17 Mayıs 2020 Pazar

SAVUNMACI REALİZM VE SALDIRGAN REALİZM BAĞLAMINDA KARADENİZ HAVZASI’NDAKİ ÇATIŞMA GERÇEKLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ BÖLÜM 2

SAVUNMACI REALİZM VE SALDIRGAN REALİZM BAĞLAMINDA  KARADENİZ HAVZASI’NDAKİ ÇATIŞMA GERÇEKLİĞİNİN  DEĞERLENDİRİLMESİ BÖLÜM 2




3. Karadeniz Havzası’ndaki Çatışma Gerçekliğinin Savunmacı Realizm ve
Saldırgan Realizm Çerçevesinde Değerlendirilmesi

Neorealizmin ortaya koyduğu güç dengesi yaklaşımına uygun olarak hareket edersek, Karadeniz Havzası’ndaki siyasal yapının da önünde sonunda savunmacı realizme dayalı devletlerarası sistemik bir dengeye yöneleceğini söyleyebiliriz. Nitekim mevcut konjonktürde havza devletleri içerisinde ulusal kapasite açısından en güçlü ülke olan Rusya’nın, havza genelinde izlemeye çalıştığı güç kullanımı odaklı saldırgan dış politika yaklaşımı diğer ülkeler tarafından kendi güvenliklerine yönelik bir tehdit olarak görülmekte ve bu devletler ile Rusya arasındaki siyasal ilişkilere gerginlik hâkim olmaktadır. Karadeniz Havzası’nda yer alan ve Rusya’nın ardından bölgenin en önemli gücü olarak addedilen Türkiye, Rusya’nın havza geneline yansıttığı askeri güç odaklı saldırgan tutumu yumuşatmaya ve Rusya’yı da bölgede gerçekleştirilebilecek siyasal ve ekonomik işbirliğinin bir parçası yapmaya çalışsa da, bu konuda pek de başarılı olamadığı Gürcistan özelinde ortaya çıkmış durumdadır.

Zira Türkiye’nin de Rusya’dan algıladığı güvenlik tehdidi anlamında bu ülkeye karşı kendisini çok da rahat hissettiği söylenemez. Havzaya ilişkin güç hiyerarşisinde Rusya’nın ardından bir alt bölgesel güç konumunda yer aldığını söyleyebileceğimiz Türkiye, havza tabanlı bağlantısız bir politika izleyerek bölgenin en önemli dengeleyicisi olmayı planlamaktadır. Ne var ki, Türkiye, sahip olduğu Batılı siyasal ve askeri kimlik ile içerisinde bulunduğu bölgesel gerçekleri henüz tam manasıyla uyumlaştıramadığı için Rusya’nın güvenini kazanabilmiş değildir. Nitekim iki ülke arasındaki ilişkiler de daha çok enerji, ekonomi ve ticaret eksenli olarak gelişmektedir ve henüz geniş kapsamlı bir siyasal boyut kazanabilmiş değildir.40 Yani neorealizmin öngördüğü yüksek politika-alçak politika ayrımı Rusya-Türkiye ilişkileri bağlamında da etkisini göstermektedir. Yine de Rusya’nın Türkiye’ye karşı olan tutumu savunmacı realizmin öngördüğü dengenin dışına pek çıkmamaktadır.

Rusya’nın ulusal güç unsurlarına güvenerek ve bu unsurları etkin bir şekilde
kullanarak giriştiği faaliyetler, havza ülkelerini büyük çaplı bir güvenlik ikilemine
sürüklemektedir. Buna karşın, AB ve NATO’nun Karadeniz Havzası’ndaki
faaliyetleri ve bu bölgeye bir aktör olarak yerleşip, havzayı, çok kutuplu bir görünüm arz etmeye başlayan uluslararası sisteme eklemleme çabaları da Rusya’yı aynı tür bir ikileme sürüklemektedir. Rusya, bu ikilemi saldırgan realist unsurları devreye sokarak atlatmaya çalışmakta ve havza ülkelerini Avro-Atlantik Dünyası’nın siyasal değerlerinden ve askeri örgütlenmelerinden uzak tutmaya çalışmaktadır.41 Rusya’dan tehdit algılayan ve güvenliklerini tehlikede gören havza ülkeleri ise, kendi aralarında yaşadıkları sorunlar ve Rusya’ya karşı oluşturacakları ittifakın yeterli etkinlikte olamayacağını düşündüklerinden, Rusya’nın gücünü dengeleyebilecek ve havza ülkelerinin Rusya’ya karşı güvenliğini garanti altına alabilecek olan ABD ve AB ile ittifak arayışına girmektedirler. 

Bu yönelim, ABD ve AB’nin Karadeniz Havzası’ndaki sistemik yapıyı değiştirme girişimleri ile birlikte düşünüldüğünde, Rusya’nın kendi güvenliğini sağlayabilme ve küresel güç konumunu pekiştirebilme stratejisi bağlamında, bu ülkenin büyük çaplı bir güvenlik ikileminin içerisine  sürüklenmesine ve havzadaki çıkarlarına geniş çaplı bir saldırı gerçekleştirildiği gerekçesiyle saldırgan realizme yönelmesine neden olmaktadır. Rusya’nın yaşadığı güvenlik ikilemi ile havza ülkelerinin yaşadığı güvenlik ikilemi, Rusya’nın saldırgan realizme yönelmesi ve havza ülkelerinin de, havzanın sistemik yapısını tek kutupluluktan uzaklaştırmayı amaçlayan ABD ve AB ile ittifak yapması sonucunda dengelenmekte ve havza sıfır toplamlı bir çatışma sürekliliğinin içerisine sürüklenmektedir.

Rusya’nın kendi güvenliğini sağlayabilmek ve havza genelindeki büyük güç
konumunu koruyabilmek ve sürdürebilmek için izlediği Avrasyacı dış politika
doktrini doğrultusunda, gerek havza ülkelerine karşı kullandığı siyasal, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik baskı unsurları ile gerekse de AB’ye karşı kullandığı enerji bağımlılığı silahı ile savunmacı realizmin öngördüğü doğal dengeyi bozmaya yönelik bir girişim içerisinde olduğu söylenebilir. Hâlbuki Soğuk Savaş’ın hemen ardından Rusya’nın Batılı siyasal, yönetimsel ve ekonomik değerlere yakınlaşacağı ve böylece Avro-Atlantik Dünyası ile Rusya’nın, savunmacı realizm çerçevesinde bir işbirliği imkânına kavuşabileceği düşünülmüştü.42 Böyle bir durumda, Batılı siyasal, ekonomik ve toplumsal değerleri içselleştirmeye başlayan diğer havza ülkeleri ile Rusya’nın, Karadeniz Havzası bağlamında bölgesel bir işbirliği alanı yaratabilmesi de mümkün olabilecekti. Ne var ki, Rusya’nın benimsediği bakış açısının kısa bir süre sonra değişmesi ve bu ülkenin çatışmacı temeller üzerine inşa edilmiş bir dış politika paradigması olan Avrasyacılık yaklaşımını benimsemesi ile savunmacı realizmin öngördüğü havza dengesinin uzun bir süre devam ettirilebilmesi mümkün olmamıştır. Havzadaki siyasal dengenin bozulması ve havza ülkelerinin saldırgan realist politikalar izlemesinin en önemli nedenlerinden biri de havza ülkelerindeki iç politik gelişmeler ve özellikle bu ülkelerdeki siyasal önderlerin benimsedikleri dış politika yaklaşımları olmaktadır. Bu noktada Gürcistan’ın Gül Devrimi öncesi izlediği savunmacı realizme dönük dış politika ile devrim sonrası özellikle ayrılıkçı bölgelere ve Rusya’ya karşı takındığı olumsuz ve çatışmacı, yani saldırgan tutum, bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir.43 

Aynı durum Turuncu Devrim döneminde Ukrayna Hükümeti’nin benimsediği Rusya karşıtı ve katıksız AB-NATO üyeliği yanlısı yaklaşım ile Turuncu Devrim sonrası iktidara gelen hükümetin Rusya’ya karşı izlediği dengeyi gözeten yaklaşım açısından da değerlendirilebilir.44
Havza ülkeleri arasındaki asimetrik güç ilişkisinin uluslararası sistem bağlamındaki yapısal anarşi ile birleştirildiği noktada Karadeniz Havzası üzerinde de olumsuz etkiler yarattığını söyleyebiliriz. Zira Karadeniz Havzası’nda da, tıpkı uluslararası sistem ekseninde görüldüğü üzere, bölgesel sistemik yapılanmayı dengeleyecek ve siyasal ortamı bölgesel barış ile işbirliği üzerine kurgulayacak bir devletler üstü aktör ya da teşkilatlanma bulunmamaktadır. Kuşkusuz bu durum, tarihsel, siyasal ve teritoryal sorunlarla örülmüş bir ilişkiler ağına sahip olan Karadeniz’de, bağımsız birer aktör olarak yer alan devletlerin kendi güvenliklerini en üst perdeden sağlamak üzere harekete geçmelerine ve böylece saldırgan realizme bağlı çatışma unsurunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Mevcut konjonktürde uluslararası sistemin çok kutuplu bir yapıya doğru evrildiği
ortadadır. Zira Soğuk Savaş sonrası süper güç olarak adlandırılmaya çalışılan ve
sisteme egemen olan tek kutup olduğu belirtilen ABD’nin bu konumu ve gücü, son yıllarda, Çin, Hindistan, Japonya, AB ve Rusya gibi küresel aktörler ile coğrafi manada ortaya çıkan bölgesel aktörler tarafından belli konular ve çıkarlar ekseninde oluşturulan ve geçici olarak görülebilecek ittifaklar tarafından dengelenmektedir.

Karadeniz Havzası ise, bu sistemik yapılanmadan etkilenmekle beraber, kendine özgü bir farklılık ortaya koymaktadır. Soğuk Savaş sona erene değin, çift kutuplu uluslararası sistem bağlamında genel olarak SSCB’nin kontrolünde kalan, ancak NATO üyesi Türkiye’nin askeri, siyasal ve sosyo-kültürel etkinliğinin de yadsınmadığı bir bölgesel dengeye uygun olarak yapılandırılan Karadeniz Havzası, uzun bir süre boyunca uluslararası ve bölgesel rekabetten uzak kalabilmiştir. Bu nedenle Soğuk Savaş sonrası yeniden oluşum aşamasında olan uluslararası güç dengesi çerçevesinde cereyan eden siyasal mücadelelerin, Karadeniz Havzası’na küresel/bölgesel mücadele eksenli çatışma çerçevesi çizmeye başlaması, bu havza bağlamında, özellikle Rusya ile havza devletlerinin büyük bir bölümü arasındaki siyasal ilişkilerin gerilmesine neden olmaktadır. Kuşkusuz bu süreç, taraflar arasındaki siyasal uzaklığı arttıracak ve bölgesel işbirliği dinamiğini ortadan kaldıracak bir siyasal tırmanmaya işaret etmektedir. Zira ABD ve AB’nin, Rusya ile sorun yaşayan havza devletlerine verdiği ekonomik, askeri ve siyasal destek arttıkça, bu durumu kendi güvenliğine ve bölgedeki rolüne bir tehdit olarak algılayan Rusya’nın, sahip olduğu coğrafi avantajlarına dayalı olarak havza ülkelerine yönelteceği saldırganlık daha da artacaktır. 
Bu durumun sonu gelmez bir çatışma iklimine ve sistemik dengesizliğe yol açacağı da ortadadır. Böyle bir durumda ise, çatışma ikliminden kaçmaya çalışan ve taraflar arasında işbirliğinin kurumsallaştırılmasını arzulayan Türkiye gibi havza ülkelerinin işleri daha da zorlaşacaktır. Yani, ABD ile AB’nin, Karadeniz Havzası’nda dengeyi sağlayarak bu bölgedeki tek kutuplu yapıyı, çok kutuplu ya da Mearsheimer’in öngördüğü üzere iki kutuplu bir sistemik dengeye büründürme çabaları, Karadeniz’deki çatışma unsurunu güçlendirerek saldırgan realizmi ön plana çıkarmaktadır. Uluslararası sistemde çok kutupluluğun oluşumunu en önemli dış politika hedeflerinden biri haline getiren Rusya’nın 45,  kendi yakın çevresi olarak gördüğü Karadeniz Havzası söz konusu edildiğinde, bu yaklaşımı yadsıyan bir görünüm içerisine girmesi, bu ülkenin dış politikasına hâkim olan realist paradigmayı net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Rusya’nın son dönemde havza ülkelerine karşı izlediği korumacı ticaret politikaları aracılığıyla, özellikle kendisi ile sorun yaşayan ya da kendisinin istemediği bir karara imza atan ülkeleri de cezalandırdığını görüyoruz. Bu yöntem diplomatik, siyasi ve askeri baskı ve tehdit unsurları yürürlüğe sokulmadan önce kullanılan bir araç konumundadır.

Karadeniz Havzası’nda yer alan devletlerin dış politikasına hâkim olan en önemli
hususlardan biri de, siyasal ve coğrafi genişleme yönündeki istekliliktir. 
Bu istekliliğin arkasında, havza devletlerinin önemli bir bölümünün diğerlerinin
toprakları üzerinde tarihsel iddiaları olması ve kendi güvenliklerini sağlayabilmek için belli coğrafi bölümlenmeleri kendi kontrolleri altında tutma istekliliği içerisinde olmaları yatmaktadır46. Savunmacı realizmin öngördüğü siyasal dengeye ve statükonun devamına yönelik sistemik altyapının bu istemi karşılaması mümkün olmadığı için, saldırgan realizm havza devletlerinin dış politikalarını anlamlandırma aşamasında ön plana çıkmaktadır.

Saldırgan realizm, devletlerarası işbirliğini yadsıyan ve mutlak kazanç diye bir
unsurun hayal olduğunu kaydeden bir paradigma olmasına karşın, eğer göreceli
kazanç yaklaşımına bir katkı sağlayacaksa, yani bir araç olarak işe yarayacaksa, kısa süreli ve çıkar odaklı geçici ittifakların sağlanabileceğini belirtmektedir. Rusya ile Türkiye’nin son dönemde geliştirdikleri ikili ilişkiler ve Rusya’nın Karadeniz’de bölgesel işbirliğini geliştirmeyi hedefleyen KEİT gibi kurumsal yapılara katılması, bu tarz ittifaklara örnek olarak gösterilebilir. Zira Rusya ve Türkiye’nin, imzaladıkları antlaşmalar doğrultusunda üzerinde işbirliği yaptıkları alanlarda birbirlerinin hareket kabiliyetini sınırlayarak ve belli kalıplar içerisine yerleştirerek, diğer alanlarda ve diğer aktörlerle ilişkileri eliyle birbirlerine karşı göreceli kazanç elde etmenin peşinde oldukları da söylenebilir. Rusya’nın KEİT’e üye olması ise, bu örgütü istediği şekilde yönetebilme ya da bu örgütün bir üyesi olarak ve işleyişi kontrol ederek kendisi aleyhinde olabilecek kararların alınmasını engelleme hedefi ile açıklanabilir.

Karadeniz Havzası’nda yer alan devletlerin birçoğunun topraklarında ayrılıkçı
bölgeler olması ya da birçok havza ülkesinin etno-kültürel, bölgesel ve dinsel
ayrımcılık çerçevesinde ifade edilebilen sorunlardan muzdarip olması, iç politikada yaşanan çatışmanın dış politikaya da yansımasını beraberinde getirebilir47. Zaten saldırgan realizm de bu gerçekliğin altını çizmektedir. Yine saldırgan realizme göre, kendi gücünden emin olan ülkelerin, güçsüz komşularına karşı izlediği dış politika da küçümseme ve çatışma odaklı olarak ilerleyecektir. Bu durumun örneklerini Karadeniz Havzası’nda çok net bir şekilde görebiliyoruz. Rusya’nın Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan gibi ülkeler ile olan ilişkileri bu durumun açık birer göstergesidir.
Ordunun toplum ve siyasal yapı içerisindeki rolü ve etkinliği de saldırgan realizmi
güçlendirebilecek bir kıstas olarak ortaya konmaktadır. Nitekim Karadeniz
Havzası’nda yer alan ülkelerin önemli bir bölümünde ordunun siyasal karar alma ve uygulama sürecinde önemli bir rolünün olduğunu ve yıllık bütçe içerisinde ordunun ihtiyaçlarının çok büyük bir payı olduğunu biliyoruz. Her ne kadar, son yıllarda, özellikle de havzanın batısı ve Türkiye’de ordunun dış politika ve siyasal karar alma süreci bağlamındaki rolü azaltılmış olsa da, bu etkinliğin tam anlamıyla sınırlanabilmesi mümkün değildir. Zira havza devletleri hem birbirlerinden tehdit algılamakta hem de ayrılıkçı bölgeler eliyle kendi toplumları nezdinde ciddi güvenlik sorunları ile karşı karşıyadırlar.

Sonuç

Karadeniz Havzası, gerek içerisinde bulundurduğu farklı sosyo-kültürel, tarihsel,
etnik ve coğrafi gerçeklikler, gerek Soğuk Savaş sonrası yeniden yapılandırılmaya çalışılan alan tanımlaması neticesinde belirginleşen bölgesel siyasal ayrımlar, gerekse de uluslararası sistem ekseninde süregelen büyük çaplı güç mücadelesinin üzerine odaklandığı Avrasya Coğrafyası’nın bir bileşeni olması gibi nedenlerle, çatışma faktörünü içselleştirmiş durumdadır.

SSCB’nin ideoloji tabanlı askeri-siyasal baskısından kurtularak bağımsızlığa kavuşan ya da bağımsız dış politika izleyebilme yetisi kazanan havza ülkelerinin ulus devlet ve ulusal güç ile çıkar odaklı milliyetçi uyanışlarını oldukça geç bir zaman diliminde gerçekleştirmek zorunda kalmaları, havzada çatışmacı bir ortamın oluşması yönünde önemli bir kırılma noktası yaratmıştır. Yine SSCB’nin ideoloji tabanlı askeri-siyasal hâkimiyeti ile koruyuculuğundan yoksun kalan çoğu havza ülkesinin ekonomik, askeri ve diplomatik yetersizliğinin farkına varması da ulusal güce dayalı ve rekabeti dışlamayan dış politika yaklaşımlarını beraberinde getirmiştir.
Havza ülkelerinin SSCB dönemine ilişkin içselleştirmiş oldukları olumsuz
yaşanmışlıklar nedeniyle Rusya’ya uzak durmaları ve Rusya’nın da Avrasyacı dış
politika doktrini çerçevesinde yakın çevre olarak gördüğü Karadeniz Havzası’nı
siyasal kontrolü altına almaya dayalı bir dış politika yaklaşımı geliştirmesi, bugüne kadar havzanın bölgesel yapılanmasının realist/neorealist öncüller doğrultusunda şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Tabii, Rusya’nın realist öncüller çerçevesinde dış politika izlemesinin en önemli nedeni, ABD ve AB ile girdiği ve uluslararası sistem ekseninde şekillenen güç mücadelesi çerçevesinde yakın çevresini kontrolü altında tutarak, çok kutupluluk üzerine kurguladığı sistemik öngörülerine meşruiyet kazandırmaktır. Türkiye ise, Ahmet Davutoğlu’nun altını önemle çizdiği Afro- Avrasya’da bölgesel bir dengeleyici olma hedefine uygun olarak, havzada genel itibarıyla Rusya-ABD ve AB arasındaki sistemsel çatışmanın, sıcak bir çatışmaya dönüşmesini engellemeyi hedeflemektedir. Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesine ve Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerinin NATO komutası altında dahi olsa bu denize çıkmasını engelleme girişiminde Rusya ile ortaklaşıyor olmasına karşın, havza ülkelerinin NATO ve AB üyeliklerini desteklemesi ve AB ile işbirliği
içerisinde doğu-batı yönlü ve Rusya’ya olan bağımlılığı azaltacak enerji projeleri
geliştiriyor olması, Türkiye’nin havzadaki dengeleyici rolünü açıkça gözler önüne
sermektedir.

Soğuk Savaş döneminde genel itibarıyla havzaya kıyısı olan devletler üzerinden
ifadesini bulan Karadeniz Havzası tanımlamasının, Soğuk Savaş’ın ardından beliren ve Karadeniz’e kıyısı olmayan birçok bölgeyi ve ülkeyi de içerisine alan Geniş Karadeniz Havzası haline dönüştürülmesi, çatışma unsurunu ön plana çıkarmaktadır.
Havzaya dair en önemli bölgesel işbirliği kurumsallaşması olan KEİT’in bölgesel
işbirliği anlamında önemli bir başarı gösterememesi, üzerine temellendirildiği Geniş Karadeniz Havzası tanımlamasının çatışmayı içselleştirmiş bir yaratı olması ile de çok yakından ilgilidir. Zira Geniş Karadeniz Havzası tanımlamasının Avro-Atlantik Dünyası’nın ekonomik, siyasal ve askeri çıkarları doğrultusunda ortaya konması, her şeyden önce, Rusya’nın tepkisini çekmiştir.

Geniş Karadeniz Havzası tanımlaması havzanın batısı ve doğusu, hatta kuzeyi
arasındaki çıkar çatışmalarını ve toplumsal, siyasal ve ekonomik farklılıkları da
ortadan kaldıramamış, bu farklılıklar giderek artan bir etkinlikte hükümetlerarası
kurumlar ile yapılar üzerinden ifadesini bulan bölgesel işbirliği girişimlerine zarar
vermiştir. Zira havzanın doğusu ile batısı ve kuzeyi ile güneyi arasında çok ciddi
yapısal farklılıkların bulunması, bölgesel ekonomik işbirliği girişimlerini iki hatta üç vitesliliğe mahkûm kılmıştır. 
AB’nin dahi 2004 ve 2007 genişlemelerinin ardından ve küresel ekonomik kriz ekseninde “çift vitesliliği” gündemine aldığı düşünüldüğünde, farklılıkların ayyuka çıktığı ve sistemik güç mücadelesinin merkezinde yer alan Karadeniz’de topyekûn bir bölgesel işbirliği kurumsallaşmasının gerçekleştirilebilmesinin çok zor, hatta imkânsıza yakın olduğu görülebilecektir.
Yani, Geniş Karadeniz Havzası tanımlaması da, görünüşte işbirliği yanlısı neoliberal bir yaratı gibi yansıtılsa da, aslında rekabeti yadsımayan, çatışmayı önleyemeyen neorealist bir tanımlama olarak görülebilir.

Neorealizmin ortaya koyduğu güvenlik ikilemi hususunu, savunma ve saldırı
refleksleri üzerinden irdeleyen savunmacı ve saldırgan realizm tanımlarını havza
özelinde anlamlandırdığımızda, Karadeniz Havzası’ndaki değişimin havza ülkelerinin askeri, ekonomik ve teknolojik yapıları açısından söz konusu olacağını, ancak havzadaki sistemik güç dengesinin korunacağını söyleyebiliriz. Uluslararası sistem açısından nasıl ABD süper güç ve diğer küresel güçler de onu dengeleyen aktörler olarak ele alınıyorsa, Karadeniz Havzası bağlamında da savunmacı realizmin öngördüğü güç dengesi uzun vadede egemen olacaktır. Zira Karadeniz Havzası bağlamında da, Rusya sahip olduğu coğrafi, sosyo-kültürel, tarihsel ve askeri avantajlar bakımından bir süper güç olarak görülebilir. Ne var ki, havza ülkeleri arasında Rusya’nın sahip olduğu ulusal kapasiteyi dengeleyebilecek bir müttefiklik ilişkisi yaratılabilmiş değildir. ABD ve AB’nin oluşturduğu Avro-Atlantik Dünyası ise Rusya’dan tehdit algılayan havza ülkeleri ile siyasal ve askeri müttefiklik ilişkileri geliştirerek havzadaki sistemik yapıyı tıpkı uluslararası sistem gibi, çok kutupluluk-ya da en azından iki kutupluluk-temelinde yeniden tanımlamak istemektedir.


Kaynakça

Ambrosio, Thomas. “Russia’s Quest For Multipolarity: A Response to US Foreign
Policy in the Post-Cold War Era.” European Security 10 (2001): 45-67.

Antonenko, Oksana. “Towards a Comprehensive Regional Security Framework in the
Black Sea Region After the Russia-Georgia War.” Southeast European and Black Sea
Studies 9 (2009): 259-269.

Aybet, Gülnur. “The Evolution of NATO’s Three Phases and Turkey’s Transatlantic
Relationship.” Perceptions 17 (2012): 19-36.

Aydın, Mustafa. “Europe’s New Region: The Black Sea in the Wider Europe
Neighbourhood.” Southeast European and Black Sea Studies 5 (2005): 257-283.

Aydın, Mustafa. “New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of
Instability and Predicament.” Center for Strategic Research (2000): 10-13.

Bassin, Mark. “Klasik ve Yeni Avrasyacılık: Geçmişten Gelen Devamlılık.” Çev:
Özgür Tüfekçi. Bilge Strateji 3 (2011): 117-135.

Bocutoğlu, Ersan., Koçer, Gökhan. “Politico-Economic Conflicts in the Black Sea
Region in the Post Cold War Era.” OSCE Yearbook (2006): 111-121.

Cankara, Pınar Özden. , Cankara, Yavuz. “Vladimir Putin Döneminde Rus Dış
Politikası’nda Yapılan Değişiklikler.” SDÜ Sosyal Bilimler Dergisi 15 (2007): 193- 212.

Christensen, Thomas J. Useful Adversaries: Grand Strategy, Domestic Mobilization
and Sino-American Conflict, 1947-1958. New Jersey: Princeton University Press, 1996.

Cornell, Svante E. “Georgia After the Rose Revolution: Geopolitical Predicament and
Implications For US Policy.” Strategic Studies Institute. Erişim tarihi 25.07.2013.
http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/pub757.pdf.

Dragneva, Rilka. , Wolczuk, Kataryna. “Russia, the Eurasian Customs Union and the
EU: Cooperation, Stagnation or Rivalry? .” Chatham House Briefing Paper (2012): 1- 16.

Glaser, Charles L. “Realists As Optimists: Cooperation As Self-Help.” Security
Studies 5 (1996): 90-121.

Glaser, Charles L., Kaufmann, Chaim. “What is the Offense-Defense Balance and
Can We Measure It? .” International Security 22 (1998): 44-82.

Goncharenko, Alexander. “The Wider Black Sea Area: New Geopolitical Realities,
Regional Security Structures and Democratic Control: A Ukrainian View.” NATO
Defense College Occasional Paper 11 (2005).

Grieco, Joseph. “Anarchy and the Limits of Cooperation: A Realist Critique of the
Newest Liberal Institutionalism.” International Organization 42 (1988): 485-507.

Güney, Nurşin Ateşoğlu. Batı’nın Yeni Güvenlik Stratejileri AB-NATO-ABD.
İstanbul: Bağlam Yayınları, 2006.

Hartel, Andre. “Back to the Future? : Ukrainian-Russian Relations After Kyiv’s
Presidential Election.” Russian Analytical Digest 75 (2010).
Hartwig, Ines. “Black Sea Economic Cooperation Process.” EIPASCOPE 1 (1997).

Hatto, Ronald. , Tomescu, Odetta. “The EU and the Wider Black Sea Region:
Challenges and Policy Options.” Garnet Policy Brief 5 (2008).

İmre, Ahmet. “Financial Cooperation Within the Black Sea Region.” Southeast
European and Black Sea Studies 6 (2006): 243-255.

Jervis, Robert. “Cooperation Under the Security Dilemma.” World Politics 30 (1978):
167-214.

Jervis, Robert. “Realism and the Study of World Politics.” International Organization
52 (1998): 971-991.

Jervis, Robert. “Realism, Neoliberalism and Cooperation.” International Security 24
(1999): 42-63.

Kydd, Andrew. “Sheep in Sheep’s Clothing: Why Security Seekers do not Fight Each
Other? .” Security Studies 7 (1997): 114-155.

Larrabee, F. Stephen. “The United States and Security in the Black Sea Region.”
Southeast European and Black Sea Studies 9 (2009): 301-315.

Levy, Jack S. “The Offense/Defense Balance in Military Technology: A Theoretical
and Historical Analysis.” International Studies Quarterly 28 (1984): 219-238.

Mearsheimer, John J. The Tragedy of Great Power Politics. New York: Norton
Publishing, 2001.

Mikhelidze, Nona. “After the 2008 Russia-Georgia War: Implications For the Wider
Caucasus and Prospects For Western Involvement in Conflict Resolution.” Istituto
Affari Internazionali. Erişim tarihi 21.07.2013.
http://www.iai.it/pdf/DocIAI/iai0901.pdf.

Montgomery, Evan Braden. “Breaking Out of the Security Dilemma: Realism,
Reassurance and the Problem of Uncertainty.” International Security 2 (2006): 151- 185.

Oktay, Emel G. “Türkiye’nin Avrasya’daki Çok Taraflı Girişimlerine Bir Örnek:
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü.” Uluslararası İlişkiler 10 (2006): 149-179.

Özbay, Fatih. “The Relations Between Turkey and Russia in the 2000s.” Perceptions
16 (2011): 69-92.

Öztürk, Hilal Günay. “İki Vitesli Değil Çok Vitesli Avrupa’ya Doğru.” TASAV Dış
Politika Araştırmaları Merkezi 2 (2013): 1-7.

Panagiotou, Ritsa. “The Greek Crisis As a Crisis of EU Enlargement: How will the
Western Balkans be Affected? .” Southeast European and Black Sea Studies 13 (2013): 89-104.

Powell, Robert. “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist-
Neoliberal Debate.” International Organization 2 (1994): 313-344.

RIA Novosti. “Moscow to Prevent Ukraine, Georgia’s NATO Admission-Lavrov.”
Erişim tarihi 20.07.2013. http://en.rian.ru/russia/20080408/104105506.html.

Rose, Gideon. “Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy.” World
Politics 51 (1998): 144-172.

Schweller, Randall. “Neorealism’s Status Quo Bias: What Security Dilemma? .”
Security Studies 5 (1996): 90-121.

Smith, Julianne. “The NATO-Russia Relationship: Defining Moment or Deja Vu? .”
CSIS Project (2008): 8-16.
Snyder, Glenn H. “Mearsheimer’s World-Offensive Realism and the Struggle for
Security.” International Security 27 (2002): 149-173.

Snyder, Jack. Myths of Empire: Domestic Politics and International Ambition. New
York: Cornell University Press, 1991.

Sönmez, Sait. “Yeni Batıcılık ve Yeni Avrasyacılık Akımları Bağlamında Yeltsin
Yönetimi’nin Doğu Batı Politikaları’nın Analizi.” Gazi Akademik Bakış 6 (2010): 73- 96.

Stinga, Aurelian. “European Security in the Wider Black Sea Area.” USAWC
Strategy Research Project 12 (2007).

Taliaferro, Jeffrey W. “Security Seeking Under Anarchy: Defensive Realism
Revisited,” International Security 3 (2001): 128-161.

Tellal, Erel. “Zümrüdüanka: Rusya Federasyonu’nun Dış Politikası.” Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi 65 (2010): 189-236.

Tsantoulis, Yannis. “Geopolitics (Subregionalism), Discourse and a Troubled ‘Power
Triangle’ in the Black Sea.” Southeast European and Black Sea Studies 9 (2009): 243- 258.

Tüysüzoğlu, Göktürk. Karadeniz Havzası’nda Rekabet Analizi; İşbirliği
Söylemlerinin Bölgesel Çatışma Beklentilerine Yansıması. İstanbul: Derin Yayınları, 2013.

Valeriano, Brandon. “The Tragedy of Offensive Realism.” International Interactions
35 (2009): 179-206.

Waltz, Kenneth N. “Structural Realism After the Cold War.” International Security 1
(2000): 5-41.

Wohlforth, William C. “The Stability of A Unipolar World.” International Security 24 (1999): 5-41.

Zakaria, Fareed. From Wealth to Power: The Unusual Origins of America’s World
Role. New Jersey, Princeton University Press, 1998.


DİPNOTLAR;

1 Ronald Hatto ve Odetta Tomescu, “The EU and the Wider Black Sea Region: Challenges and Policy
Options,” Garnet Policy Brief 5 (2008): 1.
2 Aurelian Stinga, “European Security in the Wider Black Sea Area,” USAWC Strategy Research
Project 12 (2007): 1.
3 Ines Hartwig, “Black Sea Economic Cooperation Process,” EIPASCOPE 1 (1997): 1-2.
4 Mustafa Aydın, “Europe’s New Region: The Black Sea in the Wider Europe Neighbourhood,”
Southeast European and Black Sea Studies 5 (2005): 257-283.
5 Mustafa Aydın, “New Geopolitics of Central Asia and the Caucasus: Causes of Instability and Predicament,” Center for Strategic Research (2000):10-13.
6 Yannis Tsantoulis, “Geopolitics (Subregionalism), Discourse and a Troubled ‘Power Triangle’ in the Black Sea,” Southeast European and Black Sea Studies 9 (2009): 243.
7 Ahmet İmre, “Financial Cooperation Within the Black Sea Region,” Southeast European and Black Sea Studies 6 (2006): 243-255.
8 Ersan Bocutoğlu ve Gökhan Koçer, “Politico-Economic Conflicts in the Black Sea Region in the Post Cold War Era,” OSCE Yearbook (2006): 112.
9 Gülnur Aybet, “The Evolution of NATO’s Three Phases and Turkey’s Transatlantic Relationship,” Perceptions 17 (2012): 19-36.
10 Nurşin Ateşoğlu Güney, Batı’nın Yeni Güvenlik Stratejileri AB-NATO-ABD (İstanbul: Bağlam Yayınları, 2006), 52-57.
11 Rilka Dragneva ve Kataryna Wolczuk, “Russia, the Eurasian Customs Union and the EU: Cooperation, Stagnation or Rivalry? ,” Chatham House Briefing Paper (2012): 1-16.
12 Julianne Smith, “The NATO-Russia Relationship: Defining Moment or Deja Vu? ,” CSIS Project (2008): 8-16.
13 F. Stephen Larrabee, “The United States and Security in the Black Sea Region,” Southeast European and Black Sea Studies 9 (2009): 301-315.
14 Alexander Goncharenko, “The Wider Black Sea Area: New Geopolitical Realities, Regional Security Structures and Democratic Control: A Ukrainian View,” NATO Defense College Occasional Paper 11 (2005): 23.
15 Oksana Antonenko, “Towards a Comprehensive Regional Security Framework in the Black Sea Region After the Russia-Georgia War,” Southeast European and Black Sea Studies 9 (2009): 259-269.
16 Göktürk Tüysüzoğlu, Karadeniz Havzası’nda Rekabet Analizi; İşbirliği Söylemlerinin Bölgesel Çatışma Beklentilerine Yansıması (İstanbul: Derin Yayınları, 2013), 108-126.
17 Mark Bassin, “Klasik ve Yeni Avrasyacılık: Geçmişten Gelen Devamlılık,” Çev: Özgür Tüfekçi, Bilge Strateji 3 (2011): 117-135.
18 Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest For Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the Post- Cold War Era,” European Security 10 (2001): 45-67.
19 Emel G. Oktay, “Türkiye’nin Avrasya’daki Çok Taraflı Girişimlerine Bir Örnek: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü,” Uluslararası İlişkiler 10 (2006): 149-179.
20 Ritsa Panagiotou, “The Greek Crisis As a Crisis of EU Enlargement: How will the Western Balkans be Affected? ,” Southeast European and Black Sea Studies 13 (2013): 89-104.
21 Hilal Günay Öztürk, “İki Vitesli Değil Çok Vitesli Avrupa’ya Doğru,” TASAV Dış Politika Araştırmaları Merkezi 2 (2013): 1-7.
22 Evan Braden Montgomery, “Breaking Out of the Security Dilemma: Realism, Reassurance and the Problem of Uncertainty,” International Security 2 (2006): 151-185.
23 Jeffrey W. Taliaferro, “Security Seeking Under Anarchy: Defensive Realism Revisited,” International Security 3 (2001): 136.
24 Robert Powell, “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist-Neoliberal Debate,” International Organization 2 (1994): 313-344.
25 Kenneth N. Waltz, “Structural Realism After the Cold War,” International Security 1 (2000): 5-41.
26 Robert Jervis, “Cooperation Under the Security Dilemma,” World Politics 30 (1978): 167-214.
27 Yapısal değişkenler bağlamında ele alınan faktörler, belli ülkeler arasında ya da belli bölgeler dâhilinde değişiklik göstermekle birlikte, genel olarak, coğrafi yakınlık, savunma-saldırı dengesini yakından ilgilendiren ikili ya da çok taraflı siyasal/toplumsal sorunlar bağlamında ortaya çıkan farklı ve tehditvari yaklaşımlar, hammadde kaynaklarına ulaşım, uluslararası ekonomik baskılar, bölgesel ve ikili askeri denge, vb. şeklinde özetlenebilir. Daha fazla bilgi için bkz. Gideon Rose, “Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy,” World Politics 51 (1998): 144-172.
28 Jack S. Levy, “The Offense/Defense Balance in Military Technology: A Theoretical and Historical Analysis,” International Studies Quarterly 28 (1984): 219-238.
29 Bu noktada Robert Jervis ve Charles Glaser’in ortaya koydukları ve büyük güçler arasındaki işbirliğinin nedenlerini ve sonuçlarını irdeleyen çalışmalar önemli birer kaynaktır. Bakınız Robert Jervis, “Realism and the Study of World Politics,” International Organization 52 (1998): 971-991 ve Robert Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation,” International Security 24 (1999): 42-63 ile Charles L. Glaser, “Realists As Optimists: Cooperation As Self-Help,” Security Studies 5 (1996): 90- 121 ile Charles L. Glaser ve Chaim Kaufmann, “What is the Offense-Defense Balance and Can We Measure It?,” International Security 22 (1998): 44-82.
30 Bu noktada uluslararası sistemin yapısında yaşanan ani bir değişimin iç politika gelişmelerini de ivedi bir şekilde yeniden yapılandırdığını ve özellikle de siyasal önderler ile diğer ulusal karar alıcıların bu tarz durumlarda ani ve keskin kararlar alabildiklerini görüyoruz. Sistemik değişim uzun vadeye yayıldığında ise, değişim daha evrimci bir süreç içerisinde gerçekleşmekte ve iç politikanın uluslararası sistem bağlamındaki etkinliği azalmaktadır. Daha fazla bilgi için bkz. Thomas J. Christensen, Useful Adversaries: Grand Strategy, Domestic Mobilization and Sino-American Conflict, 1947-1958 (New
Jersey: Princeton University Press, 1996), 255-256.
31 Jack Snyder, Myths of Empire: Domestic Politics and International Ambition (New York: Cornell University Press, 1991), 11-12.
32 Fareed Zakaria, From Wealth to Power: The Unusual Origins of America’s World Role (New Jersey, Princeton University Press, 1998).
33 Randall Schweller, “Neorealism’s Status Quo Bias: What Security Dilemma? ,” Security Studies 5 (1996): 90-121.
34 Saldırgan realizm, devletlerin içerisine sürüklenecekleri güç mücadelesi çerçevesinde sürekli bir devinim içerisinde olacaklarını kaydederek, uluslararası sistemin yapılanışı içerisinde uzun süreli ve kalıcı ortak çıkarlara dayalı siyasal ittifaklar bulunmadığını kaydetmektedir. Daha fazla bilgi için bkz. Joseph Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation: A Realist Critique of the Newest Liberal
Institutionalism,” International Organization 42 (1988): 485-507.
35 Andrew Kydd, “Sheep in Sheep’s Clothing: Why Security Seekers do not Fight Each Other? ,” Security Studies 7 (1997): 114-155.
36 William C. Wohlforth, “The Stability of A Unipolar World,” International Security 24 (1999): 5-41.
37 Brandon Valeriano, “The Tragedy of Offensive Realism,” International Interactions 35 (2009): 179- 206.
38 Mearsheimer’e göre ulusal güç her türlü askeri, ekonomik ve diğer devletlerin varlığından haberdar olmadığı gizli güçlerin toplamından ibarettir. Mearsheimer, genel olarak bu güç unsurlarının üzerinde dursa da, bazı durumlarda psikolojik faktörlerin de etkili olabildiğini belirtmektedir. Bu noktada Mearsheimer’in verdiği en önemli örnek Vietnam Savaşı olmaktadır. Mearsheimer, bir ülkenin sahip
olduğu doğal kaynaklar ve coğrafi yapının da güç unsurlarına eklemlenebilecek ya da o devletin dış politika yaklaşımını etkileyebilecek (savunma-saldırı dengesini) birer faktör olduğunu ifade etmektedir.
Mearsheimer, büyük güçleri, stratejik düşünme imkânları gelişmiş ve diğer devletlerin seçeneklerini çok iyi değerlendirerek kısa ve uzun vadeli hareket planları yapabilen devletler olarak değerlendirmektedir. Daha fazla bilgi için bkz. John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics (New York: Norton Publishing, 2001).
39 Glenn H. Snyder, “Mearsheimer’s World-Offensive Realism and the Struggle for Security,” International Security 27 (2002): 149-173.
40 Fatih Özbay, “The Relations Between Turkey and Russia in the 2000s,” Perceptions 16 (2011): 69- 92.
41 “Moscow to Prevent Ukraine, Georgia’s NATO Admission-Lavrov,” RIA Novosti, 08.04.2008, erişim tarihi 20.07.2013, http://en.rian.ru/russia/20080408/104105506.html.
42 Sait Sönmez, “Yeni Batıcılık ve Yeni Avrasyacılık Akımları Bağlamında Yeltsin Yönetimi’nin Doğu Batı Politikaları’nın Analizi,” Gazi Akademik Bakış 6 (2010): 73-96.
43 Svante E. Cornell, “Georgia After the Rose Revolution: Geopolitical Predicament and Implications For US Policy,” Strategic Studies Institute, 01.02.2007, erişim tarihi 25.07.2013,
http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/pub757.pdf.
44 Andre Hartel, “Back to the Future? : Ukrainian-Russian Relations After Kyiv’s Presidential Election,” Russian Analytical Digest 75 (2010): 2-5.
45 Pınar Özden Cankara ve Yavuz Cankara, “Vladimir Putin Döneminde Rus Dış Politikası’nda Yapılan Değişiklikler,” SDÜ Sosyal Bilimler Dergisi 15 (2007): 193-212.
46 Rusya’nın Avrasyacılık bağlamında şekillenen Yakın Çevre Politikası, Yunanistan ile Türkiye, Azerbaycan ile Ermenistan ve Gürcistan ile Ermenistan arasındaki toprak bazlı tarihsel problemler bu duruma önemli birer örnektir. Yakın çevre politikası için bkz. Erel Tellal, “Zümrüdüanka: Rusya Federasyonu nun Dış Politikası,” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 65 (2010): 189-236.
47 Topraklarında Abhazya ve Güney Osetya gibi ayrılıkçı bölgeler bulunduran Gürcistan’ın, bu bölgeler ile iyi ilişkilere sahip olan Rusya ile yaşadığı problemler ile Batı Trakya’da yaşayan Türk nüfusun siyasal konumu gerekçesiyle, Türkiye ile Yunanistan arasında gerilen ilişkiler bu duruma güzel bir örneklik oluşturmaktadır. Daha fazla bilgi için bkz. Nona Mikhelidze, “After the 2008 Russia-Georgia War: Implications For the Wider Caucasus and Prospects For Western Involvement in Conflict Resolution,” Istituto Affari Internazionali, 7.2.2009, erişim tarihi 21.07.2013,
http://www.iai.it/pdf/DocIAI/iai0901.pdf.



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder