7 Kasım 2018 Çarşamba

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI, BÖLÜM 7

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI, BÖLÜM 7



2.2. İSRAİL LOBİSİ 

İsrail lobisi ifadesiyle anlatılmak istenen, İsrail çıkarları için gaye birliği yapmış dernek ve örgütlerdir. Hepsi farklı yapılanmalar şeklinde ve farklı meslek grupları tarafından oluşturulan bu örgütlerin tek bir noktadan aynı anda kurulduğu söylenemez. Ne var ki organize olarak hareket ettikleri rahatlıkla söylenebilir. Esasında İsrail lobisi ifadesiyle anlatılmak istenen çatı bir örgüt değildir. Kastedilen İsrail çıkarları için birlikte hareket eden bu dernekler ve üyeleridir. 
Evanjelistler kıyametin kopması için çalışırken, siyonistler de bu lobiler vasıtasıyla kendilerine vaat edilen toprakları ele geçirme peşindedirler. Evanjelist ve siyonist derneklerinin dirsek teması halinde olduklarıysa gözden kaçmamaktadır. Pat Robertson, Tom Delay ve Jerry Falwell gibi ünlü evanjelik liderler en büyük İsrail lobisi olan AIPAC üyesidirler.161 İsrail devlet adamlarının dahi ABD’ye geldiklerinde çoğu zaman öncelikle evanjelik liderle görüşmesi de birbirlerini ne denli desteklediklerinin bir göstergesidir. 

2.2.1. İSRAİL LOBİSİNİN FAALİYETLERİ 

ABD’de yaşayan Yahudi halkının eğitimli ve zengin olması İsrail lobisinin işini oldukça kolaylaştırmaktadır. Lobinin yapması gereken zaten bilinçli olan Yahudileri, İsrail davasıyla ilgili konularda haberdar etmekten ibarettir. Medyayı da elinde bulundurmanın avantajlarını kullanarak kısa zamanda organize olup kendi görüşlerini siyasi karar alıcılara iletebilmekte hatta kabule zorlayabilmek tedirler. Nüfuslarının az olmasına rağmen bu bilinç hali sayesinde ve seçimlere katılmada gösterdikleri hassasiyet sayesinde dikkate alınan bir toplum haline gelmektedirler. 
Yahudi sermayedarları sayesinde ABD’nin önde gelen basın yayın kuruluşları da lobinin sözcülüğünü yapmaktadır. Aydoğan Vatandaş, Armagedon adlı kitabında, Harp Akademileri’nde görev yapan öğretim üyesi bir kurmay albayın lobi ile ilgili şu görüşlerine yer verir, “En önde gelen üç TV şebekesinden ikisi olan NBC ve CBS ortakları Yahudi’dir. Aynı zamanda En yüksek tirajlı ve siyasi etkinliğe sahip gazetelerden New York Times, New York News ve Washington Post’un sahipleridirler”.162 Bunun gibi Yahudi patronlu medya kuruluşları yanında siyasi ve maddi çıkar nedeniyle İsrail yanlısı yayın yapan medya organları da vardır. Wall Street Journal’ın eski editörü hakkında, “Shamir, Şaron, Bibi… Bu adamlar ne isterse istesin bana uyar” dediği iddia edilmektedir.163 Ayrıca Commentary, New Republican ve Weekly Standard gibi dergilerin de bu gibi nedenlerle İsrail’i şevkle savunduğu belirtilmektedir.164 Daha önce makalesinden bahsedilen Oded Yinon da İsrail hayranı liberal Amerikan basınından bahseder.165 

Medyanın bu etkin kullanımı, bilgilerin hızla Yahudi halkına iletilmesini ve uyarılmasını sağlamakta ve her türlü Yahudi karşıtı davranış, geri adıma zorlanmaktadır. Bir CNN yöneticisi İsrail karşıtı bir haber yaptıklarında, bir günde 6000 elektronik posta geldiğini ifade etmektedir.166 Siyasi olarak başta Kongre’yi olmak üzere, siyasi karar alıcıları “bilinçlendiren” dernekler de vardır. Bunların başında AIPAC, ADL, WINEP gibi dernekler gelir. WINEP (Washington Institute for Near East Policy), diğerlerinden farklı olarak lobinin fikir takımını oluşturmaktadır. Bünyesinde çalıştırdığı akademisyenler ve Ortadoğu uzmanı 
askerler ve gazeteciler vasıtasıyla bilimsel kaynaklar üretmektedir. Enstitünün İngilizce, Türkçe ve Arapça yayın yapması dikkat çekmektedir. 

En etkili örgüt olan AIPAC (American Israel Public Affairs Committee), Kongre binasına iki blok uzaklıktadır. Bu sayede İsrail’le ilgili bir konu gündeme geldiğinde zaman kaybetmeden senatörleri, Temsilciler Meclisi üyelerini ve ilgili Komite üyelerini bilgilendirmek amacıyla hazırlanan raporu bunlara ulaştırabilmekte dir. 167 Adından da anlaşılacağı üzere Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi, iki millet arasındaki diyaloğun üst düzeyde tutulması amaçlamakta dır. Derneğin yaptığı tüm etkinlikler İsrail sempatisi ve desteği kazanmaya yöneliktir. Bir kısım Amerikalı Ortadoğu uzmanları, İsrail’e karşı sempati kazandırma işini lobinin üstlendiğini, fakat bu görevin çoğunu 

AIPAC’ın hallettiğini belirtir.168 Bazı Amerikalı akademisyenler, Ortadoğu ile ilgili yasa çıkartılacağı zaman, AIPAC ve Hıristiyan Koalisyonunun Kongreyi etkilemek için birlikte hareket ettiklerinden bahseder.169 

En eski Yahudi derneklerinden biri olan ADL, antisemitizme karşı mücadele verir. Derneğin temel yayın organları incelendiğinde, açıkça Siyonizm için mücadele verdiği anlaşılmaktadır. Bu sırada halkı bilinçlendirmek için medyayı kullandığını ve hükümetleri bilinçlendirme görevi olduğunu açıkça ifade eder.170 Sadece ADL’nin değil diğer örgütlerin de amaçlarını açıkça ifade ettikleri yayınlarında görülmektedir. Tüm dernekler, Ortadoğu ile ilgili alınan kararlardaki etkilerini, İsrail karşıtı hareketleri nasıl önlediklerini derneğin başarısı olarak göstermeyi de ihmal etmezler. Bu başarılardan en önemlisiyse hiç şüphesiz yaptıkları baskı sayesinde İsrail için Kongre’ye aldırdıkları askeri ve mali yardımlardır. 

2.2.2. MALİ YARDIMLAR 

Siyonizm hareketi kendi gücünü sürdürmesi için gerekli olan mali yardımı evanjelik bağışlar ve Amerikalı Yahudi para babalarından başka, bizzat Amerikan hükümetinden de sağlamaktadır. ABD yönetim sistemine göre de bu yardım yasalarının kongreden onay alması gerekmektedir ve bu da lobi çalışmasıyla mümkün olmaktadır. Farklı kaynaklar, farklı rakamlar telaffuz etse de yıllık en düşük nakdi yardımın 3 milyar dolar olduğu anlaşılmaktadır.171 Bu yardım İsrail’e en çok yardım alan ülke unvanını kazandırmaktadır. Dahası bu miktar, ABD’nin geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere yaptığı yardıma tekabül etmektedir. Şimdiye kadar İsrail’in ABD’den aldığı doğrudan yardım miktarıysa, 2003 yılı itibariyle 140 milyar doları aşmıştır.172 Yıllık düzenli yardımların haricinde, olağanüstü durumlarda aldığı yardımlar, batı dünyasında OPEC 
petrol ambargosuna yol açacak kadar ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Ekim Savaşı* sırasında ABD’nin yaptığı 2,2 milyar dolarlık acil durum yardımı, böyle bir olayla sonuçlanmıştır.173  * 1973’teki Arap – İsrail savaşı

Tüm bu yardımların haricinde, Amerikan askeri modernizasyon ihaleleri de İsrail’e verilmekte, bu da İsrail için önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Amerikalı Yahudilerin İsrail devlet tahvilleri alarak ülke sermayesine katkıda bulundukları da bilinmektedir. İsrail, bu yardımları lobi faaliyetlerinden başka, yeni yerleşim yerleri kurma, silahlanma hatta nükleer silahlar geliştirmede kullanmaktadır. Diğer ülkelerin aldığı şartlı borçların aksine, İsrail’in hibeyi gönlünce harcadığı anlaşılmaktadır. 

Ödedikleri vergilerin kendilerine hizmet olarak dönmeyip, hiç tanımadıkları insanların cebine gittiğini bilen kısıtlı sayıdaki Amerikalılardan başka hiç kimse, durumdan haberdar değildir. Emekli dış hizmet memuru olarak görev yapmış olan Richard Curtis, durumla ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: 

“Biz Amerikan vergi mükellefleri, ufacık İsrail devletine her yıl dış yardım ve askeri yardım çerçevesinde 6 milyar dolardan fazla para veriyoruz. Bu rakama federal bütçenin diğer bölümlerinden İsrail’e giden yüzlerce milyon dolar vergi mükellefi parası dâhil değildir. 

Amerika’nın İsrail’e yaptığı yardım daima hassas bir konu olagelmiştir. Kongre üyeleri yardımın toplam meblağını asla söylemezler. Eğer bunu açıklarlarsa belki de seçmenler İsrail’in aynı nüfus oranına sahip ve sakinleri federal hükümete vergi ödeyen ABD eyaletlerinden niçin daha çok para aldığının hesabını soracaktır.”174 

 Maalesef durumun farkında olan Amerikalıların ise duruma müdahale edecek güçleri yoktur. Bu duruma müdahale etmeye yeltenen Kennedy döneminin Illinois valisi Adlai Stevenson’ın hikâyesi ibretliktir. Stevenson, hazırladığı bir tasarıyla İsrail yeni yerleşim yerleri kurmaktan vazgeçinceye kadar yapılacak olan 150 milyon dolarlık yardımın askıya alınmasını istemiştir. İsrail’e kendi halkının ekmeğinden kesilerek yapılan yardımların bölgede huzuru sağlamaktan çok ABD’yi, daha da İsrail güdümüne soktuğunu düşünmektedir. Ne var ki Stevenson’ın başına olmadık dertler açılmıştır. Lobi, Stevenson’ın ismini çizmiş, Arap yandaşçılığıyla suçladıkları Stevenson’ın siyasi kariyerini bitirmişlerdir. Yeniden aday olduğunda hahamlar Stevenson aleyhine vaazlar vermiş, Yahudi mahallerinde el ilanları dağıtılarak, valinin seçilmemesi gerektiği ilan edilmiştir. Bu propaganda haricinde, işi garantiye almak için başka yöntemler kullandığı da anlaşılmaktadır. Çünkü seçimlerin hemen ardından 15 seçim sandığının  kaybolduğu, bazılarınınsa sandık görevlilerinin arabasında ya da evinde unutulduğu ortaya çıkmıştır. Stevenson, Yüksek Mahkemeye sandıkların yeniden sayılması için başvurduysa da bu talep, kabul edilmemiştir. Bu trajikomik olayın ardından, zaferin tadını çıkaran AIPAC başkanı Thomas Dine; “İsrail’e yönelik düşmanca tutumu ona seçimi kaybettirmiştir. İllinoisli Yahudi vatandaşların oyları onu defetmeye yetti.” demiştir.175 

 Lobinin İsrail aleyhine hareketlere ne kadar hassas bir tavır takındığı ve ne kadar acımasız tepki verdiği daha birkaç yıl önce gerçekleşen şu olaydan anlaşılabilir. Bu çalışmada da lobiyle ilgili en çarpıcı bilgileri sağlayan İsrail Lobisi adlı kitabın yazarı Harvard Üniversitesinden Profesör Stephen Walt, lobinin Amerikan dış politikasına etkisini gözler önüne sermiştir. Yazar eserinde, lobinin dış politikaya medya ve kamuoyu baskısıyla müdahale ettiğini ve bunun da Amerikan ulusuna zarar verdiğini vurgulamaktadır. Takibi yapılamayan ve gereğinden fazla Amerikan yadımlarının ve İsrail’e ihale edilen yersiz askeri modernizasyonların Birleşik Devletlere zarar verdiğini söylemesi, tüm dünyada yankı bulmuştur. Ne var ki bu durum Profesör Walt’un hayrına olmamıştır. Lobi yine harekete geçmiş ve kendisini acımasızca eleştiren bu adamı üniversiteden uzaklaştırarak işinden etmiştir. Böylece hem lobiyi eleştiren cezalandırılmış hem de böyle bir şeye kalkışabilecek olanlara gözdağı verilmiştir.176 Fikir hürriyetinin beşiği olan ABD’de bir akademisyenin üniversiteden uzaklaştırılması lobinin aslında ne kadar kudretli olduğunun da bir göstergesidir. 

2.2.3. GÜVEN SORUNU 

Önceki bölümlerde güvenle ilgili İngiltere olayından bahsedilmişti. Yahudiler, siyonistlerin desteğiyle İngiliz hükümetince dillendirilen Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrine dahi, kendilerinden kurtulmaya çalışıldığından şüphelenerek, başlangıçta karşı çıkmışlardır. Bundan yıllar sonra 1980’li yıllarda bile kendilerine dini nedenlerle yardım eden ABD hakkında Oded Yinon, Amerikan vergilerinden gelen yardıma, dünyadaki gelişmeler nedeniyle çok uzun süre bel bağlanamayacağını belirtmektedir.177 Birleşik Devletlere dahi güvenemeyeceğini düşünen İsrail’in güvenebileceği başka hiçbir ülke yok demektir. 

 Bir kısım Yahudilerin, kendilerine çok büyük yardımları dokunmuş insanları, ilk yanlışlarında cezalandırdıkları anlaşılmaktadır. Bu isimlerden en dikkat çekici olanıysa İsveç kontu Folke Benedotte’tur. Kont Folke 2. Dünya Savaşı sırasında pek çok Yahudi’nin Nazi zulmünden kurtarılmasını sağlamış tarihi bir şahsiyettir. Bu hareketi Siyonizm’e meyilli olduğu yönünde değerlendirilmiş ve 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından, Filistin’de barışın sağlanması için görevlendirilmiş tir. Ne var ki Kont Folke’un Yahudileri kurtarma sebebi tamamen insani nedenlerle dir. Yine bu duyarlılığı nedeniyle Filistin’de yaptığı incelemelerden sonra, yerlerinden edilen Filistinlilerin köylerine dönmeleri gerektiğini belirtmiştir. Fakat bu rapor siyonistlerin hoşuna gitmemiştir. 
Bu görevlendirmeden henüz üç ay sonra Kudüs’e girerken Stern Çetesi’nden* üç kişi tarafından suikasta kurban gitmiştir. En çarpıcı detaysa bu saldırganlardan birinin, daha sonra İsrail başbakanlığına kadar yükselen İzak Şamir olmasıdır.178 

 1967 Arap – İsrail Savaşındaysa İsrailliler, Amerika’nın Akdeniz’de bulunan istihbarat gemisi USS Liberty’i kendi toprak emellerine zarar verebileceği düşüncesiyle vurmuş ve 34 mürettebatını öldürmüşlerdir. Fakat böyle bir olayın gerçekleştiği, dönemin başkanı Johnson ve CIA’den başka kimse tarafından bilinmemektedir. Johnson ise tüm sadakatiyle İsrail’e desteğini sürdürmüştür.179 
Birleşik Devletler’de yaşayan Yahudilerin İsrail tutumu, her ne kadar kişiden kişiye değişiklik arz etse de genel itibariyle İsrail lehinedir. Buna örnek olarak, Jonathan Pollard olayı gösterilebilir. Bu olay, Amerikalı Yahudi vatandaşların asıl vatanları olarak ABD’yi değil İsrail’i gördüklerinin çok açık bir kanıtıdır. Hayatında hiç İsrail’de yaşamamış olan doğma büyüme Amerikalı Pollard, ailesinden aldığı Yahudi kültürüyle yetişmiştir. Donanma İstihbarat Servisi’nde (NIS- Naval Intelligence Service) yöneticilik yaptığı dönemde çaldığı istihbaratla, Amerikan tarihindeki diğer bütün gizli ajanları geride bırakarak tarihe geçmiştir. Yakalandığındaysa İsrail’i kastederek, 

“Devletimin menfaati için bu işi yaptım.” diyebilmiştir.180 

Profesör Walt ve Mearsheimer de Pollard’ın kaçırdığı bu belgeleri İsrail’e verdiği ve İsrail’inse bu belgeleri daha çok Yahudi’yi kurtarabilmek için Sovyet Rusya’yla takasta kullandığını iddia etmektedir.181 İlginç olansa İsrail’in, müttefikini azılı düşmanı Sovyet Rusya’ya satmasıdır. 

 ABD Genel Saymanlığına göre İsrail, Amerika’nın müttefikleri arasında en acımasız casusluk operasyonları düzenleyen ülkedir. İsrail, ABD’nin rakibi olabilecek tek ülke 

Çin’e de ABD askeri teknolojisi satmıştır.182 

Tarihi ilişkileri göz önüne alındığında Yahudi halkı ve Türklerin sıcak ilişkiler içinde olduğu görülmektedir. Buna örnek olarak diğer tüm milletlerin aksine din ve ırk ayrımı yapmayan Osmanlı, Yahudiler İspanya’dan kovulduğunda onlara kol kanat geren tek ülke olmuştur. Cumhuriyet dönemi Türkiye’si de Nazi zulmünden kaçan pek çok Yahudi’ye kucak açmıştır. Tüm bunlara rağmen Yahudi halkı arasında bir anket yapılması halinde Türkiye düşmanlığı çıkacağından kuşku yoktur. Muhakkak ki günümüzde yaşanan bazı gelişmelerin de bu duruma etkisi vardır. 
* Manda yönetimi İngiliz hükümetinin Filistin’i terk etmesi ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için mücadele vermiş olan silahlı siyonist örgüttür. İlginç bir not, örgütün İsrail ordusunun kurulmasıyla kendini feshetmesi dir. 

2.3. KÜRT – YAHUDİ İLİŞKİSİ 

 Yahudilerin, Kürtlerle ilişkisi diğer milletlerle olan ilişkisinden biraz daha farklıdır. Kürtlere karşı tutumunun diğer halklardan daha samimi olması, psikolojik olarak kader birliği yapmış olmalarına bağlanabilir. Yahudiler için durum değişmiş olsa da aynen Yahudiler gibi Kürtler de diaspora hayatı yaşayan bir millettir. Yahudiler, İsrail’in kurulmasıyla bu durumdan kurtulmuşken, Kürtler halen farklı ülkelerde azınlık olarak varlık göstermeye devam etmektedirler. Mezopotamya bölgesinde yıllarca iç içe yaşamış olmaları da birbirlerine karşı gösterdikleri sempatinin sebeplerinden biridir. Araplar için de benzer bir durum söz konusu olsa da Yahudiler ve Kürtler arasında toprak kavgası olmamıştır. Bu da iki millet arasında tarihi bir çekişmenin olmadığına işaret etmektedir. Yine aynı şekilde Müslüman Kürtler arasında cihat anlayışı, Arap milleti kadar canlı olmadığı için dini sebeplerle de bu iki millet karşı karşıya gelmemiştir. Dr. A. Medyalı, Kürdistanlı Yahudiler adlı kitabında tarihi gelişmeleri göz önünde 
bulundurarak, bu iki halkın müttefik olmaları gerektiğini ileri sürmektedir.183 

 Genel yaklaşım olarak Kürt ve Yahudi olmak üzere iki milletten bahsedilse de, bazı kaynaklarda Yahudi Kürt tabirinin de kullanıldığı görülmektedir. Bu durum, konuyla ilgili bir kavram karmaşasının yaşandığını göstermektedir. Kimi kaynaklar “Yahudi Kürt” diye müstakil bir milletin varlığından söz ederken, kimi kaynaklarsa “Kürdistan Yahudi”si ifadesini tercih etmektedir. 

2.3.1. YAHUDİ KÜRTLER 

Yahudi Kürt tabiri inanç olarak Yahudiliği kabul ederken, etnik olarak Kürt olan halkı ifade etmektedir. Yahudi Kürt ifadesi hem Yahudi hem de Kürt kaynaklarda geçmektedir. Kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan UCLA* Profesörü Yona Sabar’a göre Kürdistan’da yaşayan Yahudiler, Asurî kralı tarafından İsrail’den sürülen Yahudilerdir.184 Bu verinin kesin olarak doğru olduğunu kabul etmek zordur. Sabar dahi eserinde bu şekilde bir kabul etme geleneğinin olduğundan bahseder. * University of California, Los Angeles. 

 Şaibeli bilgilerden başka tamamen uydurma efsaneler de söz konusudur. Bunlardan biri de cin efsanesidir. İsrail oğlu olan Hz. Süleyman’ın cinlerini beş yüz bakire bulmak için Avrupa’ya yolladığı, geri döndüklerinde Süleyman peygamber öldüğü için çok beğendikleri bu kızları kendilerine aldıkları gibi safsatalar da mevcuttur.185 İddiaya göre Yahudi Kürtler, bu evliliklerden doğan çocukların neslidir. 
 Yahudi Kürt ifadesini kullanmasa da Kürtler ve Yahudiler arasında etnik bir bağ olduğunu iddia eden çalışmalar da vardır. Bunlardan biri, 2001 yılında İsrail, Alman ve Hintli bilim adamları tarafından Hebrew Üniversitesi’nde yapılmış genetik çalışmadır. Araştırma aynı dil gurubunu konuşmasına rağmen, Arap ve Yahudi yakınlığından çok daha fazlasının Kürt ve Yahudi ırkı arasında görüldüğünü tespit etmiştir.186 Araştırmanın, Kürdistan olarak adlandırılan Türkiye, Suriye, Irak ve İran sınırlarının kesişim noktalarını kapsayan bölgedeki Kürtler üzerinde yapıldığı iddia edilmektedir. 

2.3.2. KÜRDİSTAN YAHUDİLERİ 

Kürdistanlı Yahudi tabiriyse, Kürdistan bölgesi olarak ifade edilen Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yaşayan/ yaşamış olan Yahudileri ifade etmektedir. Kürdistan diye kastedilen topraklar farklı kaynaklarda ufak tefek değişiklikler arz etse de genel itibariyle şu şekildedir: Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Irak’ta Musul, Dohuk, Zaho, Amediye, Süleymaniye ve Kerkük, İran’da Erdelan, Mahabad, Suriye’de ise Ras Al-ayn, Darbissiya, Amuda, Kamışlı ve Derik’tir.187 
Siyasi açıdan olmasa da Kürt ve Yahudiler arasındaki ilişkiyi en iyi tasvir eden kitap Erich Brauer’in yazdığı Kürdistanlı Yahudiler olarak kabul edilir. Yazar kitabında kendi yaklaşımını şöyle özetler: 

 Kürt Yahudi teriminin çok net bir tanımını vermek kolay değil. Bir Kürt Yahudi’yi, Kürtlerin yaşadıkları topraklarda yaşayan ve Aramice (Targum) konuşan biri olarak en iyi şekilde tanımlayabiliriz; ancak, söz konusu bölgede Yahudilerin esas olarak Arapça konuştukları birkaç bölgeyi de dâhil etmeliyiz. (örneğin Nusaybin)188 
Tüm veriler dikkatle incelendiğinde Yahudi Kürt gibi müstakil bir etnik yapı yerine, Brauer’in Kürdistanlı Yahudi ifadesi daha kabul edilebilir gözükmektedir. Bu tez kabul edildiğinde, İsrail’in bölgedeki Kürtleri menfaatleri nedeniyle desteklediği kabul edilebilir. 

Kürtlerin de aynı şekilde, İsrail ile karşılıklı çıkar ilişkisi içinde olduğu söylenebilir. Çünkü Kürtlerin etnik temelli egemenlik arayışında olması halinde İsrail’den başka müttefiki olmayacaktır. Zira yoğun olarak bulundukları dört ülke, kendi toprak bütünlüklerine zarar gelmesine müsaade etmeyecektir. 

İsrail’in, Nil- Fırat arasındaki vaat edilmiş topraklar emeline ulaşması için bölgede, Suriye hariç, kendinden nüfus bakımından ve askeri bakımdan büyük olan ülkeleri karşısına alması söz konusudur. İsrail’in izlediği politika, bölgede bulunan azınlıklara egemenlik vaatleri vererek onları kışkırtmaktır. Böylece kendi içinde ciddi egemenlik sorunları yaşayan veyahut daha küçük, hazmedilir parçalara bölünmüş devletler amaçlamaktadır. 

 Egemenlik sorunu, sadece devletlerin kendi içindeki azınlıklarla değil, komşularıyla da yaşayabilecekleri bir sorundur. Nitekim Türkiye ve Kuzey Irak yönetimi arasında Kürt halkının vasisi olma çekişmesi daha da şiddetlenecek gibi gözükmektedir. Aynı durum Irak ve İran arasında Şii’ler nedeniyle yaşanmıştır. İran’ın, Irak’ta yaşayan Şii halkı kendi unsuru olarak görmesi ve Şii’lerin de İran sınırlarındaki Kum’u inanç merkezleri olarak görmesi, iki ülkeyi savaşa sürüklemiştir. Ariel Şaron, savunma bakanı olduğu dönemde bu savaştan duyduğu mutluluğu, “İranlılar ve Iraklılar birbirlerini öldürdükleri müddetçe, geceleri rahat uyuyabiliriz.” diyerek dile getirmiştir.189 

 Bugün de bölge Kürtleri için İsrail, tek dayanak noktasıdır. İsrail, güçlü askeri yapısıyla Kürtlerin askeri eğitimine destek verebilecekken, ekonomik gücü sayesinde de onlara mali destekte de bulunabilecek seviyededir. İsrail’in daha önceden farklı bölgelerde parçalanmış olarak yaşayan bir diasporadan, egemenliğini sağlamış bir devlete dönmesi de Kürt halkı için emsal oluşturabilir. Tüm bu nedenler, bu iki halkın bölgedeki müttefikliğini makul hale getirmektedir. İsrail-Kürt Liginin kurucusu ve Netanyahu ve Barak hükümetlerinde siyasi danışmanlık yapmış olan Muti Zaken de bu ittifakın mantıklı olduğundan bahseder. 23 Şubat 1993 yılında Jerusalem Post’ta yayınlanan makalesinde, Arap olmayan bir millet olarak Arap idaresinin zorluklarını yaşayan Kürtlerin, istediğini başaran İsrail’e hayranlık duyduğunu belirtmektedir. Zaken, Kürtlerin 
büyük bir kısmının İsrail’i bir model olarak gördüğünü, bu yüzden desteği hak ettiklerini ileri sürmektedir.190 

 Yahudilerin bölgeye nasıl geldiklerini açılayan ilk kaynak Eski Ahit’tir. Buna göre Samarya’yı* fetheden Asurî kralı, bir kısım Yahudileri Halep, Habur, Gozan ve Med. şehrine sürmüştür.191 * Batı Şeria’nın kuzeyi. . M.Ö. 6. yüzyıl ve 9. yüzyılda Dicle ve Fırat nehirleri arasında hüküm sürmüş imparatorluktur. 

 Kürdistanlı Yahudi ifadesini kabul edildiğinde, Kürdistan diye adlandırılan bölgede bulunan Kürdistanlı Yahudi nüfusuna da değinmek gerekir. Kürtlerin tarihleri boyunca bir bütün içinde devlet olarak varlık gösterememiş olmaları, tarihleri ve yaşamlarıyla ilgili sağlam ve güvenilir bilginin elde edilememesine neden olmuştur. Mevcut bilgiler o dönemde bölgede bulunmuş seyyahlara ait bölük pörçük bilgilerdir. Araştırmalar neticesinde en eski bilgi olarak Tudelalı Benjamin adlı seyyahın gezi notlarına ulaşılmıştır. Benjamin’e göre 12. yüzyılda Kürdistanlı Yahudilerin yaşadığı yerler, Musul (Ninova), Nusaybin, Cizre ve Amediye’dir.192 Bir başka seyyah ve aynı zamanda haham olan David, 1827 aldığı notlarına bu yerleşim yerlerine Urfa, Antep, Diyarbakır, Zaho, Dohuk ve Erbil’i de dâhil eder. Haham David’e göre bölgede 1875 aile ve 15 sinagog bulunmaktadır.193 

 Yüzlerce yıl önce bu topraklara sürülen Yahudilerden fırsatını bulanlar, yeniden eski topraklarına dönmüşlerdir. Fakat en büyük ilk göç, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla yaşanmıştır. Yaşadıkları bölgede çıkan anarşi ortamı, Yahudileri İsrail topraklarına göçe zorlamıştır.194 Bu dönmede 1900 kişinin göç ettiği ileri sürülmektedir. 

Bundan sonraki büyük göçse, İsrail devleti kurulduktan sonra gerçekleşmiştir. 1950 ve 1951 yıllarında gerçekleşen bu toplu göçte, 125,000 kişi havayoluyla İsrail’e taşınmıştır.195 Ezra ve Nehemya olarak adlandırılan bu göç operasyonunun ardından, İsrail’de yaşayan Kürdistanlı Yahudi nüfusunun 200,000 olduğu tahmin edilmektedir.196 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

161 Walt-Mearsheimer, s. 31. 
162 Aydoğan Vatandaş, Armagedon, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s. 43. 
163 Walt-Mearsheimer, s. 39. 
164 Walt-Mearsheimer, a.g.e. 
165 Yinon-Shahak, s. 24. 
166 Walt-Mearsheimer, s. 40. 
167 Şahin, ss. 207, 208. 
168 Tadayeski, ss. 46, 47. 
169 Kiracofe, a.g.m. 
170 Derneğin resmi sitesi, Erişim: http://www.adl.org/about.asp?s=topmenu (12 Aralık 2010). 
171 Şahin, s. 206. ve Walt, Mearsheimer, s. 11. 
172 Walt-Mearsheimer, s. 11. 
173 Walt-Mearsheimer, a.g.e., s. 14. 
174 Halsell, a.g.e., s. 118. 
175 Vatandaş, s. 38. 
176 Doç. Dr.Emin Gürses’in kitap için yazdığı önsözden, Stephen M. Walt, John J. Mearsheimer, İsrail Lobisi, Çev. Elif Ocak, Profil Yayıncılık, İstanbul,2007, s.6. 
177 Yinon-Shahak, s. 22. 
178 David Hirst, The Gun And The Olive Branch kitabından aktaran: Christopher J Davey, “The Israel-Palestine Conflict:Reality and the Demise of Evangelical 
Christianity”, Zadok, S128, Summer 2003. s. 6. 
179 Hirst, a.g.m., s. 109. 
180 Halsell, a.g.e., s. 116. 
181 Walt-Mearsheimer, s. 18. 
182 Walt-Mearsheimer, a.g.e., s. 18. 
183 Abdülhamit Bilici, “Kürt Yahudiler”, Aksiyon, Sayı 291, 01.07.2000. 
184 Yona Sabar, Bir Antoloji: Kürdistan'ı Yahudilerin Halk Edebiyatı, Çev. Selahattin Çelik, Doz Yayınları, İstanbul, 2005, s. 14. 
185 Hakan Yılmaz Çebi, İsrail’in Şifresi, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2009, s. 107. 
186 Sergey Minasian, “The İsraeli-Kurdish Relations”, 21st Century, no: 1, 2007. 
187 V. Minorsky-T. Bois-D.N. Mac Kenzie, Kürtler ve Kürdistan, Çev. Kamuran Fıratlı, Doz Yayınları, İstanbul, 2004, ss. 12, 13, 14. 
188 Erich Brauer-Raphael Patai, Kürdistanlı Yahudiler, Çev. Fahriye Adsay, Avesta Basın Yayın, İstanbul, 2005, s. 51. 
189 Vatandaş, s. 60. 
190 Bilici, a.g.m. 
191 Sabar, s. 17. 
192 Brauer-Patai, ss. 61, 62. 
193 Çebi, s. 110. 
194 Sabar, s. 38. 
195 Brauer-Patai, s. 14. 
196 Bilici, a.g.m. 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 6

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 6




1.4. BİLİMSEL VERİLERLE EVANJELİZM 

Obama döneminde, Bush dönemindeki parlak günlerini yaşamasa da evanjelizm, Amerikan siyasetinde etkinliğini korumaya devam etmektedir. Bush gibi tutkulu bir evanjelistin ardından demokrat bir başkan olan Obama’nın gelmesini, halkın inanç yapısının değişmesinden ziyade ekmek kaygısıyla açıklamak lazım. Ne kadar dindar olsa da insanların en başta geçim derdini düşünmesi gayet doğaldır. Bu değişim biraz da Bush’un kıyamet senaryolarına kendini fazlaca kaptırıp ekonomiyi batağa sürüklemesinden de kaynaklanmıştır. Maalesef aynı hatayı baba Bush da yapmış, Körfez krizi nedeniyle ekonomi bozulmuş, faturasını Yahudilere kesmeye kalkınca da ismi anında çizilmiştir. Reagan’ın ve Bush’un evanjelistler sayesinde iki kez seçilmesi, Clinton’ın İsrail ziyareti, Obama’nın evanjelik olmamasına rağmen onlara yakın durmaya çalışması, evanjelizmin ABD’de ne kadar etkin olduğunu da göstermektedir. 

Evanjelizmin ilk atak yaptığı yıllar olarak 1950’ler gösterilebilir. Bunun asıl nedeni Amerika’nın o dönemdeki tek rakibi Sosyalist Rusya’nın siyasi akımından korkması olarak gösterilebilir. ABD’deki yönetim ve sermaye çevresi bu korkuyu en çok hisseden kimseler olduğu için, en büyük tepkiyi de onlar vermiştir. Halkını komünist düşünceye karşı savunmak için onun Tanrı tanımazlığına dikkat çekilmiş ve buna kalkan olarak Hıristiyanlık desteklenmiştir. Hıristiyanlık’ta kendini Donmuş İnsanlar* (frozen people) olarak gören grubun aksine, evanjelizm, aktivist ve yayılmacıdır. Bahsedildiği gibi o dönem medya patronlarına, sermayedarlarına ve idarecilerine göre evanjelizme arka çıkmak 
mantıklı bir yol olarak gözükmüştür. 
Bir diğer etkense, devrin büyük icadı televizyondur. Evanjelistleri köy-köy, kasaba-kasaba gezmekten kurtaran ve mesajlarını daha çok insana daha hızlı ve daha sık ulaştıran bu iletişim aracının da etkisi azımsanamaz. 

* Sadece dinini yaşayıp bunun başka insanlara yaymak istemeyen veya yaymaktan çekinen Hıristiyanları kasten kullanılan terim. 

1.4.1. GALLUP ANKET SONUÇLARI 




“Hiç kimseyi İsa’ya inanmaya veya onu kurtarıcısı olarak kabul etmeye davet ettiniz mi?” 
“Evet” 
Şekil 1: Gallup anket sonuçları, İsa’yı kurtarıcısı olarak gören ve diğerlerini de buna davet edenlerin yıllara göre oranlarıdır.143 

Şekildeki 1976–2005 yıllarını kapsayan son otuz yılın verileri incelenecek olursa, evanjelist sayısındaki sürekli artış dikkat çekmektedir. Fakat 80’li yıllardaki düşüş de gözden kaçmamaktadır. Bu, o dönem kimi medya kuruluşlarının da üzerine gitmesiyle evanjelik liderlerin yolsuzluklarının ortaya çıkmasına bağlanabilir. Homoseksüellikle mücadele eden televanjelist Jim Bakker’ın, eşcinsel olduğunun ortaya çıkması144, Ahlaki Çoğunluğun lideri Jerry Falwell’in, zimmetine para geçirdiği145 gibi iddialar, halkın evanjelizme olan güvenini zedelemiştir. Bu dönemde evanjelist Reagan devreye girmiş ve 1983’ü İncil yılı ilan etmiştir.146 İlerleyen yıllarda mezhebin yeniden toparlandığı görülmektedir. 


 “Yeniden doğmuş olduğunuzu ya da kendinizi İsa’ya adamanıza neden olan bir yeniden doğma deneyimi yaşadığınızı söyleyebilir misiniz?” 
“Evet” 
Şekil 2: Gallup anket sonuçları, yeniden doğmuş olduğunu kabul edenlerin yıllara göre dağılımıdır.147 

Bu soru, bir önceki sorudan daha sadık evanjelistleri ortaya çıkaran sorudur. Bu grafikteyse 80’li yıllarda yine benzer bir durum yaşandığı görülmektedir. Fakat bu düşüş yıllarından sonra mezhep inananlarında kayda değer bir artış dikkat çekmektedir. 11 Eylül saldırılarıyla birlikte kendini evanjelist diye nitelendirenlerin %45’lerden yukarıya doğru tırmandığı görülmektedir. 


1.4.2. EVANJELİZM VE İSRAİL SEMPATİSİ ANKETİ 

Washington Post ve ABC News 2002 yılında yaptığı bir araştırmada siyasetevanjelizm ve İsrail sempatisi-evanjelizm arasındaki ilişkiyi ölçmeye çalışmıştır.148 

Tablo 1: İsrail’e sempati duyma oranı 

Bu tabloda en dikkat çekici olan %82,9 ile en yüksek sempati oranının cumhuriyetçi evanjelistlerde tespit edilmiş olmasıdır. Sadece evanjelist olduğunu bildirenlerin %61 oranında sempati gösterirken, cumhuriyetçi evanjelistlerde bu oranın çok daha yükseldiği görülüyor. Katolik ve Protestanların da aşağı yukarı aynı çıkması, oranlarından ziyade birbirlerine olan bezerlikleri nedeniyle dikkat çekicidir. Evanjelist tabirinin geçen yüzyıllar içinde anlamının dindar Hıristiyan ’dan, Hıristiyan siyoniste doğru kaydığı belirtilmişti.
 Öyle ki Protestanlığın bir alt kolu olan evanjelizm, zamanla Protestanlıktan ve Katoliklikten ayrı bir mezhep haline gelmiştir. 
Tabloda dikkat çeken bir diğer husus da, evanjelizmin siyasi olarak demokrat partiden, cumhuriyetçi partiye doğru kaymasıdır. Woodrow Wilson, Harry Truman, Lyndon Johnson, Jimmy Carter gibi ABD’nin evanjelist başkanları Demokratken, Ronald Reagan’dan itibaren gelen evanjelist başkanların cumhuriyetçi olduğu görülmektedir. 

George Bush cumhuriyetçi iken, evanjelizme mesafeli duran Bill Clinton ve mevcut başkan Obama’nın da demokrat partiden olması dikkat çekicidir. Bu değişim tabloya da yansımaktadır ve evanjelik oyların, Demokrat partiden Cumhuriyetçi partiye doğru kaydığı açıkça görülmektedir. Bush’un politik danışmanı Karl Rove, İncil’in Tanrı’nın sözü olduğuna ve kıyametin yakın olduğuna inanan Hıristiyan muhafazakârların, Amerikan seçmenlerinin %20’sini oluşturduğunu iddia etmektedir. Daha ilginciyse, bu aynı zamanda Rove’a göre Cumhuriyetçi partinin oy kullanan tabanını oluşturmaktadır.149 

Demokrat partiye oy verenlerin İsrail’e sempati duyma oranı da düşüktür. Hatta evanjelist dahi olsa, Demokratları destekleyenlerde sempati oranının %53,1 gibi yarıya yakın oranlara düştüğü görülmektedir. Dispensalizme inanan sayısı arttıkça İsrail’e sempati oranı da artmıştır. İsrail’e sempati oranı arttıkça, Hıristiyan siyonistlerin ve siyonistlerin eli Ortadoğu’da rahatlamaktadır. Bu rahatlama hem siyasi destek hem de maddi destek olarak kendini göstermekte dir. Çünkü evanjelik cemaat sadece maddi bağışlarla değil, Ortadoğu ile ilgili konularda İsrail lehine karar alınması konusunda da kamuoyu oluşturarak siyasi karar alıcıları etkilemektedirler. Evanjelizm konusunu bu kadar önemli yapan Amerikan halkının hemen yarısının buna inanmasıdır. Ve insan inandığının gerçekleşmesi için de mücadele verir. Evanjelistler, dispensalist inançları nedeniyle kıyametin kopması için İsrail’e candan destek olmalarına rağmen, Yahudileri pek de candan sevdikleri söylenemez. Nitekim özel görüşmelerinde bunu bazen dile getirdiklerine de rastlanmaktadır. Bu durumun en azından evanjelik liderler seviyesinde böyle olduğu görülmektedir. Jerry Falwell’in 
bir konuşmasında, “Yahudilerden nefret etmeniz gayet normal. Çünkü sizin çalışıp çabalayarak kazandığınız paradan çok daha fazlasını bir Yahudi tesadüfen kazanabilir” dediği öne sürülmektedir.150 Yine aynı yerde Deccal’ın (Antichrist) kim olduğuna dair bir soru sorulduğunda, “Deccal kim olacak? Tabi ki bir Yahudi” demiştir. Billy Graham’ın sözleriyse kendisini bundan daha da zor bir durumda bırakmıştır. Graham’ın yaptığı bazı konuşmalar yıllar sonra ortaya çıkınca Yahudiler hakkında çok da samimi olmayan görüşlere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Nixon, başkanlığı sırasında Oval Ofis görüşmelerinin 500 saatlik bir kısmını gizlice kayda almıştır.151 1972 yılında geçen konuşmasında Nixon’a medyadaki Yahudi ağırlığının kırılması gerektiğini söylemektedir. Nixon’a eğer bir dönem daha seçilirse bir şeyler yapabileceğini aksi takdirde Yahudilerin ülkeye daha çok zarar vereceklerinden yakınmaktadır. Nixon, Hollywood’daki Yahudi etkisinden bahsedince Graham bu sefer de; “O Yahudilerden pek çok arkadaşım var. Hepsi de benim etrafımda dolanır ve beni çok severler. Benim İsrail’i sevdiğimi biliyorlar ya. Ama gerçekten ülkeye yaptıkları hakkındaki hislerimi bir 
bilseler. Ve bunu engelleyecek gücüm de yok.” demektedir. Bu görüşmeler 2002 yılında ortaya çıkınca; “30 yıl önceki bir görüşme. Ne söylediğimi pek hatırlamıyorum. Ama eğer kimseyi kırdıysam yürekten özür dilerim. Ben yıllarca Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında köprü kurmak için çalıştım.” demek durumunda kalmıştır. 

Görüldüğü gibi evanjelistlerin İsrail’i desteklemeleri, bunun kıyametin şartlarından biri olmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Yahudiler, İsa’nın dönmesinde sadece araç olarak görülmektedir. Hatta İsa indikten sonra eğer Hıristiyanlığı kabul etmezlerse onlar da azap çekecek ve öleceklerdir. 
Bu kıyamet senaryosu çerçevesinde evanjelistler, Yahudileri kullanmaktadırlar. Akıllı siyonistlerin, bu durumun farkında olmaması imkânsızdır. ADL’den* Nathan Perlmutter, Amerika’da Gerçek Antisemitizm kitabında şunları yazmaktadır:152 * ADL (Anti Defamation League), Antisemitizme karşı mücadele veren en etkin İsrail lobilerinden biri. 

“Liberal Yahudiler kendilerinden son derece köklü bir biçimde farklı düşünseler de, Yahudiler Hıristiyan Sağın iç politika önceliklerine katlanabilirler, zira bu meselelerin hiçbiri, İsrail meselesi kadar önemli değildir. Bizim şu an İsrail’i desteklemek gerektiğine inanan dostlara ihtiyacımız var. Şayet Mesih gelirse, önümüzdeki seçenekleri o gün değerlendiririz. Şimdi efendiyi övüp mühimmatı ele geçirmeye bakalım.” Yazarın burada ‘iç politika öncelikleri’ ile evanjelistlerin zina, kürtaj, homoseksüellik, pornografi gibi konular karşısındaki tutumunu kastetmektedir. Yazar, bir kısım Yahudilerin özgürlükçü olmalarına rağmen, İsrail vatanı için buna katlanacaklarını belirtmektedir. Liberal olmak gibi bir kaygısı olmayan diğer Yahudiler ise mevcut durumdan zaten memnunlar. 


BÖLÜM - II 

EVANJELİZM’İN TÜRKİYE PLANI 


2.1. NİL VE FIRAT İDDİALARI 

“O gün Rab İbrahim’e ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar diyarı senin zürriyetine verdim.”153 İşte Eski Ahit’te geçen bu ayet, evanjelistler ve siyonistler için ele geçirilmesi gereken toprakları göstermektedir. Evanjelistler için bu sınırlar arasındaki toprakları almak dispensalizmin şartlarından biriyken, siyonistler için inançları gereği vaat edilmiş toprakları göstermektedir. Nil ve Fırat arasındaki bu topraklar Irak, Suriye, Mısır, Sudan ve Türkiye’yi kısmen; Ürdün, Lübnan ve Kuveyt’in ise tamamını içermektedir. Bahsi geçen bölgelerin her zaman diken üstünde duran istikrarsız bölgeler olması dikkat çekicidir. Çünkü bu ülkeler, Amerika’nın evanjelist, İsrail’in ise siyonist ülküsü çerçevesinde sürekli manipüle edilmektedir. Bu ülkelerden Ürdün ve Lübnan hiçbir zaman istikrarı yakalayamamış ülkelerken, Sudan ise kendi iç sorunlarıyla başı dertte olan bir ülkedir. Irak, uzun dönem kargaşa içinde kaldıktan sonra şimdi Amerika ve İsrail’in istediği kadar istikrara kavuşmuştur. Fırat’ın ötesinde kalan Erbil yönetimi, işbirlikçi tavırlarından dolayı ödüllendirilmiş ve kendi hükümetlerini kurmayı başarmışlardır. Irak savaşı her ne kadar dışardan bakıldığında başarısız bir operasyon gibi gözükse de aslında amacına ulaşmıştır. Kuveyt ve Suudi Arabistan ne bilim alanında ne de askeri alanda ileri seviye ülkelerken, sahip oldukları zenginlik sayesinde görece bir istikrar yakalamışlardır. 

Türkiye’yi ilgilendiren kısmı, iddia edilen haritaya göre Adana, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman’ı kapsamakta, bazı kaynaklarda ise Güneydoğu Anadolu’nun tamamı olarak gösterilmektedir. Türkiye için de bu bölgelerin istikrarsız olması dikkat çekicidir. 

 Evanjelistlere göre bu toprakların ele geçirilmesi İsa’nın dönmesini sağlayacak şartlardan biridir. Fakat bu planın Türkiye nedeniyle sekteye uğrayacağı belki de akim kalacağı anlaşılmaktadır. Bu korku, yaşanan Çuval Olayı ile iyice ayyuka çıkmıştır. 4 Nisan 2011 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanan yeni Wikileaks belgelerinde, Kuzey Irak’ın ABD için önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Wikileaks tarafından açıklanan bu yazışmalara göre, Çuval Olayı olarak tarihe geçen 2003 Temmuzu’nda yaşanan Türkiye-ABD geriliminin ardında, bu iki ülke arasındaki menfaat çatışması vardır. Türkiye Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yapılanmasına şiddetle karşı çıkarken, ABD ise birinci öncelik olarak bunu gerçekleştirme çabasındadır. Türk Özel Kuvvetlerine mensup 18 askerin Çuval Olayı ile etkisiz hale getirilmesi, Türkiye’de büyük bir şokla karşılanırken ABD tarafından bir başarı olarak görülmüştür. Olayla ilgili olarak Irak’ta bulunan hava indirme Tümen’inden Albay William Mayville, “Kerkük bugün kurtarıldı” demiştir.154 

Evanjelistler, Ahlaki konularda gösterdikleri hassasiyetten daha fazlasını Nil ve Fırat konusunda göstermektedirler. Nitekim Jerry Falwell bir konuşmasında, İsrail’den Nil ve Fırat arasındaki bütün toprakları işgal etmesini rica etmiştir.155 Falwell’in bu konuşması takipçileri tarafından da kabul görmüştür. Bir diğer ünlü evanjelist Pat Robertson da aynı sınırları Yahudilerin toprakları olarak göstermektedir. O da bu haritayı Fırat boyunca Suriye’yi sınırları içine alan ve oradan da Mısır’daki Nil’e kadar uzanan toprakları göstermektedir.156 
Robertson, İsraillilerin şimdiki hallerine acır. Çünkü şu anda sadece Beytullahim, Ramallah ve Batı Şeria onlarındır, Cenin ve Nablus için şu anda mücadele vermektedirler. 

Robertson’a göre Yahudilerin gidecek daha çok yolu vardır.157 Grace Halsell, Kehanet ve Politika adlı kitabında Nil ve Fırat arasında uzanan tüm vaat edilmiş toprakların 

Yahudilerin eline geçmesi için her gün dua eden üst düzey Amerikalı hükümet görevlilerinden bahseder.158 Tüm bu kaynaklar, İsrail’in sınırlarının komşularından sakınılmasından öte İsrail’e yeni topraklar kazandırılması gayreti olduğunu göstermektedir. 

Bunlardan başka İsrail ve evanjelistler arasında ne tür pazarlıklar yapıldığını bizzat gözleriyle gören gazeteci Serdar Turgut, başından geçen olayı gazetesinde de yazmıştır. 20 yıl kadar önce Washington’da geçen olayda, yazar, gazetesinin temsilcisi olarak Pentagon’a bir istihbarat yetkilisiyle görüşmeye gider. Görüşeceği kişi o dönem Türkiye masasındaki diğer görevliler gibi Yahudi’dir. Bu kişiler ABD kadar İsrail çıkarlarını da gözettiklerini açıkça ifade etmektedirler. Aradığı kişinin odasında olmadığını, bir grup misafiriyle görüştüğünü öğrenince onların odasına gitmeye karar verir. Odaya girdiğindeyse şaşırtıcı bir manzarayla karşılaşır. İstihbaratçı masaya bir harita açmış, sınırlarının bir bölümü Türkiye’nin güneydoğusuna da taşan, Kuzey Irak’ta yeni bir ülkeyi anlatmakta dır. Misafirleriyse, Barzani’nin Washington temsilcisi, Talabani’nin temsilcisi Behram Salih ve PKK Washington temsilcisidir.159 Irak savaşından yıllar önce böyle bir olayın yaşanmış olması dikkat çekicidir. Bu olayın ortaya çıkması, yaşanan Irak savaşıyla yapılan planların uygulama aşamasına geldiğini göstermektedir. 

 Yahudiler, Amerikalı dostlarından başka, bölgede kendi amaçlarına hizmet edecek grupları da kullanmaktan çekinmemektedir. Organik kimya profesörü Oded Yinon’un 1982’de İbranice yazdığı 1980’lerin İsrail’i İçin Bir Strateji* adlı rapor, siyonistler için bir el kitabı halini almıştır. Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kıvunim. dergisinde yayınlanmış, ardından kitapçık olarak basılmıştır. Kitapta Siyonizm’in stratejik hedefleri ve zihniyeti hakkında çok önemli detaylar yer almaktadır. Yinon, makalesinin yazılı olarak çoğaltılması gerektiğini belirtmektedir. Çünkü ona göre alt rütbeli askerler aptaldır ve başka türlü izahtan anlamazlar. Yazılı olarak basılmasında bir sakınca görmemesinin nedeniyse Araplar cahildir; Arap – İsrail ilişkileriyle ilgili yazılıp çizilenleri hiç merak etmezler. 30 yıl kadar önce yazılmış bu eser eğer dikkatle incelenirse, yazarın ya medyum olduğu ya da yazılan strateji planının dikkate alınıp özenle gerçekleştirildiği kabul edilecektir. Yazar, eserinde, İsrail’in çevresindeki Arap komşularını ve kendine tehdit oluşturabilecek uzak Müslüman komşularını ele almaktadır. Ülkelerin sırasıyla analizini yapan yazar, her ülkenin zayıf 
noktasını ve daha nasıl zayıflatılabileceği nin yollarını göstermektedir. 

* Oded Yinon’un 1982’de yayınlanan makalesinin Türkçe başlığıdır. Orijinal adı: A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties. 

. İsmi ‘Yönelim’ anlamına gelen dergi Siyonizm lehtarı yayın yapmaktadır. 

Yazara göre İsrail’in tüm Arap komşuları Batılılar tarafından mezhep ve aşiret esasınca kurulmuştur ve bu nedenle de istikrarsız rejimlerdir. Hatta yazar onları, Fransa ve İngiltere’nin 1920’lerde kurduğu iskambilden kulelerle benzetir. Bu siyasi yapılarına, sağlıksız ekonomik durumları da eklenince, İsrail’in aslında endişelenecek bir durumunun olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ne var ki Yinon, bu şekilde düşünmemektedir. Kısaca çevre ülkelerin durumuna değinmek gerekirse: Arap ülkelerinin lideri konumundaki Mısır, 1967 savaşından sonra ağırlığını yitirmiştir. %50 Sünni Arap nüfusuna sahip ülkede bağımsızlık isteyen büyük nüfuslu azınlık grupları vardır. Ülkede tek düzgün işleyen kurum ordudur. Yolsuzluk, işsizlik gibi nedenlerle halk, yönetimden memnun değildir. Ülke, baskı rejimi ve Amerika’dan 1967’den beri aldığı yardımlarla ayakta durmaktadır. 

Suudi Arabistan ise sayılan diğer ülkelere göre daha refah düzeyi yüksek bir ülke izlenimi vermektedir. Fakat petrolden başka mamulü yoktur ve askeri yönden de zayıftır. Yoğun bir Filistin nüfusu barındıran Ürdün, yazara göre aslında Filistinlilere verilmeli ve böylece onlardan kurtulmalıdır. Suriye, yazara göre Filistinlilerin esas memleketidir. Orduyu Sünni askerler oluşturmasına rağmen yönetim kademesi Alevi’dir. Suriye sahilde Alevi, Halep’te ve Şam’da 
Sünni, alt kesimlerinde Dürzî bir yönetim olarak bölünmelidir. Yazarın tek memnun olduğu ülke Lübnan’dır. Çünkü ülkede yönetim zafiyeti vardır ve 
beş farklı de facto yönetim bulunmaktadır. 

İsrail’in uzak tehdidi Şii İran, Irak’taki Şiilerin de sempatisini kazanmıştır ve bu Irak için tehlikelidir. Pakistan 15 milyon, Afganistan 5 milyon ve Türkiye ise 12 milyon Şii-Alevi barındırmaktadır. Yazara göre Türkiye’de bulunan 6 milyon Sünni Kürt de Türkiye için tehdittir.160 

Dikkat edileceği üzere Prof. Yinon azınlıklar üzerinde önemle durmaktadır. Eserde kimi zaman Falanjistlerden kimi zaman Hıristiyan azınlıktan muhtemel tehdit olarak bahsedilmektedir. O dönemde İsrail’in neredeyse bütün komşularına kıyasla daha zayıf bir ülke olduğu için, diğer ülkelerin küçük parçalara bölünmesi gerektiğini öne sürmektedir. Böylece bu ülkeler boyut itibariyle küçülürken kendi aralarındaki çekişme nedeniyle de zayıflayacaklarını hesaplamaktadır. Eserde göze çarpan bir diğer nokta, yazarın Irak’la ilgili görüşleridir. Irak, Suriye’ye göre daha büyük bir tehdittir. Çünkü daha güçlü bir ordusu ve zengin petrol kaynakları vardır. Fakat Irak da aynı şekilde Şii tehdidi altındadır. Suriye’den farklı olarak ordu Şii, komutanlar Sünni’dir. Yazara göre bu durum ilerde sadakat sorunları yaşanmasına neden olabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Savaş sırasında ordu komutanları olağanüstü çaba gösterirken, askerler Amerikan askerlerinin karşısına çıkmaktan imtina etmişlerdir. Irak da mezhep esasınca üçe bölünmelidir: güneyde Şii, Bağdat’ta Sünni, kuzeydeyse Kürt devleti. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

143 Albert L. Winseman, “U.S. Evangelicals: How Many Walk The Walk?”, Gallup, Erişim: 
http://www.gallup.com/poll/16519/US-Evangelicals-How-Many-Walk-Walk.aspx (16 Aralık 2010). 
144 Kepel, s. 128. 
145 Peter Applebome, “Jerry Falwell, Moral Majority Founder, Dies at 73”, New York Times, 16.05.2007. 
146 Kepel, s. 150. 
147 Winseman, a.g.m. 
148 John Charles Tadayeski, “Evangelicals and the Republican Party: A Reinforcing Relationship for Israel”, 
(yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Louisiana State University, The Department of Political Science, 2005), s. 37. 
149 Davidson, a.g.m. 
150 Halsell, a.g.e., s. 99. 
151 “Graham regrets Jewish slur”, BBC News, 02.03.2002, Erişim: 
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/1850077.stm (26 Ocak 2011). 
152 Halsell, a.g.e., s. 102. 
153 Tekvin: 15/18. 
154 “Türkler Kerkük Valisini Vuracaktı”, Taraf, 4.04.2011. 
155 Vural, s. 77. 
156 Pat Robertson’ın resmi sitesindeki vaazlarından, Erişim: 
http://www.patrobertson.com/teaching/TeachingonIsraelTerritory.asp (14 Kasım 2010). 
157 Robertson, a.g.m. 
158 Grace Halsell’den aktaran, Vural, s. 40. 
159 Serdar Turgut, “İsrail-PKK işbirliği (Komployu gördüm)”, Habertürk, 02.06.2010. 
160 Yinon, a.g.e. 


7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 5

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 5



1.3.3. MODERN ÇAĞIN ÖNDE GELEN EVANJELİSTLERİ 

1.3.3.2. ABD BAŞKANLARI VE EVANJELİZM 


Evanjelik liderler, halkı sadece İsrail davasına sempati kazandırmakla kalmayıp, siyasi karar alıcıları hatta Amerikan başkanlarını da etki altına almaktadırlar. Evanjelik liderlerin hemen hepsi devrindeki Başkanlara bir şekilde ulaşmış ve dilek ve şikâyetlerini aktarmışlardır. Bu başkanlardan kimi evanjelik liderlerin yaratacağı konsensüsten çekinmiş, kimiyse bizzat onlarla aynı duygu ve düşünceleri paylaştığı için onlarla birlikte hareket etmiştir. Roosevelt (1901–1909) döneminde siyonistler İsrail lehine karar aldırmanın mücadelesini verirken, Wilson (1913–1921) döneminde etkileri daha da artırmışlardır. Truman (1945–1953) dönemine gelindiğinde ise isteklerini zorla kabul ettirecek kadar güç kazanmışlardır. 

 1913–1921 yılları arasında başkanlık yapan Wilson’un babası Birleşik Devletler Presbiteryen Kilisesinin (Presbyterian Church in the United States PCUS) kurucularından ve ilk papazlarından biridir.106 Annesiyse bir papaz kızıdır. Bu nedenle Wilson, dindar bir aile ortamında yetişmiştir. Wilson, ABD’nin Tanrı tarafından dünyayı ihya etmeye görevlendirildiğine inanmaktadır. Siyonist hareket de Wilson’un ilgisini çekmiştir. Balfour deklarasyonuna verdiği destekten sonra, “Bir papazın oğlu olarak Kutsal Toprakları asıl sahiplerine verilmesini sağlamak benim görevimdir” demiştir.107 Wilson, dönemindeki siyonist hareketi de yakından takip etmiştir. İngiliz hükümetinin İsrail’in kurulmasına yönelik mücadelesi menfaate yönelik görülürken, Wilson inançları çerçevesinde bunu desteklemiştir. Wilson’un apokaliptik* dünya görüşüne sahip bir kimse olduğu da bilinmektedir. * Kıyametçi inanış. 

1919 Martında dönemin siyonist lideri Rabbi Stephen Wise’a “Endişelenmeyin Bay Wise, Filistin sizindir” diyecek kadar da Siyonizm destekçisidir.108 Wilson’un gıyabında söylenenler de onun Siyonizm davasına ne kadar önemli hizmetlerde bulunduğunu göstermektedir. 6 Şubat 1985’de Washington’da Hıristiyan siyonist lobisi İsrail İçin Dua Kahvaltısı düzenlemiş ve ana konuşmacı olarak o dönem İsrail büyükelçisi olan Benyamin Netanyahu’yu davet etmiştir. Netanyahu konuşmasında, 

“Tarihi, ahlaki ve güzel hislerle dolu Hıristiyan siyonistler, yüzyıl önce İsrail’in yeniden kurulması için yazmaya, plan yapmaya ve çalışmaya başlamışlardır. İşte bu kişilerdir ki Lloyd George, Arthur Balfour ve Woodrow Wilson gibi İngiliz ve Amerikan liderleri etkilemişlerdir.”109 

1945–1953 yılları arasında başkanlık yapan Harry Truman’ın mason olduğu bilinmektedir. Pennsylvania mason locası resmi sitesi, Truman’ın 1909 yılından itibaren locaya kayıtlı olduğunu belgelemektedir.110 Truman, Eski Ahit konusunda yeterince bilgili olduğunu düşünür. İsrail devletiyle ilgili yazılanlar hakkında uzman olduğunu iddia eder. Ona göre bu devletin kurulması Tur dağında Musa’ya söylenmiş ve kararlaştırılmıştır. Truman aynı zamanda Kutsal Toprakların Yahudilere miras kalması gerektiğini de düşünmektedir.111 
Biraz tereddüt gösterdiği iddia edilse de Truman, 1948 yılında İsrail’i ilk tanıyanlardandır.112 Aksi bazı iddialara rağmen Yahudilerin de gözünde Truman İsrail’in kurulmasını destekleyen başkandır. 1953 yılında Yahudi İlahiyat Fakültesine (Jewish Theological Seminary) davet edilir. Arkadaşı kendisini İsrail’in yeniden doğmasına yardım eden kişi diye tanıtınca hemen düzeltmiş, “Yardım eden ne demek? Ben Cyrus’um*! Ben Cyrus’um!” diye haykırmıştır.113  * Milattan önce 6. yüzyılda yaşamış Pers kralı. Yahudiler tarafından Yahudi olmamasına rağmen Mesih olabileceği söylenen tek kişidir. Çünkü Yahudileri topraklarında süren 2. Nabukadnezar’dan sonra Yahudilerin tekrar topraklarına dönmelerini ve tapınaklarını yeniden inşa etmelerini sağlamıştır. 
Tüm iddialara rağmen Truman’ın yaptıklarından pek de pişmanlık duyduğu söylenemez. 1960 ile 1969 yılları arasında başkanlık yapan Lyndon Johnson da dindar bir ailede yetişmiştir. Johnson bir seferinde “Ne zaman İsraillileri düşünsem çocukluğumda dinlediğim İncil kahramanları ya da Meksikalılara karşı çarpışan Amerikan öncüleri aklıma gelir”.114 
B’nai B’rith* derneğinde yaptığı bir konuşmada İsrail’e olan derin sevgisinin Hıristiyan inancından ve çocukluğunda kulağına fısıldanan İncil hikâyelerinden kaynaklandığını belirtmiştir. Johnson ayrıca “Bu iki ülke İbrani peygamberlerin manevi ışığıyla aydınlanmaktadır. Bu yüzden ABD’nin de İsrail’in de özgürlüğe ve demokrasiye inancı tamdır” demiştir.115  * Başta Yahudi hakları ve anti-semitism için çalışan Yahudi örgütü. Kilislerde Pazar günleri çocuklara verilen dini eğitim. 

Johnson’dan sonra göreve gelen ve 1974’e kadar başkanlık yapan Richard Nixon ise evanjelik inançlarından ziyade, evanjelistlerden ve İsrail lobisinin tepkisinden çekindiği için isteklerine boyun eğmiştir. Mesela o dönemde büyük bir hareketin lideri olan Billy Graham’ı resmi papazı yapmıştır.116 Daha önce de bahsedildiği gibi Nixon, Graham’a İsrail başkonsolosluğunu dahi önermiş fakat Graham bu ricayı geri çevirmiştir. 

. Kilislerde Pazar günleri çocuklara verilen dini eğitim. 

 1977–1981 yılları arasında yönetimde olan Jimmy Carter, baptist gelenekte yetişmiştir. Evanjelist olduğunu açıkça ifade eden Carter, emekliliğinden sonra eşiyle birlikte Pazar Okullarında. (Sunday Schools) çocuklara eğitim vermeye başlamıştır. Ortadoğu sorununda barışçıl bir yaklaşım izlese de; “Kimse benim İsrail’e sadakatimi sorgulamasın. İsrail’in komşularıyla barış içinde yaşamasını istiyorum ancak bu uzlaşı ile sağlanmalı.” demektedir.117 1976 yılında ziyaret ettiği Elisabeth sinagogunda; “Sizinle aynı Tanrı’ya saygı duyuyorum. Bizler sizinle aynı Kitab-ı Mukaddesi inceliyoruz. İsrail’in ayakta kalması siyasete bağlı değildir. Bu ahlaki bir ödevdir.” demektedir.118 
Zaten 1978’deki bir konuşmasında da İsrail’in kurulmasını İncil’de geçen bir kehanetin gerçekleşmesi olarak görmüştür.119 
 Selefi Carter gibi Ronald Reagan da (1981–1989) dispensalizme inanmaktadır. Öyle ki Amerikan ordusunu geliştirme çabasını bile ABD’yi, yaklaşan Armagedona hazırlamak için yaptığı iddia edilmiştir.120 Reagan’ın inancı o kadar kavidir ki ekonomik kriz döneminde İsa kapıda olduğuna göre iç meselelere fazla kaynak harcamamak gerektiğini bile ileri sürebilmiştir.121 Reagan’ın evanjelik davaya sadakati o derecedir ki 1980 başkan seçimlerinde en iddialı üç evanjelik aday içinden seçilmiştir. Diğer rakipleri, M. M. Anderson ve Jimmy Carter’dir.122 Evanjelik cemaatin Reagan’ı seçmesinde daha radikal bir siyaset izlemesi ve Ahlaki Çoğunluğun desteğini alması sayılabilir. Zaten seçimlerin ardından Jerry Falwell, Reagan’ın resmi papazı olmuştur.123 Falwell ile sık sık Armagedon ve İncil kehanetleri üzerine konuşmaktadır. Falwell’e Armagedon’a yaklaştıklarını hissettiğini söylemiştir.124 
Reagan yaşamı boyunca kıyameti göreceğine inanmıştır. Anti-füze savunma sistemine olan ilgisinin de kıyamet inancıyla alakalı olduğu iddia edilmiştir.125 Çünkü dispensalist inanca göre kıyamet koptuktan sonra Megiddo ovasında nükleer bir savaş olacak. Bunu ise Eski Ahit’te geçen Eizekel 38 ve 39. ayetlere bağlarlar. Ayetlerde şiddetli yağmur ve dolu olacağı, kükürdün kaynayacağı, dağların düşeceği, depremlerin olacağı yazar. İnsanların ayakta durduğu halde etlerinin soyulacağı, gözlerinin çukurlarından fırlayacağı yazar.126 Evanjelistler tüm bunların bir nükleer patlamayla mümkün olabileceğini düşünmektedirler. Reagan, işte bu zihniyetini Ortadoğu siyasetinde de sürdürmüştür. Seksenlerde Libya’nın bombalanmasını Eski Ahit’ten ayetler göstererek açıklamıştır. Buna göre Libya, kıyamette İsrail oğullarına ihanet edecek ülkelerden biridir.127 Bu nedenle Reagan, Libya’yı peşinen cezalandırmıştır. 

Başkanlığı döneminde İsrail’e yaptığı tüm askeri yardımlar da aynı mantıkla açıklanabilir. Reagan, Kitab-ı Mukaddese göre koruması gereken halkı kıyamete 
hazırlamaktadır. 

 1993–2001 yılları arasında başkanlık görevini yürüten Bill Clinton, konuşmalarını İncil’den ayetlerle süsleyecek kadar dindar olmasına rağmen bir evanjelist değildir. Başkanlığı sırasında eşiyle birlikte İsrail’i ziyaret etmiştir. 1995 yılında gerçekleştirilen bu ziyaret Grace Halsell tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Çünkü Clinton çifti Beytüllahim ve Nasıra gibi Hıristiyanlık için kutsal sayılan hiçbir yeri ziyaret etmemiştir. Ancak Bill Clinton kippa takıp gezerken, eşi Hillary de Ağlama Duvarında (Western Wall) Yahudilerle ibadet etmiştir.128 
 2001–2009 yılları arasında iki dönem başkanlık yapan George Bush, babası Başkan Bush sayesinde iyi bir eğitim almıştır. Presbiteryen kilisesine bağlı olarak yetişmiş olan Bush, Amerikan başkanları içinde evanjelizmi en fütursuzca savunanı olmuştur. Gençlik yıllarında çok da dindar bir hayat yaşamayan Bush’un uyuşturucu ve alkol gibi sorunları olmuştur. İlerleyen yıllarda Billy Graham’ın eserlerini okumaya başlamış ve onunla tanıştıktan sonra çok etkilenmiş ve alkol probleminden kurtulmuştur.129 İncil’i günlük olarak okuduğu ve her sabah dua ederek göreve başladığı bilinen Bush, kendisinin Tanrı tarafından görevlendirildiğini düşünmektedir. Verdiği demeçlerde kullandığı 
kutsal savaş (holy war), şerekseni (evil exis), haçlı seferleri (crusades), sağduyu (gut instinct), gibi terimler de dini kaynaklardan beslendiğini açıkça göstermektedir. 

Sabah uyandığında ilk okuduğu şeyin, günün haberleri değil Oswald Chambers’in yazdığı evanjelik bir dua kitabı olan My Utmost for His Highest adlı eser olduğunu öğreniyoruz.130 Chambers ise 1. Dünya Savaşı sırasında Avusturyalı ve Anzak askerlerine İncil götürürken ölen baptist vaizdir. Bush’un yakın arkadaşı olan ve onun başkanlığı döneminde Ticaret bakanlığı görevinde bulunan Don Evans; “Bush inançlarının kendisine hayrı ve şerri gösterdiğini düşünmektedir” ifadesini kullanmaktadır.131 

İşte Bush’un bu düşünce yapısı onun dış politika görüşünü, özellikle de Ortadoğu politikasını derinden etkilemiştir. Hatta Ortadoğu söz konusu olduğunda Jerry 
Falwell gibi akıl hocalarından dahi daha dispensalist görüşlere sahiptir. Falwell 11 Eylül saldırılarının homoseksüellerin, kürtajcıların ve feministlerin ahlaksızlıklarına bir ceza olduğunu düşünürken132 Bush, Tanrı tarafından kendisine verilen sağduyu ile olsa gerek, şer ekseninin Irak olduğunu tespit etmiş ve oraya saldırmıştır. Bush’un başkanlığı döneminde evanjelistler ve siyonistler safları iyice sıklaştırmışlardır. O kadar ki Avrupalı gazeteciler dahi bu durumu yadırgar hale gelmişlerdir. Guardian Bush’un Cumhuriyetçi partisinde bulunan şahinleri Likudniks* (Likud’cular) diye alaya almaya başlamışlardır.133 Evanjelist Bush’un, İsrail sevgisi başkanlığından önce de vardır. Vali olduğu dönemde, Yahudi Birliğine seslenirken kullandığı cümleler dikkat çekicidir: “Ben bir Hıristiyan’ım. Fakat Zebura ve İsrail’in uyumayan ve uyuklamayan Tanrı’sına da inanıyorum. Her zaman dünyadaki dostlarımızın yanında olacağız. Ve en önemli dostlarımızdan biri de İsrail’dir”.134 
* Likud Partisi, İsrail’in sosyalist ve siyonist partisidir. 

 Bush, yönetimini, sahip olduğu bu düşünce yapısına uyacak kimselerden seçip kurmuştur. Dışişleri Bakanlığı’nı yapmış olan Condoleezza Rice’ın babası bir papazdır. 
Savunma Bakanlığı görevini yürütmüş olan Paul Wolfowitz ise Yahudi’dir. Savunma Bakanı yardımcısı Douglas Feith de -ki babası siyonist Betar örgütü üyesidir- bir Yahudi’dir. Eski bir CIA ajanı ve Reagan’ın eski Savunma Bakan yardımcısı ve Bush döneminin Savunma Bakanlığı Danışma Konseyi üyesi Richard Perle de Yahudi’dir. Bush döneminin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman da Yahudi’dir. Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkenin yönetiminde farklı inanç ve etnik gruplardan kimselerin yönetimde söz sahibi olması yadırganacak bir durum değildir. Fakat sadece %3’ü temsil eden bir topluluğun iktidarda bu kadar yoğunlaşması yadırganır. Ayrıca tüm bu kişilerin Savunma Bakanlığı ve alt kurumlarında ya da Dışişleri Bakanlığında yoğunlaşmış olması dikkat çekicidir. Tüm bu görevlendirmeler aslında Bush’un inanç yapısının ürünüdür. Böyle 
akıl hocalarına sahip olan bir başkanın da Ortadoğu politikası kaçınılmaz olarak Yahudi lehtarı olacaktır. Washington Post da bu duruma dikkat çekmiştir. 2003 Şubatında kullandığı başlık; “Bush ve Şaron’un Ortadoğu politikası neredeyse aynı” şeklindedir.135 Bu durum, Bush’un kehanet planınıtamamlaması için evanjelik seçmenlerden ve İsrail’e verdiği destekten ötürü de Yahudi seçmenlerden ikinci bir dönem için daha yeterli oy almasını sağlamıştır. 

 2009’dan beri başkanlık görevini yürüten Barrack Obama ise babasının Müslümanlığından dem vurarak Müslümanlara, sonra babasının ateistliği seçtiğini söyleyerek inançsızlara, ‘annem Hıristiyan’ diyerek Hıristiyanlara, ‘dedem baptist, anneannem metodistti’ diyerek bu mezheptekilere, entelektüel olarak Yahudilikten çok etkilendiğini söyleyerek Yahudilere mavi boncuk dağıtmaktadır.136 Obama’nın bu tavrı göz önüne alındığında seçilmiş olmasına şaşmamak lazımdır. Ne var ki seçimlerden sonra sadece boncuk dağıtmayla halkın desteğini canlı tutamayacağı ortaya çıkmış ve her kesimden tepki toplamaya başlamıştır. Müslümanlar; ‘Müslümanlıkla alakası yok’ derken, evanjelistler; ‘İncil’i yanlış yorumluyor’ demeye başlamışlardır. Fakat çok zorlandığında aslında bir Hıristiyan olarak yetiştiğini ve arada sırada İncil’i okuduğunu söyleyebilmektedir.137 Seçimler sırasında Obama, ünlü televanjelist Billy Graham’la da görüşüp, evanjelistlerin desteğini almak ister. Ama Graham, sağlık sorunlarını nedeniyle bu görüşmeyi erteler.138 Bu durum için iki ihtimalden söz edilebilir. İlki Graham, Obama’nın ümit vaat etmediğini düşünmüş olabilir. 
Çünkü Obama’nın rakibi cumhuriyetçi Mc Cain’dir. İkincisiyse Obama’nın evanjelik inançlarından şüphe etmektedir. Nitekim ikinci görüşün daha geçerli olduğu ortaya çıkmıştır. 
Obama başkanlık koltuğuna oturarak birinci görüşü çürütürken, seçildikten sonra evanjelizme karşı takındığı mesafeyle de ikinci görüşü doğrulamıştır. Obama tüm röportajlarında, “Kendinizi yeniden doğmuş kabul ediyor musunuz?” sorusuna kaçamak cevaplar vermiştir.139 Hıristiyan inancında tüm insanların günahkâr olarak doğduğu kabul edilir. Bu nedenle bu fiziksel doğumdan başka bir de manevi bir doğum yaşayarak kurtuluşa erişilebilir. Bu da “yeniden doğmak” tabiriyle karşılanır. 
Obama, evanjelistlerin çok hassas olduğu kürtaj gibi konularda da bir yandan kürtaj sayısının minimuma düşürülmesi gerektiğini söylerken, bir yandan da bunun aslında kadının kendi kararı olması gerektiğini söyleyecek kadar da siyasi cevaplar vermektedir.140 Maalesef bu cevaplar da evanjelik cemaati memnun etmemektedir. 

Tüm bunlar Obama’nın evanjelist olmadığını açıkça göstermektedir. Fakat yine de Obama haklı olarak evanjelik seçmenlerin oylarını kaybetmeyi de göze alamayacaktır. 

2008 yılında ertelenen Billy Graham görüşmesi, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Başkan, bizzat yola koyulmuş ve Graham’ı evinde ziyaret etmiştir.141 Görüşmeye Bush döneminin ateşli evanjelisti oğul Franklin Graham da katılmıştır. Baba Graham, Obama’ya manevi kaynaklardan beslenmesini salık vermiş ve ona dua etmiştir. Bu görüşmeden başka Obama’nın doğum gününü kutlamak gibi nedenlerle de Graham’ı ara sıra aradığı ortaya çıkmıştır.142 Obama, burada kısaca anlatılan olaylardan anlaşılacağı üzere inançlarıyla olmasa da politik menfaatler çerçevesinde hareket etmektedir. Ortadoğu politikası evanjelik bir anlayışla şekillenmese de, evanjelik seçmeni kaybetmeme ya da siyonistleri kızdırmama gibi çekincelerden dolayı Obama, bu grupların dümen suyuna girebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

106 Davidson, a.g.m. 
107 Davidson, a.g.e. 
108 Davidson, a.g.e., s. 21. 
109 Kiracofe, a.g.m. 
110 Pennsylvania mason locası resmi sitesi, Erişim: http://www.pagrandlodge.org/mlam/presidents/truman.html (19 Kasım 2010). 
111 Davidson, a.g.m. 
112 Halsell, a.g.e., s. 108. 
113 Paul Charles Merkley, American Presidents, Religion and Israel, Praeger Publishers, Ct, USA, 2004, s. Vii. 
114 Davidson, a.g.e., s. 220. 
115 Davidson, a.g.m. 
116 Halsell, a.g.e., s. 141. 
117 Ayelish McGarvey, “Carter’s Crusade”, Erişim: http://www.prospect.org/cs/articles?articleId=7572 (22 Aralık 2010). 
118 Vural, s. 34. 
119 Lewis, a.g.m. 
120 Lewis, a.g.m. 
121 Halsell, a.g.e., s. 125. 
122 Kepel, s. 150. 
123 Kepel, a.g.e. 
124 Vural, s. 38. 
125 Vural, a.g.e., s. 39. 
126 Halsell,a.g.e., s. 32. 
127 Vural, s. 41. 
128 Grace Halsell, “The Clintons: American Hostages in the Holy Land”, Washington Report on the Middle East Affairs, January- February 1995, s. 20. 
129 Vural, s. 49. 
130 Howard Fineman, “Bush and God”, Newsweek, 23 Mart 2003. 
131 Fineman, a.g.m. 
132 Vries, a.g.m. 
133 Kiracofe, a.g.m. 
134 Davidson, a.g.m. 
135 Walt-Mearsheimer, s. 50. 
136 2004 yılında Chicago-Sun Times gazetesinden Cathleen Falsani’ye verdiği mülakat: 
http://blog.beliefnet.com/stevenwaldman/2008/11/obamas-interview-with-cathleen.html (18 Ocak 2011). 
137 Falsani, a.g.m. 
138 Associated Press’in haberi: “Obama and Evangelist Billy Graham Share a Prayer”, 25.04.2010, Erişim: 
http://abclocal.go.com/wtvd/story?section=news/local&id=7405228 (22 Ocak 2011). 
139 Sarah Pulliam, Ted Olsen, “Q&A: Barrack Obama”, Erişim: 
http://www.christianitytoday.com/ct/2008/januaryweb-only/104-32.0.html?start=1 (22 Kasım 2010). 
140 Pulliam-Olsen, a.g.m. 
141 Associated Press’in haberi: “Obama and Evangelist Billy Graham Share a Prayer”, 
http://abclocal.go.com/wtvd/story?section=news/local&id=7405228 (22 Ocak 2011). 
142 Associated Press, a.g.m. 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 4

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 4



1.3.3. MODERN ÇAĞIN ÖNDE GELEN EVANJELİSTLERİ 


21. yüzyılın evanjelistleri seleflerinden farklı olarak sadece gezici vaizlik yapmamışlar, misyonlarında siyaseti de etkin bir şekilde kullanmışlardır. Bunun yanında modern çağın kendilerine sunduğu teknolojiyi de en iyi şekilde kullanmışlardır. Luther’den sonra evanjelist tanımına çok daha farklı bir anlam yüklenir hale gelmiştir. Luther döneminde ‘Hıristiyanlıkta reform ve manevi temizleniş’ gibi algılanırken 18. yüzyıl Amerikan kırsalında saf bir Hıristiyan inancının yanında Eski Ahit’e de saygı duyan kimseler akla gelmekteydi. Ancak günümüzde evanjelist dendiğinde, dispensalizme inanan ve kıyametin kendi dönemlerinde kopması için İsrail’i destekleyen Hıristiyan siyonistler akla gelmektedir. Evanjelistlerin bu İsrail tutkusu bazen İsrailliler tarafından dahi yadırganmaktadır. Jerusalem Post gazetesi editörlerinden Zev Chafets 
kitabında İsrail’i ziyarete gelen bir Hıristiyan siyonist çiftten bahsetmektedir. Bir dükkânda alışveriş yaparken satıcı ve kendisi onlarla İngilizce konuşur ve onları takdir ederler. Fakat kendi aralarında İbranice konuşurken bu tip insanları garip bulduklarını ima ederler. İsrail hükümetinde çalışırken ise “Hıristiyan siyonistler politik olarak çok işimize yarıyorlar ama bu aşırı samimiyetleri bazen insanı bezdiriyor” ifadesini kullanmıştır.53 

Modern çağda bu şekilde yadırganan evanjelistlerin önde gelenleri ise Oral Roberts, Billy Graham, Pat Robertson, Jeryy Falwell ve Jim Bakker’dır. 20. yüzyılın evanjelistlerinin ortak özelliği, dönemin en önemli yayın araçlarından biri olan televizyonu etkin bir şekilde kullanmaları ya da diğer bir ifadeyle televanjelist olmalarıdır. 

1.3.3.1. Televanjelistler 

Oral Roberts: 1918 doğumlu Roberts, çağın en etkin evanjelistlerinden biridir. Daha 17 yaşında tüberküloz hastalığı atlatan Roberts, bunu Tanrı sayesinde atlattığını, Tanrı’nın kendisine; “Seni iyileştireceğim ama sen de diğer insanları iyileştirecek ve bana itaat eden bir üniversite kuracaksın.” diye seslendiğini iddia etmiştir.54 

Kekeleme sorunu olan Roberts, ilginç bir şekilde bundan da kurtulmuş ve gerçek bir hatibe dönmüştür. Diğer evanjelistlerden farkı, Roberts Amerika’yı gezerken sadece vaaz vermekle kalmamış aynı zamanda insanlara “şifa da dağıtmıştır”. Resmi sitesine göre iki milyon insanı iyileştirmiş ve –kendi ifadesiyle-“iyi olan Tanrı’ya” çevirmiştir. 

Mezhebe en büyük hizmeti 1947’de kurduğu ‘Oral Roberts Evanjelizm Derneği’dir. Her gün binlerce insan derneğin kapısında kuyruk oluşturup, Roberts’dan kendileri için dua edip şifa vermesini istemektedir. İlk televanjelistlerden biri olan Roberts daha 1954 yılında şifa dağıtma gösterilerini naklen yayınlamaya başlamıştır.55 

Dernek tüm bu talepler sayesinde 2300 kişiyi istihdam eden, yıllık 120 milyon dolar cirolu bir şirkete dönüşmüştür.56 Öyle ki Roberts artık Tanrı’ya verdiği sözü tutabilecek tir. 1965’te Oklahoma’da Tanrı’nın kurallarına uyan Oral Roberts Üniversitesini kurar. Üniversite öğrencilere verdiği el kitabında okulun amacının bilimle İncil’in kaynaştırılması olduğunu ve akademisyenlerin manevi değerlere sahip çıktığını belirtir.* Öğrencilerin içki ve sigara içmesi, evlilik dışı ilişki yaşaması yasaktır. Öğrencilerin Pazar ayinlerine katılmak gibi dini görevleri yerine getirmesi gerektir. Kız öğrenciler de kampus içinde elbise ya da etek giymek zorundadır.57 * ABD’de 1919 ve 1933 yılları arasında uygulanan alkollü içecek yasağı dönemi. 

Roberts Ortadoğu’daki gelişmeleri hep yakından izlemiştir. İsrail’in ortaya çıktığı daha ilk yıllardan itibaren aralıklarla ülkeyi ziyaret etmiş ve devlet başkanlarıyla 
görüşmüştür. 

Bu ziyaretlerinden dönüşünde cemaatine; “İsrail’e ne zaman ayak bassam, tüm bedenim Tanrı’nın varlığıyla sarsılıyor.” diyecek kadar etkilenmiştir.58 Yahudilerin İsrail’e dönüşünü (the return to Zion- İncil’deki ifadesiyle söyler), İncil’in kehanetlerinden birinin gerçekleşmesi olarak görmüştür. 1967 Altı Gün Savaşında* İsrail, elde ettiği zaferden sonra yine ülkeyi ziyaret etmiş ve bu zaferi Tanrı’nın planlarının gerçekleşmesi olarak gördüğünü ifade etmiştir.59 Roberts sadece Ortadoğu’da değil, tüm dünyada gerçekleşen olayları evanjelist bakış açısıyla değerlendirmektedir. 11 Eylül saldırılarını da aynı bakış açısıyla değerlendiren Roberts; “Uçaklar bombaya dönüşmüş İkiz Kulelere çarpıyor. Halk korku içinde ama İsa döndüğünde Armagedon’da vereceği savaşın yanında bu nedir ki? İsa (metnin aslında My Son- Kutsal Ruh olarak ifade ediyor) Zeytin Dağına indiğinde ve havarileriyle Kudüs’e girdiğinde, işte o zaman Tanrı’nın Krallığı (Kingdom of God) başlayacak.’’demiştir.60 Bu ifadeler milenyalist 
anlayışla birebir örtüşmektedir. Görüldüğü gibi 2009 yılında hayatını kaybeden Roberts hayatı boyunca İsrail’e olan ilgisini kaybetmemiştir. 
* İsrail’in Arap Birliği ile yaptığı savaşlar. Bu savaşların hepsinden İsrail galip çıkmıştır.

Billy Graham: 1918 yılında doğan Graham, dindar bir aile ortamında yetişmiştir. Babası o kadar dindardır ki 1933’de ABD’de içki yasağı kaldırıldığında (Prohibition Period*) çocukları için endişelenmiş ve akıl almaz tedbirlere başvurmuştur. Genç Graham ve kız kardeşini içkiden korumak için kusuncaya kadar onlara bira içirmiş, böylece –aklınca- içki konusunda çocuklarına bıktırma yöntemi uygulamıştır.61 Lise döneminde derslerinde çok başarılı olmayan Graham, o dönem bağlı olduğu kilisenin papazı Charley Young’dan çok etkilenmiştir. Hitap yeteneği daha genç yaşlarda dikkat çekmiştir. Üniversitede Antropoloji bölümünden mezun olduktan sonra bir süre papaz olarak 
çalışan Graham’ın ilk medya tecrübesiyse bu görev sırasında yerel radyoda verdiği vaazlardır. Onun vaizlikteki yeteneğini keşfeden evanjelistler, onu Uluslararası Mesih Gençliği (Youth For Christ International - YFCI) derneğine vaiz olarak davet etmişlerdir. Graham, bu görev sürecinde Birleşik Devletleri baştanbaşa gezerek vaazlar vermiştir. 

Billy Graham’ı yerel vaizlikten dünyaca tanınır bir sima haline getirense medya devi William Randolph Hearst olmuştur. Milliyetçiliği ve komünizm karşıtlığıyla tanınan Hearst, Graham’ı ülküsüne uygun bir figür olarak görmüştür. Hearst’ın “Graham’a Rüzgâr Verin” (Puff Graham) talimatıyla, önce radyoda ardından da televizyonda sesi en çok duyulan isimlerden biri haline gelmiştir.Billy Graham Evangelistic Association - BGEA). Christianity Today Graham, “Ne sağda ne de solda durarak tüm insanlara ulaşamazsınız, tüm insanlara ulaşmak için ortada durmanız gerekir” diyerek hem demokratlara hem de cumhuriyetçilere eşit mesafede durmaya çalışmıştır.64 Ne var ki devrindeki tüm Amerikan başkanlarıyla sıkı ilişkiler kurmayı başarmıştır. Graham’ı en etkili evanjelistler den biri yapan şey insanlara ulaşmadaki başarısıdır. Yüz yüze görüşüp ona ‘biat edenlerin’ (İsa’yı kurtarıcısı olarak kabul edenler) sayısı 2,5 milyondur. Televizyon - radyo yayınları ve toplu vaazlarla birlikte bu sayının 2,2 milyar insana ulaştığı iddia edilmektedir. Bu da onun en çok kişiye ulaşan vaiz olarak 
tarihe geçmesine neden olmuştur.65 

Dispensalizmi ve dolayısıyla Scofield İncil’ini esas alan Graham’ın düşünce yapısını daha önce Graham’ın yönetim kurulunda görev yapmış olan Dr. James R. Graham (akrabası değil) şu şekilde özetlemektedir: Bu öğretinin merkezinde İsa değil, İsrail ve Yahudiler vardır. Yahudiler dünyevi görevlerini yerine getirmedikçe (Yahudi devleti kurmak, Kudüs’ü başkent yapmak, Mescid-i Aksa’yı yıkmak gibi) Tanrı İsa’yı geri yollamayacaktır. İsa geri döndüğünde bir Yahudi krallığı kuracak üçüncü tapınaktaki bir tahta oturacak ve kırmızı düveler kurban edilecektir. Tanrı’nın Yahudiler için dünyevi, Hıristiyanlar içinse uhrevi planları vardır.66 Graham, Nixon döneminde İsrail’in ilk başbakanı Golda Meir ile de tanışma imkânı bulmuştur. 
Nixon bir yemek sırasında Graham’a İsrail başkonsolosluğunu önermiş, Graham ise “Eğer ben Ortadoğu’ya gidersem orası patlar” diyerek önerisini geri çevirmiştir.67 

Pat Robertson: 1930 Virginia doğumlu olan Pat Robertson, senatör olan babası sayesinde iyi bir eğitim alma fırsatı bulmuştur. Babası bir muhafazakâr olsa da, onu asıl etkileyen annesi olmuştur.68 Kendi anlatımına göre Robertson, her şeye sahip olmasına rağmen mutsuz bir hayat sürmektedir. Annesi bunun nedenini, “Tanrı’nın senin için bir planı var ve sen buna uymadıkça mutluluğu yakalayamayacak sın”69 şeklinde açıklamıştır. 
Annesinin bu çağrısı Yale Üniversitesinde hukuk eğitimi almış olmasına rağmen, Robertson’ın baroya girmekten vazgeçmesine ve papaz olmasına neden olmuştur. Bu karar arkadaşları tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Çünkü yine kendi ifadesiyle, Robertson biraz çapkındır ve gece âlemlerine düşkündür. Robertson tüm bunları bırakır ve Güney Baptistleri Kongresinde (Southern Baptist Convention) papazlığa atanır. Robertson’ın mezhebe en büyük katkısı 1960’da kurduğu Hıristiyan Yayın Ağı (Christian Broadcasting Network-CBN)’ dır. Kapı kapı gezerek sattığı bu kablolu kanal, 1997’de News Corporation’a (Fox TV) 1,9 milyar dolara satılacak kadar değerlenmiştir.70 

1978’de medyadan kazandığı paralarla İncil öğretilerini esas alan ve Hıristiyan duygu ve düşüncesine sahip liderler yetiştirmek üzere Regent Üniversitesini kurmuştur.71 

Üniversite öğrencileri, Oral Roberts Üniversitesindeki gibi katı bir disipline tabidir. Kampus sınırlarına sigara, alkollü içecek, uyuşturucu sokmak yasaktır. Evlilik öncesi ilişki ve İncil’e göre yasak olan homoseksüellik yasaktır. Müstehcen konuşmak hatta mesaj atmak disiplin suçu sayılmaktadır.72 

Siyaseti babasından öğrenen Robertson, 1988 başkanlık seçimlerinde cumhuriyetçilerin adayı olmuş fakat birkaç eyaletten aldığı başarısız sonuçtan sonra adaylıktan çekilmeye karar vermiştir.73 Sonraki yıllarda bizzat siyasetin içinde olmaktansa, siyaseti dışardan etkilemeye karar vermiş ve 1,7 milyon üyesi olan, her eyalette temsilciliği bulunan Hıristiyan Koalisyonu (Christian Coalition) adlı hareketi kurmuştur. Hıristiyan sağını temsil eden hareketin Birleşik Devletler’deki en etkin siyasi grup olduğu iddia edilmektedir.74 Hareket 1999 yılında yüz bin kişiyi görevlendirerek kendi gösterdikleri cumhuriyetçi adayın başkan seçilmesi kararını almıştır.75 
Profesör Kiracofe, koalisyonun AIPAC* ile paralel hareket ettiğini kaydetmiştir.76 
* ABD’nin en etkili Yahudi lobisi, (The American Israel Public Affairs Commitee – Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi). 

O kadar ki İsrail dışişleri bakanı Netanyahu 1998’de içinde Hıristiyan Koalisyonu liderlerinin de bulunduğu üç bin evanjeliğe seslenmiştir. Netanyahu, “Burada 
bulunanlardan daha büyük dostumuz ve müttefikimiz yok.” diyecek kadar açık konuşmuştur.77 AIPAC gibi Pat Robertson da eğer Müslümanlara toprak vererek savaş duracaksa, Ortadoğu’da huzurun hayal olduğunu düşünmektedir. Robertson daha da ileri giderek Müslümanların, Nazilerden beter olduğunu da iddia etmiştir.78 Robertson savaşı o kadar sever ki İsrail 1982’de Lübnan’a saldırdığında bir İsrail askeri cipi içinde olanları memnuniyetle seyretmektedir. Ona göre İsrail Tanrı’nın isteğini yerine getirmektedir.79 Robertson’ın İsrail tutumu dispensalizm ile birebir örtüşmektedir. 1967’de İsrail’in Kudüs’ü ele geçirmesini İsa’nın kehanetlerinden birinin daha gerçekleşmesi olarak görmüştür.80 Bu, aslında bir yönüyle kıyametin yaklaştığının da bir habercisidir. 

Jimmy Carter’in Camp David başarısını her zaman takdir eden Robertson, Carter’i İncil’in kehanetlerini gerçekleşmesini sağlayan insan olarak görmüştür.81 

Evanjelistlerin İsrail’i neden desteklediklerini anlamak için Pat Robertson’ın 2004 yılında yazdığı ve resmi sitesinde de yayınlanan makalesine bakmak gerekir. Bu makaleye göre Yahudiler Tanrı’nın bir mucizesidir. Yahudilerin dünyanın her yerinden tekrar eski topraklarına dönmesiyse ayrı bir mucizedir. 1948, 1967 ve 1973* savaşları da birer mucizedir. 

İsrail’in tarımda ve modern silah geliştirmede elde ettiği başarılar Tanrı’nın bu dahi halkı gözettiğinin göstergesidir. Robertson yazının ilerleyen kısımlarında Eski Ahit’ten de ayetler göstererek bu halkın Tanrı tarafından yeniden birleştirildiğini ve onları nimetlendirdiğini anlatır. Robertson, Musa’ya inandıkları için İsrail’i destelediklerini açıklar. Robertson daha samimi ifadelerle “Vahhabilerden, Mücahitlerden, Hizbullah’tan ya da Hamas’ın suikastçılarından korkmuyoruz. Gelin evanjelistler ve Yahudiler birlikte Antisemitizm’e ve Anti-Siyonizm’e karşı Tanrı için birlikte hizmet edelim” çağrısında bulunmaktadır.82 
“Savaşımız para veya toprak için değil; savaşımız, Müslümanların Allah’ı mı yoksa İncil’de geçen Yehova Tanrısı mı daha büyük, savaşıdır”.83 
* Tanrı’nın varlığının bilinemeyeceğini iddia eden inanç. 

Jerry Falwell: 1933 Virginia doğumlu olan Falwell, aslında dindar bir ailede yetişmemiştir. Erkek kardeşini öldürdükten sonra kendisini içkiye veren ve sirozdan ölen babası bir agnostiktir..84 Dedesi ise alkol problemleri yaşayan bir ateisttir.85 Dedesi içkiye o kadar düşkündür ki Yasaklama Devrinde (Prohibition Period) kaçak içki imal etmektedir.86 

Çevresindeki tüm bu insanlar Falwell’in her türlü ahlak dışı davranışa karşı tavır almasına neden olmuştur. Daha genç yaşlarında ailesinden ayrılarak Baptist İncil Okuluna gitmiş (Baptist Bible College) ve 23 yaşında papaz olarak memleketine geri dönmüştür. Falwell, başlangıçta papazlığı bir meslek olarak seçmiştir. İlk kurduğu kilise eski bir soda fabrikası mahzeninden dönüştürülen Thomas Road Baptist Church’dür. Ahlaki değerlerini kaybeden insanın sonunda kendini de tüketeceğini düşünen Falwell, yetişkinlere vaazlarla ulaşırken, çocuklara eğitimle ulaşmaya çalışmıştır. İlerleyen yıllarda işi üniversite kuracak kadar büyütecekse de ilk eğitim kurumu çocukları ahlaki değerlerle yetiştiren bir kreştir.87 1971’de kurduğu Liberty (Özgürlük) Üniversitesi, isminin aksine diğer evanjelik üniversiteler gibi katı disiplin kurallarına tabidir. Cinsellik, tütün ve alkol konusundaki kurallar aynen burada da geçerlidir. Kız öğrencilerin etek boyu dahi yönetmelikle belirlenmiştir.88 Yine üniversitenin amacı İncil yolunda gençler yetiştirmektir. Üniversite Kitab-ı Mukaddes İncelemeleri gibi bölümlerin olduğu İlahiyat Fakültesinin yanında fen bilimleri eğitimi de vermektedir. Fakat tüm 
öğrenciler “Yaşamın Tarihi” adlı dersi almak zorundadır.89 Dersin amacı ilk yaratılışla ilgili İncil temelli bilgiler vermektir. Dolayısıyla üniversitede yetiştirilen tüm öğrenciler Darvin teorilerine karşı korunur ve duyarlı hale getirilir. 
Falwell, kilise ve eğitim hizmetlerinin yanında medyayı da başarılı bir şekilde kullanmıştır. Başlangıçta yerel radyoda vaazlar verirken, zamanla televizyona ilgi duymuş ve altmışlı yılların sonunda başladığı Eskilerin İncil Saati (Old Times Gospel Hour) programı çok tutulmuştur.90 Televizyon programlarının haricinde yirminin üzerinde kitap yazmış ve pek çoğu satış rekorları kırmıştır. 1995’de çıkartmaya başladığı Ulusal Özgürlük Dergisi (National Liberty Journal) ve 2002’de kurduğu uydudan yayın yapan Özgürlük Kanalı (Liberty Channel), evanjelik perspektifle yayın yapmaktadır. Tüm haber yorumları ve eğlence programları Hıristiyan sağının görüşlerini yansıtmaktadır. 

Falwell sadece medya üretmemiş aynı zamanda medya ile çatışmıştır da. Kahramanın mor olması ve çanta taşımasından yola çıkarak Teletubbies adlı çocuk programının homoseksüel öğeler içerdiğini ileri sürmüş ve müritlerine çocuklarına bu programı izletmemelerini salık vermiştir.91 

    Falwell’in evanjelizme en büyük katkısı ise 1979’da kurduğu Ahlaki Çoğunluk (Moral Majority) adlı siyasi harekettir.92 Falwell’in diğer çağdaşı evanjelistlerden en temel farkı, daha militan olmasıdır. Hayatı boyunca eşcinsel evliklere, kürtaja ve pornografiye karşı savaşmıştır. Ona göre Amerikanın en temel problemleri bunlar ve bunların ortaya çıkardığı ailenin yok oluşu problemidir.93 Falwell, kürtaj yapmaya kalkışanları engellemek için hastaneleri ablukaya alacak kadar veya hamilelikleri boyunca bu kadınlara baktıracak ve çocuklarına aile bulduracak kadar da aktivisttir.94 Ahlaki çoğunluk hareketi bunun gibi ve okullarda din dersinin okutulması gibi eylemlerde bulunsa da Pat Robertson gibi diğer evanjelik liderler tarafından eleştirilmiştir. Ne var ki hareket Hıristiyan sağdan o kadar geniş bir destek görmüştür ki Ronald Reagan’ın 1980’de 
başkan seçilmesini sağlamıştır.95 

    Falwell, İsrail’e verdiği destek konusunda da diğer evanjelistlerden ayrılmaktadır. Oral Roberts ve Billy Graham daha yumuşak söylemlerde bulunurken Falwell’in söylemleri daha sert ve ayrıştırıcıdır. Billy Graham, ilerleyen yıllarda Yahudi davasından daha az bahsederken, 1967’den önce sadece İsa ile ilgilenen Falwell, İsrail’in resmen kurulmasından sonra tam bir siyonist kesilmiştir. Belki de bunu dispensalizme göre Tanrı’nın kehanetlerinden biri olduğunu düşünmüştür. Artık İsrail konusunda o kadar hassastır ki “Amerika İsrail’e sırtını dönerse ayakta kalamaz.”96 diyecek haldedir. Onun gözünde İsrail istediği zaman istediği şeyi yapmakta özgür olan bir ülkedir. 

1967 savaşında İsrail, Gazze şeridi ve Doğu Kudüs’ü ele geçirdiğinde, İsrail’in uluslararası hukuku çiğnediği iddia edilmiştir. Fakat Falwell; “Bütün dünya ülkeleri uluslararası hukuka uymalıdır ama İsrail hariç.” diyebilmektedir.97 Falwell’in aynı görüşü İsrailli liderlere de ilettiği iddia edilmektedir. Falwell ilk kez İsrailli yetkililer tarafından İsrail’e davet edilmiş ve İsrailli generallerle Golan Tepelerini gezmiş, buradaki ormana ağaç dikmiştir. Sonraki yıllarda İsrailli yetkililer bu ormana Falwell’in ismini vermişlerdir.98 Bundan daha dikkat çekici olansa daha önce Musevi olmayan hiç kimseye verilmemiş olan Jabotinsky* ödülünü almış olmasıdır.99 Ödülü bizzat dönemin İsrail başbakanı Menahem Begin vermiştir. Siyonistler aynı dava için mücadele verdikleri Falwell’in ilgisini bu şekilde kazanmışlardır. Falwell’i yanına çekmek aynı zamanda ona saygı gösteren milyonları da yanına çekmek demekti. Bunu bilen İsrail yönetimi, 1981’de Irak’ta bir atom reaktörünü bombaladıktan sonra dönemin Birleşik Devletler Başkanı Reagan’dan önce Falwell’i aramış ve ondan bu durumu Hıristiyan Amerikalılara açıklamasını istemiştir.100 Falwell’in cevabı da İsrail tarafını ferahlatacak nitelikte olmuştur. Falwell’i tam da istedikleri bir figür olarak gören siyonistler, bunu değerlendirmeyi bilmişlerdir. Falwell’i İsrail’e davetlerinden birkaç yıl sonra bu sefer Falwell İsrail’e geziler düzenler hale gelmiştir. Geziler, sadece İsrail turizmini geliştirmekle kalmayıp, gelen ziyaretçilerin de İsrail yandaşı olarak geri dönmelerini sağlamaktadır. Daha önce de bahsedildiği gibi gezilerde Yahudi halkı ve kültürü dışında hiçbir temas mümkün değildir. 
* Vladimir Yevgenyevich Zhabotinsky (1880-1940) Rusya doğumlu gazeteci. İsrail’in kurulmasında büyük emeği geçen militan bir siyonisttir. 

Bunun bir amacı, harcanan tüm paranın Yahudilere kalmasını sağlamakken bir diğer amacı da gelen konukların farklı yönlendirilmelere maruz kalmasını önlemektir. Bu turlardan dönen herkes gariban İsrail halkının asi Filistinliler tarafında zulme uğradığına inanır hale gelmektedir. Grace Halsell’in de belirttiği gibi gezilere katılanların hemen tamamının Hıristiyan olmasına rağmen, gezilerin hiçbirisinin programında Hıristiyanlar için kutsal kabul edilen yerler yoktur. 
Ahlaki Çoğunluk hareketi sayesinde Siyonizm ve Hıristiyan sağ arasındaki bağı kuran kişi Falwell’dir. İlk adımı atan İsrail’in ardında ilişkiler gelişmiş, siyasi konularda bu iki grup birlikte hareket eder hale gelmiştir. Her iki taraf da karşılıklı ziyaretlerinde öncelikle birbirlerini görmeyi ihmal etmemişlerdir. Diğer evanjelik liderler gibi Jerry Falwell de AIPAC üyesi olmuştur.101 Falwell, Siyonizm’e gösterdiği bu sınırsız sevginin karşılığını da almaktadır. İddialara göre Likud hükümetinin savunma bakanı Moşe Arens Falwell’e bir jet hediye etmiştir.102 Tüm Amerika’yı eyalet eyalet gezerek İsrail davası için çalışan Falwell’in daha hızlı hareket etmesi hiç şüphe yok ki İsrail’in lehine olacaktır. 
Falwell, kıyameti göremeyeceğini anlamış olmalı ki son zamanlarda söylemlerini daha da sertleştirmiştir. Buna en belirgin örnek Falwell’in 2002 yılındaki tepkisidir. Şaron, 2002 Nisanında Filistin intifadasına çok ağır karşılık vermiş ve Cenin’de pek çok Filistinliyi öldürmüştür. Yaşananlar tüm dünyadan tepki toplayınca, Bush müdahale etmek durumunda kalmış ve Şaron’dan tanklarını geri çekmesini istemiştir. Falwell, Beyaz Sarayın bu çağrısına anında tepki göstermiş ve Ahlaki çoğunluk üyelerini de protestoya çağırmıştır. Bu protesto o kadar etkili olmuştur ki Bush geri adım atmış fakat Şaron devam etmiştir.103 

Ekim 2002’de CBS muhabiri Bob Simons verdiği mülakatta Müslümanlara karşı hissettiklerini de açıkça dile getirmiştir. Falwell, Yahudiler ve Hıristiyanların bir cephede, Müslümanlarınsa karşı cephede olduğunu kabul etmiş fakat bunun yüzlerce yıldan beri bu şekilde olduğunu söylemiştir.104 Falwell, daha da ileri giderek; “Ben Muhammed’in hayatını hem Müslüman hem de Müslüman olmayan kaynaklardan yeterince okudum. Ben Muhammed’in terörist olduğunu düşünüyorum, vahşi ve savaşçı bir adam. Her peygamber o dine inanların en iyi örneği olduğuna göre bugünkü Müslümanlar da teröristtir.” demiştir.105 Yukarıda anlatılan televanjelistlere Jim Bakker, Hal Lindsey ve Tim LaHaye gibi isimler de eklenebilir. Ne var ki bu isimlerin kimi onlar kadar etkin olamamış kimi de zimmete para geçirme, homoseksüellik eğilimlere sahip olma gibi günahlar işleyerek müritlerinin gözünden düşmüştür. 

Evanjelik liderlerde saltanat anlayışının hâkim olduğu görülmektedir. Baba çok yaşlandığında ya da hayatını kaybettiğinde, işlerini genellikle oğulları takip etmektedir. Medya şirketini başında ya da üniversitenin idaresinde baba varken ardından oğlu görevi devralmaktadır. Buna örnek olarak babası öldükten sonra Oral Roberts üniversitenin başına geçen oğul Richard Roberts gösterilebilir. Billy Graham, hemen her toplantıya oğlu Franklin Graham ile birlikte katılmaktaydı. Şu an, Billy Graham Evanjelik Birliği (BGEA) ve yine babasının kurduğu Samaritan’s Purse* adlı kuruluşların başındaki isimdir. Gordon Robertson ise babası öldükten sonra Hıristiyan Yayın Ağı’nın (CBN) ve Regent üniversitesinin başındaki isim olmuştur. Küçük Jerry Falwell babasından sonra Liberty Üniversitesinin başına geçerken, kardeşi Jonathan Falwell ise babasının yazdığı Dinle Amerika! (Listen America) adlı yazı dizisini devam ettirmiştir. 
* Billy Graham tarafında kurulan evanjelik amaçlara hizmet eden uluslararası yardım kuruluşu. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

53 Zev Chafets, A Match Made in Heaven, Harper Collins Publishers, New York, 2007, ss. 41, 10. 
54 Oral Roberts’ın resmi sitesi, Erişim: http://www.oralroberts.com/oralroberts/ (28 Aralık 2010). 
55 Keith Schneider, “Oral Roberts, Fiery Preacher, Dies at 91”, New York Times, 15.12.2009. 
56 Christopher Reed, “Oral Roberts Obituary”, Guardian, 15.12.2009. 
57 Oral Roberts Üniversitesi resmi web sitesi öğrenci el kitabı, Erişim: 
http://www.oru.edu/academics/catalog/pdf/catalog06-07.pdf (19 Kasım 2010). 
58 Shalom Goldman, “Oral Roberts, Pioneering Christian Zionist”, Religion Dispatches, Erişim: 
http://www.religiondispatches.org/archive/politics/2170/oral_roberts,_pioneering_christian_zionist (10 Ocak 2010). 
59 Goldman, a.g.m. 
60 Oral Roberts, “2000–2009”, Erişim: http://www.oralroberts.com/oralroberts/biography/2000-2009/ (18 Aralık 2010). 
61 Nancy Gibbs, Richard N. Ostling, “God’s Billy Pulpit”, Time, 15.11.1993. 
62 Kepel, s. 141. 
62 Mezhebe en büyük katkısı 1950’de kurduğu Billy Graham Evanjelik Birliğidir (dergisini kurmuş, passageway.org gibi sitelerden ise gençlere evanjelizmi öğretmeyi amaçlamıştır. 1951’de BGEA’nın medya yapım organı olarak kurduğu World Wide Pictures 125’in üzerinde film üretmiş ve 38 dile çevrilmiştir.63 Filmler evanjelizm temalı olup iyi ahlak derslerini kıssadan hisse yoluyla vermeye çalışan eserlerden ve evanjelizm ile ilgili belgesel filmlerinden oluşmaktadır. 
63 Billy Graham resmi web sitesi: http://www.billygraham.org/biographies_show.asp?p=1&d=1 (12.02.2011). 
64 Barry M. Horstman, “Billy Graham: A Man with a Mission”, The Cincinnati Post, 27.06.2002. 
65 Horstman, a.g.m. 
66 Halsell, a.g.e., ss. 61, 62, 63. 
67 Gibbs, Ostling, a.g.m. 
68 Pat Robertson’ın resmi sitesindeki otobiyografisinden, 
http://www.patrobertson.com/SpiritualJourney/SomethingMissing.asp (12.02.2011). 
69 Robertson, a.g.m. 
70 Halsell, a.g.e., s. 17. 
71 David John Marley, Pat Robertson: An American Life, Rowman&Littlefield,Publishers Inc., USA 2007, s. 102. 
72 Üniversite resmi web sitesinin Öğrenci El Kitabından, Erişim: 
http://www.regent.edu/admin/stusrv/student_handbook.cfm#honor_code (24 Aralık 2010). 
73 Pat Robertson’ın resmi sitesindeki otobiyografisinden, 
http://www.patrobertson.com/Statesman/PresidentialBidEnded.asp (23 Aralık 2010). 
74 Halsell, a.g.e., s. 18. 
75 Halsell, a.g.e., s. 136. 
76 Kiracofe, a.g.m. 
77 Halsell, a.g.e., ss. 115, 116. 
78 Lawrence Davidson, “Christian Zionism as a Representation of American Manifest Destiny”, Critique: 
Critical Middle Eastern Studies,Vol. 14, No. 2, 157–169, Summer 2005. 
79 Halsell, a.g.e., s. 112. 
80 Marley, s. 168. 
81 Marley, a.g.e., s. 48.  
82 Pat Robertson’ın resmi sitesinden, http://www.patrobertson.com/Speeches/IsraelLauder.asp (24 Aralık 2010) 
83 a.g.m. 
84 Kepel, s. 157. 
85 Lloyd de Vries, “A Biography of Jerry Falwell” Erişim: 
http://www.cbsnews.com/stories/2007/05/15/national/main2806425.shtml (14 Aralık 2010). 
86 Vries, a.g.m. 
87 Vries, a.g.m. 
88 Kepel, s. 166. 
89 Kepel, a.g.e., s. 159. 
90 Kepel, a.g.e.,s. 157. 
91 Vries, a.g.m. 
92 Hendershot, s. 48. 
93 Kepel, s. 148. 
94 Kepel, a.g.e., s. 166. 
95 Kepel, a.g.e., s. 151. 
96 Vural, s. 76. 
97 Halsell, a.g.e., s. 94. 
98 Halsell, a.g.e., s. 122. 
99 Vural, s. 77. 
100 Mehmet Şahin, Din Dış Politika İlişkisi, Barış-Platin Kitabevi, Ankara, 2009, ss. 215, 216. 
101 Stephen M. Walt, John J. Mearsheimer, İsrail Lobisi, Çev: Elif Ocak, Profil Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 31. 
102 Vural, s. 77. 
103 Bryan E. Lewis, “How has Dispensationalism Affected American Policy in the Middle East?”, Amridge University, 13.03.2009. 
104Mary Jayne McKay, “Zion's Christian Soldiers”, Erişim: 
http://www.cbsnews.com/stories/2002/10/03/60minutes/main524268.shtml (22 Kasım 2010). 
105 McKay, a.g.m. 


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***