Hidrokarbür ve hidroelektrikte önemli kaynaklara sahip olmasına rağmen Norveç, çevre kirliliğine karsı önlem almada etkin bir rol üstlenmistir: Denilebilir ki; Norveç’in çevre kirliliğine karsı duyarlılığı hususunda gelistirmis olduğu politikalar enerji ve çevre üzerine yapılmıs bir vurgu niteliğindedir. 

“Kuzey bölgeleri git gide, dünya çapında iklim değisikliklerinin barometresi olarak değerlendirilmektedir. İklimin yeniden ısınması, Arktika’da kendini yaklasık iki kat daha hızlı göstermektedir ki gezegenin diğer bölgelerinde bu durum aynı değildir ve bu olayın yansımaları aynı zamanda Kuzey Kutubu’ndaki nüfusların yasam biçimleri üzerinde de eksikliğini hissettirmeyecektir. Öte yandan Arktika, doğanın uzun mesafelere tasıdığı çevresel zehirlerin varıs noktasıdır. O halde, iklimsel evrim ve aynı zamanda bu zehirlerin ürettiği et-
kiler bakımından Arktika’nın ortamını her daim çoğalan uluslararası bir gözlemlemeye tâbi tutmak gereklidir.” 79 

Bundan böyle, iklim değisiklikleri sorunu ülkenin çevre politikasının merkezindedir. 

“Norveç büyük bir petrol ve gaz üreticisi olarak, essiz bir ikiz role sahiptir ve iklim değisikliğini hafifletmenin güçlü, küresel avukatıdır. Rusya ve Suudi Arabistan’dan sonra, dünyanın 3. en büyük enerji ihracatçısı olarak Norveç, tüketici ülkelerin enerji güvenliğine katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda, yüksek değerde çevresel sürdürülebilirliğe sahip Norveçliler olarak, ülke çok ciddi bir iklim politikası izlemektedir.” 80 

Türkiye’nin Enerji Güvenliği 

Enerji arz güvenliği; ülkelerin talepleri karsısında, enerjinin farklı türlerde ve gerekli miktarlarda uygun fiyatlarla güvenli bir sekilde elde edilmesidir. 

“Ülkemizde enerji arz güvenliğini sağlamaya yönelik politika ve stratejileri; 
dünyadaki genel yönelimlerin yanı sıra, bölgesel ve küresel enerji dinamiklerinde önem arz eden tüm aktörlerin politika ve stratejileri analiz edilerek ve ülke gerçeklerimiz dikkate alınarak, özellikle AB müktesebatı ve içinde bulunduğumuz jeopolitik perspektiften bakılarak olusturulmustur. Temel enerji politikamız; 

• Dısa bağımlılığın en alt düzeye indirilmesi, 
• Kaynak çesitliliğine, yerli ve yenilenebilir kaynaklara önem verilmesi, 
• Çevre üzerindeki etkilerin en aza indirilmesi, 
• Enerjinin verimli üretilmesi ve kullanılması, 
• Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkanlarının harekete geçirilmesi, 
• Ülke enerji ihtiyaçlarını güvenli, sürekli ve en düsük maliyet ve en az çevresel etkilerle karsılayacak tedbirleri alan politikaların hayata geçirilmesi, seklinde özetlenebilir.” 81 
Bununla beraber; güvenilir bir transit ülke olarak Türkiye’nin rolü, hem kendimiz hem de dünya için her zaman olumlu bir yapı arzetmektedir. Bundan baska; ülkemizin çevre kirliliğine duyarlılığı, onun hem ulusal politikasında yer alan bir konu olmakta, hem de uluslararası örgütlerce konuya değin alınmıs tedbirler çerçevesinde islerlik kazanmıs bir halde karsımıza çıkmaktadır. 

“Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı konusunda en temiz seçenektir. Fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkan karbon monoksit, karbondioksit, sülfür dioksit ve azot dioksit gibi sera gazı olusumuna sebep olan zararlı gazlar, nükleer santraller çalısırken atmosfere salınmaz. Bu nedenle nükleer enerjinin iklim değisikliğine sebep olan atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır. Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı salımında yıllık 
olarak yaklasık %17 azalmaya sebep olmaktadır.” 82 

Denilebilir ki Kyoto Protokolü, ülkemizin enerji politikasının çevreye yönelik 
boyutunun hemen hemen tamamını kapsamaktadır. Protokolün amacı gereği; atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun iklimi olumsuz etkilemesine izin verilmemesi gerekmektedir. 

“Türkiye çevre konusunda yolun henüz çok basındadır. Kyoto’ya yeni üye olan 
ülkemiz AB’nin taahhüt ettiği kriterlere ulasması güç görünmektedir. Türkiye’nin bu taahhütleri yerine getirebilmesi için birincisi mevcut kömür santrallerinin rehabilitasyonunu gerçeklestirerek daha az emisyona sebep olması ikincisi de hidroenerji, jeotermal, rüzgar ve günes zengini olan ülkemizin bu alanlardan daha fazla yararlanabilecek sekilde politikasını gelistirmesi gerekmektedir. Ayrıca temiz kömür teknolojilerine yatırım yaparak hem kömüründen daha fazla faydalanabilecek hem de çevresini korumus olacaktır.” 83 

Ülkemizin 2012 yılı öncesinde Kyoto Protokolü gereği emisyon değerlerini azaltma sorumluluğu yoktur, ancak bu tarihten itibaren, her ülkeden beklendiği gibi bizim ülkemizden de konuyla ilgili üzerine düsen görevleri yerine getirmesi istenir. 

“Türkiye’de 2010’da toplam CO2 emisyonu 263 milyon ton (metric ton)’a 
yükselmistir. CO2 emisyonu 1990 düzeyi ile karsılastırıldığında yüzde 103.5, 2000 düzeyi ile karsılastırıldığında yüzde 26.2 artmıstır. Kömür geçmiste olduğu gibi en önemli emisyon kaynağı olmaya devam etmis, emisyon kaynağı olarak kömürü, gaz ve petrol izlemistir. 
2010’da top-lam emisyonun yüzde 49’u kömürden, yüzde 27.8’i gazdan ve yüzde 23.1’i petrolde kaynaklanmıstır (EIA, 2012)” 84 

Bununla birlikte, Mersin, Akkuyu’da kurulacak olan nükleer güç santralinin emisyon tasarrufunda önemli bir rol oynayacağı söylenmektedir: 

“Akkuyu nükleer güç santrali tüm üniteleri ile isletmeye alındığında yılda yaklasık 

19.5 Mton CO2 emisyon tasarrufu sağlayacağı belirlenmistir. Bu rakam elektrik üretimi kaynaklı emisyonların yaklasık olarak %7sine tekabül ediyor olacağı hesaplanmıstır. Elektrik üretimi kaynaklı emisyonların Türkiye’nin toplam emisyon hacmi içerisinde %40’a varan oran ile en yüksek paya sahip olan sektör olduğu düsünüldüğünde sağlanacak emisyon tasarrufunun önemli bir miktar teskil edeceği daha iyi anlasılabilmektedir. Nükleer enerji ile sağlanan emisyon azaltımı Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları kapsamında değerlen-
dirilemiyor olmakla birlikte elektrik üretiminde karbon yoğunluğunu ve salımları azaltıcı etkisi ile Türkiye’nin emisyon hacmindeki artısın sınırlandırılması üzerinde etkili olacağı görülmektedir.” 85 

Sonuç 

Ülkelerin politikalarında basrolü oynayan enerji, onları bir taraftan bir araya getirip çıkarlarını tatmin ederken, diğer taraftan ayrıstırıcı bir rol üstlenip onları birbirine düsman haline de getire-bilmektedir. Tarihte bunun örneklerine çok rastlanmıstır. Türkiye-Norveç iliskilerinin bugüne kadar yasanan süreçte hiçbir olumsuzluğa rastlamadan olanca güzelliği ile süregelmis olması, hem sözkonusu ülkeler; hem de küresel barıs, huzur ve istikrar anlayısı için sevindirici niteliktedir. Bu nedenle diyebiliriz ki, her iki ülke de bu iliskiden memnundur. 
Gelecekte de, önemli çalısmalara beraberce imzalar atacaklardır. 

Devlet müdahalesinin ve serbest girisimin birlesiminden olusan Norveç ekonomisi, diğer ülkelerle isbirliği halinde olması nedeniyle, bilhassa enerji alanında, gün geçtikçe daha da büyüyüp gelismektedir. Norveç, kanıtlanmıs 6,7 milyar varillik petrol rezerviyle Batı Avrupa’nın, 2,1 trilyon metreküplük doğal gaz rezerviyle de Avrupa’nın en büyük rezervlerine sahip bir ülkedir. Su bir gerçek ki; ülkemizin büyüyen ve gelisen ekonomisine paralel olarak artıs gösteren enerji ihtiyacına cevap verebilecek projelerin takibine önem veril melidir. Derin deniz arastırmacılığında ileri teknolojilere sahip ülkelerden biri olan Norveç ile olan iliskimiz ülkemizin çıkarları için bu anlamda da önem tasımaktadır. Ülkemizin, Norveçli enerji sirketi Statoil’in derin deniz arama cılığındaki know-how’ından yararlanması lehine olacaktır. Bundan baska; yenilenebilir enerjide olağanüstü bir potansiyel sunan ülkemizin, bu potansiyel den kısa sürede ne kadar çok yararlanabileceğinin yolları aranmalıdır. Yine bu enerji türündeki kaynaklarımızın kullanımıyla ilgili önerilere de ülkemizin çıkarları doğrultusunda açık olmalıyız. 

Enerji sektöründe yasanan çesitlilik, etkenlik ve esneklik, uzun vadeli enerji güvenliği için temel sartlardandır. Çevresel olarak daha kabul edilebilir enerji kaynaklarının gelistirilmeye ihtiyacı olduğu gerçeğini kabullenmeliyiz. Bu bağlamda; küresel güvenlik anlayısı içerisinde, daha ziyade çevre kirliliğine karsı mücadele anlamındaki güvenlik açısından Türkiye ve Norveç, karbon tarafsız lığının nesnelliği konusunda ortak bir dizi politika olusturmalı ve bunu uygulanabilir kılmalıdır. Kısacası, her iki ülke de uluslararası iklim politikasında kaydadeğer bir rol oynamalıdır. 



DİPNOTLAR;

1 BİLGESAM 2010 Güz Dönemi Stajyeri, Doktora Öğrencisi, İstanbul/TÜRKİYE 
2 DU CASTEL Viviane, “La Mer de Barents: Vers Un Nouveau « Grand Jeu »?, Paris, Octobre 2005, IFRI-Institut Français des Relations Internationales, p. 24. (DU CASTEL Viviane, “ Barents Denizi: Yeni « Büyük Bir Oyun » a Doğru mu ?, 
Paris, Ekim 2005, IFRI-Uluslararası İliskiler Fransız Enstitüsü, s. 24.) 
3 SEVİNÇER Vedat, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli İnsan Gücü Faktörü”, 07 Temmuz 2009, 
http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrol-ve-egitimli-insan-gucu-faktoru/ 
4 ALKAN Nail, “Norveç’te Seçimler”, 09.11.2009, 
http://www.sde.org.tr/tr/haberler/96/norvecte-secimler.aspx 
5 DELOY Corinne, “L’Opposition de Droite Pourrait Revenir Au Pouvoir À La Faveur des Élections Législatives Norvégiennes”, Observatoire des Élections En Europe, Élections Législatives En Norvège, 09 Septembre 2013, Publication de la Fondation Robert Schuman, p. 04, 
http://www.robert-schuman.eu/fr/doc/oee/oee-1446c-fr.pdf 
6 DELOY Corinne, “L’Opposition de Droite Pourrait Revenir Au Pouvoir À La Faveur des Élections Législatives Norvégiennes”, Observatoire des Élections En Europe, Élections Législatives En Norvège, 09 
Septembre 2013, Publication de la Fondation Robert Schuman, p. 06, 
http://www.robert-schuman.eu/fr/doc/oee/oee-1446c-fr.pdf 
7 “Institutions”, Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, Paris, International Energy Agency, p. 19. 
8 “Institutions”, Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, Paris, International Energy Agency, p.19. 
9 “Institutions”, Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, Paris, International Energy Agency, p. 19. 
10 “Institutions”, Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, Paris, International Energy Agency, p. 19. 
11 “Institutions”, Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, Paris, International Energy Agency, p. 19. 
12 DEAN Marc, “Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et Suédois”, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, p. 02, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
13 DEAN Marc, “Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et Suédois”, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, p. 02, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
14 DEAN Marc, “Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et Suédois”, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, p. 02, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
 15 DEAN Marc, “Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et 
Suédois”, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, p. 02, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
16 Statkraft Türkiye’nin web sayfası, http://www.statkraft.com.tr/urun/ 
17 La Stratégie du Gouvernement Norvégien Pour Le Développement du Grand Nord, Édition du Ministère 
Norvégien, des Affaires Étrangères, page 14, http://www.regjeringen.no/upload/ud/vedlegg/strategifr.pdf 
18 SEVİNÇER Vedat, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli İnsan Gücü Faktörü”, 
07 Temmuz 2009, http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrol-
ve-egitimli-insan-gucu-faktoru/ 
19 SEVİNÇER Vedat, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli Dnsan Gücü Faktörü”, 
07 Temmuz 2009, http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrolve-
egitimli-insan-gucu-faktoru/ 
20 SEVİNÇER Vedat, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli İnsan Gücü Faktörü”, 
07 Temmuz 2009, http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrolve-
egitimli-insan-gucu-faktoru/ 
21 SEVİNÇER Vedat, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli İnsan Gücü Faktörü”, 
07 Temmuz 2009, http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrolve-
egitimli-insan-gucu-faktoru/ 
22 ŞİMŞEK Feyyaz, “Rusya ve Hazar Bölgesi Enerji Görünümü”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 
Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Enerji Politikaları ve Stratejileri Dairesi Baskanlığı personeli tarafından 
hazırlanmıs olan rapor, 14-21 Nisan 2014, Sayı 77, s. 05. 
23 “Kırım Krizi Norveç’e Yaradı”, Sabah Gazetesi, 29 Nisan 2014, 
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2014/04/29/kirim-krizi-norvece-yaradi 
24 “Wintershall Norveç Çalısmalarını Arttırıyor”, Enerji Günlüğü, 14 Eylül 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/wintershall-norvec-calismalarini-arttiriyor_10099.html 
25 “Wintershall Norveç Çalısmalarını Arttırıyor”, Enerji Günlüğü, 14 Eylül 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/wintershall-norvec-calismalarini-arttiriyor_10099.html 
26 Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, p. 08, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/norway2011_web.pdf 
27 Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, p. 86, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/norway2011_web.pdf 
28 DU CASTEL Viviane, “La Mer de Barents: Vers Un Nouveau «Grand Jeu»?”, Paris, Octobre 2005, IFRIInstitut 
Français des Relations Internationales, p. 24-25. (DU CASTEL Viviane, “Barents Denizi: Yeni «Büyük 
Bir Oyun» a Doğru mu ?, Paris, Ekim 2005, IFRI-Uluslararası Dliskiler Fransız Enstitüsü, s. 24-25.) 
29 La Norvège et l’UE – Partenaires Pour L’Europe, Édition du Ministère des Affaires Étrangères de Norvège, 
Numéro de publication: E-893, 12/2011, ISBN : 978-82-7177-877-4, p.21, 
http://www.noorwegen.nl/PageFiles/461214/la%20norv%C3%A8ge%20et%20l'ue.pdf 
30 La Norvège et l’UE – Partenaires Pour L’Europe, Édition du Ministère des Affaires Étrangères de Norvège, 
Numéro de publication: E-893, 12/2011, ISBN : 978-82-7177-877-4, p.21, 
http://www.noorwegen.nl/PageFiles/461214/la%20norv%C3%A8ge%20et%20l'ue.pdf 
31 La Norvège et l’UE – Partenaires Pour L’Europe, Édition du Ministère des Affaires Étrangères de Norvège, 
Numéro de publication: E-893, 12/2011, ISBN : 978-82-7177-877-4, p.21, 
http://www.noorwegen.nl/PageFiles/461214/la%20norv%C3%A8ge%20et%20l'ue.pdf 
32 YARAMIS Volkan, “Avrupa Birliği Ülkeleri Enerji Görünümü”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 
Enerji Dsleri Genel Müdürlüğü, Enerji Politikaları ve Stratejileri Dairesi Baskanlığı personeli tarafından 
hazırlanmıs olan rapor, 02-09 Haziran 2014, Sayı 84, s. 02. 
33 OFFERDAL Kristine, “Arctic Energy in EU Policy: Arbitrary Interest in the Norwegian High North”, Arctic, 
Vol. 63, No:1, March 2010, University of Calgary, Calgary / CANADA, p. 39, 
http://pubs.aina.ucalgary.ca/arctic/Arctic63-1-30.pdf 
34 OFFERDAL Kristine, “Arctic Energy in EU Policy: Arbitrary Interest in the Norwegian High North”, Arctic, 
Vol. 63, No:1, March 2010, University of Calgary, Calgary / CANADA, p. 39, 
http://pubs.aina.ucalgary.ca/arctic/Arctic63-1-30.pdf 
35 Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
36 ÖZTÜRK Hasan, TÜRK Ömer Faruk, “Prof. Dr. Nursin Atesoğlu Güney ile Söylesi, Nükleer Enerji ve 
Nükleer Silahlanma, Temmuz 2013” Bilge Söylesi -15, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2013, s. 18-19. 
37 PAMDR Necdet, “Boru Hatları Türkiye’yi Transit Geçti”, Enerji Dergisi, 
www.enerjidergisi.com/n-566-boruhatlari-turkiyeyi-transit-geçti-aspx/ 
38 Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
39 “Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale İliskin Bilgiler”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, 
Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Baskanlığı tarafından hazırlanmıs olan rapor, Yayın No: 1, s. 06. 
40 Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
41 ÖZTÜRK Hasan, TÜRK Ömer Faruk, “Prof. Dr. Nursin Atesoğlu Güney ile Söylesi, Nükleer Enerji ve 
Nükleer Silahlanma, Temmuz 2013” Bilge Söylesi -15, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2013, s. 7. 
42 BİLGİNOĞLU M. Ali, “Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Çözüm Arayısları”, Erciyes Üniversitesi Stratejik Arastırmalar Merkezi (ERUSAM), s. 9, 
http://www.erusam.com/images/dosya/Turkiyenin_Enerji_Sorunlari_ve_Cozum_Arayislari.pdf 
43 “Bursa Linyitleri İsletmesi Satılacak”, 20 Ağustos 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/bursa-linyitleri-isletmesi-satilacak_9786.html 
44 Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
45 ÖZTÜRK Hasan, TÜRK Ömer Faruk, “Prof. Dr. Nursin Atesoğlu Güney ile Söylesi, Nükleer Enerji ve 
Nükleer Silahlanma, Temmuz 2013” Bilge Söylesi -15, Dstanbul, Bilgesam Yayınları, 2013, s. 07-08. 
46 ÖZTÜRK Hasan, TÜRK Ömer Faruk, “Prof. Dr. Nursin Atesoğlu Güney ile Söylesi, Nükleer Enerji ve 
Nükleer Silahlanma, Temmuz 2013” Bilge Söylesi -15, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2013, s. 07-08. 
47 YORKAN Arzu, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Bilge Strateji, Cilt 1, Sayı 1, 
Güz 2009, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2009, s. 36. 
48 Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
49 “Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale İliskin Bilgiler”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar 
Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Baskanlığı tarafından 
hazırlanmıs olan rapor, Yayın No: 1, s. 32. 
50 “Norveç ile Her Türlü İsbirliğine Hazırız”, 09 Ocak 2012, 
https://m.akparti.org.tr/site/pdf/norvec-ile-her-turlu-isbirligine-haziriz/18605 
51 “Kargı-Kızılırmak HES Yatırım ve Tanıtım Töreni”, Çorum İl Özel Ddaresi Faaliyet Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 10, Nisan 2012, s. 08. 
52 “Norveç ile Her Türlü İsbirliğine Hazırız”, 09 Ocak 2012, 
https://m.akparti.org.tr/site/pdf/norvec-ile-her-turluisbirligine-haziriz/18605 
53 “Kargı-Kızılırmak HES Yatırım ve Tanıtım Töreni”, Çorum İl Özel Ddaresi Faaliyet Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 10, Nisan 2012, s. 08-09. 
54 “Norveç ile Her Türlü İsbirliğine Hazırız”, 09 Ocak 2012, 
https://m.akparti.org.tr/site/pdf/norvec-ile-her-turlu-isbirligine-haziriz/18605 
55 “Norveç ile Her Türlü İsbirliğine Hazırız”, 09 Ocak 2012, 
https://m.akparti.org.tr/site/pdf/norvec-ile-her-turlu-isbirligine-haziriz/18605 
56 “Norveç ve Türkiye Arasında Artan İsbirliği Fırsatları”, 10 Ocak 2012, 
http://www.norway.org.tr/News_and_events/News-from-Norway/Norvec-ve-Turkiye-arasnda-artan-ibirliifrsatlar/ 
57 “Norveç ve Türkiye Arasında Artan İsbirliği Fırsatları”, 10 Ocak 2012, 
http://www.norway.org.tr/News_and_events/News-from-Norway/Norvec-ve-Turkiye-arasnda-artan-ibirliifrsatlar/ 
58 “Türkiye-Norveç İliskileri Güçleniyor”, T.C Basbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 
05 Kasım 2013, http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/turkiye-norvec-ilikileri-gucleniyor/297 
59 “Türkiye-Norveç İliskileri Güçleniyor”, T.C Basbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 
05 Kasım 2013, http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/turkiye-norvec-ilikileri-gucleniyor/297 
60 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Norveç Krallığı Hükümeti Arasında Enerji Alanında İsbirliğine İliskin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Gerekçe Metni, 
http://web.tbmm.gov.tr/gelenkagitlar/metinler/300409.pdf 
61 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Norveç Krallığı Hükümeti Arasında Enerji Alanında İsbirliğine İliskin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Gerekçe Metni, 
http://web.tbmm.gov.tr/gelenkagitlar/metinler/300409.pdf 
62 SARAÇOĞLU Cahit, “Norveç ile Enerjik İsbirliği Anlasması”, Yenisafak Gazetesi, 05 Kasım 2013, 
http://www.yenisafak.com.tr/ekonomi/norvec-ile-enerjik-isbirligi-anlasmasi-579073 
63 SAĞLAM Erdal, “Norveç Enerjide İsbirliğinden Umutlu”, Hürriyet Gazetesi, 07 Kasım 2013, 
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25060345.asp 
64 SAĞLAM Erdal, “Norveç Enerjide İsbirliğinden Umutlu”, Hürriyet Gazetesi, 07 Kasım 2013, 
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25060345.asp 
65 “Kırım Krizi Norveç’e Yaradı”, Sabah Gazetesi, 29 Nisan 2014, 
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2014/04/29/kirim-krizi-norvece-yaradi 
66 YILDIRIM Göksel, “Doğal Gazda Yeni Rota Norveç”, Anadolu Ajansı, 29 Nisan 2014, 
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/320043--dogal-gazda-yeni-rota-norvec 
67 YILDIRIM Göksel, “Doğal Gazda Yeni Rota Norveç”, Anadolu Ajansı, 29 Nisan 2014, 
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/320043--dogal-gazda-yeni-rota-norvec 
68 “Yıldız: Norveç’ten LNG Talep Ettik”, 01 Mayıs 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/c/detay.asp?id=8294&pid=446 
69 “Yıldız: Norveç’ten LNG Talep Ettik”, 01 Mayıs 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/c/detay.asp?id=8294&pid=446 
70 “Türkiye-Norveç Enerji Dsbirliği Hamlesi”, 07 Mayıs 2014, 
http://www.dunya.com/turkiye-norvec-enerjiisbirligi-hamlesi-227286h.htm 
71 “«Norveç Savunması 2013» Konulu Doküman İle 2009 Tarihli «Norveç Silahlı Kuvvetleri Stratejik Konsepti»”, s. 06-07, http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/024_norvec_savunmasi_silahli_kuvvetleri.pdf 
72 La Stratégie du Gouvernement Norvégien Pour Le Développement du Grand Nord, Édition du Ministère Norvégien, des Affaires Étrangères, page 15, http://www.regjeringen.no/upload/ud/vedlegg/strategifr.pdf 
73 YILMAZ Nihat, ÇİFTÇİ Ali, “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirmesi” Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 31, Güz 2013, s. 09-10. 
74 KAVAS Alp Yüce, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/ 
75 DARABADD Parvin, “Kuzey Kutbu’nun Jeopolitikası: Geleceğe Adanan Oyun”, 29 Ağustos 2014, 
http://politikaakademisi.org/kuzey-kutbunun-jeopolitikasi-gelecege-adanan-oyun/ 
76 KAVAS Alp Yüce, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/ 
77 Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, p. 07, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/norway2011_web.pdf 
78 DEAN Marc, “Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et Suédois”, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, p. 03, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
79 La Stratégie du Gouvernement Norvégien Pour Le Développement du Grand Nord, Édition du Ministère Norvégien, des Affaires Étrangères, page 14, 
http://www.regjeringen.no/upload/ud/vedlegg/strategifr.pdf 
80 Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, p. 07, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/norway2011_web.pdf 
81 “Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale İliskin Bilgiler”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Baskanlığı tarafından hazırlanmıs olan rapor, Yayın No: 1, s. 28. 
82 “Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale Dliskin Bilgiler”, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Baskanlığı tarafından hazırlanmıs olan rapor, Yayın No: 1, s. 10. 
83 YORKAN Arzu, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Bilge Strateji, Cilt 1, Sayı 1, Güz 2009, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2009, s. 36. 
84 ALTINTAS Halil, “Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi, Karbondioksit Emisyonu ve Ekonomik Büyüme İliskisi: Esbütünlesme ve Nedensellik Analizi” Eskisehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Nisan 2013, s. 267. 
85 KUMBAROĞLU Gürkan, “Nükleer Enerjiye Geçiste Türkiye Modeli – II Türkiye’nin İklim Değisikliği Stratejisi ve Nükleer Enerjiye Geçis”, Aralık 2012, Ekonomi ve Dıs Politikalar Arastırma Merkezi (EDAM), s. 46, 
http://www.edam.org.tr/EDAMNukleer/Nuclear%20Report%202012/TR/bolum2.pdf 


KAYNAKÇA 

“«Norveç Savunması 2013» Konulu Doküman Dle 2009 Tarihli «Norveç Silahlı 
Kuvvetleri Stratejik Konsepti»”, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/024_norvec_savunmasi_silahli_kuvvetleri.pdf, (Erisim: 19 Mayıs 2013) 

“Bursa Linyitleri İsletmesi Satılacak”, 20 Ağustos 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/bursa-linyitleri-isletmesi-satilacak_9786.html (Erisim: 24 Ağustos 2014) 

“Kargı-Kızılırmak HES Yatırım ve Tanıtım Töreni”, T.C. Çorum Dl Özel Ddaresi 
Faaliyet Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 10, Nisan 2012. 

“Kırım Krizi Norveç’e Yaradı”, Sabah Gazetesi, 29 Nisan 2014, 
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2014/04/29/kirim-krizi-norvece-yaradi (Erisim: 30 Nisan 2014) 

“Norveç ile Her Türlü Dsbirliğine Hazırız”, 09 Ocak 2012, 
https://m.akparti.org.tr/site/pdf/norvec-ile-her-turlu-isbirligine-haziriz/18605, (Erisim: 13 Ocak 2012) 

“Norveç ve Türkiye Arasında Artan İsbirliği Fırsatları”, 10 Ocak 2012, 
http://www.norway.org.tr/News_and_events/News-from-Norway/Norvec-ve-Turkiye-arasnda-artan-ibirlii-frsatlar/ (Erisim: 19 Ocak 2012) 

“Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale İliskin Bilgiler”, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Nükleer Enerji Proje Uygulama Dairesi Baskanlığı tarafından hazırlanmıs olan rapor, Yayın No: 1. 

“Türkiye-Norveç Enerji İsbirliği Hamlesi”, 07 Mayıs 2014, 
http://www.dunya.com/turkiye-norvec-enerji-isbirligi-hamlesi-227286h.htm, (Erisim: 09 Mayıs 2014) 

“Wintershall Norveç Çalısmalarını Arttırıyor”, Enerji Günlüğü, 14 Eylül 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/wintershall-norvec-calismalarini-arttiriyor_10099.html, (Erisim: 16 Eylül 2014) 

“Yıldız: Norveç’ten LNG Talep Ettik”, 01 Mayıs 2014, 
http://www.enerjigunlugu.net/c/detay.asp?id=8294&pid=446 (Erisim: 03 Mayıs 2014) 

Alp Yüce Kavas, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/ (Erisim: 24 Ocak 2014) 

Arzu Yorkan, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Bilge 
Strateji, Cilt 1, Sayı 1, Güz 2009, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2009. 

Cahit Saraçoğlu, “Norveç ile Enerjik İsbirliği Anlasması”, Yenisafak Gazetesi, 05 
Kasım 2013, http://www.yenisafak.com.tr/ekonomi/norvec-ile-enerjik-isbirligi-anlasmasi-579073, (Erisim: 08 Kasım 2013) 

Corinne Deloy, “L’Opposition de Droite Pourrait Revenir Au Pouvoir À La Faveur 
des Élections Législatives Norvégiennes”, Observatoire des Élections En Europe, Élections Législatives En Norvège, 09 Septembre 2013, Publication de la Fondation Robert Schuman, 
http://www.robert-schuman.eu/fr/doc/oee/oee-1446c-fr.pdf (Erisim: 19 Kasım 2013) 

Energy Policies of IEA Countries Norway 2011 Review, 
http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/norway2011_web.pdf (Erisim: 24 Ağustos 2011) 

Erdal Sağlam, “Norveç Enerjide İsbirliğinden Umutlu”, Hürriyet Gazetesi, 07 Kasım 2013, 
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25060345.asp (Erisim: 09 Kasım 2013) 

Feyyaz Simsek, “Rusya ve Hazar Bölgesi Enerji Görünümü”, T.C. Enerji ve Tabii 
Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Enerji Politikaları ve Stratejileri Dairesi Baskanlığı personeli tarafından hazırlanmıs olan rapor, 14-21 Nisan 2014, Sayı 77. 

Göksel Yıldırım, “Doğal Gazda Yeni Rota Norveç”, Anadolu Ajansı, 29 Nisan 2014, 
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/320043--dogal-gazda-yeni-rota-norvec (Erisim: 05 Mayıs 2014) 

Gürkan Kumbaroğlu, “Nükleer Enerjiye Geçiste Türkiye Modeli – II Türkiye’nin 
İklim Değisikliği Stratejisi ve Nükleer Enerjiye Geçis”, Aralık 2012, Ekonomi ve Dıs Politikalar Arastırma Merkezi (EDAM), 
http://www.edam.org.tr/EDAMNukleer/Nuclear%20Report%202012/TR/bolum2.pdf (Erisim: 
01 Ocak 2013) 

Halil Altıntas, “Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi, Karbondioksit Emisyonu ve 
Ekonomik Büyü-me İliskisi: Esbütünlesme ve Nedensellik Analizi” T.C. Eskisehir 
Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Nisan 2013. 

Hasan Öztürk, Ömer Faruk Türk, “Prof. Dr. Nursin Atesoğlu Güney ile Söylesi, 
Nükleer Enerji ve Nükleer Silahlanma, Temmuz 2013” Bilge Söylesi -15, İstanbul, Bilgesam Yayınları, 2013. 

Kristine Offerdal, “Arctic Energy in EU Policy: Arbitrary Interest in the Norwegian High North”, Arctic, Vol. 63, No:1, March 2010, University of Calgary, Calgary / CANADA, 
http://pubs.aina.ucalgary.ca/arctic/Arctic63-1-30.pdf (Erisim: 15 Ağustos 2014) 

La Norvège et l’UE – Partenaires Pour L’Europe, Édition du Ministère des Affaires Étrangères de Norvège, Numéro de publication: E-893, 12/2011, ISBN : 978-82-7177-877-4, 
http://www.noorwegen.nl/PageFiles/461214/la%20norv%C3%A8ge%20et%20l'ue.pdf 
(Erisim: 23 Ağustos 2014) 

La Stratégie du Gouvernement Norvégien Pour Le Développement du Grand Nord, Édition du Ministère Norvégien, des Affaires Étrangères, 
http://www.regjeringen.no/upload/ud/vedlegg/strategifr.pdf (Erisim: 23 Ağustos 2014) 

M. Ali Bilginoğlu, “Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Çözüm Arayısları”, T.C. Erciyes 
Üniversitesi Stratejik Arastırmalar Merkezi (ERUSAM), 

http://www.erusam.com/images/dosya/Turkiyenin_Enerji_Sorunlari_ve_Cozum_Arayislari.pdf, (Erisim: 13 Eylül 2014) 

Marc Dean, Exploitation des Hydrocarbures et Électrification des Transports: Les Modèles Norvégien et Suédois, Mémoire, Quebec, Septembre 2013, 
http://www.consultationenergie.gouv.qc.ca/memoires/20130921_146_Marc_Dean_M.pdf 
(Erisim: 15 Mart 2013) 

Nail Alkan, “Norveç’te Seçimler”, 09.11.2009, 
http://www.sde.org.tr/tr/haberler/96/norvecte-secimler.aspx (Erisim: 13 Kasım 2009) 

Necdet Pamir, “Boru Hatları Türkiye’yi Transit Geçti”, Enerji Dergisi, 
www.enerjidergisi.com/n-566-boru-hatlari-turkiyeyi-transit-geçti-aspx/ (Erisim: 14 Eylül 
2014) 

Nihat Yılmaz, Ali Çiftçi, “Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirmesi” T.C. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 31, Güz 2013. 

Parvin Darabadi, “Kuzey Kutbu’nun Jeopolitikası: Geleceğe Adanan Oyun”, 29 
Ağustos 2014, 
http://politikaakademisi.org/kuzey-kutbunun-jeopolitikasi-gelecege-adanan-oyun/ (Erisim: 30 Ağustos 2014) 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Norveç Krallığı Hükümeti Arasında Enerji 
Alanında İsbirliğine İliskin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Gerekçe Metni, http://web.tbmm.gov.tr/gelenkagitlar/metinler/300409.pdf 
(Erisim: 19 Nisan 2014) 

Türkiye’nin Enerji Stratejisi, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa 
(Erisim: 09 Mayıs 2014) 

Vedat Sevinçer, “Bir Ülke Petrolle Nasıl Zengin Olmaz?: Norveç, Petrol ve Eğitimli İnsan Gücü Faktörü”, 07 Temmuz 2009, http://www.bilgesam.org/incele/815/-bir-ulke-
petrolle-nasil-zengin-olmaz---norvec--petrol-ve-egitimli-insan-gucu-faktoru/ (Erisim tarihi: 15 Ağustos 2009). 

Viviane du Castel, “La Mer de Barents: Vers Un Nouveau «Grand Jeu»?, Paris, 
Octobre 2005, IFRI-Institut Français des Relations Internationales. 

Volkan Yaramıs, “Avrupa Birliği Ülkeleri Enerji Görünümü”, T.C Enerji ve Tabii 
Kaynaklar Bakanlığı, Enerji İsleri Genel Müdürlüğü, Enerji Politikaları ve Stratejileri Dairesi 
Baskanlığı personeli tarafından hazırlanmıs olan rapor, 02-09 Haziran 2014, Sayı 84. 


***